5 Haziran 2023 Pazartesi

KISA KISA GÜNCEL - 5 HAZİRAN 2023 -

 Selde tren hattı hasar gördü, olası faciayı treni durduran yurttaşlar önledi (soL)

Denizli-Aydın ve İzmir seferlerinin yapıldığı tren hattının Goncalı Mahallesi'ndeki 500 metrelik kısmında sel nedeniyle çökme meydana geldi. Olası faciayı treni durduran yurttaşlar önledi.

Denizli'de dün etkili olan kuvvetli sağanak, Pamukkale ve Merkezefendi ilçelerindeki Korucuk, Goncalı, Eskihisar, Sevindik, Sümer ve Dokuzkavaklar mahallelerinde sel ve su baskınlarına neden oldu. Taşan dere ve kanallar nedeniyle çok sayıda ev, iş yeri, 1 cami ve 1 spor salonuna dolan sular, Denizli Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından tahliye edilerek temizlik çalışması başlatıldı. Sel nedeniyle Eskihisar ve Goncalı mahallelerine ulaşımı sağlayan yollarda çökmeler oldu.

Rayların altındaki toprak boşaldı

Sel nedeniyle Gökpınar Deresi taşınca Denizli ile Goncalı arasındaki tren hattı da hasar gördü. Hattın yaklaşık 500 metrelik kısmında çökme oldu. Bazı noktalarda rayların altındaki toprak boşaldı.

'Makinist bizi fark etti ve durdu'

DHA'nın haberine göre rayların yakınında evi bulunan Samet Can Efe, "Tren yolunu kontrol etmek için baktığımızda rayların altındaki çöküntüleri gördük. Durumu yetkililere haber verdik. Aramamızın ardından yolcu treninin geldiğini görünce hemen onu durdurmaya çalıştık. Makinist bizi fark etti ve durdu. Durmasa facia kaçınılmaz olabilirdi" dedi.

Hasar tespit çalışmaları sürüyor

Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan da selin hasar verdiği Eskihisar ve Goncalı mahallelerinde inceleme yaptı. Zolan, 3 günde yağması gereken yağışın yarım saatte yağdığını belirterek, "Üst seviyede afet boyutunda yağış oldu. Tesellimiz, can kaybının olmamasıdır. Sel nedeniyle hasar oluşan ev ve iş yerlerindeki hasar tespit çalışmalarımız sürüyor. Büyükşehir Belediyesi ekiplerimiz evlerde ve iş yerlerinde temizlik çalışmaları yapıyor. 2- 3 günde yağması gereken yağış, yarım saate yağarak altyapı siteminin çalışmasına engel oldu. Yağmur hatlarımız olmasaydı, afetin büyüklüğü 2-3 kat olabilirdi. Yüzeyde akan suyun fazlası hatlardan gitti. Evlerinde hasar oluşan ve oturulamayacak durumda olan vatandaşlarımızı otellerde misafir ettik. Beklediğimizin çok çok üstünde yağan bir yağmur oldu. Bende bu yaşıma kadar böyle bir afete şahit olmadım. Çok yoğun, ani ve kısa sürede yağış afeti yaşamamıza neden oldu. Yaralarımızı en kısa sürede saracağız" dedi.

                                                               /././

ENAG, iki farklı veri açıkladı: Enflasyon üç haneli seviyelerde (T24)


ENAG, TÜİK'in seçimden önce ücretsiz verilen doğalgazı enflasyon hesaplamasında "yok sayması" nedeniyle iki farklı enflasyon verisi açıkladı.

Doğal gaz fiyatının mayıs ayında değişmediği varsayımında aylık tüketici enflasyonu yüzde 7,35, yıllık enflasyon ise yüzde 109,01 olarak gerçekleşti.

Ocak-Mayıs dönemi enflasyon oranı ise yüzde 38,06 oldu.

İkinci senaryo

Doğal gaz fiyatının Mayıs ayında 0 (sıfır) lira olduğu varsayımında ise enflasyon, aylık bazda yüzde 5,68, yıllık bazda ise yüzde 105,45 arttı.

Ocak-Mayıs dönemi enflasyon oranı ise yüzde 36,59 olarak gerçekleşti.

Maduro'nun duası, Boric'in yeni solu(Ertan Erol-Evrensel)

Cumhurbaşkanlığı yemin töreninde Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun ellerini göğe açmış dua eder haldeki fotoğrafı çokça paylaşıldı. Maduro’nun bu günlerde uluslararası ortamda kendisine açılan yeni alanlardan duyduğu memnuniyetin devam ettiği söylenebilir. Daha 3-4 sene önce ülkenin meşru lideri olarak tanınmayan ve birçok Latin Amerika ülkesi tarafından da izole edilmiş durumda bulunan Maduro bugün hiç şüphesiz meşruiyetini konsolide etmiş durumda. Maduro’nun, Venezuela ekonomisinin kendi uluslararası rezervlerine bile erişemediği en kötü günlerinde ülkeden altın ithal ederek dolar kanalı açan ülke konumundaki Türkiye’ye olan minneti ise baki.

Geçtiğimiz hafta Brezilya’da gerçekleşen ve UNASUR aksındaki bölgesel iş birliğini yeninden canlandırma ve güçlendirme hedefi ile toplanan Güney Amerika liderleri zirvesine Lula da Silva’nın davetlisi olarak katılan Maduro böylece Latin Amerika sahnelerine de resmen geri dönüş yapmış bulunuyor. Ancak zirvede Maduro’nun, Lula tarafından güçlü bir biçimde desteklenmesi, Lula’ya bazı eleştirilerin yöneltilmesini de beraberinde getirdi. En son BRICS ülkeleri ile dolar dışında bir para birimi ile ticaret yapılması önerisine destek vermesi ile gündeme gelen Lula, küresel jeopolitiğe ülkenin iç sorunlarından daha fazla önem vermekle eleştiriliyor. Lula görevi devraldıktan sonraki altı ayda, bölgesel ve küresel inisiyatiflere ayırdığı zaman kadar seçimde vadettiği gelir adaletsizliğini azaltma, daha adil bölüşüm ve çevreyi koruma konularına zaman ayırmadı ve bu konularda ne zaman ne yapmayı planladığı soruları yükseliyor.

Maduro’nun bölgeye tekrar entegre edilmesi bazılarınca ABD’nin Venezuela’da rejim değişikliği stratejisinin başarısızlığı olarak yorumlansa da resmin tam olarak bu şekilde anlaşılamayacağını da belirtmek gerekiyor. Hiç şüphesiz, ABD’nin Venezuela’da yaptırımlar, iç karışıklıklar, darbe gibi yöntemlerle rejimi değiştirme politikası bugün için iflas etmiş bulunuyor. Ancak, rejimin ve muhalefetin de önemli ölçüde strateji değişikliğine gittiği ve bunun da ancak ABD’nin kontrolünde ve desteğiyle gerçekleşebileceğini unutmamak gerekiyor. Biden yönetimi, Rusya-Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan uluslararası siyasal ve ekonomik ortamda Venezuela’daki rejimin önüne bir seçenek veya bir seçeneğin ihtimalini koyuyor, bu ise kaçınılmaz olarak Maduro rejimine alan açıyor, nefes veriyor.

Maduro’nun zirvedeki varlığına ise bölgeden Uruguay ve Şili tarafından demokrasi ve insan hakları ihlalleri bağlamında eleştiriler yükseldi. Uruguay’ın sağ hükümetinden gelen eleştiriler zaten bilinirken, özellikle Gabriel Boric’in yönelttiği eleştiriler Venezuela’da rejimin üst kademelerinden hakaretamiz biçimde tepki gördü. Boric’in Maduro eleştirisinin, Şili solu için ortaya koyduğu yeni vizyondan uzak bir biçimde değerlendirilmesi ise zor.

Göreve gelişinin 15’inci ayında bir referandum, bir de anayasa yazmak ile görevlendirilen meclis üyelerinin belirlendiği seçimi aşırı sağa kaybeden Boric, görev performansını değerlendirdiği yıllık bilgilendirmede, 3.5 saatlik rekor sürede yaptığı konuşma ile ülke ve sol siyaset için yeni bir stratejinin ana çerçevesini çizmeye çalıştı. Konuşmasında birlikte yaşam, karşılıklı saygı ve ortak değerler üzerine yoğunlaşan Boric, ekonomik alanda ise vergi reformu ve enflasyonla mücadele için alınacak önlemler dışında kayda değer bir açıklamada bulunmadı. Bu bağlamda Boric’in ülkede yükselişte olan aşırı sağ ile mücadelede, insan hakları ve demokrasiden ödün vermeden güvenlik sorunlarını aşmak gibi strateji izleyeceği ve böylece hem gelmiş olduğu sol hareket ve bu hareketin taleplerinden hem de geleneksel sol ve sosyalist siyasetin önceliklerinden farklı bir yeni sol stratejisi çizdiği söylenebilir. Boric’in ‘yeni solu’ böylece bölgedeki diğer sollardan ayrışan bir çizgi belirlemiş oluyor. Ancak hiç şüphesiz bu stratejinin önce ülke içerisinde yükselen aşırı sağa karşı işlemesi gerekiyor.

                                                          /././

Yabancıların suç cenneti (Mustafa BİLDİRCİN-Birgün)



Adalet Bakanlığı, 2022 yılı sonu itibarıyla Ceza İnfaz Kurumları’nda bulunan yabancı uyruklu kişi sayısını açıkladı. Veriler, Türkiye’nin yabancılar için de adeta bir suç cennetine dönüştüğünü gözler önüne serdi. Ceza İnfaz Kurumları’ndaki yabancı uyruklu kişilerin toplam cezaevi nüfusuna oranı, yüzde 4,4 olarak gerçekleşti.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Ceza İnfaz Kurumları’ndaki tutuklu ve hükümlü nüfusu 2022 yılı sonunda 341 bin 294’e ulaştı. Cezaevleri toplam nüfusunun 298 bin 952’sinin tutuklu, 42 bin 342’sinin ise hükümlülerden oluştuğu bildirildi.

Toplam cezaevi nüfusunun içindeki yabancı uyruklu kişilerin oranının fazlalığı da dikkati çekti. Türkiye’nin sınır güvenliğinde yaşadığı zafiyeti akıllara getiren veriye göre, 2016 yılında yüzde 2,2 olan cezaevlerindeki yabancı uyrukluların toplam nüfusa oranı 2022 sonunda yüzde 4,4 olarak kaydedildi. Cezaevlerindeki yabancı uyruklu kişilerin toplam nüfus içindeki oranı artarken aynı dönemde cezaevlerindeki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oranı geriledi. Buna göre, 2016 yılında yüzde 97,8 olan cezaevlerinde Türkiye vatandaşlarının toplam nüfus içindeki oranı 2022 yılında yüzde 95,6’ya kadar düştü.

SAYI 15 BİNİ AŞTI

2016’da 4 bin 442 olan yabancı uyruklu hükümlü sayısı, yıllara göre şöyle gerçekleşti:

•2017: 6 bin 346

•2018: 8 bin 578

•2019: 10 bin 2

•2020: 10 bin 209

•2021: 12 bin 45

•2022: 15 bin 28

                                                               /././

Resmi törene davet edildiler: Yasaklı cemaatler Saray'a da çıktı (Sefa Uyar-Cumhuriyet)

1925’te çıkarılan yasa ile yasaklanan cemaatler, Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen resmi törene katıldı. İsmailağa ve Nurcuların önde gelen isimleri, Erdoğan’ın davetlisi olarak törende yer aldı.

HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi gibi partilerin de dahil olmasıyla “Cumhuriyetin en gerici ittifakı” olarak nitelendirilen Cumhur İttifakı’na ilişkin tartışmalar sürerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Meclis’te yemin ederek mazbatasını aldı. Ardından Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na giderek göreve başlama törenine katıldı. Yaklaşık 5 bin kişinin davet edildiği belirtilen törende, cemaatçilerin de bulunduğu ortaya çıktı. Özellikle seçim öncesinde Erdoğan’a destek açıklaması yapan cemaatlere özel davet gittiği görüldü. Törene ilişkin katılımcılara, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; 3 Haziran 2023 Cumartesi günü saat 17.00’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı Göreve Başlama Töreni’ne katılımınızı rica ederler” yazılı davetiye gönderildi. Davetiye, 1925’te çıkarılan yasa ile yasaklanan ancak AKP iktidarıyla birlikte vakıf ve dernek adı altında faaliyetlerini hızlandıran ve önleri açılan cemaat ve tarikatlara da gönderildi. Bu kapsamda Adalet ve İçişleri bakanlıklarını ziyaretiyle gündeme gelen İsmailağa’nın önde gelen isimlerinden Adem Şener ve Nurcuların bilinen isimlerinden Sabri Okur da törene katıldı.

‘DERVİŞ DEVLETİ’

İlahiyatçı Prof. Dr. İsrafil Balcı, cemaatlerin iktidarlarla “al gülüm, ver gülüm” ilişkisine girdiğini ve devlete eklemlendiğini vurgulayarak “Kötü örnreklerinin yaşanmasına rağmen geri durmuyorlar. En üst düzeyde bile çağrılıp, ağırlanabiliyorlar” dedi. Cemaatlerin din içerisindeki yapılardan olmamasına karşın “tanınıyor” konumuna getirildiğini belirten Balcı, “Bu durum, ülkenin ve Cumhuriyetin geleceği açısından tehlikeli. ‘Derviş devleti’ne doğru giden bir süreç var” ifadelerini kullandı. Balcı, “Bana göre anayasal kurumlar içerisinde bu tarz merdiven altı yapılara yer verilmesi suç. Bu cemaatler artık geleceğimizi tehdit eder boyuta gelecek. Cumhuriyetin değerlerinden kopuş var. Din devleti görüntüsünde bir çizgiye doğru gidiyoruz. Tedirgin edici” diye konuştu.

                                                     /././

Göçmenlerden kapıya teslim silah: 'Emniyet harekete geçmeli' (Rengin Temoçin-Cumhuriyet)

Türkiye’ye kaçak yollarla giren göçmenlerin internette silah sattığı iddia edildi. Cumhuriyet'e konuşan Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, “Silahın böyle bol miktarda satılması veya böyle gelişigüzel verilebilmesi de ciddi bir asayiş sorunu” derken Avukat Celal Ülgen ise “Bu hesapların büyük çoğunluğunun Türkiye’ye kaçak yollarla giren göçmenlerden olduğu da anlaşılmaktadır. Bunun temel nedenlerinden biri de CIA’nın Suriyeli rejim muhaliflerine verdiği silahlar olduğu ve ayrıca ‘eğit-donat programı’ kapsamında kullanılan silahlar olma ihtimali de bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gocmenlerden-kapiya-teslim-silah-2087705)

                                                                /././

Teşvikin ballısı bakan kardeşine(Rıfat Kırcı-Cumhuriyet)

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Resmi Gazete’de yayımlanan yatırım teşviki belgelerinde bir kez daha skandala imza atıldı.


Seçimlerden hemen önce nisan ayında dağıtılan teşviklerde Cumhurbaşkanlığı kabinesinde kendisine tekrar yer bulan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kardeşine devrettiği iddia edilen Medipol Hastanesi’ne milyarlık teşvik sağlandı. Buna göre Medipolitan Sağlık ve Eğitim Hizmetleri Anonim Şirketi’ne 4 milyar 834 milyon lira yatırım ve 50 milyon 473 bin dolar makine ve teçhizat teşviği sağlandı.

EN YÜKSEK ORAN ŞİŞECAM’A 

Teşvik oranıyla dikkat çeken bir diğer kurum ise Şişecam oldu. Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları Anonim Şirketi 7 milyar 965 milyon lira tutarında yatırım ve 205 milyon 902 bin dolar tutarında ithal makine ve teçhizat teşviği sağlandı. Nisanda toplamda ise 1309 şirkete yatırım teşvik belgesi düzenlendi. Bu şirketlere sağlanacak olan teşvik tutarı 67 milyar 584 milyon lirayı buldu. 

                                                      /././

Ataol Behramoğlu’nun söyleşisi iptal edildi, Şükrü Erbaş da katılmama kararı aldı(Evrensel)

Kırmızı Bülten Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Yüzer tarafından hedef gösterilen Ataol Behramoğlu'nun Bitlis’teki söyleşisi iptal edildi. Karara tepki gösteren Şükrü Erbaş da etkinliğe katılmayacak.

Şair Ataol Behramoğlu, sosyal medya hesabından, Bitlis Eğitim ve Tanıtma Derneği (BETAV) tarafından düzenlenen kitap fuarındaki söyleşilerinin iptal ediğini duyurdu. Karara tepki gösteren şair Şükrü Erbaş da etkinliğe katılmayacağını duyurdu.

Behramoğlu, paylaşımında, etkinliği hedef gösteren Kırmızı Bülten Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Yüzer’i etiketleyerek, “Kazandınız Mustafa Bey. Engellendik. Tebrikler" yazdı.

Behramoğlu, ayrıca "Sizin torunlarınızdan torunlarınızın en azından biri benim bir şiirimi sevgilisine okuyacak fakat ona dedenizin dedesinin adını biliyor musun diye sorulacak olsa cevabı ‘Dalga mı geçiyorsun’ olacaktır” ifadelerini kullandı.

ŞÜKRÜ ERBAŞ'TAN TEPKİ: KATILMAYACAĞIM

Karara tepki gösteren şair ve yazar Şükrü Erbaş, Evrensel'e yaptığı açıklamada, fuarda davetli olduğu etkinliklere katılmayacağını bildirdi.

BETAV tarafından, Şükrü Erbaş'ın 7 Haziran Çarşamba günü saat 14.00'te imza etkinliğine, saat 17.00'de ise "Şiirlerde İnsan ve Acı" başlıklı söyleşiye katılacağı duyurulmuştu.

TEKİN YAYINEVİ: "TÜRKİYE YÜZYILININ" İLK YASAĞI

Behramoğlu'nun da yazarları arasında bulunduğu Tekin Yayınevinden de karara tepki geldi.

Kurumun sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda "BETAV'ın Bitlis Belediyesi ve Bitlis Valiliği desteğiyle düzenlediği kitap fuarına yazarımız Ataol Behramoğlu davet edilip, etkinlik duyurulduğu halde programa katılımı engellenmiş ve 'Türkiye Yüzyılının' ilk yasağı uygulanmıştır. 'Muhabbetin diliyle' konuşmak bu mudur Cumurbaşkanlığı?" ifadeleri yer aldı.

NE OLMUŞTU?

Etkinlik, Bitlis yerel medyasından Kırmızı Bülten'in Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Yüzer tarafından hedef gösterilmişti. Yüzer, 31 Mayıs’ta Twitter hesabından “BETAV, Bitlis’te düzenleyeceği 2. Kitap Fuarı’na Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çete reisi, darbeci diyen Ataol Behramoğlu ve halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçundan yargılanan Metin Uca’yı Bitlis’e getirecekmiş. BETAV İstanbul Şubesi bu hamleyle neyi amaçlıyor acaba? Kadim şehrime getirilmesini kabul edemem. Genelde bu tür cevaplarımı saygılarımla diye bitiririm ama size saygı duymadığımı da ifade ediyorum. Görüşmemek üzere” paylaşımı yapmıştı. (KÜLTÜR SERVİSİ)


                                                                         /././

Eskişehir'de kadınlardan eylem: ‘Kız çocuklarının geleceğini elinize bırakmayacağız' (soL)

Eskişehir'de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri üyesi kadınlar, okullarda imamlar tarafından eğitim verilmesine yaptıkları eylemle tepki gösterdi.

Eskişehir Tepebaşı ilçesi İsmet İnönü Caddesi’ndeki bir AVM önünde eylem yapan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri üyesi kadınlar, valiliğin oluru ile İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğü arasında protokol gereği İl Merkezi ve ilçelere bağlı tüm lise, ortaokul, ilkokul ve anaokulları ile il merkezi ve ilçelerde bulunan tüm cami ve Kur’an kurslarında eğitimin imamlar tarafından verilecek olmasını protesto etti.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri üyesi kadınlar, ‘Kız çocuklarının geleceği için eşitlik, bilim, eğitim’ yazılı pankart açarak, ‘Çocuklar için bilimsel eğitim’, ‘Geleceğimiz için etik eğitim’, ‘Kadın cinayetlerini durduracağız’, ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ şeklinde sloganlar attı.

Sözcü'den Kemal Atlan'ın haberine göre basın açıklamasına CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü de katıldı.

Kadın Meclisleri adına konuşan Ayşe Aytekin, AKP iktidarını eleştirerek,Bir yandan kadınları nasıl sahiplendireceğini anlatan HÜDA-PAR, bir yandan milletvekillerinin üç eşi olduğunu ve dörde kadar yolu olduğunu söyleyen Yeniden Refah Partisi ile İstanbul Sözleşmesi'nden imzayı çeken AKP bir araya geldi. Son derece gerici, kadın ve laiklik düşmanı utanç ittifakı kuruldu. Seçimlerin ardından ise parlamentoda gericilerin çoğunlukta olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Daha seçimin üstünden bir gün bile geçmeden, aynı gece LGBTİQ+'ları hedef haline getiren konuşmaların yapılmasına tanık olduk” dedi.

'Eşit, nitelikli, laik ve bilimsel eğitim hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz'

Okullarda imamlar tarafından eğitim verilmesine tepki gösteren Ayşe Aytekin şunları söyledi: "Milletvekillerinin yemin töreni günü 6284'ü hedef alan konuşmalar yapıldı, kanuna el uzatılacağının sözleri verildi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneğimize hukuksuzca kapatma davası açarken nafaka hakkını savunduğumuz için ‘aile kurumuna zarar verdiğimizi' söyleyenler, LGBTİQ+'ların haklarını savunduğumuz için ‘ahlakı bozduğumuzu' iddia edenler, şimdi de seçimlerin ardından kadınların mevcut tüm kazanımlarına derhal el koymanın yollarını aramaya başladı. Tüm bunların ardından şimdi de Eskişehir Valiliği'nin onayıyla başlatılan okullara imam gönderilmesi uygulaması, sahip olduğumuz geleceği karartmaya çalışma arayışlarını bir kez daha ortaya seriyor. Laikliği ayaklar altına almakta sakınca görmeyenler; kadınların, çocukların ve LGBTİQ+'ların üzerinde ‘ahlak' adı altında baskı mekanizması oluşturmak isteyenler iyi dinlesin: Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğini derinleştiren uygulamalarınızın karşısında sonuna dek mücadelemizi sürdüreceğiz. Kız çocuklarının geleceğini sizin elinize bırakmayacağız. Eşit, nitelikli, laik ve bilimsel eğitim hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz."

'Siyasi iktidar, artan kadın cinayetlerinin baş sorumlusudur'

Tüm yaşananlara rağmen kadınların umutsuzluğa kapılıp kenara çekilmediğini, mücadeleye daha sıkı sarılmayı seçtiğini vurgulayan Aytekin, şunları söyledi:

"Mayıs ayında 40 kadın cinayeti, 22 şüpheli kadın ölümü yaşandı. Son aylardaki en yüksek kadın cinayeti sayısının, kadın düşmanı politikaların öne çıktığı seçim sürecine denk gelen Mayıs ayında yaşanması tesadüf değildir.

Kadınların kazanımlarına göz diken, kadın cinayetlerini ve şiddeti durduracak politikaları hayata geçirmek yerine İstanbul Sözleşmesi'nden imzayı çeken, 6284 ve nafaka hakkı başta olmak üzere kadınların haklarını pazarlık konusu haline getiren siyasi iktidar, artan kadın cinayetlerinin baş sorumlusudur.

Kadın cinayetlerini ve şüpheli kadın ölümlerini mücadelemizle durduracağız. Özgür ve eşit bir dünyayı kazanacağız."

Öte yandan Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 23 Mayıs 2023 tarihli yazısında şu ifadelere yer verdi: "Öğrencilere milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizin benimsetilmesi amacıyla Eskişehir İl Merkezi ve ilçelere bağlı tüm lise, ortaokul, ilkokul ve anaokulları ile il merkezi ve ilçelerde bulunan tüm cami ve Kur’an kurslarında uygulanacak şekilde İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğü arasında yapılan Eğitimde İş Birliği Protokolü 27/04/2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu itibarla; tüm cami ve Kur’an kurslarında uygulanacak programların İl Müftülüğü koordinesinde etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi hususunda; Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim."

                                                                  /././

Eskişehir'de Solcu Liseliler sokağa çıktı: 'Okullarda AKP propagandasına hayır'(soL)

Eskişehir'de Solcu Liseliler basın açıklaması yaparak 'Okullarımızda imamlar eli ile AKP propagandası yapılmasına izin vermeyeceğiz' dedi.

Eskişehir'de Solcu Liseliler, Milli Eğitim Bakanlığı ile Müftülük arasında imzalanan protokolle derslere imamların girmesine izin verilmesini protesto etti. "Karanlığa Boyun Eğmeyeceğiz!" denilen basın açıklamasında "Okullarımızda imamlar eli ile AKP propagandası yapılmasına izin vermeyeceğiz!" ifadelerine yer verildi. Eylemde "Şeriata, faşizme, karanlığa geçit yok", "Karanlığa boyun eğmeyeceğiz", "Bu memleket bizim, yobaza, faşiste bırakmayız", "Boyun eğme, memlekete sahip çık" sloganları atıldı.

Solcu Liseliler tarafından yapılan basın açıklamasında şunlar kaydedildi: "Eskişehir’de MEB ve Müftülük arasında imzalanan protokole göre imamlar derslere girebilecek.  Geçtiğimiz hafta Eskişehir'de Milli Eğitim ve Müftülüğünün ortak kararıyla imzalanan protokol ile imamlar 'manevi duygularımızı geliştirme' maksadıyla derslerimize girecek, akıl hocalığına soyunacaklarmış. Eğitim sisteminin güncel durumuna bakın. Din istismarcılarının cirit attığına şahit olursunuz. Bu kadar dincilik yetmemiş olacak ki bir de imamları devreye sokmaya hazırlanıyorlar. Dinin istismar edilmesinden, laikliğin ayaklar altına alınmasından midemiz bulandı, bunlar okulların en son ihtiyacı olan şeyin daha fazla imam olduğunu anlayamadı. Laikliği ayaklar altına alan bu kararı kabul etmiyoruz! Açıkça uyarıyoruz! Bu ülkenin geleceğini karartmaktan, laikliğin üzerinde tepinmekten derhal vazgeçin. Özel okullara yol veren yalnızca patronlara yaptığınız kıyaklar, özel okul sermayesine verdiğiniz teşvikler, öğretmene uyguladığınız baskı politikaları değil! Eğitimde özelleştirmelerin kaynağındaki örtülü ama en etkili yönteminiz devlet okullarını gericiliğin pençesine hapsetmek haline geldi. Devlet okullarında sağlıklı beslenme koşullarından uzak, test kitaplarına erişimde zorlanan, laik ve bilimsel eğitimden mahrum bırakılan binlerce sıra arkadaşımızı yok saymanıza daha fazla izin vermeyeceğiz. Millî Eğitim Bakanlığı eğitim dışında her şeyle meşgul olan, AKP propagandasının, sermaye işbirlikçiliğinin, tarikat cemaat bağlantılarının merkezi bir kurum haline getirildi. Öğrenciler gericiliğe ve piyasacılığa değil bilimsel, laik ve eşitlikçi bir eğitim sistemine gereksinim duymaktadır. Öğrencilerin manevi duygularını geliştirme adı altında din istismarı ve AKP propagandası yapmak kimsenin haddine olamaz. DİNİN İSTİSMARINA DA AKP PROPAGANDASINA DA HAYIR! YAŞASIN LAİK, BİLİMSEL, EŞİTLİKÇİ, EĞİTİM MÜCADELEMİZ!"

(derleyen:mstfkrc)



Seçimden sonra (2) - Bilsay Kuruç / Cumhuriyet

 

Seçim bitti. Karşı devrimin oyun kurgusu kabul edilerek yapılmıştı. O kazandı. Cumhuriyetin yüzüncü yılında siyaset bilimciler de yorumlayacaklardır. Biz biraz ekonomiye bakalım. İş dünyasından bir yetkili geçen ay CNN’de (Int. İngilizce) şöyle diyordu: “Biz bir ‘emerging market’iz ve ciddi döviz açığımız var.”

O ŞİMDİ ASKER!

Bazı otoların arkasında böyle yazardı! Merkez bankalarının göbek adı “rezerv bankası”dır. Toplumun, Meclis iradesiyle onlara emanet ettiği değerli varlıkların (rezervlerin) finansal yönetimi onların temel görevidir. ABD’de devletin (Federal Reserve Bank-FED), Çin’de halkın (People’s Bank of China), bizde de Cumhuriyetin (Cumhuriyet Merkez Bankası) merkez bankaları önce bunun için vardır. Birinci görevi yerine getirirlerse yine onların görevi olan para politikasında da inandırıcı, güvenilir olurlar. 

Bakalım. 2016 sonlarında toplumun emaneti rezervler eriyor. “Taşıma suyla” (“swap”la), yani başka merkez bankalarından kısa vadeli borçlanarak “rezerv yönetimi” başlıyor. Yani, bize ait olmayan varlıklar üç aylığına (bilanço dışı işlemle) gelip gidiyor. Ve rezervler erirken “eksi rezerv” diye bir terim dillendiriliyor, alınan kısa vadeli borç adeta bir “varlık stoku” sayılıyor! Bankamız dört dörtlük Merkez Bankası sayılıyor. Ve son veriler 60 milyar doları aşan “eksi”yi (ekonomik anlamda, “kullanılabilir rezerv yok”u) gösteriyor. Swap’ı 1920’lerde Bank of England’ı rahatlatarak FED yarattı. Sonra, 1960’ta FED bu kez doların “altın” fiyatını -1 ons=35 dolar- tutabilmek için, kapitalizmin öteki merkez bankalarına ite kaka “dolarla swap” yaptırdı. Ama tutamadı. 2008’deki “Büyük Çöküş”ten sonra ise FED bu kez “Bankerler Avrupa”sını ayakta tutmak için Avrupa merkez bankalarına swap ikram etti. Kapitalizmin “büyük”leri aralarında bunları yaparlar. Ama dolarla işleyen, dolar kıtlaşınca işleri hemen çatallaşan “emerging market” Türkiye ekonomisi o ligde oynamıyor! Ondan bundan swap aramaya çıkıyor.

Son yıllarda bir de “anormalin artık normal kabul edilme fenomeni” var. Doların kıtlaşmasıyla bir sürpriz daha: Dolarlar akıyor ama kayda geçmiyor. Nasıl? Kapitalizmimiz içeri-dışarı dolar akışını bavullarla çözüyor. Kayıtlı işlemler yerine “bavullar”. Merkez Bankası’nın düzenlediği dış dünya ile işlemler (ödemeler dengesi) hesaplarında istisnai, ihmal edilebilir küçüklükte kayıt dışı tutarlar için bir kalem vardır: “Net Hata Noksan.” Maşallah, son yıllarda 20 milyar dolardan aşağı düşmüyor. 

Ancak eğri oturup doğru konuşulursa, Merkez Bankası dönüp şunu soracaktır (sormazsa olmaz!): “Peki kardeşim, rezerv yönetimi benim işim de döviz rezervlerini bulmak, yaratmak da mı benim işim?” İşte, “market”imizin “100 bin dolarlık soru”su.

SANAYİ Mİ? BİLİYORUZ CANIM...

Rezervleri yaratmak, artırmak genç nüfuslu 80 milyonluk ülkede öncelikle sanayinin işidir. Kalıcı, gerçek rezervin kaynağı orasıdır. Sanayileşme ise toplumda derinde yattığını hissedebileceğimiz haklı arzudur. (Oğlum mühendis olsun, kızım okusun doktor olsun, bunun ifadesidir.) Son 200 yılın dünyasında büyük yapı değişikliğinin lokomotifi sanayi oldu. İcatların, buluşların pratiği ile donandı, girişimci cesaretiyle hız kazandı. Toplumlara damgasını vurdu. Onları yeni bilgiyle tanıştırdı. İlerlemeyi öğretti.

Türkiye’nin son 20 yıllık fotoğrafına bakalım. Elimizde bilgiyle, ehliyetli analiz kapasitesiyle yoğrulmuş bir çalışma var. Okuyanı düşündürecektir. Oktay Küçükkiremitçi ile Ömür Genç’in 2023 Sanayi Kongresi için hazırlayıp 15 Nisan’da sundukları çalışma: İmalat sanayisinin son 20 yılı. Ayrıntılarıyla bakalım.

Bir, Türkiye imalat sanayisi sektörler yapısını 20 yılda değiştirmemiştir. Büyükten küçüğe doğru, üretim paylarında ilk beş, 2003’te gıda, tekstil, giyim, ana metal, otomotiv; 2021’de sadece giyim çıkmış metal üretimi girmiş. Üretim yapısı ithalatla işliyor. Yüksek ithal paylarındaki ilk beş de aynı: 2003’te kimyasallar, makine, ana metal, otomotiv, elektronik; 2021’de ana metalle makine yer değiştirmiş! O kadar.

İki, günümüzde teknoloji konuşmak moda. Sanayici de bu muhabbette vardır. Herkes biliyor, yüksek teknoloji ileri bilgi getirir, sanayiyi şekillendirir, ona hız ve yeni yapı kazandırır. Peki, 20 yılda bizim sanayici teknoloji muhabbeti yapmış da üretimde teknolojiyi hakkıyla konuşturmuş mu? Biraz sayılarla bakalım. Üretimin teknoloji yapısı 2003’te yüzde 41.9 düşük, 30.3 orta-düşük, 24.3 orta-yüksek ve sadece 3.5 yüksek teknoloji gösteriyor. 2021’e gelince bu oranlar, düşük yüzde 35.0, orta-düşük 36.4, orta-yüksek 25.4 ve yüksek sadece 3.1! (“Yüksek” 1970’lerde biraz daha yukarıdaydı, devletin sanayi kuruluşlarına aitti.) Son 20 yılda tek (evet, tek!) değişim düşükten orta-düşük sektörlere doğru. Niçin? Çünkü orası emek-yoğun (düşük maliyet) ve sektör kârlılığının ötekilere göre çok hızlı arttığı alan olmuştur! Sanayici için hedef teknolojik gelişme değil, kârlılığın (orta-düşükte, 2009’dan 2021’e yüzde 582) artışıdır. Berrak sonuç. 

                                                 (Karaman’da montaj oto izdihamı.)

Üç, bu yapıda katma değer (milyar dolar olarak) artmıyor. 2003’ten (“market”e yağan dolar yağmuru ile) 2011’e kadar 38’den 66’ya çıkıyor. Sonra yatay seyirle 70, 80, 90 düzeylerinde hafifçe dalgalanıyor. Oralarda kalıyor. 2021’de “COVID’in sermayeye doping”i ile 126’ya zıplıyor.

Dört, sermayenin kutsal tutkusu sanayideki emek tablosundan okunur: Ucuz, daha ucuz, daha da ucuz emek. İmalat sanayisinde ortalama ücret gitgide azalıp düşük ve orta-düşük teknolojili sektör ücretleri düzeyine oturuyor. Yani, zamanla düşüyor. 2009’da 506 dolar iken, 2020’de 389’a iniyor. Aynı sürede Türkiye’nin kişi başına geliri de düşüyor ama imalatta ücret daha çok düşüyor! Nasıl razı oluyor emekçiler buna? Soruya burada girmeyelim. 

Beş, yapısal dönüşüm bir yana 20 yılda en ufak sektörel öncelik farklılığı getirmeyen imalat sanayisi ülkede döviz rezervi yaratabilir mi? İhracatla? İhracatta 2003’teki “beşli”, giyim, tekstil, oto, ana metal, gıdaydı. Şimdi tekstilin yerini makine aldı. Oyun değişmedi. Bu yapı, bırakalım döviz fazlası hayalini, dış ticarette döviz açığını gitgide büyüttü! Dünya imalat sanayisi katma değeri içinde Türkiye’nin payı da 2004’te 0.95’ti, 2021’de 1.10 oldu. O kadar.

Karşılaştırma yapmak doğru olmaz ama dünyaya koşu için “tempo” veren örnektir. Yeri geldi, atlamayalım: Çin’in o katma değer içindeki payı 2004’te 8.60 iken, 2021’de 29.76’ya erişmiş. Döviz rezervi ise 1989’da 3 milyar dolarlarda (3.7) iken, 2023 Mart’ında 3 trilyon dolarlara (3.183.8) gelmiş.

Ayda 300 milyar dolar ihracat yapar, ki bizim yıllık ihracatımızdan fazladır. Ayrıca net uluslararası yatırım pozisyonu (varlıklar-yükümlülükler) da 2.5 trilyon dolardır. Son 20 yılda dünyaya çıkarak çok şey öğrenen, öğrenmiş olması gereken sanayiciler ne düşünür, bilmiyoruz. 

Yukarıda “Eğri oturup doğru konuşalım” dedik. Merkez bankacıdan sonra, bunu sanayici için de yineleyelim. Bu “ekonomik oyun” için bize akıl verip tempo ayarlayacak bir “koç”umuz yok muydu? Vardı. Seçmişiz. 27 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete’de “Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi, AB Üyeliğine Doğru” başlıklı belge AB ile uyumlu sanayi politikalarının sektör önceliklerini açık seçik veriyordu: Otomotiv, makine, elektronik, beyaz eşya, tekstil, giyim, gıda...

Pisti ve koşu temposunu “koç” AB veriyor. Vizyon ise belgede “Avrasya’nın üretim üssü olmak” diye çiziliyor. AB’nin kolonizasyon stratejisinde, onun “market”i statüsüne terfi ederek başka coğrafyalarda “üretim üssü” olmak! Bu açıklanınca “üye olduk” diye havai fişekler atılmıştı. Bir sanayici-işadamı derneği başkanı Doğu ile Batı arasında “ara yüz” olacağımızı söylemiş, bir iktidar sözcüsü de gençlere “aklınızı matematik, programlama gibi şeylerle yormayın. Biz icat yapamayız” demişti. Sermaye ile siyaset arasında bütünlük tamdı. Bugünkü “eksi rezerv”le, “dolarlı bavullar”la şekillenen “emerging market” modelimize oralardan mı geliyoruz?

 Bu modelin sanayi kurgusu yeterli döviz üretemez. Anlamalıyız. Hep daha çok döviz ister, “içer”, kendi kendini sürdürür. Borçla. Toplumu sanayileşmenin topyekûn değişimine, karakterine uzak mesafede tutar. Siyaset topluluğunu, siyaset “oyunu”nu düzenler. Ve halk onun ürününe “gerçek sanayi” gibi bakar. 1936’da günün İktisat Vekili Celal Bayar, “Sanayileşmeyi hususi teşebbüse bıraksaydık, laakal (en az) iki asır beklememiz gerekirdi” demişti. Bekleriz.

                                        (Mümtaz Zeytinoğlu: Ulusal Sanayi, Tahsin Yücel’in eseri.)

ARANIYOR!

Medyatik değil, “tez sahibi” sanayici aranıyor. Vardı. 1979’da trafik kazasında kaybettik. Mümtaz Zeytinoğlu. En yakın dostu Tahsin Yücel, onun zengin ufkunu, sanayiyi toplum için örgütleyebilme mücadelesini, nadir aydın kişiliğini; kılı kırk yarıp belgelerden topladı, Mümtaz’ın kaleme alamadığı kitabını yazdı (1981, 1999).

“Bilerek ya da bilmeden hemen tüm ekonomik, kültürel, toplumsal araçlar belirli bir modelde tüketimi özendirmek için kullanılagelmiştir... Bunu sürekli bir politika olarak benimsemek en kötü dış alımımız olmuştur... Çok tartıştık. ‘Bu bir zorunluluktur’ denilir. Önce elbet montaj sanayisi olacak... Bak, otomobil montajında yerli oranı yüzde şu kadara ulaştı... Artık buna otomotiv endüstrisi diyelim’ denilir. Gerçekte, bir ikisi dışında, hiçbir montaj kuruluşunun gerçek yapımcıya dönüşme olasılığı yoktur.” 

“Ağır ve entegre sanayileşme inadını kesinlikle bırakmayıp o inatla sanayimizin yapısını biçimlendirmek, bütün politikamızı bu biçim yönünde kullanmak zorundayız... Temel sorun özlenen yapıya ulaşabilmek için toplumun hangi sınırlar içinde zorlanabileceği, yönlendirilebileceğidir... Haberleşmesinden kredi düzenine kadar... Tüketimin kolaylığına alışmış üretim düzeninin alışkanlıklarından kurtarılarak gerçek sanayileşme yolunda biçimlendirilmesi, sanayimizin yapısal dönüşümü ile olasıdır...”

Böyle diyor, vasiyet gibi! Belleğimizden silindi. “Montaj sanayidir, ‘eksi rezerv’ rezervdir, hatta ‘intihal’ de bilimseldir” ülkesi “market”te “yeni bellek” inşa ediyor. Ve “yüzüncü yıl”da bunlarla uyumlu, karşıdevrim ağırlıklı Meclis ve yönetimle tamamlanıyor. Yeni bir devir başlıyor. Gerçek, bilimsel düşüncenin cesareti artık başlangıç noktasıdır.

Bilsay Kuruç / Cumhuriyet


4 Haziran 2023 Pazar

Ne skandallar bitti ne de kurşunlar...- Timur Soykan / BİRGÜN

 

Sezgin Baran Korkmaz’ın eski ortağı Bereket Öner yine vuruldu. 2021’de bacağından vurulan ve “SBK hakkındaki ifademi geri çekmediğim için vuruldum” diyen Bereket Öner’e bu kez İstanbul İkitelli’deki bir avukat ofisinin önünde ateş açıldı. Toplam 12 kurşun sıkıldı ve üç tanesi Bereket Öner’in bacaklarına isabet etti.

                                            Bereket Öner ile SBK’nin fotoğrafları dava dosyalarına girecekti.

Güvenlik kamerası kayıtlarında Bereket Öner, telefonla konuşarak dışarı çıkıyor ve ateş açılınca içeri kaçıyor. Daha sonra kurşunların binanın camlarını kırarak içeri isabet ettiği öne sürülüyor. 

https://twitter.com/i/status/1665034483756564480

Silahların konuştuğu bu olaylar zinciri, en başından yeni bilgilerle anlatılmayı hak ediyor. Çünkü film senaryosu olsa abartılı bulunacak bu gerçek hikâyede, yüz milyonlarca dolarlık kara para, fantastik dolandırıcı tezgâhları ve siyasi bağlantılar var.

FABRİKATÖRÜN OĞLU

Bereket Öner, Trabzonlu zengin bir ailenin oğluydu. Babasının Ankara’da ısı ve ses yalıtım ürünleri imal eden bir fabrikası vardı. 1984 doğumlu Bereket Öner, Bilkent Üniversitesi Ticaret Yönetimi Bölümü’nü bitirince fabrikanın başına geçmişti. Haberlerde “Genç ve başarılı iş insanı” olarak tanıtılıyordu. 2007’de dönemin Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün kızı Burcu Aygün ile gösterişli bir düğünle evlendi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Mehmet Ağar, Muhsin Yazıcıoğlu, Deniz Baykal nikâh şahitleriydi.

Bereket Öner, 2007’de Sinan Aygün’ün kızı Burcu Aygün ile evlenirken şahitleri
siyasilerdi.

Sinan Aygün 2008’de Ergenekon Operasyonu’nda tutuklandı. Bereket Öner ile Burcu Aygün, kısa süre sonra boşandı. Evlilikleri 1,5 yıl sürmüştü.

SEZGİN BARAN KORKMAZ İLE TANIŞTI

Bu sırada Bereket Öner’in yönettiği Ankara Sincan’daki fabrika mali krize sürüklenmişti. Elektrikleri kesilmiş, üretim tamamen durmuştu. Bereket Öner, 2009’da Sezgin Baran Korkmaz’la (SBK) tanıştı. İddiaya göre; SBK, 300 bin TL verdikten sonra asıl konuya geldi. Fabrikadaki makineleri, Bursa’daki bir fabrika götürmüş gibi yapacaklar, sonra bu fabrikada yangın çıkacaktı. Sigortadan aldıkları parayı bölüşeceklerdi. Bursa ve Çorlu’da yangınlar birbirini izledi, aslında aynı makineler yanmış gösterildi. Milyonlarca lirayı cebe indirdiler.

Lev Aslan Dermen ile Kingston kardeşler ABD’de vurgun yaparken gösterişli bir hayat
sürüyordu.

Artık ortak olmuşlardı. Çeşitli vurgunlar yaparken lüks otellerdeki konsiyerj bağlantıları yabancı zenginler ve yatırımcılar hakkında onlara haber uçuruyordu. 2013’te Bereket Öner, İstanbul Boğazı’ndaki lüks otel Les Ottomans’ta Türkiye doğumlu Ermeni iş insanı Levon Termendzhyan’ın (Lev Aslan Dermen) kaldığını öğrendi. İddiaya göre; saunada tanıştılar. Lev Aslan Dermen eşini yeni kaybetmişti ve üzgündü. Bereket Öner, zengin rolünü iyi oynar ve kısa sürede insanlarla samimi olmayı başarırdı. Lev Aslan Dermen’e şirketler sahibi, siyasilerle yakın ilişkileri olan SBK Holding’in patronundan bahsetti.

LÜKS OTELDEKİ TEZGÂH KONVOYU

Ertesi gün otele önce motosikletli trafik polisleri sirenler çalarak girdi.  Arkadaki lüks makam aracından Sezgin Baran Korkmaz indiğinde etrafını iri yarı, siyah takım elbiseli korumalar sarmıştı. Otelin koridorunda korumalar arasında yürürken yanında Bereket Öner de vardı. Lev Aslan Dermen için zengin ve siyasi çevresi çok geniş bu adam biçilmiş kaftandı. Çünkü ABD’de elde ettiği yüz milyonlarca dolar kara parayı aklamak için büyük bir organizasyon gerekiyordu.

ABD’de Mormon tarikatına mensup Kingston Kardeşlerle birlikte bioyakıt üretimi yapmış gibi ABD Hazinesi’nden teşvik alıyorlardı. Oysa aynı gemiler aynı yakıt ile limanlar arasında geziyordu, bioyakıt üretimi sadece kâğıt üzerindeydi.

Bereket Öner ve Lev Aslan Dermen, Erdoğan’ın BM ziyareti sırasında otel önünde
ayarladıkları minibüslerle böyle poz verdi.

511 MİLYON DOLAR VE KARA PARA TRAFİĞİ

Bereket Öner, haftalarca Lev Aslan Dermen’in Los Angeles Beverly Hills’teki dev malikânesinde kaldı. Canları sıkıldığında özel jet ile Las Vegas’a gidip kumar oynuyorlardı. SBK de işleri görüşmek için sık sık geliyordu. Sonuçta 511 milyon doları, Türkiye’de aklamanın yolunu döşüyorlardı.

Eylül 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Zirvesi’ne katılmak için New York’a geldiğinde kara para şebekesi aylar öncesinden hazırlık yapmıştı. Zar zor otelde Erdoğan’ın kalacağı otelde bir oda bulmuşlardı ve SBK, Bereket Öner, Kingston Kardeşler, Lev Aslan Dermen oteldeydi. Hatta Erdoğan’ın fotoğrafları ve sloganları üzerine yapıştırılmış 20 minibüsü otelin yakınına getirmişler, protesto gösterisi yapanların önüne çekmişlerdi.

                            Sezgin Baran Korkmaz ve Erdoğan ile New York'ta ki otelde bir araya gelmişti.

Bu sayede SBK, Erdoğan’ın yanındaki iş insanları heyetine girdi. SBK ve Kingston Kardeşler New York’taki otelde Erdoğan ile fotoğraf çektirdi. Bu sırada Lev Aslan Dermen, Bereket Öner’e Erdoğan’ın heyeti yanında yüzbinlerce dolarlık saatler hediye ederek şov yapmıştı.

BEREKET ÖNER’İN DÜĞÜNÜNDE BULUŞTULAR

Sadece 2 ay sonra ise Bereket Öner’in Antalya’daki Kervansaray Otel’de düğünü vardı. SBK, Kingston Kardeşler, Lev Aslan Dermen’in yanı sıra Mehmet Ağar ve o dönem dünyanın en zengin isimleri arasında yer alan Mübariz Mansimov vardı. Gösterişli düğünde servet değerindeki takı merasimini daha önce yayınlamıştık.


Sonuçta kara parayla Mega Varlık Yönetim A.Ş.’yi kurdular. Üstelik varlık yönetim şirketi için istihbarattan emniyete kadar onlarca kurumdan onay belgesi gerekmişti. Bununla da yetinmediler. Kingston Kardeşleri pasaport kontrolünden bile geçmeden Türkiye’ye soktular. Kara parayla Türkiye’de banka kurmayı denediler. 

Paramount Otel’de eski Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sıra çok sayıda bürokratın
kaldığı ortaya çıkmıştı.

Bu sırada Türkiye’deki en büyük sigorta şirketini, Paramount Otel gibi dev turizm tesislerini, fabrikalar satın almışlardı. Hatta Karsan Holding’in hisselerini bile toplamışlardı. Avrupa’da şirketler kurarak oteller satın alıyorlardı. 

TÜRKİYE’YE KAÇARKEN YAKALANDILAR

Erdoğan ile fotoğrafları olan bu ekibin Türkiye’de işlerinin bozulması çok zor gibiydi ama tezgâh ABD’de bozuldu. ABD’de başlayan soruşturmada 2018 yılında düğmeye basıldı. Kingston Kardeşler, özel uçakla Türkiye’ye kaçmak isterken yakalandı. Lev Aslan Dermen tutuklandı. ABD, Türkiye’de dolandırıcıların banka kurmaya çalıştığını bildirdi ve ancak o zaman soruşturma açıldı.

2016 yılından itibaren Bereket Öner’in SBK ile ilişkileri bozulmuştu. Bereket Öner ve TRT programcısı Erdal Şimşek 2018 yılında kendilerini MİT görevlisi olarak tanıtıp iş insanlarını dolandırdıkları iddiasıyla tutuklandı. Bir süre sonra tahliye oldular. 
2020 yılında SBK’ye yönelik kara para operasyonunda şüphelilerden biri Bereket Öner olmuştu. İlk ifadesinde SBK’nin kara para akladığını anlattı ve suçlamalarda bulundu. SBK’nin kendisini de dolandırdığını iddia ediyordu. 

SKANDALLARLA DOLU DAVA SÜRECİ

Ancak Muz Cumhuriyeti’nde görülecek çok garip bir dava süreciydi.

SBK, büyük kara para suçlamalarına karşın tutuklanmadı. Mal varlığındaki tedbirler olmayan MASAK raporuyla kaldırıldı. Kara parayla aldıklarını satmasının önü açıldı. Örgüt suçlaması garip bir biçimde geri çekildi. Karsan Hisseleri ile ilgili Saray devreye girdi. Hisseleri İnan Kıraç’a düşük bedelle vermesi istendi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile görüştükten sonra elini kolunu sallayarak yurt dışına çıktı.  ABD’nin talebiyle Avusturya’da yakalanan SBK, son olarak ABD’ye iade edildi ve orada yargılanıyor.

2021’DE VURULDU

Bereket Öner ise 29 Nisan 2021’de İstanbul Ataşehir’de bacağından vuruldu. SBK tarafından ifadesini değiştirmesi için tehdit edildiğini ve bu nedenle vurulduğunu iddia etti. Ancak olayla ilgili davanın duruşmasında bu ifadesini değiştirerek SBK’yi suçlamadı. Hatta Bereket Öner’in SBK’den para almak için kendisini vurdurduğunu bile iddia edenler oldu.

Film ve romanlara taş çıkartacak olaylar zinciri henüz bitmedi. Kurşunlar da susmadı. 

Bereket Öner, önceki gün saat 14.00 sıralarında İstanbul İkitelli’deki bir villada faaliyet gösteren avukatın bürosundaydı. İddiaya göre; ikisi beyaz biri siyah üç otomobil bu ofisin yakınında durdu. Bereket Öner, telefonla konuşmak için villanın dışına çıktığında beyaz otomobilden çıkan iki kişi ateş açtı. Bereket Öner villanın içine kaçarken sağ bacağına iki, diğer bacağına bir kurşun isabet etti. Hastaneye kaldırılan Bereket Öner ameliyata alındı. Sağlık durumu iyi. Bereket Öner’in yakınları, avukatın ofisine 12 kurşun sıkıldığını anlattı. Saldırganların Bereket Öner’i öldürmeyi hedeflediğini öne sürdüler. Bereket Öner’in avukatı, Organize Şube’nin soruşturmayı yürüttüğünü ve kamera kayıtlarında görünen saldırganların kimliklerinin tespit edilip yakalanması için çalışmaların sürdüğünü söyledi. 

Bakalım bu saldırının altından neler çıkacak. Acaba; yüz milyonlarca dolarlık kara para trafiğindeki olaylar zincirinin bir devamı mı?

Timur Soykan / BİRGÜN