'İlk değil ama son olsun, Denizciler kendilerine sürekli Amerikan Donanması sloganlarını hatırlatan simitten saraylarda yaşayan ateşli yöneticilerine bu sefer onurlu denizcilerin Potemkin Zırhlısı’ndan seslensin: Saraylar yıkılır, saltanatlar çöker...'
“Once a Marine, Always a Marine!!! There are no “former” Marines in the Corps. If you were once a Marine, you are always a Marine… “
Böyle yazıyor Amerikan Ordusu’nun internet sitesinde. Türkiye’de bir Banka ile Amerikan Ordusu’nun en meşhur sloganlarından birinin ilgisini ise biz kurmuyoruz.
Her platformda İngilizcesi ile övünen, şovun bir parçası olarak bazı platformlarda simultane çevirmenin performansını beğenmeyip sahneden indirmeye çalışacak kadar Ingilizceye tutkun Genel Müdürü belli ki bilerek, bizzat kuruyor. Banka ortasında, onlarca çalışanın gözleri önünde yaşanan akıl almaz rezaletlerden sonra içler acısı durumu artık belgelendiğinden Banka’dan ayrılmak zorunda kalan, kariyeri çalışanlarını işten atmakla övünmekle ve onları aşağılamakla geçen bir iştirak Genel Müdürü bile veda mailinde böyle yazıyor… Bir kez Denizci, her zaman Denizci…
Slogan birebir aynı, aslında kelime oyunu da yok, sonuçta Banka herkesten birer asker olmasını, haklarını sorgulamamasını ve fazla mesai, kreş, sağı solu dökülmemiş servis aracı ya da artık enflasyon karşısında iyice eriyen ücret ve primlerinin düzeltimini talep etmemesini, dışarıda bekleyen milyonlarca işsize bakıp kendini düşünmeden savaşmasını, plazasından gurur duymasını ve huzurla dolmak istediğinde son teknoloji mescidine inip ibadet etmesini ya da plaza çarşısındaki dükkanlardan (en meşhuru Simit Sarayı) gereksiz bir şeyler tüketmesini istiyor.
Savaş sloganları arasında Banka’da 2018 – 2019 aralığında yüzlerce işten çıkarma olduğu görülüyor. Yani bir kez Denizci olunuyor ama hep Denizci kalmak o kadar da mümkün olmuyor. Buna rağmen sürekli çalışan sayısı artışlarının istatistiklere girdiği görülüyor. Bizzat Banka’nın açıkladığı rakamlarda geçmiş yıllarda çalışan sayısı azalmış görünse de insan aklıyla alay eder gibi her yıl çalışan sayısının azalmak bir yana nasıl da arttırıldığı anlatılıyor.Banka kendini bir ordu, çalışanlarını da hiçbir adımı sorgulamayan birer asker sanıyor olmalı. Oysa işten çıkarmalar istatistiklere yansımasın diye Banka ve iştiraklerine yapılan sahte “istihdam seferberliği” (vergi mükelleflerinin cebinden alınan fonlarla) uygulamalarıyla doldurulan geçici kadrolar, stajyerler ve daha önce Banka kadrosundan taşeron kadrosuna atılıp sonra düşük ücretli olduklarından artık maliyet de oluşturmayacakları hesabıyla bir günde kadroya alınan hizmet görevlileri her şubede, Deniz Kule’nin her koridorunda biliniyor.
Yine de Yönetimin elini hiç korkak alıştırmadığı uygulamalar da var! Türkiye’de bir ilk olarak, Banka’nın 1 Binasında 2 Simit Sarayı bulunuyor örneğin, nedenini yalnızca “Ateşli Denizciler” biliyor olmalı, Denizciler yalnızca şüpheleniyor… Ne var ki Denizciler savaştan savaşa koşulduğundan şüphelerin üzerinde fazla duramıyoruz.
BDDK’nın Yönetmelik değişikliği ardından, son iki yılda batık kredilerden başını kaldıramayan ve bilançosunu komisyon gelirleri ile dengelemeye çalıştığı görülen Banka’nın geldiği noktada bu gelirlerin önemli bir kısmından yoksun kalacağı anlaşılıyor. “Management Board” mensuplarında bir stres gözleniyor; kreş açmayıp cezasını ödeyen bu Kurul’u, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü gösterisinde Banka turnikelerinde yine ellerinde çiçekler görürseniz şaşırmayın, hem sahneye çıkıyorlar, hem stres atıyorlar.
Arada bir küçük operasyonla, yıllar önce binbir şovla borsaya açılan DenizBank hisseleri de acilen borsa kotasyonundan çıkarıldı. Haliyle bazı hisse sahipleri itiraz etti, onlara da uzun pazarlıklar ardından sus payları verildi, kimi hala pazarlıkta, ancak karar ani ve geri dönülmezdi, uygulandı. Normal koşullarda birer Hazine Bankacılığı işlemleri olan Swap, Cross Currency gibi ürünler olmak üzere artık envanterde ne cephane varsa “Denizcilerin” elinde.
Adeta normal kredi fiyatlaması yapma mekanizması duran ve faizleri de arttıramadığından yaygın şekilde bu ürünleri kullanmaya çalışan Banka, yine de zararına kredi fiyatlaması yapan Kamu Bankaları ile rekabet gücüne sahip değil.
Hem de sürekli sermaye getireceği söylenen ancak getirmeyen büyük patron ENBD, Bankacılık tarihinde "büyük olay" olarak nitelenen ancak aslen batık kredilerin düşürdüğü Sermaye Yeterlilik Rasyosu'nun sektör seviyesine getirilmesinden başka bir işe yaramayan sendikasyonun verilmesini sağlamaktan öte bir sermaye adımı da atmamış durumda.
Tam tersine ENBD, NPL konusunda Banka yönetimini köşeye sıkıştırmaya, verilen kredi ve yapılandırmaları sorgulayan kadrolarını Deniz Kule'ye taşımaya devam ediyor. Dolayısıyla karşılık giderleri, yani batık krediden zarar bütçesi de artmaya devam ediyor, haliyle hisseler borsadan çekiliyor, halka “arz” ettiklerinizi birden halka kapatıveriyorsunuz.
Bu arada, yüzen krediler artık su üzerinde durmakta zorlanırken yeni kredi verilmemesi doğal bir matematikle NPL rasyosunu hızla arttırıyor. Bankanın en yetkin kadro ve birimleri Finansal Yeniden Yapılandırma ile Banka’ya çok zor koşullarda nefes vermeye çalışıyor. Ancak bu sırada aşırı yüklenilen ve “olmayacak işler” talep edilen kadrolardan bir kısmının topluca istifa ettiği ve birimi bir süreliğine kilitlediği de biliniyor, DenizBank ile sınırlı olmayan bir durum, ayrı bir yazı konusudur, yazacağız.
Kaldığımız yerden, özel asansörlü üst katlarda müthiş bir huzursuzluk başlamış ve yönetim ekibinde bir “sosyal” rezaletle giden iştirak Genel Müdürü ardından boş kalan koltuk için, sayıları 2 Denizbank aktif büyüklüğündeki bankalardan bile fazla olan Genel Müdür Yardımcılığı kadrolarında hala tek bir taş yerinden oynatılabilmiş değil.
Çünkü tatlı karlar, istatistik oyunları ve yarı kamu bankacılığı döneminin getirileri eskisi gibi işlemiyor. ENBD’nin hükümet ile ilişkilerindeki soru işaretleri olumsuz makro ekonomik koşullar ile birleşince her yeni koltuk da “ateşten” bir gömlek haline geldi. Sahibine göre biçiliyor, dikiliyor ve armağan ediliyor olmalıdır.
İstifasını isteyen üst yöneticilerin sayısının her geçen gün arttığı söylentilerinin bu döneme denk gelmesi rastlantı değildir.
Sonuçta Banka’nın Şubeler başta olmak üzere neredeyse her biriminde “Cost/Income yüksek” diyerek çalışanlar işten atılan arkadaşlarının yerine daha fazla çalışmak zorunda kalıyorken Üst Yönetici sayısı ve GMY kadrosu önce artmaya ve hala da aynı kalmaya devam ediyor.
Aslen kimin “Cost” kimin “Income” olduğu da geçen yıllarda anlaşıldı, Banka karda sırasını rakibine kaptırdı ancak Üst Yönetim primlerinde şampiyon olmayı başardı. Sonuçta Amerikan savaş sloganlarının vardığı nokta olarak ise inanılmaz bir şekilde DenizBank gerçekten savaşa girdi!
Evet, bu sefer gerçek bir savaştı. Denizcilerden, simitçilere ve inşaatçılara verilen yüz milyonların batması nedeniyle NATO tarafından darmadağın edilmiş ülkesinden kaçmış ama ülkesinin kaynaklarını bir şekilde kullanmaya devam eden Libyalı (ya da Libyalı cihatçı mı demeliyiz?) bulup üye işyeri POS cihazlarından Libya kartıyla çekim yaptırılıp üye işyeri üzerinden nakde ulaşmalarının sağlanması istendi. Savaş yine Denizcileri göreve çağırmıştı. Olağanüstü komisyonlar toplandı.
Yani Libya İç Savaşı'nın doğurduğu koşullardan yararlanılarak Bankacılık sisteminin genel işleyişinde görülmeyecek yöntemlerle (normal koşullarda POS üye işyerinin, kart sahibine nakit ödenmesine aracılık etmesi standartlarda "Fraud" olarak bilinir ve bu işyerinin POS'u kapatılır) bir şekilde milyonlar cebe indirildi.
Yapan alkışlandı, ödül olarak afilli ünvanlar ve primler alındı, önemli toplantılarda Üst Yönetim ile yemekler yenildi, sonra diğer Bankalar da işe girdi, Bankalar arasında bu sefer de Libyalı çekme savaşı yaşandı. Bİr İç Savaşın ve kemiksiz kazancın kaymağı yendi; yapmayanın, bu Bankacılığa karşı duranın ise savaşta yeri yoktu, bir başka ordunun, İşsizler Ordusu’nun yolu gösterildi.
Son düzenlemeler ve diğer Bankaların kokuyu alması ile öyle görünüyor ki burası da artık daha “olağan” komisyonlara gebe.Şimdi ise sıra Denizcilerin zam dönemine geliyor. Nisan ayında zamlar açıklanacak. Metal işkolunda bir şekilde örgütlü işçilerin korkusuyla 20% üzerine çıkan zam oranları dururken, Denizcilerin örgütsüzlüğüne güvenen Yönetim, bütçe tartışmalarında “enflasyon düşüyor 8% çok olacak ama..” diyerek cümlelere başlıyordu.
İlk değil ama son olsun, Denizciler kendilerine sürekli Amerikan Donanması sloganlarını hatırlatan simitten saraylarda yaşayan ateşli yöneticilerine bu sefer onurlu denizcilerin Potemkin Zırhlısı’ndan seslensin: Saraylar yıkılır, saltanatlar çöker..
Cengiz Ateş / SOL