29 Temmuz 2021 Perşembe

AKP Türkiyesi’nden manzaralar: Kabak tadı verdiniz! + AKP dönemi sanatı üzerine: Liyakatsız yandaşın 'sanat' gösterisi (SOL)

 


1) AKP Türkiyesi’nden manzaralar: Kabak tadı verdiniz! 

 2) AKP dönemi sanatı üzerine: Liyakatsız yandaşın 'sanat' gösterisi 

 3) Vali'den 'karpuz içindeki çocuk' heykeli açıklaması: Bebekleri de ayırmayın.

 4) Kayyum belediyenin 'heykel'leri alay konusu oldu

                                                              ***

1) AKP Türkiyesi’nden manzaralar: Kabak tadı verdiniz! 

TKP'nin günlük dijital gazetesi Boyun Eğme, bugünkü manşetinde AKP Türkiyesi'nden manzaraları anlattı.

Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Tüccarlar bakan iken,
En büyük bakan başkan iken,
Çeteciler kutsal devlet için çalışırken,
Karşılığında marinalar ve otellere çökerler iken,
Uyuşturucu trafiği yüzünden ulaşım durmuş iken,
Parası olan suçlular hapisten çıkar,
Suçu olmayan parasızlar da hapse tıkılır iken,
Hepsi için bir borsa kurulmuşken,
Süreklileşmiş ekonomik kriz var iken,
Şirketler çalışanlarını azaltmaya,
Gelirlerini çoğaltmaya devam ederken,
Her krizde bir doğalgaz rezervi bulunurken,
20 yaşındaki bir genç,
İktidarda bugüne kadar sadece tek bir parti görmüşken,
O partinin hizipleri muhalefet eder, muhalefet de o partiye
özenir iken,
böyle bir ülkeye düşmüş yolumuz.

Ülkenin yerel, bölgesel ve ulusal kaynakları bol imiş. Üstüne bu kaynakların tekmili birden ensesi kalınlar için
tahsis edilmiş. Öyle olunca, “cihan rekabetinde üstünlük  sağlamak” için yerel ürünlerin değerlendirilmesi stratejisi
geliştirilmiş. Gel zaman git zaman, marka şehir diye bir kavram çıkmış ortaya. Marka şehri sual edenlere demiş ki ülkenin büyyükleri; “Varsa kentinizi temsil eden bir meyve, sebze, içecek, yiyecek, insan, hayvan, huri ya da huni, dikin heykelini!”

“Bizde büyyüklerin sözleri emirdir” demiş şehirlerin bürokrat amirleri.

Başlamış şehirler arası bir yarışma.

                  Diyarbakır’da kayyum tarafından yaptırılan sürreal heykeller...

Hazırlanmış şartnameler, yapılmış ihaleler ve sonunda verilmiş siparişler.

Başlanmış heykeller yapılmaya. Horozu, köpeği, elması, kavunu, köftesi, mısır koçanı, limonu, kayısısı, portakalı, ekmeği... Yapılmışlar ağaçtan, taştan, topraktan. Metalden ve mermerden.

Batının medeniyeti çizgi film karakteri bir robot heykeli ile temsil edilmiş, doğunun ihtişamı ve ahlakı, bir boksör ile ifade edilmek istenmiş.

    Şanlıurfa Belediyesi, gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar sonucunda Fıstık Parkı’na fıstık heykeli dikmiş.

Bütün heykeller için bir başkanlık kararnamesi yayınlanmış: “Uzaktan bakıldı mı görülmeli. Komşu şehirdeki yöneticileri imrendirmeli. Rekabet ile üretim gelişmeli.” Böyle olunca, sergilenmiş kavşak ortasında, yol kenarında, refüjde ve her yerde. Ülkenin, hep en bilimsel çalışmaları yapmak ile övünen istatistik kurumu, boy, en, uzunluk, hacim, alan ölçülerini almaya başlamış heykellerin. Düzenli yayınlamış verileri. Ülkenin başkanı da kullanmış bu verileri: “20 yıllık iktidarımızda, tüm ülke tarihinde yapılmamış kadar heykel diktik. Toplamda 18 bin km heykel yaptık.” demiş.

Yeni açılan üniversitelerin, hem rektörü, hem dekanı, hem de bölüm başkanı olan idarecileri, görev bilmişler böyle olunca, heykeller için bilimsel yayınlar hazırlatmayı. Görevi emir bilen akademisyenler, böylesi mühim bir konunun gelecek nesillere aktarılması için kolları sıvamışlar, uluslararası fonlara başvurmuşlar.

                    Kahramanmaraş’tan hokus pokusla yerden ekmek çıkaran el.

Nedir bu diye incelemeler yapmışlar. Hangi sanat akımlarına dâhil olduğunu tartışmışlar. Dadaizm diyenler çıkmış. Alışılmış estetik anlayışa karşı çıkarak, yeni deneysel arayışlar içerisine girmişler demiş. Sürrealizm demiş birileri. Bilinç dışı gerçekleri yansıtan, içgüdüler ile ulaşılabilecek eseler bunlar demişler. Dönemin ruhuna hitap eden popüler ürünler bunlar diyenler çıkmış. Ama hepsi “bir kentin kendine yakışanı giymesidir” önermesinde ortaklaşmışlar. Ne kadar da çok yakıştılar diye alkışlamışlar.

                            Bu da yeşil Bursa’dan... Refruj gülleri adlı çalışma.


...

Bir gün, yeter, kabak tadı verdiniz artık demiş ülkenin emekçileri: “Kendi beceriksizliğinizi ülkenin gerçekliği diye sunmayın. Çok istiyorsanız, dikeceğiz sizin de heykelinizi. Hem de sizin sanat zevkinizle; çöp sepetine atılmış bir kabak şeklinde.”

Paran varsa laik bir yaşam hakkın, yoksa sana düşen beton ve karanlık

Turizm Bakanlığı geçtiğimiz günlerde İstanbul için bir tanıtım filmi yayınladı. Film sosyal medyada da yoğun tartışmalara neden oldu. AKP iktidarı 20 yıla yaklaşıyor, Türkiye’nin her noktasını o gerici ve tüccar kafasına uygun bir biçime sokma gayretinde baya yol kat etti. Burda sanata da, eğlenceye de, gündelik hayatın içerisinde özgürce var olabilen kadına da yer yok aslında. Yani aslında İstanbul tanıtım filminde yer alan; dans eden, gülen, eğlenen insalar da, sokaklarda kahkahalarla dolaşan kadınlar da bu ülkede yaşamıyorlar AKP için. Yanlış anlaşılmasın, hepsi turistler gelsin diye bir kandırmaca.

AKP’nin bize layık gördüğü Türkiye, dört bir yanı beton ve otoyollarla işgal edilmiş, AKP’nin olanca gericiliğini yansıtan devasa ve sahte heykel ve mimari ile donatılmış bir ülke. Bu düzende laik bir yaşam tarzına yer yok.

AKP Türkiyesi’nde gelişmişliğin belki de en önemli göstergesi beton. İnsanların kültürel “zenginliği” ise onların muhafazakâr yaşam tarzlarından ibaret. O yüzden saat 24.00’ten sonra müzik sesi duymayı ayıp sayıyorlar. O yüzden tiyatro, opera hele bir de bale gibi sanatsal üretimlerin sosyal yaşamdan tamamen çıkması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Tabii bu durumun bir istisnası var. Daha doğrusu, AKP Türkiyesi ile tatmin olmayacaklar için fiyatı karşılığında farklı bir yaşam da var. Paran, ama baya bir paran varsa AKP senin yaşamına dokunmuyor. Onların özel ve “saklı” kentleri, siteleri ve eğlenceleri var tabii..                                                                       ***

2) AKP dönemi sanatı üzerine: Liyakatsız yandaşın 'sanat' gösterisi 

(FIRAT ARAPOĞLU - 29/05/2021 / SOL)

Son dönemde kent meydanlarındaki 'heykeller' yeniden tartışma konusu olurken, 'AKP dönemi sanatı' sade bir komedi unsurundan ibaret değil.


Kamusal sanat, postmodernitenin bir gerçekliği olarak yaşamlarımıza dahil oldu ve onun şehir planlamasında “geometrik” düzene karşı tepkisi, zamana değil, mekana ayrıcalık kazandırmaktan ibaretti. Bu mekanın olumlanması, ilerici kazanımların sembolize edilmesi ve yaygınlaştırılmasının yerine, ilgili coğrafyaların üretimlerini gösteren kitsch heykelleri olmuştur - aslında bunlara maket demek daha doğru olacak.

Şehir planlama ve mimarlık alanında, iletişim araçlarının, mimarlıktaki malzeme dağarcığının ve kapitalist ekonominin gelişmesiyle, 19. Yüzyıl sonlarından itibaren yeni bir döneme girilmiş ve eskiye geri dönmek imkansızlaşmıştı. Kitsch’in tanımını biraz bu nokta üzerinden düşünmek iyi olacaktır. Örneğin Türkiye ölçeğinde günümüzün muhafazakar estetik arzusu, mimari alanda şehir içerisinde “eski-mahalle kültürünü” kurmayı vaat eder, ama bu vaat kırmızı renk karın yağma ihtimali kadar bir olasılığı içerisinde barındırır. Zira unutulan şey, tarihsel anlayışın göz ardı edilemeyeceğidir. Bundan dolayı hem yeni teknolojiyi hem de eskinin yeniden-yapılandırılmasını içeren bir önerme, ancak “gösteri” formunda olabilir. Gösteriyse bir kalıcı kültür oluşumuna değil, ancak “performatif”, geçici sunuma dayalı olur – Ve gösteri liyakatsiz yandaşlar tarafından imal edilir.

'Süsler, geçmişin izlerini silmek için kullanılır'

Kamusal alanda yeniden-yapılanma stratejisi içerisinde karşılaşılan kamusal kent maketleri, “göz kamaştırıcı”! güzellikleriyle Türkiye’de şehirlerin dört bir yanına dikilmektedir. Sanata nadiren göz kırpan bu uygulamaların mesajı açıktır: Sanatçının(!) hizmetinde olduğu yeni sınıfsal yapılanmayla birlikte bir k dönüşüm yaşanmaktadır ve şehrin yeni yüzünü göstermek için “süslemelere” – sanat yapıtlarına değil! – ihtiyaç vardır. Zira süsler, geçmişin izlerini silmek için kullanılır.

Şehir planlamanın çevreyi dönüştürme gereksiniminin ardında, varolan popülasyonun yerinden-edilmesi stratejisi bulunur. Projelerle birlikte tarihi değerler alaşağı edilirken –aslında yok edilen özgün mahalle kültürüdür-, binalarda yeni oturmaya başlayanlar eski mahalle kültürüyle hiç de alakası olmayan bir yaşamı sürdürmeye başlarlar. Bu doğanın, yeşilin yok edilerek, içinde yaratılan yapay kır düzenlemesiyle satışa sunulan sitelerdeki oksimoronik uygulamalara benzer. Yeni orta sınıf, şehrin periferisindeki sitelerden şehrin merkezine geri dönmüştür. Ama bu döndükleri şehir, bir sinema platosu gibidir. Yapıların sadece cepheleri ayaktadır. Mantıki olarak eskiye öykünen bina cephelerinin içindeki evler, yüksek teknolojiye uyumludur. Yani bir “sahtelik” söz konusudur. Bu binalarda oturan yeni orta sınıf, kendisini sanki kuşaklar boyunca orada oturuyormuş gibi hissetmelidir. Bu sahteliğin içerisinde kamusal sanatın ifade türlerinden birisi, ancak, doğabilir: Kitsch.

Heykellerin yedi ortak özelliği

Kitsch, bir propaganda gibi boşlukta kendisini sürekli tekrar etmektedir. Bu ister bir semaver maketi, ister bir karpuz maketi ya da baklavacı figürü olsun. Bu maketlerdeki belirli unsurlar rahatlıkla tespit edilebilir: Eklektizm, egzotizm ve mimetik sanat. Polyester döküm maketlerin hemen hepsi, kitsch kamusal sanatın mükemmel örnekleridir. Ortak özellikleri olarak şunları sayabiliriz:

  1. Hepsi eklektiktir. Tüm üslupları kabul ederler.
  2. Hemen hepsi tüketim mallarıdır, anlaşılması ve sindirilmesi kolaydır.
  3. Sahtelerdir. Bu “güzel”(!) çalışmalardaki tüm formlarda hiçbir sanatçı izi ve malzeme izi yoktur. Amaçlanan sadece hizmet etmeleridir.
  4. Maketin üretiminde bağışçıların isimleri kullanılarak, Ankara’ya her şey yolunda ve desteğe ihtiyacımız var mesajı iletilir. Şehirde her şey yolundadır, adaletsizlik, ırkçılık, şiddet yoktur.
  5. İyimser bir havanın olduğu bir tür dinamizm mesajı vermektedir.
  6. Popülizm vurgusu içermektedir.
  7. Rant odaklıdır. Büyük paraların ödendiği maket projelerinde, üretim maliyeti düşüktür. Aradaki farkın kimlere gittiği, projenin asıl anlamı olabilir.

Bu maketlerin hiçbirisinde insanlığın aktüel yaşamına dair işaret yoktur. Şu soru önemli: Yetkililer, bu eserleri(!) sipariş ederken, yerel sanat danışmanları tarafından tavsiye edilen neleri realize etmek istediler? Bana göre, zanaatkarlara bir şey teklif etmektense, kendilerini insanların elinde olabilecek bir şeyden korumaya çalışıyorlardır. Sanırım bu, insanların hayal güçlerinden korkmalarıdır. Bir sanat eserini, insanlığın hayal gücüne bırakmak istemiyorlar. İstemiyorlar, çünkü akılları sıra, halkın hiçbir şeyi hayal etmek zorunda kalmadan, bir işi anlaması gerektiğini düşünüyorlar. Ve kendi ortalama zekalarıyla, şehri kimin yönettiğini kamuya anlatmaya çalışmaktalar.

'Maketler, figüratif, taklitçi bir sanat paradigmasıdır'

Bu çekici kent maketlerinin hiçbiri kendisini izleyicinin hayal gücüne bırakmaz: Her şey gerçektir ve nesneler, aktüel ölçeklerinden daha büyüktür. Büyüklük, kahramanlıkla ilgilidir, kahramanlık öyküsü ise Baklava ve Karpuz (ya da her ne ise) olmaktadır. Kahramanlık, dikkat edilirse, sanayi ya da sporda dahi değildir. Maketler, figüratif, taklitçi bir sanat paradigmasıdır; halk gördüğünü rahatlıkla anlamaktadır. Bu tip maketler tarihsel bir göndermeden yoksundur, ikonik görüntüleri, gönderdiği anlamı gizlemektedir. Geçmişin geleceğe projekte edilmesi, tarih hakkında düşünmemizi engeller. Bu sözcüğün tam anlamıyla kitsch’dir. Sanat, günlük yaşamı konu edinmenin aksine, onun bir uzantısı olursa, Harold Rosenberg’in zamanında ustaca belirttiği gibi, metaya dönüşür ve kitsch haline gelir.

FIRAT ARAPOĞLU - 29/05/2021 / SOL

Fırat Arapoğlu sanat tarihçisi, eleştirmen ve bağımsız küratör olarak çalışmaktadır. Kendisi Altınbaş Üniversitesi’nde İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yürütüyor.

                                                                                    ***

3) Vali'den 'karpuz içindeki çocuk' heykeli açıklaması: Bebekleri de ayırmayın.

Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu, 'karpuz içindeki çocuk' heykeliyle ilgili konuştu.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından havalimanı kavşağındaki parka yerleştirilen, 'halay çekenler', 'kadayıf tepsisini gösteren adam', 'hasır bileziği ve zincir' ile 'karpuzun içindeki çocuk' şeklinde tarif edilebilecek heykellerle ilgili açıklama geldi.

Heykeller çirkinliği ve yüksek maliyetleri nedeniyle eleştirilmişti.

Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu yaptığı açıklamada "Bırakın Diyarbakır’da karpuz tartışılsın, güzellikler tartışılsın. Diyarbakır’da arzumuz isteğimiz budur. Akşamki tartışmanın Diyarbakır’a bir zararı yok faydası var arkadaşlar. Eğer gerçek fotoğraflarla beraber karşılaştırırsanız gerçeğe çok uygun olduğunu da görürsünüz. Bebeğin Diyarbakırlısı, Vanlısı, Rizelisi olmaz arkadaşlar. Dünyanın bütün bebekleri de birbirine benzer, ne olur bebekleri de ayırmayın" dedi.

Diyarbakır halkı arasında alay konusu olan heykeller için "korku filmi gibi" benzetmeleri yapılırken, sanattan ve estetikten uzak "heykel"ler için 4 milyon 412 bin lira harcandığı öğrenildi. soL'a konuşan belediye işçileri "kayyumun faturayı şişirdiği örneklerden biri" yorumunda bulundu.

Diyarbakır'da büyükşehir belediyesi 2019'dan bu yana kayyum tarafından yönetiliyor. 

(SOL - 11/05/2021)

                                                                         ***

4) Kayyum belediyenin 'heykel'leri alay konusu oldu.(SOL)

Diyarbakır'da kayyum belediyenin 'heykel'leri alay konusu oldu. Havalimanı karşısındaki yapılar için 4 milyon 412 bin lira harcandığı öğrenildi.


Diyarbakır'da 2019'dan bu yana belediyede olan kayyumun yaptığı son icraatlar halk tarafından alay konusu olurken sosyal medyada da gündem oldu. 

Diyarbakır Havalimanı'nın karşısında yer alan kavşakta parka yapılan heykeller için belediye 6 Nisan'da duyuruya çıkmıştı.

Kayyum belediyenin resmi hesabında yer alan duyuruda şehir dışından gelecek konuklar için "Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Yonca Kavşağı’nda yaptığı çevre düzenleme çalışmasıyla kentte gelen yerli ve yabancı turistleri, doğanın güzellikleriyle karşılayacak” diyerek tarif ettiği düzenlemeleri geçtiğimiz gün yaptığı heykellerle tamamlamış oldu.

Sosyal medyada ve Diyarbakır halkı arasında alay konusu olan heykeller için "korku filmi gibi" benzetmeleri yapılırken, sanattan ve estetikten uzak "heykel"ler için 4 milyon 412 bin lira harcandığı öğrenildi. soL'a konuşan belediye işçileri "kayyumun faturayı şişirdiği örneklerden biri" yorumunda bulundu.

Daha önce Mardin'de de benzer bir durum yaşanmış, tarihsel ve sanatsal eserlere halkın erişimi de engellenmişti.  

(SOL - 10/05/2021)




28 Temmuz 2021 Çarşamba

Arslantepe Höyüğü UNESCO Dünya Miras Listesi'ne kaydedildi - EVRENSEL

 


Mezopotamya uygarlıklarında devletin oluşum sürecindeki esaslı değişiklikleri gösteren Arslantepe Höyüğü, 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında alınan kararla dünya mirası listesine girdi.

Arslantepe Höyüğü girişindeki taş kabartma  | Fotoğraf: Zeynel Cebeci/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Malatya'nın Battalgazi ilçesindeki Arslantepe Höyüğü, Türkiye'nin 19'uncu kültür varlığı olarak UNESCO Dünya Miras Listesi'ne kaydedildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, milattan önce 4'üncü bin yıl boyunca Doğu Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarında devletin oluşum sürecine ve dönemin gelişmelerine tanıklık eden Arslantepe Höyüğü, çevrim içi düzenlenen 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında alınan kararla dünya mirası listesine girdi.

Arslantepe Höyüğü | Fotoğraf: KTB/AA


Arslantepe Höyüğü'nün UNESCO Dünya Miras Listesi'ne kaydedilmesi kararında, kültürel gelenekler ve toplumsal değerlerin değişimi, hiyerarşi, sosyal farklılıklar ve ekonomik ayrıcalıklara dayanan sosyal ve siyasi sistemlerin ortaya çıkışına tanıklık etmesi gibi özellikleri etkili oldu.

Anıtsal mimari, idari, teknoloji ve sanat alanında dönemin iktidarına özgü gelişmelerine kaynaklık eden höyük, Mezopotamya ve çevresinde döneminin en kapsamlı kazılmış kamu komplekslerinin korunmuş örneklerinden biri olarak gösteriliyor.

Arslantepe Höyüğü | Fotoğraf: DHA


AA'da yer alan habere göre Arslantepe Höyüğü'nün, Yakın Doğu'da ilk devlet toplumunun ortaya çıkışına tanıklık etmesi, bölge ekonomisini kontrol eden ve merkezi otorite uygulayan bir yönetimin ortaya çıkışına sahne olması gibi pek çok özelliği, dünya mirası listesine girmesinde komite tarafından dikkate alındı.

"TÜRKİYE'NİN BİR KÜLTÜR VARLIĞI DAHA DÜNYA MİRASI OLDU"

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Twitter hesabından konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin bir kültür varlığı daha dünya mirası oldu. Arslantepe Höyüğü 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında alınan kararla UNESCO Dünya Miras Listesi'ne kaydedildi. Hayırlı olsun." ifadesini kullandı.

EVRENSEL


Arslantepe/Vikipedi, özgür ansiklopedi

(Melid sayfasından yönlendirildi)

Arslantepe Höyüğü[not 1] veya MelidMalatya'nın 7 km. kuzeydoğusunda yer alan bir arkeolojik yerleşimdir. Türkiye’deki en büyük höyüklerden biridir.[1] Höyük, Fırat üzerindeki Karakaya Baraj Gölü’nün batısındadır. Otuz metre yükseklikteki höyük MÖ 5 bin yıllarından MS 11. yüzyıla kadar iskan edilmiştir. Bölge MS 5. ve 6. yüzyıllarda bir Roma köyü olarak, daha sonra da Bizans nekropolü olarak kullanılmıştır.[2] Yerleşim alanı 200 x 120 metre boyutlarındadır.[3]

26 Temmuz 2021 tarihinde UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir.[4]


Kazılar

Bölgedeki kazılar Louis Delaporte başkanlığında bir Fransız ekip tarafından 1932 yılında başladı [1][5][6][7] ve özellikle Geç Hitit devri tabakalarında gerçekleştirildi. Kazı çalışmaları, Hitit İmparatorluğu'nun çöküşü ardından bölgede kurulan krallıklardan birinin başkentine ulaşmayı hedefliyordu. Daha sonra birkaç derin sondaj açılmışsa da esas düzenli kazılara 1961 yılında Roma La Sapienza Üniversitesi’nden bir grup tarafından başlandı. 1970'li yıllara kadar kazılar Alba Palmieri başkanlığında yürütüldü.[8][9] Günümüzde devam eden kazılar, Marcella Frangipane tarafından koordine edilmektedir.[10]

Kazılarda bulunan iki aslan ve bir kral heykeli Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

Bulgular


Arslantepe'den silindirik mühür.

Kazılarda MÖ 3.600-3.500 yıllarından bir tapınak, MÖ 3.300-3.000 yıllarından bir saray, çok sayıda mühür ve ustalıkla yapılmış madeni eşyalar bulunmuştur. Tüm bu buluntular o tarihlerde yerleşimin, aristokratik siyasi, dini ve kültürel bir merkez olduğunu göstermektedir.[2] Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen eserler dışındaki buluntular Arslantepe Açık Hava Müzesi’nde sergilenmektedir.[11] Mühürler, yerleşimin bir ticari merkez olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.[12]

Arslantepe Harabeleri duvar resimleri.

Yerleşim, iskan edildiği süre boyunca su kaynakları bol fakat Fırat taşkın sahasının dışında kalmaktaydı. Bu sayede tarım için çok uygun topraklara sahip olan yerleşim, yerel bir hakim sınıf tarafından yönetilmekteydi. Bu hakim sınıf hem politik, hem ekonomik hem de dini erki elinde tutuyordu.[2] Bu haliyle Anadolu’daki ilk şehir devleti olma özelliği taşımaktadır.[1]

MÖ 4. bin yılın sonlarında kerpiç anıtsal yapıların yer aldığı geniş bir kentsel alan höyüğün güney batı yamacına yayılmıştır. Bu anıtsal yapılarda çok sayıda mühür bulunması bu yapı kompleksinin yönetsel bir merkez olduğunu göstermektedir. Mühürler muhtemelen çeşitli malların depolanması ve nakliyesi sırasında kullanılmaktaydı ve yapı kompleksi bu haliyle bir saray ekonomisi merkezi olarak görülmektedir.[2]

Kral Tarhunza'nın[not 2] anıtsal heykeli, Malatya Müzesi.

Saray kompleksinde ayrıca arsenikli bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kesici-delici silahlar bulunmuştur. Sarayın yakınında bulunan ve MÖ 2.900 olarak tarihlenen mezarın bir kral mezarı olduğu düşünülmektedir. Mezarda değerli ölü hediyeleri bulunmuş olup ayrıca mezarı kapatan taş kapak üzerinde kurban edilmiş dört genç insan cesedi bulunmuştur.[2]

Geç Uruk Dönemi (MÖ 3.400-3.200 ardından yerleşimde geniş çapta yangınlar olduğu anlaşılmaktadır. Bunun ardından, farklı kültürden halkların yerleştiği kentte Doğu Anadolu-Transkafkasya kültürel etkileri hakim olmuştur. Arkeolojik çalışmalarda elde edilen çanak-çömlekler ve yerleşim düzeni bunu göstermektedir. Yeni yerleşimcilerin büyük olasılıkla yarı göçebe küçük topluluklar olduğu düşünülmektedir.

Tarih

MÖ 2.700.-2.500 yıllarında kent, Suriye-Mezopotamya kültüründen koparak özgün bir kültürel yapı geliştirmiştir. MÖ 2 binden itibaren kent, genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun etki alanına girmiştir.[2] Hitit Kralı I. Şuppiluliuma'nın[not 3] Mittani başkenti Washukanni'ye düzenlediği seferde üs olarak kullanılmıştır. Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından kurulan Geç Hitit krallıklarından biri olan Kammanu başkenti olmuştur. Bu tarihlerde, Asur belgelerinde kentin adı Melid olarak geçmektedir. Kenti başkent olarak alan krallık ise Kammanu ya da Melid Krallığı olarak bilinirdi.[13] [14]

Asur İmparatorluğu hükümdarı I. Tiglat-Pileser'in[not 4] saldırısı sonunda bu devlete haraç ödemek zorunda kalan bölge, II. Sargon[not 5] tarafından ele geçirilip yağmalandığı MÖ 712 yılında dek varlığını ve zenginliğin korumayı başarmıştır.[15] Bu tarihten MS 5. yüzyıla kadar ise iskan edilmemiştir.[1]


Arslantepe'den çeşitli mühürler. Bu mühürler, dünyanın ilk idari sürecinin bir parçasıdır.

2014'te Dünya Mirası Geçici Listesi'ne eklenen Arslantepe, 26 Temmuz 2021 tarihinde, 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında alınan kararla UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edildi.[16][17]




Notlar[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ <Hitit dili'nde Malidiya (Reallexikon der Assyriologie und Vorderasiatischen Archäologie, ya da Midduwa http://books.google.com.tr/books?id=XROpWC99BD0C&pg=PA101&redir_esc=y#v=onepage&q&f=falseAkadca Meliddu John D. Hawkins, Corpus of Hieroglyphic Luwian Inscriptions. Vol. 1: Inscriptions of the Iron Age Walter de Gruyter, 2000- Urartu dili Melitea)
  2. ^ Hurri gök ve fırtına tanrısı Tarhunzas ya da Tarhunta ile karıştırılmamalıdır.
  3. ^ hükümdarlık yılları MÖ 1.344-1.322
  4. ^ hükümdarlık yılları MÖ 1.115-10.77
  5. ^ hükümdarlık yılları MÖ 722-705

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

Özel
  1. ^ a b c d anadoluuygarliklari.com
  2. ^ a b c d e f Hüseyin Şahin, Aslantepe 24 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  3. ^ TAY Projesi
  4. ^ "Arslantepe Höyüğü UNESCO Dünya Miras Listesi'nde"birgun.net. Erişim tarihi: 26 Temmuz 2021.
  5. ^ Louis De Laporte, Malatya. La Ville et le Pays de Malatya, Review Hittites et Asian, vol. 2, no. 12, Sh.: 119-254
  6. ^ Louis De Laporte, Malatya - Céramique du Hittite Recent, Review Hittites et Asian, vol. 2, no. 15, Sh.: 257-285, 1934
  7. ^ Louis De Laporte, La Troisième Campagne de Fouille è Malatya, Review Hittites et Asian, vol. 5, no. 34, Sh.: 43-56, 1939
  8. ^ A. Palmieri, Excavations at Arslantepe (Malatya), Anatolian Studies, vol. 31, Sh.: 101-119, 1981
  9. ^ Alba Palmieri, "Arslantepe Excavations,1982," Kazi Sonuçlari Toplantisi, vol. 5, Sh.: 97-101, 1983
  10. ^ Charles Allen Burney, Historical dictionary of the Hittites
  11. ^ "malatyakulturizm.gov". 16 Şubat 2012 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ocak 2012.
  12. ^ "Malatya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü". 23 Nisan 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2012.
  13. ^ “En Eski Çağlardan Bizans Dönemine Kadar Malatya Tarihi” sh.: 179
  14. ^ “Geç Hitit Devletleri”
  15. ^ J. D. Hawkins, Assyrians and Hittites, Iraq vol. 36, no. 1/2, Sh.: 67-83, 1974
  16. ^ "Archaeological Site of Arslantepe" (İngilizce). UNESCO. 17 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Temmuz 2021.
  17. ^ "Arslantepe Mound" (İngilizce). UNESCO. Erişim tarihi: 27 Temmuz2021.
Genel
  • Burney, C. 1993 Arslantepe as a gateway to the highland: a note on periods VI A-VI D. In: M. Frangipane, H. Hauptmann, M. Liverani, P. Matthiae & M. Mellink (eds.), Between the Rivers and over the Mountains, Archaeologica Anatolica et Mesopotamica Alba Palmieri dedicata, Rom, 311-317.
  • Frangipane, M. & Palmieri, A. 1987. Urbanisation in Perimesopotamian areas, the case of Eastern Anatolia. In: L. Manzanilla (ed.), Studies in the Neolithic and Urban revolutions, BAR Internat. Series 349, 295-318, Oxford.
  • Alba Palmieri, Sertok, K. & Chernykh, E. 1993 From Arslantepe metalwork to arsenical copper technology in Eastern Anatolia. In: M. Frangipane, H. Hauptmann, M. Liverani, P. Matthiae & M. Mellink (Hrsg.), Between the Rivers and over the Mountains, Archaeologica Anatolica et Mesopotamica Alba Palmieri Dedicata, Rom, 573-599.
  • Alba Palmieri 1981. Excavations at Arslantepe (Malatya). Anatolian Studies 31, 101–119, XIII–XVI.
  • Alba Palmieri 1984. Excavations at Arslantepe, 1983. VI. Kazı Sonuçlari Toplantisi, 71–78. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
  • Alba Palmieri 1985. Eastern Anatolia and early Mesopotamian urbanization: Remarks on changing relations. In: M. Liverani, Alba Palmieri and R. Peroni (Hrsg.), Studi di Paletnologia in Onore di Salvatore M. Puglisi. Roma: Universida di Roma La Sapienza, 191–213

Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]