Son hafta, duraklarda Cumhurbaşkanı’nı elinde
okla gösteren posterlere bakarak bekledik metroları, metrobüsleri. Sonra
da Malazgirt Savaşı’nın yıldönümündeki demecini okuduk: “Sultan Alparslan kimlerle mücadele etmişse biz de 15 Temmuz’da onlarla mücadele ettik” diyordu; sonra, “Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Sultan Abdülhamit, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kimlerle mücadele etmişse biz de onlarla mücadele ettik” de dedi.
Malazgirt’te kimin kimle mücadele ettiği konu edinildiğinde aklıma eski büyükelçilerimizden rahmetli Settar İksel gelir. Eski bir yazımda bahsetmiştim: Anadolu’nun tarihini, gittiği her yerden derlediği kitap ve belgelere dayanarak yazmıştı Settar Bey; yazık, bu eseri bastıramadan vefat etti.
Yaşamının son yıllarında tanıdığım bu engin bilgili elçimizden pek çok şey öğrenmiştim: “1071’de Malazgirt’te ne olduydu” diye sorduğumda eserinden bir bölüm okuyarak cevap vermişti:
“İki ordudan biri, Maveraünnehir (Ceyhun ve Seyhun ırmaklarının arasındaki bölge; bugünkü Özbekistan’ın bulunduğu yer) kökenliydi. Alparslan’ın askerine Afşin kuvvetleri, Mervani Emiri’nin Kürt askerleri de katılmışlardı. Selçuklu ordusunda Araplar, Türkmenler, İranlılar, Deylemliler de vardı.
Diğer orduda kimler vardı?
Bizans ordusunda Yunanca konuşan Anadolulu askerler vardı. Normanlar, Uzlar ve Peçenekler de vardı. Bizans ordusunda 2-3 bin kişilik bir Türk birliği de vardı. Normanların ve Uzların alandan kaçmalarına karşı Türk birliği savaşın sonuna kadar Bizans kralının yanında vuruşmuştu.
Savaşı Maveraünnehir’den gelenler kazandı. Biz kazandık diyoruz.”
Settar Bey, konuyu şöyle sürdürmüştü:
“Sonra aradan yüzyıllar geçti, 1402’ye geldik: Ankara Savaşı’nda karşılaşan ordulardan biri yine Maveraünnehir kaynaklıydı: Timur’un ordusundaki askerlerin çoğu Türkçe konuşuyorlardı. Bu orduda İskitler, Partlar ve Ruslar da vardı. Yıldırım Bayezıid’in’ın ordusundaki askerlerin çoğu Türkçe konuşan Anadolululardı. Stefan Lazareviç kumandasında Sırp birlikleri de vardı, Mısırlılar da. Bu savaşı da Maveraünnehir’den gelenler kazandı. Biz kaybettik diyoruz.”
Öyleyse biz kimiz?
Settar Bey şöyle yanıtlamıştı: “Bu savaşların kazananı da kaybedeni de biziz!”
Hangi padişahın kimlerle savaştığını, bizim bunlardan hangisiyle cebelleştiğimizi düşünmeye yeltendiğimizde hatırlamamız gerekir: Bugün biz, bu topraklarda vaktiyle karşı karşıya gelmiş güçlerden, kazananın da, kaybedenin de hem biyolojik, hem de kültürel mirasçısıyız. Övündüğümüz harsımızda, sanatımızda savaşları o tarihlerde kaybetmiş olanların da kazanmış olanlar kadar katkıları vardır.
Selçuk Erez / CUMHURİYET
Malazgirt’te kimin kimle mücadele ettiği konu edinildiğinde aklıma eski büyükelçilerimizden rahmetli Settar İksel gelir. Eski bir yazımda bahsetmiştim: Anadolu’nun tarihini, gittiği her yerden derlediği kitap ve belgelere dayanarak yazmıştı Settar Bey; yazık, bu eseri bastıramadan vefat etti.
Yaşamının son yıllarında tanıdığım bu engin bilgili elçimizden pek çok şey öğrenmiştim: “1071’de Malazgirt’te ne olduydu” diye sorduğumda eserinden bir bölüm okuyarak cevap vermişti:
“İki ordudan biri, Maveraünnehir (Ceyhun ve Seyhun ırmaklarının arasındaki bölge; bugünkü Özbekistan’ın bulunduğu yer) kökenliydi. Alparslan’ın askerine Afşin kuvvetleri, Mervani Emiri’nin Kürt askerleri de katılmışlardı. Selçuklu ordusunda Araplar, Türkmenler, İranlılar, Deylemliler de vardı.
Diğer orduda kimler vardı?
Bizans ordusunda Yunanca konuşan Anadolulu askerler vardı. Normanlar, Uzlar ve Peçenekler de vardı. Bizans ordusunda 2-3 bin kişilik bir Türk birliği de vardı. Normanların ve Uzların alandan kaçmalarına karşı Türk birliği savaşın sonuna kadar Bizans kralının yanında vuruşmuştu.
Savaşı Maveraünnehir’den gelenler kazandı. Biz kazandık diyoruz.”
Settar Bey, konuyu şöyle sürdürmüştü:
“Sonra aradan yüzyıllar geçti, 1402’ye geldik: Ankara Savaşı’nda karşılaşan ordulardan biri yine Maveraünnehir kaynaklıydı: Timur’un ordusundaki askerlerin çoğu Türkçe konuşuyorlardı. Bu orduda İskitler, Partlar ve Ruslar da vardı. Yıldırım Bayezıid’in’ın ordusundaki askerlerin çoğu Türkçe konuşan Anadolululardı. Stefan Lazareviç kumandasında Sırp birlikleri de vardı, Mısırlılar da. Bu savaşı da Maveraünnehir’den gelenler kazandı. Biz kaybettik diyoruz.”
Öyleyse biz kimiz?
Settar Bey şöyle yanıtlamıştı: “Bu savaşların kazananı da kaybedeni de biziz!”
Hangi padişahın kimlerle savaştığını, bizim bunlardan hangisiyle cebelleştiğimizi düşünmeye yeltendiğimizde hatırlamamız gerekir: Bugün biz, bu topraklarda vaktiyle karşı karşıya gelmiş güçlerden, kazananın da, kaybedenin de hem biyolojik, hem de kültürel mirasçısıyız. Övündüğümüz harsımızda, sanatımızda savaşları o tarihlerde kaybetmiş olanların da kazanmış olanlar kadar katkıları vardır.
Selçuk Erez / CUMHURİYET