20 Ağustos 2023 Pazar

Resmederek mücadele etmek: İrfan Ertel + Fotoğrafın resme etkisi ve Richard Estes (FİDE LALE DURAK-soL)

 Resmederek mücadele etmek: İrfan Ertel

'İrfan Ertel, emekten yana duruşun mümkün olduğunu hatırlatıyor ve aynı amaçla üretmek isteyenlere güç veriyor.'

İrfan Ertel 1951 yılında Muğla’da, Köy Enstitülü öğretmen bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelir. 18 yaşına kadar yıl sonu tatillerinde tütün tarlalarında çocuk işçilik yapmıştır. 60’lı yılların Muğla’sı tam bir mahrumiyet bölgesi olduğu için aldığı lise öğrenimiyle başka bir bölümü kazanamayacağının bilincindedir. Çocukluğundan beri resim yapmakta ve resmi sevmektedir. Akademi (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) sınavlarına girer. Böylece, hayatında dönüm noktası olacak İstanbul sayfası açılmış olur. Ancak, 1971 yılında başlayan Akademi resim eğitimi bir süre sonra Ertel’i tatmin etmeyecektir. Çünkü Akademi resim eğitimi genel anlamda Amerikan ekspresyonizmi etkisi altındadır. Ve özetle “resim bir şey anlatmaz, anlatmamalı” denmektedir. Ertel’in ise Akademi eğitiminden beklentisi; toplumcu düşüncelerini geliştirmek ve bu bakış ile resmin sanatsal problemlerine çözüm aramaktır.  

Akademide o yıllarda Amerikan soyut ekspresyonizminin hâkim olması tesadüf değildir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika, siyasi hâkimiyetini tesis etmek üzere hızlı adımlar atmış ve soğuk savaşı başlatmıştı. Benzer şekilde, sanat alanına da saldırmış ve 1950’ler itibariyle Amerika’yı sanatın merkezi haline getirerek ideolojisini tüm dünyada belirleyen haline getirmişti. Sanat alanında tesis edilen bu liberal ideoloji, sanatçılara şiddetli bir şekilde bireysel özgürleşmeyi vaaz veriyor, topluma değil kendi içlerine dönmelerini ve iç buhranlarını tuvale dökmelerini propaganda ediyordu. Soyut ekspresyonizm de Amerika’nın örgütlediği bu ideolojik alanda ortaya çıkmış ve içe dönmeyi reddeden, kendini topluma karşı sorumlu hisseden sanatçılar tarafından tercih edilmemişti. Ertel de yüzünü topluma dönen bir sanatçı olarak Akademi’den uzaklaşır. Bir süre sonra da resim yapmayı bırakarak, bir fabrikada çalışmaya başlar. Daha sonra, Ertel’in sözleriyle ifade edecek olursak: “bir direniş çadırı önünde yaşlı bir işçi önderinden yediği sıkı bir fırça sonrası” resmi bir mücadele aracı kılabileceğini anlar ve akademiye geri dönmeye karar verir. Öğrenciliği süresince birçok işte çalışır. Bu ona emekçilerin yaşamlarını yakından izleme olanağı sağlar.

Ertel’i resme döndürecek ve sanatını değiştirecek önemli olaylardan bir diğeri de Dostlar Korosu sayesinde Ruhi Su ile tanışmasıdır. O sırada, çocukluğundan beri sezinlediği sosyal eşitsizliği, adaletsizliği ve emeğin değerini kavramaya çalışmakta, kendi deyimiyle “deliler gibi” okumaktadır. Sadece bilmenin yetersizliğini anlayan herkes gibi örgütlenmiş ve bildiklerini yapacakları ile nasıl buluşturacağını düşünmektedir. Ertel için Dostlar Korosu sadece müzik öğrendiği bir yer değildir; Ruhi Su ile kurduğu dostluktan ve onun opera bilgisi ile geleneksel müziği yeniden yorumlamasından, halk ezgileri ile hem işçi sınıfına seslenmesinden hem de çağdaş bir müzik yapmasından ilham alır. 

Ertel bu dönemde müzik kadar tiyatroyla da ilgilenir. Türkiye’de epik tiyatro ekolünü ilk kez uygulayanlardan biri olan Vasıf Öngören’in kurduğu İstanbul Birlik Sahnesi’nde çalışır ve Zengin Mutfağı oyununun ilk dekorlarını hazırlar. İlk kişisel sergisini de bu tiyatronun fuayesinde açar. Hem müzik alanında hem tiyatroda çalıştığı ustaların sanatsal dertleri ile kendi derdi ortaktır. Ve ikisi de resimle ilgilidirler. Bu iki ustanın gelişimine katkıları yoğun olur. Kendi sanatına döner ve ustaların kendi sanatlarında uyguladığı aynı yöntemleri resimde nasıl uygulayabileceği üzerine düşünür, denemeler yapar. 

                                    İrfan Ertel, 2023, “Aydınlanma İnsanlarımızdan” sergisinden, Ruhi Su

Ertel, öğrencilik sonrasında uzun yıllar çalıştığı ağır sanayi metal fabrikasında, işçilerin her geçen yıl kötüleşen çalışma koşullarını yakından gözlemlemiştir. Bu iş yerinde öğrendiği fabrika fotoğrafçılığı daha sonra işe yarayacak ve birçok sektörde fabrikalarda fotoğraf çekimleri yapmasını sağlayacaktır. Yaptığı resimlerde biraz da dünyanın değişebileceğine dair ip uçları verebilmek ve örgütlenmenin ne denli hayati olduğuna dikkat çekebilmek için işçileri ele almaya başlar. Yaptığı portrelerin her biri bir hikâye, yaşanmışlık barındırır ama asıl meselesi emeğin bu portrelerde imgeleşiyor olmasıdır. Ertel, izleyenin yaşamından tanıdık izler bulacağı emekçileri resmeder; Anadolu kadınları, maden işçileri, emek mücadelesinde yaşamını yitirenler, toplumu aydınlatanlar, hepsi onun konusudur. Resimlerinde bulunmasını istediği izler, emeğin izleridir. Ertel’in izleyicileri de emekçilerdir. Fırsat buldukça resimlerini emekçilere götürmeye çalışır. Yoksul emekçi mahallelerde sergiler açar. Örneğin; Soma iş cinayeti sonrası yaptığı madenci resimlerini madenlere taşımış, işçilerin izlemesini sağlamış ve yoğun ilgi görmüştür.

Ertel, resimlerinde fotoğraflardan faydalanır, üslubu gerçekçidir ve anlatmak istediğini daha iyi ifade edebilmek için bazen renkçi bazen de eski fotoğrafların solgunluğunu anımsatan monokrom bir dilde çalışır. 2020 yılında, TKP’nin 100. yaşı vesilesiyle yaptığı resimlerde, hafızalarımıza kazınmış toplumsal olayların imgelerini ve emeğin örgütlenmesine öncü olmuş, serginin adındaki gibi “100 Yaşa Can Verenlerden” bir seçki ile sosyalizm mücadelesinin önemli kişilerinin resimlerini sergilemişti. Sergiyi daha da geliştirerek 2022 Mart ayında 125 resimlik bir sergi olarak İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinde sunmuştu. Her bir portrede detaycı bir araştırma kendini hissettirir. Ertel bu açıdan sadece yüzün anatomik olarak doğru yapılmasına değil aynı zamanda portrelerin kişilik kazanmasına, yaşamlarını bize hissettirmesine de odaklanır. Resimlerinde nostaljik bir duygulanımdan ziyade yukarıdan aşağıya tarihsel bir akışın izlenerek sonunda bugünün kavranmasını ister. 
                               İrfan Ertel, 2022, “100 Yaşa Can Verenlerden” sergisinden, 15-16 Haziran 

İrfan Ertel, sanatını bir araç olarak görür ve sanat aracılığıyla iletmek istediği söze odaklanır. Yıllar önce Ruhi Su’nun, çok sesliliğin müziğindeki yeri için söylediği: “Bu ilaç dozunda kullanılmadığında zehir etkisi yapar.” sözü kulaklarında kalmış, aynı mantıkla resimlerindeki dilin sadeliğine dikkat etmiştir. Sermayenin hem ideolojik alanda hem de maddi yaşamın bütününde egemen olduğu, sanatçıyı belirlediği ya da en naif halinde sanatçıları sanat yapmaktan vaz geçirdiğini günümüzde İrfan Ertel, emekten yana duruşun mümkün olduğunu hatırlatıyor ve aynı amaçla üretmek isteyenlere güç veriyor. 

Ertel’in çok yakın zamanda yeni bir sergisi açılıyor. 24 Ağustos’dan 24 Eylül’e kadar İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinde bu kez “Aydınlanma İnsanlarımızdan” temalı sergisiyle yer alacak.

Kaçırılmaması önerisiyle…

                                                                   /././

Fotoğrafın resme etkisi ve Richard Estes

Estes’in resimlerindeki hayranlık uyandıran şey sadece fırçasının gücü değil aynı zamanda bize aralık bıraktığı kapılar.

Fotoğrafın resim sanatına olan “özgürleştirici” etkisi, Berger’in deyişiyle “görüşümüzü değiştirmişti.” Artık görünen nesneler başka anlamlara da gelmeye başlamış ve bu değişen görüş açımız resme de yansımıştı. Örneğin empresyonistler, nesnelerin sabit durarak bize poz vermediklerini, sürekli hareket halinde olduklarını ve nesnelerin bu hareketli hallerinin yarattıkları izlenimlerini (ya da başka bir deyişle kendilerinde oluşan imgeyi) yakalamaya yoğunlaşmışlardı. Kübistler ise bir nesnenin imgesinin, ancak birden fazla gözün görebileceklerinin toplamı olarak ele alınabileceğini söylemiş ve gerçekte gördüğümüz görüntülerin çok uzağında resimler yapmışlardı. Çünkü artık gerçek olanın tıpa tıp aynısı bir görüntü fotoğraf makinesi ile kolaylıkla elde edilebiliyordu. Bu yüzden resim sanatı kendine başka bir yol çizdi.

Fotoğrafın yaygın kullanımı ile ortaya çıkan bir diğer önemli tartışma, sanat eserinin biricikliğiydi.  Mona Lisa gibi bir tane olan ve görmek için bir ülkenin müzesine gitmemiz gereken önemli resimlerin fotoğrafı çoğaltılarak isteyen herkesin duvarında asılı olabiliyordu. Böylece fotoğraf makinesinin bulunuşundan önce geçerli olan; “imgenin biricikliği” kavramı sarsılmıştı ve bununla birlikte yapılacak sanat eserlerinin biricik olmasının önemi de ortadan kalkmıştı. Örneği pop-art’ın odağına koyduğu yaygın olma ve çoğaltma tekniği, sanatta değişen bu düşünselliğe yaslanmıştı. Kısacası, fotoğraf makinesi hem kendinden sonraki sanatı etkilemiş, hem de kendinden önceki resimlere, imgelere bakışımızı değiştirmişti. 

Fotoğrafın yerleştiği, görüntünün gerçeğinin kopyalandığı bir alandan resmin çekilmesi ve kendine özgü, ayrı bir yol çizmesi anlaşılır ama foto gerçekçilik gibi sadece fotoğrafın çektiği görüntülerin aynısını yapan bir sanat akımına nasıl yaklaşmalı?

Foto gerçekçiler, fotoğrafı teknolojik bir araç olarak şu amaçla kullanırlar: nesnelerin o andaki görünümlerinin sabitlenebilmesi sayesinde ışığın ve buna bağlı oluşan renklerin çok daha detaylı analiz edilebilmesi ve kompozisyon için gerekli olan imgelerin serbest bir şekilde birden fazla fotoğraftan seçilebilmesi. Sanatçılar, çekilen fotoğrafları kesip, biçip, düzenleyerek kendi kompozisyonlarını yaratabiliyorlar ve sanatçının fırçasında görmeye alışkın olduğumuz üslubu (kübistleri saymazsak) bir adım geriden başlatıyorlardı. Felsefi açıdan değerlendirildiğinde ise, resim için önemli bir faktör olan “bakışı” fotoğrafın imkânları ile birlikte değerlendirip, hangi görüntünün fotoğraf kadrajına gireceğine tuvalden bakarak karar veriyorlar yani gözü ve bakışı resmin içerisine dahil etmeye devam ediyorlardı. 

                               Andy Warhol, 1962, “Campbell Çorba Konservesi”, MoMA - USA

Fotoğrafın anlık olarak istenilen görüntüyü yakalayabilmesinin avantajıyla; şehirden rast gele görüntüler, reklam panoları, ayak üstü atıştırılan mekanlar ve çeşitli gündelik hayattan kareler foto gerçekçilerin konularını oluşturdu. Konu seçimi itibariyle pop-art ile benzerlikleri olsa da konunun ele alınışı bakımından bu iki akım birbirinden oldukça farklı konumlanır. Örneğin, pop-art’ın en bilineni Andy Warhol’un yaptığı konserve kutuları resmi, öne çıkarttığı imgenin reklamını yapan bir pazarlama işi gibidir ve nesnenin değil markanın resminin yapılması resmin kendisini de kiçe (kitsch) dönüştürür.  Pop-art’da fotoğraf tamamen araçtır. 

Foto gerçekçilerde ise fotoğrafik görüntü resmin merkezine yerleşerek resmin asıl konusu olur. Fotoğraf ile nesnel dünyada dikkat çekilmek istenenlere odaklanılarak pozlama yapılır ya da hazır pozlanmış görüntüler seçilir ve resim aracılığı ile izleyicinin algısına sunulur. Başka bir açıdan izleyene, her gün önünden geçip gittiği mekanları, insanları ya da akıp geçen anları düşünebilmesi için fırsat yaratılır. Bu sayede eleştirel bir göz için gerekli zemin hazırlanır. Bu farkındalık tek başına fotoğraf sanatı ile de yapılabilir ama resimde, fotoğraftan tuvale geçirme esnasında kurgulama imkânı vardır. 

                 Richard Estes, 1967, “Telefon Kulübeleri”, Thyssen-Bornemisza Müzesi - Madrid

Foto gerçekçi akımın önemli temsilcisi Richard Estes’in resimleri, hem resmin fotoğraftan farklı olan etkisini hissetmemiz hem de foto gerçekçilerin pop sanatıyla olan ayrımını anlayabilmemiz için iyi bir örnektir. Estes, “Telefon Kulübeleri” resminde tıpkı Warhol’un çorba konservelerinde olduğu gibi bir nesnenin tekrarını yapar. Yan yana dizilmiş kulübeler, arka planda görünen hareketli bir şehrin önünde sabit bir yataylık oluşturur. Şehirde yürürken dönüp bakmayacağımız bu görüntü, ressamın seçimiyle bakmaya değer hale gelir. Estes, hem estetik anlamda bir görüntü oluşturur hem de sıradanlığın içerisinden çekip çıkardığı bir “an”a yabancılaşarak yeniden bakmamızı sağlar. 

Estes’in resimlerinde Warhol’unkinden farklı olarak, görüntünün tekrar edilmiş olması ile o görüntünün düşüncesi tekrar üretilmez. Örneğin şehrin keşmekeşliğine getirilen bir olumlama ya da bazı resimlerde görünen markalara rağmen markanın resminin yapıldığına dair bir izlenime kapılmayız. Diğer taraftan resimlerindeki kompozisyon geleneksel değerleri taşımaya devam eder. Fotoğraf makinesinin kadrajını resimsel estetik ile belirlediği kareleri çekmek üzere kullanır. Kocaman dikdörtgen bir kütleden oluşuyor gibi görünen “Telefon Kulübeleri”nde, sol arka taraftaki bina yardımıyla geriye doğru oluşturulan bir perspektif vardır. Arka planda kesişen binaların yarattığı hareket, kulübeleri solda bir noktadan keserek simetriyi kırar. Böylece, resmin sol tarafına seyircinin gözünü rahatlatacak bir hareket kazandırır. Yine sol arka tarafta taksinin sarı rengiyle başlayan sıcak renk, telefon kulübelerinin durağanlığını bozar ve arkası bize dönük olan figür de bu bozucu etkiye dahil olur. Kulübelerin yan yana duruşundaki sıradanlık, gündelik hayatın da kulübelerin tekrarı gibi sıkıcı ve aynı olduğunu hissettirir. Birbirini tekrar eden kulübelerin aynı olacağını varsayarak, olası farklara dikkat etmeyiz. Halbuki, en sağdaki kulübenin kapısındaki açıklıkla oluşan kırılma resmi biçimsel ve düşünsel olarak sıçratır.  Biçimsel olarak, resimdeki tekrarı kıran bu küçük ayrıntı, belki de gündelik hayatın sıradanlığında kaybolanlara Brecht tavrında bir yabancılaşma yaşatır. Dikkatli bir göz, kendi yaşamında hissedebileceği kırılmaların bir imgesini dahi bulabilir. 

Fotoğrafın sanata kazandırdığı dinamizm bir zorunluluktan doğmuştu. Resim, teknolojinin etkisiyle anlamını tamamen yitirebilirdi ama onun yerine bambaşka yaratıcı bir alana doğru aktı. Böylece resimden alınan keyif ve estetik, gerçeğe ne kadar yakın olduğu ile ölçülmemeye başladı. Çünkü artık bizi, resmin ele aldığı kavramsal tartışma ve bu tartışmanın yol açtığı içerik ve biçim daha çok ilgilendiriyor. 

Bu yüzden Estes’in resimlerindeki hayranlık uyandıran şey sadece fırçasının gücü değil aynı zamanda bize aralık bıraktığı kapılar.

FİDE LALE DURAK-soL





KISA KISA GÜNDEM - 20 AĞUSTOS 2023 -

 


Hasta yakınlarının demir sopayla saldırdığı doktor ağır yaralandı(Evrensel)

Antep'te, hasta yakınlarının saldırdığı acilde görevli doktor Esadullah Beğoğlu, kafasına demirle vurulması sonucu ağır yaralandı. doktor Beğoğlu'nun hayati tehlikesinin bulunduğu belirtildi.(https://www.evrensel.net/haber/497355)

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Limak’la işbirliğini sonlandırdı (Evrensel)

İkizköy Çevre Komitesi'nin  yazdığı mektubun ardından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Limak Vakfı ile olan ortaklığını sonlandırdığını açıkladı.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Limak Holding'e bağlı Limak Vakfı ile olan ortaklığını sonlandırdığını açıkladı. UNDP, yaptığı yazılı açıklamada "İnceleme sonuçları, UNDP’ye Limak Vakfı ile ortaklığını sona erdirme dışında başka bir seçenek bırakmamıştır" ifadelerine yer verdi.

ORTAKLIĞI SONA ERDİRME KARARI

UNDP'nin açıklamasında, Limak Vakfı'nın Limak Holding'in bir kolu olduğu hatırlatılırken şu ana kadar Limak Vakfı'ndan herhangi bir proje için finansman desteği alınmadığı aktarıldı. UNDP'nin değişen koşullara göre incelemeler yaptığı vurgulanırken Limak Vakfı ile bulunan ortaklığın durumu için şöyle denildi: "Son aylarda sivil toplum aktivistleri tarafından dile getirilen endişeler, UNDP’yi Limak Grubu için özenli inceleme sürecini yenilemeye teşvik etmiştir. İnceleme sonuçları, UNDP’ye Limak Vakfı ile ortaklığını sona erdirme dışında başka bir seçenek bırakmamıştır. Ayrıntılar, UNDP’nin önümüzdeki günlerde ortakları ile yapacağı görüşmelerde kararlaştırılacaktır."

İKİZKÖY ÇEVRE KOMİTESİ MEKTUP YAZMIŞTI

Muğla İkizköy’deki kömür maden sahasının genişletilmesi çalışmalarına karşı köylüler ve aktivistlerin başlattığı doğa nöbeti devam ederken İkizköy Çevre Komitesi, Limak Holding’in UNDP ile yürüttüğü kız çocuklarına yönelik kurumsal sosyal sorumluluk projesini gündeme getirerek, Birleşmiş Milletler’e mektup yazmıştı. Mektupta, işbirliğinin devam etmemesi için çağrı yapılmıştı.

 Öte yandan Akbelen’de ağaç kıyımına yol açan Limak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Şubesi’nin üyesi olduğu da ortaya çıkmıştı. Kısa süre sonra Vakıf, Özdemir’in "profesyonel faaliyetlerinin vakfın ilkeleri ile uyuşmadığı" gerekçesiyle Özdemir’in mütevelli heyeti üyeliğinden resmi olarak ayrılma işlemlerinin başlatıldığı duyurmuştu. 

Üniversite oda vermeyince, masasını bahçeye kurdu(Damla KIRMIZITAŞ-Evrensel)

KHK ile ihraç edilen Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun mahkeme kararıyla işe iade edildi. Coşkun, üniversite yönetiminin kendisine oda vermemesi üzerine masasını fakülte bahçesine kurdu.(https://www.evrensel.net/haber/497329)

AKP'li belediye tarihi köprüyü yıkıyor (Aycan Karadağ-Birgün)

AKP’li Zonguldak Belediyesi, kentin tarihi Fevkani Köprüsü’nü yıkma kararı aldı. Halk karara tepkili. 

AKP’li Zonguldak Belediyesi, kentin 67 yıllık tarihi Fevkani Köprüsü’nü yıkma kararı aldı. 550 metrelik köprünün yıkımı 28 Ağustos tarihinde başlanacak. 5 ayağı bulunan köprünün yıkılmasıyla kentin trafiği olumsuz etkileyecek. Aynı zamanda bölgede çok sayıda dükkân bulunuyor. Dükkânı işleten esnaflar ise 27 Ağustos tarihinde dükkânlardan çıkarılacak. Kentte ise köprünün yıkılmaması için mücadele sürüyor. Odalar, siyasi partiler ve yaşam savunucuları karara tepkili. TMMOB Makina Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Birhan Şahin, “Mevcut köprü konstrüksiyonunun günümüz şartlarına göre risk taşıyor, gerekli bakım ve iyileştirmenin yapılması veya köprünün yenilenmesi gerekir. Bu hali risk barındırıyor. Ama yıkımı da doğru değil. Bu anlamda köprünün altında mevcut dükkânlardan geçimini sağlayan çalışanların ve iş yapan esnafın da mağdur edilmeyecekleri bir çözüm yolunun bulunmasını önermekteyiz” ifadelerini kullandı.(BAKIM YAPILIRSA ÖMRÜ 40 YIL UZAR) CHP Zonguldak Milletvekilli Deniz Yavuzyılmaz, köprü için hazırlanan raporlara dikkat çekti. Yavuzyılmaz şunları dile getirdi: “Fevkani Köprüsü'ne bakım onarım yapıldıktan sonra periyodik olarak bu bakım onarımların, köprünün ömrünü net olarak 30-40 yıl uzattığı belirlenmiştir. Dolayısıyla burada yapılan açıklamalar, sipariş üzerine hazırlatılan raporlar sağlam, sağlıklı olan ve depreme karşı bir problemi olmayan bir köprünün yıkılmasına neden olacak. Aynı zamanda da köprü altında uzun yıllardır hizmet veren, köprü altı esnafının da sokağa atılmasına neden olacak.” Bölgede esnaflık yapan Tahsin Alay da, “60 yıldır burada esnaflık yapıyorum. Babadan bu işi yapıyoruz. Şimdi bize ‘çıkacaksınız’ diyorlar. Ama bize yer göstermiyorlar.  Biz bu saatten sonra nereye gideceğiz… Belediye bizi mağdur ediyor. Belediye bizi umursamıyor. 4 aydır Belediye Başkanı ile görüşmek istiyoruz ama görüşemiyoruz.  Bu tutumu kabul etmiyoruz. Dükkânlarımızı boşaltmak istemiyoruz” dedi. SOL Parti Zonguldak İl Başkanı İsmail Yıldız ise, “Köprünün yıkım kararı; Zonguldak halkının, bu konuda uzman örgütlerin, bilim insanlarının, köprü esnafının görüşleri alınmadan ben yaptım oldu anlayışı ile yapılmaktadır. AKP’li Belediye Başkanı Selim Alan her konuda olduğu gibi kibirli bir tarzla ve de devlet otoritesini arkasına alarak yapmaktadır. Alan unutmamalıdır ki; onu Zonguldak halkı seçmiştir. Seçimlere de sayılı aylar kalmıştır. Giderayak şehri içinden çıkılmaz kaosa sürüklemektedir. Köprünün durumu on yıllardır tartışılmaktadır. Her yapının bir ömrü olduğu gibi köprünün de bir ömrü vardır. Betonarme binalara göre bu tür çelik konstrüksiyon yapıların ömrü daha uzundur. Bakım onarımı da daha kolaydır. Bakım onarımları yapılınca bu tür yapıların ömrünün daha uzun olacağı ilgili odalar ve bilim insanlarınca söylenmektedir” diye konuştu. (KENTİN TARİHİNE TANIKLIK ETTİ) 1956 yılında Alman firması MAİG tarafından inşası tamamlanan Fevkani Köprüsü iki yakayı birleştirerek kesintisiz karayolu ve demiryolu ulaşımını sağladı. Beş ayrı kolu, beş ayrı yöne araç ve yaya yolu veren altından demiryolu geçen, altından ve üstünden karayolu geçen bu köprü aynı zamanda bir köprü ticaret merkezi oldu. Kısa sürede kentin cazibe merkezi haline gelen köprüde; filmler çekildi, birçok meslek örgütü, sendika ve siyasi partinin tarihsel yürüyüşlerine ve toplantılar gerçekleştirdi.

Kaçak hafriyat kırma tesisi zeytinliklerin ortasında çalışıyor (Ramis SAĞLAM-Evrensel)

İzmir Uzundere’deki zeytinlik alanda Nermanoğlu Hafriyat AŞ’nin kaçak hafriyat kırma tesisi çalışmaya devam ediyor. Yöre halkı Büyük Şehir Belediyesine seslendi: "Kaçak işletmelere sessiz mi kalacaksınız?" (https://www.evrensel.net/haber/497338)


310 vekil 149’ar bin lirayı afiyetle yedi (ZEKERİYA ALBAYRAK-Sözcü)

Seçimden önce 3 aylık maaşı peşin alan ancak tekrar vekil olamayan 314 kişiden sadece 4’ü, “Hak etmedik” deyip 2 aylık maaşı geri verdi.
                             
Gültekin Uysal-Mustafa Destici-Kamil Erozan-Adil Çelik
Meclis'in 27'nci döneminde görev yapan 314 milletvekili, 14 Mayıs seçimlerinde ya aday gösterilmedi ya da seçilemedi. Vekillikleri sona eren 314 isme Nisan-Mayıs-Haziran ayları için toplam 70 milyon TL ödendi. Bunun 46 milyon 786 bin lirası hak edilmeyen 2 aylık maaşı kapsıyor. Mayıs ayının yarısı ve Haziran aylarında vekil olmadıkları halde fazladan ücret alan 314 vekilden sadece 4'ü “Biz bu parayı hak etmedik” diyerek parayı iade etti.Üç aylık maaş olarak 223 bin 500'er lira maaş alan 310 milletvekilinden ise ses çıkmadı. Vekillik yapmadan aldıkları 149 bin lirayı kabul ettiler. İki aylık maaşı iade eden Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal “İki aya yakın fazladan ücret ödendi. Hak etmediğim bir parayı alamazdım, iade ettim” dedi. Uysal'ın yanı sıra BBP lideri Mustafa Destici, İYİ Parti eski Bursa milletvekilive  Kamil Erozan AKP eski Balıkesir milletvekili Adil Çelik de iki aylık maaşlarını TBMM muhasebesine iade etti.

PTT’de hakkını arayanlara sürgün(Birgün)

Haber-Sen Merkez Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu üyeleri Zeynep Karabağ’ın sürgün edildiğini duyurdu. PTT Genel Müdürlüğü’nün politikaları eleştirilen açıklamada, “Hakkını arayan kamu emekçilerine tahammülü olmayan idareciler görevden alınmalıdır” denildi.

Açıklamada, Haber Sen Disiplin Kurulu Üyesi Zeynep Karabağ’ın sürgün edilmesi şöyle anlatıldı: “Zeynep Karabağ Ayvalık PTT Merkez Müdürlüğünde Başmüdür Suat Öztürk ile görüşüyor. Öztürk, gönderi adetlerinin az olduğunu cihetinin büyütülmesini söylüyor. Arkadaşımız cihetti büyütün sorun yok dediğinde, Başmüdür tehdit amaçlı ‘başka merkezlerde açık var tayinini çıkarın bunun’ diye yanındakilere talimat veriyor. Arkadaşımız da hukuki haklarını arayacağını ifade ediyor. Bu söylem üzerine Başmüdür ‘toplantıya katılamazsın çık dışarı’ diyerek Karabağ odadan kovuyor. Olaydan iki gün sonra Karabağ’ın Ayvalık Altınova’ya geçici görevi çıkarılıyor, soruşturma açılıyor, en üst cezalardan biri olan 1/30 oranında ceza veriliyor. Yetmiyor Balıkesir Susurluk’a tayini çıkarılıyor.”“Haklarını arayan kamu emekçilerine tahammülü olmayan idareciler derhal görevden alınmalıdır” çağrısı yapılan açıklamada, sıcak havalardaki çalışma sistemine de dikkat çekildi. Emekçilerin hakları ve sendikal haklarımız için, meşru ve fiili mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz” ifadeleri kullanıldı.Sendika tarafından yapılan açıklamada talepler sıralandı:

•7201 sayılı Tebligat Yasasının gereği yerine getirilsin, hukuk kuralarına riayet edilsin.

•2018 yılından itibaren durdurulan personel alımı bir an önce yapılsın.

•Sayı dayatması yolu ile mobbing ve baskı kurulmasın.

İşkence merkezi! (İsmail Arı-Birgün)



Engellilerin istismara maruz bırakıldığı bakım merkezinin âdeta işkence merkezine dönüştüğü ortaya çıktı. Merkezden kaçan T.Y., kamerasız alanda engellilerin darbedildiğini, jandarmanın işlem yapmadığını anlattı. (https://www.birgun.net/haber/iskence-merkezi-462156)

Pedofiliyi savunan ve karma eğitimi hedef alan imam Mehmet Şükrü Dörtbudak'a kınama ve para cezası verildi! (Mehmet Oflaz-Cumhuriyet)

Diyanet İşleri Başkanlığı, pedofiliyi savunan ve karma eğitimi hedef alan Şanlıurfa Mevlana Halid Camisi İmamı Mehmet Şükrü Dörtbudak’a kınama ve 500 TL maaştan kesme cezası uyguladı. Cumhuriyet’e konuşan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nden avukat Hediye Gökçe Baykal, “Dörtbudak’a verilen kınama ve para cezası bir yaptırım değil ödül niteliğindedir” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/pedofiliyi-savunan-ve-karma-egitimi-hedef-alan-imam-mehmet-sukru-dortbudaka-kinama-ve-para-cezasi-verildi-2110466)

Kamu, en büyük kiracı (Mustafa BİLDİRCİN-Birgün)
İktidar, devleti en büyük kiracı durumuna düşürdü. Bu yılın yalnızca ocak-temmuz döneminde bile hizmet binaları için 465,7 milyon TL’lik kira ödendi.
AKP iktidarında kamunun elindeki çok sayıda taşınmaz, adeta yok pahasına satıldı. Et ve Süt Kurumu ile DSİ, TCDD, EPDK ve TEAİŞ gibi kurumların da aralarında olduğu çok sayıda kamu kurumu, kiracı durumuna düşürüldü. Devletin kasasından hemen her yıl yüz milyonlarca liralık kira ödemesi çıktı. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin Ocak-Temmuz 2023 döneminde hizmet binası için ödediği toplam kira, 450 milyon TL’yi aştı.Mülkiyeti kendilerine ait binalarda hizmet veren çok sayıda kamu kurumu, AKP döneminde gerçekleştirilen özelleştirme ve satışların ardından kamu hizmetini, ancak kira ödeyerek yerleştiği binalarda sürdürülebilir hale geldi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin kira ödemelerine yönelik verileri de “Devlet kiracı oldu” eleştirilerinin haklılığını gözler önüne serdi. (HER AY MİLYONLARCA LİRA) Bakanlığın verilerine göre, kamunun hizmet binası kiralama gideri 2023 yılının Ocak-Temmuz döneminde 465 milyon 768 bin TL olarak gerçekleşti. Ocak-Temmuz 2023 döneminde kamu, 83 milyon 736 bin TL ile en yüksek kira ödemesini mayıs ayında yaptı. 
Kamunun hizmet binası kiralama giderleri, bazı aylara göre şöyle sıralandı:

•Ocak: 40 milyon 136 bin TL, •Mart: 51 milyon 536 bin TL, •Mayıs: 83 milyon 736 bin TL, •Temmuz: 82 milyon 149 bin TL

AKP döneminde Devletin kiracı konumuna düşürüldüğünü tartışmalarına ayna tutan yıllara göre kira ödeme tutarları ise şöyle kaydedildi: •2013: 317,7 milyon TL,   •2015: 481, 5 milyon TL, •2017: 626,6 milyon TL, •2019: 1,1 milyar TL, •2021: 1 milyar TL, •2022: 1,8 milyar TL

(DEV KURUMLAR KİRADA) AKP döneminde kiracı haline getirilen bazı kurumlar ve kira ödemeleri kayıtlara şöyle geçti: •Hali hazırda kendi binasına taşınan Et ve Süt Kurumu’nun Ocak-Nisan 2023 döneminde Limak’a 2,8 milyon TL kira ödedi.  •Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı kuruluşların kira için on milyonlarca lira harcadığı belirlendi. 2018-2022 döneminde MTA’nın 653 bin TL, TEAİŞ’ın 807 bin TL, EPDK’nin ise 10,1 milyon TL kira ödemesi yaptığı bildirildi. •TCDD’nin Cengiz-Kolin-Limak’ın işlettiği Ankara YHT Garı’na kiracı olduğu belirtildi.  CHP’li Emir, idarenin her bir ofis için 50 bin TL kira anlaşması yaptığını iddia etti, “100 yıllık kurumu kiracı yaptılar” dedi.

Merkez Bankası'ndan TL mevduata teşvik, KKM payına sınırlama (Birgün)

Merkez Bankası, TL mevduata teşvik, KKM payında sınırlamaya gitti. Buna göre, sadeleşme süreci kapsamında, yabancı para mevduattan KKM'ye dönüşüm hedefi uygulamasına ve TL payına göre ilave/indirimli menkul kıymet tesis uygulamasına son verildi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Türk lirası (TL) mevduatları artıracak, Kur Korumalı Mevduat'ı (KKM) azaltacak düzenlemeye gitti. TCMB'nin Menkul Kıymet Tesisi Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği, Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ'de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği, Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ'de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği ve Altın Hesaplarından Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ'de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği Resmi Gazete'de yayımlandı. (İLAVE MENKUL TESİS UYGULAMASINA SON) Buna göre, sadeleşme süreci kapsamında yabancı para mevduattan KKM'ye dönüşüm hedefi uygulamasına ve TL payına göre ilave/indirimli menkul kıymet tesis uygulamasına son verildi. Yapılan düzenlemelerle TL mevduatlar artarken, kur korumalı hesaplardan TL mevduata geçiş sağlanarak KKM'nin azaltılması gözetiliyor. Böylece TL vadeli mevduat hesapları desteklenerek makro finansal istikrarın güçlendirilmesine katkı sağlanması amaçlanıyor. Bu kapsamda, Merkez Bankası'nca kur koruma desteği sağlanan hesaplardan TL hesaplara geçiş ve belli oranda kur korumalı hesapların yenilenmesinin hedeflenmesine, kur koruması bulunmayan TL payı seviyesinde artış hedefine geçildi.

Kayyum şimdi de ‘yuva’ya el attı! (Umut SERDAROĞLU-Birgün)

Kayyum yönetimi Okul Öncesi Eğitim Birimi’nin içini boşaltmaya çalışıyor. (Fotoğraf: Uygulama Dersi Öğrencisi Objektifinden)

Boğaziçi’nde kayyum yönetimi bu sefer de Okul Öncesi Eğitim Birimi’nde tepki çeken değişikliklere gitti. Öğretmenleri işten atan kayyum, programı da değiştirdi.(https://www.birgun.net/haber/kayyum-simdi-de-yuvaya-el-atti-462166)

İthal ilaçta kriz: Astım, şeker, kalp ilaçları yok...(Merve Kılıç-Cumhuriyet)

Dövizdeki yükseliş hastaların sağlığını tehdit ediyor. İlaç kuruna yapılan üçüncü zam da yokluğu bitirmedi. Organ naklinde yaşamsal öneme sahip bir ilacın artık Türkiye’ye getirilmeyeceği ileri sürüldü. Astım, şeker ve kalp hastaları sorun yaşarken yeni geliştirilen ilaçlar ise ithal edilemiyor.(https://www.cumhuriyet.com.tr/saglik/ithal-ilacta-kriz-astim-seker-kalp-ilaclari-yok-2110480)

'Hasta garantisi' iddiası: Hastane var, hizmet yok! (Merve Kılıç-Cumhuriyet)

100 yataklı Beştepe Hastanesi’nde hasta yatışı, ameliyat yapılmıyor. SES Ankara Şube Başkanı Kubilay Yalçınkaya, “hasta garantili” şehir hastanelerine yönlendirme yapmak için hizmet verilmediğini savundu.(https://www.cumhuriyet.com.tr/saglik/hasta-garantisi-iddiasi-hastane-var-hizmet-yok-2110481)

ODTÜ kapıyı gösterdiği depremzedelerden günlük 470 lira istedi (soL-Özel)
ODTÜ'de yerleştirildikleri misafirhaneden çıkmaları istenen depremzedeler ne itiraz edebilecekleri bir muhatap ne de barınacakları bir yer bulabiliyor.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 6 Şubat depremlerinin ardından “kenti yeniden inşa etmek için bir yıl müsaade” istemişti. Bu sözün üzerinden altı aydan fazla geçti. Deprem bölgesindeki hijyen problemleri, barınma sorunlarıysa çözüme kavuşmaktan hâlâ çok uzak. Ülkenin pek çok şehrindeki öğrenci yurtları ve misafirhanelerde kalan depremzede yurttaşlarsa kendilerine herhangi bir alternatif sunulmadan kapı dışarı edilmeye çalışılıyor. ODTÜ Aysel Sabuncu Yaşam Merkezi de bunlardan biri. Kampüsün diğer yerleşim alanlarında uzak bir noktasında bulunan misafirhane, şahsi araç veya ticari taksi dışında ulaşımın neredeyse mümkün olmadığı bir yer. Deprem sonrasında, bölgeden gelenlere kapılarını ilk açan tesislerden biri de bu misafirhane olmuştu. Depremzedelerin tahliye edileceğine dair alınan duyum üzerine, ODTÜ’den bir grup öğrenci misafirhaneyi ziyaret etti.(Resmi belge yok, Whatsapp’tan mesaj var) Afetzedelere, misafirhaneyi en geç 20 Ağustos gününe dek tahliye etmeleri gerektiğini bildiren talimat, Whatsapp grubunda yetkili personel tarafından paylaşılan bir mesajdan ibaret. Yurttaşlar karşılarında muhatap bulamamaktan, kendilerine resmi bir belge gösterilmemesinden yakınıyor.  Misafirhane müdürü, kararın üst amirinden geldiğini söylemekle yetinip herhangi bir resmi belge göstermiyor. Soru soranlara Ankara Valiliği’yle iletişime geçmelerini söylüyor. Valilik de, bu kararın kendisiyle değil, ODTÜ Rektörlüğüyle ilgili olduğunu iddia ederek soruları yanıtsız bırakıyor.  Depremzedeler ne resmi bir belge ne de konuşulabilecek bir yetkili, bir muhatap bulabiliyor.(Herkese eşit muamele: Kapı dışarı!) Yurttaşlardan biri, kendilerine uygulanan muameleyi şöyle anlatıyor: “Yetkililerle görüşüyoruz, söyledikleri ‘herkese eşit davranıldığı’. Eşit olduğu doğru ama bu adil değil ki! ‘Suistimal edenler var’ deyip, fırsattan istifade, hepimizi kapı dışarı etmeye çalışıyorlar.”  Misafirhaneden çıkarıldıklarında gidecek başka yerlerinin olmadığını söyleyen bir yurttaş, kira yardımı veya konteyner desteği almadığını, özellikle son aylarda artan ev kiralarının da etkisiyle ekonomik durumunun kiraya çıkmak için yeterli gelmediğini söylüyor.(Alternatif yok değil, günlüğü 470 lira) Misafirhane müdürlüğü, yine Whatsapp üzerinden gönderdiği bir mesajla, burada konaklayan yurttaşlara “21 Ağustos günü ve sonrasında kalmak isteyenlerin günlük kişi başı ödeme yapması gerektiğini” bildiriyor. Meselenin pek çok yanında olduğu gibi, bu noktada da resmi bir açıklama yapılmış veya belge sunulmuş değil. Afetzedelere gönderilen mesajdaysa, misafirhanede kalmaya devam edebilmeleri için, “memurlar için yaklaşık 400, memur olmayanlar için 470 lira günlük kişi başı ödeme yapılması” şartı koşuluyor.('Kendi vatanımızda vatansız kaldık') Bir afetzede, burada bulunan pek çok yurttaş gibi kendisinin de sağlık problemleriyle uğraştığını söylüyor. Bir diğeri annesinin kanser hastalığıyla ilgilendiğini, ona refakat ettiğini. Bir başkasıysa akrabası olan küçük bir çocuğun bacağının enkaz altında kaldığı için hasar gördüğünü, geçtiğimiz hafta on sekizinci ameliyatına girdiğini anlatıyor. Yurttaşlardan birinin söylediği söz, devlet nezdinde uğradıkları muameleyi açıkça özetler nitelikte: “Kendi vatanımızda vatansız kaldık.” 

(derleyen: mstfkrc)


 

 


İlhan Arsel - Özdemir İnce / Cumhuriyet

 

Size bugün büyük bir Cumhuriyetçi düşünürden (entelektüel) söz edeceğim: Prof. Dr. İlhan Arsel. Özyaşamöyküsünü bu yazıda okuyacaksınız. Ardından, yazarın  Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları Din Adamları (Kaynak Yayınları, 3. Basım, 1996) adlı kitabının “giriş” bölümünü üçe bölüp 22, 25 ve 27 Ağustos günlerinde yayımlayacağım.

Cenevre (İsviçre) Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden “La Responsabilité Politique Ministérielle et la Chambre des Lords” (Bakanların Siyasi Sorumlulukları ve Lordlar Kamarası) adlı çalışmasıyla “hukuk doktoru” unvanını alan Prof. Dr. İlhan Arsel (5 Nisan 1920, İstanbul - 7 Şubat 2010, Florida), otuz yıl Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde anayasa hukuku dersleri verdi. 1955 yılında, Ankara Üniversitesi ile New York Üniversitesi arasında yapılan “Öğretim Üyesi Mübadelesi Sözleşmesi” gereğince 1955-1956 öğretim yılında “School of Public Administration and Social Services”te çalıştı. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden az önce, o zamanlar iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin Türkiye’yi şeriat felaketine sürükleyen tutumu nedeniyle öğrencilerine, “Bu ülkede artık anayasa hukuku öğretimi yapılamaz!”  diyerek derslerini kesti. İhtilalden sonra yeni bir “Anayasa Ön Tasarısı” hazırlamakla görevlendirilen Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki on kişilik  “İstanbul Komisyonu”na atandı. Az sonra “Kurucu Meclis Ön Tasarısı”nı hazırlamak üzere kurulan beş kişilik bilim komisyonuna üye seçildi. 1966 yılında, ders vermekte bulunduğu Ankara Polis Enstitüsü’nden istifa etti; istifa nedeni, enstitü yöneticilerinin iki öğrenciyi, fikir özgürlüğünden yoksun eder nitelikteki kararlarını protesto etmekti. 1966 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından Cumhuriyet Senatosu’na “Kontenjan Senatörü” olarak atandı.

1969 yılında, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki görevinden istifa etti. Bu kez istifa nedeni, üniversite öğretim üyelerinden pek çoğunun, toplum sorunları karşısındaki susmuşluklarını ve ülkenin şeriat karanlığına sürüklenmesine karşı nemelazımcılıklarını protesto etmekti.

Üniversiteden ayrıldıktan sonra, merkezi New York (ABD) olan “Inter-University Assoc” adlı kuruluşta danışman (senior consultant) olarak görevlendirildi ve bu kuruluşun yayımladığı “Constitutions of the Countries of the World” (Dünya Ülkeleri Anayasaları) adlı çalışmalara katıldı. 20 ciltlik bu yayınların “Türkiye” ve “Belçika” bölümlerini hazırladı. (1971 itibarıyla)

Prof. Dr. İlhan Arsel, İslam şeriatını akılcı eleştiriden geçiren ve serbest düşüncenin öncülüğünü yapan yayınlarıyla tanınıyor. Ancak din(ler) konusundaki bilimsel ve eleştirel yaklaşımlarını dile getirdiği kitapları tutucu kesimlerin şiddetli tepkisine neden oldu. Can güvenliği yüzünden ABD’ye yerleşti. 7 Şubat 2010 Pazar günü, Florida’da (ABD) yaşamını yitirdi.

                                                         ***

Yazarın Kaynak Yayınları’ndan çıkan kitapları şunlardır: Arap Milliyetçiliği ve Türkler; Şeriat ve Kadın; Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları; Biz Profesörler; Aydın ve “Aydın”; Şeriat Devleti’nden Laik Cumhuriyet’e; Diyanet’e Cevap; Turan Dursun’a Mektuplar; Müslümanlık Sınavı; Şeriat ve Kölelik; Şeriat’tan Kıssa’lar 1; Şeriat’tan Kıssa’lar 2; İslama Göre Diğer Dinler; Kur’an’daki Kitaplılar; Tevrat ve İncil’in Eleştirisi; Kur’an’ın Eleştirisi 1; Kur’an’ın Eleştirisi 2; Kur’an’ın Eleştirisi 3; Muhammed’e Göre Muhammed; Şeriat, İnsan ve Akıl; Cahiliyye; Şeriat ve Eşitsizlik; Kuran’daki Tanrı; Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı.

                                                              ***

İlhan Arsel’in yaşamöyküsünü okudunuz. Bu okumadan ödünsüz bir Cumhuriyetçi, ödünsüz bir laik, ödünsüz bir demokrat kimliği kalın hatlarıyla ortaya çıkıyor. Yayımladığı kitapların adını okudunuz. Bu kitapları yazıp yayımlamak her babayiğidin harcı değildir. İlhan Arsel Türkiye’nin Luther’idir. Ama o kadar değil, kitaplarıyla Cumhuriyet Türkiye’sinin Rönesans, Reform ve Aydınlanma çağının en önemli mimar ve yapı ustalarından biridir. İlhan Arsel’i okumak dinsel gericiliğin gemi azıya aldığı şu günlerde Cumhuriyet’in devrimci ruhunu ayaklandırmak için büyük bir fırsat.

Bu yazı dolayısıyla bir anımsatma: Diyanet, Kuran’ı yabancı dillere çevirtip dağıtmakta. Amaç: Dinsizler okusunlar da Müslüman olsunlar! Aliyülâlâ! Ama Kuran’ı kendi dillerinde okuyup Müslüman olanlar, Müslüman olduktan sonra anadil özgürlüklerini yitirecekler ve artık Kuran’ı Arapça okuyup Arapça ibadet edecekler. Eşi benzeri olmayan bir çelişki!

Özdemir İnce / Cumhuriyet

19 Ağustos 2023 Cumartesi

KISA KISA GÜNDEM - 19 AĞUSTOS 2023 -

Gericilerden 'karma eğitim' kaldırılsın çağrısı! (Mehmet Oflaz-Cumhuriyet)

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ‘kız okulları’ açıklamasının ardından gericiler ‘karma eğitim’in kaldırılması için imza kampanyası başlattı. Cumhuriyet’e konuşan Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay, “Laik ve çağdaş eğitimin başlıca koşulu olan karma eğitimin talep adı altında keyfi uygulamalarla kuşatılmasına asla izin verilemez” dedi.
                                                        
Handan Karataş

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, “Veliyi ikna etmek için gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli” ifadeleri tepki çekerken konu yargıya taşındı.Tekin’in açıklamasının ardından Türkiye Aile Meclisi Şanlıurfa İl Temsilciliği ve Şanlıurfa’daki gerici STK’ler ‘karma eğitim’in kaldırılması için imza kampanyası başlattı. Grup adına açıklama yapan Handan Karataş, karma eğitimin zorunlu hale getirilmesinin bilimsel bir çalışmanın sonucu değil tamamıyla siyasi ve ideolojik bir tercih olduğunu ileri sürdü.(“ZORUNLU KARMA EĞİTİMDEN VAZGEÇİLMELİ...”) “Zorunlu karma eğitimden vazgeçilmeli, her alanda olmak üzere, her yerde kız ve erkek okulları açılmalıdır” diyen Karataş, taleplerini şöyle sıraladı:  “1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’ndaki ‘karma eğitim zorunludur’ kavramı anayasanın 10. maddesindeki, eşitlik ilkesine aykırıdır, değiştirilmelidir. Bu okullara gitme tercihi veli ve öğrencilere bırakılmalıdır. Eğitimin her alanında toplumun dini hassasiyetleri dikkate alınmalı, düzenlemeler ona göre yapılmalıdır. Akademisyenlerden bir ekip kurulmalı, eğitimin temel sorunları ile birlikte karma eğitimin fayda ve zararları araştırılmalı ve eğitimin sorunları çözüme kavuşturulmalıdır. Okullardaki başarısızlıkların sebepleri araştırılmalı, sorunların kaynağı tespit edilerek çözüm üretilmelidir. Okullardaki şiddet, taciz ve gayri ahlaki davranışların sebepleri araştırılmalı bunlara giden yolların önü tıkanmalıdır. Eğitim ideolojiden arındırılmalı, küçük bir azınlığın yüksek sesli itirazlarına mahkum edilmemelidir. Eğitimde nicelikten çok niteliğe önem verilmeli, düzenlemeler ona göre yapılmalıdır. Toplumun ve asrın ihtiyaçlarına uygun alternatif eğitim modelleri geliştirilmeli.” 

(PEDOFİLİYİ SAVUNAN İMAMDAN DESTEK) Karma eğitimin kaldırılması için başlatılan imza kampanyasına pedofiliyi savunan Şanlıurfa Mevlana Halid Camisi İmamı Mehmet Şükrü Dörtbudak’ın da destek vermesi dikkat çekti.

(“BAKAN TEHLİKELİ BİR KAPIYI ARALAMIŞTIR”)

 Cumhuriyet’e konuşan Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, “Karma eğitimi korumakla görevli bir bakanın onu hedef alan söylemler kullanması çok tehlikeli bir kapıyı aralamıştır. Cemaat ve tarikatları, gerici yapıları bu konularda daha da cesaretlendirmiştir. Maalesef ki Cumhuriyetin birçok kurumunda cemaat ve tarikatların koordinasyonlarını görmekteyiz, onların söylemlerinin en üstten dile getirildiğine şahitlik etmekteyiz” dedi.(“KARMA EĞİTİM ZORUNLULUKTUR”) Karma eğitim, çocukların ve velilerin tercihine bırakılacak bir konu değildir” diyen Özbay, “Çünkü bir ülkede zorunlu temel eğitim, tüm yurttaşlar için aynı olmak zorundadır. Kız olunca farklı, erkek olunca farklı, şu inanca farklı bu inanca farklı olamaz. Ayrıca zorunlu temel eğitim, bir hak olduğu kadar daimi ve devredilemez bir kamu hizmetidir. Devlet nitelik olarak aynı olan kamu hizmetini yurttaşlarını  cinsiyet temelinde ayırarak veremez. Özgürlük talebi, kamunun eşitlik ilkesini yok edemez, göz ardı edemez” ifadelerini kullandı. Özbay, Laik ve çağdaş eğitimin başlıca koşulu olan karma eğitimin talep adı altında keyfi uygulamalarla kuşatılmasına asla izin verilemez” diyerek açıklamasını sonlandırdı. 

 Vekil yapmadılar ama gönlünü ihaleyle aldılar (Mustafa Bildircin-Birgün)

AKP’den vekil olma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Demirci, kamu ihaleleri ile zenginleşti. Demirci’nin şirketi SGK’ye de 23 milyon TL’lik konteyner sattı.(https://www.birgun.net/haber/vekil-yapmadilar-ama-gonlunu-ihaleyle-aldilar-461899)

Boğaziçi öğrencilerine 'özel güvenlik' müdahalesi: Öğrenci kulüpleri boşaltılmak isteniyor (Birgün)

Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenci kulüplerinin bulunduğu alanlar yurt yapılmak için boşaltılmak isteniyor. Karara tepki göstererek nöbet tutma eylemi gerçekleştiren öğrencilere ise özel güvenlik müdahale etti. EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan ise "Öğrenci kulüplerinden elinizi çekin" ifadelerini kullandı.(https://www.birgun.net/haber/bogazici-ogrencilerine-ozel-guvenlik-mudahalesi-ogrenci-kulupleri-bosaltilmak-isteniyor-461775)

Erdoğan’ın sesini yapay zeka ile taklit ederek dolandırıcılık yapan kişi tanıdık çıktı (Birgün)

Yapay zeka üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sesini kullanarak iş insanlarını dolandıran Fatih Emre Hülagü tutuklandı. Fatih Emre Hülagü'nün eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Metin Hülagü'nün oğlu olduğu öğrenildi.

(DAHA ÖNCE DE DOLANDIRICILIK YAPTI) Öte yandan Fatih Emre Hülagü’nün internette kendisinin kiralamış olduğu günlük kiralık daireleri ilana koyduğunu burdan insanlardan kapora alarak dolandırdığını bu işten yaklaşık 600 bin TL kazandığını ifade ettiği öğrenildi. Hakkında birden fazla yakalama kararı bulunan Fatih Emre Hülagü, ifadesinde suçlamaları kabul etti. Fatih Emre  Hülagü, Temmuz 2022’de bu işlemlerden dolayı şikayet edildiğini ve yakalandığını, bu kapsamda 4 buçuk ay tutuklu kaldığını belirtti. Şubat 2023’te cezaevinden çıktığını ve cezaevinden çıktıktan sonra bu dolandırıcılık işlemini yaptığını kaydetti. Fatih Emre Hülagü’nün babası Prof. Dr. Metin Hülagü Türkiye’de Abdülhamit üzerine çalışmalarıyla biliniyor. Kayseri Üniversitesi tarih bölümünde uzun süre öğretim üyesi olarak çalışan Metin Hülagü, 2012-2014 yılları arasında Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmıştı. Metin Hülagü’yü kamuoyu daha çok Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında İlber Ortaylı ile Abdülhamit ve İttihat Terakki üzerine yaptığı tartışmadan sonra tanımıştı.

Kazananın ismi 3 gün sonra değişti (Berkay Sağol-Birgün)

Ordu Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nin özel yetenek sınavı için 3 gün arayla iki farklı sonuç açıklandı. İlk listede kazanan 6 adayın ikinci listede elendiği görüldü. (https://www.birgun.net/haber/kazananin-ismi-3-gun-sonra-degisti-461903)

soL haberleştirmişti, tarikat kaçak lisesini tanıttığı siteyi kaldırdı!(BURCU GÜNÜŞEN-SOL/Özel)
Nur Cemaati'ne bağlı Suffa Vakfı, soL'un konuya ilişkin haberlerinin ardından 'Anadolu Lisesi' statüsünde iddiasıyla kaçak lise eğitimini tanıttığı kulliye.org adlı sitesini bakıma aldı. Devlet korumasındaki çocukların tarikat kampına gönderilmesinin arkasındaki Nur Cemaati'ne bağlı Suffa Vakfı'nın İstanbul İkitelli'de "Anadolu Lisesi" statüsünde diye tanıttığı kaçak lise eğitimi verdiği  de ortaya çıkmıştı. soL'un "Tarikattan kaçak Anadolu Lisesi: ‘Açıktan diploma sayesinde, 1 milyon çocuk tarikatların elinde’" başlıklı haberiyle gündeme gelen kaçak liseye ilişkin bilgiler, Suffa Vakfı'nın internet sitesinde faaliyetleri arasında sıraladığı "Eğitim" başlığından yönlendirildiğiniz "Külliye.org" adresinde yer alıyordu.

Haberin ses getirmesinin ardından vakfın internet sitesinde sözkonusu bölüme bağlantıyı kaldırdığı görüldü. Sözkonusu adrese gidildiğinde ise karşınıza "Site yapım aşamasındadır" mesajı çıkıyor:

Kaldırılan sitede kaçak tarikat lisesine ilişkin şu ifadeler yer alıyordu: Erkek öğrenciler için Anadolu Lisesi Statüsünde 4 yıl süren  bir eğitim süreci içerisinde, iyi bir üniversitenin herhangi bir bölümünü kazanabilmesi için sahasında uzman kişiler tarafından dersler verilmektedir. Külliyenin bu lise bölümü AÇIK KOLEJ manasını ihtiva ediyor. Örgün olarak eğitim veren fakat diplomanın açıktan alındığı bu KOLEJİMİZ, NORMAL KOLEJ üstü bir eğitim sistemidir. Vakfın “açık kolej” diye nitelediği “lise” bölümünde derslerin din dersleri ve fen dersleri diye ikiye ayrıldığı belirtilirken, Fen dersleri Matematik, Fizik, Kimya, İngilizce, Edebiyat, Din Anlatım ve Coğrafya olarak, din dersleri ise Kur’an-ı Kerim, Metin Tahlilleri, Adab, Rehberlik, Fıkıh, Siyer diye listeleniyordu. Konuya ilişkin soL'a konuşan Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, siyasi iktidarın “açık öğretim” adı altında lise diplomasının dışarıdan alınabildiği yeni ve “paralel bir eğitim sistemi” yarattığını söylemişti. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre ülke genelinde “açık lise”ye kayıtlı 1 milyon 200 binin üzerinde 18 yaş altı çocuğun bulunduğunu belirten Özbay, bu çocukların çok büyük kısmının tarikat ve cemaatlerin eline terk edildiğini, çocukların bu merkezlerde paralel eğitime tabi tutulduğunu anlatmıştı.(Sadece lise değil, üniversite eğitimi de!) Suffa Vakfı'nın "yapım aşamasına" aldığı kulliye.org sitesinde yalnızca kaçak lise eğitimi de tanıtılmıyordu. Aynı sitede yer alan İslami İlimler Eğitimi başlığı altındaki açıklamalarda üniversite statüsünde eğitim verdirildiği iddia edilirken, öğrencilerin mezuniyetten sonra "münasip alanlarda istihdam edilerek" bir yıllık yüksek lisans eğitimi verildiği de kaydediliyordu. Kaldırılan sitede ayrıca Hafızlık Eğitimi ve Barınma başlıkları da yer alıyordu. Suffa Vakfı'nın halen eğitim başlığı altında Gündüzalp Erkek Öğrenci Yurdu ve Hayrünnissa Hanım Eğitim Merkezi adlı bölümlere erişim sağlanabilirken Külliye adlı bölüme ise tıklanıldığında erişilemiyor:

(Ne olmuştu?) İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki  çocukların, Nur Cemaati’nin bir kolu olan Suffa Vakfı’yla ilişkili Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük dini eğitim kampına alındığı ortaya çıkmıştı. soL'un "Devlet koruması altındaki çocuklar 40 günlük tarikat kampına yollandı!" haberinin hemen ardından kampa alınan çocuklar, kampın bitişi için planlanan tarihten 8 gün önce çocuk evlerine teslim edilmişti.

AKP'li belediye kadınlara özel tur düzenledi, erkek çocukların gitmesini yasakladı (soL)
AKP'li Bağcılar Belediyesi, kadınlara özel olarak gerçekleştireceğini duyurduğu özel deniz turuna erkek çocukların gelmesini yasakladı.

İstanbul’daki AKP’li Bağcılar Belediyesi sosyal medya hesaplarından yaptığı “Denizin Keyfini Çıkarmaya Hazır Mısınız? Haydi Â-lâ Şile Kadınlar Plajına” başlıklı duyuruda “kadınlara özel” deniz turu düzenlediğini açıkladı. Duyuruda, Şile’de kadınlara plajına gezi düzenleneceği, katılımın 14-65 yaş arası ile sınırlı olduğu ve erkek çocukların kabul edilmeyeceği belirtildi. Açıklamada,Programımıza ‘erkek çocuk’ kabul edilmeyecektir. Kadınlar plajı ziyareti programına katılmak için Bağcılar'da ikamet etme zorunluluğu bulunmaktadır denildi.


Çocuklara Diyanet kıskacı(Mustafa Bildircin-Birgün)

Diyanet, Sevgi Evleri’ndeki kimsesiz çocukları umreye götürdü. Başkanlığın, Değerler Yarışması’nda dereceye giren lise öğrencilerinin olduğu umre kafilesine, Aile Bakanlığı’na bağlı sevgi evlerinde kalan çocukları da dâhil ettiği öğrenildi. (https://www.birgun.net/haber/cocuklara-diyanet-kiskaci-461883)

Diyarbakır’da elektriği kesilen köye kayyum atandı (Birgün)

Diyarbakır’da DEDAŞ’ın 8 gündür elektriğini kestiği Düzova Köyü muhtarının yerine kaymakam yardımcısı görevlendirildi. 

Diyarbakır’a enerji sağlayan DEDAŞ, Çınar İlçesi’ne bağlı Düzova köyünün elektriğini bir hafta önce “kaçak kullanım ve borç” nedeniyle kesti. Soruna çare bulamayan köy muhtarı Necati Ertem, istifa dilekçesini Çınar Kaymakamlığı’na verdi. Amida Haber'de yer alan habere göre, Ertem’in istifasını kabul eden kaymakamlık, 4 aza da görevi kabul etmeyince, Çınar Kaymakam Yardımcısını muhtarın yerine görevlendirdi.("JENERATÖR ALMAYA ZORLANIYORUZ") Köylüler, Diyarbakır Valiliği ve Çınar Kaymakamlığı’nda sorunun çözümü için muhatap bulamadıklarını söyledi. Yetkililerin, köye enerji sağlanması için köye 3 jeneratör alınmasını önerdiklerini belirten köylüler, "Bu 3 jeneratörü köylülerin üzerine zimmetlemek istiyorlar. Bu sorumluluğu da kimse almak istemiyor. Bize bir heyet kurulacağı söylendi. Heyette 3 akil insan, 3 DEDAŞ yetkilisi 3 kişi de köyden olacaktı. Uzlaşmak için Çınar’a gittik, yeni atanan muhtarla (kaymakam yardımcısı) 3-4 saat oturduk. Kimse bizi muhatap almadı" dedi.

Kredi musluğu kapalı, kepenkler indi (Birgün)

Seçim sonrası ticari kredilere erişimde yaşanan güçlük sektörü olumsuz etkilemeye devam ediyor. TOBB verilerine göre kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı geçen yıla göre yüzde 86 arttı.(https://www.birgun.net/haber/kredi-muslugu-kapali-kepenkler-indi-461893)

Depremde yıkılan 89 kişinin öldüğü Galeria Sitesi sakinlerine 6 ay sonra elektrik faturası(Evrensel)

Depremde 89 kişinin öldüğü Galeria Sitesi sakinlerine 6 ay sonra elektrik faturası geldi. Şirket “faturayı Bakanlık ödeyecek” derken vatandaş kendilerine böyle bir bilginin gelmediğini söyledi.(https://www.evrensel.net/haber/497157)

Güneş enerji santralları yanlış yere kurdular! (Şeyda Öztürk-Cumhuriyet)

Türkiye’de sadece bu yıl 187 güneş enerjisi santralı (GES) için ÇED süreci başlatıldı. Ancak uzmanlar, kâr amacıyla “yanlış yere” kurulan GES’lerin doğaya zarar verdiğini vurguladı. İzmir’de zeytinlik alanda, Şanlıurfa’da merada GES projesi yürütülüyor. Güneş enerji santralları (GES) her ne kadar temiz enerji kaynağı olarak bilinse de yer seçimleri de bu konuda önemli. Orman Kanunu’nda yapılan son değişikliklerle birlikte taşlık, kayalık verimsiz olarak nitelendirilen orman alanlarında güneş enerjisi santralları kurulmasının önü açıldı. Ancak uzman görüşlerine göre, orman habitatları her haliyle son derece önemli ve verimsiz orman olarak adlandırılan yerler karbon yutağı olabilir. Yapım için adım atılan projelerin bazıları şu şekilde: *İzmir Karaburun’daki zeytin ağaçlarının bulunduğu alanda GES panellerinin konuşması için süreç başladı. Proje gerçekleştiği takdirde 30 bin zeytin ağacı tehlikeye girecek.* Kalyon Holding de Şanlurfa’nın Viranşehir ilçesinde GES projesi başlattı. Hayvancılık yapan yurttaşlara ait olan mera arazisine 160 bin panel yerleştirilecek.(147 AĞAÇ KESİLECEK) *İzmir Bergama’da da üç köyü kapsayan alana yapılmak istenen GES panelleri için adım atıldı. AKP’li Bergama Belediyesi de projenin yapılacağı köyde ağaç kesimi için dün ihaleye çıktı. İhalede 147 ağaç kesileceği belirtildi. 

Tevfik Fikret anılıyor (Cumhuriyet)

Şair, öğretmen ve yayıncı olarak Türk edebiyatının Batılılaşmasında büyük pay sahibi olan Tevfik Fikret ölümünün 108. yılında anılıyor. Tevfik Fikret 24 Aralık 1867’de İstanbul’da doğup 19 Ağustos 1915’te yaşamını yitirdi. Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi.

Şireci direnişinde patron sözcülüğüne soyunmuştu: AKP'li Şahin 'tehlikenin' önüne geçmiş...(soL)

Şireci Tekstil işçilerinin grevinde patron sözcülüğüne soyunan AKP'li Gaziantep Belediye Başkanı Şahin, 'Bir çok gelebilecek tehlikeyi önlediğimize dair genel bir kanat var iş dünyasında' dedi.(https://haber.sol.org.tr/haber/sireci-direnisinde-patron-sozculugune-soyunmustu-akpli-sahin-tehlikenin-onune-gecmis-382669)

(derleyen: mstfkrc)