10 Eylül 2023 Pazar

İTÜ’nün merceğinden Türkiye’yi görmek: Şirket devlet, şirket üniversite - NAZIM YÜCETEPE / soL-Özel

 Zam üstüne zam, öğrenci ve işçi haklarına saldırı üzerine saldırı. Teknik Üniversiteliler her gün başka bir duyum veya haberle uyanıyor. Bu gelişmelerin bir geçmişi olduğu gibi bir doğrultusu da var.

İstanbul Teknik Üniversitesi son aylarda yapılan zamlarla, duyumları kulaklara çalınan skandallarla çalkalanıyor. Zam üstüne zamlar, öğrenci ve işçi haklarına saldırı üzerine saldırılar. Teknik Üniversiteliler her gün başka bir duyum veya haberle uyanıyor. Tüm bu yaşananları ise ‘Türkiye’nin genel halidir, enflasyon zaten var, maliyetler arttı’ gibi iyi niyetli bir ‘mecburiyet’ maskesinin ardına terk edemeyiz. Ne niyetlerle hayata geçirildiği belli olan, gün gibi ortada olan bu gelişmelerin bir geçmişi olduğu gibi aynı zamanda da bir doğrultusu var. İTÜ’de yaşananların tarafları var!

2021 Ağustos, yönetimin baskısına işçilerden yanıt

Ağustos 2021 yılında İTÜ’deki eski işveren sendikası (TÜİS) yerine geçen MİKSEN, geldiği andan itibaren bulunduğu konumu sert bir şekilde hatırlatarak eski işveren sendikasıyla masada anlaşılan maddeleri kabul etmediğini belirterek rest çekmişti. İşçilerin haftalık 40 saat olan çalışma süresinin 45 saate çıkarılmasını, gece vardiyasının +%30’luk ücretinin ise %15’e düşürülmesini talep etmişti. 2017 tarihli KHK ile taşerondan 4d kamu işçiliğine geçen işçilere deyim yerindeyse taşerondan daha ağır şartlar sunmaya zorluyorlardı. Yönetim suçu işveren sendikası MİKSEN’e atıyor, işveren sendikası ise yönetimi işaret ediyordu. Üç maymunu güzel oynuyorlardı. 

İTÜ işçisinden ise yanıt gecikmemişti. 27 Ağustos 2021 Cuma günü işçiler yemekhane önünden rektörlüğe yürüme kararı almışlardı. Örgütlülüklerini, haklarından tek adım dahi taviz vermeyeceklerini yönetimin suratına haykırmışlardı. 2021 yılındaki TİS süreci ise işçilerin büyük oranda kazanımla çıktıkları şekilde sonuçlanmıştı. Bir arada duran işçiler kazanmış, yönetim kazanılmış haklara olan saldırısından caymak zorunda kalmıştı.

TİS bitiyor, mobbing bitmiyor

TİS sürecinde belirli ölçüde kazanımla çıkan işçiler 2021 yılının Ekim ayında yine soL’a konuşmuşlardı, bu sefer yönetim tarafından uygulanan mobbing dolayısıyla. Yine aynı dönemde yemekhanede yarı yarıya azalan personel dolayısıyla ve bunlara ek olarak yetersiz altyapı sebebiyle işlere yetişemeyen işçiler tutanak tehditleriyle ek mesailere zorlanıyor, sürekli olarak mobbinge maruz kalıyorlardı. TİS’te kaybeden yönetim işçilere saldırmaktan vazgeçmiyordu. İşçilerin örgütlülüğünden bir kez gözü korkan yönetim bu örgütlülüğü dağıtmayı kafaya koymuştu bir kez. ‘Şirket gibi yönetilen devletin şirket gibi yönetilen üniversitesi’ bu ağırlığı ne pahasına olursa olsun sırtından atmak istiyordu.

Biraz işçisine, biraz da müşterisine!

Geçen sene Temmuz ayında yönetim yemekhane fiyatına %150 oranında zam yapmıştı. Dedik ya şirket devletin şirket üniversitesi. İşçisine saldıran yönetim müşterisini de unutmamıştı. Giderek artan hayat pahalılığını bahane ederek zammı meşru kılmaya çalışan yönetime ise öğrencilerden yanıt gecikmemişti. ‘Tüm kaynaklar öğrencilere’ diyen İTÜ’lüler MED-A binasının önünde toplanarak rektörlüğe yürümüşlerdi. Yürünülen yer de karşı durulan taraf da aynıydı aslında, bir paranın iki yüzüydü işçi ve öğrenci eylemleri. 

Yemekhane fiyatını hatırlayan ise yurtları hiç unutmuyordu. Her sene milyonlarca lira kâr açıklayan yönetime (2021 yılı Sayıştay Raporuna göre 163 Milyon 156 bin 646 TL elde kalan “kâr” ile kapatıyor yılı yönetim) karşı söylenecek en anlamlı sözü haykırmıştı öğrenciler ‘tüm kaynaklar öğrencilere’ diyerek. Fakat yönetim yine aynı yıl yaşanan yurt krizine çözümü öğrencilerden habersiz yurt odalarına yatak atmakta bulmuştu. Benzer bir ‘çözümü’ Boğaziçi Üniversitesi de bu yaşananlardan iki yıl sonra kendi ‘müşterilerine’ sunmaya kalkıyor. Üniversiteler değişiyor fakat zihniyet değişmiyor. Atanmış rektörlerin atanmış piyasacılığı! Az maliyet maksimum kâr diye bağırıyordu İTÜ yönetimi.

2023 yazı, tekrar TİS süreci, yine kazanılan mücadele

Bu kış dönemine işçiler için toplu iş sözleşmesinin tekrardan gündeme geldiği şekilde girilmişti İTÜ’de. Fakat yönetim iki yıl önce olduğu gibi işçilerin kazanılmış haklarına saldırı amaçlıyor, çalışma sürelerini uzatmayı amaçlıyordu. Çalışma sürelerinin beş iş gününden altı iş gününe çıkmasını talep eden yönetim tehditler savurmaktan da geri durmuyordu.

Özelleştirme başlığı ilk kez burada gündeme gelmişti. Halihazırda işçilerin örgütlülüğünü sırtından atmak isteyen yönetim türlü bahanelerle işçilerin çalışma yerini değiştirmeye çalışıyor, işçileri yemekhaneyi özelleştirmekle tehdit ediyordu. 

TİS süreci yaz dönemine kadar sarkmış durumdaydı. İşçilerin enflasyon karşısında eriyen maaşlarına zam taleplerini de duymazlıktan geliyordu yönetim. Tüm tehdit ve baskılara rağmen birlik olan İTÜ işçisi tekrardan eylem ve basın açıklaması kararı almış, baskılara boyun eğmeyeceğini göstermişti. 23 Haziran'daki eylemlerinden yaklaşık bir ay sonra TİS sürecinden işçiler kazanımla fakat akıllarda soru işaretleriyle ayrılmışlardı. Nereden çıkmıştı bu özelleştirme?

Paranın diğer yüzü, yine ‘müşteriler’

Yönetim öğrencilerini bu yaz da unutmamıştı tabii. Her yaz döneminde öğrencilerin yokluğunu fırsat bilen yönetim bu sefer de fırsatı kaçırmamış öncelikle 2 Temmuz günü yurtlara %75 sonrasında ise yemekhaneye %100 oranında zam yapmıştı.

Yurtlara öğrenciler yurtlardan çıktıktan sonra, yemekhaneye ise yaz okulu başlangıcından önce zam yapmıştı. Bunlar da yetmemiş olacak ki karma yurt olan Gümüşsuyu yurdundan kadın öğrencilerin çıkarılması kararını almıştı. Sanıyoruz ki şirket küçülmeye gidiyordu. 

Bu alınan gerici ve öğrenci düşmanı kararlara ise tepki gecikmemişti. Öğrenciler hem Ayazağa’da hem de Gümüşsuyu önünde olmak üzere iki eylem gerçekleştirdi. ‘Teknik Üniversite Medrese A.Ş’ olmayacak diyen öğrenciler alınan kararların hem gerici tarafına hem de piyasacı tarafına ses çıkarıyordu.

Tüm bunların ardından Eylül ayında ise yemekhaneye %50 oranında ikinci bir zam geldi, öğrencilerin aklıyla alay edercesine zam üstüne zam kararı alan yönetim ise bu sefer zam için bir açıklama gereği dahi duymadı. Son zammın ardından İTÜ’de yemekhane fiyatları öğlen 15 TL akşam ise 35 TL bandına dayanmış oldu.

İki yüzün birleştiği yer: Özelleştirme, piyasacılık ve gericilik

İşçilerin bu yaz dönemindeki kazanımının ardından bahsettiğimiz üzere özelleştirme başlığından soru işaretleriyle ayrılınmıştı. Yönetim ise hamle yapmaya çalıştıkça soru işaretleri yerini berraklığa bırakıyor. Özelleştirme gündeminde bir sürü duyum etrafta dolaşır oldu. Örneğin birden fazla şirketle görüşüldüğü biliniyor veya yemekhaneye ‘talip’ olan şirketlerden kar sağlanabilmesi amacıyla fiyatların 50-60 TL bandında olması taleplerinin yükseldiği. Taşlar duyumlarla birlikte tamamen yerli yerine oturuyor. 

Müşterisini arayan tüccar olanaklar yaratıyor! Yönetimin bu kararlarını bir ‘maliyet yansıtması’ olarak görmemek gerektiğini en başından belirtmiştik.

Daha da açalım:

Yönetim için özelleştirme büyük olanaklar sunuyor. Özelleştirilen yemekhanenin örgütlü işçileriyle uğraşma derdi hem bir kenara koyulmuş olacak hem de olası bir sorun durumunda kolayca işin içinden sıyrılabilecekler. Diğer taraftan aynı kural geçerli, olası bir zam durumunda yönetim yine sorumluluk üstlenmeyerek işin içinden çıkabilecek. Öğrenciler artık müşteri yerine konulmayacak, zaten müşteri olacaklar! Piyasanın olduğu, özel şirketlerin olduğu yerde beslenme hakkı olmaz, beslenmenin fiyatı olur diyecekler göğüslerini gere gere.

Peki zammı neden yönetim yapıyor? 

Öncelikle yemekhanenin güncel fiyatları söylediğimiz gibi herhangi bir şirketin yemekhaneyi devralması için yeterince kârlı ve cazip değil. İkinci olarak ise özelleştirilir özelleştirilmez öğrencilerin zam yağmuruna tutulmasının yaratacağı tepki hem olası şirket hem de yönetim açısından oldukça korkutucu bir ihtimal. Bu ihtimallerin olduğu yerde bu çabayı şirin göstermek gerekiyor. Yönetim tam da bunun hamlelerini yapmaya çalışıyor. 

Anlaşılıyor ki yapılan zamlar, alınan kararlar yönetimin iddia ettiği gibi bir ‘zorunluluk’ değil, politik bir tercih zeminine oturuyor. Taraflar netleşiyor. Bir tarafta paranın iki yüzü olan işçiler ve öğrenciler diğer tarafta ise İTÜ yönetimi. 
Bu politik tercihin karşısına politik bir duruşla çıkmak gerekiyor. Piyasacılığa karşı devletleştirme diye haykırmak, müşteri değil öğrenciyiz demek, beslenmenin fiyatı olmaz, beslenmek haktır demek gerekiyor. Tarafların ayrışmasının gün gibi ortada olduğu yerde onları buluşturmaya çalışmak baştan pes etmek anlamına geliyor.

NAZIM YÜCETEPE / soL-Özel


Sputnik grevi sürüyor: 'Bu mücadele en büyük apoletim olacak' - Özkan Öztaş / soL-Söyleşi

 Sputnik'te greve çıkan gazeteciler mücadelelerine devam ediyor. soL'a konuşan gazeteciler, mücadelelerinde haklı ve kararlı olduklarını vurguluyor.


Sputnik Türkiye, temel hak talepleri için sendikalaşan 23 çalışanını işten çıkarmıştı. Temel haklarını talep eden basın emekçileri, yönetimin uzlaşmaz tavrına karşı 24 Temmuz’da grev kararını işyerine astı. Sputnik Türkiye işten çıkarılmalarla alakalı "küçülme kararı" olduğunu ifade etse de işten çıkarılan tüm emekçilerin sendikalı olması, gerekçeyi epey kuşkulu hale sokuyordu. 

Yaklaşık bir aydır devam eden Sputnik Türkiye grevinde Ankara ve İstanbul'daki temsilcilikler önünde nöbet tutan çalışanların enerjisi ve mücadeleleri her geçen gün artarak devam ediyor. Direnişteki gazetecilere verilen destek de gün geçtikçe artıyor. Zaman zaman radyo dinleyicileri, zaman zaman gazete okurları ziyaret ediyor grevdeki gazetecileri. Kimi zaman farklı iş kollarından emekçiler ziyaret ediyor grevi, kimi zaman da sanatçılar ve aydınlar. Sputnik grevi bugün 23'üncü gününü geride bırakıyor. Grevdeki gazetecilerden Mehtap YenidoğanEmre Köse ve Harun Erözbağ mücadelelerini ve içinden geçtikleri süreci soL'a anlattı.

Toplu İş Sözleşmesi (TİS) süreci TİS görüşmelerinde süreç nasıl işledi? 

"Grev ilanından sonra yasal takvim devam ederken 7 Ağustos’ta 24 kişi işten çıkarıldık."

Mehtap Yenidoğan : Süreç ekonomik nedenlerle başladı. Ücretlerimizin arttırılmasını ve özlük haklarımızın iyileştirilmesini talep ettik. Bireysel olarak başlayan süreç herkesin aynı sorunları yaşamasıyla birlikteliğe dönüştü. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yetki belgesi almasıyla Toplu İş Sözleşmesi (TİS) süreci 2023 yılının başına başladı. Görüşmelerde maddelerin çoğunda anlaşma sağlanmıştı ancak süreç tıkandı ve biz de 24 Temmuz’da greve çıkacağımızı ilan ettik. Grev ilanından sonra yasal takvim devam ederken 7 Ağustos’ta 24 kişi işten çıkarıldık. Böylece Sputnik Türkiye’deki 12 yıllık çalışma dönemim sona erdi. 

Emre Köse: Sendika yetkilileriyle işveren temsilcisi arasında, Şubat ayından bu yana toplu sözleşmeye ilişkin çok sayıda görüşme yürütülmüştü zaten. Bu görüşmeler sırasında sosyal haklar konusunda ilerleme kaydedilse de ücret pazarlığında müzakere süreci tıkandı ve işveren temsilcisi masadan kalkmayı tercih etti. Bunun sonucunda çalışanlara eylül ayında tenkisata gidileceği yönünde, üstü kapalı olarak tehdit yöneltildi. Temmuz ayı ortasında grev ilanımızı duyurduk ve işverenin yanıtı, sendikalı basın emekçilerini işten çıkarmak oldu. Ardından Sputnik Türkiye'nin İstanbul ve Ankara büroları önünde grev uygulamamıza geçtik.

Harun Erözbağ: Bu süreç boyunca sendikalı olduğu düşünülen kişiler yöneticiler tarafından telefonla aranarak imalı bir şekilde işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Bizler de takvimler 24 Temmuz'u gösterdiğinde grev ilanımızı asarak meşru örgütlülüğümüzü bir kez daha işverene hatırlattık. Greve gitmeyerek işverene süreci toparlaması için zaman tanımak istedik ancak maalesef iyi niyetimiz suistimal edildi.

"12 yılımı bu kuruma verdim, kriz zamanlarında çalıştım."

İşten çıkarma kararı alana dek işverenin tavrı nasıldı? 

Mehtap Yenidoğan: TİS süreci devam ederken herkes normal bir şekilde çalıştı fakat görüşmeler tıkanınca tek tek görüşmeler yapılan kişiler oldu. Sendikalı olanlar ya da greve çıkanlarla yola devam edilemeyeceği şeklinde konuşmalar yapıldı. Bu durum kimsenin çalışma performansını etkilemedi. Yayınlar herhangi bir aksaklık yaşanmadan sürdü. Hepimiz işimize dört elle sarılmaya devam ettiysek de duygusal olarak yıprandığımı hissediyorum zira 12 yılımı bu kuruma verdim, kriz zamanlarında çalıştım. Ben radyoda haber sunuyorum. En zor zamanlarda uzun sürelerle canlı yayınlarda bulundum ancak yöneticilerimin sendikal baskı yapmak yerine “ne istediğimi, derdimi, fikrimi” sormamaları bana değersiz hissettirdi. 

Emre Köse: Grev ilanı sonrasında sosyal medya paylaşımları üzerinden sendikalı olanlar tespit edildi ve çalışma ortamında bir tür "sinir harbi" başladı. İşveren temsilcisinin tavrı kaba tabirle ketumdu.

"Kafamdaki en kötü senaryo şu anda yaşadıklarımızdı fakat bu kadar huzurlu olacağım aklıma gelmezdi. Şimdi anlıyorum ki en kötüsü içeride kalıp grev kırıcı olmakmış."

Harun Erözbağ: Yöneticilerimiz eğer bu süreçte yapıcı bir rol üstlenselerdi süreç her iki tarafın da kazandığı bir şekilde sonuçlanırdı. İşveren maalesef zamanı sendikayla orta yolu bulmaktan çok kimlerin sendika üyesi olup olmadığını tespit etmeye harcadı. Doğal olarak çalışma ortamında da büyük bir negatif hava oluştu. İşverenin çalışanlarına "günaydın" demekten bile imtina ettiği bir durum yaratılmıştı. Kafamdaki en kötü senaryo şu anda yaşadıklarımızdı fakat bu kadar huzurlu olacağım aklıma gelmezdi. Şimdi anlıyorum ki en kötüsü içeride kalıp grev kırıcı olmakmış. Bizler işlerimize elbet geri döneceğiz ama tarih bu yaşanılanları unutmayacak. Torunlarıma bile anlatabileceğim bu onurlu mücadele ömrüm boyunca en büyük apoletim olacak. 

                                      Sputnik İstanbul temsilciğinden Mehtap Yenidoğan ve Harun Erözbağ

Grev kararından sonra Sputnik Ankara temsilcisi "İşten çıkarılanların hepsinin sendikalı olduğunu bilmiyordum. Bu bir tesadüf" demişti. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? 

Mehtap Yenidoğan: Az önce de belirtmiştim. Bizi işten çıkarmadan bir süre önce sendikalı olanlarla yola devam edilemeyeceği yönünde konuşmalar yapıldı. Bu konuşmalar sırasında sendikayla bağlarını koparan olursa onlarla çalışılmaya devam edileceği anlaşıldı. Bu söylemler ortadayken aksini düşünmek mantığa ters geliyor. Bizler işimizi seviyoruz ve işimize devam etmek istiyoruz. Uzlaşmak için halâ zeminimiz var. Bu uzlaşının sağlanması için de öncelikli üç talebimiz var: İşten atılanların işe geri alınması, Toplu İş Sözleşmesi’nin imzalanması ve sendikal özgürlüklerin tanınması. 

Emre Köse: Örgütlenme sürecinde sendikalı olduğumuzdan büyük ölçüde haberdar değillerdi. Fakat, işten çıkarılan arkadaşlarımızın tamamı sendikalı ve grev ilanının duyurulduğu basın açıklamasına sendikalı olup da katılamayan, yani fotoğrafa girmeyenler işten çıkarılmadılar. Dolayısıyla bu iddianın gerçekliği bulunmuyor.

"Kimse kendini Türkiye Anayasası'ndan büyük görmesin."

Harun Erözbağ: Eğer ekonomik sebeple işten çıkarma olduysa neden şu an arka kapılardan iş görüşmeleri yapıyorlar? Performans sebebiyle ise neden hem toplu konuşmalarda hem de birebir telefon aramalarında, "Biz sizden memnunuz. Sizinle anlaşırız. Üçüncü kişileri (sendikayı) aradan çıkarın" şeklinde bir konuşma yaptılar? İnsanların akıllarıyla dalga geçmeye gerek yok. Medya tarihinde emsali olmayan bir hukuksuzluk yaşanıyor. Ya orta yol bulunup temiz bir sayfa açılacak ya da mahkemeler gerekli kararı verecek. Kimse kendini Türkiye Anayasası'ndan büyük görmesin.

"Türkiye'nin en pahalı plazalarında açlık sınırında çalışan arkadaşlarımız var."

Plazalarda ve büyük kulelerin önünde asılan grev kararlarına ve pankartlara çok alışık değil patronlar. Bu süreç nasıl ilerledi? Neler deneyimlediniz?

Mehtap Yenidoğan: Ben, grevin ilk günlerinde gösterilen ilginin süre uzarsa düşeceğini düşünüyordum fakat öyle olmadı. Bugün grevin 23’ncü gününü geride bıraktık ve ilgi artarak devam ediyor. Gün içinde sürekli destek ziyaretleri yapılıyor. Gelen ziyaretçilerden biri bana “Plazalarda çalışan insanların ekonomik sıkıntı yaşadığını, düşük maaşlar aldığını düşünmezdim” dedi. Oysa “plazalar, büyük kuleler” birer bina ve içlerinde insanlar var. İnsan varsa insani faktörler de var. O büyük ve gösterişli binalarda asgari ücret sınırında çalışan insanlar var. Bu, bizimki gibi bir itiraz getiriyorsa işte o zaman umut da var, dayanışma da var. 

Emre Köse:  Ankara ofisinde çalışıyorum, Söğütözü'ndeki Koç Kulelerinde ve yakınında büyük oranda kamu kurumu yerleşkeleri bulunuyor. Bunun dışında beyaz yakalı çalışanların ofisleri bulunuyor. Bulunduğumuz konum, grev mefhumuna büyük ölçüde yabancı. Fakat bunun olumsuz bir çıktısını hissetmedik.

Harun Erözbağ: Süzer Plaza tarihinde bir ilk yaşanıyor olabilir. Türkiye'nin en pahalı plazalarında açlık sınırında çalışan arkadaşlarımız var. Sputnik Türkiye'nin çalışanlarını iyileştirecek bütçesi yoksa biz neden iki ay önce buraya taşındık? Süzer Plaza yöneticilerinden bizim grevimize engel olacak bir girişim olmadı. 

                                           Sputnik'in Ankara temsilciğinden Tolga Ekenel, Emre Köse ve Nuri Dinçel

Sputnik'te grevle birlikte aksayan neler oldu gazetede ve radyoda? Haber yapılamayan radyo programlarının müzik dinletisiyle telafi edilmeye çalışıldığı örnekler oldu sanırım? 

Mehtap Yenidoğan: Ben radyoda çalıştığım için oradaki işleyişi çok iyi biliyorum. Dolayısıyla size bildiğim yerden bahsedeceğim. 12 yıldır aynı radyodan dinleyicilere sesleniyordum. Bu süre içinde sabit dinleyicilerimiz oluştu. Sesimi bir gün radyoda duymadığında merak edip sosyal medya hesabımdan ulaşan, halimi hatırımı soran çok sayıda dinleyici vardı.

Greve çıktığımızı duyup gelen, radyoda sesimizi duymayınca bizi merak edip gelen dinleyicilerimiz var. Bazıları düzenli olarak ziyaret ediyor. Sabahları kahvaltı gönderenler oluyor. Hepsi farklı bir şekilde bizimle dayanışma örneği sergilese de söyledikleri ortak bir cümle var: radyoyu dinlemeyi bıraktıkları.

Tam da bu noktada bizi dinleyenlere bir mesaj vermek isterim. Biz gazeteciler çalışma bağımlısı oluyoruz sanırım. İşimizi yapmadığımız zaman ne yaparsak yapalım boş duruyormuşuz gibi geliyor. Tabii bizler de boş durmayı içimize sindiremedik ve “Grev TV” isminde bir YouTube kanalı açtık. Bu kanalda sadece grev konuşmuyor, aynı zamanda radyoda yaptığımız gibi gündemdeki konuları konuklarla konuluyor, seslerini duyurmaya çalışanların sesi oluyoruz. 

Son olarak sizlerin aracılığıyla meslektaşlarımıza bir çağrı yapmak istiyorum : Dışarıda meslektaşlarınız haysiyet mücadelesi verirken onların yanında durun, grev kırıcı olmayın. Meslek onurunuza sahip çıkın ve hep beraber dayanışmayı büyütelim.

Emre Köse: Radyo emekçilerinin tamamına yakını işten çıkarıldığı için işlerin aksadığı, dinleyici tarafından da fark edilmiştir. Fakat internet/ajans kısmında, greve katılmama yönünde tercih kullanan arkadaşlarımızın eliyle işin ilerletilebildiği fark edilecektir. Bu bizim açımızdan eksi.

Okuyucu ve dinleyicilerimizden grev alanlarına ziyaretler de sıklıkla oluyor. Yüzlerindeki hayal kırıklığını işverenin görmesini isterdim."

Harun Erözbağ: Radyomuz haber kanalından müzik kanalına dönüştü. İşe ilk başladığımda arkadaşlarıma Radyo Sputnik'in müzikleri çok güzel diyerek radyoyu dinlemelerini teşvik ediyordum. Şimdi aynı şarkılar çalmaya devam ediyor ama bu sefer dinleyicilerinin kalbi sızlıyor. Ajans kısmınıysa grev kırıcı arkadaşlarımız diğer ajanslardan aldıkları haberleri kopyala-yapıştır yaparak sürdürüyor. Kağıt üstünde siteye haber giriliyor fakat hiçbir işlevi kalmadı. Okuyucu ve dinleyicilerimizden grev alanlarına ziyaretler de sıklıkla oluyor. Yüzlerindeki hayal kırıklığını işverenin görmesini isterdim.

Özkan Öztaş / soL-Söyleşi


9 Eylül 2023 Cumartesi

KISA KISA GÜNDEM - 9 EYLÜL 2023 -

Aile Bakanlığı'yla AB arasında 'göçmen projesi' anlaşması (soL) 

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Avrupa Birliği (AB) Komiseri Oliver Varhelyi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ortaklığıyla yürütülen “Yabancılara Yönelik Sosyal Uyum Yardımı (YSUY) Projesi”ni imzaladı.  Bakanlıkta düzenlenen imza töreninde konuşan Göktaş, “Göç, çağımızın bir gerçeğidir. Sebepleri ve sonuçlarıyla insanlığın ortak meselesidir. Göç hareketleri, göçmenlerin yaşamıyla birlikte toplumların düzenine ilişkin bazı alışkanlıkların değişimini de beraberinde getirmektedir. Kitlesel göçler, dünya çapında pek çok siyasi, ekonomik ve toplumsal göstergeyi de etkilemektedir” ifadelerini kullandı.('AB ile ortaklığımızı güçlendiriyoruz') Projeyle birlikte insani yardım alanında AB ile ortaklığın güçlendirildiğini söyleyen Göktaş, Yeni süreçte, Sosyal Uyum Yardımı Projesi’ne 2020 yılında katılan (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu) IFRC, görev ve sorumluluklarını Bakanlığımıza tevdi ediyor. Benzer şekilde, Proje’nin 2016 yılından bu yana finansörü olan Avrupa İnsani Yardım ve Sivil Koruma Genel Müdürlüğü (ECHO) de görevini Avrupa Birliği Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri Genel Müdürlüğü’ne (DG NEAR) devrediyor. Bakanlık olarak, insani yardım alanında gösterdikleri hassasiyet ve değerli katkıları için IFRC ve ECHO’ya teşekkür ederizdiye konuştu.

Nazım Hikmet'in bilinmeyen fotoğraflarının ve Prag günlerinin belgeseli çekildi (Birgün)

Nazım Hikmet’in Çekya’nın başkenti Prag’da 1956 yılında çekilen ve Prag Ulusal Tiyatrosu arşivlerinde bulunan fotoğrafları ve Nazım’ın Prag günlerine dair belge ve görseller belgesel haline getirildi.(https://www.birgun.net/haber/nazim-hikmet-in-bilinmeyen-fotograflarinin-ve-prag-gunlerinin-belgeseli-cekildi-467103)

Gar Katliamı sanığı katliamdan bir yıl önce MİT'ten gelen yazıyla tahliye edilmiş (soL)
Gar Katliamı davası sanığının katliamdan bir yıl önce mahkemenin MİT'ten talep ettiği yazı üzerine tahliye edildiği ortaya çıktı. Mahkeme MİT'e "IŞİD terör örgütü mü?" diye sormuş.(https://haber.sol.org.tr/haber/gar-katliami-sanigi-katliamdan-bir-yil-once-mitten-gelen-yaziyla-tahliye-edilmis-383822)

MEB yine rotayı tersine çevirdi (Deniz GÜNGÖR-Birgün)
İktidar eğitimi yapboz tahtasına çeviren tarzından vazgeçmiyor. Lisede sınıf tekrarına son veren karardan 11 yıl sonra dönüldü. Eğitimciler, “Temel sorunlar çözülmezse birçok öğrenci sınıf tekrarı yapacak” dedi. (https://www.birgun.net/haber/meb-yine-rotayi-tersine-cevirdi-467131)

Kemerde açacak delik kalmadı (Öncü DURMUŞ-Birgün)

AKP yeni “OVP” ile emekçilere “kemer sıkma” politikası uygulayacak. IMF’siz IMF programı olan politikalar yoksulluğu artıracak, işsizliği çoğaltacak. Ekonomist Müftüoğlu, “Emek ucuzlaşacak, doğa talana daha çok açılacak, kamusal kaynaklar sermayenin hizmetine daha çok sunulacak” dedi.(https://www.birgun.net/haber/kemerde-acacak-delik-kalmadi-467132)

AKP elektrik sektörünü sermayeye terk etti (Mustafa Bildircin-Birgün)
AKP’nin 2013 yılında yasalaştırdığı 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu elektrik sektörünün yapısını bozdu. Değişiklikler kapsamında elektrik dağıtımının tamamı, üretiminin ise büyük bölümü özel sektöre devredildi.

AKP, birbiri ardına yaptığı değişiklikler ile elektrik sektörünün üretim-iletim–dağıtım faaliyetlerini içeren yapısını bozdu. Elektrik dağıtımında özelleştirme, bir türlü giderilemeyen altyapı sorunları ile yüksek faturaları da beraberinde getirdi. Elektrik üretimde özelleştirme yalnızca yurttaşın değil kamunun yükünü de katlayarak artırdı. 2002 yılında elektrik üretiminin yüzde 60’ını tek başına karşılayan Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin (EÜAŞ) üretimdeki payı yıllar itibarıyla giderek eridi. 2008’de yüzde 48’e kadar düşen EÜAŞ'ın elektrik üretimindeki payı 2013 yılında kayıtlara, yüzde 33 olarak geçti.(ÖZEL SEKTÖR AĞIRLIĞI) 2013 yılında yenilenerek yürürlüğe giren 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ise kamu elektrik üretimi ile bağını neredeyse tamamen kopardı. Elektrikte üretim, tamamıyla özel sektör yatırımlarına bağlandı. Politika değişikliği ile hem yurttaşın elektrik için ödediği tutar arttı hem de kamunun yükü katlandı.(ÜRETİMDE BÜYÜK KAYIP) EÜAŞ’ın sektör raporları da kamunun elektrik üretimindeki payının büyük bir hızla azaldığını gözler önüne serdi. 2008’de yüzde 48, 2013'te yüzde 33 olan EÜAŞ'ın elektrik üretimindeki payı, 2020-2022 döneminde ise şöyle sıralandı:  2020: 18,2, 2021: 16,1, 2022: 14,4 Türkiye'de EÜAŞ tarafından üretilen elektriğin kaynaklarına göre dağılımı da dikkati çekti. Türkiye’de 2022 yılında toplam 46,9 milyon megawatt olan elektrik üretiminin kaynaklarına göre dağılımı şöyle kaydedildi: Hidrolik: 26,5 megawatt, Doğalgaz: 13,1 milyon megawatt, Linyit: 7,1 milyon megawatt, Rüzgâr: 34 bin megawatt

Buğra Gökce'den konut krizi için çözüm önerileri: Sosyal konut hayata geçirilmek zorunda (Birgün)

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı ve Şehir Plancısı Buğra Gökce, üniversite öğrencilerinin kiralık konut için tercih ettiği ilçelerdeki fahiş kira artışlarına dikkat çeken bir açıklama yaptı ve çözüm önerilerini sıraladı. Konut hakkının Anayasal bir hak olduğunun altını çizen Şehir Plancısı Gökce, “Sosyal konut uygulamasını hayata geçirmek, büyük şehirlerimizde sosyal konut üreterek halka arz etmek zorundayız.” dedi. (https://www.birgun.net/haber/bugra-gokce-den-konut-krizi-icin-cozum-onerileri-sosyal-konut-hayata-gecirilmek-zorunda-467088)

İngiltere'de monarşi karşıtlığı yükseliyor (Birgün)

İngiltere Kralı 3. Charles'ın tahta çıkışının üzerinden bir yıl geçerken ülkede monarşisinin geleceği kritik ve son derece ayrıştırıcı bir konu olmaya devam ediyor. Yapılan son ankette, monarşi hakkında "çok olumlu" görüşe sahip olanların sayısının yüzde 31'den yüzde 20'ye düştüğü kaydedildi. (https://www.birgun.net/haber/ingiltere-de-monarsi-karsitligi-yukseliyor-467097)

"Kuru Otlar Üstüne" Türkiye'nin Oscar adayı oldu (Birgün)

Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da Altın Palmiye için yarışan ve oyuncu Merve Dizdar'a ödül kazandıran "Kuru Otlar Üstüne" filmi, "En İyi Uluslararası Film" dalında Türkiye'yi temsil edecek. (https://www.birgun.net/haber/kuru-otlar-ustune-turkiye-nin-oscar-adayi-oldu-467100)

Beyoğlu Belediyesi bütçe açığını yine satışla kapatacak: 37 taşınmaz satılacak (soL)

AKP'li Beyoğlu Belediyesi, kentsel yenileme projesi olan Taksim 360 Projesi'nin de arasında olduğu 37 taşınmazı satışa çıkarttı. Halk TV'den Ali Macit'in haberine göre; Beyoğlu Belediyesi, dün gerçekleştirilen Belediye Meclisi toplantısında Tarlabaşı’nda bulunan Taksim 360 Projesi’nde 14, Örnektepe’de 13 daire ve 10 ayrı mülk olmak üzere 37 taşınmazın satılmasını görüştü. Komisyon, olumlu görüş verdikten sonra satış teklifi bugün, belediye meclisine sunuldu. Belediye, taşınmaz satışlarıyla birlikte 2023 yılında üçüncü kez bütçe açığını kapatmak için satış yolunu seçti. İstanbul’un en değerli projelerinden biri olan ve belediyeye ait 1453 metrekare alanda 14 dairenin olduğu Taksim 360 Projesi’ndeki taşınmazların satışı ile yıl sonuna kadar bütçe açığının kapanması tahmin ediliyor. CHP Beyoğlu Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi Süleyman Solmaz konuya ilişkin, Tarlabaşı'nda bulunan belediyenin sahip olduğu Taksim 360 Projesi’deki 14 daireyi satıyorlar, metrekaresi 10 bin dolar. İBB’nin mülk sahibi olduğu Gaziosmanpaşa’da Venezia mülkü var. AKP diyor ki ‘Bunlar sosyal konut, burada kentsel dönüşüm talebi olanlara tahsis edin’ diyor. İBB de diyor ki ‘burası sosyal konut değil, lüks konut. İnsanları buraya götürsek bile sosyal uyumsuzluk yaşanır. Ben bunları satayım para kazanayım, başka yerde yapalım’ diyor. Ama Tarlabaşı bulvarındaki bu da kentsel yenileme projesi ama sen satıyorsun? dedi.

Sendikal hakları için direnen tarım işçilerine müdahale: Çok sayıda kişi gözaltına alındı! (Cumhuriyet)

İzmir Bergama’da faaliyet yürüten Agrobay Seracılık’ta çalışan ve sendikalaştıkları için tazminatsız şekilde işten çıkarıldıklarını söyleyen işçiler 17 gündür kurum önünde direnişini sürdürüyor. İşçilerin üye olduğu Tarım-Sen ise sendikalaşmanın bir hak olduğunu ifade ederek anayasayı anımsatıyor. (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/sendikal-haklari-icin-direnen-tarim-iscilerine-mudahale-cok-sayida-kisi-gozaltina-alindi-2117352)

Mimarlar Odası'nın bir yöneticisi daha kamudan ihraç edildi: 'Boyun eğmeyeceğiz' (soL)

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin sürdürdüğü kent mücadelesine yönelik baskılara bir yenisi daha eklendi. Yönetim Kurulu Üyesi Muteber Osmanpaşaoğlu, emekliliğine 35 gün kala devlet memurluğundan savunması alınmadan ihraç edildi. Daha önce de Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve Başkan Yardımcısı Ali Atakan kamudaki görevlerinden ihraç edilmişti. Karara tepki gösteren mimarlar "Bizi açlıkla ve baskıyla ıslah edeceklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Boyun eğmeyeceğiz, mücadelemize devam edeceğiz" dedi.(https://haber.sol.org.tr/haber/mimarlar-odasinin-bir-yoneticisi-daha-kamudan-ihrac-edildi-boyun-egmeyecegiz-383883)

(derleyen: mstfkrc)

DOSYA - Mehmet Ali Güller / CUMHURİYET

 


Çin’in ‘ortak yurt’ mesajı (09/09/2023)

Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ASEAN Zirvesi, ABD’nin AsyaPasifik’teki yeni soğuk savaş girişimleri nedeniyle önemliydi. ASEAN’ın Çin ve Hindistan gibi ortaklarının bu nedenle zirvede hangi mesajları verecekleri merakla bekleniyordu.

Çünkü geride kalan birkaç ayda ABD, Hindistan’ı stratejisine eklemlemek için bastırmış, Japonya ve Güney Kore ile üçlü savunma işbirliği anlaşması imzalamış ve AUKUS’u genişletmeye çalışmıştı.

Diğer tarafta ise Çin ve Hindistan’ın bulunduğu BRICS tarihi bir genişleme kararı almış, yaptırımlara rağmen Rusya-Hindistan ekonomik ilişkilerinin artması ABD’yi kaygılandırmış, Çin ve Rusya ABD’nin girişimlerine karşı Pasifik’te ortak tatbikatlar yapmıştı.

Soğuk savaşa karşı çıkma çağrısı

5’i kurucu 10 üyeli ASEAN Zirvesi marjındaki ASEAN+3’te (Çin, Japonya ve Güney Kore) konuşan Çin Başbakanı Li Çang iki önemli mesaj verdi:

1- Çin Başbakanı Li, ASEAN+3 ülkelerinin liderlerine “İçinde bulunduğumuz anda taraf tutmaya, bloklar arası cepheleşmeye ve yeni bir soğuk savaşa karşı çıkmak büyük önem taşıyor” diye seslendi.

2- Çin, Japonya ve Güney Kore’nin ASEAN ülkeleriyle birlikte “ortak bir yurdu” paylaştığını belirten Li, “Burada barış ve refah olursa bundan hepimiz faydalanırız, çalkantı ve kargaşa olursa bundan hepimiz zarar görürüz” dedi (AA, 6.9.2023).

Elbette bu denklemden en çok mesaj çıkarması gereken ülkeler Japonya ve Güney Kore’ydi çünkü iki ülkenin göreceği zarar büyük olasılıkla Çin’in göreceği zarardan fazla olacaktı.

Hindistan’ın Asya yüzyılı vurgusu

Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise ASEAN Zirvesi marjında düzenlenen ASEAN-Hindistan zirvesinde konuştu. Modi’nin öne çıkan dört vurgusu ve mesajı oldu:

1- ASEAN’ı “büyümenin merkez üssü” olarak niteledi.

2- 21. yüzyılın “Asya’ya ait olduğunu” belirtti.

3- “COVID-19 sonrasında kurallara dayalı dünya düzeni kurulması” gerektiğini söyledi.

4- “Asya-Pasifik bölgesinin gelişmesinin ve Küresel Güney’in sesinin duyurulmasınınherkesin çıkarına olduğunu” vurguladı (cumhuriyet.com.tr, 7.9.2023).

Yerel paralarla işlem eğilimi büyüyor

Hindistan Başbakanı Modi’nin mesajları, öncelikle Atlantik yüzyılının bittiğini ve Asya yüzyılının başladığını saptıyor. Diğer yandan “ABD düzeni” yerine “yeni bir düzen” talebinin dile getirilmesi de çok önemli.

Modi’nin bu mesajlarını “Küresel Güney’in sesinin duyurulması” vurgusuyla birlikte değerlendirdiğimizde, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi’nde sandalye talep ettiği sonucunu çıkarabiliriz elbette. Hindistan, büyüyen ekonomisi ve artan siyasi etkisi nedeniyle, küresel ilişkilerde daha önemli bir rol talep ediyor görünüyor.

Elbette ABD’nin Çin-Rusya ikilisine karşı Hindistan’ı yanına çekme gayretleri ile Çin ve Rusya’nın ŞİÖ ve BRICS’te Hindistan’la işbirliği yapıyor oluşu Yeni Delhi yönetimine küresel güç ilişkilerinde alan açıyor ancak etkinlik kazanmada hangisinin motor fonksiyonu gördüğü asıl meseledir.

Son dönemde ABD düşünce kuruluşlarında yapılan “3. yol” tartışmaları ve Hindistan’a yapılan çağrılar bu bakımdan önemli. Hindistan’ın “ABD ve Çin-Rusya merkezlerinden ayrı, Küresel Güney ülkeleriyle 3. merkezi kurması gerektiği” görüşlerinin ne anlama geldiğini ayrı bir yazıda tartışacağız.

Bitirirken ASEAN Zirvesi’nin sonuçlarından en dikkat çekene işaret edelim: “Üyeler ASEAN Yerel Para Birimiyle İşlem Görev Gücünün kurulmasını ve ASEAN için Bölgesel Ödeme Bağlanabilirliği Yol Haritası’nın tamamlanmasını memnuniyetle karşıladı.

                                                       /././

AKP’den yeni perspektif, yeni yaklaşım! (07/09/2023)

Türk ve Yunan dışişleri bakanları önceki gün “yeni dönem” başlattı (Yeni Şafak, 6.9.2023). İki dışişleri bakanına bu görevi bizzat liderleri vermişti.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, NATO zirvesinde görüşen Erdoğan ile Miçotakis’in, “sorunların yeni bir perspektifle çözülmesi konusunda fikir birliğine vardığını ve dışişleri bakanlarına bu konuda görev verdiğini” belirtiyordu (AA, 5.9.2023).

Türk ve Yunan dışişleri bakanları da “yeni perspektifle çözüm” için bir araya gelmiş ve “yeni dönemi” başlatmıştı. Fidan şu sözlerle müjdeliyordu bunu: “Sorunların çözümüne yeni yaklaşımlar getirme konusunda hemfikir olduk” (AA, 5.9.2023).

TEMEL SORUNLAR

Yeni perspektif, yeni yaklaşım, yeni dönem ve çözüm... Elbette kulağa hoş gelen sözler bunlar ama nasıl?

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar elbette çözülmeli ama bu sorunlar Türk ya da Yunan tezinin dışında üçüncü bir çözüm olasılığı içeriyor mu ki Ankara ile Atina “yeni yaklaşımla çözüm” hedefleyebiliyor?

Nedir Ankara açısından Türkiye ile Yunanistan arasındaki en temel sorunlar?

1) Yunanistan ve Güney Kıbrıs, KKTC’nin varlığını tanıyacak mı?

2) Yunanistan Ege’de 12 mil hedefinden vazgeçecek mi?

3) Yunanistan, Lozan’a aykırı olarak silahlandırdığı adalardaki birliklerini çekecek mi?

4) Yunanistan, işgal ettiği ada, adacık ve kayalıkları boşaltacak mı?

Atina/Brüksel/Washington açısından da “Türk askerinin adadaki varlığı”, “iki bölgeli - iki toplumlu tek Kıbrıs devleti” vb. konular var.

TAVİZ VERİLEBİLECEK SORUNLAR MI?

Gerçi AKP açısından dördüncü madde sorun bile değil ama devlet yaklaşımı ile bakarsak Ankara ve Atina bu sorunları “yeni yaklaşımla” nasıl çözebilecek? Çünkü bu sorunların Türk ve Yunan/Batı çözümleri var, ara bir çözümü yok.

Örneğin Kıbrıs’ta Yunan çözümü KKTC’yi yok saymak, Türk çözümü KKTC’nin varlığını kabul ettirmek şeklinde. Yeni yaklaşımla ara bir çözüm olası mı? Yoksa ya Atina ya da Ankara tezinden taviz mi verecek?

Örneğin Ege’de Yunan tezi karasularını 12 mile çıkarmak, Türk tezi reddetmek şeklinde. Yeni yaklaşımla 9 mil şeklinde ara bir çözüm olası mı? Yoksa ya Atina ya da Ankara tezinden taviz mi verecek?

Kısacası bu temel sorunlara, taraflardan biri kendi tezinden vazgeçmediği müddetçe, “yeni yaklaşımla” çözüm bulmak mümkün değil.

Yoksa Atina ve Ankara tüm sorunlara toptan bir çözüm mü bulacak? “Sen şu konuda taviz ver, ben bu konuda taviz vereyim” gibi... Peki kim hangi konuda taviz verebilecek? AKP Mavi Vatan konusunda zaten bir süredir taviz vermiş gibi görünüyor ama karşılığında Yunanistan hangi tavizi verebilecek?

ERDOĞAN’IN ‘GEREKİRSE YENİDEN ANNAN PLANI’ MESAJI

Yoksa tüm bunlar AKP’nin Mayıs 2023 seçimlerinden sonra yeniden hedef ilan ettiği AB üyeliği hayaliyle mi ilgili? Anımsayın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 14. Büyükelçiler Konferansı’nda AB üyeliğini temel hedef ilan etmişti (AA, 7.8.2023).

Ama daha sorunlusu da şu mesajdı: Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO’da Biden ve Miçotakis’le görüştükten kısa bir süre sonra “Samimiyetimizi Annan Planı dahil, şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz” (AA, 24.7.2023).

Ankara’nın Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan tavizi vermesi ve “gerekirse yeniden Annan Planı” hevesinde olması, belli ki ABD’yi memnun etmiş. Zira peşinden 21 Ağustos’ta ABD uçak gemisi ile Türk gemilerinin Doğu Akdeniz’deki tatbikatı geldi.

İttifak krizi, değişim krizi, danışman krizi ile boğuşan ana muhalefetin başını kaldırıp eğilmesi gereken önemli dış politika sorunları bunlar...

                                                       /././

ABD ile Rusya arasında sıkışan neo-Abdülhamitçilik (04/09/2023)

Mayıs seçimlerinden sonra yaşananları anımsayalım:

-Erdoğan ekonominin dümenine Şimşek-Erkan ikilisini oturttu. İkili “neoliberal programa tam teslimiyet” ile dümeni New York bankerleri ile Londra tefecilerine kırdı. JP Morgan başta küresel baronlarla Türkiye’den neleri, nasıl alabileceklerini konuştular.

-ABD Başkanı Biden’la görüşen Erdoğan, vetosunu kaldırdı ve İsveç’e NATO üyeliği yolunu açtı; iç politika gereği de topu parlamentoya attı.

-Erdoğan Vilnius’taki NATO zirvesinde, ABD’den bile keskin şekilde, “Ukrayna, NATO üyeliğini hak etti” çıkışı yaptı.

-Erdoğan, esir takası sırasında Rusya’ya savaşın sonuna kadar Türkiye’de kalacakları sözü verdiği 5 Neo-Nazi Azov Taburu komutanını, bizzat Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye teslim etti.

FLAKE-BAYRAKTAR FOTOĞRAFI

-Erdoğan, Ukrayna’nın ABD desteğiyle başlattığı “taarruz” sürecinde, Zelenski ile Kırım’ı konuştu, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımadıklarını ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduklarını belirtti.

-ABD 6. Filo’sunun karargâh gemisi, 18 Ağustos’ta Sarayburnu’na demirledi. Filo Komutanı Thomas Ishee, Türk konuklarına gemide davet verdi.

-TCG Anadolu ile USS Gerald Ford uçak gemisi, 21 Ağustos’ta eşlik eden diğer savaş gemileriyle birlikte Doğu Akdeniz’de tatbikat yaptı. ABD medyası bunu “2016’dan bu yana...” diyerek işaretledi. ABD Büyükelçisi Jeff Flake, tatbikat sırasında Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ı ABD uçak gemisine çıkardı. Flake, gemi üzerindeki Bayraktar’la yan yana fotoğrafını “Birlikte daha güçlüyüz” mesajıyla servis etti. Bayraktar, Toygun Atilla’nın “Siyasete girecek misiniz” sorusuna “Mücadele neyi gerektiriyorsa onu yapacağız” yanıtını verdi.

-ABD’nin 173. Hava İndirme Tugayı, 22 Ağustos’ta Kayseri’de tatbikata katıldı.

RUSYA ERDOĞAN’A MAHKÛM MU?

ABD’nin lehine ve Rusya’nın aleyhine olan ve birkaç ayda meydana gelen bu gelişmeleri nasıl yorumlamalıyız? Erdoğan, ABD ile Rusya arasında yürütmeye çalıştığı neo-Abdülhamitçilikte dengeyi ABD lehine kırmış durumda. Nasılsa “ABD de Rusya da bana mahkûm” diye düşünüyor. Peki öyle mi?

Yukarıda saydıklarımız dışında, bu süreçte şunlar da oldu:

-Putin, Türkiye’de kurulması planlanan gaz merkezi hakkında 30 Temmuz’da bu kez şöyle dedi: “Şu bilinmeli ki depolarda gaz depolanmayacak, bu merkez sadece bir e-ticaret platformu olarak faaliyet yürütecek.”

-İran Petrol Bakanı Cevad Ovci, İran, Rusya, Türkmenistan ve Katar’ın İran’ın güneyinde doğalgaz merkezi kuracağını duyurdu. 7 Ağustos’ta, bir İran heyetinin bu gaz merkezinin hazırlığı için Rusya’da bulunduğu açıklandı.

-Rusya’yı Azerbaycan üzerinden İran’a bağlayan Astara-Reşt-Kazvin demiryolu (Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru) tamamlandı.

SOÇİ’DEKI ASIL GÜNDEM

Şimdi Erdoğan hükümeti, Rusya’yla “aynı” tahıl anlaşmasını, BM’nin Rusya’ya verdiği sözler tutulmadan yeniden tekrarlamak istiyor, nasılsa “Rusya bize mahkûm” diye düşünüyorlar. Ancak yukarıdaki hamlelere bakılırsa Moskova da Ankara’ya “Alternatifimiz var” mesajı veriyor.

Dolayısıyla bugün Soçi’de yapılacak Putin-Erdoğan zirvesinde, asıl Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği konuşulacak. Tamam, tahıl koridorundan Suriye’ye, Libya’dan Dağlık Karabağ’a pek çok başlık ele alınacak ama hepsinin üst başlığı “Türkiye-Rusya ilişkileri nereye?” olacak.

Ankara’nın “Tehdit nereden, çıkarlar kimlerle sağlanır” sorularına net yanıt vermesi gereken günlerdeyiz. Türkiye’nin gaz merkezi ve tahıl üssü olması, Adana Mutabakatı’nı genişleterek Suriye’yle normalleşmesi fırsatları kaçırılmamalı.

Mehmet Ali Güller / CUMHURİYET