11 Nisan 2022 Pazartesi

KISA KISA GÜNDEM (11 NİSAN 2022)

 


1- Gazeteci Nurettin Kurt yaşamını yitirdi (Evrensel)

Gazeteci Nurettin Kurt, bir süredir tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Gazeteci Nurettin Kurt, bir süredir tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Ankara Cebeci Hastanesi'nde akciğer yetmezliği nedeniyle bir süredir tedavi gören gazeteci Nurettin Kurt, bugün sabah saatlerinde yaşamını yitirdi. 2 çocuk babası Kurt'un cenazesi yarın öğle namazı sonrası Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verilecek.(NURETTİN KURT) Tokat-Zile doğumlu olan Nurettin Kurt, gazeteciliğe 1985 yılında Bulvar gazetesinde polis-adliye muhabiri olarak başladı. 1986 yılında yine polis-adliye muhabiri olarak Günaydın-Tan gazetesi Ankara bürosuna geçti. 1991 yılında da Hürriyet Gazetesi Ankara bürosunda aynı alanda çalışmaya başlayan Nurettin Kurt, 2017 yılında işten çıkarıldı. Meslek hayatına, AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülü, Barış Selçuk Gazetecilik Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Rafet Genç Haber Ödülü gibi pek çok ödülü sığdıran Kurt'un  "Olay-Polis-Adliye: Gerilim Üçgeninde Kurt Gazeteci" isimli kitabı bulunuyor. Son olarak Hürriyet gazetesinde çalışan Nurettin Kurt, 'mecburen' emekli olduğunu belirterek, şu açıklamayı yapmıştı: "30 yıllık meslek hayatım da Sedat Simavi (2008) başta olmak üzere Avrupa Birliği araştırmacı gazetecilik ödülü(2014), 7 defa Gazeteci Barış Selçuk ödülü İki kez Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti ödülü, TGC Başarı ödülü ve onlarca benzer ödüle layık görüldüm. Sadece gazetecilik yaptığım için üç kez (gizliliği ihlal suçundan toplam 3 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldım) bunlar benim şeref madalyalarımdır tekrar Dünya ya gelsem yine aynı mesleği yaparım. Paylaşmak zorunda kaldım, sağlıcakla nice güzel günlere görüşmek dileği ile. Tabi ki 27 yıl görev yaptığım Hürriyet Gazetesi’nden mecburen emekli oldum. Emeği geçen herkese çok teşekkürler sağlıcakla kalın.”

2-Cari açık şubatta 5,15 milyar dolar(Evrensel)

Cari işlemler dengesi 5,15 milyar dolar açık verdi. 12 aylık cari işlemler açığı 21 milyar 845 milyon dolar olarak kayıtlara geçti.

Merkez Bankası, şubat ayı verilerini açıkladı. Cari işlemler dengesi, şubat ayında 5,15 milyar dolar açık verdi. Merkez Bankası Ödemeler Dengesi İstatistikleri'ne göre cari işlemler açığı, şubatta bir önceki yılın aynı ayına göre 2 milyar 707 milyon dolar artarak 5 milyar 154 milyon dolar oldu. Türkiye'nin on iki aylık cari işlemler açığı 21 milyar 845 milyon dolar olarak kayıtlara geçti.

3- Pakistan'ın yeni başbakanı Şahbaz Şerif oldu(duvaR)

Pakistan'da İmran Han hükümetini güvensizlik oylamasıyla düşüren parlamento, muhalefet lideri Şahbaz Şerif'i başbakan seçti. 
Başbakan İmran Han'ın parlamentoda güvensizlik oylamasıyla hükümetinin düşürülmesinin ardından bugün Pakistan parlamentosunda başbakan seçimi için oylama yapıldı. Şerif'in başbakan seçilebilmesi için milletvekillerinden çoğunluk sınırı olan 172 oya ulaşarak başbakan seçildiği açıklandı.(ŞAHBAZ ŞERİF KİMDİR?) Eski Pencap eyalet başbakanı ve ülkede muhalefetteki Müslüman Ligi-Navaz partisi lideri Şahbaz Şerif, 2017'de yolsuzluk suçundan siyaset yasağı getirilen eski başbakan Navaz Şerif'in kardeşi. 70 yaşındaki Şahbaz Şerif'in çelik firması ise ülkenin en büyük çelik şirketleri arasında yer alıyor. 2019 yılında kara para aklama gerekçesiyle bazı mal varlıklarına el konulan Şerif 2020 yılında tutuklanmış, bir süre cezaevinde kalan Şerif kefaletle serbest bırakılmıştı.Şerif aynı zamanda Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la yakın ilişkileriyle de hatırlanıyor. 2018'de Türkiye ziyaretinde Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada, "Erdoğan ve AK Parti, dünyanın kargaşa, huzursuzluk ve kaosla karşı karşıya olduğu bir dönemde, Türkiye'ye olağanüstü bir liderlik ve istikrar sağladı" ifadelerini kullanmıştı.

4-TÜİK mucizesi!: Hem dar tanımlı hem geniş tanımlı işsizlik azaldı.(duvaR)

TÜİK'in açıkladığı resmi verilere göre ocak ayında yüzde 11,4 olan işsizlik oranı şubatta yüzde 10,7'ye geriledi. Geniş tanımlı işsizlik ise yüzde 21,8 olarak ölçüldü.(https://www.gazeteduvar.com.tr/tuik-mucizesi-hem-dar-tanimli-hem-genis-tanimli-issizlik-azaldi-haber-1560099)

5- Prof. Dr. Serap Helvacı hayatını kaybetti(duvaR)

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin ilk kadın dekanı olan Prof. Dr. Serap Helvacı yaşamını yitirdi.

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Serap Helvacı hayatını kaybetti. Sevenleri ve öğrencileri sosyal medya hesaplarından üzüntülerini dile getirerek, taziye mesajları yayınladı.

Prof. Dr. Serap Helvacı için yarın saat 10.00’da Marmara Üniversitesi Rektörlüğü önünde bir veda töreni yapılacak. Helvacı aynı gün öğle namazına müteakip Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından defnedilecek.(PROF. DR. SERAP HELVACI KİMDİR?) Serap Helvacı, 1959 yılında Edirne’de dünyaya geldi. Helvacı, ilkokulu Edirne Şehit Asım İlkokulu’nda, ortaokul ve lise eğitimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde bir yıl okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1983 yılında mezun oldu. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümü’nde başladığı Yüksek Lisansı’nı 1985 yılında bitirerek doktora sınavlarına girdi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümü’nde doktora eğitimine başladı. 1987 yılında Yüksek Öğrenim Kurumu’nun sağladığı bursla iki yıl süre ile İsviçre’ye, Lozan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne gitti. Halen Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Özel Hukuk Bölüm Başkanı ve Medeni Hukuk Anabilim Dalında Öğretim Üyesi olarak görev yaptı. Galatasaray Lisesi’nden dönem arkadaşı olduğu, Galatasaray Kulübünün eski ikinci başkanlarından Prof. Dr. Mehmet Helvacı ile evli olan Serap Helvacı’nın, Sinan ve Selim adlarında iki erkek çocuk çocuğu var.

6-Petrol fiyatlarında düşüş sürüyor: Varil fiyatı 100 doların altına indi(BİRGÜN)

Uluslararası Enerji Ajansı üyelerinin geçen hafta acil durum petrol rezervlerinden belli miktar petrolü kullanıma sunmak üzere anlaştıklarını açıklaması petrol fiyatlarındaki düşüşü sürdürüyor. Brent petrolün varil fiyatı, kapanışa göre yüzde 4,3 azalışla 98,36 dolar oldu.
(https://www.birgun.net/haber/petrol-fiyatlarinda-dusus-suruyor-varil-fiyati-100-dolarin-altina-indi-383787)

7- MHP'li belediyeyi eleştiren esnaf: 25-30 kişi iş yerimi bastı(BİRGÜN)

Osmaniye’de, sosyal medya hesabından MHP’ye, İl Başkanı Yusuf Çomu’ya ve Belediye Başkanı Kadir Kara’ya yönelik eleştirilerde bulunan esnaf Sadık Bostan, iş yerinin MHP İl Başkanı ve beraberindeki kişiler tarafından basıldığını iddia etti.
(https://www.birgun.net/haber/mhp-li-belediyeyi-elestiren-esnaf-25-30-kisi-is-yerimi-basti-383812)

8- Cumhuriyet gündeme getirmişti: AKP'li Mehmet Akif Yılmaz AYM'yi 'ihanet'le suçladı(CUMHURİYET)

Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) zorunlu din dersi ile ilgili 'hak ihlali' kararını Cumhuriyet'in gündeme getirmesinin ardından; AKP milletvekili Mehmet Akif Yılmaz AYM'yi 'ihanet'le suçladı.
(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/cumhuriyet-gundeme-getirmisti-akpli-vekil-aymyi-ihanetle-sucladi-1924879)

9 - Cargill’in yeni planları da iptal edildi(Cumhuriyet)

Bursa'nın Orhangazi ilçesinde kurulu Amerikan Cargill şirketine ait mısır işleme fabrikasının dayanağı olan imar planları da iptal edildi. 
Bursa 2. İdare Mahkemesi, Bursa Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanan 1/25000 ölçekli İznik Gölü Nazım İmar Planı ile bu plana dayalı olarak Cargill tesisinin bulunduğu alana ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planını iptal gerekçesinde, planlama bölgesinin doğal ve arkeolojik SİT ögeler içerdiği, ayrıca sulak alan koruma bölgesi olduğuna dikkat çekti ayrıca Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin böyle bir planı yapmaya yetkisiz olduğuna hükmetti.Konuya ilişkin Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB)'da gerçekleştirilen basın açıklamasına, Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, DOĞADER Başkanı Sedat Güler, BAOB Sözcüsü, Bursa Eczacı Odası Başkanı Okan Şahin, Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Gürkan Altun ve Cargill davalarında bulunmuş yurttaşlar katıldı. Basın açıklamasını Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun okudu. Öztosun, öncelikle Bursa 2. İdare Mahkemesi’nce verilen kararları özetledi. Buna göre; Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 25/02/2020 tarih ve 494 sayılı kararı ile onaylanan 1/25000 ölçekli İznik Gölü Nazım İmar Planı, 2. İdare Mahkemesi'nin 08/03/2022 tarih ve 2020/582 E., 2022/582 K. sayılı ilamıyla; Yine Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 26/10/2020 tarih ve 1586 sayılı kararı ile onaylanan ve Orhangazi İlçesi’ndeki Cargill tesislerini kapsayan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı da, aynı mahkemenin 08/03/2022 tarih ve 2020/1196 E., 2022/203 K. sayılı ilamıyla iptal edildi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/cargillin-yeni-planlari-da-iptal-edildi-1924834)

10-'İstanbul'un çeşitli yerlerine bomba koydular, AKP tarafından İBB'de işe alındılar' (SOL)

1996'da Atatürkçü Düşünce Derneği'ni ve 2001 yılında İstanbul'un farklı noktalarını bombalayan iki cihatçının İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde geçtiğimiz dönem işe alındığı oraya çıktı.

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, bugün yayınlanan köşe yazısında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) "terör iltisaklı" kişilerin olduğu yönündeki iddiasının ardından yapılan detaylı araştırmada edinilen bilgileri aktardı.

Saymaz, aktardığı bilgiler arasından, 27 Ekim 1996'da Gebze'deki Atatürkçü Düşünce Derneği'ne bomba koymaktan 5 yıl 6 ay 20 gün hapis ve 1.4 milyon TL para cezası alan İBDA-C'li bir kişinin önceki dönem yönetiminde işe alındığına dikkati çekti.

Saymaz İBB’nin söz konusu süreçle ilgili yaptığı araştırma ve soruşturmanın sonunda edindiği son durum bilgisini şöyle aktardı:

“İBB, 1 Ocak 2019'dan 1 Nisan 2022'ye dek işe giren 14.690 kişi için arşiv araştırması istedi. 6857'sinin yanıtı geldi. Buna göre 16 kişi hakkında soruşturma yürütüldüğü ya da mahkumiyet kararı olduğu anlaşıldı. İBB'nin yürüttüğü incelemede de dört kişi tespit edildi. Toplam 20 kişi... Bunlardan 18'i son iki hafta içerisinde işten atıldı. Atılanlardan 14'ü İmamoğlu döneminde İBB'ye alındı. Dördü ise 2018 yılında... Bu dört kişi hakkında terör örgütü adına bombalı eyleme katılmak ya da örgüt üyeliği suçundan mahkumiyet kararı var.”

İslami Büyük Doğu Akıncılar - Cephesi (İBDA-C) üyesi olduğu belirtilen bu dört kişinin 31 Ocak 2000'de yılbaşına çeyrek saat kala İstiklal Caddesi'ne bomba bıraktığını yazan Saymaz, şöyle devam etti: 

“Hücre 2001 yılında Sarıyer'de limuzinin altına, gece kulübünün bahçesine ve birahane masasına, Fatih'te bir ATM'ye ve McDonalds'ın önüne, Eminönü'nde Türkiye Diyanet Vakfı'na ve bir otel girişine, Ortaköy'de telefoncuya ve Beşiktaş'a Doğan Müzik'e bomba attı. Neyse ki can kaybı yaşanmadı. H.K örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay, yedi bombalı saldırıya karışmaktan 3 yıl 9 ay olmak üzere 10 yıl hapis cezası; beş saldırıya katılan R.A. ise 8 yıl 4 ay ceza aldı. Sanıklar 29 Aralık 2001'den 19 Haziran 2006'ya kadar tutuklu kaldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2010'da cezayı onadı. Aynı davadan ceza alan, aynı cezaevinde yatan H.K. ve R.A. şu kaderin işine bakın ki aynı yıl İBB'de işe girdi. R.A. 12 Temmuz 2018'de, H.K. ise 1 Aralık 2018'de... İBB, bu arkadaşı geçen günlerde işten çıkardı. Araştırmasını derinleştiren İBB belediyede iki İBDA/C'linin daha çalıştığını belirledi. İBB'ye 20 Kasım 2018'de giren ve Ağaç A.Ş.'de usta olarak çalışan H.Y.'nin arşiv araştırmasına göre ürkütücü bir sabıka dökümü var. H.K., 27 Ekim 1996'da Gebze'deki Atatürkçü Düşünce Derneği'ne bomba koymaktan 5 yıl 6 ay 20 gün hapis ve 1.4 milyon TL para cezası aldı. Bu cezası 2003'te kesinleşti. Ayrıca H.Y., 1992-1993-1996 yıllarında İBDA/C'ye üye olmak ve bomba koymaktan İstanbul 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandı. Dava 2002 yılında bitti. İBDA/C'ye üyelikten 12 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Kamu hizmetlerinden yasaklandı. Tutuklanan H.Y., İBDA/C'nin lideri Salih Mirzabeyoğlu ve örgütün önde gelenleriyle Metris Cezaevi'nde yattı. Metris'te 25 Ocak 2000'de koğuşlarda arama yapmak isteyen jandarmalarla İBDA/C'liler çatıştı. İsyana ilişkin olarak Mirzabeyoğlu ve H.Y.'nin de aralarında olduğu 52 İBDA/C'li yargılandı. H.Y.'ye ayaklanma suçundan 1 yıl 8 ay, yangın çıkarmaktan 1 yıl 8 ay daha ceza verildi. H.Y. de 4 Nisan 2022'de işten atıldı. Özel güvenlik görevlisi olan ve örgüt üyeliğinden yargılanan Y.E. de işten çıkarıldı.”




TARİHTE BUGÜN ( 11 NİSAN )

     

      OLAYLAR:
      

      
      ÖLÜMLER:

       

301 madenci ve yargının mezar taşı - Timur Soykan / BİRGÜN

 

Soma’da madencileri ölümüne çalıştıran patron, İstanbul Maslak’ta inşa ettiği 200 metre yüksekliğindeki gökdelende hiçbir masraftan kaçınmadı, Yargıtay üyelerinin değiştirilmesiyle binlerce yıl cezadan kurtuldu.

    Hayatını kaybeden işçilerin mezarları

13 Mayıs 2014’te 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma Katliamı’nın davası, 8 yıl sonra skandal bir kararla bitti. Vicdanını yitiren ülkenin fıtratında 301 madenciyi adaletsiz bırakmak vardı.

Soma Kömür İşletmeleri AŞ., Soma’da yerin yüzlerce metre altında madencileri ölümüne çalıştırırken patron kazandığı parayla İstanbul’un göbeğindeki Maslak’ta Avrupa’nın en yüksek gökdelenlerinden Spine Tower’ı inşa ediyordu. Üstelik kaçak katlar da çıkıyordu.

Maslak-Spine Tower.

2010 yılında Soma’da madenciler daha derine indikçe İstanbul’da muhteşem manzaralı gökdeleni yükselmeye başlamıştı.

Lüks gökdelenin yalıtımı kaliteli olmalıydı.

Madencilerin çalıştığı alan eski imalatlar çevriliydi ama o galerilerin yalıtımı yapılmayarak facianın yolu döşendi.

Gökdelene en kaliteli yangın ve gaz sensörleri yerleştiriliyordu.

Madendeki pek çok alanda sensör yoktu, olanlar eski ve yetersizdi.

Gökdelene son teknoloji havalandırma sistemi milyonlarca dolara kuruluyordu. 301 madencinin hayatını kaybedeceği galerinin kendi havalandırma sistemi yoktu. Üretim sahasını dolaşan hava buraya doluyordu ve tek çıkışı vardı.

Maslak’taki lüks gökdelende acil çıkış yönleri özenle işaretlenmiş, acil çıkış merdivenleri geniş tutulmuştu.

ACİL ÇIKIŞ İÇİN PARAYA KIYAMADI

Yüzlerce madencinin çalıştığı galeri, gökdelenin acil çıkış merdivenlerinden dardı. Makineler yolları kapatıyordu. Üstelik faciadan 3 yıl önce, bu galeride yeni bir acil çıkış yolu yapılmasına karar verilmiş ama patron paraya kıyamamıştı.

Gökdelenin elektrik tesisatında masraftan kaçmıyordu patron. Ama madendeki elektrik sisteminde kablolar ve teçhizat alev sızdırmaz değildi, eski ve yetersizdi.

‘Spine’ yani ‘Omurga’ adı verilen gökdelenin seçkin misafirleri için güvenlik ön planda tutulmuş, her yer kameralarla donatılmıştı.

Madende ocak içi kavşak bölgelerinde hava ölçüm istasyonları bile yoktu. Madene yerleştirilen eski ev telefonlarıyla haberleşme sağlanıyordu.

Gökdelende, ofis ve rezidans sahiplerinin kendilerini özel hissetmesi için her detay düşünülmüştü. Madenciler için hayati önemdeki gaz maskelerinin filtreleri paslanmıştı. 2 bin 953 karbonmonoksit ferdi kurtarma maskesinin 2 bin 678 tanesinin kullanım süresi dolmuştu. Ölen madencilerin çoğunda gaz maskesi yoktu. Katliam yolunda döşenen taşları anlatmaya sayfalar yetmez. Hepsinde patron Can Gürkan’ın para hırsının izleri vardı.

Yönetim Kurulu Başkanı’yken işletme müdürü gibi çalışıyordu üretimi artırmak için. Masrafı hiç sevmezdi. Yapılacak her harcamada kendi imzasını zorunlu hale getirmişti. İşçinin hayatından daha ucuz bir kalem yoktu. Şirketin yazışmaları bunların delilleriyle doluydu.

Madenciler Soma’da 400 metre yerin altındaki yangında öldü, patron İstanbul’da 200 metre yüksekliğinde gökdeleni bitirdi.

Sadece sayılar bile anlatmaya yetiyor ne kadar açgözlü olduğunu.

KÖMÜRE DOYMUYORDU

Soma Kömür İşletmeleri AŞ., bu maden sahasını 2009’da Park Madencilik’ten devralmıştı. Park Madencilik, sürekli yangınlar çıkması ve su baskınları nedeniyle üretimden vazgeçmiş ve “İleride telafisi mümkün olmayacak problemlerle karşılaşacağız” demişti.

Soma Kömür İşletmeleri AŞ., kısa sürede üretimi, Park Madencilik’in üretiminin 2.5 katına çıkardı. Madende yılda 1.5 milyon ton kömür üretimi planlanmıştı. 2010’da 2 milyon 600 ton, 2011 yılında 2 milyon 619 bin ton, 2012’de 3 milyon 816 bin ton, 2013’te 3 milyon 566 bin ton kömür çıkarıldı. Sözleşmeye göre Soma Madencilik’in 2017 yılına kadar 14 milyon 177 bin ton kömür üretmesi gerekiyordu ama bu tarihten 2 yıl 10 ay önce 14 milyon 73 bin ton üretimi tamamlamıştı.

Patronun sırrı madencileri ölümüne çalıştırmaktı. Yani “Olursa olsun” diyerek işçi katliamını göze almıştı. Bu Türk Ceza Kanunu’nda ‘olası kast’ suçunu oluşturuyordu ve ‘301 kez olası kastla öldürme’ ve ‘162 kez olası kastla yaralama’ suçlamasıyla Can Gürkan ile 8 sanık hakkında iddianame düzenlendi.

8 yıl süren dava da bir hukuk faciasına dönüştü.

Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde savcı, mütalaasını açıklamak için 5 dakika ara istedi ve bir daha duruşmaya gelmedi. İki kere duruşma savcısı değişti. Mahkeme heyetine davadan el çektirildi. Sonunda mahkeme ‘olası kast ile öldürme’ suçundan değil bilinçsiz taksirle öldürmekten 12 yıl ile 20 yıl arasında cezalar verdi.

YARGITAY DAİRESİNDE ÜYELER DEĞİŞTİRİLDİ

Temyiz incelemesi yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 5 üyesi, 30 Eylül 2020’de oy birliğiyle ‘301 kez olası kastla öldürme’ ve ‘162 kez olası kastla yaralama’ suçundan sanıklara binlerce yıl ceza verilmesi gerektiğine hükmetti. 5 ay geçmesine karşın bu karar yerel mahkemeye gönderilmedi ve birden Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin üç üyesi değiştirildi. Hepsi bürokrasi kökenli 3 yeni üye yerlerine atandı. Eski Adalet Bakanı ve müsteşarı Kenan İpek, eski Hâkimler Savcılar Kurulu Genel Sekreteri Fuzuli Aydoğdu ve eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Mustafa Yapıcı artık heyetteydi. Bu sırada iki Yargıtay savcısı, halen yerel mahkemeye gönderilmemiş karara 8 Ocak 2021’de itiraz etti.

Yani Yargıtay 12. Daire’nin verdiği karar uygulanmadan aynı dairenin yeni üyelerince tekrar görüşülecekti. Milyonlarca sayfalık dava dosyasını, sadece gerekçesi 6 bin sayfa olan kararı yeni üyeler 5 iş gününde inceledi. Yeni üç üyenin oy çokluğuyla sanıklara bilinçli taksirden 12.5 yıl ile 20 yıl arasında hapis cezası verilmesine hükmedildi ve tahliye kararlarıyla tutuklu sanık kalmadı. Daire’nin eski iki üyesi ise ‘301 kez olası kast’ suçundan ceza verilmesi gerektiğini belirterek karara muhalif kaldı. Bu karar yerel mahkemeye gönderildi ve Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi bu karara uydu.

Geçen hafta Yargıtay 12. Daire bu kararı onadı, yargı faciası kesinleşti.

Can Gürkan, 4.5 yıl tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilmişti. Yargıtay’ın kararıyla 20 yıl hapis alan Can Gürkan, infaz indirimlerinden, 2020’deki infaz düzenlemesinden ve denetimli serbestlikten faydalanacak. Tutuklu kaldığı süre de cezadan düşürülecek. Avukatı sadece 6 ay daha cezaevinde kalacağını savunuyor. Haklıysa para hırsıyla 301 madencinin ölümüne neden olan Can Gürkan toplam 5 yıl hapis yatmış olacak.

KARARDAN UZUN MUHALEFET ŞERHLERİ

Şimdi kararın gerekçesi önümde duruyor.

Toplam 47 sayfalık gerekçenin ilk 7 sayfasını 1021 isim dolduruyor. Ölen 301 madenci, yaralanan 146 işçi ve onların yakınlarının isimleri sıralanmış. Hâkim Ahmet Er 6 sayfa, diğer üye hâkim Nadir Güngüneş 17 sayfalık muhalefet şerhinde 301 işçinin nasıl ölüme sürüklendiğini madde madde anlatmış. Hâkim Güngüneş daha önce Yargıtay dairesinin ‘Düğün yerinde kalabalık ortamda silahıyla oynayan, kırmızı ışığı iki kez ihlal eden ve uyarıları dinlemeyen, aşırı hız yapan’ sanıklara olası kasttan ceza verilmesine hükmettiğini hatırlatmış. Ve son olarak 301 madencinin göz göre göre ölüme sürüklendiği bu olayda ‘olası kast’tan ceza verilmezse bu ceza maddesinin hiçbir suçta uygulanamayacağını ifade etmiş.

Şimdi Soma’da 301 madencinin mezarı dizili. İstanbul’da ise 200 metrelik gökdelenin camekan cephesi gösterişli ışıldıyor. Aslında yargının ihtişamlı mezar taşına benziyor.

Timur Soykan / BİRGÜN




Aynı gemideyiz - Bilsay Kuruç / Cumhuriyet


Önce kendimize bakalım. Sonra, dünyanın ekonomi penceresinden bir şeyler öğrenmeye çalışırız. Son zamanlarda gündemde iki başlık var. Biri, kur korumalı mevduat (KKM), öteki enflasyon. KKM, bankalarda TL mevduat sahiplerini (büyük mevduat) “dolar koruması”na almak ve hızlı düşüşe geçen TL’ye fren yapabilmek için icat edildi. İcadın arkasında TL’nin sürekli düşeceği inancı okunuyor. Düştükçe, farkı Hazine kapatacak. Böylece, toplum, mevduat sahiplerine (varsıllar) bir “bedel” ödeyerek onlara dolaylı kaynak aktarma garantisi verecek. İkincisi, TL’nin dolar (dövizler) karşısında 2. sınıf para olarak kabulü böylece resmileşiyor. (Yabancı sermayeye “Merkez Bankası’nın politika faizi filan artık önemli değildir” dediğiniz zaman zaten bunu söylüyorsunuz.) İthal etmeden üretemeyen ve yaşayamayan bir ülkede buna eskiden “tağşiş” denilirdi. “Tağşiş”te para otoritesinin “otorite”si kalmaz. Doların ve rantiyenin potansiyel gücü artar. Toplum ise bunu sonradan fark eder.

Enflasyon başını almış gidiyor. Fiyatlar yarışıyor. Hızlanarak koşuyorlar. En önde gıda ve enerji var. Bu koşuda fiyatları kim koyuyorsa onların kârları artar. Geliri artmayan toplum koşu boyunca onlara eskisinden daha çok kaynak aktarır. O arada kâr sahipleri eğer ucuz para güvencesine kavuşmuşlarsa (ÜFE yüzde 115, TÜFE yüzde 61 artarken, Merkez Bankası faizi yüzde 14 ise!) işçilik maliyetleri de artmadığı için ucuz para ile olağanüstü kârlara kavuşurlar. KKM dolaylı, bu ise doğrudan kaynak aktarma düzeneğidir. Kısacası, KKM ve enflasyon, son 20 yılın rant ve kâr sahipleri için zaten işleyen kaynak aktarma kurgusunda yadırganacak, yönetim beceriksizliği ile açıklanacak şeyler değil. Evet, bir sıkışmışlık var. Ama ekonomi ve siyasetin birbirini tamamlayan süreçleri ile gelinen bir aşamadayız. 

           Sağlanan kolaylıklar, (birikimli), milyar dolar.

Unutmayalım, bir toplumun ana enerjisi, üretim gücü yanında, siyasal enerjidir. Kapitalizmde, bu zayıfladığı ölçüde sermayenin kendine özgü, çok yönlü sınıfsal gücü artar. Siyasetten ve kültürden başlar, her şeye damgasını vurur. Son 30 yıl göstermiş olmalı ki kapitalizmin dünya çapında vücut bulan, emeği bağlayıp sermayeyi serbest bırakan modeli kendi hareketini gitgide büyütmüştür. Benzer ya da farklı kalıplarla sermaye sınıfına toplumun gelirinden ve servetinden aktarılan varlıklar artmıştır ve artmaktadır. Türkiye, aktarma düzeneklerinin artık basitleştiği, çıplak gözle görülebildiği bir fotoğraftır. KKM ve enflasyon önce bunu yansıtıyor. Ayrıntılarla uğraşmak gerekmiyor. 

                           Destek verilen en büyük 14 kuruluş, (merkez bankaları hariç), milyar dolar.

KAPİTALİZM BORÇLANDIRARAK İŞLER

Genel kural budur. Ama borç bir risk taşır. Ya borçlu geri ödemezse? Güvencesi sağlamsa dert yoktur. Risk düşüktür. Düşük riskin alacaklıya getirisi ise düşüktür. Kapitalizmde kârlar, getiriler düşük kalırsa karamsarlık başlar. İşte 1960’ların sonu. Düşük kazançlarla mı yetineceğiz? Karamsarlıktan yaratıcılık (şapkadan tavşan) çıkarmak beceridir. Ve buluş geliyor: Yüksek risklerden yüksek getiri çıkaralım! Yüksek riskli borçlular yaratabildikçe çok kazanırız! Anahtar budur. Yeni piyasaları 1980’lerden sonra bu anahtar açacak. Ve dünyayı değiştirecek. Riskin kutsallaşmasıyla finansın “çılgınlık çağı” başlıyor. Merkez Amerika, 1980’lerin ortaları ve 1990’lar. Kapitalizm bu buluşu “ürün”e dönüştüren finans sermayesiyle hızlanacak. Her şey bir “ürün” olabilir, piyasaları kurgulanabilir. Buna “menkul değerleştirme” (securitisation) denilecektir. Kırk yıldır Amerikan ordusunda kullanılan internetin de artık piyasalara inme vakti gelmiştir. 1995’te piyasalar “web” ve internetle bir teknoloji devrimine kavuşacaklar, yeni “ürün”lerle büyük hız ve yüksek kazançların yolunu açacaklar. Günün egemen ideolojisinden rüzgâr alarak, “piyasalar serbest olsun, engel istemeyiz!” sesleri, susmayan stadyum tribünleri gibi Amerika’dan yayılarak her yerde yankılanacak. Bir “gölge bankacılık” doğacak.

Yepyeni bir “borçlandırma çağı” başlıyor. Bankacılık terimiyle “kaldıraçlar”la fonlama. Her yer ve herkes “borçluluk dünyası”na alınmalıdır. Orası bir bolluk dünyasıdır. Kişiler gibi ülkeler de (2008’den sonra yapaylığı anlaşılacak!) bu dünyaya inandırılırlarsa, kapitalizm “son aşaması”ndan bir basamak yukarıya, “en son aşama”ya erişecektir. Ve öyle oldu. Bizler de oradayız. 

1990’lardan başlayıp 2008’in “Büyük Çöküşü”ne giden süreçler üzerine çok şey yazıldı ve yazılıyor. Bugünümüze oradan geldik. Kapitalizmin ekonomisi ve siyasetinin parçası olarak geldik. Merak edebiliriz, kapitalizmin dünyada basmadık yer bırakmayan 1980 sonrası seferberliğinde “güç (kudret) merkezi” nerede? 

Sermayenin ana damarı finans dünyası kendine yeni yollar açarak Amerika’dan dünyaya yayıldı. (Bazı bilgilere göz atalım; teknik ayrıntıları fazla kurcalamayalım) Bir, kredileme fren tanımadan yayıldı. Krediler elden ele satıldı, böylece “risk”i sisteme yayıldı. “Swap” böyle doğdu. Piyasası oluştu, büyüdü. (Son zamanlarda Türkiye’de popüler oldu; herkes öğrendi.) İki, risksiz, az riskli ve yüksek riskli krediler “tranşlar” halinde ayrılıp paket yapıldı. Ve bir “sentetik ürün” doğdu. Satıldı. Risk, oluşan piyasasında sisteme yayıldı. Üç, klasik banka sermayesi bu işleri yapan “yeniyetmeler”i gördü. Baktı daha çok kazanıyorlar, “Biz de isteriz!” dedi. Bağlayıcı kuralları yırtıp attı. Amerika’da da (Wall Street), İngiltere’de de (City). (Amerika’da Clinton, İngiltere’de Blair’in İşçi Partisi ya da İşçi Partisi’nin Blair’i!) “Evet, risk bir yerlerde kalmıyor, yayılıyor, doğrudur” dediler. Ve bankalar o yeni piyasaları ve değişik “ürün”leri sahiplendiler. Riskli işlemleri bilançolarının dışına çıkardılar; bilançolar “tertemiz” oldu. Dört, her “ürün” kapitalizmde sigortalanmalı ki krediyi hak edecek bir güvence haline gelsin. Yaratıcılık buna bir ad verdi: Türkçesine, “ipotek güvenceli menkul değerler” diyebiliriz: “Mortgage-backed.” (Finans uzmanları kusura bakmasın.) Beş, “ürün”ün sigortalanmak için krediyi hak ettiği belgelenmeli ki piyasaya çıkarılabilsin. İşte, kredi derecelendirme kuruluşlarının (Moody’s vs.) sistemdeki rolü. Onlar da çok kazandılar. Uzatmayalım, devreyi burada kapayabiliriz. 

Kısaca, finans damarı kapitalizme ve dünyaya yepyeni piyasalar armağan etti. Onlara “güvenceler” ördü. Bunlarla, merkezi Amerika’da olmak üzere büyük, çok büyük dolar trafiği yaratıldı. İşin çekiciliği arttıkça kazançlar arttı; “öfori (coşku)” büyüdü. O kadar ki, modelin önde gelen iktisatçılarından muhafazakâr-liberal (ikisi nasıl birleşiyorsa!) Nobel’li Lucas, işi kehanete vardırmakta sakınca görmedi. Böyle dedi: “Buna güvenimiz tazelendi: Ciddi ekonomik dalgalanmalar geçmişte kalmıştır. Depresyonu önlemek diye önemli bir sorun kalmamıştır. Ve gerçekten gelecek on yıllar boyunca çözülmüş durumdadır!” (2003)

Finans sermayesinin hızlı koşusu 4.5 yıl daha sürecek. Oralardan gelen serpintilerle, biz de 2000’lerde büyük kapitalizmin “öfori”sine ortak olarak, 1923 devrimimizin tasfiyesine yönelen kendi kapitalizmimizi inşa edeceğiz. 2008’e kadar finans sermayesinin coşturduğu kapitalizm kendine kartopu misali büyüyen kazançlar, çıkar zincirleri yaratacak. Bunu görebiliriz: Kapitalizmin dünyayı borçlandırarak koşturabildiği senaryo içinde “güç” onun piyasalarındadır. “Güç” nereden geliyor? Yepyeni harcama, mülk edinme, huy edinme tutkuları ile şekillendirilebilen bir “yeni insan”ın piyasalar için yaratılmasından. Belleği zayıf, piyasaya inancı tam olacak. 2008’de, o yaratılmış menfaatlerin bu kez dominolar misali üst üste yığıldığı “Büyük Çöküş”le bu “güç” tükenecektir. (Ama yeni insan kuşakları kalıcıdır.) Sonra gücün sahibi Fed (Amerika Merkez Bankası) olacaktır. 2008’den bugüne gelinince geri dönüp düşünerek öğrenilecek çok şey var.

BÜYÜK DOLAR OTOYOLU

“Sınır Tanımayan Sermayeler” rasgele koşmuyorlar. Ana parkurda, Amerika-Avrupa arasında “gidiş-geliş” yapıyorlar. Bu otoyolun iki ucunda da sermayenin bereketi var. Ciddi kaynaklardan öğreniyoruz. En başta Cenevre’deki Bank of International Settlements’ın (BIS) verileri ve araştırmacılarından. Orada, çalışkan meslektaşımız Refet Gürkaynak’ın editörlüğünde yapılan ayrıntılı bir çalışma (Economic Policy, 2016) yeterince aydınlatıcıdır. “Büyük Çöküş”e giden adresi veriyor: Amerika-Avrupa otoyolu. 

Otoyolun dışında yan yollar da var ve dünyanın irili ufaklı finans merkezlerine oralardan gidilebilir. Ancak, 2002-2007 arasında finans sermayesinin (gelmiş geçmiş tüm feodalleri kıskandıracak görkemle) inşa ettiği otoyol, dolar kredilerinin nasıl önce Wall Street’ten hareketle City üzerinden Avrupa bankacılığına indiğini ve sonra dönerek Amerika’daki yüksek getirili “plasman (yatırım)”lara yöneldiğini gösteriyor. “Enternasyonal” bankacılık sisteminin dolarla çalışan ana ekseni burasıdır. Avrupa’daki bankacılık (Avro bir yana) dolarla kredileniyor, krediliyor, kazanıyor. Amerika’dan yayılan yepyeni, sonsuz piyasalarda bereket arttıkça işler yolundadır. Ancak işler 2007’den başlayarak tersine bir türbülansa dönmeye başladıktan sonra Avrupa bankacılığında (ve dünya piyasalarında) kara günler başlar.

 Avrupa’nın siyasetçileri 15 Eylül 2008’de Amerika’da Lehman’ın yok oluşunu, başlayan büyük depremi hemen kavrayamadılar, duydukları gizli hoşnutluğu da saklayamadılar. Kapitalizmde kader acımasızdır. Az sonra Avrupa’nın enternasyonalleşmiş büyük bankaları onlara bir yüklü dolar faturası getiriverdi. Bilindiği gibi, AB’nin çizgisi Ortodokstur: Kemerler sıkılı olacak, açık veren desteklenmeyecek! Bu Avrupa siyaseti için öncelikle prestij meselesidir. Ama “normal” iklimde... Fırtınada ise lükstür. 2008’in fırtınası gelince her çevrede sinirlilik yarattı. Ortodoksluk, bankaların yüklü dolar faturası önünde işe yaramayan bir “boş fiyaka”dan ibaret kaldı; Avro’nun sallandığı konuşulmaya başlandı. Yeni kaynak lazımdı. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, 2012  Temmuzu’nda , kapitalist enternasyonalin merkezi City’de pek hüsnü kabul görmediği toplantıda, belki de İtalyanlığının verdiği bir sezgiyle, “Bedeli ne olursa olsun, gerekeni yapacağız!” (Whatever it takes!”) deyince, işte o zaman Avrupa sermayesi rahat nefes almaya başladı. Ek kaynak garantisi almış oldular.

HURAFE VE GERÇEK

Zamanımızın kapitalizmi “ekonomi hurafeleri”ni güzelce paketleyip tartışılmaz “analizler” halinde pazarlayabilmekte ustadır. Hele hurafeler “efsane” kişilerin görüşü olursa. “Çöküş” yolunun baş mimarlarından, Fed’in eski başkanı Greespan bu rolü üstlendi. “Çöküş”ün, hızlı gelişen Asya’nın, esasta Çin’in tasarruf fazlalığından doğduğunu, onların bu “tasarruf fazlası” ile gelip Amerika’nın (öncelikle 10 yıllık Hazine tahvillerini alarak) faizleri düşürdüklerini, paranın böylece ucuzladığını, vs. söyledi. “Hurafe”den öteye gitmeyen çizgiyi benimseyenler az olmadı. Yeni başkan Bernanke başı çekti. Pili biten modelin adını o koymamış mıydı: “Great Moderation” (“İşler mükemmel tıkırında”). Ancak saf ve bağnaz bir kişi değildi. Piyasaların tükenişiyle “Çöküş”e geçen kapitalizmde oluşan büyük güç boşluğunu  iyi gördüğü, attığı adımlarla anlaşılacak. Hemen kolları sıvadı. Hazineyi yanında buldu. Komuta merkezi kuruldu.

Görev, dünya kapitalizmini kurtarabilmek... Bu yangında kurtarılacak tek varlık finans sermayesi. Şimdi gücün sahibi Fed. Hortumla dolar sıkarak yangını söndürdü. (O kültür her şeye yumuşatıcı terimler yaratır. Hortum işine “Quantitative Easing” dediler.  “Para basıyoruz” diyemezlerdi!) Ayrıca, batkınların çürük borçlarını da alıp kapattılar. Fed dünya parası doları ile dünya çapında iş yaptı. Ve bir aşama kaydederek komuta merkezini dünyaya kabul ettirdi. Üst amir oldu. (Vaktiyle “planlama”ya “komuta ekonomisi” diyen meslektaşlarımızın kulakları çınlasın!)

Amerika’da Fed, Kongre’ye ifade verir. Bernanke, Kongre’ye, yaptığı kurtarma operasyonunun 1.2 trilyon dolara mal olduğunu söyledi. Araştırma dünyasında merak uyandı. Sonuç uyku kaçıracak büyüklükte idi: Tamı tamına 29 trilyon dolardan fazla!  29 trilyon 616 milyar 4 milyon dolar. (Kaynak: James Felkerson, Missouri Üniv., Aralık 2011) Bu tutarın 10 trilyonu çeşitli merkez bankalarına (swap), gerisi sınır tanımayan sermayenin büyük bankaları ve kuruluşlarına gitmişti. Çıplak gerçek şu: Fed, Amerikan halkının “ulusal” varlıklarının simgesi olan “para”yı “enternasyonal”e dağıtmıştı. Onu yakalandığı “enfarktüs”ten (doku ölümü)kurtarmak için. Yetkiyi, kendi gücünü kendi yaratmıştı. Dünya kapitalizminin merkez komutanıydı.

Piyasalara ne oldu? The Economist’in 26 Şubat 2022 sayısında bir geniş rapor var: “Private Markets”. Böyle başlıyor: Geçmiş on yıl özel finans piyasaları için bir altın dönem oldu!

GEMİ

Bir gemide gibiyiz. Kapitalizmin gemisi. Girmek için 20 yıl kadar kuyrukta bekledik. 2000’de filan aldılar. “Burada dolar geçerlidir” dediler. “Tamam, dolarlaşırız” dedik. Bir şey daha söylediler: “Sizin kronikleşen hastalıklarınız var. Onlarla uğraşamayız. Kendiniz uğraşın” gibi. Tam anlamadık ama “Artık buradayız, kurtulduk” gibi sevindik. Güverteye aldılar. Oranın yolcusuyuz. Onlarla aynı gemideyiz.

Bilsay Kuruç / Cumhuriyet