Anadolu kadını için adeta bir basma devrimi yapmıştı, Sümerbank. Rengârenk, püfür püfür, desen desen emprime basmalar üretti yıllarca. Rahşan Ecevit’in dallı güllü basma elbiseleri, Karaoğlan’ın mavi gömleği hep Sümerbank’tandı.
Bizim kuşak için eylül ayı Sümerbank ayı olurdu. Okul önlüğümüzden pantolonumuza, defter kalemden beslenme çantamıza kadar her şeyi Sümerbank’tan aldık biz. Anneannemin patiskaları, dedemin bayramlık mendilleri, babamın martı gibi Beykoz köselesi kunduraları, annemin hâlâ kullandığı porselen takımı... Herkesin, sonraları Gaffur pijaması diye ayyuka çıkan, çizgili pazen pijaması muhakkak vardı. Kışın soğuğunda Sümerbank pijamamın paçalarını yine Sümerbank çoraplarımın içine sokup öyle yatardım.
Memur çocukları, kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler. Çünkü devlet, memurlarına ve devlete bağlı kurumlarda çalışan işçilere yıllık Sümerbank istihkakı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu. Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi. Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları yurtdışında eğitime gönderirdi.
Bir dönem Galatasaray’ın parçalı formalarını da yine Sümerbank dikmişti. Şimdiki kullan at formaların aksine merserize trikotaj veya keten dokuma olan bu formalara futbolcular canları gibi bakar, her maç sonrası evlerinde yıkayarak bir sezon boyunca giyerlerdi.Anadolu kadını için adeta bir basma devrimi yapmıştı Sümerbank. Rengârenk, püfür püfür, desen desen emprime basmalar üretti yıllarca. Rahşan Ecevit’in dallı güllü basma elbiseleri, Karaoğlan’ın mavi gömleği hep Sümerbank’tandı. Gömlek alacağımız vakit tezgâhtara “Ecevit mavisi” derdik. Dünya güzeli seçilen Azra Akın’ın o nefis elbisesini bile Oscar de la Renta filan değil Sümerbank dikmişti. Fakat bugün Emine Hanım, 6 bin dolara ayakkabı satan, Christian Louboutin’den aşağı giyinmiyor maşallah.
Ne komünist ülkeymişiz
O zamanlar Sovyet kredisiyle başlayan bu küçük macera peyderpey büyüdü. İpliğinden tutun, nihai ürünün nakliyatına kadar çoğu işi kendi bünyesinde yapmaya başladı. Mensucatla da kalmadı; porselendir, kırtasiyedir, halıdır, kilimdir, tuğladır, aklınıza ne geliyorsa üretmeye ve satmaya başladı.
Kendi finansmanını bile kendi bankacılık faaliyetlerinden sağlıyordu. 40 binden fazla çalışan, 500’e yakın mağaza, 41 fabrika ve 43 banka şubesiyle Türkiye’nin en büyük holding teşekküllerinden biri haline gelmişti. Eğer istenseydi bir ülkenin tüm üretimini yapacak bir yapıya ulaşabilirdi. Bizatihi bir işçi kooperatifi olmasa da Bask bölgesindeki Mondragon kooperatifiyle biçimsel benzerlikler gösterirdi. Tüccara ayrı, nakliyeciye ayrı, perakendeciye ayrı kâr fırsatı vermeden halka aracısız satış yaptığı için fiyatları uygun olurdu; bundan ötürü de özel şirketler ve yabancı markalar “mütevazı vatandaş” segmentinde Sümerbank’la pek rekabet edemezlerdi.
Fakat dar gelirli vatandaşımızın bayramlık giyim-kuşam ihtiyacını Sümerbank’tan karşılaması neoliberalizmin Türkiye resmi sponsoru Turgut Özal’ın çok zoruna gitti. IMF ve Dünya Bankası her geldiğinde “Halkın sırtındaki kambur” diyerek Sümerbank’ı şikâyet etti. Neymiş, fabrika işçisi çok para alıyormuş... Rahmetli çok tontondu ama çok para alan işçiyi hiç sevmezdi. Çok zengin iş insanlarına ise bayılırdı.
Önce Sümerbank’ın bir kısmı işçi düşmanı Hayyam Garipoğlu’na, bir kısmı da hepimizin yakinen tanıdığı Albayraklara haraç mezat satıldı. Hatta araya güzelim TÜMOSAN ihalesi de sıkıştırıldı. Sonra Merinos, Beykoz, Bergama ve Malatya başta olmak üzere fabrikalar teker teker kapatılmaya başlandı. Emekçi şehri olan Nazilli, bir gecede emekli şehri haline geldi. Daha sonra, siyasi rüzgâr hafiften yön değiştirince Garipoğlu, Sümerbank’ın kaynaklarını zimmetine geçirmek ve nitelikli dolandırıcılık suçlarıyla açılan davalardan, mahkeme kararları bozula bozula, 2 yıl 2 ay hapis yattı. Yani bir halkın 80 yıllık ortak emeği sadece 2 yıl hapis karşılığında birkaç haramiye aktarılmış oldu. İki yıl hapis yatsam hepsini geri verirler mi acaba?11 Ocak 2002’de, Türkiye halkının iftihar vesilesi olan Sümerbank’ın son fabrikasına da kilit vuruldu. Geriye Sümerbank’ın sadece adı kalmıştı. Bu da dönemin peşkeşten sorumlu maliye bakanı Unakıtan’ın çok gücüne gitmiş, “Sümerbank’ı bitirdik, yakında tarihten siliniyor” diye resmen halka nispet yapmıştı. Sonraları da çıkıp “Satıyoruz satıyoruz bitmiyor, ne komünist ülkeymişiz” diye ileri geri konuşmuştu. Sonra da sıra Türk Telekom’a, THY’ye, şeker fabrikalarına, limanlara geldi… Ayakkabı kutularını doldurduk ama gözlerini doyuramadık bu hınzırların.
Eskiden Tekel işçisi ya da Sümerbank emeklisi olmak gibi gururla kullanılan tabirler vardı. 30-35 sene aynı kurumda çalışılır, kıdem tazminatıyla Avrupa ülkelerinde olduğu gibi konforlu bir emeklilik geçirilirdi. Fakat neoliberalizm bunu bizden aldı. “Migros işçisiyim” ya da “Trendyol emeklisiyim” gibi şeyler hiç olmayacak. İki sene orada, üç sene burada, iki sene işsiz, beş sene şurada…
Velhasıl, halkın halk için ürettiği Sümerbank’tan geriye bize Bershka, bize Collezione, bize Mango kaldı… İstiklâl Caddesi’nde masa açıp kızıl dergi satanlar için “hesapta komünist ama ayağında Converse var” diye homurdanan gevezelere sormuş olayım:
Kardeşim, Sümerbank ayakkabı üretiyor da biz mi giymiyoruz?!