Rantsal dönüşüm
Şehir planlama uzmanı Görgülü, planlamanın yerini kentsel dönüşüm aldığını söylüyor
Kentsel dönüşüm planlamanın yerine ikame edilmiştir. İstanbul planında ne üçüncü köprü, ne üçüncü havaalanı var. Çünkü Ankara’dan dayatılıyor.
Bu bir TOKİ yasasıdır. Yapılanlar insan haklarına, mülkiyet haklarına, anayasal ilkelere, her şeye aykırı.
LEYLA TAVŞANOĞLU
Şehir planlama uzmanı Prof. Zekai Görgülü, hepimizi ilgilendiren kentsel dönüşümün büyük sorun olduğuna dikkat çekiyor. Şehir planlarının yerini bugün kentsel dönüşümün aldığını vurguluyor. Büyükşehir belediyelerinin artık en düzgün planları yapsalar da siyasi kararların Ankara’nın iki dudağının arasında olduğunun altını çiziyor. Kentsel dönüşüm denilen olgunun insan hakları, mülk edinme hakkı ve anayasaya aykırı olduğunu önemle belirtiyor.
- Kentsel dönüşüm depreme dayanıklı kentleşme gerekçesiyle ortaya çıktı. Ancak daha sonra özellikle yüksek rant sağlanan projelere öncelik verildiği görüldü. Bu çelişkiyi nasıl karşılıyorsunuz?
Z.G.- Kentsel dönüşüme kavram olarak baktığınızda kentsel mekânın yeniden üretim süreci gibi değerlendirilen bir kavram ya da olgu olduğunu görüyorsunuz. Kentsel dönüşüm her zaman olduğu gibi Batılı ülkelerde ortaya çıktı. İngilizcesi “urban transformation”. Ama literatürde bu kavrama çok rastlamazsınız. Çünkü daha çok bunu oluşturan alt başlıklar vardır. Batı’da sanayi devriminden sonra kentler ciddi nüfus hareketleriyle karşı karşıya kalıyorlar ama bunu çabuk aşabiliyorlar. Sonrasında da bu kentler durağan nüfus yapılarına ulaşıyorlar.
- Peki, Batı’da kentsel dönüşüm daha çok kentlerin nerelerinde uygulandı?
Z.G.- Daha çok çöküntü dediğimiz eski merkez alanlarında. Oralarda konut alanları da vardı. Böyle alanlar bizde de var. Daha çok terk edilmiş eski sanayi, liman, üretim, depolama alanlarında kentsel dönüşüme başladılar. Küreselleşmeyle birlikte giderek sanayisizleşmeyle boşalan bu tür alanlarda böyle bir modeli yürürlüğe soktular. Ama bunu yaparken küreselleşmenin getirdiği birtakım anlayışlarla hareket ettiler. Örneğin sürdürülebilirlik, katılım gibi tüm toplum kesimlerinin ortak kararları ve mutlaka kent planına dayanarak kentsel dönüşüm projelerini gündeme getirdiler.
Başta Batılılar da hatalar yaptılar. Bu kavramları gereği gibi hayata geçirmediler. Batı örneklerine baktığımızda en büyük sorun da kullanıcının başlangıçta dışlanmasıydı. Ama sonradan bu yaptıklarının yanlış olduğunu gördüler ve birtakım ilkeler oluşturdular. Bu ilkelerin içinde demin değindiğim kavramlar kesinlikle yer aldı. Bununla birlikte doğru bir alan tanımı, doğru bir projelendirme süreci, doğru bir finansman ve uygulama modeli ve toplumsal alanın tümünü kavrayacak biçimde bir anlayış da bu ilkelere dahil edildi.
O nedenle Batılılar, “Çok küçük bir kentsel dönüşüm projesi bile oluşturacaksanız bunun en kısa zamanı üç yıldır” derler.
- İyi de, Türkiye’deki kentsel dönüşüm modellerinde bu saydığınız ilkeler uygulanıyor mu?
Z.G.- Bunların hiçbirisi uygulanmıyor. Kentsel dönüşümde bir alana bir kentin planının bütünü içinde müdahale ediyorsunuz. Bu plan kararları sizin ne tür müdahaleler yapacağınızı belirlemek durumundadır. Bizim gibi ülkelerde bağımlı kentleşiliyorsa ve kentleşme paradigmaları dışarıdan ithal ediliyorsa iş güdümlü olmaya başlıyor. 1950’li dönemler kentlerin dönüşümüyle tanıştığımız dönemdir. Çünkü o dönem gecekondulaşma dönemi. İkinci evrede dışarıdan kente göç edenler işi öğrendiler. Üçüncü evrede kalıcılık oldu. Bunlara örnek Fikirtepe, Gültepe, Çeliktepe gibi eski gecekondu alanları. Dördüncü evredeyse biz kentsel dönüşümle karşılaştık. Bu 2000’li yılların dönemi. Önceki kentsel dönüşüme baktığımızda göç, sanayi, gecekondu sarmalı vardı. Bugünkü sarmala baktığımızda kentsel toprak, kentsel rant ve kentsel dönüşüm olduğunu görüyoruz. İstanbul’u özellikle örnek aldığımızda son 60 yılın dönüşümünün ne olduğunu çok kolaylıkla görebiliyoruz.
TOKİ’nin elinde 800 bin konut fazlası var
Yakın zamanda bu iş patlar. Çünkü balon gibi şişti. Bu yapılan kentsel dönüşüm filan değil. Eski yap-sat’ın başka bir versiyonu haline geldi.
- İyi de, dar gelirli grupların ellerindeki taşınmaz varlıklar alınıyor. Kentsel dönüşüm adı altında yerlerine gökdelenler dikilip yüksek gelir gruplarına peşkeş çekilmesi nasıl bin anlayıştır sizce?
Z.G.- Günümüzde kentsel dönüşüm planlamanın yerine konulmuştur. Bunun başlangıcı da 1980’lerdir. Ama bu artık günümüzde çok acımasız ve sert bir biçimde sürüyor. Hiç planlamadan söz edildiğini duyuyor musunuz? Kent, imar planı küçük ya da büyük parçalar halinde imarcılığı bile aratan şu kadar kat sayı, şu kadar inşaat alanı lazım diye iş yapılıyor. Çünkü o sermayeyi tutmaları gerekiyor.
Bu sarmalı sürdürmeleri gerekiyor. Çünkü para birikimi elde ediyorlar. Bir kere kentsel dönüşüm anlayışının başta söylediğimiz kavramlarla, olgularla hiçbir ilgisi yok. Geçmişte var olan güdümlenen aktörler günümüzde rol değiştirdiler.
- Peki, bu aktörleri kim güdümlüyor?
Z.G.- Bunları devlet güdümlüyor. Günümüzün başat aktörlerinden birisi girişimci. Çünkü o da para kazanacak. Öbürü de mal sahibi. Toprağı ele geçirmek için en iyi mal sahibi toprağın mülkiyetine sahip olmayan kişidir. Bu kişiler de o gecekondu alanlarında oturanlardır.
Peşkeş çekilme faaliyetleri varoşlardaki alanlarda başladı. Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yaptığı protokol yolunu bir düşünün. O bahçeli gecekondular yerle bir edildi. Yerlerine garip, çok katlı binalar çıktı.
O topraklar çok kolay alındı. Çünkü hepsi tapuya geçmiş değildi. Kentsel dönüşüme tapu dağıtma sözü verilerek başlandı. Bugün devlet kentsel sermayeyi dağıtan aygıt görevini üstlendi. Bunun yasal tabanını da torba yasalar çıkararak oluşturdu. Bu kentsel dönüşüm faaliyetlerinde bir kurum çok önemli oldu. Bu TOKİ (Başbakanlık Toplu Konut İdaresi). Bugün artık TOKİ eşittir kentsel dönüşüm.
- E, hani Robin Hood’luk yapacaklardı? Hani varlıklı kesimden alıp dar gelirli gruplara konut sağlayacaklardı?
Z.G.- Robin Hood’luk olmadı. TOKİ’yle tabii ki kentsel dönüşüme gidilmedi. Bir sürü kentimizde dağ başlarında bile konutlar yapıldı. Bunlara ihtiyaç olup olmadığına da bakılmadı. Şu anda TOKİ’nin elinde 800 bin civarında konut fazlası olduğu biliniyor.
Bakın, yakın zamanda bu iş patlar. Çünkü balon gibi şişti. Bu yapılan kentsel dönüşüm filan değil. Eski yap-sat’ın başka bir versiyonu haline geldi. Buna kentsel dönüşüm demek kentsel dönüşüm kavramına çok ciddi biçimde haksızlık etmek olur.
- Bu kentsel dönüşüm yasasına zaten TOKİ yasası diye isim takmadılar mı?
Z.G.- Artık buna TOKİ yasası diyorlar. Diyelim ki mülk sahibi mülkünün kentsel dönüşüm çerçevesinde elinden alınmasına karşı çıkıyor. Üçte iki çoğunluk yetiyor, evini elinden alırım, elektriğini, suyunu keserim, sen ancak bedel konusunda dava açabilirsin, tehdidiyle karşılaşıyor.
Bu yapılanlar insan haklarına, mülkiyet haklarına, anayasal ilkelere, her şeye aykırı. Diyelim ki binada depreme dayanıksızlık sorunu var. O zaman bunu oturur, insanlarla birlikte yaparsınız.
Son zamanlarda kentsel dönüşümün başladığı yerlerde törenler yapılıyor. Bu alanların çoğu özel değil, kamu mülkiyetinde olan alanlar. Bu kavramsal olarak da, bilimsel olarak da, pratikte de kentsel dönüşüm olamaz.
Bu kentsel topraklardan elde edilen birikimi sürdürme çabasının bir başka modeli. Bu modelde bütünüyle planlamadan vazgeçiliyor; bunun yerine kentsel dönüşüm ikame ediliyor. Bütün bunlar yapılırken yeşil yok ediliyor. Her tarafta koca koca binalar çıkıyor. Bir yandan birikimi arttırmak ya da onun devamlılığını sağlamak gibi bir çaba varken planlama yok ediliyor.
İstanbul dehşet dönüşümü yaşıyor
- Yani üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve bunların çevresinde oluşturulacak yeni yerleşim yerleri de tamamıyla plansız mı?
Z.G.- Ben şu soruyu sorarım. Bunları hangi plan söylüyor? İstanbul planında acaba bunlar var mı? Tabii ki yok. O zaman bütün bu yapılanlar hem sermaye hem mekân hem de sosyal yapı dönüşümüdür. Dehşet bir dönüşüm bu. İstanbul artık şişti, daha fazla nüfus gelmesin, deniyor. Ama siz bu tür kararlar aldığınız zaman İstanbul’a nasıl nüfus gelmez? Öyle bir gelir ki... Böylece siz eskinin İstanbul taşı toprağı altın anlayışını sürdürüyorsunuz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir plan yapıyor. O planın içinde ne o yeni yerleşim yerleri, şehirler, ne o üçüncü köprü, ne o yeni havaalanı var. Çünkü Ankara’dan dayatılıyor. Dolayısıyla kentsel dönüşüm denilen olgu planlamanın yerine ikame edilmiştir. Kent içinde siyasi irade acımasız bir yaptırım müessesesine dönüşmüştür. Bu tavır da Ankara için gerek ve yeter şart olmuştur. Bugün planlama yapıyorsanız koşul Ankara’nın vereceği karardır.
Yüksek gelirlilerin talepleri
- Anlaşıldığı kadarıyla kentsel dönüşüm inşaat sektörünü geliştirerek ekonominin lokomotifi haline getirdi. Ama dünyada ekonominin lokomotifi inşaat sektörüdür anlayışıyla davranan ABD, Avrupa ülkelerinde sektör çöktü. O zaman Türkiye, TOKİ’nin elinde 800 bin fazla konut olduğunu bile bile acaba neden hâlâ inşaat sektörünü lokomotif yapmakta ısrar ediyor da başka sektörlere yönelmiyor? Günün birinde ekonomi bu nedenle çatlayabilir mi? Z.G.- Bir kere ekonomi çatlayabilir. Yüksek gelir gruplarının piyasada oluşturduğu bir talep mekanizması var. Bu talep mekanizması hiçbir zaman TOKİ’nin yaptığı konutlara yönelik değil. Çünkü TOKİ daha çok düşük gelir gruplarına konut yapma söylemiyle çalışıyor. TOKİ yüksek gelir gruplarının taleplerini kontrol etmek için kendi elindeki kamu arazilerini hasılat paylaşımı denilen bir modelle girişimcilere vermeye başladı. Bunların önemli bölümü toplu konut şirketleriydi.
Kente göç önlenmeli
- Peki, Batı’da?
Z.G.- Batı’da zaten bizdeki gibi aşırı konut sorunu ve benzeri olgular yok. Doğu Almanya’da, iki Almanya’nın birleşmesi sırasında benzeri olaylar yaşanmıştı. Ama işin nereye gittiğini fark edip geri adım attılar. Oralarda da büyük rantlar elde eden bir kesim oldu. Ama onlar zaten kent merkezlerinde gerçekleşen rantlar oldu.
Türkiye’ye bakalım. İlk etapta depremden sonra inşaat şirketleri Beylikdüzü gibi kentin çeperleri dediğimiz alanlara gittiler. Ama o kadar çok gittiler ki kentin yeni çöküntü alanları oraları olmaya başladı.
- Peki, çözüm ne?
Z.G.- Doğru dürüst planlama yapılması lazım. Kente göçü engellemek için insanların bulundukları yerde istihdam edilmelerine olanak sağlamak gerekiyor.
PORTRE
PROF. DR. Zekai Görgülü
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Yüksek lisans ve doktora derecelerini aynı üniversiteden aldıktan sonra Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü’ne asistan olarak girdi. Mimarlık Fakültesi Dekanlığı, Türkiye Dekanlar Konseyi Başkanlığı, Bölüm Başkanlığı görevlerinde bulundu. Ulusal ve uluslararası alandaki çalışmalarını sürdürüyor. Sivil toplum kuruluşları içinde aktif olarak yer alıyor.
Leyla Tavşanoğlu.
15 Eylül 2013 - Cumhuriyet