5 bin nüfuslu yerleşim biriminde bir genel lise vardır. Çünkü bu
ölçekteki kasabalarda lise düzeyindeki öğrenci sayısı ortalama 150’dir.
Eğitim Bakanlığı, geçenlerde aldığı bir kararla (24.6.2017 R.G) imam
hatip lisesi açabilmek için asgari 50 bin nüfus koşulunu 5 bine
düşürerek bu küçük yerleşim yerlerine imam hatip lisesi açmanın önündeki
mevzuat engelini kaldırdı. 150 öğrenci için ikinci bir lise açmayı
düşünmeyeceklerine göre küçük ilçelerdeki mevcut tek genel liseyi imam
hatip lisesine dönüştürmeyi planlıyor olmalılar. Büyük haksızlık! Yoksul
kasaba öğrencileri tek seçenekle, imam hatiplerle karşı karşıya
kalacak. Din okullarından alınmış diplomayı mevcut iktidar dışında
eğitim sertifikası sayan yok. Zaten yoksul, çaresizlikten göçten geriye
kalmış genellikle muhafazakâr kasaba halkı bunun farkında olmayacak.
Farkında olanın da itiraz şansı yok.
Aynı genelgeyle eğitim kurumlarına mescit açma zorunluluğu getirildi. Mescit, eğitim kurumu sayılan her derece ve türdeki okul, merkez, pansiyon, uygulama oteli, öğretmen akademisi, hizmetiçi eğitim enstitüsü, olgunlaşma enstitüsü ve sosyal tesislerde tuvalet ve lavabo bulunmasını zorunlu kılan maddeye eklenmiş. Kapı gibi tapu; mescit, idari oda gibi olmazsa olmazların arasında!
Her türden eğitim kurumuna mescidi zorunlu kılan yönetmeliğin iki farklı maddesinde (5 ve 7’nci maddeler) mescit, Anadolu imam hatip liseleri ile çok programlı liselerin imam hatip bölümlerinin uygulama ünitesi olarak anılıyor. Yönetmeliğin bu maddeleri, imam hatipleri meslek lisesi sayıyor ve mescidi de mesleki eğitimin icra yeri olarak zorunlu kılıyor. Yani fen liselerinde laboratuar, meslek liselerinde atölye neyse imam hatipler için mescit o.
Öyleyse soruyoruz; lise düzeyindeki bir okul türüne ait uygulama ünitesinin 6-10 yaş öğrencilerinin okuduğu ilkokulda (ve hatta fiilen eğitim yapılmayan hizmet binalarında) bulunma zorunluluğunun eğitimsel bir açıklaması var mı?
Peki, bu kararın hukukiliği var mı, yok; içinde laiklik kavramı geçen kanunlara aykırılığı bir tarafa, yönetmeliğin kendisine aykırı. Yönetmeliğin iptali için idare mahkemesine giden olur mu bilmem; fakat olur da biri dava açarsa Türkiye bir hukuk devleti olmadığı için mahkemelerin hukuki bir karar veremeyeceğini bilirim…
Bugünlerde umulmadık isimler, Türkiye’nin eğitimdeki başarısızlığını konu ediniyor. Çoğu akademisyen ve güne televizyonda başlayan etkili kalemlerin bizi bu noktaya getiren yukarıdaki ve benzeri hükümet uygulamalarını tartıştığına, ‘bu doğru değil’ dediğine tanık olmadık. Bunlardan biri Mahfi Eğilmez; geçenlerde paylaşılmış bir yazısına baktım, PISA sonuçlarını analiz ederek fen ve matematikte geri olduğumuz tespitinde bulunmuş!
Artık tespit işe yaramıyor, bir şeyler yapmak gerekir! En azından bizi bu noktaya getiren politika ve politikacıları teşhir etmek lazım…
Eleştirel Pedagojinin son (51) sayısında Peter Walker imzalı bir yazı var: İki üniversitenin (Leeds Beckett ve Missouri) PİSA puanlarından hareketle yaptıkları ortak araştırmayı yorumladığı yazısına “Dinci Ülkelerdeki Öğrencilerin Fen Bilimleri ve Matematik Performansları Daha Düşük” başlığını kullanmış. Elin adamı, bizim 60 yıl deneyimleyerek öğrenemediğimiz dini eğitime harcanan zamanın genel eğitim performansını düşürdüğü gerçeğini bir cümle olarak yüzümüze vuruyor.
Söz konusu araştırmayı yapan üniversiteler, önce son on yılda PISA’ya katılan 82 ülkeyi “dindarlık puan”larına göre 1’den 10’a kadar sıralamışlar ve son 10 yıllık eğitim performansı verilerine bakmışlar.
Sıralamanın en üstünde yer alan Çek Cumhuriyeti, Japonya, Estonya, İsveç ve Norveç okul içi dindarlık kriterine göre en seküler ülkelermiş. En dinci ülkeler ise Ürdün, Yemen, Mısır, Endonezya ve Katar.
AKP’nin son bir ayda eğitimle ilgili aldığı kararlar (Öğretmen Strateji Belgesi ile parti öğretmenliğine geçiş, Ders Dağıtım Çizelgesi ile fen derslerinde azaltmaya gidilip din dersi saatlerinin artırılması, Okullara mescit zorunluluğu getirilmesi, milli müfredata geçiş vb.) sonraki araştırmaya yansıyacak ve muhtemelen Yemen’in yerini biz alacağız. Katar’la ayrı düşmemiz söz konusu olamaz değil mi!
Ünal Özmen / BİRGÜN
Aynı genelgeyle eğitim kurumlarına mescit açma zorunluluğu getirildi. Mescit, eğitim kurumu sayılan her derece ve türdeki okul, merkez, pansiyon, uygulama oteli, öğretmen akademisi, hizmetiçi eğitim enstitüsü, olgunlaşma enstitüsü ve sosyal tesislerde tuvalet ve lavabo bulunmasını zorunlu kılan maddeye eklenmiş. Kapı gibi tapu; mescit, idari oda gibi olmazsa olmazların arasında!
Her türden eğitim kurumuna mescidi zorunlu kılan yönetmeliğin iki farklı maddesinde (5 ve 7’nci maddeler) mescit, Anadolu imam hatip liseleri ile çok programlı liselerin imam hatip bölümlerinin uygulama ünitesi olarak anılıyor. Yönetmeliğin bu maddeleri, imam hatipleri meslek lisesi sayıyor ve mescidi de mesleki eğitimin icra yeri olarak zorunlu kılıyor. Yani fen liselerinde laboratuar, meslek liselerinde atölye neyse imam hatipler için mescit o.
Öyleyse soruyoruz; lise düzeyindeki bir okul türüne ait uygulama ünitesinin 6-10 yaş öğrencilerinin okuduğu ilkokulda (ve hatta fiilen eğitim yapılmayan hizmet binalarında) bulunma zorunluluğunun eğitimsel bir açıklaması var mı?
Peki, bu kararın hukukiliği var mı, yok; içinde laiklik kavramı geçen kanunlara aykırılığı bir tarafa, yönetmeliğin kendisine aykırı. Yönetmeliğin iptali için idare mahkemesine giden olur mu bilmem; fakat olur da biri dava açarsa Türkiye bir hukuk devleti olmadığı için mahkemelerin hukuki bir karar veremeyeceğini bilirim…
Bugünlerde umulmadık isimler, Türkiye’nin eğitimdeki başarısızlığını konu ediniyor. Çoğu akademisyen ve güne televizyonda başlayan etkili kalemlerin bizi bu noktaya getiren yukarıdaki ve benzeri hükümet uygulamalarını tartıştığına, ‘bu doğru değil’ dediğine tanık olmadık. Bunlardan biri Mahfi Eğilmez; geçenlerde paylaşılmış bir yazısına baktım, PISA sonuçlarını analiz ederek fen ve matematikte geri olduğumuz tespitinde bulunmuş!
Artık tespit işe yaramıyor, bir şeyler yapmak gerekir! En azından bizi bu noktaya getiren politika ve politikacıları teşhir etmek lazım…
Eleştirel Pedagojinin son (51) sayısında Peter Walker imzalı bir yazı var: İki üniversitenin (Leeds Beckett ve Missouri) PİSA puanlarından hareketle yaptıkları ortak araştırmayı yorumladığı yazısına “Dinci Ülkelerdeki Öğrencilerin Fen Bilimleri ve Matematik Performansları Daha Düşük” başlığını kullanmış. Elin adamı, bizim 60 yıl deneyimleyerek öğrenemediğimiz dini eğitime harcanan zamanın genel eğitim performansını düşürdüğü gerçeğini bir cümle olarak yüzümüze vuruyor.
Söz konusu araştırmayı yapan üniversiteler, önce son on yılda PISA’ya katılan 82 ülkeyi “dindarlık puan”larına göre 1’den 10’a kadar sıralamışlar ve son 10 yıllık eğitim performansı verilerine bakmışlar.
Sıralamanın en üstünde yer alan Çek Cumhuriyeti, Japonya, Estonya, İsveç ve Norveç okul içi dindarlık kriterine göre en seküler ülkelermiş. En dinci ülkeler ise Ürdün, Yemen, Mısır, Endonezya ve Katar.
AKP’nin son bir ayda eğitimle ilgili aldığı kararlar (Öğretmen Strateji Belgesi ile parti öğretmenliğine geçiş, Ders Dağıtım Çizelgesi ile fen derslerinde azaltmaya gidilip din dersi saatlerinin artırılması, Okullara mescit zorunluluğu getirilmesi, milli müfredata geçiş vb.) sonraki araştırmaya yansıyacak ve muhtemelen Yemen’in yerini biz alacağız. Katar’la ayrı düşmemiz söz konusu olamaz değil mi!
Ünal Özmen / BİRGÜN