Üç tarz-ı siyasetle başlamıştık, üç tarz-ı siyasetle bitiriyoruz.
Bunlardan biri, ilki, Osmanlıcılık Halep’in banliyösüne gömüldü. Ölüyü cihat gazıyla yürütme girişimiydi, arkasından rahmet okumak bile fazla.
İkincisi, Kahire’den, Bağdat’tan, Şam’dan sürülüp çıkarılan İslamcılık, Ankara’da Türkçülüğü de beraberinde sürükleyerek dipsiz bir uçuruma doğru yuvarlanıyor. Yıktığı cumhuriyetin üzerine, Necip Fazıl’ın “baş yücelik” zırvasından başka hiçbir şeyle açıklayamayacağımız tuhaf bir diktatoryal yönetim gecekondusu dikmeye çalışıyor. Acelesi var, uçuruma atlamak için yarışıyor. Her şeyi tek adam yapacak bundan sonra, buna inanıyorlar. Meclisi, başbakanı, bakanı, vekili, mahkemesi kendini uçuruma yuvarlamak için koşuyor. Bu İslamcı hareketin kendisini feshetmesi, dincinin topyekûn intiharıdır.
Zamansız bir erken seçim kararı alarak BOP’un yeni Ortadoğu planı uyarınca Ankara’nın düşmesine yol açan Devlet Bahçeli de, üçüncüsüdür, “milliyetçi hareket”i son rolünü oynamaya zorlayarak “Türkçülük”ün ipini çekiyor. Rol, diktatöre tutunarak uçuruma atlamaktan ibarettir. Üç tarz-ı siyaset; Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük ipini çektikleri Cumhuriyetin boşluğunda doğan uçuruma yuvarlanıyor. Yuvarlanan badem bıyıklılar ve onlara sıkı sıkı tutunmuş sarkık bıyıklıların feryatları yeri göğü inletiyor. Üç tarz-ı siyasetle başlayan dramatik bir tarih, hüzünlü bir sonla nihayete eriyor.
***
Hüzün, bu rol dağılımın bizzat cumhuriyet tarafından dağıtıldığının bilinmesindendir.
İslamcı hareket cumhuriyetin kucağında doğdu, büyüdü. Yani dinci, laik devletin çocuğudur. Türkçülük ise, devlet tarafından paramiliter bir odak olarak örgütlendi. Zaman zaman silahlı bir çeteye dönüştü. Devletin silahlı gücü, ihtiyaç yoksa siyasal dayanağı oldu.
Osmanlıcılık ortak hayalleri veya hayaletleridir. Ciddiyeti olmayan bir buçuk siyasetin hayalinin ne önemi olur? Yoktur. Hatırlarsınız; Suriye topraklarından kurucu dedelerini alıp kaçtılar. Bir Kürdün arazisine el koyup, yürüyen ölüyü gömdüler. Taşıdıkları kim, mezar kimin belli değil. Her şey tuhaf, tutarsız bir söylenceden ibaret. Kısaca yeni Osmanlıcılık diyoruz.
Tekrar biliyorum ama bugünlerde tekrarda sonsuz fayda var. Dini kamu yaşamına sokan AKP değil 12 Eylül paşalarıdır. Dini alıp Anayasaya soktular, eğitimi dinselleştirdiler. Tarikatları el altından desteklediler, devlet içinde kadrolaşmalarının yolunu açtılar. Asıl korkuları solun gelip her şeyi ele geçirmesiydi, bu korkuları nedeniyle dinin devleti ele geçirmesini ehveni şer gördüler.
Din geldi laik cumhuriyeti ölü ele geçirdi. İmamlar görünüşe göre ölüyü gömmek üzere gelmişti. O gün bugündür gömmeye geldikleri ölüye tecavüz edip duruyor. Artık imam düzenindeyiz.
Din girdiği her yerde ulus bilincini yok eder. Türkiye bunun istisnalarından biriydi. Şimdi hızla ulusal kimliğini yitirip ümmetleşiyor. Devlet Bahçeli ne yapsın? Tutunacak imama, atlayacak dipsiz kuyuya!
***
İslamcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük, Osmanlının son dönemindeki üç tarz-ı siyasetti. İmparatorluk çökerken, Osmanlıcılık ve İslamcılık çok güçlü görünüyordu. Türkçülük zamanına göre radikal ama imkânsız bir hareketti. Bununla birlikte sırtındaki ağırlık da o derece hafifti. Ama Osmanlıcılık ülkenin bütünlüğünü sağlayamıyordu. İmparatorluğu oluşturan bileşenler milliyetçiliğin sihrine kapılmış, bir bir kopup gidiyordu. İslamcılık, İmparatorluğun gayrı Müslimleri dışarıda bırakıyordu. Bu küçülme demekti. Türkçülük ise mutlak bir küçülme demekti.
Fakat 1. Dünya savaşı imparatorluğu fiilen küçülterek Türkçülük için ortamı hazırladı. Fakat eldeki kalan da mutlak bir Türkçülük için uygun olmaktan uzaktı. Bu nedenle yerine “milliyetçi bir batıcılık” kondu. Bu Türkçülüğü eldeki malzemeye uydurma girişimiydi. “Ne mutlu Türk olana” eldeki toplama uymuyordu, onlar da “Ne mutlu Türküm diyene” dedi. Bunun anlamı Osmanlıcılığın silinip gitmesi, İslamcılığın ve Türkçülüğün ise marjinal siyasal hareketlere dönüşmesiydi.
Milliyetçi batıcılığın giderek daha fazla Türk-İslam yetmezliği çekmesi Komünizmin yükseliş döneminin getirisidir. 2. Dünya savaşından Komünizm güçlenerek çıktı. Türkiye yönetenlerin duyduğu korku hafızayı silmişti. Devrimci cumhuriyetin büyüsü yitip gitti. Bu korkuyla sarıldığı İslamcılık ve Türkçülük şimdi onun için cenaze merasimi düzenliyor.
***
Dediklerine inanacak olursak devleti ele geçirmiş bir tarikatla mücadele etmekteler ama gerçek bambaşka. Elinde dövizi olanı terörist ilan edecekler, yurtdışında olup yurda dön çağrısına uymayanları vatandaşlıktan çıkaracaklar. İtiraz edeni tutuklayacaklar, biat etmeyenin malına mülküne el koyacaklar. Geçtiğimiz günlerde idam açıklaması yapıp, “Bunları beslemek gibi bir hakka sahip değiliz” de dediler. “Asmayıp da besleyecek miyiz”in yeni versiyonudur bu. 12 Eylül’dür. Ülke 12 Eylül günlerine geri dönmüştür.
Güya 2. Cumhuriyeti kuracaklardı. Hâlbuki Türkiye'de takkeli bir hayalet dolaşıyor şimdi; general şapkası düşük Kenan Evren'in hayaletidir bu. Sanki mezarından kalkıp Meclis'i kapatmaya gelmiştir. Sanki Necdet Adalı’yı, Erdal Eren’i hukuksuz mahkemelerinde yargılatıp yeniden idama mahkûm edecektir. Sanki bütün partileri, bütün dernekleri yıkıp geçecektir. Sanki hepimizi yeniden zindanlara dolduracaktır.
Cumhuriyeti diktatörlük ilan eden, yerli yersiz söven liberal hükümlü Sevan Nişanyan, “bakanlık talimat verdi Kuran’dan başka kitap verilmiyor hapishanede” diye yakındı geçtiğimiz hafta. 12 Eylül zulmü artık çocuk oyuncağıdır. İmamın ölçüsüzlüğü, darbeci generalinkini fersah fersah aşmıştır.
Dağı taşı imam hatip yaptılar. Çünkü ümmet olmanın şartı ümmi olmaktır. Böylece yalnızca devleti değil halkı da kapatıyorlar. Ve bizi “devleti yıkacaklar, milleti ortadan kaldıracaklar” diye vuran, öldüren “milliyetçi” çetenin başı şimdi “söz konusu çıkarsa vatan teferruattır” diyor. Üç tarz-ı siyaset böylece sıradan bir faşizme dönüşerek ömrünü tamamlıyor.
***
Üç Tarz-ı siyasetle başlamıştık, üç tarz-ı siyasetle bitiriyoruz. Yüzyıl sonra bir büyük ihanet öyküsüdür geriye kalan.
Bu ülke, bu halk artık Sosyalizm tarz-ı siyasetine mecburdur.
Bu vatan, bu cumhuriyet bizim. Laiklik bizim için. Alırız, taşırız, gitmesi gereken yere götürürüz. Işıklı, aydınlık bir dünya yaratmak ellerimizdedir.
Artık vatan laik cumhuriyettir!
Orhan Gökdemir / SOL
Bunlardan biri, ilki, Osmanlıcılık Halep’in banliyösüne gömüldü. Ölüyü cihat gazıyla yürütme girişimiydi, arkasından rahmet okumak bile fazla.
İkincisi, Kahire’den, Bağdat’tan, Şam’dan sürülüp çıkarılan İslamcılık, Ankara’da Türkçülüğü de beraberinde sürükleyerek dipsiz bir uçuruma doğru yuvarlanıyor. Yıktığı cumhuriyetin üzerine, Necip Fazıl’ın “baş yücelik” zırvasından başka hiçbir şeyle açıklayamayacağımız tuhaf bir diktatoryal yönetim gecekondusu dikmeye çalışıyor. Acelesi var, uçuruma atlamak için yarışıyor. Her şeyi tek adam yapacak bundan sonra, buna inanıyorlar. Meclisi, başbakanı, bakanı, vekili, mahkemesi kendini uçuruma yuvarlamak için koşuyor. Bu İslamcı hareketin kendisini feshetmesi, dincinin topyekûn intiharıdır.
Zamansız bir erken seçim kararı alarak BOP’un yeni Ortadoğu planı uyarınca Ankara’nın düşmesine yol açan Devlet Bahçeli de, üçüncüsüdür, “milliyetçi hareket”i son rolünü oynamaya zorlayarak “Türkçülük”ün ipini çekiyor. Rol, diktatöre tutunarak uçuruma atlamaktan ibarettir. Üç tarz-ı siyaset; Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük ipini çektikleri Cumhuriyetin boşluğunda doğan uçuruma yuvarlanıyor. Yuvarlanan badem bıyıklılar ve onlara sıkı sıkı tutunmuş sarkık bıyıklıların feryatları yeri göğü inletiyor. Üç tarz-ı siyasetle başlayan dramatik bir tarih, hüzünlü bir sonla nihayete eriyor.
***
Hüzün, bu rol dağılımın bizzat cumhuriyet tarafından dağıtıldığının bilinmesindendir.
İslamcı hareket cumhuriyetin kucağında doğdu, büyüdü. Yani dinci, laik devletin çocuğudur. Türkçülük ise, devlet tarafından paramiliter bir odak olarak örgütlendi. Zaman zaman silahlı bir çeteye dönüştü. Devletin silahlı gücü, ihtiyaç yoksa siyasal dayanağı oldu.
Osmanlıcılık ortak hayalleri veya hayaletleridir. Ciddiyeti olmayan bir buçuk siyasetin hayalinin ne önemi olur? Yoktur. Hatırlarsınız; Suriye topraklarından kurucu dedelerini alıp kaçtılar. Bir Kürdün arazisine el koyup, yürüyen ölüyü gömdüler. Taşıdıkları kim, mezar kimin belli değil. Her şey tuhaf, tutarsız bir söylenceden ibaret. Kısaca yeni Osmanlıcılık diyoruz.
Tekrar biliyorum ama bugünlerde tekrarda sonsuz fayda var. Dini kamu yaşamına sokan AKP değil 12 Eylül paşalarıdır. Dini alıp Anayasaya soktular, eğitimi dinselleştirdiler. Tarikatları el altından desteklediler, devlet içinde kadrolaşmalarının yolunu açtılar. Asıl korkuları solun gelip her şeyi ele geçirmesiydi, bu korkuları nedeniyle dinin devleti ele geçirmesini ehveni şer gördüler.
Din geldi laik cumhuriyeti ölü ele geçirdi. İmamlar görünüşe göre ölüyü gömmek üzere gelmişti. O gün bugündür gömmeye geldikleri ölüye tecavüz edip duruyor. Artık imam düzenindeyiz.
Din girdiği her yerde ulus bilincini yok eder. Türkiye bunun istisnalarından biriydi. Şimdi hızla ulusal kimliğini yitirip ümmetleşiyor. Devlet Bahçeli ne yapsın? Tutunacak imama, atlayacak dipsiz kuyuya!
***
İslamcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük, Osmanlının son dönemindeki üç tarz-ı siyasetti. İmparatorluk çökerken, Osmanlıcılık ve İslamcılık çok güçlü görünüyordu. Türkçülük zamanına göre radikal ama imkânsız bir hareketti. Bununla birlikte sırtındaki ağırlık da o derece hafifti. Ama Osmanlıcılık ülkenin bütünlüğünü sağlayamıyordu. İmparatorluğu oluşturan bileşenler milliyetçiliğin sihrine kapılmış, bir bir kopup gidiyordu. İslamcılık, İmparatorluğun gayrı Müslimleri dışarıda bırakıyordu. Bu küçülme demekti. Türkçülük ise mutlak bir küçülme demekti.
Fakat 1. Dünya savaşı imparatorluğu fiilen küçülterek Türkçülük için ortamı hazırladı. Fakat eldeki kalan da mutlak bir Türkçülük için uygun olmaktan uzaktı. Bu nedenle yerine “milliyetçi bir batıcılık” kondu. Bu Türkçülüğü eldeki malzemeye uydurma girişimiydi. “Ne mutlu Türk olana” eldeki toplama uymuyordu, onlar da “Ne mutlu Türküm diyene” dedi. Bunun anlamı Osmanlıcılığın silinip gitmesi, İslamcılığın ve Türkçülüğün ise marjinal siyasal hareketlere dönüşmesiydi.
Milliyetçi batıcılığın giderek daha fazla Türk-İslam yetmezliği çekmesi Komünizmin yükseliş döneminin getirisidir. 2. Dünya savaşından Komünizm güçlenerek çıktı. Türkiye yönetenlerin duyduğu korku hafızayı silmişti. Devrimci cumhuriyetin büyüsü yitip gitti. Bu korkuyla sarıldığı İslamcılık ve Türkçülük şimdi onun için cenaze merasimi düzenliyor.
***
Dediklerine inanacak olursak devleti ele geçirmiş bir tarikatla mücadele etmekteler ama gerçek bambaşka. Elinde dövizi olanı terörist ilan edecekler, yurtdışında olup yurda dön çağrısına uymayanları vatandaşlıktan çıkaracaklar. İtiraz edeni tutuklayacaklar, biat etmeyenin malına mülküne el koyacaklar. Geçtiğimiz günlerde idam açıklaması yapıp, “Bunları beslemek gibi bir hakka sahip değiliz” de dediler. “Asmayıp da besleyecek miyiz”in yeni versiyonudur bu. 12 Eylül’dür. Ülke 12 Eylül günlerine geri dönmüştür.
Güya 2. Cumhuriyeti kuracaklardı. Hâlbuki Türkiye'de takkeli bir hayalet dolaşıyor şimdi; general şapkası düşük Kenan Evren'in hayaletidir bu. Sanki mezarından kalkıp Meclis'i kapatmaya gelmiştir. Sanki Necdet Adalı’yı, Erdal Eren’i hukuksuz mahkemelerinde yargılatıp yeniden idama mahkûm edecektir. Sanki bütün partileri, bütün dernekleri yıkıp geçecektir. Sanki hepimizi yeniden zindanlara dolduracaktır.
Cumhuriyeti diktatörlük ilan eden, yerli yersiz söven liberal hükümlü Sevan Nişanyan, “bakanlık talimat verdi Kuran’dan başka kitap verilmiyor hapishanede” diye yakındı geçtiğimiz hafta. 12 Eylül zulmü artık çocuk oyuncağıdır. İmamın ölçüsüzlüğü, darbeci generalinkini fersah fersah aşmıştır.
Dağı taşı imam hatip yaptılar. Çünkü ümmet olmanın şartı ümmi olmaktır. Böylece yalnızca devleti değil halkı da kapatıyorlar. Ve bizi “devleti yıkacaklar, milleti ortadan kaldıracaklar” diye vuran, öldüren “milliyetçi” çetenin başı şimdi “söz konusu çıkarsa vatan teferruattır” diyor. Üç tarz-ı siyaset böylece sıradan bir faşizme dönüşerek ömrünü tamamlıyor.
***
Üç Tarz-ı siyasetle başlamıştık, üç tarz-ı siyasetle bitiriyoruz. Yüzyıl sonra bir büyük ihanet öyküsüdür geriye kalan.
Bu ülke, bu halk artık Sosyalizm tarz-ı siyasetine mecburdur.
Bu vatan, bu cumhuriyet bizim. Laiklik bizim için. Alırız, taşırız, gitmesi gereken yere götürürüz. Işıklı, aydınlık bir dünya yaratmak ellerimizdedir.
Artık vatan laik cumhuriyettir!
Orhan Gökdemir / SOL