10 Haziran 2023 Cumartesi

BİRGÜN - 10 HAZİRAN 2023 -

 


AKP’li belediyeden satılık tarihi bina (İsmail Arı)

AKP’li Beyoğlu Belediyesi, Koruma Kurulu kararı olan bir tarihi binayı ‘projelere finansman sağlamak için’ satma kararı aldı. Belediye daha önce de ‘kaybolan veremle mücadele parası’ skandalı ile gündem olmuştu.

                       
Bilal Erdoğan ve Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız. (Fotoğraf: AA)

İstanbul’daki AKP’li Beyoğlu Belediyesi, koruması gereken tarihi binayı satışa çıkardı. Beyoğlu Belediye Meclisi’ni Haziran ayı oturumunda Emlak ve İstimlak Müdürlüğü’nün teklifi görüşüldü.

Teklif ile Keçepiri Mahallesi’nde yer alan 885 metrekare büyüklüğündeki binanın satışı için yetki istendi. Binanın tarihi bir yapı olduğu, yapı hakkında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı olduğu da belirtildi. Ancak, Beyoğlu Belediyesi 30 Aralık 2002 tarihinde 14 milyon 750 bin TL’ye satın aldığı bu tarihi yapıyı “Gerçekleştirilmesi düşünülen projelerin finansmanının sağlanması amacıyla” satışı için yetki istedi. Söz konusu tarihi yapı imar planlarına ise “kültürel tesis alanı” olarak işlenmiş durumda.

Yani belediye imar planlarına kültürel tesis alanı olarak işlediği, yaklaşık 6 ay önce satın aldığı bir tarihi yapıyı satmak için girişimde bulundu. CHP’li meclis üyelerinin tüm itirazlarına rağmen AKP’li ve MHP’li meclis üyelerinin oy çokluğu ile tarihi binanın satışı için Belediye Encümeni’ne yetki verildi. Beyoğlu Belediye Meclisi’nin CHP’li üyesi Süleyman Solmaz ise tarihi yapının satışına tepki gösterdi. “Beyoğlu Belediyesi emlakçılığa soyunda” diyen Solmaz, “Belediye söz konusu yapıyı bir vatandaştan 2022 yılında kültürel tesis alanı olacak diye 14 milyon TL’ye satın aldı. Fakat şimdi satışına karar verdiler. Beyoğlu Belediyesi emlakçılığa soyundu düşünüyorum. Söz konusu yapının olduğu bölge ilçenin en kıymetli yerlerinden biri” diye konuştu.

VEREMLE MÜCADELE PARASI DA KAYIP

AKP’li Beyoğlu Belediyesi daha önce de Veremle Savaş Derneği’ne aktarması ‘zorunlu olan’ milyonlarca lirayı aktarmaması ile gündem olmuştu. Sayıştay’ın Beyoğlu Belediyesi 2020 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu’nda yer alan bilgilere göre, belediyelerin tahsil ettikleri eğlence vergisi hasılatının yüzde 10’unu verem savaşı için ayırıp belediye sınırları içerisinde yer alan Verem Savaş Derneği teşkilatına verilmesi gerekiyordu. Ancak, Sayıştay denetçilerinin yaptığı incelemede AKP’li Belediye Beyoğlu Belediyesi’nin 2 milyon 685 bin 515 TL’yi Veremle Savaş Derneği’ne aktarmadığı tespit edildi. 

***

BİLAL ERDOĞAN AYRINTISI

İstanbul’daki AKP’li Üsküdar Belediyesi Meclisi’nin Haziran ayı oturumunda Bulgurlu Mahallesi’ndeki bin 678 metrekare büyüklüğündeki arazinin satışı için yetki istendi. Arazinin hemen yanında Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu Yeni Türkiye Eğitim Vakfı’na ait bir özel okulun bulunması da dikkatleri çekti.

Ayrıca belediyeye ait İstanbul’un Şile ve Ordu’nun Aybastı ilçesindeki iki arazinin de satılacağı belirtildi. CHP’li meclis üyelerinin itirazlarına rağmen arazilerin satışına onay verildi. 

                                                                       /././

Skandal veri sızıntısı: Milyonlarca yurttaşın bilgileri bir internet sitesinde!

Bir internet sitesinde, Türkiye’de yaşayan herkesin TC kimlik numarası, telefon numarası ve adresi açık şekilde yayınlanıyor. Ücret ödeyerek üye olanlar ise tapu ve diğer özel bilgilere de ulaşabiliyor.


Bir internet sitesi, ücretli ve ücretsiz üyelik karşılığında Türkiye'de ikamet eden herkesin bazı özel bilgilerini açıktan paylaşıyor. Free Web Turkey'in aktardığına göre, e-mail hesabı ile kayıt olunabilen sitede vatandaşların isim ve soy isimleri, açık adresleri, telefon numaraları ve banka hesap bilgileri gibi kişisel verileri yer alıyor. Ücret ödeyerek üye olanlar ise kişilerin tapu veya birtakım finansal bilgileri gibi başka özel bilgilerine de ulaşabiliyor. Bunlara, bir kişinin ismi ve soyismi aratılarak kolayca ulaşılıyor. Sitede halihazırda 5 binden fazla kullanıcı bulunduğu gözüküyor.

Konuyla ilgili konuşan MLSA Eş-Direktörü Veysel Ok, ortada büyük bir suç olduğunu söylerken savcıların harekete geçmesi gerektiğini vurguladı: “Türkiye’de yaşayan herkesin bütün kişisel verileri, kişilerin akrabalarına dair kişisel veriler, IBAN ve banka bilgileri, tapu bilgileri, adres bilgileri ele geçirilmiş durumda. Bu veriyi ele geçirenler Kişisel Verileri Koruma Kanunu (KVKK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında büyük bir suç işledi. Ancak bu sadece verileri çalanların değil, Türkiye’de yaşayan insanların verilerini korumayan devlet yetkililerinin de işlediği bir suç... Savcıların hem bu verileri çalanlar, yayınlayanlar, hem de verilerin korunması yönünde tedbir almayanlar hakkında acilen harekete geçmesi gerekir.”

                                                                      /././

ABD'de iflas eden bankanın müşterilerinden yeni MB Başkanı Gaye Erkan'a toplu dava

Yeni Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hakkında, ABD’de yöneticisi olduğu ve bu sene iflas eden First Republic Bank’ın müşterileri tarafından bankacılık yasalarını ihlal etmek, yanlış ve yanıltıcı beyanlar vermek suçlamalarıyla toplu dava açıldığı ortaya çıktı.

Merkez Bankası Başkanlığı'na atanan Hafize Gaye Erkan hakkında, 7 sene çalıştığı ve bu sene iflas ettiği duyurulan First Republic Bank’ın müşterileri tarafından toplu dava açıldığı ortaya çıktı. Twitter hesabı üzerinden dava hakkındaki bazı bilgileri paylaşan Hürriyet ABD Temsilcisi Razi Canikligil, dava dilekçesinin 24 Nisan'da verildiğini ifade etti.

Canikligil'in paylaştığı belgeye göre 13 Temmuz 2021'de bankanın yaptığı basın toplantısında "net faiz gelirinin" bir önceki yıla göre yüzde 27,5 artarak 1 milyar dolara ulaştığı söyleniyor. Erkan, bu açıklama sırasında bankanın "güvenliği ve istikrarının" altını çiziyor. 

Hafize Gaye Erkan, 7 yıldan uzun çalıştığı bu kurumda, söz konusu basın toplantısından yaklaşık 1 ay önce eş CEO olarak görev yapmaya başlamış ve bu görevini 2021 sonuna kadar sürdürmüştü. 

Aynı belgeye göre Morgan Stanley analisti Kenneth Zerbe'nin şirketin mevduat büyümesinin durumuyla ilgili sorusuna Erkan, "Müşterilerin farklı ihtiyaçlarını karşılayacak kadar iyi olduğu ve bilanço dışı likidite çözümlerini de içerdiğini" yanıtını verirken şirketin likidite durumuyla ilgili ise "Oldukça güçlü" yorumunu yapıyor. 

Dava açılanlar arasında Erkan'ın yanı sıra bankada yöneticilik yapan başka isimler de bulunuyor. Belgeye göre davanın eylül ayının başında başlaması bekleniyor.

BANKA BU SENE İFLAS ETTİ

First Republic Bank'ta 2014'te çalışmaya başlayan Hafize Gaye Erkan, burada çalıştığı yaklaşık 8 sene içinde CEO, başkan, yönetim kurulu üyesi, yatırım direktörü, mevduat direktörü ve risk eş direktörü olarak görev yaptı.

1985’te San Francisco’da kurulan ve ABD’nin en büyük 14 bankasından biri olan First Republic Bank, bu sene iflas etti. Bu iflas, 2008’de batan Washington Mutual'dan sonra ABD bankacılık tarihinin en büyük ikinci iflası olarak kayıtlara geçti. 1 Mayıs’ta New York Times’ta yayımlanan analizde, regülatörlerin First Republic Bank'ın kontrolüne el koyarak bankayı JP Morgan Chase'e sattığı ve iki boyunca finansal sistemi sarsan bankacılık krizini bu şekilde durdurmayı amaçladığı yazıldı.

                                                                /././

“Müjdat Gezen Tiyatrosu binası satılıyor”

Müjdat Gezen’in ekonomik zorluklar nedeniyle Müjdat Gezen Tiyatrosu binasını satılığa çıkardığı bildirildi.


Müjdat Gezen’in ekonomik zorluklar nedeniyle Müjdat Gezen Tiyatrosu binasını satılığa çıkardığı bildirildi. Gelişmeleri sosyal medya hesabından duyuran sunucu ve yazar Serhan Asker, “Çok kötü bir haber...” notuyla paylaşım yaptı. Asker, “Dün Müjdat Gezen aradı... Önce ‘Geçmiş olsun’ dedi. Sonra ‘Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin binasını satılığa çıkardım. Kapatıyorum’ dedi. Dondum kaldım. Ekledi.. ‘Ekonomik olarak artık kaldıramıyorum.’ Bu, sanatın kalbine vurulan bir kırbaç haberidir...” dedi. Daha sonra düzeltme mesajı yayımlayan Asker, "Müjdat Gezen şimdi aradı... 'Müjdat Gezen Sanat Merkezi duracak. Bahariye'deki Müjdat Gezen Tiyatrosu'nun yerini satıyorum' dedi...  Bir tiyatro kapanıyor... Yazık..." ifadelerini kullandı.

                                                                        /././

Kanal İstanbul’un çimento limanı projesi için yeni imar planı yapıldı


Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, “Kanal İstanbul’un çimento ihtiyacının karşılayacak” çimento limanı için adeta seferber oldu. Bakanlık son olarak liman projesi için özel imar planı hazırladı
Uzmanların tüm itirazlara rağmen hayata geçirilmek istenen Kanal İstanbul projesine ilişkin tartışma yaratacak bir adım daha atıldı. Önce Kanal İstanbul için Karadeniz kıyısına bir çimento limanı inşa edilmesine onay verildi ardından da çimento limanına gidecek yollar için özel imar planı yapıldı. 
YD Madencilik Anonim Şirketi, 30 Aralık 2021 tarihinde, “Çiftalan Marmara Çimento Limanı” projesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusu yaptı. Bakanlık, şirkete başvurusundan bir buçuk yıl sonra, 2 Haziran 2023 tarihinde projeye dair “ÇED Olumlu” kararı verildiğini açıkladı.

ÇED dosyasında yer alan bilgilere göre limanın maliyeti 72 milyon TL olacak. Diğer yandan proje 8 bin 347 metrekarelik alana yapılacak. Limana 200 metre boyundaki iki gemi yanaşabilecek. Bakanlığa sunulan ilk ÇED dosyasında liman projesinin amaçları arasında Kanal İstanbul’un çimento ihtiyacına da vurgu yapıldı. Dosyada, “İlerleyen yıllarda hızlı bir şekilde yapılması düşünülen ‘Kanal İstanbul ve kentsel dönüşüm’ projelerinin, liman projesinin bitmesinden önce başlayacağı nedeniyle yoğun çimento taleplerinin aşırı miktarda artacağı ortadadır” İfadeleri yer aldı. Ancak daha sonra bu bölümün rapordan çıkarıldığı görüldüğü.

BAKANLIK İMAR PLANI YAPTI

Son olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, liman projesi için özel bir imar planı yaptı. Karadeniz kıyısındaki liman projesinin yolları için 38 bin metrekarelik alanın imar planları değiştirildi. Bu alanın yaklaşık 30 bin metrekarelik bölümü yol alanı olarak planlandı. Geri kalan kısmı ise liman ve iskele alanı olarak imar planlarına işlendi. Ayrıca söz konusu liman alanına günlük 60-70 aracın girip çıkacağı,

Öte yandan AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İnadına yapacağız ve İstanbul güzelleşecek” dediği Kanal İstanbul projesinin milyarlarca liraya mâl olacağı biliniyor. Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı AKP’li Adil Karaismailoğlu Kanal İstanbul projesinin maliyetine dair bir açıklama yapmıştı. Karaismailoğlu, 15 milyar dolara mâl olacağı ifade edilen Kanal İstanbul’un maliyetinin 20 milyar dolara yükseldiğini ifade etmişti.

                                                         /././

Aşı karşıtlığı artıyor ölümler yaşanabilir(Sibel Bahçetepe)

Giderek artan aşı karşıtlığı nedeniyle kızamık vakaları yükselişte. Başta İstanbul olmak üzere ülke genelinde hastanelerde kızamık tanısı ile yatan çocukların arttığını belirten hekimler, aşılanmanın önemine dikkat çekti.

Aşı karşıtlığı, kontrolsüz göçler, eksik doz aşılar kızamık başta olmak üzere pek çok bulaşıcı hastalığın da toplumda artmasına neden oluyor. Son günlerde İstanbul başta olmak üzere yurdun pek çok yerinde kızamık vakalarında artış yaşandığını söyleyen hekimler ‘‘Uzun yıllar sonra kızamık vakaları yeniden görülmeye başlandı ve yükselişe geçti. Son günlerde hastanelere başvurular artmış olup, bakanlık sessizliğini koruyor. Ne yazık ki yeniden kızamık kaynaklı ölümler görülebilir. Çocuklarımızın başta kızamık olmak üzere aşılarını ihmal etmeyelim’’ dedi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, BirGün'e yaptığı değerlendirmelerde uzun yıllar yürütülen aşılama kampanyaları ile kızamığın neredeyse hiç görülmediğini ancak son günlerde yeniden artışa geçtiğini söyledi.

EKSİK DOZLAR TAMAMLANSIN 

Özellikle aşı reddinin hastalığın artmasında çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Kırımlı, şöyle devam etti: ‘‘Aşısız olan nüfus, belirli bir oranın üzerine çıktı ve aşı ile önlenebilen bulaşıcı hastalıkların da görülme sıklığı arttı. Aşı reddi artıyor. Aşı karşıtlığının sonuçlarını da 5-10 yıl sonra salgınlar ile görmeye başlarsınız. Biz şuan o dönemdeyiz. Aşı ile önlenebilen bulaşıcı hastalıklar ne yazık ki yeniden görülüyor. Ayrıca kontrolsüz göç mevzusu söz konusu. 10 yıldır ülkemiz yoğun göç alıyor. Aşısının kontrolünü yapamadığımız ve aşı olup olmadığını bilmediğimiz kişiler var. Kızamıktan yeniden ölümler söz konusu olabilir. Bir an önce eksik aşılar yapılmalı. Yoksa vakalar daha da artacak.’’

***

BİLİMİN SESİNE KULAK VERİN VE ÇOCUKLARINIZIN AŞILARINI YAPIN

Yeniden Refah Partisi Başkanı Fatih Erbakan ve bazı çevrelerin aşı karşıtı söylemleri aşı reddinin artmasına neden oldu. Dr. Kırımlı, aşı karşıtlığının özellikle Covid pandemisi döneminde yükseldiğini belirterek "Aşı karşıtı söylemler yoksul mahalleleri, kalabalık yaşayan yurttaşları, sosyoekonomik düzeyi düşük olan insanları daha çok etkileyecektir. Bilime güvenin. Çocuklarınızın aşılarını yaptırın. Kızamık aşıları 9 ay, 1 yaş ve 4 yaşta yapılıyor" dedi.

DEPREM BÖLGESİNDEKİ KENTLERDE AŞILAMA DÜŞTÜ 

6 Şubat'ta Maraş merkezli meydana gelen depremlerin ardından bölgede aşılamanın olumsuz etkilendiğini belirtildi. Dr. Kırımlı, şunları kaydetti: "Deprem bölgesinde birinci basamak sağlık hizmetleri sıkıntılı yürütülüyor. Ayrıca nüfus hareketliliği, bir arada yaşama zorunluluğu ile normal hayatın sekteye uğraması aşılamayı etkiledi ve yüzde 30'lara kadar düştü. Oralarda aile sağlığı merkezi, bilgisayarı ve elektriği olmayan aile hekiminin aşılamaları da haliyle etkilendi. Buralarda özel tedbirle alınmalı."

ÖNLEMLER ALINMALI

İstanbul'daki hastanelerde kızamık tanısı ile yatırılan çocuk sayısı artışta olduğu kaydedildi. Kırımlı, kızamık vakalarına ilişkin "Sağlık Bakanlığı ve sağlık müdürlüklerine sormamıza karşın bize bu konuda net bir bilgi verilmiyor. Ama İstanbul'da yoğun olarak görüldüğünü biliyoruz. Aile hekimlerinden eksik aşıların tamamlanması isteniyor. Eksik aşısı olan kişi aşıya ulaşamadığı için ya da işte aşı olmadığı için aşı olmamış değil. Aşı reddi olduğu için aşıları yapılmamış. Aşı ile önlenebilir bir hastalıktan biz çocuklarımızı kaybetmek durumunda değiliz. Ama ne yazık ki bunlar gerçekleşiyor. Buna karşı yasal ve kamusal tedbir alınmalı" diye konuştu. 

YÜKSEK ATEŞE DİKKAT

•Yüksek ve düşmeyen ateş •Kesik kesik ve ısrarcı öksürük •Yorgunluk •Burun akıntısı •Gözlerde kızarıklık •Deride döküntü (kırmızı ve kahverengi renklerinde, cilt yüzeyinde kabartı) •İştahsızlık •Lenf bezlerinde şişme

                                                                 /././

O gericiye takipsizlik(Timur Soykan)

Hatay’da deprem felaketi için “Allah’ın rahmeti”, “Allah’ın kırbacı” diyen ve kentteki mozaiği yok etmekten bahseden AKP’li Ergüder Aksoy hakkında TİP Milletvekili Can Atalay suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılık takipsizlik kararı verdi. Can Atalay ise milletvekili seçilmesine karşın halen hapiste.


Hatay Dörtyol’daki AKP İlçe Başkanlığı önünde 15 Şubat 2023 günü milletvekili aday tanıtım toplantısı yapılıyordu.  Milletvekili adayları tanıtıldıktan sonra AKP ilçe başkanı, kürsüye emekli din öğretmeni, AKP’li Ergüder Aksoy’u konuşma yapması için çağırdı. Gerici Ergüder Aksoy, depremi Allah’ın rahmeti ve kırbacı olarak nitelendirip Hatay’daki kültür ve inanç mozaiğinin yok edilmesi gerektiğini savundu. Özetle şöyle dedi:

“…Cenabı Hak ne dedi? Bir sayha ki, bir nara ki... Ödlerini kopardı, Antakya'yı sildi Allah, şimdi Muhammed ümmetine "Buyurun bu kent sizin olsun" dedi. Ama... Bu kent nasıl bir mozaik böyle? Hep onun şiirsel tarafının üzerinde duruyoruz. Hayır. Orada her dinden, her mezhepten, hele içimizdekilerden... Böyle karışık bir homojen ki... Hayır. Ak insanının görevi, orayı tamamen Kuran, İslam ve Muhammed Aleyhisselam çapında İslamize etmekle görevlidir. Allah'tan görevdir bu. Öyleyse bu ikinci sayha oldu Antakya'ya. Kardeşlerim buna bir felaket dedi, ben de rahmet diyorum. Niye biliyor musunuz? Bir arabacı atını sürerken at biraz yorulunca bir kırbaç vurur ona. Haydi bakalım çek bu yükü diye. İşte bu millete, 11 vilayet şahsında 85 milyona bir kırbaç Allah'tan. ‘Ey benim insanlık için yarattıklarım, böyle değil, dünyevileşmeyin’ tarzında bir kamçıydı.”

Ergüder Aksoy’un bu sözlerini toplantıya katılanların çoğunluğu alkışlamıştı.

Bu konuşma Türkiye’de infial yaratmış, büyük tepki çekmişti.

O dönemde TİP’in Hatay milletvekili adayı olan Avukat Can Atalay’ın avukatı Bülent Akbay, gerici Ergüder Aksoy’un ‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etmek’ suçundan yargılanması için suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusunda Ergüder Aksoy’un dini değerleri kullanarak AKP’ye oy çağrısı yaptığı, Hatay’ı İslamileştirme hedefiyle cihat çağrısı yaptığı, dini duyguları kullanarak halka korku salmayı amaçladığı anlatıldı. Dilekçede Ergüder Aksoy’un depremi ‘Allah’ın rahmeti ve kırbacı’ olarak niteleyerek depremde hayatını kaybedenlerin anısına saygısızlık ettiği ve bundan memnuniyet duyduğunu açıkça söylediği ifade edildi. Avukat Bülent Akbay suç duyurusunda bu sözlerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilerek “Bu sözler faşizan bir tutumla insanlığa karşı suçlardandır” denildi.

Dörtyol Başsavcılığı, Ergüder Aksoy’un sözlerinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Cumhuriyet Savcısı Mücahid Enes Bulutoğlu imzalı kararda şöyle denildi:

“…Şüphelinin yasal çerçevede ifade özgürlüğünü kullandığı da dikkate alındığında ‘Halkın bir kesimini sosyal, sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama ve tahrik’ suçunun yasal unsurları ile oluşmadığı anlaşılmakla şüpheli hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildi.”

Avukat Bülent Akbay, karara itiraz edeceklerini söyledi.

Bu karar verilirken suç duyurusunun tarafı, Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay, bir yılı aşkın süredir cezaevinde. Milletvekili seçilmesine karşın hukuk yok sayılarak hapsedilmeye devam ediliyor.

Depremde ölen on binlerce insanımızın anısına ve ailesine saygısızlık yapan, Hatay’daki diğer inanç ve kültürleri yok etmekten bahseden AKP’liye ise dava açılmıyor. 

Hatırlar mısınız?..

Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı, “Ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir. Bizim toplum ekmekle doyduğu için başında 20 senedir böyle yöneticiler duruyor” dediği için tutuklanmıştı.

Gülşen sahnedeki provada imam hatiplilerle ilgili sözleri nedeniyle tutuklanmıştı.

Üstelik gazeteci, akademisyen ve siyasilere her gün iktidarın beğenmediği sözleri nedeniyle dava açıldığını da biliyoruz.

Hatta Cumhurbaşkanı’na hakaret nedeniyle her gün 13-14 yaşındaki çocuklara dava açılıyor; 16 yaşında bir çocuk ise hakaret gerekçesiyle daha birkaç gün önce tutuklandı. 

İktidarın canının istediği gibi kararlarla nefret tohumlarını bu topraklara saçanlar cesaretleniyor.  


Önce sütler bozuldu - Orhan Gökdemir / soL

 

İktidara kaçmak basit bir öz savunma biçimi, kaçarlar, kaçmayanlara düşman olurlar, biliyoruz. Sütler bozulmasın diye elde balta, bekliyoruz. 

Yıl 1993. Haftalık haber dergisi “Gerçek”in haber müdürüyüm. Malum, 1993, ülkenin karşı devrim yılı. Devlet gövdesinin büyük bölümüyle yasadışına çıkmış. O karalıkta “iyi saatlerde olsunlar” isyancı Kürtleri ve laik cumhuriyette direten aydınları yok etme planını uygulamaya koymuş. Bizimkisi gazetecilikten çok kelle koltukta gezinmek gibi bir şey haliyle. Tabii, bu ağır şartlar “merkez medya”nın ilgilendiği şeylerden değil. Onların keyfi yerinde. Yel değirmenleri buluyorlar kendilerine, halkı değirmenlerin canavar olduğuna inandırıp saldırıyorlar. Ortalık kahramandan geçilmiyor o karanlıkta. Biz ise sadece yüksek maaşlı soytarılar görüyoruz baktığımız her yerde. 

Öyle sıradan günlerden birinde çaldı merkez medyada çalışan bir gazeteci kapımızı. Çantasında o zamanın teknolojisi tuğla büyüklüğünde kasetler var. Endişeli, paniklemiş biraz. Oturtup, çay ikram ediyoruz, anlatıyor. Uğur Dündar’ın programında çalışıyormuş. Bir haber dosyası için görevlendirmişler, “Mis Süt” adlı şirketi izlemiş günlerce, kayda almış, muhatapları ile söyleşiler yapmış. Konu adı geçen şirketin piyasadan topladığı tarihi geçmiş ve bozulmuş sütleri puding yapıp tekrar piyasaya sürmesi. Ancak haber tamamlanıp yayınlanacağı ilan edilmesine rağmen son anda vazgeçilmiş. Emeklerinin heba olduğunu ve program yapımcılarının adı geçen şirketten haberi yayınlamamak karşılığında rüşvet aldığını düşünüyor kapımızı çalan gazeteci. Biz yayınlarız yayınlamasına ama gazeteci bu haber yayınlandığında güvenliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyor. Yurtdışına çıkaracak gücümüz yok, bir iki hafta saklanmasını sağlıyoruz. Haber bizim dergide “Uğur Dündar'ın Gücü Mis Süt'e Yetmedi” başlığıyla yayınlanıyor. Sonuç? Koca bir hiç. Dönüp bakan bile olmuyor habere. Bugün olduğu gibi o gün de merkez medya düzenin ormanında on kaplan gücünde. 

***

Madem adı geçti, bu süt işine de bir parantez açalım. Mutfağımızdaki işgalci emperyalist Nestle ülke pazarına 1909'da Abdulhamit döneminde girdi, çocuk maması, süt ve çikolata ithal eden bir şube açtı. 1927'de Feriköy'deki bir bira fabrikasını devralıp çikolata fabrikasına dönüştürdü. O fabrikayı 1990'da Bursa'ya taşıdı, burada Nesquik, Maggi çorba, Bulyon, Noodles makarna ve Nestle çikolatalarını üretmeye başladı. Süt ve süt ürünlerindeki devlet tekeli olan SEK’in, uzunu Süt Endüstrisi Kurumu’dur, dağıtılmasının arkasındaki asıl güçtür Nestle. 

Hikayesi şöyle; 1995’te SEK’e ait 32 işletme parçalanarak özelleştirildi. SEK’in isim hakkı ve İstanbul İşletmesi de bir paket olarak o zamanın parasıyla 1.8 trilyona Koç Gurubu’na satıldı. Oysa bu işletmenin sadece arazisi için 18 trilyon lira teklif edilmişti. Kurumun dört işletmesini Tekfen Grubu’na bağlı Mis Süt 2 trilyona aldı. Özelleştirmeden aldığı payla piyasa payını arttıran Mis Süt Nestle’ye devredildi. SEK’in geride kalan bazı işletmelerini Tikveşli aldı. Tikveşli de kısa süre sonra Sabancı’ya satıldı. Satın alınan işletmelerin tamamı işçilerini “çalıştırma taahhüdüne” rağmen kısa süre sonra kapatıldı. Zaten satın alanların amacı bu fabrikaları değil, fabrika arazileriydi. Ama asıl önemlisi ülkenin en büyük süt üreticisi olan SEK’i yok ederek tekel oluşturmaktı. Ülkenin “sütü bozuklara” esir düşmesinin tarihine kısa giriştir. 

***

Hikâyenin öncesi var. 12 Eylül 1980 darbesini takip eden yıllar. Cunta başı Kenan Evren elde Kuran il il dolaşıp halka nutuk atıyor. Din tamam ama halkı inandırmak için biraz da ahlak lazım. Gözlerini Hatay’ın Soğukoluk mahallesine çeviriyor generaller. Soğukoluk o tarihte kadın ticareti yapıldığı iddia edilen pek çok otele ev sahipliği yapıyor. Cunta bu ünlü “fuhuş üssü”ne bir huruç hareketi düzenliyor tez zamanda. Jandarma mahalleyi basıyor, etrafta kuş uçurtmuyor. Otellerin bodrum katlarında kilitli kadınlar bir bir kurtarılıyor seyretmek için toplananların alkışları arasında. Uğur Dündar o dönemde TRT'de. Jandarma ile birlikte fuhuş operasyonuna çıkıyor, baskın yapıyor, mikrofonunu ve kamerasını polis copu gibi kullanıyor. Yeni bir gazetecilik türü bu. Seyirci şaşırıyor, gazetecimiz de çok ünleniyor haliyle.  

Sonra “sahi, ne oldu o kadınlara” diye sorarsınız diye not edelim; Soğukoluk’tan ite kaka çıkarılan kadınlar el altından Lübnan, Mısır, Tunus gibi Arap ülkelerine pazarlandı. Soğukoluk mahallesi kurtuldu, orada köle gibi çalıştırılan kadınlar köleliğe devam etti. Zaten maksat kadıları kurtarmak değildi. Nasıl olabilir başka türlü? Fuhuş kadınların alınıp satılabildiği bir düzeni varsayar. Sözde kadınları kurtarma harekâtı düzenleyen cunta bizzat o düzeni korumaya gelmişti. 

E memlekette her gün basacak Soğukoluk bulmak mümkün değildi tabii. O da mikrofon elde-kamera yedekte küçük esnaf denetimine çıktı. Her hafta zabıtalar eşliğinde başka bir lokantayı veya fırını basıyordu. O dükkâna girer girmez, hayatını sessiz sakin sürdüren hamamböcekleri çil yavrusu gibi etrafa dağılıyordu. Böceklerin kaçışını büyük metanetle izleyen Dündar mikrofonu zabıta kuşatması nedeniyle kaçamayan esnafın veya varsa emekçi garibanların burnuna dayıyordu. Soruları polis sorgusundan halliceydi. O sırada 12 Eylül işkencehanelerinde akla hayale gelmez işkenceler kesintisiz devam ediyordu. Biz parya gazeteciler dehşetle izliyorduk olup biteni. Aramızda “küçük esnaf canavarı” diye kodlamıştık adını. Her hafta bir esnafı sorgusuz sualsiz yutuveriyordu canavar. 

Bir gün hızını alamayıp aynısını ABD’de yapmaya kalkıştı. Kaçak patron Halil Bezmen’in kapısını çaldı, açılmayınca zorladı. İtiş kakışta yaralananlar oldu. Derhal gözaltına aldılar bizim elemanı. Kefaletle serbest bıraktılar sonra. Yargı süreci başlamadan araya Ahmet Ertegün girdi, olay tatlıya bağlandı. Son yurtdışı gazetecilik serüvenidir. 

***

12 Eylül cuntasının ektikleri filizlenip karşı devrim ete kemiğe bürününce endişeli halkımızı arasında Kenan Evren usulü “Atatürkçülük” moda oldu yeniden. Bunun alıcıları çoktu, vatan-millet-hamaset yetiyordu o alıcıları “kafalamak” için. Uğur Dündar biçilmiş kaftandı bu role. Sonra “Jak Şırrak” yaratıcılığı ile Yılmaz Özdil de katıldı aralarına. Laik halkımıza gereken afyon bulunmuştu.  

Geçen yıl araları fena halde bozuldu. Çünkü Yılmaz Özdil ABD’de kara para aklama davasında yargılanan Sezgin Baran Korkmaz’ın, Türkiye’de bazı gazetecilere TV kurdurduğunu iddia etmişti. Korkmaz bu girişimini adamı Ekim Alptekin aracılığı yürütmüştü. Alptekin de TV’nin kuruluşu için Altan Ertürk’ü görevlendirmişti. Uğur Dündar bu karanlık girişimin ürünü olduğu iddia edilen “Artı 1” adlı TV kanalının kurucuları arasındaydı. Bunun üzerine Dündar, Özdil’e çok sert tepki gösterdi, “Sen benim ne kadar namuslu olduğumu bilen bu ülkedeki iki üç insandan birisin. Sana 'kardeşim' dedim. Sen nasıl olur da ‘değerli ağabeyim’ dediğin, yere göğe sığdıramadığın bir insana ima yollu dahi olsa çamur atmaya yeltenirsin” dedi. Gerçek patronun kim olduğunu bilmiyorlardı dediğine göre. Haziran Direnişi günlerinde Yayın Yönetmeni Tuncay Mollaveisoğlu'nun odasına eli cebinde biri girmiş, ben buranın patronuyum demiş, patronun kimliği öyle öğrenilmişti. Sonra bu gizli patron, Ekim Alptekin, kanalın kapatılmasını isteyip, herkesin acısına son verdi. Kahramanımız ise atının üzerinde yeni maceraları için batıya doğru ilerledi…

***

Son macerası “Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e yardım etmeliyiz” sözü üzerine patlak verdi. Artık cumhuriyet yıkılmış, devlet bir parti devletine dönüşmüştü. Zamanımızın kahramanlarına manevra alanı kalmadığı anlamına geliyordu bu. “Öylesine derin bir kutuplaşma ve ayrışma yaşıyoruz ki karşı taraftan biri, ülke yararına bir şey yapsa bile ona mutlaka ‘kara’ dememiz gerekiyor. ‘Ak’ diyen linç yiyor. Oysa hepimiz aynı gemideyiz. Akıbetimiz ortak. Asıl beka sorunu işte bu!..” dedi ve yepyeni bir maceraya ilk adımını atmış oldu. Bu durumda “siyasi görüşlerimizi bir yana bırakıp sorunu çözmeye odaklanmaktan” başka çıkar yol yoktu. Sıkışmışlığın işaretidir.

Son zamanlarda çoğaldı bu saf değiştirmeler. Çünkü eski rejime ve eski düzene geri dönme umudu tükeniyor. Eski gazeteciye onu şefkatli koluyla saracak bir devlet, eski askere koruyucu kollayıcı bir ordu gerekiyor. Güçlüden yana olmak, iktidarın yanında saf tutmak bu türün eski alışkanlığı. Karşı durmanın, direnmenin maliyeti büyük çünkü. Artık zamanın ruhu böyle. Zamanımızın kahramanlarını bu ruhtan bağımsız düşünemeyiz.

“Boş teneke çok ses çıkarır” diye şahane bir sözümüz var. Son zamanlarda ortalık boş teneke sesinden toz duman. “İdeolojilerden uzak durun” diyen profesörü, “siyasi görüşlerimizi bir yana bırakıp iktidara destek olalım” diyen gazeteci takip ediyor. “CHP’ye oy veren darbecidir, yakalayın” diye polise yol gösteren yobazı, kuran okumayan çocukları şeytana benzeten Diyanetçi tamamlıyor. Ülke derin bir krize sürüklendi, halk kabak gibi ortadan ikiye bölündü o sırada. Herkes gardını buna göre alıyor haliyle. En iyi gemi hâlâ yüzen gemi. İçi boş olduktan sonra ha eski reis ha yeni reis, ne fark eder!

Ama tabii sinirleri sağlam tutmak her zaman mümkün değil, biz de sürükleniyoruz ara sıra teneke sesinin geldiği yöne doğru. Çaresiz, “bakmayın koca koca unvanlar taşıdıklarına, teneke bunlar” demek zorunda kalıyoruz. Bu yazı da onlardan biri.  Ama itiraf edeyim, geride tuhaf bir damak tadı bırakıyor bu tür yazılar, gereksiz yere üzerine çamur sıçramış, ahmaklık bulaşmış gibi hissettiriyor. Ama işte bizim de “vazifemiz” bu.

İktidara kaçmak basit bir öz savunma biçimi, kaçarlar, kaçmayanlara düşman olurlar, biliyoruz. Sütler bozulmasın diye elde balta, bekliyoruz. 

Orhan Gökdemir / soL

9 Haziran 2023 Cuma

Ekonomistler yorumladı: Kavcıoğlu’nun BDDK Başkanlığı’na atanması ne anlama geliyor? - BİRGÜN

 

                                                                                                                            Fotoğraf: DepoPhotos

Merkez Bankası’nın başına beklendiği gibi Hafize Gaye Erkan getirilirken Şahap Kavcıoğlu ise ekonominin bir diğer tepe kurumu olan BDDK’ye atandı. Uzmanlar, bu atamanın, Erdoğan’ın eski stratejisinden vazgeçmeyeceğine işaret ettiğini söylüyor.

28 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun ardından gündemin en önemli maddelerinden biri haline gelen ekonomi yönetimi, Merkez Bankası’na yapılan atamanın ardından netleşti. Kulislerde ismi gündemden düşmeyen Hafize Gaye Erkan Merkez Bankası Başkanlığı’na atanırken Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ise beklenmedik biçimde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) kaydırıldı.

Ekonomistler bu durumu, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ‘markaja alınması’ ve ‘eski modelin dinlenmeye alınması’ diye yorumladı.

BirGün yazarı, iktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Kavcıoğlu'nun BDDK'ye atanmasını, "Anlaşılan Erdoğan ve Şimşek hibrit bir yönetim sergileyecekler" ifadeleriyle değerlendirdi. Kozanoğlu, "Belli ki Erdoğan,Kavcıoğlu’nun TCMB’deki hizmetlerinden memnun.Onu kurda kuşa,Şimşek’e fırtınaya yedirmeye niyeti yok!" dedi.

Ekonomi yazarı Uğur Gürses, söz konusu atamaların ardından Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Şimdi Şimşek, TL'yi paspas  yapıp enflasyonu patlatanı ödüllendirerek mi işe başladı?” diye sordu. Gürses, Kavcıoğlu’nun BDDK’ye atanmasını şöyle değerlendirdi:

“Kavcıoğlu siyasi bir kişilik aynı zamanda. Cumhurbaşkanınca BDDK'ya atanarak 'gölge bakan' gibi oyunda tutuluyor. Şimşek 'oyunun başında' markaj altına alınıyor... Ankara'da oyun bitmez.”

Benzer bir değerlendirme de Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp’ten geldi. “Şahap Kavcıoğlu'nun BDDK başkanı olarak atanması  eski modelin ölmediği, muhtemelen dinlenmeye çekildiğine işaret” diyen Demiralp, “Bu durumda Gaye Erkan'ın TCMB başkanlığı ile beklenen ortodoks U-dönüşü ne kadar uzun soluklu olur?” ifadelerini kullandı.

Kavcıoğlu’nun atamasını “Rasyonel zemine dönülecekmiş. Burası Türkiye, yok öyle” ifadeleriyle imalı biçimde değerlendiren ekonomist Tunç Şatıroğlu ise “Sanırım Kavcıoğlu'nun BDDK'ın başına atanmasından sonra ekonomi yönetimine destek olalım diyenler görüşlerini bir kere daha gözden geçireceklerdir” dedi.

Twitter hesabından, “Deyim yerindeyse Merkez Bankası vagon değil lokomotiftir. Treni o çeker” diye yazdan Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi, ekonomist İbrahim Mustafa Turhan’a yanıt veren ekonomist Mustafa Sönmez de, “Kavcıoğlu TCMB’si lokomotif miydi? Saray’ın vagonuydu. Vagon şefine vefasızlık yapılmadı BDDK’ya atandı. Vagonun keyfini tadan Erdoğan, lokomotifliğe izin mi verecek? İnanıyor musunuz :))” diye yazdı.

BİRGÜN

AB ülkeleri yeni sığınma ve göç politikası konusunda anlaştı - CUMHURİYET

 


Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, özellikle İtalya’nın muhalefeti nedeniyle yıllardır devam eden müzakerelerin ardından, yeni bir iltica ve göç sistemi konusunda oy çokluğuyla anlaşmaya vardı.

Macaristan ve Polonya, anlaşma aleyhine oy kullandı.

Avrupa Parlementosu tarafından kısa süre içerisinde ele alınması beklenen yeni anlaşmaya göre, sığınma şansı bulunmayan kişiler derhal sınır dışı edilecek.

Sığınmacılar, AB genelinde daha adil bir şekilde dağıtılacak.

Mülteci kabul etmek istemeyen ülkeler, AB’deki varış ülkesine kişi başı 20 bin euro ödeyerek, bundan muaf tutulacak.

AB üyesi 27 ülkenin adalet bakanlarının Lüksemburg’da yaptığı toplantıda, yoğun tartışmalar yaşandı.

Özellikle Avrupa’ya yönelik sığınmacı akınının devam ettiği ülkelerden hangisinin “güvenli” olarak tanımlanacağı konusunda uzun süren müzakereler yapıldı.

Güvenli olarak tanımlanan ülkelerden gelen ve sığınma hakkı elde etme şansı düşük olan kişiler bu ülkelere geri gönderilecek.

AB içinde sığınmacılar açısından önemli bir varış ülkesi olan İtalya, mültecileri güvenli üçüncü ülkelere geri göndermek için daha fazla yetki istiyordu.

Özellikle Almanya ve İtalya arasında ciddi görüş ayrılıkları yaşandı. Yoğun tartışmalar sonunda Hollanda ve Danimarka’nın da desteğiyle İtalyan bakan ikna edildi.

Yaklaşık 7 yıl sonra AB üyesi ülkeler, AB Komisyonu’nun yeni önerileri üzerinde oy çokluğuyla anlaşmaya vardı.

Yeni anlaşmaya göre, göçmenler, vardıkları AB ülkesinde derhal kaydedilecek ve sığınma şansı çok düşük olanlar belirlenecek.

Sığınma şansı az olan kişiler, oldukça hızlı bir şekilde geldikleri ülkeye geri gönderilecek.

Sığınmacıların AB genelinde daha iyi dağıtılması için zorunlu ancak esnek bir dayanışma mekanizması hayata geçirilecek.

Özellikle İtalya ve Yunanistan’ın yükünü hafifletecek yeni anlaşma uyarınca, üye ülkelerin kişi başına düşen milli geliri (GSYİH) ve nüfus büyüklüğüne göre bir dağıtım yöntemi uygulanacak.

Sığınmacıları almak istemeyen AB üyesi ülkeler, varış ülkesine göçmen başına 20 euro tutarında bir katkı payı ödeyerek bundan muaf tutulabilecek.

Macaristan ve Polonya, anlaşmanın aleyhinde oy kullandı.

Polonya, Malta, Bulgaristan, Slovakya ve Litvanya ise çekimser kaldı.

Çek Cumhuriyeti, ülkesindeki çok sayıda Ukraynalı mülteci nedeniyle dayanışma mekanizmasından çekilmek istediğini bildirdi.

Anlaşma bu nedenle oybirliğiyle kabul edilmedi. Ancak AB nüfusunun en az yüzde 60’ını temsil eden 15 üyenin oluşturduğu “nitelikli çoğunluk”, yeni düzenlemenin kabulü için yeterli.

Üye ülkelerin çoğunluğu tarafından kabul edilen yeni anlaşma, Avrupa Parlementosu tarafından ele alınacak.

Avrupa Parlementosu ve üye ülkelerin ayrı ayrı onayının ardından, muhtemelen 2024 yılından itibaren anlaşma uygulamaya konulacak.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, yeni anlaşma ile ilgili görüşmelere başlamayı sabırsızlıkla beklediğini söyledi.

AB iltica kurallarını belirleyen Dublin Sözleşmesi’ne göre, kişinin ilk giriş yaptığı ülkede sığınma prosedürünü tamamlaması gerekiyor.

Ancak özellikle İtalya ve Yunanistan’a yönelik yoğun sığınmacı akını yüzünden pratikte bunu uygulamak her zaman mümkün olmuyordu.

Bu nedenle sığınmacıların engellenmeden kuzey Avrupa’ya seyahat etmelerine izin veriliyordu.

Yeni anlaşma ile bunun büyük ölçüde engellenmesi amaçlanıyor.

Bazı üye ülkelerin temsilcileri, yıllar sonra Dublin Anlaşması’nın iyileştirilmesini içeren yeni düzenlemeyi, “devrim” olarak tanımlıyor.

CUMHURİYET

8 Haziran 2023 Perşembe

Recep Tayyip Erdoğan Müzesi’nin yeri belli oldu - Özlem Güvemli / SÖZCÜ

 

Kasımpaşa’daki tarihi Divanhane binası, Cumhurbaşkanlığı müzesi oluyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak kullanılan tescilli Divanhane binasının Milli Savunma Bakanlığı’nda olan tahsisini kaldırarak Cumhurbaşkanlığı’na tahsis etti ve gerekli plan değişikliğini yaptı.

Osmanlı döneminde deniz kuvvetleri teşkilatının en büyük  amiri ve donanmanın başkumandanının ikametgahı olarak kullanılmak üzere yaptırılan divanhanelerin İstanbul Kasımpaşa'daki binasının akıbeti belli oldu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 1455-1869 arasında inşa ettirilen 5 divanhane binasından sonuncusu olan ve bugün Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak kullanılan tarihi yapının planlarını değiştirerek itirazlar için askıya çıkardı.

TAHSİS KALDIRILDI, MÜZE FONKSİYONU GETİRİLDİ

Plan açıklama raporunda yer alan bilgilere göre mülkiyeti hazineye olan parsel üzerindeki Milli Savunma Bakanlığı'na ait tahsis, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kararı ile 6 Ocak 2022 tarihinde kaldırılarak “Cumhurbaşkanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere” Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı'na tahsis edildi.

Bu karar doğrultusunda parselin Cumhurbaşkanlığı Müzesi olarak kullanılabilmesi için planlama çalışması yapıldı ve “askeri alan” fonksiyonuna sahip parselin imarı, “Resmi Kurum (Müze) alanı” olarak değiştirildi.

YENİ BİNA YAPILACAK

Plan notlarına göre Divanhane binasının yanına yeni bir yapı da inşa edilecek. Yeni yapının ön projesi ile restorasyon ve rekonstrüksiyon (yeniden yapım) projeleri Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar Başkanlığı tarafından onaylanacak.

Divanhane kavşağının müze olarak kullanılacak Divanhane yapısına çok yaklaşması, trafik ve yapı güvenliğini tehdit ettiği için yol da yeniden planlandı.

Divanhane kavşağında 4 şeride düşen yolun 6 şeritli yola dönüştürülmesi, Turabibaba Kütüphanesi önündeki alanın da yeşil alan olarak düzenlenmesine karar verildi.

(https://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-divanhane-binasinda-incelemelerde-bulundu-41983369)

NİZAMİYE BİNASI TARTIŞMALAR ARASINDA YIKILMIŞTI

(https://www.birgun.net/haber/duvarlari-hiltiyle-kirildi-tarihi-divanhane-de-calisma-durduruldu-332330)

Divanhane binasının bulunduğu alanın; bin 405 metrekaresi yol, 27 bin metrekarelik kısmı da askeri alan fonksiyonuna sahipti.

Parselin bulunduğu alan “Tarihi sit alanı” ve “askeri yasak ve güvenlik bölgesi” sınırları ve “Haliç Yat Limanı ve Kompleksi” projesi kapsamında da özel proje alanı içinde kalıyor.

19.yüzyılın sonlarında Divanhane'ye hizmet binası olarak yaptırılan nizamiye (karakol binası), 2021 yılında İBB'nin tüm itirazların rağmen kavşak genişletme çalışması için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü'nün kararı ile başka bir yere tekrar yapılmak üzere yıkılmıştı.

MÜZE İÇİN VAKIF KURULMUŞTU

Erdoğan adına müze ve kütüphane kurulması amacıyla geçtiğimiz günlerde Recep Tayyip Erdoğan Vakfı kuruldu.

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre vakfın kurucuları arasında, Erdoğan'ın çocukları Bilal Erdoğan, Esra Albayrak, Sümeyye Erdoğan Bayraktar ile Tevfik Göksu, Hüseyin Aydın, Ahmet Özel ve Nuri Aksu yer alıyor.

Vakfın amacı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsi eşyalarıyla, görevi sırasında kendisine hediye edilen eşyaların sergileneceği bir müze ile toplumun eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesi amacıyla kütüphane kurulması.

Özlem Güvemli / SÖZCÜ