8 Mayıs 2022 Pazar

TARİHTE BUGÜN (8 MAYIS)

 


     OLAYLAR:

     1639 - Giovanni Battista Gaulli, doğdu. İtalyan ressamı (ö. 1709


      
     ÖLÜMLER:

7 Mayıs 2022 Cumartesi

KISA KISA GÜNDEM (7 MAYIS 2022)

 


1-Medipol’e tahsis edilen Ankara Tren Garı yerleşkesinin imar planları iptal edildi (BİRGÜN)

ŞPO Ankara Şubesi’nin açtığı davayla, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi’ne tahsis edilen 50 bin metrekarelik Ankara Tren Garı yerleşkesinin imar planları iptal edildi.
(https://www.birgun.net/haber/medipol-e-tahsis-edilen-ankara-tren-gari-yerleskesinin-imar-planlari-iptal-edildi-386768)

2-Dolar haftayı 14.95 TL'den kapattı(Birgün)

ABD Merkez Bankası'nın (Fed) beklentiler dahilinde politika faizini 50 baz puan artırmasının ardından dolar küresel çapta yeniden yükselişe geçti. Bu kapsamda iç piyasada da dolar kuru bayram dönüşü artmaya başladı. Haftanın son işlem gününü dolar 14,95, euro ise 15,83 TL’den kapattı.
(
https://www.birgun.net/haber/dolar-haftayi-14-95-tl-den-kapatti-386780)


3-Küba'nın başkentinde patlama: 8 ölü(Birgün)


Küba’nın başkenti Havana’da bir otelde meydana gelen patlamada 8 kişinin hayatını kaybettiği, 30 kişinin de yaralandığı açıklandı. Havana’da tarihi Saratoga Otel’de patlama meydana geldi.Küba Devlet Başkanlığı’nın resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, patlamada 8 kişinin hayatını kaybettiği, yaralanan 30 kişinin ise hastaneye kaldırıldığı bildirildi.Yetkililer, patlamanın meydana geldiği otelin yakınında bulunan okuldaki çocukların tahliye edildiğini ve durumlarının iyi olduğunu açıkladı. Yetkililer ayrıca olayla ilgili soruşturma başlatıldığını belirtti.

4- Tutanaklar ayrıcalıkları ortaya koydu: Kendilerini yemlemişler(Mustafa Bildircin-Birgün)

Yangından zarar görenlere 18,9 bin TL bağış yapan Tarım Kredi Kooperatifleri iştiraki Tarım Kredi Yem A.Ş.’nin, AKP’li iki belediyeye toplam 42,9 bin TL bağış yaptığı ortaya çıktı. Şirket, yönetim kurulu üyelerinin aylık ücretini ise 14 bin TL’ye çıkardı.
(https://www.birgun.net/haber/tutanaklar-ayricaliklari-ortaya-koydu-kendilerini-yemlemisler-386831)

5- AKP'li belediyeden meclis üyeleri ile belediye yöneticilerine bedava gezi: Kasadan 651 bin TL harcandı!(İsmail Arı-BİRGÜN)

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin, belediye meclis üyeleri ile belediye yöneticilerini Portekiz ve Fas gezisine götürdüğü açığa çıktı. İki ülkeye yapılan gezi için belediye kasasından toplam 651 bin TL harcandı.(https://www.birgun.net/haber/akp-li-belediyeden-meclis-uyeleri-ile-belediye-yoneticilerine-bedava-gezi-kasadan-651-bin-tl-harcandi-386815)

6- Yoksulluğu TÜİK bile gizleyemedi(BİRGÜN)


TÜİK verilerine göre zengin yüzde 20’lik kesimdekiler toplam gelirden yüzde 46,7 pay alırken en yoksul yüzde 20’lik kesimin aldığı pay yüzde 6’da kaldı. Türkiye’deki her 10 kişiden 3’ünün maddi yoksunluk içinde.
(https://www.birgun.net/haber/yoksullugu-tuik-bile-gizleyemedi-386821)

7-Müjdesinden bile yüklü zam çıktı(BİRGÜN)

Karadeniz’de doğalgaz bulunduğu yönündeki 20 Ağustos 2020 tarihinde yapılan açıklamadan bugüne 20 ayda yurttaşın akaryakıt, elektrik ve doğalgaz faturaları katlanarak arttı. Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik kriz nedeniyle alım gücü günden güne azalan yurttaş için enerji faturaları ağır yük oluşturmaya başladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, Karadeniz’de doğalgaz rezervi bulunduğuna ilişkin müjdenin üzerinden geçen 20 ayda enerji faturalarına yapılan zamları derledi. Karadeniz’deki doğalgazla birlikte faturaların düşeceği vaadinin havada kaldığına dikkati çeken Akın, doğalgaza 20 ay içinde dokuz defa zam yapıldığını ve faturaların yüzde 100 oranında arttığını belirtti.(https://www.birgun.net/haber/mujdesinden-bile-yuklu-zam-cikti-386822)

8-Almanya Ukrayna’ya 7 adet topçu panzeri teslim etti(Evrensel)

Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht, Almanya’nın Ukrayna’ya 7 adet topçu panzeri teslim ettiğini duyurdu.(https://www.evrensel.net/haber/460997/almanya-ukraynaya-7-adet-topcu-panzeri-teslim-etti)














9-Yunanistan elektrik faturalarındaki ek maliyetlerin yüzde 60'ını hanelere geri ödeyecek(Evrensel)

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, artan elektrik maliyetleri nedeniyle destek paketi açıkladı. Elektrik faturalarındaki ek maliyetlerin yüzde 60'ı hanelere geri ödenecek.(https://www.evrensel.net/haber/460988/yunanistan-elektrik-faturalarindaki-ek-maliyetlerin-yuzde-60ini-hanelere-geri-odeyecek)



10- AKP’li Melih Gökçek 8.9 milyon liraya makam odası yaptırmıştı, ihaleden FETÖ’cü çıktı(Bora Erdin-Cumhuriyet)

Gökçek’in kullandığı makam odasının yenilenme ihalesini alan Elit Tasarım Dekorasyon İnşaat Ticaret Limited Şirketi'nin iki ortağından biri Suat Keskin’in malvarlığına 2016’da FETÖ/PDY’ye finansal destek sağladığı gerekçesiyle el konuldu.
(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/akpli-melih-gokcek-89-milyon-liraya-makam-odasi-yaptirmisti-ihaleden-fetocu-cikti-1933538)





Cumhuriyet gazetesinin 98. yıl gururu - CUMHURİYET

Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1924’ten beri tarihsel sorumluluğunun bilinciyle 98. yılında da mücadelesini Atatürk devrimlerinin çizdiği yolda kararlılıkla sürdürüyor.

2 Eylül 1918’de, mütareke İstanbul'unda yayın yaşamına başlayan Yeni Gün, yayınını aralıklarla 12 Nisan 1920’ye kadar sürdürdü. Mondros Mütarekesi dönemindeki sansür nedeniyle kapatılınca bir süre Eski Gün adıyla da çıktı. 27 Mart 1919’dan sonra altı buçuk ay kadar kapalı kalan gazete, 11 Ekim 1919-12 Nisan 1920 tarihleri arasında çok zor şartlarda yayın yaşamına devam etti. 

Gazete, kurucu başyazarı Yunus Nadi’nin Ulusal Bağımsızlık Savaşı’na destek olmak için Ankara’ya geçmesiyle “Anadolu’da Yeni Gün” olarak Ankara’dan yayımlanmaya başladı. Milli Mücadele’nin en zor döneminde kuruluşun ve kurtuluşun sesi oldu. Cumhuriyet gazetesi,  7 Mayıs 1924’ten beri tarihsel sorumluluğunun bilinciyle 98. yılında da mücadelesini Atatürk devrimlerinin çizdiği yolda kararlılıkla sürdürüyor.

YAŞIT VE ANLAMDAŞ

Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt, anlamdaş ve özdeş olan; adı, Kurtuluş Savaşı’nın devrimci önderi Atatürk tarafından konulan Cumhuriyet gazetemizin 98 yıllık tarihi, yalnızca bir gazetenin tarihi değil, bir devrimin de tarihi aynı zamanda. Gücünü adının anlamından, bilimden ve aydınlanmadan alan, okurlarıyla bütünleşmiş tek gazete. Çağdaşlaşma savaşını bugüne kadar ödünsüz sürdüren Cumhuriyet bu uğurda pek çok saldırıya uğradı, yazarlarını şehit verdi. Ancak yolundan asla dönmedi... 

Yunus Nadi, Yeni Gün’ü 1918’de çıkarmaya başlamıştı. Mütareke yıllarıydı. İngilizler, ulusal davayı savunan bu gazeteyi sık sık kapatıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra Yunus Nadi de Anadolu’ya kaçtı. Bu işi yapmasaydı yakalanıp Malta’ya sürülecekti. 

Yunus Nadi, İstanbul’dan 2 Nisan 1920 tarihinde ayrılmıştı. Ankara’da Karaoğlan Caddesi’nde hapishaneye bitişik ahşap bir ev bulunmuş, alt kattaki odaya elle çalıştırılan bir köhne baskı makinesi konulmuştu. Ancak mürettip yoktu. 

“Ankara’da Vilayet matbaasında yerli birkaç ihtiyar mürettip vardı. Akşam ezanından sonra eşeklerine binerek bağlarına gidiyor, gece çalışmayı kafalarına sığdıramıyorlardı. O zaman Matbuat Müdürü Umumisi (Basın Genel Müdürü) Muhittin Birgen olmuştu. İstanbul’da gizli surette çalışmaya başlamış bulunan ‘M.M.’ grubundan mürettip istendi. Fakat kimse Babıâli’yi bırakıp Ankara’ya gelmedi. Yalnız Ahmet adında bir mürettip geldi. Muallim yapılarak yerli çocuklara mürettiplik öğretildi. Bu mürettiplerden bir kısmı Hâkimiyet-i Milliye gazetesine, bir kısmı da Yeni Gün matbaasına verildi.” (Enver Behnan Şapolyo, 20.8.1945, Cumhuriyet)

NADİR NADİ, YUNUS NADİ’NİN ANADOLU’YA GEÇİŞİNİ ANLATIYOR

Nadir Nadi, babası Yunus Nadi’nin İngiliz işgalindeki İstanbul’dan Ankara’ya, Milli Mücadele’ye gidişini şöyle anlatıyor: 

Bir gün evimizi polisler bastı. Her yanı didik didik ediyorlardı. Dolapları açıyorlar, tabak çanağa kadar her şeyi ortalığa saçıyorlardı. 

O sırada babam sandık odasındaydı. Büyücek bir sandığın içine girmişti... Polisler sandık odasına da geldiler. Annem babamın saklandığı sandığın üzerine oturmuştu... Her yeri didik didik etmiş olan polislerin hiçbiri de nedense anneme, “Kalkın hanımefendi, oraya da bakacağız” demediler... 

O zamanlar annem, olsa olsa 28-30 yaşlarındaydı. Ben de 10 yaşındaydım. Ben bu olayı sonradan şöyle değerlendirdim: Babamı arayan polisler herhalde ulusal kurtuluştan yana polisler olmalıydılar. Yoksa büfelere kadar evi arayan bir insanın koca sandığı açtırmaması gibi başka bir neden olamazdı.. 

Babam tabii evde duramazdı artık. Evi terk etti... Yakalanmamak için sık sık yer değiştirmeye başlamıştı. Arkadaşlarının evinde kalıyordu. Kardeşlerim küçük olduğu için annem onlardan saklardı babamın nerede olduğunu. Fakat beni daima yanında götürürdü. Babamı saklandığı yerlerde görürdüm. Sonra babam Anadolu’ya kaçtı. Milli Mücadele’ye katılmak için... Onun bu kaçışında annemin büyük yardımı oldu tabii... Babam yalnız gitmişti Anadolu’ya, Beykoz üzerinden... Babamın sahibi bulunduğu Yeni Gün gazetesi de bu arada kapanmıştı. Hayli güç durumdaydık bu nedenle. 

Üstelik bir gün İngiliz işgal kuvvetleri oturduğumuz eve de el koydular. Evi beğenmişler. Bir gün anneme gelip “Burada oturacağız, siz buradan çıkacaksınız” dediler. Yapılacak bir şey yoktu. Ayrıca annemi, “Evden hiçbir şey götüremezsiniz” diye tembihlemişlerdi. Ön ve arka kapılara nöbetçiler yerleştirilmişti... (15 Ocak 1975, Cumhuriyet)

BAŞYAZARLARIMIZ

YUNUS NADİ (1924-1945)

1880’de Fethiye’de dünyaya gelen Yunus Nadi, Rodos Adası’ndaki Süleymaniye Medresesi’nde ve Galatasaray Lisesi’nde okuduktan sonra hukuk öğrenimi gördü. Gazetecilik ve yazarlık hayatına Malumat gazetesinde başladı. 

1901’de yönetim karşıtı gizli bir derneğe katılmak suçundan üç yıl hapse mahkûm oldu ve Midilli Kalesi’ne gönderildi. Meşrutiyet’in ilan edilmesi üzerine İstanbul’a döndü. İkdam ve Tasvir-i Efkâr gazetelerinde yurt sorunlarını işleyen yazılarıyla dikkat çekti. 

1910’da Selanik’te çıkan İttihat ve Terakki’nin yayın organı Rumeli gazetesinde başyazarlık yaptı ve ertesi yıl Mebusan Meclisi’ne Aydın milletvekili olarak katıldı. 1918’de kurduğu Yeni Gün gazetesinde işgal devletlerine karşı yazdığı yazılardan dolayı tutuklanacağını anlayınca 1920’de Ankara’ya geçti ve gazetesini Anadolu’da Yeni Gün adıyla orada çıkarmaya devam etti. Muğla milletvekili olan Yunus Nadi, Cumhuriyet’in kurulduğunu bildiren kanun maddesini Meclis’te okudu; 28 Haziran 1945’te yaşamını yitirdi.

NADİR NADİ (1945-1991)

Yunus Nadi’nin ardından başyazarlık görevini devralan Nadir Nadi, 23 Haziran 1908’de Fethiye’de doğdu. 1950’de bağımsız Muğla milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. 1954’te de bağımsız İstanbul milletvekili seçildi. 9 Haziran 1964’te Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından Kontenjan Senatörlüğü’ne seçildi. Ancak senatörlük süresi daha dolmadan 3 Nisan 1970’te görevinden ayrılarak yine Cumhuriyet gazetesine döndü. 13 Ağustos 1961’de yayımlanan “Tuhaf Bir Tasarı” başlıklı yazısının 23 Ocak 1983’te beliren yeni durumlar karşısında yeniden yayımlanması dolayısıyla 12 Eylül sıkıyönetiminin 1 No’lu mahkemesince 2 ay 20 gün hapse mahkûm oldu. 

Hapse girmeden iki gün önce Milli Savunma Bakanı’nın son anda temyiz hakkını kullanmasıyla Yargıtay kararı bozdu ve aklanmasına karar verdi. Nadir Nadi, güzel Türkçemizi kullanmada usta bir yazar olduğu gibi özleşen dilimizin gelişmesine, anlatım gücünün yeni olanaklar kazanmasına önemli katkılarda bulundu. Nadi, 1991 yılında yaşamını yitirdi. 

İLHAN SELÇUK (1992-2010)

1925’te Aydın’da dünyaya gelen İlhan Selçuk, 1950’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre avukat olarak çalıştıktan sonra, önce yayıncılığa sonra da gazeteciliğe yöneldi. Kardeşi Turhan Selçuk’la birlikte 41 Buçuk (1952) ve Dolmuş (1956), Aziz Nesin ve Karikatür (1958) adlı mizah dergilerini çıkardı. İlk yazıları 1952 yılında 41 Buçuk dergisinde çıkan Selçuk, 1961’den itibaren Yeni İstanbul, Akşam, Tanin ve Vatan gazetelerinde fıkra yazarlığı yaptı. Nadir Nadi’nin çağrısı üzerine 1963’te Cumhuriyet’te yazmaya başladı. 1991 yılından ölümüne kadar Cumhuriyet’in başyazarlığını yaptı. 

İlhan Selçuk, “9 Mart Cuntası” içerisinde yer almak savıyla tutuklandı ve Ziverbey Köşkü’nde işkence gördü. 21 Mart 2008’de, saat sabah 04.30 sıralarında FETÖ kumpası Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alındı ve iki gün sorgulandıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Gözaltı sonrası sağlık durumu kötüleşen Selçuk, 21 Haziran 2010 tarihinde çoklu organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.

CUMHURİYET


TÜSİAD kokusu - (ORHAN GÖKDEMİR-SOL)

 Biz sadece fotoğrafa değil aynı zamanda tarihe bakıyoruz, sermayenin hikmetinin hüküm sürdüğü çürümüş bir düzen görüyoruz. Duyduğunuz koku TÜSİAD kokusudur!


Ekrem İmamoğlu, galiba, ülkenin en hızlı yükselen politikacısı olmaya aday. İstanbul’un kenarındaki bir ilçenin belediye başkanlığından Büyükşehir Belediyesinin patronluğuna zıpladı. Şimdi oradan da Cumhurbaşkanlığına yatay geçiş yapmaya hazırlanıyor. Tanrısı nasip ederse, ikinci tek adamımız o olacak. Tabii tek başına tanrının desteğinin bu iş için yetmediğini biliyoruz, yanı sıra sermaye desteği şarttır. Tanrının ve sermayenin has adamıdır, bu makama aday olacaklar arasında arkası en kuvvetli olandır, şansı yüksektir. Bu hızdaki hikmeti araştırıyoruz, tarihine bakıyoruz. 

Siyaset sahnesine çıkışı yakın zamanlara dayanıyor. Tayyip Erdoğan Ankara ve İstanbul belediye başkanlarını görevden alınca, adı geçen belediye meclislerinin yeniden başkan seçmesi gereği doğdu. Seçilme ihtimali olmasa bile, CHP’nin de aday göstermesi gerekiyordu ve o aday Ekrem İmamoğlu oldu. Hazırlıklıdır, defterde adı ilk sıraya yazılmıştır, rastlantı sayamayız.

O dönemde yazmıştım, Koç ailesinin üyeleriyle görünmekten hoşlanıyor kahramanımız. 2016 yılında hayatını kaybeden Mustafa Koç’la “yakın” arkadaştır. Beylikdüzü’ne başkan seçildikten sonra da Koç ailesiyle ilişkilerini sürdürmüştür, fotoğrafları var. 

Partisinin Genel Başkanı da çok seviyor aileyi. 2018 yılında Ali Koç'u aday yapmayı arzu etmiş mesela. Ailenin kapısını çalmış. Aile Ali Koç yerine Ekrem İmamoğlu’nu işaret etmiş. 2019 yılının 31 Mart’ında seçimi kazandı ama mazbatayı verir vermez geri aldılar. AKP İstanbul’u teslim etmek istemiyordu, hukuksuz bir biçimde seçimin yenilenmesine karar verdiler. Aile, İmamoğlu’nun kısa süren o ilk Büyükşehir Başkanlığına bir ziyaret sığdırmayı başardı. Mayısın ilk haftasında Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Levent Çakıroğlu İmamoğlu’nu ziyaret etti. Bir saat hâl hatır sorup ayrıldılar, nezaket ziyaretiydi. Hatırlatıp geçiyorum.

Yükseliş artık yeni bir aşamadadır. Bayramdaki Karadeniz gezisi Başkanın başka bir makama sıçramasına karar verildiğinin en somut işaretidir. Belediyenin otobüsüne bindi, yanına yakın gördüğü gazetecileri aldı, Karadeniz’i il-ilçe dolaştı. Bir seçim çalışması olduğundan şüphe duymamız için bir neden yoktur.

                                ***

Tanrının hikmetinden sual olunmaz ama sermayeninkini az çok kestirebiliyoruz. TÜSİAD ve tabii Koç ailesi son yıllarda politik tutumunu açık etmekte bir sakınca görmüyor çünkü. Laiklik hatırlatması yapıyor, iktidarın ekonomi politikalarını eleştiriyor. Daha derinde yürüyen işleri de var. Derin derken sadece İmamoğlu’na desteğini değil, “Mavi Vatan” türü politik projelere katılımlarını da kastediyorum. Sabık Generaller Cihat Yaycı ve Cem Gürdeniz inşa ettiler bu teoriyi. Çok işlevli bir teoriydi, sermayenin sınır ötesi emperyalist ihtiyaçlarını karşılamasının yanında “FETÖ” çatışmasının ardından ordudan dışarı atılanların sistemin içine alınması için bir imkân yaratıyordu. Bu aynı zamanda AKP’nin fetihçi “Neo Osmanlı” emelleriyle örtüşüyor, düşmanlık beslediği subayların sisteme dahli için kapıyı açık bırakmasına neden oluyordu. Ancak işler umdukları gibi gelişmedi. Montrö Boğazlar Sözleşmesini geçersiz kılacağını düşündükleri Kanal İstanbul projesini hedef alan emekli generaller bildirisinin yazıcısı olduğunu iddia ettiler, gözaltına aldılar. Burnunu sürttükten sonra bıraktılar. Sabık General Cem Gürdeniz’in mi yoksa Koç Grubunun mu hedef alındığını henüz bilmiyoruz. 

Yalçın Küçük’ün sözüdür; ülkemiz, sermaye birikiminden başka bütün birikimlerin reddedildiği bir ucubeye dönüştü. Bu durumda doktrin moktrin işleri için sermaye birikimini yapmışlara yanaşmanız kaçınılmazdır. Hikmeti ortaya çıkarmak için oradan takip ediyoruz.

Tuhaf, yolumuz yine Beylikdüzü’ne çıkıyor. “Beylikdüzüʹnde 8 tarihi batık bulundu…” Bu 2017 tarihli bir haberin başlığıdır. Şöyle devam ediyor: “Beylikdüzü Belediyesi, West İstanbul Marina ve Batı İstanbul Vakfı öncülüğünde ‘Beylikdüzü Denize Açılıyor; Sualtı Tarihi Araştırmaları’ lansmanı, Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğluʹnun öncülüğünde yapıldı… Lansmana konuşmacı olarak Koç Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Cem Gürdeniz de katıldı.” 

Gürdeniz, Koç Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla Koç Üniversitesinde de görevler üstlenmişti. Ancak “Emekli Generaller Bildirisi” yayınlanıp AKP tarafından çok sert bir tepkiyle karşılaşınca Koç Üniversitesi Cem Gürdeniz'in adını vakfın künyesinden sildi. O da bunun karşılığında Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) direktörlüğü görevinden istifa etti. “Mavi Vatan” etkinlikleri bu sitede sürdürülüyor, Koç Üniversitesi bu çalışmalara destek veriyor, hatta ev sahipliği yapıyordu. 

Beylikdüzü “AKP’den kurtuluş hareketi”nin Samsun’udur. Haliyle Koç’un adamı Cem Gürdeniz’in dahliyle düzenlenen dalma-batık çıkarma ritüelini rastlantı sayamayız. İmamoğlu’nu, Mavi Vatancıları, Koç ailesini Beylikdüzü’nde bir araya getiren ilahi bir güç var! 

***

Açıklamak zorunda olduğumuz hikmetlerden biri de Ertuğrul Özkök’ün o gezide İmamoğlu’nun tam karşısındaki koltukta kendine yer bulabilmiş olması. İşten kovulmuştur, haliyle eski gazetecidir. Demek ki orada gazeteci olarak bulunmamaktadır. TÜSİAD’ın ve Koç ailesinin gözlemcisi olduğunu tahmin edebiliriz. 

İftira atmış olmayalım; Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğinin yanı sıra icra kurulu başkanıydı. Aynı zamanda Doğan Yayın Holding’in en üst profesyonel iki yöneticisinden biriydi. Dolayısıyla, bir yönetici olarak grubunun işlerini takiple görevliydi. Bu görev aynı zamanda Doğan Grubu’nun kuracağı bir karton sanayii yatırımı teşvikinin akıbetini devlet katında takip etmeyi de kapsıyordu… Bunlar kendi sözleridir, gazetecinin iş takipçisine dönüşmesinin kısa tarihidir. 

TÜSİAD’a üye olma şerefine nail olan ilk gazeteci Nuri Çolakoğlu’ydu. Galiba bir dönem yönetim kurulu üyesi de oldu. Ertuğrul Özkök onun hakkında şöyle yazmıştı: “Nuri Çolakoğlu sadece, ‘yönetime giren ilk medya mensubu olma’ özelliği taşımıyor. Aynı zamanda yönetime giren ilk ‘eski Maocu’ oluyor.” O tarihte yüksek bir mevkie gelmeden önce solcu geçmişi hatırlatma şartı vardı. Hatta Ertuğrul Özkök bile, böyle bir geçmişi olmamasına rağmen “Elveda Başkaldırı” adında bir kitap yazmış, solcu geçmişine sırtını döndüğünü, artık başkaldırmayacağını ima etmişti. Yükselişi bununla birliktedir. 

Çolakoğlu’ndan sonra bir ayağı basında olan ikinci TÜSİAD üyesi olmayı başardı. Doğaldı bu da çünkü gazetecilik artık halk adına yapılan bir kamu faaliyeti değil, bir “business”ti. Medya kuruluşları dev şirketler haline gelmişti, amaç sadece kârlılıktı. 

TÜSİAD gazeteciliği o tarihten beri normalleşti. Bu normalleşmeyi tek başına Ertuğrul Özkök’ün hanesine yazabiliriz. Sermaye yancılığını normalleştirmekle kalmadı, “cambazım”, “hokkabazım”, “dansözlük yaptım”, “sonradan görmeyim”, “günde ortalama 8 yalan söylerim”, “yazarlık bir tür maymunluktur” diyerek eleştiriyi de imkansızlaştırdı. Bunların üzerine, başka, ne söyleyebiliriz?

O kadar normalleşti ki basına Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’ndan (TİSK) geçiş yapan, araya TÜSİAD'da başkan danışmanlığını sığdıran muhalif gazetecimiz bile var artık. 

***

O otobüsün içinde cisimleşen ilişkiler işte buralarda, böyle kuruluyor. Ayrıntıları akılda tutmak, bir fotoğraftan diğerine geçmek gerekiyor esas fotoğrafı ortaya çıkarmak için.

2020 yılının Ekim ayından başka bir fotoğraf var önümde. “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz ve eşi Şeyda Saymaz'ı ziyaret etti” yazıyor altında. İmamoğlu, yeni evli çifte düğün hediyesi olarak Mustafa Ayaz’ın bir tablosunu ve bir “Nutuk” kitabı götürmüş habere göre. O tarihte 30 ile 50 bin lira arasında bir değeri olduğu söylenen tabloda dansözler resmediliyormuş.

Bir de Tayyip Erdoğan’ı indirecek diye halkımızın önüne itilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun danışmanlığını yapmış kadın gazetecimiz var fotoğrafta. “Ekmek için Ekmeleddin faciasının” yaratıcılarından biri demek ki. Her ayrıntıya dikkatlice bakıyoruz, rastlantıya yer olmadığını görüyoruz.  

***

Tayyip Erdoğan geçen ayın sonunda kendisini ittire kaktıra Suudi Arabistan’a davet ettirdi. Büyük ihtimal, biraz petro-dolar göndermelerini rica etti Suudi ailesinden. Malum kriz var, sermayenin değeri arttı. Onun da uçağında gazetecileri vardı, sordular mı, umrede vahiy mi geldi bilinmez, “TÜSİAD'ın 'iktidarı nasıl götürürüz?' diye bir derdi var fakat parayı bizimle kazandılar” deyiverdi. Bütün bunlar onlar para kazanmaya devam etsin diyedir. 

Bir fotoğraf çözümlemesi bu. John Berger, fotoğrafın görülmüş olanı kaydederken, daima ve doğası gereği, görünmeyene de işaret ettiğini ve sürekliliği olan bir bütünün içinden aldığı bir anı yalıttığını, korumaya alıp sunduğunu söyler. İşte fotoğraf önümüzde, fotoğrafta gülerken görünenler en derin acıyı yaşayanlardır. Demek ki fotoğrafın işaret ettiği gösterdiğinden fazladır. 

Biz ise sadece fotoğrafa değil aynı zamanda tarihe bakıyoruz, sermayenin hikmetinin hüküm sürdüğü çürümüş bir düzen görüyoruz. Duyduğunuz koku TÜSİAD kokusudur!

(ORHAN GÖKDEMİR-SOL)