10 Aralık 2022 Cumartesi

Önce kadınlar ve çocuklar! - Orhan Gökdemir / SOL

 Cumhuriyeti ölü ele geçirenler çocukları götürüp tarikatlara teslim ediyor çünkü, modern esir ticareti için yolu açıyor.

Mehmet Bozkurt’un anısına saygıyla…

Ebubekir’in kızı Muhammed’le, Muhammed’in kızı Osman’la, Ömer’in kızı Muhammed’le, Muhammed’in kızı Ali’yle, Ali’nin kızı Ömer’le evlendirildi. Yani “asrı saadetin” kahramanları arasında çok karmaşık akrabalık ilişkileri var.

Muhammed kızlarından Fatma’yı Ali’ye, Ümmü Gülsüm’ü de Osman’a verdi. Ali ile Osman bacanak oldu. Ömer kızı Hafsa’yı Muhammed’e verdi. Böylece Ömer Muhammed’in kayınbabası oldu. Muhammed, torunu Ümmü Gülsüm’ü (bint Ali) Ömer’e verince, Ali, böylece Ömer’in kayınbabası oldu. Ömer’in boşadığı Atike’yi Muhammed’in torunu Hüseyin aldı. Muhammed, Ali’nin de Osman’ın da kayınbabası oldu. Ali ile Osman bacanak, Muhammed Ömer’in eniştesi, Ömer ise Muhammed’in kayınbabasıydı. Ömer, Ali’nin damadı ve Ali Ömer’in kayınbabası oldu. Ali, kayınbabası Muhammed’in kayınbabası olan Ömer’in kayınbabasıydı. Muhammed Zeyd’in babalığıydı, karısı Zeynep de haliyle Muhammed’in geliniydi. Fakat Zeynep aynı zamanda Zeyd’in de analığı oldu. Muhammed, evlatlığı Zeyd’in karısı Zeynep ile evlendi çünkü…

Anlamadınız biliyorum, zaten ortalıkta anlayacak bir şey yok. Milattan Sonra 7. yüzyılda Arabistan yarımadasında yaşayan küçük bir kabiledeki iç evliliklerin şeması bu. Haliyle alınıp verilen kızların yaşlarıyla da ilgili bugün anlaşılamayacak gibi görünen bilgiler var. Birkaç örneği sıralayalım… Kaynaklara göre Muhammed’in kızı Fatma 10 yaşında iken Ömer 52 yaşındaydı. Ömer, Muhammed’den kızı Fatma’yı istedi. Muhammed, “kızım henüz küçüktür, hem amcam oğlu Ali’ye sözüm var” deyip vermedi. Fatma 12 yaşına geldiğinde 26 veya 27 yaşındaki Ali ile evlendirildi. Ali ile Fatma’nın ilk çocukları Ümmü Gülsüm’dü. Ömer 62 yaşında halife olduğunda, Ümmü Gülsüm 9 yaşındaydı. Fatma’yı Ali’ye kaptıran Ömer bu kez Ali-Fatma’nın kızları ve Muhammed’in torunu Ümmü Gülsüm’e talip oldu. 40 bin dirhem altına Ümmü Gülsüm’ü aldı. Ümmü Gülsüm on birinde birinci, on üçünde ikinci çocuğunu doğurduğunda Ömer’in dokuz karısından yedincisiydi. Ümmü Gülsüm, Ömer öldükten sonra, ileri yaşlardaki beş ayrı kişiyle daha evlendirildi ve dört çocuk daha doğurdu. E haliyle 22 yaşında öldü.

Çok eşlilik yürürlükteydi, sınırı yoktu. O ilk dönemde kimin kaç kadınla evlenip boşandığını bilmiyoruz. Rivayetler uçuşuyor ortalıkta. Turan Dursun’a göre Muhammed aynı anda dokuz kadınla evliydi. Taberî gibi bazı tarihçiler bu sayının 15 olduğunu söylüyor ki eninde sonunda cariyeler dahil değildir toplama. Arif Tekin, “Kuran’ın Tarihçesi ve Yazım Serüveni” adlı kitabında, bu durumu şöyle açıklıyor: “İslam’da cariyelik, cinsellik ve ganimet-talan ticari sektör haline gelmiş ve bunlar sayesinde İslam etrafa yayılmıştır.” İlk Müslümanlar birbirlerine küçük kızlarını vererek bir sistem oluşturdular ve birbirlerine bu şekilde kenetlendiler. Küçük yaştaki kızlarla evlenerek bir tür “çelik çekirdek” haline dönüştüler.

Bunlar yedinci yüzyıl Arabistan’ının kabile kültürüdür ve böyle bakıldığında anlaşılmayacak bir şey yoktur. Engels’ten ödünç alarak söyleyeyim, bütün bu işlere ahlak zabıtası gözüyle baktıkça, ilkel koşulları anlamak olanaksız bir şey olarak kalır. Tarihte kadının bir ticaret metaı olduğu zamanlar vardır, bugün de var. Arap toplumu köleci toplumdan feodalizme geçişin sancılarını yaşıyordu. Aralarında kanlı çatışmalar vardı, her kabile kendi tanrısına tapıyordu ve bu da var olan ayrılıkları kışkırtıyordu. Kabileleri birleştirmek için yeni bir dine ihtiyaç vardı. Yeni ahlak ise ancak zamanın getirisi olabildi. İç evlilikler, dinin eksik bıraktığını tamamlamıştır. Anlaşılması gereken budur.

***

Ancak tabii anlaşılması imkânsız sonuçlar da var. Yedinci yüzyılda küçük bir kabilenin sosyal ilişkilerini “evrensel bir model”, uyulması gereken bir “sünnet” olarak alınca sıkıntılar da başlıyor. Çocuk evlilikleri, çok eşlilik, cariyelik, sınırsız cinsellik inancın bir parçası haline getirildi mi modern hayatla çatışmak da kaçınılmaz oluyor.

Arabistan yarımadası kölecilikten feodalizme geçerken, kölelerin çoğunluğunu kadınlar, cariyeler, oluşturuyordu. Toplum kadınları almaya-satmaya alışıktı. “Takas” da bu çerçeve ile uyumluydu. Kadın bir tür kamu malı sayılıyordu. Köleci toplum da feodal toplum da patriarkal-pederşahi bir düzendi çünkü. Erkeğe bağlılar düzeni, toprağa-efendiye bağlılar düzenin bir yansımasıydı. Soylular köylüleri de kadınları da alıp satabiliyordu.

İslamiyet feodalizmin ebeliğini yaparken eski toplumdan kalan köleliği kaldırma yoluna gitmedi. Az çok bir düzene sokup kurallı hale getirdi. Tabii kural esasa değin değildi. Köleler her halükârda efendinin malı olarak kabul edilmişti, ne “vasi” ne de “nâzır” olabilirlerdi. Bütün kazançları efendileri içindi. Kadın köleler, efendilerinin malı olduğu için onların odalığı olabilirlerdi, haliyle aralarında nikâha gerek yoktu. “Dini devrimin” serencamıdır.

***

Müslüman Osmanlıda da son dönemine kadar köle ticareti sürdü. Köle ticareti, “esirci taifesi” denen meslek erbabınca yapılıyordu. Esirci esnafının başına “esirciler kethüdası” getirilmişti, esir pazarlarının düzeni “esirciler emini”nce sağlanıyordu. Her biri çok saygın birer meslekti. Mehmet Zeki Pakalın “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”nde Osmanlı’da bu parlak mesleğin tuttuğu yeri şöyle anlatıyor: “Üçüncü Sultan Murat zamanı bu ticaretin en parlak bir devri olmuştur. Saray böyle esirlerle dolup taştığı devlet erkanının, hatta içtimai mevkileri müsait olanların konakları, evleri birer esir yatağı halini almıştı. Kendilerine esirci süsü veren bazılarının yanlarına aldıkları kadınları satılık cariye diye esir pazarlarına getirip satanlar da oluyordu. Şehirli bazı kadınlarla esirciler de hakiki cariyeleri sahiplerinden alıp pazara çıkarırlar, müşteri namına leventlere tevdi ederlerdi. Leventler bu zavallıları odalarına götürür, günlerce tutar ve ‘hilaf-ı adet şenaatlerde’ bulunduktan sonra beğenmediklerini söyleyerek geri getirirlerdi.” Demek ki ticaretin bir de yan sektörü var. Günlük kiralama usulüdür, yaygındır.   

Kafkasya, Sudan ve Habeşistan'dan getirilen çeşitli renklerdeki kölelerle cariyeler için, imparatorluğun çeşitli bölgelerinde esir pazarları, Avrat Pazarı, vardı. En iyileri padişahın saray hizmetine ve haremine ayrıldıktan sonra, kalanlar İstanbul'da Tavukpazarı semtinde bulunan Esir Hanı'na getirilirdi. Kapalıçarşı ile Nuruosmaniye Camileri arasında yer alan ve tahta odacıklara bölünmüş olan bu han birkaç katlıydı. Satışlar hanın ortasındaki büyük avluda açık arttırma usulüyle yapılırdı. Tabii, bütün bunların İslam’a uygun olduğuna inanılıyordu. Temelinde organize bir kadın ticaretidir. Köle pazarları yasaklanmaya başlanınca, yerine “evlat edinme” yöntemi geldi. Ticaret bir süre evlatlıklar yoluyla yürütüldü.

Cumhuriyet geldi, bu kapıyı kapattı. Sınırları içinde yaşayan herkes yurttaştı artık, yurttaşın alınması satılması ise düşünülemezdi. Bu utanç verici, kuralsız, insafsız insan ticaretinin kısa tarihidir.

***

Laik cumhuriyet çökertildi, toplum hızla dinselleştiriliyor, Orta çağ bakiyesi tarikatlar ortalıkta fink atıyor. IŞİD’le birlikte avrat pazarları yeniden kurulmuştu, tarikatlar da “evlatlık” müessesini ihya etti. Cumhuriyeti ölü ele geçirenler çocukları götürüp tarikatlara teslim ediyor çünkü, modern esir ticareti için yolu açıyor. Bunun kadınları ve çocukları “esirci taifesine” teslim etmekten bir farkı yok. Ülkenin her yanından kadın ve çocuk çığlıkları yükseliyor haliyle.

Çocuk evliliği sadece dini sebeplerle değil kültürel sebeplerle de gizlice el altından sürüyordu zaten. Bunu korkunç kılan bu arkaik kültürel geleneğin dinde kendine bir dayanak bulması. Sonuç ortada, 2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye çocuk yaşta evlilikte Avrupa birincisi.

Sonuncusu bir tarikat vesilesiyle düştü gündeme. Alçağın biri bebesine gelinlik giydirip teslim etmişti bir başka alçağa. Karanlığın ve vahşetin fotoğrafı cumhuriyeti yıkanların marifetidir özetle. Gelirler, önce kadınları ve çocukları öğütürler. Sonra toplumu karartırlar. O karanlıkta çocuk ticaretine girişirler. Böyle inanç olur mu? Oluyor işte, var. Böyle ticaret olur mu? Oluyor işte, var…

Rastlantı değil, münferit değil. Üç beş yaşındaki bebeler yatağa atılabilir demeyi fikir özgürlüğü sayan hakimler var bu ülkede. Bu da sapkınlık değil öyleyse, dinle tahkim edilmiş yeni AKP rejimi yüzleştiğimiz. Cumhuriyetin birikimlerini sata sata bitirdiler, çoluk çocuğa geldi sıra. 20 yılda altıncı yüzyıla, yedinci yüzyıla döndürdüler toplumu.

Hala bir inanç sorunu sananlar, öyle sunanlar var bunu. Halbuki vampirlerin, mezarlarından çıkıp gelen yürüyen ölülerin halka saldırması esası. Eninde sonunda herkesi ısırırlar, mücadele etmezsen kurtulamazsın...

Öyleyse önce kadınlar ve çocuklar, sonra bütün vatan!

Orhan Gökdemir / SOL


BELLEK - 10 ARALIK -

 


 OLAYLAR: 

  • 1774- Kazak isyanı önderi Pugaçev idam edildi.
  • 1863 - Londra metrosu açıldı.
  • 1877 - Osmanlı Rus SavaşıRus ordusu 5 aydır süren kuşatma sonrası Plevne'yi aldı.
  • 1898 - İspanyol-Amerikan Savaşı sonrası Küba, İspanya’dan bağımsızlığını kazandı.
  • 1902 - Mısır'da Nil nehri üzerinde inşa edilen Aswan Barajı hizmete girdi.
  • 1918- Trabzon’da, Faik Ahmet (Barutçu) tarafından yayınlanan ‘İstikbal’ gazetesinin ilk sayısı çıktı.
  • 1919- Ross Macpherson Smith İngiltere’den Avustralya’ya 2 bin 500 mil gibi bir mesafeyi uçan ilk insan oldu.
  • 1937 - "Abdülaziz'in bayındır kıldığı kent" anlamına gelen Ma'muretülaziz ya da kısaca Elaziz şehrinin adı, Elazığ olarak değiştirildi.
  • 1941 - Malaya açıklarında Prince of Wales ve Repulse olmak üzere Kraliyet Donanmasına ait iki zırhlı, Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri'ne bağlı torpido bombardıman uçakları tarafından batırıldı.
  • 1948 - Birleşmiş Milletler Meclisi, İnsan Hakları Bildirgesini kabul etti. Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne kabul oyu verdi. Bugün hâlen İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
  • 1956 - Macaristan'da çatışmalar başladı ve sıkıyönetim ilan edildi.
  • 1957- Kıbrıs’ta ortamın giderek gerginleşmesi üzerine sıkıyönetim ilan edildi. Türkiye, İngiltere’ye Türklerin can güvenliğini sağlaması için nota verdi.
  • 1971 - Aralarında Türkiye İşçi Partisi Genel Sekreteri Tarık Ziya Ekinci'nin de bulunduğu, 26 sanıklı Devrimci Doğu Kültür Ocakları davasına Diyarbakır'da başlandı.
  • 1974- İstanbul Valisi N.Kemal Şentürk, “şeker darlığını gidermek için” her gün piyasaya 550 ton şeker sürüleceğini, İstanbul Belediyesi’nin de tahsis edilen 1.500 tonluk kontenjanı Tanzim Satış Yerleri’nde ve seyyar ekipleriyle tüketiciye ulaştıracağını açıkladı.
  • 1975– İstanbul Belediyesi’nde ücret ve ikramiyelerini alamayan Genel-İş ve Türkiye Genel-İş üyesi 11 bin işçi iş bıraktı, memurlar da işi yavaşlattı. İş bırakan işçilerden bir grup Belediye Sarayı’nı işgal etti, mezbahada et kesimi yapılmadı, çöpler toplanmadı. Belediye ise maaşları ödeyebilmek için bazı arsalarını satışa çıkardı.
  • 1975- İzmir’de TARİŞ İplik Fabrikası’nda sendika anlaşmazlığı yüzünden işçiler arasında çatışma çıktı, 30 işçi yaralandı. Tariş fabrikalarında çalışan yüzlerce işçi topluca DİSK/Tekstil Sendikasına üye oldu. Tariş Genel Müdürü, eski AP milletvekili Orhan Barut, işçileri sarı sendika Mensucat-İş’e geçmeleri için tehdit etti. İşçilerin iradesini görmezden gelen iktidar ve yönlendirdiği işletme yönetimi 10 Aralık’ta iki yüz kadar faşist militanı fabrikaya getirdi. Fabrikanın ışıkları söndürüldü, elerinde tabancalar, bıçaklar olan “komandolar” önlerine gelen işçilere saldırdı, birçok işçi yaralandı.
  • 1976- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi solcu öğrencilerinin can güvenliği nedeniyle birlikte tuttukları minibüse ülkücüler sabah Dışkapı’da pusu kurup yaylım ateşi açtı: 3.sınıf öğrencisi Aynur Sertbudak (20) hayatını kaybetti.
  • 1975- Melike Demirağ: ”9 aydır TRT programlarına çağrılmıyorum. İsmail Cem’in Genel Müdür olduğu zaman dahi -Arkadaş filmini çevirdikten sonra tutuklanan Yılmaz Güney’in propagandasını yapıyor diye- filmden sonra bestelenen Arkadaş şarkımız TRT’de 3 aya yakın çalınmadı.”
  • 1975- Kağıthane Ortaokulu’nun 600 öğrencisi eğitimin yalnızca 2 öğretmen ve 1 müdür yardımcısı ile sürdürülmesini protesto için Alibeyköy’e yürüdü
  • 1977 - İstanbul Toptaşı Cezaevi'nden 9 siyasi tutuklu kaçtı.
  • 1978– Dr.Necdet Bulut Ankara’da büyük bir kalabalığın katıldığı törenle toprağa verildi. Cami sonrası kortej sloganlarla Tandoğan Alanı’na yürüdü. ODTÜ’lü öğretim üyeleri yürüyüşe cüppeleriyle katıldı. TİP Genel Başkanı Behice Boran Tandoğan Alanı’nda bir konuşma yaptı.
  • 1979- Prof.Dr.Cavit Orhan Tütengil’in cenazesinde ağır yaralanan bir işçi hastanede hayatını kaybetti. Şişli Camii önündeki dipçiklemede (11 Nisan 1980’de ülkücülerce çapraz ateşle öldürülen) TRT yapımcısı, yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun yanısıra çok sayıda kişi de yaralanmıştı.
  • 1979 - Daha önce görevden alınan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Gürer Aykal'ın yerine, İsmet Kurt'un atanması üzerine, Devlet Opera ve Balesi çalışanları Carmina Burana'nın sahnelenmesine katılmama kararı aldı. Kurt, iki gün sonra istifa etti.
  • 1979- Konya/Seydişehir’de yeni ilçe binasına taşınmakta olan CHP yöneticilerine Türk Metal Sendikası binasından otomatik silahlarla açılan ateşte 4’ü ağır 35 kişi yaralandı.
  • 1983 - Arjantin'de askeri rejim sona erdi; Arjantin'in 8 yıldan sonra ilk sivil Başkanı, Raul Alfonsin oldu.
  • 1987 - İnsan Hakları Derneği, "Genel Af ve Ölüm Cezalarının Kaldırılması" talepli 130 bin imzalı dilekçeyi, Meclis Genel Sekreterliği'ne sundu.
  • 1987 - Sedat Simavi Basın ÖdülüUğur Mumcu'ya verildi.
  • 1988 - Türkiye'de ilk karaciğer nakli ameliyatı yapıldı. Ameliyatı, Ankara Hacettepe Üniversitesi’nden Prof.Dr. Mehmet Haberal gerçekleştirdi.
  • 1988 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in veto ettiği öğrenci affı yasası, Meclis'te tekrar kabul edildi. Yasa, üniversitelerde baş örtüsüne izin veriyordu.
  • 1988- Yurtdışında “politik mülteci” olup Türkiye’ye dönen TKP’li 8 kişiden 5’i geldikleri uçaklarla geri gönderildi, 3’ü gözaltına alındı.
  • 1989- 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde İHD’nin İnsan Hakları Ödülü”nün ilk sahibi “dışkı yedirme” olayı ile gündeme gelen Mardin/Yeşilyurt köylüleri oldu.
  • 1989-  Polonya’nın Nowa Huta kentinde 2 haftadır süren çatışmalı gösterilerin ardından 10 metrelik Lenin heykeli “huzuru bozduğu” gerekçesiyle Şehir Meclisi kararıyla yerinden kaldırıldı.
  • 1990- Zonguldak TKİ bünyesinde ve MTA’da toplam 48 bin madencinin başlattığı grevin 11. gününde, kadınlar dövizlerle yürüyüş yaparken, çocukları da Karaelmas Çocuk Yuvası’ndaki kimsesiz çocuklar için yiyecek yardımı yaptı.
  • 1991- Toplam 11 yıl cezaevinde kalan İsmail Beşikçi: “Kitap yazmamı ne eşim ne de ailem istiyor.”
  • 1993- Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu’na bağlı sendikaların üyeleri grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı için üç büyük ilde iş bırakarak yürüdü. Ankara’da örgütlü oldukları kamu kuruluşları önünde toplanıp müdürlere sözleşme taslağı sunan sendikaların üyeleri öğlen Kızılay/Sakarya Caddesi civarında bir araya geldiklerinde polis cop, tekme ve yumruklarla toplulukları dağıttı: 26 gözaltı.
  • 1993 - Güvenlik kuvvetleri Özgür Gündem gazetesinin İstanbul Kadırga’daki merkezini bastı ve tüm çalışanları gözaltına aldı.
  • 1995-Merkezi yönetimin destek vermediğini söyleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R.Tayyip Erdoğan:”Rabbim bize 10 trilyon lira civarında bir kredi verdi. Faizsiz, geri ödemesiz kredi. Yağmuru yağdırdı, biz sattık. Bakınız bir yer kapanıyor, öbür taraf açılıyor.”
  • 1995-Türk-İş 17. Genel Kurulu’nun son gününde yapılan genel başkanlık seçimlerinde Bayram Meral, ikinci kez genel başkan seçildi. Genel sekreterliğe ise, yine Şemsi Denizer seçildi.
  • 1997- DİSK’li işçiler Ankara’ya başlattıkları “Sendikal Haklar Yürüyüşü”nde bugün Kartal’dan Gebze’ye kadar yürüdüler.
  • 1997-  İÜ Öğrenci Koordinasyonu ile İTÜ Öğrenci Cepheleri, 6 Aralık 1996’da toplam 96 yıl hapse mahkum edilen 8 öğrencinin Yargıtay’da görülecek davasına destek için İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde yürüyüş yaptı.
  • 1997- İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 49. yıldönümünde İHD’liler Sultanahmet’te barış güvercini uçurdu, ÖDP’liler Tünel’den Galatasaray’a meşalelerle yürüdü.
  • 1998- İngiliz İşçi Partisi sol kanat milletvekili Jeremy Corbyn, İspanyol yargıçların iade talebiyle 2 aydır Londra’da gözetim altında bulunan Şili eski diktatörü Augusto Pinochet’in İspanya’ya iade edilip yargılanması için Af Örgütü’nce yürütülen kampanyaya destek verdi.
  • 1998- Yazar Erhan Bener, 85 kişiye “devlet sanatçısı” unvanı verilmesini protesto için Kültür Bakanlığı Dünya Klasikleri Danışma Kurulu’ndaki görevinden istifa etti. Turhan Selçuk, Fikret Otyam, Arif Sağ’ın da aralarında bulunduğu 9 kişi unvanı reddedeceklerini açıkladı.
  • 1998- “Öcalan ve Burkay’la Kürt Sorunu”kitabında bölücülük propagandası yaptığı iddiasıyla Cumhuriyet yazarı Oral Çalışlar’ın yargılanmasına devam edildi. Av. Fikret İlkiz’in ”DGM’lerin doğal yargıç ilkesiyle uyuşmadığı gerekçesiyle davanın durdurulması” talebi reddedildi.
  • 1999- İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Şebnem Korur Fincancı: “Çok yaygın olmasa da Türkiye’de hekimler çeşitli biçimlerde işkenceye katılıyor.”
  • 1999- İTÜ öğrencileri, hükümetin nükleer santral kurma kararını ve bazı öğretim üyelerinin nükleer enerjiyi savunmalarını İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü önünde basın açıklamasıyla protesto etti
  • 2000- F tipi cezaevlerine karşı yaklaşık 200 tutuklu ve hükümlünün ölüm oruçları 52 günü tamamlarken, partiler ve kitle örgütleri Beyazıt’ta gösteri yaptı.
  • ---------------------------------------------------------------
  • 2002- ABD’de Başkan Bush ile AKP lideri Erdoğan’ın yaptığı görüşmeye ilişkin Beyazsaray sözcüsü: “Saddam Hüseyin’in barış için tehlike olduğu ve silahsızlandırılması konusunda her iki lider aynı görüşte.”
  • 2002- 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde, Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi, Eğitim-Sen Başkanı Alaaddin Dinçer’in de aralarında olduğu 35 sendikacıya 7 Haziran 2001’de kamu çalışanlarına grevsiz-toplu sözleşmesiz sendika hakkı verilmesi tasarısına karşı, Ankara’da “izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü” yaptıkları gerekçesiyle 1 yıl 3’er ay hapis cezası verdi.
  • 2002- Stanford Üniversitesi insan embriyosu klonlayacağını açıkladı.
  • 2002- Bangladeş gözaltına aldığı iki Avrupalı gazeteciyi serbest bıraktı.
  • 2003- Kristal-İş temsilcileri Şişe Cam grevinin Bakanlar Kurulu’nca ertelenmesini protesto için sendikanın anahtarını Başbakan Erdoğan’a verilmek üzere AKP Genel Merkezi’ne bıraktı.
  • 2003- KESK üyeleri “Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı”nı ve 2004 bütçesini protesto için ülke genelinde “toplu viziteye çıkma”eylemleri yaptı. İzmir/Konak Meydanı’nda basın açıklaması yapmak isteyen KESK Şubeler Platformu üyelerine polis biber gazı/tazyikli su ile müdahale etti.
  • 2003- ODTÜ’lü öğrenciler “Türkiye Ekonomisi” konulu panelin konuğu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın konuşma yapmasına engel oldu.
  • 2003- İranlı Shirin Ebadi, Nobel Barış Ödülü’nü alan ilk müslüman kadın oldu. Shirin Ebadi, Kadın ve çocuk hakları üzerine yaptığı çalışmalarla biliniyor.
  • 2003- ABD yönetimi Irak’taki yeniden inşa çalışmalarını ihale bile açmadan Amerikan şirketlerine verdi. Fransa, Almanya, Rusya ve Kanada’yı savaşa muhalefetleri nedeniyle açılan ihalelerden dışladı. Türkiye son anda ihaleye dahil edildi.
  • 2004- Eğitim-Sen’in Ankara’da görülen kapatma davası 21 Şubat 2005 tarihine ertelendi, çok sayıda parti ve kitle örgütü temsilcileriyle Eğitim-Sen üyeleri destek gösterisi yaptı. Tüzüğünde “Anadilde eğitim”e yer verdiği gerekçesiyle kapatılması istenen Eğitim-Sen için ülke genelinde protesto eylemleri yapıldı. İstanbul’da Eğitim-Sen üyeleri sendikaları hakkındaki kapatma davasını Gezi Parkı’nda oturma eylemiyle protesto etti.
  • 2004- Başbakan Erdoğan, Burhan Kuzu’nun gündeme getirdiği, tartışılmaya başlanan “başkanlık sistemi” için: ”Faydasına inananların sayısı çoksa, konuşulmalı. Atılması gereken adım varsa atılmalı.”
  • 2004- “Okul ve Ülke Toplulukları” üyesi lise öğrencileri “Avrupa Birliği’ne Hayır” başlıklı bir metni İstanbul’da telgrafla, Ankara’da faksla Başbakanlık ve TBMM’ne gönderdi.
  • 2004- Kızılay’da Ceza ve İnfaz Yasa Tasarısı’nı protesto ederken gözaltına alınan ESP üyesi 47 kişiden 46’sı “terör örgütü üyeliği” gerekçesiyle tutuklandı.
  • 2005 - 10 Aralık Hareketi, ilk toplantısını İstanbul Dedeman Oteli'nde gerçekleştirdi.
  • 10 Aralık Hareketi, Türkiye'de var olan siyaset yapma tarzının, kullanılan söylemin ve siyasal kadronun niteliğinin yenilenmesinin, yani yeni bir siyaset anlayışının yaratılmasının gerekliliğine inanmış olan bir grup siyasetçi, sendikacı, bilim insanı, kültür insanı ve çalışanlar tarafından kurulmuştur. İlhan Tekeli ve Yiğit Gülöksüz’ün alt yapısını oluşturduğu “yeni siyaset anlayışı”, Mart 2005'te, SHP eski Genel Başkanı Erdal İnönü, CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen, Burhan Şenatalar, Erol Katırcıoğlu ve akademisyen Prof. Dr. Fuat Keyman'ın da aralarında bulunduğu sosyal demokrat düşünce ve pratiğe emek vermiş bir grup tarafından bir çalışma toplantısında ele alınmış ve zenginleştirilmiş, Çağdaş sosyal demokrat bir hareket hedeflemişlerdir.DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin kolaylaştırıcılığı üstlenmesinin ardından yapmış olan çağrıyla bir araya gelen sosyal demokratlar, 10 Aralık 2005’te İstanbul Dedeman Oteli’nde yapılan bir toplantıda, yeni siyaset tarzına ilişkin düşüncelerin tartışılması, yaygınlaştırılması ve hayata geçirilmesi amacıyla bir platform oluşturulduğunu kamuoyuna açıklamıştır. 2006 ve 2007 yılları içerisinde Türkiye'nin birçok ilinde gerçekleştirilen kitlesel toplantılarda “yeni siyaset anlayışı” sosyal demokrat kamuoyunun tartışmasına ve katkısına açılmıştır. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerinden hemen önce ÖDP, SHP, DSP ve bağımsız sol hareketlerin ortak bir liste ile seçimlere girilmesi için çalışmış ama CHP'nin 13 tane DSP'li milletvekili adayına kendi listesinde yer vermesi üzerine çalışmaları sonuçsuz kalmıştır. 2008 yılı içerisinde ise Türkiye'nin çeşitli illerinde örgütlenerek tartışmaların daha geniş bir çevrede ve bir kurumsal bir çatı altında gerçekleştirilmesini hedeflemektedir. Hareketin sözcülüğünü Burhan Şenatalar ve Süleyman Çelebi birlikte yürütmektedirler. Hareketin merkezi İstanbul'dur. 10 Aralık Hareketi, Cumhuriyet Halk Partisinde yaşanan lider ve anlayış değişiminin ardından çalışmalarına son vererek kendisini feshetmiştir.

  • 2006- F tipi cezaevlerindeki tecrit koşullarını protesto için evinde 249 gündür açlık grevinde olan avukat Behiç Aşçı “3 kapı, 3 kilit”i öneriyor.
  • 2008- Çeçenistan ordusunda bir dönem binbaşı rütbesiyle görev yaptığı belirtilen İslam Canibekov, Ümraniye’deki evinin önünde silahla öldürüldü.
  • 2009- EMEP, Halkevleri ve ÖDP başkanları ortak açıklamada “Kürt sorununda AKP ve muhalefetin şovenist siyasetine ve düşmanlaştırıcı diline karşı kardeşliğin siyasetini ve barışın dilini kurmaya” çağrı yaptı.
  • 2009- TCDD’nin, 25 Kasım’da kamu emekçilerinin 1 günlük iş bırakma eylemine destek veren -idari görevde olmayan- 16 personeli açığa alması Haydarpaşa Garı önünde protesto edildi. Çalışanlar, üzerinde açığa alınan arkadaşlarının isimlerinin bulunduğu pankart açtı.
  • 2010- Öğrenci Kolektifleri temsilcileri Pınar Sağ’ın da destek verdiği basın toplantısında “yumurta atmama şartlarını” açıkladı: “Üniversite harçları kaldırılsın, Başbakan Erdoğan öğrencilere yönelik polis şiddetinden dolayı acilen özür dilesin.”
  • 2011- Cübbeli Ahmet olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, kamuoyunda Karagümrük çetesi olarak bilinen suç örgütüne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında tutuklandı.
  • 2013- 19 Aralık 2000’deki “Hayata Dönüş Operasyonu”nda Çanakkale Cezaevi’nde bulunan 20 kadın mahkumun açtığı davada AİHM Türkiye’yi “yaşam hakkını ihlal ve işkence”den dolayı 6 kadın mahkuma toplam 36 bin 200 Euro manevi tazminat ve mahkeme masrafı ödemeye mahkum etti.
  • 2016 - İstanbul Vodafone Arena yakınlarında saldırılar gerçekleşti. İki patlamada 43 kişi öldü, 155 kişi de yaralandı.


 DOĞANLAR: 


 ÖLENLER: 



    (derleyen: mstfkrc)

9 Aralık 2022 Cuma

DOSYA - Tarikatlar, Vakıflar ve Çocuk İstismarı (derleyen: Mustafa Kırcı)

 


Vakıflara milyarlar yağdı - Nurcan Gökdemir/BİRGÜN

Bütçeden dernek ve vakıflara 19 yılda 12 milyar liralık yardım yapıldı. 2004’ten bu yana yıllık yardım 165 kat arttı. Ancak iktidar kamu kaynaklarının kimlere ve ne karşılığı verildiğini hiçbir zaman açıklamadı.(https://www.birgun.net/haber/vakiflara-milyarlar-yagdi-412969)

Bu karanlık halka ihanet- BİRGÜN

BirGün’ün gündeme taşıdığı Hiranur Vakfı Onursal Başkanı’nın kızının maruz bırakıldığı istismar AKP’nin alan açtığı dini yapıların yüzünü yine gösterdi. İktidar tarafından laikliğin sadece bir kavrama dönüştürülmesi ve kamuculuğun ortadan kaldırılması bu dini yapıların ülkenin her tarafına yayılmasına neden oldu. Bakanlıklar bile bu yapılar arasında paylaşıldı.(https://www.birgun.net/haber/bu-karanlik-halka-ihanet-412966)

Öğrenciler dini yapılara teslim edildi- Mustafa Bildircin- Birgün

MEB, dini yapılar ile onlarca protokol imzalayarak öğrencileri adeta bu yapıların eline teslim etti.(https://www.birgun.net/haber/ogrenciler-dini-yapilara-teslim-edildi-412967)

HDP Kadın Grubu: Adalet Bakanlığı 2017'den bu yana istismar verilerini paylaşmıyor- Birgün

HDP Kadın Grubu, Meclis'te düzenledikleri basın toplantısında Adalet Bakanlığı'nın istismar verilerini paylaşmadığını açıkladı. İnsan Hakları Derneği'nin raporlarından aktarım yapan HDP'li Ayşe Acar Başaran, "Rapora göre bu ülkede istismar vakalarının sadece 5'i açığa çıkıyor. Vakaların yüzde 95'i gizleniyor, üstü örtülüyor. Adalet Bakanı'na soruyoruz. 2017'den beri istismar verilerini neden kamuyoyla paylaşmıyorsunuz? Neden bu konuda gereğini yerine getirmeme konusunda bu kadar ısrarcısınız?" diye sordu.(https://www.birgun.net/haber/hdp-kadin-grubu-adalet-bakanligi-2017-den-bu-yana-istismar-verilerini-paylasmiyor-412897)

Tarikatta çocuk istismarı yargıda: Mahkeme aylar sonrasına duruşma tarihi verdi- Birgün

İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G'nin 6 yaşında ‘evlendirilip’ istismara maruz bırakılması olayı yargıya taşındı. Baba Yusuf Ziya Gümüşel, anne Fatma Gümüşel ve 'evlendirildiği' Kadir İstekli hakkında 'zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı' ve 'cinsel saldırı' suçlarından dava açıldı. Mahkeme iddianameyi kabul ederek, 22 Mayıs 2023 tarihine duruşma günü verdi.(https://www.birgun.net/haber/tarikatta-cocuk-istismari-yargida-mahkeme-aylar-sonrasina-durusma-tarihi-verdi-412944)

HÜDA-PAR Genel Başkanı istismarı savundu: Neye göre çocuk, kime göre çocuk- Birgün

Hür Dava Partisi'nin (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, canlı yayında çocuk istismarını savundu. Tarikatta çocuk istismarı skandalı Türkiye'nin gündemine oturmuşken, Yapıcıoğlu'ndan "Kime göre çocuk, neye göre çocuk. Bazıları 15 yaşındadır ama olgundur" açıklaması geldi.(https://www.birgun.net/haber/huda-par-genel-baskani-istismari-savundu-neye-gore-cocuk-kime-gore-cocuk-412947)

Akıllanmıyorlar, desteklerini esirgemiyorlar: AKP'nin vakıf kıyağı devam ediyor! - İsmail Arı / Birgün

Tüm ülke İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı’ndaki 6 yaşındaki çocuğun istismarı skandalıyla çalkalanırken AKP’li Üsküdar Belediyesi yine gerici dernek ve vakıflarla protokol imzalayacak. Belediye Nakşibendi Tarikatı’yla bağlantılı Ferşad Vakfı ile Madımak Katliamı sanıklarının avukatlığını yapan Sarıoğlu’nun derneğine bina tahsis edecek. (https://www.birgun.net/haber/akillanmiyorlar-desteklerini-esirgemiyorlar-akp-nin-vakif-kiyagi-devam-ediyor-412937)

Tarikat liderinin çocukları istismarı yalanladı, Timur Soykan belgelerle yanıt verdi - Birgün

BirGün yazarı Timur Soykan, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel’in, 6 yaşındaki H.K.G. isimli kızını Kadir İstekli ile 'evlendirerek' H.K.G.'nin uzun yıllar istismara maruz bırakıldığını yalanlayarak istismarın üstünü örtmeye çalışan kardeşlere belgelerle yanıt verdi. Soykan'ın paylaşımlarında İstekli'nin 'evliliğin' 6 yaşında gerçekleştiğini reddetmediğine dair ifadeler de yer aldı.(https://www.birgun.net/haber/tarikat-liderinin-cocuklari-istismari-yalanladi-timur-soykan-belgelerle-yanit-verdi-412900)

Hiranur Vakfı’nın kaçak yapılarına göz yuman AKP'li Erdem: Çok konuşmaya gerek yok - İsmail Arı / Birgün

6 yaşındaki kızını 'evlendiren' Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel ile fotoğrafları ortaya çıkan AKP’li eski Sancaktepe Belediye Başkanı Erdem'e BirGün ulaştı. Hiranur Vakfı’nda cuma namazı kıldığını söyleyen Erdem, BirGün'ün 'Kaçak yapılara neden göz yumdunuz?" sorusuna “Çok konuşmaya gerek yok” ifadeleriyle yanıt verdi.(https://www.birgun.net/haber/hiranur-vakfi-nin-kacak-yapilarina-goz-yuman-akp-li-erdem-cok-konusmaya-gerek-yok-412920)

Gericiler hedef gösterdi, çocuk istismarı skandalını ortaya çıkaran Timur Soykan'a destek yağdı - Birgün

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın merkezinde olduğu çocuk istismarını ortaya çıkaran gazetemiz yazarı Timur Soykan, gericiler tarafından hedef alındı. Soykan, sosyal medyada hedef gösterilmesine ilişkin "Belgeli habere saldıracak kadar alçalıyorlar. Bu karanlığa karşı yazmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. Gericilerin hedef aldığı Timur Soykan'a, #TimurSoykanYalnızDeğildir etiketiyle sosyal medyada destek yağdı.(https://www.birgun.net/haber/gericiler-hedef-gosterdi-cocuk-istismari-skandalini-ortaya-cikaran-timur-soykan-a-destek-yagdi-412931)

Atatürk’ün kapattığı tarikatlar son 20 yılda vakıf kimliğiyle yeniden doğdu: AKP karanlığı ülkeyi boğuyor- Sefa Uyar/ Cumhuriyet

İsmailağa bağlantılı “vakıf”la ilgili cinsel istismar skandalı iktidarın, bu yapılara verdiği tavizi de ortaya koydu. Prof. Dr. Filiz, laiklik vurgusu yaparak “Atatürk’ün çizgisinden sapan hiçbir siyaset tarzı, tarikat vesayetinden kurtulamaz” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/ataturkun-kapattigi-tarikatlar-son-20-yilda-vakif-kimligiyle-yeniden-dogdu-akp-karanligi-ulkeyi-boguyor-2010233)

Diyanet'ten günler sonra Hiranur Vakfı’ndaki çocuk istismarına ilişkin açıklama - Cumhuriyet

Diyanet İşleri Başkanlığı, İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.'nin 6 yaşında imam nikâhı ile evlendirilmesine ilişkin günler sonra açıklama yaptı. Yapılan açıklamada, "İslam’a göre, bireylerin hem fiziksel hem de ruhsal olgunluğa erişmeden, aile kurmanın anlam ve sorumluluğunu idrak edecek rüşt yaşına gelmeden evlendirilmeleri söz konusu olamaz" denildi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/diyanetten-gunler-sonra-hiranur-vakfindaki-cocuk-istismarina-iliskin-aciklama-2010130)

TİP Kocaeli İl Örgütü: Tecavüzcüleri aklayanlar, "Bir kereden bir şey olmaz diyenler" suçun ortağıdır - Evrensel

TİP Kocaeli İl Örgütü Hiranur Vakfı kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel’ in kızının 6 yaşından itibaren yaşadığı cinsel istismara karşı açıklama yaptı.(https://www.evrensel.net/haber/476527/tip-kocaeli-il-orgutu-tecavuzculeri-aklayanlar-bir-kereden-bir-sey-olmaz-diyenler-sucun-ortagidir)


TKP: Çocuk istismarcılarından hesap soracağız! - SOL

Büyük tepki çeken olayın ardından Türkiye Komünist Partisi de sosyal medyadan bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Bir kez daha ilan ediyoruz: Böyle gitmez. Bizler emekçi halkımızla birlikte laikliği yeniden kazanacağız. Tarikat ve cemaatler yasaklanacak. Çocuk istismarcılarından hesap soracağız" denildi.(https://haber.sol.org.tr/haber/tkp-cocuk-istismarcilarindan-hesap-soracagiz-358199)

Kavcıoğlu, Meclis'in ve yasaların üzerinde mi? - Çiğdem Toker / T24

 

Aradan bir yıl geçmesine karşın Merkez Bankası'ndan KKM hesaplarına akan kaynakların tutarını öğrenebildik mi? Hayır

Üzerinden tam bir yıl geçti. Faiz arttırımına gidilmesi gereken ortamda, Cumhurbaşkanı talimatıyla üst üste yapılan faiz indirimleri ekonomiyi alt üst edince Kur Korumalı Mevduat (KKM) adı verilen bir enstrüman açıklandı. KKM'nin bilinen mevduattan farkı, kurdaki değişimin hesaba eklenmesi ve bu yolla devlete yüksek getiri vaat etmesiydi.

İki amacı vardı:

- Dövize kaçışı durdurmak

- Faiz ile enflasyon arasındaki makası kapatıp denkleştirme yapabilmek.

Resmi açıklamalar mealen bu yöndeydi. Ama KKM, akşam ne yiyeceğini düşünen vatandaşın sırtından servet sahiplerine bir aktarımdı aslında. Niye sorusunun da ikili bir cevabı vardı:

- KKM'ye geçen hesapta bankanın ödediği faiz, kur artışını karşılamaz ise onu bütçeden Hazine ödüyor.

- KKM'ye geçen hesap döviz hesabı bozdurularak yapılmışsa, kur artışının yüksek olması halinde aradaki farkı Merkez Bankası'ndan alıyor.

Bir yıllık suskunluk

Peki aradan bir yıl geçmesine karşın Merkez Bankası'ndan KKM hesaplarına akan kaynakların tutarını öğrenebildik mi? Hayır. Merkez Bankası bu hesaplara ne kadar ödeme yaptığını açıklamadı, verileri yayımlamadı, kamuoyunu bilgilendirmedi.

Milletvekillerinin bu yöndeki taleplerine olumsuz yanıt veren Merkez Bankası bununla da kalmadı. Başkan Şahap Kavcıoğlu, devreye TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un girmesine rağmen, TBMM'ye geldiğinde KKM hakkındaki soruları yanıtlamadı. Üstelik bu bilgilendirmeyi, Şentop'un, Plan Bütçe Komisyonu üyesi Bülent Kuşoğlu'na "…ben de Merkez Bankası Başkanıyla hemen akabinde haber aldıktan sonra bu konuyu görüştüm…" "2 Aralık'ta gelecek ve her türlü soruyu burada, Komisyonda cevaplayacak" demesine rağmen yapmadı.

Kuşoğlu, Meclis başkanlığına ilk mektubu 18 Ekim'de yazmıştı. İçinde KKM'nin süresini 1 yıl daha uzatan madde yer alan torba kanunu anımsattı ve dedi ki:

1,4 trilyon TL'lik risk

"Bu madde 1,4 trilyon liralık bir risk içermekte ve Cumhuriyet tarihinde ekonomik alanda en netameli konulardan birini oluşturarak çok hassabir yer tutmaktadır. Yani mevcut uygulama konusunda mutlaka yasa yapıcının bilgilendirilmesinin gerektiği çok önemli bir özellik taşımaktadır."

Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkililerinin bu önemli konuya dair soruları cevaplamasına karşın Merkez Bankası yetkilerinin Komisyon'da bile olmadığını vurgulayan Kuşoğlu, ilgili madde görüşmelerinin Merkez Bankası yetkilileri gelip bilgi verinceye kadar ertelendiğini anlattı. Mektuba göre akşam saatlerinde gelen bir Merkez Bankası yetkilisinin, sorulara cevap veremeyeceğini, 1211 sayılı Merkez Bankası yasasının izin vermediğini söyledi.

Bu durumun TBMM'nin yasama ve denetim görevini engellediğini, yasamanın saygınlığı ile ilgili olduğunu belirten Kuşoğlu'nun mektubuna TBMM Başkanı Şentop bizzat yanıt verdi.

TBMM tutanaklarına göre 27 Ekim'de Plan ve Bütçe Komisyonu'nda şu diyalog gerçekleşti:

-----------------------------------

ŞENTOP:

"Şimdi, bir başka husus, TBMM'ne bilgi vermeyle ilgili… Sayın Komisyon Başkanımız bunu açıkladı. Bir program dâhilinde bilgi vermesi gereken kurumlar buraya bilgi veriyor. Şimdi, geçen yaşanan hususla ilgili Başkanımız da açıklama yaptı, ben de Merkez Bankası Başkanıyla hemen akabinde haber aldıktan sonra bu konuyu görüştüm. Şimdi, Merkez Bankası Başkanı… Ne zaman? 2 Aralıkta mı?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ – 2 Aralık'ta.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP – 2 Aralık'ta geliyor. Bu, tabii, bu konu üzerine ortaya çıkmış, bu yaşanan olay üzerine ortaya çıkmış bir planlama değil.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ – Değil.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP – Geçen sene de olmuştu, bu sene de Merkez Bankası Başkanı bir bilgilendirme için buraya gelecek. Kendi mevzuatındaki zorunluluklar sebebiyle gelecek. Bu konuyla ilgili ani bir gelişme olmuş bu yani baştan haber verilmiş değil. Dolayısıyla buraya belki Merkez Bankasının Başkanının gelmesi gerekirdi ama başka bir toplantı dolayısıyla İstanbul'dan bir genel müdür arkadaşımız buraya gelmiş. Bunların hesaplamalarıyla ilgili de kesin bir şeyin anlık olarak tespit edilemediğini, belli bir dönemsel olarak tespit edildiğini söyledi bana. 2 Aralıkta gelecek, her türlü soruyu burada, Komisyonda cevaplayacak. Yani bunun o şekilde yorumlanmasını doğru bulmuyorum. Buraya gelen alt düzey bir bürokrat arkadaşımızın yetkisi dâhilinde olmayan bir husus, onu öyle değerlendirmek gerekir."

----------------------------------

Kavcıoğlu 2 Aralık'ta bilgi vermedi

Bu diyaloğa rağmen takvimler 2 Aralık'ı gösterdiğinde, yasal bilgilendirme sorumluluğu için TBMM'ye gelen Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu, KKM ile ilgili soruları yanıtlamadı. Banka'nın bir şirket olması nedeniyle ancak hesap dönemi sonunda kâr/zarar hesabı açıklayabileceğini ve ayrıca Merkez Bankası kanununa göre de bilgi vermesinin yasak olduğunu söyledi.

İkinci mektup

Bunun üzerine Kuşoğlu 5 Aralık'ta Şentop'a ikinci bir mektup yazdı. Gerekçenin doğru olmadığını, tüm şirketlerin 3,6 aylık veya herhangi bir tarih itibariyle de kâr/zarar hesabı çıkarabileceğini vurguladı. Açıklamanın yasak olduğu gerekçesinin de gerçeği yansıtmadığını tersine kanun gereği bilgi verilmesi gerektiğini aktardı.

Bu yılki tahmin 300 milyar

2023 bütçe kanun teklifi üzerinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda hazırlanıp iletilen muhalefet şerhindeki KKM ile bir değerlendirme biraz fikir veriyor:

"KKM uygulamasının Mart-Ekim arasındaki 8 aylık dönemde Hazineye maliyeti 91.6 milyar liradır. Merkez Bankası'nın da en az bu tutarda bir maliyeti yükleneceği düşünüldüğünde ve KKM uygulamasını desteklemek için vazgeçilen vergiler de hesaba katıldığında KKM'nin ekonomiye olan maliyetinin 2022 yılında 300 milyar lira seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. "

Doğrusu Kavcıoğlu'na KKM hesapları konusunda bilgi vermeme hakkını kimin verdiğini ben vatandaş olarak çok merak ettim. Merkez Bankası'nın KKM hesaplarına yaptığı ödemelerin tutarını bilmek her vatandaşın hakkıdır.

Çiğdem Toker / T24