7 Eylül 2023 Perşembe

Hasan Cengiz vakası: AKP yerine Rusya’ya mı bakılmalı? - Emre Alım / soL-Özel


CHP ve Hasan Cengiz ilişkisi AKP üzerinden tartışılıyor. Rusya boyutu tamamen atlanıyor. Hasan Cengiz, “CHP’deki Avrasyacı kanat benim” diyor.

Son günlerde Türkiye siyasetinde üzerinde en çok konuşulan konulardan biri, CHP’de Hasan Cengiz ismi etrafında dönen tartışma.

Tartışmayı iki gelişme tetikledi. Biri, Levent Gültekin’in ortaya attığı, Hasan Cengiz’in Millet İttifakı’ndan bir lidere 100 milyon dolar verdiği iddiası. Diğeri, geçmişte yaptığı laiklik ve Atatürk karşıtı açıklamalarından dolayı gündem olan eski danışman Perinaz Yaman’ı Kılıçdaroğlu’yla tanıştıran ismin Hasan Cengiz olması.

Medyada ve kamuoyunda mesele, bir tarafın “AKP-Erdoğan cephesi, makul rakip gördüğü Kılıçdaroğlu’nu aday göstermek için Cengiz üzerinden operasyon yürüttü”, diğer tarafın “CHP için çekişmede değişimciler Kılıçdaroğlu’nu yıpratmak için bu gündemi kullanıyor” dediği bir eksende tartışılıyor.

soL’un edindiği bilgiler ve Hasan Cengiz’in soL’a yaptığı açıklamalar, tartışmanın yanlış bir eksende yürüdüğü olasılığına işaret ediyor.

Hasan Cengiz, 1994’te kurulan Avrasya Yerel Yönetimler Birliği’nin başkanı. Cengiz, Rusya’da bulunan çok sayıda siyasi kurum, siyasetçi ve iş insanıyla yakın ilişkilere sahip. Burada ilk göze çarpan isim, Aleksandr Dugin.

Dugin, 61 yaşında, aşırı sağcı bir Rus politikacı. Askeri istihbarat kökenli bir ailenin çocuğu olan Dugin, 80’li yıllarda anti-komünist bir genç militandı. Daha sonra “Atlantik ittifakına karşı Avrasya ittifakı” düşüncesini geliştirdi. Putin üzerindeki etkisi hep tartışma konusu oldu ancak Moskova’yı da aşan siyasi bağları gücünü hep korudu.

Hasan Cengiz, Dugin’le kişisel tanışıklığı ve yakınlığı olan bir isim. Ayrıca, Cengiz’in siyasi açıklamalarında kullandığı dil de Dugin’in terminolojisiyle örtüşüyor.

5 Eylül günü soL’a verdiği mülakatta Cengiz, “Sizin tanımınız üzerinden gidersek, CHP’de şu an Avrasyacı bir kanat var mıdır?” sorusuna, “Avrasyacı kanat şu an Hasan Cengiz. Benden başka anti-emperyalist söylemde bulunan kaç kişi var?” yanıtı verdi.

Ancak Hasan Cengiz, kendinden ibaret bir isim değil. soL’a verdiği bilgiye göre “seçim sürecinde 81 ilde Kılıçdaroğlu’na destek toplantıları organize etmiş” bir ağı temsil eden bir kişi.

Üstelik Cengiz’in CHP ve Kılıçdaroğlu’yla ilişkisi de yeni değil. Cengiz, Haziran 2017’de Kılıçdaroğlu’yla iftar yemeği yemiş, görüşme dört saat sürmüştü. Cengiz, görüşmenin ardından “2019 seçimlerinde [CHP’de] başörtülü, milliyetçi muhafazakar profilli milletvekili adaylarının, seçilecek yerlerde olacağının işaretini aldım” açıklaması yapmıştı.

Hasan Cengiz, yakın zamana kadar Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı destekliyordu. Cengiz'in bu siyasi tavrı, “AKP adına hareket ettiği” iddialarının ardındaki temel argüman.

Hasan Cengiz, Liberal Demokrat Parti vekili Aleksandır Sergeviç ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Seyit Sertçelik ile Saray'da, 2019

Öte yandan, Hasan Cengiz’in Rusya’yla ve Avrasyacı düşünceyle bağları, AKP’yle olan bağlarından daha eski ve kuvvetli. Cengiz, 2016’da 27 kişilik bir heyete başkanlık ederek, henüz Rusya’nın işgal etmediği Kırım’a gitmişti. Ukrayna, bu ziyaretin ardından Cengiz’e dava açmıştı.

2018 yılında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Türkiye’den bir siyasi heyetin kendisini ziyaret ettiğini açıklamıştı. Bu heyet, Hasan Cengiz’in başkanlık ettiği bir heyetti. O dönem AKP hükümeti Esad’la hiçbir yakınlık gözetmiyordu ancak Rusya, Esad’ın da parçası olduğu bir uzlaşı hedefindeydi.

Cengiz’in yakın çalışma arkadaşları arasında da Rusya bağı kuvvetli isimler var. Bunlardan en dikkat çekeni, 34 yaşındaki Mustafa Kemal Kahya. Zira kamuoyu Perinaz Yaman’ın danışman olarak atanmasına odaklanmış olsa da, Yaman’la aynı gün, 26 Mayıs’ta Kahya da Kılıçdaroğlu’na danışman olarak atanmıştı.

Mustafa Kemal Kahya'nın Kemal Kılıçdaroğlu'na danışman olarak atandığını bildiren tebliğ

Kahya, Alanyalı turizmci bir ailenin oğlu. Alanya, hem yerleşik Rus nüfusunun hem de Rus ziyaretçi sayısının en yüksek olduğu ilçemiz. Haliyle Alanya’daki, başta turizmciler, tüm iş insanlarının Rusya’yla ilişkili olması doğal.

Kahya, Hasan Cengiz’in yanındaki faaliyetleriyle, bu ilişkileri epey derinleştirmiş görünüyor. Aralık 2022’de bir Rus heyeti Alanya Ticaret Odası’nı ziyaret etmiş, toplantıyı Kahya ve Cengiz organize etmişti.

Hasan Cengiz, Mustafa Kemal Kahya’yı çok yakından tanıdığını belirtiyor: “Alanya’nın sevilen, değerli bir ailesinin çocuğu. Atatürkçü ve cumhuriyetin değerlerini özümsemiş bir çocuk. Otuz dört yaşında geleceği olan bir genç.”

              Cengiz ve Kahya Kremlin ziyaretinde, Liberal Demokrat Parti ve Birleşik Rusya Partilerinin parlamento ofislerinde, 2019

                    Cengiz ve Kahya, eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ı ziyarette, 2018

Cengiz, Kahya’nın Alanya’da kendi tabanı olan, seçim döneminde takdir toplamış biri olduğunu, Kılıçdaroğlu için yemek verdiğini söylüyor.

Kahya, Perinaz Yaman’dan farklı olarak, CHP’de milletvekili aday adayı olmuştu ancak parti tarafından aday yapılmamıştı. Alanya yerel basınına göre bunun sebebi, Kahya’ya “çok daha önemli bir görev verilecek” olmasıydı. 10 Nisan’da Gazete Alanya’da çıkan habere göre “turizmci Mustafa Kemal Kahya, [kazanacağı varsayılarak yazılmış ifadeyle] 13. Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun turizm politikalarından sorumlu başdanışmanı” olarak atanacaktı.

14 Mayıs’taki ilk tur seçimi kaybedilince, 26 Mayıs’ta, ikinci tura iki gün kala, Hasan Cengiz çevresinden Perinaz Yaman ve Mustafa Kemal Kahya, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından danışman olarak atandı. İkinci tur da kaybedilince, 6 Haziran günü Kılıçdaroğlu, kalıcı danışmanlar hariç tüm danışmanların görevine son verdi.

Ancak Cengiz çevresi, CHP genel merkezinde halen aktif olarak çalışıyor.

Rusya seçim öncesi CHP’yle temas yüzeyi arıyordu

Seçimlerin ilk turundan üç gün önce, Kılıçdaroğlu beklenmedik bir çıkış yaptı ve Rusya’nın Türkiye seçimlerine müdahale ettiğini iddia etti. Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiayı kınadı. Kılıçdaroğlu, “Eğer somut kanıtımız olmasaydı tweet atmazdım” dedi.

CHP’nin bu çıkışının ardından kamuoyunda “Rusya ve Putin, Erdoğan’ı destekliyor” algısı güç kazandı.

soL’un görüştüğü konuya dair bilgi sahibi, CHP dışı kaynaklar, bu algının yanıltıcı olduğu görüşünde. Kaynaklara göre Rusya, kendisi açısından büyük öneme sahip Türkiye’deki tüm varlığını tek bir siyasi aktöre bağlamaktan kaçınmaya çalışıyor, ancak Millet İttifakı’nın kökten Batı yanlısı pozisyonu nedeniyle zorlanıyordu. Yine de Rusya, CHP dahil muhalefetle temas kanallarını genişletmek için çeşitli denemeler yapıyordu.

Hasan Cengiz, “CHP, Amerika ve Batı’yla o kadar yakın ilişkiler kurdu ki Avrasya’yı unuttu” görüşünde.

'Tarlayı boş bırakırsanız yabani ot biter'

soL: Avrasya Yerel Yönetimler Birliği olarak Rusya ve aynı coğrafyadaki ülkelerde yıllardır çeşitli kademelerde ‘sivil diplomasi’ faaliyeti yürütüyorsunuz. Bu yönünüz düşünüldüğünde CHP’yle kurduğunuz ilişkide partinin Rusya’yla olan ilişkilerini sağlamlaştırma kaygısı olduğunu düşünüyor musunuz?

Hasan Cengiz: Cumhuriyet Halk Partisi geçmişte anti-emperyalist bir parti olarak gönüllere girmişti. CHP, Amerika ve Batı’yla o kadar yakın ilişkiler kurdu ki Avrasya’yı unuttu. CHP içerisindekilerin çoğu okyanus ötesiyle bağlantısı olan, NATO’cu insanlar. Onlar yıllarca Genel Merkez’de örgütlendiler. Tarlayı boş bırakırsanız yabani ot biter. Atatürk’ün kurduğu, ana muhalefetteki CHP’de her görüşten insanın olması gerek. Avrasyacıların da olması gerek. 

Cumhuriyet Halk Partisi’nde mason danışman da oldu. Peki mason danışmanları Kemal Bey’e kimler taşıdı? Cumhuriyet Halk Partisi’ne Amerika’yla ilişkisi iyi olan insanları kim taşıdı? Bu adamların hepsi şimdi değişim-dönüşüm tayfasının içine girdiler. Cumhuriyet Halk Partisi şu an anti-emperyalist duruşun sergilenmesi için bir fırsat. Evet, Cumhuriyet Halk Partisi’nin değişmesi gerekiyor ama anti-emperyalist şekilde. 

CHP Genel Merkezi’nde Avrasya Yerel Yönetimler Birliği üyesi başka kimse var mı?

Hasan Cengiz: Bu adamların dertleri ulusalcı, Avrasyacı düşüncede olanların CHP’ye geçmemesi. Bunlar daha gri insanları istiyorlar. 

Sizin tanımınız üzerinden gidersek, CHP'de şu an Avrasyacı bir kanat var mıdır?

Hasan Cengiz: Avrasyacı kanat şu an Hasan Cengiz. Benden başka anti-emperyalist söylemde bulunan kaç kişi var? 

Hasan Cengiz, Mustafa Kemal Yahya’yla ilgili sorularımıza soruyla yanıt vermeyi tercih etti: “Seçim dönemi atanmış danışmanlar o kadar önemli değil. Bugün var, yarın yok. Kalıcı danışmanları kim taşıdı Kemal Bey’e?”

Kılıçdaroğlu’nun şu an 6 danışmanı var: Özgür Yici, Engin Özkoç, Hacer Foggo, Recep Cengiz, Mustafa Bilgiç ve 2010-2014 yılları arasında Türkiye'nin ABD büyükelçiliği görevini yürüten Namık Tan. 

Cengiz, listedeki isimleri duyunca “O adam mason mesela” diyor ve devam ediyor: “Mason olmak onun dünya görüşü. Peki bunu oraya kim getirdi? Kim Kemal Bey’le tanıştırdı? Ben de bu soruyu soruyorum ‘çok ağır’ muhalefet yapanlara. Siz masondan rahatsız değilsiniz de Avrasyacı adamdan mı rahatsızsınız? Mason görüşüne sahip olanlara saygı duyuyorum ama katılmadığım bir hayat tarzı. FETÖ’cülerin de NATO’cuların da kıblesi Amerika. Ben NATO’nun genişlemesine karışıyım. Rusya şu an ortak düşmanımıza karşı savaşıyor. Aynı adamlar 15 Temmuz’da bize karşı darbe yaptılar. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorum. Savunamaz mıyım?”

Cengiz’in dile getirdiği tezlerin, CHP’nin mevcut siyasi hattıyla çeliştiğine işaret ettiğimizde, “CHP bir eksen kayması yapsın. CHP anti-emperyalist çizgiye gelmeli. Hem söylemde hem eylemde. CHP’de değişim ve dönüşüm olacaksa bu şekilde olmalı” yanıtı veriyor.

Hasan Cengiz’in tepkileri, ses tonu, heyecanı ve hiddetinden, hakkında çıkan haberlerden çok rahatsız olduğu anlaşılıyor. “Şu an komplo ve yalan üretiyorlar. Hepsinin acilen psikiyatriste gitmesi lazım. Hasan Cengiz kimdir diye soruyorlar ama beni aramıyorlar. Beni tanımadığım insanlara soruyorlar” diyor.

Rahatsızlığın kökeninde, 100 milyon dolar gibi bir miktarın da eklemlendiği, AKP adına iş yürütme iddiaları var. Cengiz, tüm bu komplo teorileri karşısında bunalmış olduğunu belirtiyor.

Belki de Hasan Cengiz’i, herkesin gözü önünde olduğu şekliyle değerlendirmek gerekiyor. Cengiz, büyük bir inançla savunduğu siyasi fikirlere sahip ve bu fikirlerin, uluslararası bir ilişkiler ağının parçası olarak mücadelesini yürütüyor.

Belki de böyle bakıldığında, CHP ve Türkiye’de neler olup bittiğini anlamak için elimizde daha fazla veri olur.

Emre Alım / soL-Özel

Güncelleme: Hasan Cengiz, haberin yayımlanmasının ardından 'mason' imasında bulunduğu ismin Namık Tan değil, Cumhuriyet Halk Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Eski Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz olduğunu açıklamıştır.



6 Eylül 2023 Çarşamba

Son dakika... Madımak failinin cezası kaldırıldı - CUMHURİYET

 Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Sivas Madımak katliamı hükümlüsü Hayrettin Gül’ün cezası 'hastalık' gerekçesiyle kaldırıldı.

Sivas’taki Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993’te 33 aydın yakılarak katledilmişti.

Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'ni yakarak 37 kişinin ölümüne neden olan olaylara ilişkin görülen davada Gül hakkında, Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce idam kararı verilmiş, idam kararının kaldırılmasının ardından cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilmişti.

'28 ŞUBAT'TA 'MAĞDUR' OLMUŞ

Gül'ün 28 Şubat (1997) davasında “mağdur” sıfatıyla yer aldığı ortaya çıkmıştı. Ağırlaştırılmış hapis cezası alan ve Sivas E Tipi Kapalı Cezaevinde kalan Gül’ün 28 Şubat soruşturmasını yürüten savcı Mustafa Bilgili’ye gönderdiği mektup da dava dosyasında yer almıştı. Hayrettin Gül, mektubunda “28 Şubat mağduruyum. Dosyalarımızı inceleyin, beraatimi verin” demişti.

İLGİLİ KARAR...

Resmi Gazete'deki Cumhurbaşkanı Kararı'nda şu ifadeler yer aldı: "Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 16/6/2000 tarihli ve E:1999/5, K:2000/87 sayılı kararıyla Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmak suçundan idam cezasına çarptırılan, anılan Mahkemenin 17/10/2002 tarihli ek kararı ile 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 1 inci maddesinin (A) fıkrası uyarınca cezası müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen, Ankara (Kapatılan) 11 inci Ağır Ceza Mahkemesinin (5190 sayılı Yasa ile görevli ve CMK 250 nci maddesi ile yetkili) 22/5/2005 tarihli ve 2005/869 D.İş sayılı kararıyla 5218 sayılı Ölüm Cezalarının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 1 inci ve 2 nci maddeleri ile geçici 11 inci maddesi gereğince cezası ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çevrilen, yine aynı Mahkemenin 23/6/2005 tarihli ek kararı ile cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak düzeltilen, Sivas 5 inci Asliye Ceza Mahkemesinin 27/11/2018 tarihli ve E:2018/180, K:2018/767 sayılı kararıyla hakaret suçundan 10 ay hapis ve yine Sivas 2 nci Asliye Ceza Mahkemesinin 12/2/2019 tarihli ve E:2018/653, K:2019/121 sayılı kararıyla hakaret suçundan 10 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına hükmedilen ve bu cezalarının Ankara 11 inci Ağır Ceza Mahkemesinin 26/3/2019 tarihli ve 2019/385 D.İş sayılı kararıyla içtimaına karar verilen, Sivas İli, Merkez İlçesi, Köklüce Mahallesi/Köyü, Cilt No:152, Hane No:4, Birey Sıra No:25 nüfusuna kayıtlı olup, Mahmut ve Mevlude'den olma, 15/4/1948 doğumlu, 32407717854 T.C. kimlik numaralı Hayrettin GÜL'ün kalan cezası, Adalet Bakanlığının 21/6/2023 tarihli ve E-35601974- 102[102-0593-2023]-1553/67537 sayılı yazısı ekinde gönderilen ve adı geçenin sürekli hastalık hali kapsamında bulunduğunu belirten Adli Tıp Kurumu 3 üncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun 31/5/2023 tarihli ve 69365276-101.01.02-2023/72039/12925-12385 sayılı raporu sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 104 üncü maddesinin on altıncı fıkrası gereğince kaldırılmıştır." 

CUMHURİYET

Kerkük'te son durum: Kürtler denklemin dışına çıkar mı? - Özkan Öztaş / soL-Özel

 Kerkük'te bazı binalar, Barzani'nin partisine devredildi. Hem Talabani çevresi hem de diğer unsurlar durumdan rahatsız. Ancak Bağdat'ın Kürtleri denklemin dışına atma şansı yok.

Türkiye'nin güneydeki kara sınırları 2002 yılından bu yana bir çok karışıklığa, ayaklanmalara, dış müdahalelere ve haritaların yeniden yorumlanmasına tanık oldu. 

2002 yılında Irak'ın eski lideri Saddam Hüseyin'e karşı yapılan ABD öncülüğündeki işgalle birlikte Irak yeniden dizayn edildi. Kabaca 2002 ve 2012 yılları arasında 10 yıl kadar Türkiye'de de siyasetin gündeminde işgal, direniş, emperyalist müdahaleler ve bunlara karşı verilen yurtsever mücadele başlıkları yer aldı. Amerika'nın Irak'taki askeri müdahalesi, Irak'taki Saddam karşıtlarını dahi memnun etmeye yetmedi. Yaşanan işgal ve operasyonun neticesinde resmi rakamlar yaklaşık 500 bin kişinin yaşamını yitirdiğini ifade ederken yerel kaynaklar bu sayının 1 milyona ulaştığını belirtiyor. Bugün 2002'den geriye, mezarlıklarının nüfusu yaşayanlarından kalabalık olan bir Irak kaldı. 

Kerkük düğümü

Kerkük'ün 2014 yılında IŞİD tarafından yaratılan terör sonucunda Bağdat hükümetiyle teması kopmuştu. IŞİD'in elinden kurtarıldıktan sonta Kerkük'ten çıkarılmış bulunan Bağdat hükümeti ve ona bağlı askeri kuvvetlerin yerine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne (IKBY) bağlı askeri birlikler yerleşti.

Bu dönem IKBY'ye bağlı peşmerge kuvvetleri, IŞİD'e karşı verdiği mücadeleyle bölge halkı arasında da desteğini artırdı. 2014 yılı itibariyle Irak Hükümeti'ne bağlı askeri kuvvetlerin yerini artık peşmerge kuvvetleri almış ve tüm askeri ve yerel yönetim faaliyetleri IKBY tarafından yönetilir duruma gelmişti. 

Bağımsızlık referandumu ve sonrası

IKBY, 2013 ve 2014 yıllarında bölgede hızla yayılan IŞİD'e karşı verdiği mücadeleler sürecinde bazı yeni alanlara yayılmış ve Kürtlerin yaygınlık gösterdiği veya bölgedeki Arap ya da Türkmen aşiretlerin talebiyle güvenliği sağlamak için gittiği bölgelerde kalıcılaşmaya dönük adımlar atmıştı. Bu süre zarfında egemenlik sahasını genişleten IKBY ve ona bağlı peşmerge kuvvetleri Kerkük'te de yerleşik hale gelmişti.

Haritada yer alan kırmızı yerler IKBY alanını gösterirken çizgilerle gösterilen yerler 2014-2017 arasında Irak Kürdistanı'nın genişlediği alanı gösteriyor

2017'de Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi'nin gerçekleştirmiş olduğu "Bağımsızlık Referandumu" ezici çoğunlukla "evet" kararıyla sonuçlansa da sonuç Türkiye, İran ve ABD'nin çizdiği sınırlar çerçevesinde geçersiz sayılmıştı. Bu süreçte uluslararası gücü de arkasına alan Bağdat yönetimi hem referandumu tanımadı hem de 2014 ile 2017 yılları arasında IKBY'nin genişlediği bölgelerde kontrolü yeniden sağlamak adına bir uluslararası destek buldu. IKBY'ye bağlı kuvvetlerin Kerkük'ten çekilişi de bu döneme denk geliyor.

Kerkük ve Kürtler

Kerkük'ün kimin yurdu olduğu konusu uzun yıllardır devam eden bir tartışma. Kent, tarihsel olarak çeşitli halkların bir arada yaşadığı bir yer. Ancak kimi taraflar Kerkük üzerinde dışlayıcı haklar iddia ve talep ediyor. 

Türkiye bölgedeki Türkmen nüfusunun varlığını gerekçe göstererek müdahale için kendisine meşruiyet tanımlasa da bölgedeki Türkmen nüfusu Kerkük'ün ortalama %21'ine denk düşüyor. Üstelik Türkmen nüfusu topyekün Türkiye'yle birlikte hareket etmiyor. Özellikle 2014 yıllarında şiddetlenen IŞİD saldırıları sırasında Türkiye'nin sergilediği tavır ve Irak ile Suriye'deki siyasal islamcılarla gerçekleştirdiği dirsek teması, Kerkük'teki Türkmenleri Kürt yönetimi ve Bağdat Hükümeti arasında tercihlere zorladı. Dolayısıyla bugün Kerkük'te Türkmen nüfusu blok olarak Türkiye'yle ilişkili ya da koordinasyon içerisinde değil. 

Bunun yanı sıra şehirdeki en kalabalık nüfus Kürtlere ait. Şehrin Kürt tarihindeki yeri ve önemine dair yorumlarda bir tür "Kudüs" benzetmesi yapılıyor. Irak'taki birçok yerel siyasetçi Kerkük için "Kürtlerin Kudüs'üdür" yorumu yapıyor. 

Ancak işler sayısal verilerle ilerlemiyor. Irak Anayasası'nın 140. maddesine göre Kerkük bir referandum yapabilir ve IKBY'ye dahil olabilir. Ve fakat böylesi bir durumda aralarında rekabet ya da gerilim olan Arap ya da Türkmen aşiretlerin Kürtlere karşı hızlıca bir araya gelme ihtimali var.

Mevcut durumda nüfusun en kalabalık bölmesini oluşturan Kürtlerdeyse ortak bir siyasi pozisyon olduğunu söylemek güç. Kerkük nüfusunun politik tercihlerini esasen Erbil değil Süleymaniye belirliyor. Bu kent Irak'taki Kürt siyasetinde hakim iki büyük aşiretler ittifakı liderlerinden Barzani'yi değil, Talabani'yi işaretliyor. Bağdat hükümetiyse kamu binalarını ve askeri merkezleri Kürdistan Demokrat Partisi'ne yani Barzani'ye teslim ediyor. Dolayısıyla Kerkük dışındaki Kürt siyaseti de süreci genel manasıyla kaygıyla izliyor.

Mevcut durumda bir yönetim binasının dahi KDP'ye bırakılmasının yarattığı tepkiler ve eylemler olası bir referandumun çok da sakin geçmeyeceğini gösteriyor.

Milliyetçilik meseleyi sayılara indirgeme çabasında

Özellikle Saddam'ın devrilmesinin ardından Irak, farklı etnik grupların elinde atomize olmuş bir hale geldi. Güneye genel olarak Şiiler hakim, Bağdat ve çevresinde Sünniler dahil herkes var, kuzeydeyse Kürtlerin özerk yönetimi.

Kerkük, bu açıdan tarihi boyunca kozmopolit bir yapıya sahip olmuş bir kent. Kentte hiçbir etnik grup, nüfusun yarısından fazlası değil. Öte yandan asıl mesele, kenti hangi grubun kontrol altına alacağı değil, tüm Kerkük halkının nasıl barış içerisinde yaşayacağı. Fakat Irak'ta tüm tarafların milliyetçi refleksleri, kentine sürekli bu gruplar arasında bir güç savaşına sahne olmasıyla sonuçlanıyor.

Bu mücadelede görece zayıf olan Türkmenler, her dönem diğer güçlerden biriyle müttefiklik ilişkisi arayışına giriyor. 

Kerkük'ün bir Türkmen yurdu olması ya da benzeri ifadelerine medyada çok yer veriliyor. Tarihsel manada Kerkük'te Türkmen nüfusu hep olagelse de demografik veriler ve tarihi metinler Kerkük'ün bir Türkmen yurdu değil, Türkmenlerin de yaşadığı bir yurt olduğunu gösteriyor daha çok. 

Bugün Irak'ta toplam nüfus yaklaşık 45 milyon. Bunun ise yine yaklaşık 3 milyonu Türkmen. Bu da kabaca nüfusun yüzde 6'sına tekabül ediyor.

Türkmenler 2014 yılında maruz kaldıkları IŞİD saldırıları sürecinde Türkiye'nin IŞİD'i görmezden gelen tavrından dolayı Bağdat hükümetiyle ilişkileri iyileştirme gayretine girmişti. 

2017 sonrası Haşdi Şabi ve Kürt güçleri

2017'de IKBY'nin bağımsızlık referandumundan sonra yaşanan gelişmelerle birlikte Kerkük'te Bağdat hakimiyeti yeniden tesis etmiş ve referandumun Kürtlere maliyeti Kerkük'ü kaybetmek olmuştu. 

Arapça adı "Halk Seferberlik Güçleri" anlamına gelen Haşdi Şabi, Şiirlerden oluşan, İran tarafından da desteklendiği ifade edilen Bağdat hükümetine bağlı silahlı bir grup. Haşdi Şabi, hükümetin de desteğini arkasına alarak 2017'den itibaren kentte sağladığı hakimiyeti bırakmak istemiyor.

Irak'ta halihazırda düzenli bir ulusal ordu yok. Irak ordusu iki dönemde kalıcı dağılmalar yaşadı demek mümkün. Bunlardan ilki 2002 yılında gerçekleşen ABD işgaliydi. Bu süreçte dağılan Irak ordusu uzunca bir süre düzenli birliklerini toparlayamadı. İkinci aşamada gerçekleşen IŞİD saldırılarıysa 2014 yılında düşen Musul ve Kerkük şehirlerinin yanı sıra ordu birliklerini de dağıttı. 

Hem Irak'ta Bağdat hükümeti açısından hem de Kuzey'de IKBY açısından askeri durum aynı şekilde parçalanmış durumda. Kürtlere ait peşmerge kuvvetleri kendi aralarında Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Peşmergeleri olarak ikiye bölünmüş durumda. Maaşlarını IKBY hazinesinden değil doğrudan parti örgütlerinden alan bu ordular, çoğu kez ortak operasyonlarda buluşamıyor. Aynı şey Bağdat hükümetine bağlı Sünni ve Şii birlikler için de geçerli. Sünni kuvvetler Bağdat hükümetine karşı ayrımcılık suçlaması yaparken, Şii kuvvetlerse İran destekli olmakla eleştiriliyor

Ancak Irak Başbakanı da Kürtleri denklemin dışına bırakamıyor. 

Irak uzunca bir süredir seçim yapamayan bir ülke. Saddam'ın devrilmesinden bu yana 5 kez sandık başına giden Irak halkının yarısı seçimlere inanmıyor ve oy vermiyor. Kalan yarısı da sandıklara gitse de Bağdat'ta bir hükümet kurmaya yetmiyor bu durum. Irak bu sorunlar nedeniyle yaklaşık 2 yıl kadar Başbakansız bir sürece tanık oldu. 2020 ile 2021 yılları arasında hükümet krizi yaşanmış ve ardından Kürtlerin desteğini alan mevcut Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani herkesi kapsayacak mesajlar vermişti. 

Sudani'nin kararıyla Kerkük'teki askeri ve idari binaların KDP'ye geçmesine bu nedenle en büyük itiraz Haşdi Şabi kuvvetlerinden geliyor. İran destekli bu Şii grup elde ettiği kazanımları terk etmek niyetinde değil. Ancak yaşanan gerilimde tüm taraflar sorunun büyümesini değil bir şekilde çözülmesini talep ediyor. Konuyla alakalı konuşan Irak Türkmen Cephesi lideri bu tür sorunları kimsenin bir araç olarak kullanmaması gerektiğini ve kimsenin Kerkük'ü arka bahçesi olarak görmemesi gerektiğini ifade etti. 

Ancak Bağdat'ın Kürtleri denklemin dışına atma şansı yok. Zira hem petrol gelirleri hem de Arap ve Türkmen aşiretlere kıyasla Kürtlerin organize birlikleri bölgede sadece Irak'ın değil Amerika'nın da dikkatini çekiyor. İlerleyen günlerde sürecin durulması, çatışmanın yatışmasıyla birlikte sorunun çözümünü geçici bir komiteye devredilmesi olası seçenekler arasında duruyor. 

Özkan Öztaş / soL-Özel


5 Eylül 2023 Salı

KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 5 EYLÜL 2023 -

TÜİK'in ağustos ayı enflasyonu ENAG'dan da yüksek çıktı (soL)

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre yıllık enflasyon ağustosta yüzde 58,94 oldu. Aylık artışsa yüzde yüzde 9,09 oldu. TÜİK temmuzda aylık yüzde 9,49 artışla yıllık enflasyonu 47,83 olarak açıklamıştı. Haziranda yıllık enflasyon yüzde 38,21’di. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) 12 aylık enflasyonu yüzde 128,05 olarak açıklamıştı. ENAG’a göre enflasyon ağustosta aylık yüzde 8,59 artarken sekiz aylık artış oranı yüzde 83,96 oldu. İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göreyse ağustos ayında perakende fiyatlar önceki aya göre yüzde 8,8 arttı. Yıllık enflasyon yüzde 74'ü aştı. Merkez Bankası, geçen ay açıklanan enflasyon raporuyla yıl sonu enflasyon beklentisini yüzde 22,3’ten yüzde 58’e yükseltmişti.

İstanbul'da yaşamanın maliyeti aylık 40 bin lirayı aştı!(Birgün)

İstanbul Planlama Ajansı araştırmasına göre, İstanbul'da yaşamanın maliyeti ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 9,69 artarak 42 bin 593 liraya ulaştı. İstanbul’da ortalama yaşam maliyeti, geçtiğimiz aya göre 3.765 lira arttı.(https://www.birgun.net/haber/istanbul-da-yasamanin-maliyeti-aylik-40-bin-lirayi-asti-466178)

LPG'ye zam pompaya yansıdı! 4 Eylül 2023 güncel benzin ve motorin fiyatları...(Cumhuriyet)

Akaryakıta zam gelmeye devam ediyor. Otogaz grubuna, gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere 1 lira 31 kuruş zam yansıdı. İşte güncel benzin ve motorin fiyatları... Zam sonrası otogazın litre fiyatı İstanbul’da 17.78 TL’ye, İzmir’de 17.40 TL’ye ve Ankara’da 17.69 TL’ye yükseldi.   İstanbul Motorin litresi 37.9  Benzinin litresi 36.78Ankara Motorin litresi 38.49 Benzinin litresi 37.39, İzmir Motorin litresi 38.67 Benzinin litresi 37.5 Fiyatlar iller, ilçeler ve bayiler arasında farklılık gösteriyor.

Taşımalı eğitim bütçede kara delik (Mustafa Bildircin-Birgün)

İktidarın köy okullarının kapısına kilit vurduran eğitim politikası nedeniyle yaygınlaşan taşımalı eğitim, MEB bütçesinde delik açtı. Milli eğitim müdürlüklerince okul servisi anlaşmalarına 271,8 milyon TL harcandı.
Taşımalı eğitim, yüksek maliyeti nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinde de adeta bir karadelik haline geldi. Geçen ay gerçekleştirilen taşımalı eğitim ihaleleri de maliyetin büyüklüğünü ortaya koydu. 2023-2024 eğitim öğretim döneminde öğrencilerin okula taşınması için gerçekleştirilen ihalelerin sözleşme bedelinin toplamı 250 milyon TL’yi aştı.(ÖĞRENCİ SERVİSE MAHKÛM)  Taşımalı eğitim kapsamındaki ilköğretim öğrencisi sayısı, geçen yılın sonunda 628 bin 4 oldu. 2022-2023 eğitim öğretim döneminde ortaöğretim kademesinde ise toplam 459 bin 429 öğrenci taşımalı eğitim kapsamına alındı. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, 2022’de öğrencilerin okula taşınması için yüz milyonlarca lira para döktü. Taşımalı eğitime yönelik Ağustos 2023’te gerçekleştirilen ihaleler ise taşımalı eğitimin 2023-2024 eğitim öğretim döneminde de para yutacağını gözler önüne serdi. Ağustos ayında taşımalı eğitime yönelik gerçekleştirilen 151 ihale kapsamında toplam 271 milyon 894 bin 662 TL’lik sözleşmeye imza atıldı. Ağustos ayında taşımalı eğitim ihalesi kapsamında para harcayan bazı il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ve harcama tutarları şöyle sıralandı:

- Bartın İl Milli Eğitim Müdürlüğü: 64 milyon 239 bin TL,-Mardin Mazıdağı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü: 14 milyon 424 bin TL,- Ordu Ünye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:  11 milyon 845 bin TL - Mardin Midyat İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:  8 milyon 96 bin TL - Antep İslahiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü:  6 milyon 757 bin TL. İktidarın eğitim politikası nedeniyle milyonlarca öğrenci taşımalı eğitime mahkûm. AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 3 milyon 275 bin 458 olan köy okullarına kayıtlı öğrenci sayısı, bu yıl itibarıyla 609 bin 137’ye kadar geriledi. Yaşadığı yerde okul olmadığı için eğitime erişim imkânı olmayan öğrenciler, servislerle okullara taşınmak zorunda kalıyor. Yıllar itibarıyla giderek yaygınlaşan taşımalı eğitim, çok sayıda sorunu da beraberinde getiriyor. Yüksek servis ücretlerinin yanı sıra ölümlü ya da yaralanmalı çok sayıda okul servisi kazaları yaşanıyor.

NATO'dan Ermenistan'a çağrı (soL)

İsveç ve Finlandiya'nın katılmasının ardından NATO'ya yeni ülkelerin üyeliği bir kez daha gündeme geldi. Sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulunan NATO'nun Avrupa Genişleme Komitesi Başkanı Gunther Fehlinger, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'a hitaben "Ermenistan'ı NATO'ya katılmaya çağırıyorum" diye yazdı. ABD Başkanı Joe Biden'ı da gönderisine etiketleyen Fehlinger, "Ermenistan'ı koru" dedi.

‘Türkiye tek yürek’ kampanyasına 6 milyon TL bağışladı, milyarlık ihaleyi kaptı (Cengiz Karagöz-Cumhuriyet)

İktidara yakın isimler inşaat ihalelerini kaçırmıyor. Son olarak Hatay Kırıkhan’daki bir konut ihalesi, daha önce de defalarca olduğu gibi bir AKP’liye verildi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/turkiye-tek-yurek-kampanyasina-6-milyon-tl-bagisladi-milyarlik-ihaleyi-kapti-2115993)

Ankara'da düşen F-4 parçasında ihmal iddiası: Teknofest için getirilmişti (soL)

Ankara'da bir uçağın yakıt tankının otoparka düşmesinin ihmal nedeniyle olduğunu söyleyen gazeteci Bülent Aydemir, "Teknofest için getirilmişti, yakıt tankı dolu olsa facia olurdu" dedi. (https://haber.sol.org.tr/haber/ankarada-dusen-f-4-parcasinda-ihmal-iddiasi-teknofest-icin-getirilmisti-383695)

Belirtileri tek tek saydı... Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, 'Türkiye'ye girmemesi mümkün değil' diyerek uyardı (Cumhuriyet)

Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a göre turizm sezonundan sonra Eris varyantı Türkiye’ye de sıçradı. Ceyhan, “Türkiye’de de muhtemelen var. Türkiye’ye gelen turistleri düşünürsek, Türkiye’ye girmemesi mümkün değil” dedi. Uzman isim belirtileri sıralayarak uyarılarda bulundu.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/belirtileri-tek-tek-saydi-prof-dr-mehmet-ceyhan-turkiyeye-girmemesi-mumkun-degil-diyerek-uyardi-2116083)

İstanbul'da ormanlık alanda yangın (soL)

İstanbul Maltepe'ye bağlı Zümrütevler Mahallesi'ndeki ormanlık alanda henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Durumun bildirilmesi üzerine olay yerine çok sayıda itfaiye ve polis ekibi sevk edildi. İtfaiye ekiplerinin yangına müdahalesi sürüyor.

Maltepe'deki orman yangınıyla ilgili 2 kişi gözaltına alındı (soL)

Maltepe Zümrütevler Mahallesi'ndeki ormanlık alanda çıkan yangın hakkında soruşturma devam ediyor. Yangın sırasında çevrede araştırma yapan polislerce ormanlık alanda 2 kişi tespit edildi. Biri yabancı uyruklu 2 kadın şüpheli, ormanlık alana izinsiz giriş gerekçesiyle gözaltına alındı. Emniyete götürülen şüphelilerin yangınla ilgilerinin olup olmadığı araştırılıyor.

Altı bakan eskiten YHT hattı projesi! (Mustafa Bildircin-Birgün)

Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren Hattı’nın yapım maliyeti, öngörüleni 15 kat aştı. Temeli Binali Yıldırım döneminde atılan sekiz duraklı proje, altı bakan eskitirken maliyeti de 56,5 milyar TL’ye fırladı.
Temeli 2010’da, Binali Yıldırım’ın Ulaştırma Bakanlığı döneminde atılan ve “Bin 80 günde tamamlanacak” denilen Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren (YHT) projesi, aradan geçen dokuz yıla karşın tamamlanmadı. Kördüğüm haline gelen projenin 2013’te 3 milyar 746 milyon TL olarak açıklanan toplam proje tutarı, bu yıl itibarıyla 15’e katlanarak 56 milyar 523 milyon TL olarak güncellendi. Projede kilometre başına maliyet, 5 milyon doların üzerine çıktı.(https://www.birgun.net/haber/alti-bakan-eskiten-yht-hatti-projesi-466138)

BDDK'den yeni 'kredi' kararı (Birgün)

BDDK kararına göre, döviz pozisyonundan dolayı kredi alamayan şirketler, YP pozisyonunu limitin altına düşürmeyi taahhüt ederse kredi kullanabilecek.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), eksik belge ya da bağımsız denetim beyanı ile ilgili usulsüzlükleri gideren şirketlerin kredi kısıtlamasını kaldırma kararı aldı. BDDK'den yapılan açıklamada, bir makroihtiyati tedbir olarak 7 Temmuz 2022 tarih ve 10265 sayılı Kurul kararı alındığı, söz konusu kararın 21 Ekim 2022 tarih ve 10389 sayılı Kurul kararı ile güncellendiği anımsatıldı. Söz konusu kararlar kapsamında, mevcut durumda bağımsız denetime tabi şirketlerin, yabancı para (YP) nakdi varlıklarının Türk lirası (TL) karşılığının 10 milyon TL'nin üzerinde olması ve bu şirketlerin YP nakdi varlıklarının aktif toplamından veya son 1 yıllık net satış hasılatından büyük olanının yüzde 5'ini aşması durumunda bu şirketlere TL cinsinden yeni bir nakdi ticari kredi kullandırılmamasına karar verildiği hatırlatılan açıklamada, şunlar kaydedildi: "Yapılan değerlendirmeler sonucunda söz konusu kararlar uyarınca; belgelerin süresi içerisinde veya usulüne uygun olarak tevdi edilmemesi sebebiyle kredi kullanımları kısıtlanan şirketlerin, kredi kullandırılan tarihler itibarıyla durumlarının bahse konu Kurul kararları kapsamında belirlenmiş olan sınırlamalara aykırılık teşkil etmediğini veya bağımsız denetime tabi olmadığını belgelendirmeleri; belirlenen sınırlamalara uymamaları veya bağımsız denetime tabi olmadıklarına ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunmaları sebebiyle kredi kullanımları kısıtlanan şirketlerin, mevcut durumda bahse konu aykırılıkları gidermiş olmaları, belirlenmiş olan sınırlamaları sağlayacaklarını beyan ve taahhüt etmeleri ve bu durumları belgelendirmeleri kaydıyla Kurul kararları uyarınca belirlenmiş olan kredi kullandırım sınırlandırmalarının söz konusu şirketler için kaldırılmasına karar verilmiştir."

AKP’li belediyeyi borca batırıyorlar (İsmail Arı-Birgün)

AKP’li Beykoz Belediyesi etkinlikler ve promosyonlar için toplam 69 milyon TL harcadı. CHP’li Meclis Üyesi Sataloğlu, yılın ilk altı ayında 762 milyon TL geliri olan belediyenin 941 milyon TL harcadığını açıkladı. (https://www.birgun.net/haber/akpli-belediyeyi-borca-batiriyorlar-466146)

(derleyen: mstfkrc)

Aydınlanma savaşçısı Turan Dursun 33 yıl önce bugün katledildi! - 4 Eylül 2023 - soL/Arşiv

 "Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?" diyerek katledilişinin kısa hikâyesini anlatan Turan Dursun, bundan tam 33 yıl önce katledildi.

33 yıl önce bugün gericiler tarafından katledilen yazar Turan Dursun cinayeti, Türkiye’de “faili meçhul” cinayetler dosyasının bir halkası olmayı sürdürüyor…

Dursun’un din ve müftülükle başlayan yaşamı

Küçük yaşlarda babası tarafından “gavur okulu” denilerek ilkokula gönderilmeyen ve çocuk yaşta pek çok din hocasından, şeyhten din konusunda eğitim alan Dursun, babasının hayali olan “Basra'da ve Kufe'de bile görülmeyecek bir alim” olmak istiyordu.

Önce kimi medreselerde ders veren Turan, daha sonra müftülük sınavını kazanarak 1958 yılından-1966 yılına kadar bu görevini ülkenin çeşitli yerlerinde sürdürdü.

Alışılmadık bir müftü

Daha sonra kendi deyimiyle “alışılmadık bir müftü” olmaya başlayan Dursun bir röportajında konuya ilişkin şu sözleri dile getiriyor:

“62-65 yıllarına. Alışılmadık bir müftü olmuştum. Nedeni şuydu: Ben, Sivaslı sayıyordum kendimi. Sivas camilerine gidip gördükçe bakıyordum rahleler oraya buraya asılmış, çok berbat. Bunlar niye burada duruyor falan diyordum. Ondan sonra imamları vardı. Abdestlerini tutamayacak kadar yaşlıydı bunlar. Daha göreve gelir gelmez, haftasında 15 tane imamın görevine son verdim. Bunlar zengin insanlardı. Bunların çoğunun oğulları yargıç, doktor ve daha başka etkin görevlerdeydi. Tabii, bunlar bana orada sorun çıkardılar.

Çirkinlikleri gidermek, camileri park yerine getirmek, Sivas'ın köylerini ağaçlandırmak yoluna gittim. Müftülük lojmanı yapmak yerine, hastane önerdim. O hastane, göğüs hastalıkları hastanesi, ki, şimdi çok güzel bir hastanedir... Sonra onlardan, imamlardan, beklemedikleri şeyleri isteyince söylenmeye başladılar. Toplu halde sinemaya götürüyordum. Kurs açmıştım. Onlara konferans vermeyi, grup çalışmalarını öğretme yoluna gitmiştim. Milli Eğitim' ile işbirliği yaparak diploma sağlamaya yönelmiştim ki,.. ve sıkıcı bulununca söylendiler, "Bu müftü kafirdir," dediler. Hatta, "Komünisttir," dediler. Arkasından bir baktım nakiller. En büyük darbeyi ben Halk Partisi'nden yedim. Şaşılası bir şeydir ki, kendim de Halk Partili olarak ileri sürülüyordum. O zaman "Yeni İstanbul", "Yeni İstiklal" diye bir takım gazeteler, mecmualar falan vardı. Orada komünistliğim, içkiyi severliğim yazıldı, sabaha kadar içki içmişim ki, ağzıma damlasını koymuyordum. Yani, içkiyle miçkiyle hiç tanışmamıştım.”

Devrim Ocakları’nın kurucusu bir din adamı

Yine bir başka röportajında ise Dursun, sıra dışı müftü kimliğini şöyle anlatıyor:

“Alışılmadık bir müftüydüm. Tarık Zafer Tunaya'nın başkanı olduğu Devrim Ocakları'nın kurucuları arasındaydım. Sovyetler Birliği'nden 20 bin lira para almış diye ihbar olmuş. Diyanet müfettişlerinden Abdullah Güvenç teftişe geldi. Adama su verecek bardağımız yoktu evde. İbrikle vermiştik utana sıkıla. Sinop'un Türkili ilçesine sürgün edildiğimde, kentin dışında yıkık dökük bir kulübe tutmuştum. Ali Şarapçı diye bir öğretmenle karısı bana çok yardım etmişti. Onada komünist diyorlardı. Ben de "keşke komünist olmasaymış, ne iyi adammış" diye düşünüyordum. Komünizmi kaynağından öğrenmeye karar verdim. Ali Şarapçı'ya "Şu komünist kitaplardan getirsen de okusam" dedim. Bilmediklerimi gidip soruyorum, okuyorum, ders gibi. İnanç dünyamda bir sarsıntı olmadı. Ancak ürkecek bir şey de yokmuş. Sosyal alanda bir ideolojiden çok bir bilim olarak baktım.”

'Turan’ın inanç devrimi ya da inançsızlığı'

Müftülük yıllarında yoğun olarak diğer dinleri ve dinlerden önceki efsaneleri inceleyen Dursun, yaptığı bu incelemelerin ardından dini kimliğinden uzaklaştı.

“… Bende inanç devrimi neden oldu? Ya da neden inançsızlık oluştu? Onu belirteyim: Doğru bilime yönelmiştim. Çok büyük kütüphanelere gittim. O zaman ben İslam'ın kökenini gördüm, okudum. Söylencelerden de okudum. Bir gün "Sümer Efsanesi" ile karşılaştım. Sümerler'de bir Tufan efsanesi. Baktım, Tevrat'ta var, Kur'an'da var. Bu bir efsane, nasıl olur da Tevrat'ta, Kur'an'da olabilir? Milattan önce 3000 yılında kaleme alındığı sanılıyor. İslam' dan, hatta Kur'an'dan çok önce. Peki, bunlarda olan, Kutsal kitaplarda ne arıyor? Sonra, Hammurabi Yasaları'nın kimi maddeleri Tevrat'a aynen geçmiş, ondan sonra Kur'an'a da yansımış, yani sarsılmalar benim öyle başladı.

… Bence din insanlığa çok şey yitirtmiştir. Dinsizlik ne kazanır? Önce bu yitirilen şeyleri bir daha yitirme durumuna düşmemeyi kazanır. Dinler neyi yitirtmiştir? Bana göre dinler insana gözyaşı getirmiştir, ölümler getirmiştir. İslam da bunların arasındadır. Bugün Yahudiler eğer Filistinlilere birtakım zulümler yapıyorlarsa, bence bunların Yahudiliğin içindeki Yehova'nın, Tevrat Yehovası'nın insanların kafasına aşıladıklarının çok büyük etkisi vardır. "Gidin, vurun, acımayın." en büyük etkisi vardır. İslam öyle olmuştur. Muhammed döneminde de öyle olmuştur. Ebu Bekir döneminde de, daha sonraki dönemlerde de. Ebu Bekir döneminde, "Riddet" (dinden dönme) olaylarında, belgelere göre, ateş havuzları açılmıştır. O ateş havuzlarına insanlar inançlarından dolayı atılmış, yakılmışlardır.”

Gericiler öldürdü, polis kitaplarını yok etti

Daha sonra aydınlanmacı kimliği ile birçok yazı ve makale kaleme alan Dursun, gericilerin iyiden iyiye hedefi haline gelmişti.

Sonunda 4 Eylül 1990’da gericiler tarafından yapılan silahlı saldırı sonucunda aldığı 7 kurşun yarası ile hayatını kaybetti.

Cinayetin dört yıl sonrasında, “İslami Hareket Örgütü”ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Buna karşın cinayetin arkasında gerçekte kimlerin var olduğu, o dönem devlet güçlerinin bu suikastteki parmağı hiçbir biçimde gün yüzüne çıkarılamadı.

Üstelik olayın ardından yaşananlar ise durumun vahametini ve devletin bu cinayetin neresinde durduğunu gayet net şekilde özetliyor. Oğlu Abit Dursun’un anlattıkları şöyle:

"4 Eylül 1990'da Turan Dursun vurulduktan 40 -45 dakika sonra polis geliyor. Çok daha erken gelen siviller evi darmadağan ediyor. Bir çok eseri ve çalışması siyah poşetlere konuluyor, onlar çıkarken de resmi giysili polisler içeri giriyor. Biz sivil polislerin götürdüğü eserleri ve çalışmaları Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak istedik. Ama 9 yıldır bu girişimimizle ilgili hiç bir sonuç alamadık. Kuran ansiklopedisinin 2000 sayfası, 'Kulleteyn' isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri yok. Her şeyi götürmüşler. Bir yaşam boyu büyük emekle ortaya çıkarılan her şeyi. Bütün bunlar sivillerin eve girmesinden sonra kayboldu. Devlet içindeki bazı güçler, yasadışı devlet odakları bu eşyaları alıp gitti."

Yani Dursun hem öldürülmüş hem de cinayetin hemen arkasında suçluymuş gibi evi basılmıştı. Bununla da yetinmeyen polisler Dursun’un önemli pek çok eserini almış ve yok etmişti.

Turan Dursun'un kitapları, onun ölümünden sonra yayınlanabildi. İlk kitabı, ölümünden iki ay sonra yayınlanan "Din Bu 1" adlı kitabıydı.

Dursun’un katledilmesinin ardındaki gerçek ise yine Dursun’un sözlerinde saklı:

"Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?"


- 4 Eylül 2023 - soL/Arşiv

Kurbağalıdere tel çitlerle çevrelenmişti: 'Haksız kazanç kimlerin eline gidecek?' + Önce çitle çevrildi sonra 'usulsüz' denildi: Kurbağalıdere'ye yat limanı mı yapılacak?

 


Kurbağalıdere tel çitlerle çevrelenmişti: 'Haksız kazanç kimlerin eline gidecek?' (soL)

Osmanağa Mahalle sakinleri, geçtiğimiz haftalarda Su Ürünleri Kooperatifi tarafından 800 metrelik bölümü tel çitlerle çevrelenen Kurbağalıdere'de basın açıklaması gerçekleştirdi.

Su Ürünleri Kooperatifi geçtiğimiz haftalarda İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunan  Kurbağalıdere'nin kıyı şeridi boyunca 800 metrelik bölümünü tel çitlerle çevrelemişti.

Yurttaşların tepkisinin ardından kooperatif, tel çitlere gerekçe olarak kıyıdaki balıkçı teknelerinin güvenliğini öne sürmüş ve söz konusu bölgenin, İl Tarım Müdürlüğü tarafından kiralandığı belirtilmişti.

Osmanağa Mahalle sakinleri, olaya ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Kurbağalıdere'de gerçekleştirilen basın açıklamasında, "Kapalı kapılar ardında rant uğruna alınan kararlardan bıktık. Herkesin sorumluluğu bir diğerine attığı, bu dayanaksız ve usulsüz uygulamalara derhal son verilmelidir" denildi.

Basın açıklaması şöyle:

'Bütün kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır'

Kurbağalıdere, herkesin bildiği gibi yıllarca Kadıköy'ün tam ortasında kirliliği, kötü kokusu ve sivrisinekleriyle anılırdı. 1960’lardan 2020’ye kadar 60 yıl boyunca süregelen bu durum sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ıslah çalışmasıyla nihayetlendi. Balıklar gelmeye başladı, virane haldeki balıkçı barınakları düzenlendi ve Su Ürünleri Kooperatifi çatısı altında toplandı. Yoğurtçu Parkı da yeniden düzenlenince semt için bu dereağzı rıhtım bölgesi yeniden gezi alanı haline geldi. Yıllardır bu anı bekleyen semt sakinleri birdenbire yürüyüş hattı olan kordonun 800 metre uzunluğunda ve 1,6 metre yüksekliğinde tel çitle kapatıldığını gördüler ve bu işlemi yapanın da Su Ürünleri Kooperatifi olduğunu öğrendiler. Gerekçeyse teknelere bağlama yeri olarak İl Tarım Müdürlüğü'nden kiralanmış olmasını gösterdiler.

Anayasanın 43. Maddesine göre bütün kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. 3621 sayılı kıyı kanununda da kıyıların hiçbir şekilde ve yöntemle halkın erişimine kapatılamayacağına dikkat çeker. İlaveten Su Ürünleri Kooperatifinin faaliyet alanı bellidir; bu bölge bir marina ve yat bağlama yeri olmadığı gibi buradan elde edilmeye çalışılan kazanç da hukuka uygun değildir. Tahsilatlar keyfidir. Mahalle sakinleri anayasadan doğan haklarını korumak için ilgili yerlere başvurularını yaptılar ve geri adım atmama konusunda son derece kararlılar.

'Kıyılarımızın işgal edilmesine izin vermeyeceğiz'

Çekilen tel için güvenlik sağlamak için balıkçı barınak yönetmeliğinin 9. maddesine atıf yapılmışsa da, 60 yıldır buna gerek duymayan barınağın, şimdi neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğu merak konusudur. Çitleri yükseltme kararını kim, nasıl almıştır?

Kapalı kapılar ardında rant uğruna alınan kararlardan bıktık. Herkesin sorumluluğu bir diğerine attığı, bu dayanaksız ve usulsüz uygulamalara derhal son verilmelidir. Biz Osmanağa Mahalle sakinleri olarak Türkiye’nin dört bir yanında ormanlarımızın, kıyılarımızın ve yeşil alanlarımızın katakullilerle rant uğruna mahvedildiğini maalesef biliyoruz. Bugün buraya çit dikenlerin, yarın duvar örmeyeceğini nereden bileceğiz? Uzun yıllar boyunca ıslah çalışmasıyla temizlenerek bugünkü haline kavuşan suyun, kıyı tekne dolup taşmışken yeniden kirlenmesi nasıl engellenecek? Halkın kıyı şeridinde engellere takılmadan yürümesi nasıl sağlanacak? Kıyıdan kazanılan haksız kazanç kimlerin eline gidecek?

Biz Osmanağa Mahalle Sakinleri olarak konunun takipçisi olacağız, kıyılarımızın işgal edilmesine izin vermeyeceğiz."

                                                               /././

Önce çitle çevrildi sonra 'usulsüz' denildi: Kurbağalıdere'ye yat limanı mı yapılacak? (Hazal Güven-soL/Özel)

Kadıköy Kurbağalıdere'deki balıkçı teknelerinin bulunduğu kıyı şeridinde yükseltilen çitler, mahalle sakinlerinin tepkisinin ardından İBB ekiplerince söküldü. Peki söz konusu alanda neler oluyor?

Su Ürünleri Kooperatifi geçtiğimiz günlerde İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunan Kurbağalıdere'nin kıyı şeridi boyunca tam 600 metrelik bölümünü tel çitlerle çevrelemişti.

Hiçbir açıklama yapmadan yükseltilen çitler kısa süre içinde mahalle sakinlerinin dikkatini çekti ve tepki almaya başladı. Bunun üzerine kooperatif gerekçe olarak kıyıdaki balıkçı teknelerinin güvenliğini öne sürdü. Ancak gelen tepkilerin ardından İBB ekipleri çitlerin usulsüz olduğunu belirterek 11 Ağustos günü yıkım işlemlerine başladı.

Çitleri yükseltme kararını kim, nasıl aldı?

Kooperatif bu işlem için Tarım ve Orman Bakanlığı'na müracatta bulunduğunu ve gelen onayın ardından harekete geçtiğini söyledi.

Yine kooperatif yetkililerinin aktardığına göre; İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne de işlem hakkında önden bilgi verildi. İBB'den herhangi bir izin almak zorunda olmadıklarını belirten yetkililer gerekçe olarak da söz konusu alanın Tarım İl Müdürlüğü'ne bağlı olduğunu söylüyor.

Yeni bir yat limanı mı oluşturulmak isteniyor?

İddialardan biri bu bölgenin mini bir yat limanına dönüştürülmek istenmesi. Osmanağa Mahallesi Muhtarı Serap Tuncer, "Kalamış Yat Limanı'nda fiyatlar çok yükseldi. Küçük yatlar için buranın da kiraya verileceğini düşünüyorum" dedi.

Eğer Tuncer'in iddiası gerçekleşirse söz konusu dar alanda yatların çıkardığı atıklar nedeniyle bir çevre kirliliği sorunu baş gösterecek. Daha da önemlisi uzun yıllar boyunca ıslah çalışmasıyla temizlenerek bugünkü haline kavuşan su, yeniden kirlenmeye başlayacak. Mahalle sakinleri tüm bu endişeler nedeniyle sürecin yakından takipçisi. Çok sayıda mahalleli çitlerin yükseltilmesinin ardından CİMER'e şikayet başvurusunda bulunmuş durumda.