Bir gözlemci, “Fransız halkı veba ile kolera arasında kalınca kolerayı seçti” diyordu, ben de, “yeni bir seçenek yaratılamazsa, 2019’da biz de kendimizi benzer bir konumda bulacağız” diye düşündüm. Neyse, biz şimdilik Fransız “halkının” sorunlarına odaklanalım.
Rahat bir nefes...
Başkanlık seçimlerini Macron kazandı, sağdan sola kurulu düzen rahat bir nefes aldı: “Popülist dalga kırıldı”, “Avrupa Birliği kurtuldu” filan... Gerçekteyse tehlike geçmedi. “Popülist” dalgaya enerjisini veren ekonomik sosyal kültürel kriz aşılamıyor, Ulusal Cephe’nin oyları artıyor.
Buna karşılık, Macron’un ve yeni kurulan partisinin gelecek ay yapılacak genel seçimlerden de başarıyla çıkabileceğini, programının, Fransa ekonomisini durgunluktan çıkarabilecek, işsizliği azaltabilecek, “Avrupa Birliği”ni bir arada tutabilecek, göçmenler sorununa bir çözüm olabilecek, yabancı düşmanlığına yol açan “kültürel stresi” azaltabilecek formülleri içerdiğini söylemek çok zor.
Başkanlık seçimlerinde Le Pen’e ve Macron’a oy veren kesimleri karşılaştırınca, gelecek ay yapılacak genel seçimlere, 2022’deki başkanlık seçimlerine ilişkin iyimser olmak zor.
Başkanlık seçimlerinde 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 44’ü, erkeklerden daha çok kadınlar, el emeğiyle çalışanların yüzde 63’ü, Le Pen’e oy vermiş. Le Pen’i destekleyenlerin, sanayi işçileri, kamu çalışanları ve polis içindeki oranı artmış. Ek olarak bu kesimi birleştiren milliyetçi, ırkçı kültürel platformun, genel olarak muhafazakâr seçmenin duyarlılıklarına yabancı olmadığı da söylenebilir.
Merkezci popülist
Macron’u da, muğlak bir programla, birçok sınıfa birden dayanmaya çalışması açısından “merkezci popülist” olarak tanımlayabiliriz. Bu özelliğinden dolayı yüzde 65 ile kazandığı “büyük bir zaferin” dayanaklarının aslında çok zayıf olduğunu söyleyebiliriz.
Macron’un, yeni kurulan partisi, kültürel olarak homojen bir sosyal tabana, bir siyasi geleneğe dayanmıyor. Macron’un daha dün şekillenmiş örgütsel, yapılanmasının genel seçimlerde sergileyeceği performansı önceden bilmek zor ama, sol ve muhafazakâr sağ seçmenin kendi partilerine, adaylarına döneceğini, Macron’un aldığı desteğin parçalanacağını düşünebiliriz.
Diğer taraftan Macron’un, işsizliği azaltmaya, ekonomik büyümeye yönelik etkin politikalar tasarlaması, uygulaması da çok zor. Macron, küreselleşmeci neoliberalizmin ürettiği bir politikacı olarak iki basınç arasında kalacak: AB’nin ve Fransa’nın neoliberal güç merkezleriyle bağları, Fransız devletinin planlama geleneğine ilişkin güçlü “algısal kilitler” düşünce ve manevra alanını kısıtlayacak. Diğer taraftan, Macron işsizliği azaltmaya kalktığında eğer “emek piyasası esnekliği” üzerinden giderse sendikalarla, devlet harcamaları yoluyla istihdamı arttırmaya çalışırsa, mali sermaye ile çelişmek durumunda kalacak. Göçmenlik sorunu, güvenliği arttırma önlemleri de Macron’u eğitimli, liberal, sol kesimin arzularıyla karşı karşıya getirecek.
Gelecek ay yapılacak genel seçimlerde Macron’un bloğunun dağılması, muhafazakâr partilerin toparlanması, Le Pen’in partisinin mecliste grup kuracak sayıya ulaşması, devlet başkanı olarak Macron’un, ekonomi, Avrupa Birliği, göçmenlik/güvenlik konularında kendisinden farklı düşünen bir hükümet ve meclis ile çalışmak zorunda kalması güçlü bir olasılık.
Tüm bunlar, Macron’un getirdiği “rahatlamanın” kısa süreceğini, merkezin dağılmaya devam edeceğini, faşist hareketin 2022 başkanlık seçimlerine, Marine Le Pen ya da, çok daha katı ve dindar Marion – Maréchal Le Pen liderliğinde daha da güçlenerek girme olasılığının çok yüksek olduğunu düşündürüyor.
Artık veba ile kolera dışında, kapitalizmin bu hasta ufkunun ötesine yönelik bir hareket geliştirmek için birleşmek, bu birliğe uygun dili kurmaya çalışmak gerekiyor. Yoksa, bu gidişle, bünyemiz koleradan iyice zayıflayacak ve biz sonunda vebadan öleceğiz.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Rahat bir nefes...
Başkanlık seçimlerini Macron kazandı, sağdan sola kurulu düzen rahat bir nefes aldı: “Popülist dalga kırıldı”, “Avrupa Birliği kurtuldu” filan... Gerçekteyse tehlike geçmedi. “Popülist” dalgaya enerjisini veren ekonomik sosyal kültürel kriz aşılamıyor, Ulusal Cephe’nin oyları artıyor.
Buna karşılık, Macron’un ve yeni kurulan partisinin gelecek ay yapılacak genel seçimlerden de başarıyla çıkabileceğini, programının, Fransa ekonomisini durgunluktan çıkarabilecek, işsizliği azaltabilecek, “Avrupa Birliği”ni bir arada tutabilecek, göçmenler sorununa bir çözüm olabilecek, yabancı düşmanlığına yol açan “kültürel stresi” azaltabilecek formülleri içerdiğini söylemek çok zor.
Başkanlık seçimlerinde Le Pen’e ve Macron’a oy veren kesimleri karşılaştırınca, gelecek ay yapılacak genel seçimlere, 2022’deki başkanlık seçimlerine ilişkin iyimser olmak zor.
Başkanlık seçimlerinde 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 44’ü, erkeklerden daha çok kadınlar, el emeğiyle çalışanların yüzde 63’ü, Le Pen’e oy vermiş. Le Pen’i destekleyenlerin, sanayi işçileri, kamu çalışanları ve polis içindeki oranı artmış. Ek olarak bu kesimi birleştiren milliyetçi, ırkçı kültürel platformun, genel olarak muhafazakâr seçmenin duyarlılıklarına yabancı olmadığı da söylenebilir.
Merkezci popülist
Macron’u da, muğlak bir programla, birçok sınıfa birden dayanmaya çalışması açısından “merkezci popülist” olarak tanımlayabiliriz. Bu özelliğinden dolayı yüzde 65 ile kazandığı “büyük bir zaferin” dayanaklarının aslında çok zayıf olduğunu söyleyebiliriz.
Macron’un, yeni kurulan partisi, kültürel olarak homojen bir sosyal tabana, bir siyasi geleneğe dayanmıyor. Macron’un daha dün şekillenmiş örgütsel, yapılanmasının genel seçimlerde sergileyeceği performansı önceden bilmek zor ama, sol ve muhafazakâr sağ seçmenin kendi partilerine, adaylarına döneceğini, Macron’un aldığı desteğin parçalanacağını düşünebiliriz.
Diğer taraftan Macron’un, işsizliği azaltmaya, ekonomik büyümeye yönelik etkin politikalar tasarlaması, uygulaması da çok zor. Macron, küreselleşmeci neoliberalizmin ürettiği bir politikacı olarak iki basınç arasında kalacak: AB’nin ve Fransa’nın neoliberal güç merkezleriyle bağları, Fransız devletinin planlama geleneğine ilişkin güçlü “algısal kilitler” düşünce ve manevra alanını kısıtlayacak. Diğer taraftan, Macron işsizliği azaltmaya kalktığında eğer “emek piyasası esnekliği” üzerinden giderse sendikalarla, devlet harcamaları yoluyla istihdamı arttırmaya çalışırsa, mali sermaye ile çelişmek durumunda kalacak. Göçmenlik sorunu, güvenliği arttırma önlemleri de Macron’u eğitimli, liberal, sol kesimin arzularıyla karşı karşıya getirecek.
Gelecek ay yapılacak genel seçimlerde Macron’un bloğunun dağılması, muhafazakâr partilerin toparlanması, Le Pen’in partisinin mecliste grup kuracak sayıya ulaşması, devlet başkanı olarak Macron’un, ekonomi, Avrupa Birliği, göçmenlik/güvenlik konularında kendisinden farklı düşünen bir hükümet ve meclis ile çalışmak zorunda kalması güçlü bir olasılık.
Tüm bunlar, Macron’un getirdiği “rahatlamanın” kısa süreceğini, merkezin dağılmaya devam edeceğini, faşist hareketin 2022 başkanlık seçimlerine, Marine Le Pen ya da, çok daha katı ve dindar Marion – Maréchal Le Pen liderliğinde daha da güçlenerek girme olasılığının çok yüksek olduğunu düşündürüyor.
Artık veba ile kolera dışında, kapitalizmin bu hasta ufkunun ötesine yönelik bir hareket geliştirmek için birleşmek, bu birliğe uygun dili kurmaya çalışmak gerekiyor. Yoksa, bu gidişle, bünyemiz koleradan iyice zayıflayacak ve biz sonunda vebadan öleceğiz.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET