13 Eylül 2023 Çarşamba

KISA GÜNCEL BAŞLIKLAR - 13 EYLÜL 2023 -

 


'Bütçe' yokmuş: Deprem bölgesinde öğrenciler rehber öğretmensiz kalacak (Serkan Düz / soL-Özel)

Eski Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in "zorunlu olacak" dediği düzenleme yürürlüğe girmedi. Binlerce rehber öğretmenin ataması yapılmadı. Yeni Bakan Yusuf Tekin konuyu "bütçe yok" diyerek geçiştirdi.(MEB’in bütçesi nereye akacak?) Millî Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 2023 yılında 461 milyar 649 milyon 548 bin lira olarak planlanmıştı. 6 Eylül’de açıklanan ve hükümetin ülke ekonomisinin 2024-2026 dönemine yönelik hedeflerinin yer aldığı Orta Vadeli Program'la (OVP) eğitime bütçeden öngörülen pay 2024’te 1 trilyon 90 milyon 229 bin 668 liraya çıkarılırken bu bütçenin merkezi bütçeye oranı yüzde 10,6 oldu. Binlerce öğretmenin atama beklemesine karşın MEB’in gecikmeli olarak yayımlanan 2022 yılı İdare Faaliyet Raporu’na göre Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün kayıtlara 20 milyar 642 milyon 274 bin 732 lira olarak geçen harcamasıyla 18 birimden daha fazla para harcadığı ortaya çıkmıştı.(https://haber.sol.org.tr/haber/butce-yokmus-deprem-bolgesinde-ogrenciler-rehber-ogretmensiz-kalacak-384122)

'Bağış' adı altında para isteniyor, istenen parayı veremeyen veliler temizliğe çağrılıyor (soL)

Okul yönetimlerinin, maddi yetersizlikten dolayı bağış adı altında istesenen parayı veremeyen velilere "O zaman gelin çocuklarınızın eğitim alanını siz temizleyin" dediği belirtildi. (https://haber.sol.org.tr/haber/bagis-adi-altinda-para-isteniyor-istenen-parayi-veremeyen-veliler-temizlige-cagriliyor-384107)

Okulsuz Türkiye: 'Sığıntı' liseliler 21:45'te okuldan çıkıyor (Serkan Düz-soL/Özel)

Deprem oldu, okullar boşaltıldı. İki okulun öğrencileri sabahçı-akşamcı olarak tek binaya dolduruldu. Öğrenciler 21:45'te çıkıyor. Ama imam hatipler boş duruyor.(https://haber.sol.org.tr/haber/okulsuz-turkiye-siginti-liseliler-2145te-okuldan-cikiyor-384109)

Değişmeyen tablo! Adıyaman’da deprem konutlarındaki ölümcül ihmaller bilimin dışlandığını gözler önüne serdi (Cengiz Karagöz-Cumhuriyet)

Yerel seçimler yaklaşırken yapımı hızlanan deprem konutlarında eksiklikler günyüzüne çıkıyor.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/degismeyen-tablo-adiyamanda-deprem-konutlarindaki-olumcul-ihmaller-bilimin-dislandigini-gozler-onune-serdi-2118708)

FATİH projesi çöpe gitti: ‘Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’, milyonlarca öğrenciye ulaşamadı (Figen Atalay-Cumhuriyet)

“Asrın Projesi” olarak tanıtılan ve 2010 yılında büyük kampanyalarla başlatılan “Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” (FATİH) fırsatları eşitlemek yerine derinleştirdi. (https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/fatih-projesi-cope-gitti-firsatlari-artirma-ve-teknolojiyi-iyilestirme-hareketi-milyonlarca-ogrenciye-ulasamadi-2118710)

11 yıldır bitirilemeyen yol (Birgün)

İktidarın her seçim öncesi propaganda malzemesi haline gelen ‘yol yaptık’ söylemleri bazı noktalarda hayata geçemiyor. Şırnak-Van arasında yapılması planlanan yol, 11 yıldır bitirilmedi. 2012 yılında dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım tarafından temeli atılan ve Şırnak-Van arasındaki mesafeyi 200 kilometreye düşürmesi hedeflenen yol, birçok kez yeniden ihale edilmesine rağmen tamamlanmadı.(AYNI ŞİRKETE 3 İHALE)  MA’da yer alan habere göre, 2012’den bu yana 3 kez ihalesi yapılan ve her defasında iş insanı Nihat Özdemir’in şirketi olan Limak Holding’e verilen yol yapımı, son olarak 2022’de 181 milyon TL bedelle yeniden ihale edildi. 2023 yılında tamamlanması taahhüt edilen projede şu ana kadar herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Şirket, 12 tünelin yapılması planlanan yolda, 10 yıllık süreçte sadece bir tünel inşa etti.(2030’DA ANCAK BİTER!) Dönemin AKP Şırnak Milletvekili Rizgin Birlik, 2021’de yaptığı açıklamada yolun 2023 yılında tamamlanacağını iddia etti. Benzer açıklamalar, kente vali olarak atanan Ali Hamza Pehlivan ve Osman Bilgin tarafından da verildi. Görüştüğümüz işçiler ise, çalışmaların çok yavaş ilerlediğini ve bu çalışmalarla yolun 2030’a kadar sürebileceğini ifade etti.

Yoksulluk sınırına erişmek için dört asgari ücret lazım (BİRGÜN)

BES-AR’ın araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 15 bin 660 lira, yoksulluk sınırı ise 46 bin 980 lira oldu. BES Genel Başkanı Bahadır Berdicioğlu, "4 kişilik bir ailenin 4‘ü de asgari ücretle çalışıyor olsa bile, alınan ücret toplamı yoksulluk sınırının altında kalıyor" dedi. KESK'e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) Araştırma Merkezi (BES-AR), yaptığı araştırmanın sonuçlarını BES Genel Başkanı Bahadır Berdicioğlu açıkladı. Araştırmaya göre 4 kişilik bir memur ailesinin 2023 Ağustos ayı açlık sınırı 15 bin 660 lira oldu. Gıda madde fiyatları üzerinden yapılan hesaplamaya göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı Ağustos 2023 için 15 bin 660 lira, tek bir kişinin yaşam maliyeti ise 21 bin 050 lira oldu. Gıda harcaması ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlar için yapılması zorunlu  aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 46 bin 980 lira olarak hesaplandı. AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Hayat pahalılığı yok, sorun psikolojik" söylemine göndermede bulunan Berdicioğlu, "Enflasyonla mücadele TÜİK verilerinin manipülasyonu ile sınırlı kaldı. Sermaye sahipleri için kur korumalı mevduat hesapları, müteahhitler için dövize endeksli ödeme garantisi sunulurken, emekçilere hiçbir zaman tutturulamayan hedef enflasyona göre artış dayatılıyor. 4 kişilik bir ailenin 4‘ü de asgari ücretle çalışıyor olsa da alınan ücret toplamı yoksulluk sınırının altında kalıyor" dedi. 

KKM'den çıkış yolları aranıyor: Bazı özel bankalar yeni giriş ekranını kapattı (Cumhuriyet)

İktidar, Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarından çıkış planları yapıyor. Merkez Bankası'nın KKM'yi azaltmayı ve TL vadeli mevduata dönüştürmeyi hedefleyen yeni adımlar sonrası bankalara harekete geçti. Birçok özel banka KKM’de yeni giriş ekranını kapattı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/kkmden-cikis-yollari-araniyor-bazi-ozel-bankalar-yeni-giris-ekranini-kapatti-2118784)

Köylüler 'yurt yapılacak' diye kendi yurtlarından ediliyorlar: 'Gidecek yerimiz yok' (Özkan Öztaş-soL/Özel)

Antalya'da Manavgat'a bağlı Ulukapı Köyü sakinlerinin evleri ve ahırları "yurt yapılacak" diye yıkılmak isteniyor. Köylü çaresiz. İhale yine AKP'lilere gitti. (https://haber.sol.org.tr/haber/koyluler-yurt-yapilacak-diye-kendi-yurtlarindan-ediliyorlar-gidecek-yerimiz-yok-384094)

Motorine dev zam geldi (soL)

Motorinin litre fiyatına bugünden itibaren geçerli olmak üzere 2,06 lira zam geldi. Zammın ardından İstanbul Avrupa yakasında motorinin litresi 39,98 liraya, Ankara'da 40,52 liraya, İzmir'de 40,71 liraya, Adana'da 40,96 liraya, Bursa'da 40,60 liraya, Diyarbakır ve Antalya'da ise 41,23 liraya çıktı. Son zamla beraber motorin fiyatları 2023 genelinde yüzde 81 artmış oldu.

Son dakika... Motorinin ardından benzine de dev zam! Benzin ve motorin 2023 güncel fiyatları... (13 Eylül 2023 akaryakıt fiyatları)(Cumhuriyet)

Son dakika... Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte brent petrol fiyatlarında dalganlanma sürerken, benzin ve motorin fiyatları da indirim ve zam haberleriyle değişkenlik gösteriyor. Son olarak motorine gelen zammın ardından benzine de zam yapıldı. İşte 13 Eylül 2023 benzin ve motorin 2023 güncel fiyatları. Sektör kaynaklarının aktardığı bilgiye göre; benzine ise 14 Eylül 2023 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 1 lira 64 kuruş zam bekleniyor.   İstanbul Motorin litresi 40.03 TL, Benzinin litresi 36,87 TL. Ankara, Motorin litresi 40.57 TL, Benzinin litresi 37,44 TL, İzmir, Motorin litresi 40.75 TL, Benzinin litresi  37,54 TL, Fiyatlar iller, ilçeler ve bayiler arasında farklılık gösteriyor.

Yoksulluğun utanç tablosu (Mustafa Bildircin-Birgün)

Ekonomik buhranın çocuklar ve gençler üzerindeki çarpıcı etkisi, resmi veriler ile ortaya konuldu. Ocak-Ağustos döneminde 15-19 yaş grubundaki 6 bin 269 kişi işsizlik ödeneği için başvurdu.(https://www.birgun.net/haber/yoksullugun-utanc-tablosu-468135)

A Haber’den 'merdiven' kumpası: Kılıçdaroğlu'ndan tepki (soL)

A Haber tarafından İstanbul metrolarındaki yürüyen merdivenlere yapılan kumpasa tepki gösteren CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 'İstanbul’a olan ihanetiniz nasıl sürüyor, gözlerinizle görün' dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul metrolarındaki yürüyen merdivenlere dönük sabotaj gerçekleştiren bir grup gencin, çıkışta bekleyen A Haber kameralarına verdiği röportajın görüntülerini yayınladı.  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İBB’nin yayınladığı videoyu alıntılayarak Twitter hesabından yaptığı paylaşımda tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması şöyle: Bir insan eğer ahlaklı ise önce mücadelesinde yiğit olur. Bu alçaklık İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne değil, öncelikle yaşlı, engelli vatandaşlarımıza sabotajdır. Ama derler ya, balık baştan kokar. Çürümüşlüğün bir örneği de bu işte. Eğer bir skandal arıyorsanız, kendi belediyelerinizin çöplüğe çevirdiği ilçeleri ziyaret edin. İstanbul’a olan ihanetiniz nasıl sürüyor, gözlerinizle görün. Seçimi yalan, dolan, iftira veya böyle ahlaksızlıklarla kazanacağınızı sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz

Villa ve otomobil aldığı iddia edilmişti... Yargıtay üyesinden 'Ayhan Bora Kaplan' açıklaması: 'Süleyman Soylu'ya bir operasyon var' (Cumhuriyet)

Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman, Ayhan Bora Kaplan'dan villa ve otomobil aldığı iddiasını yalanladı, kendisiyle sadece bir kez görüştüğünü söyledi. Kocaman'a göre eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yönelik bir operasyon var. (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/villa-ve-otomobil-aldigi-iddia-edilmisti-yargitay-uyesinden-ayhan-bora-kaplan-aciklamasi-suleyman-soyluya-bir-2118758)

AKP’den bir imar kıyağı daha(İsmail Arı-Birgün)

İBB Meclisi’nin AKP’li ve MHP’li meclis üyeleri, AKP’li Zekeriya Erdem’in başkanı olduğu Ordulular Vakfı’nın arsası için imar planı değişikliği yaptı. Vakfın arazisi, özel eğitim alanından iş merkezi alanına dönüştürüldü.İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi’nin eylül ayı oturumunda dikkat çeken bir teklif görüşüldü. İmar ve Bayındırlık Komisyonu ile Eğitim Komisyonu Müşterek Raporu İBB Meclisi’ne sunuldu. Söz konusu raporda, Bağcılar ilçesindeki Göztepe Mahallesi’nde yer alan yaklaşık 2 bin 300 metrekarelik bir arazinin imar planları değiştirilmesi teklif edildi. Mevcut imar planlarına, “özel eğitim tesis alanı” olarak işlenen arazinin planlarının “iş merkezi alanı” olarak değiştirilmesi önerildi. Teklif, CHP’li meclis üyelerinin itirazına rağmen AKP’li ve MHP’li meclis üyelerinin oylarıyla kabul edildi. Ancak, eğitim alanından iş merkezi alanına dönüştürülen arazinin Ordu ve İlçeleri Kültür Eğitim Tanıtma Hizmet ve Sosyal Dayanışma Vakfı’na ait olması dikkat çekti. Vakfın başkanı Zekeriya Erdim’in AKP’li olduğu biliniyor. Vakfın internet sitesinde Erdim’in siyasi geçmişi şöyle anlatılıyor: “1970-2001 yılları arasında; sağcı-muhafazakar yelpazede yer alan siyasal organizasyonların içinde bulundu. 2001-2011 yılları arasında; AK Parti kadrolarında ve çalışmalarında aktif görev aldı. Üsküdar’da, Kurucu Yönetim Kurulu’nda İlçe Başkan Yardımcılığı yaptı. 2002 Genel seçimlerinde, İstanbul 1. Bölgeden Milletvekili Aday Adayı oldu. 1 Kasım 2004-15 Ocak 2011 Tarihleri arasında; Üsküdar İlçe Başkanı olarak görev yaptı ve bir genel seçim, bir yerel seçim, iki referandum tecrübesi yaşadı. 2011 Genel seçimlerinde, İstanbul 1. Bölgeden, ikinci kez milletvekili Aday Adayı oldu.”

Kira zinciri! (İsmail Arı-Birgün)

AKP’li Sancaktepe Belediyesi, tepkilere neden olacak yeni bir karara daha imza attı. Sancaktepe Belediye Meclisi’nin Eylül ayı oturumunda, kamuya ait bir orman arazisine yapılacak işletmelerin kiralanmasına dair teklif görüşüldü.

Meclis’e sunulan teklifte, belediyenin Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğü Alemdağ Orman İşletme Şefliği’nden kiraladığı 11,4 hektarlık ormanlık araziye yapılacak işletmelerin, başkalarına kiralanması için yetki istendi. Teklifte, Sancaktepe Belediyesi tarafından söz konusu ormanlık arazinin 20 yıllığına kiralandığı da açıklandı. Ormanlık arazideki ticari alanların işletme hakkı ise belediyenin kiraladığı şahıs veya şirketin olacak. Teklif, CHP’li meclis üyelerinin itirazına rağmen AKP’li ve MHP’li meclis üyelerinin oylarıyla kabul edildi.(YİNE ARSA SATIŞI) Oturumda, millet bahçesi yapımı için belediyenin 24 milyon TL’lik kredi kullanımı teklifi de ele alındı. Teklif, yine AKP’li ve MHP’li meclis üyelerinin oylarıyla kabul edildi. Ayrıca belediyeye ait Paşaköy Mahallesi’ndeki yaklaşık 6 bin metrekarelik arazi ile Samandıra Mahallesi’ndeki 372 metrekare büyüklüğündeki arsanın satışı için de onay alındı. Arazilerin “Belediye hizmetlerine kaynak oluşturulması için” satılacağı öne sürüldü. (İLK DEĞİL) Sancaktepe Belediyesi, daha önce de kamudan kiraladığı Şile’deki 190 bin metrekarelik ormanlık araziyi, AKP Sancaktepe İlçe Yöneticisi Kemal Er’e kiralamıştı. 10 yıllığına AKP’li Er’e kiralanan arsa için Belediye Başkanı Şeyma Döğücü, “CHP’li birini bulup ihaleyi ona mı vereyim?” demişti. Şile’deki denize sıfır olan bu ormanlık arazi, eski Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem döneminde Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan 29 yıllığına kiralanmıştı. Araziye gençlik kampı yapılacağı açıklansa da proje aradan yıllar geçmesine rağmen hayata geçirilmemişti.

Bülent Turan, mahkemenin yerine kendi karar vermiş! (İsmail Arı-Birgün)

Bakan Yardımcısı Turan’ın, mahkeme kararı olmamasına rağmen T.Ç. isimli yurttaştan 20 bin TL ‘manevi tazminat’ talep edip icra takibi başlattığı ortaya çıktı.(https://www.birgun.net/haber/bulent-turan-mahkemenin-yerine-kendi-karar-vermis-468140)

BİM istedi, hastanelere yazı gitti: İş göremez raporları incelensin (Evrensel)
Market zinciri BİM, işçilerin hasta olmamalarına rağmen iş göremez raporu aldığı iddiasıyla Balıkesir İl Sağlık Müdürlüğüne başvurdu. BİM Birleşik Mağazalar AŞ, yaklaşık 130 kişinin bulunduğu Balıkesir Bölge deposunda işçilerin hasta olmamalarına rağmen iş göremez raporu aldığı iddiasıyla il sağlık müdürlüğüne başvurdu. Bunun üzerine hastanelere gönderilen yazıyla konunun araştırılması istenirken, SES Balıkesir Şubesi “Zaten zor şartlar altında çalışan sağlık emekçileri olarak bu hadsiz ve soyut ithamları kabul etmiyor ve baskının her türlüsünü reddediyoruz” açıklamasında bulundu. Market zinciri Balıkesir İl Sağlık Müdürlüğüne gönderdiği yazıda, “Bazı şirket çalışanlarımızın hasta olmamalarına ve herhangi bir rahatsızlıkları bulunmamalarına rağmen keyfi olarak; müdürlüğünüze bağlı hastaneler ve aile hekimlerinden süreli iş göremez raporu aldığı tespit edilmiştir. Bu durum, rapor alan personellerimizce de suistimal edilmekte, çalışabilir vaziyette olan kişiler de işbu hususu menfaat elde etmeye yönelik alternatif bir yol olarak kullanılmaktadır” ifadeleri kullanıldı. Şirketin iş göremez raporlarının sorgulanmasını istemesi üzerine il sağlık müdürlüğü, bu yazıyı bağlı sağlık kuruşlarına göndererek gereğinin yapılmasını istedi.(SES: BU İTHAMLARI KABUL ETMİYORUZ) Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Balıkesir Şubesi, bu talimata tepki gösterdi. Sendika tarafından yapılan açıklamada, şirket tarafından gönderilen yazının hekimler üzerinde baskı kurulmak istendiği ifade edildi. Açıklamada, “İlgili mevzuata göre hekimler yaptıkları muayene sonucunda edindiği vicdani ve fenni kanaata ve şahsi müşahadesine göre rapor tanzim ederler. BİM Birleşik Mağazalar A.Ş. Balıkesir Bölge Müdürlüğü'nce yazılan yazının İl Sağlık Müdürlüğü tarafından doğrudan dağıtıma çıkarılması hekimlik mesleğine ve sağlık emekçilerine müdahaledir. Zaten zor şartlar altında çalışan sağlık emekçileri olarak bu hadsiz ve soyut ithamları kabul etmiyor ve baskının her türlüsünü reddediyoruz” dedi.

(derleyen: mstfkrc) 







Koridor savaşları - İbrahim Varlı / BİRGÜN

 Güç odakları arasındaki jeopolitik kapışma BRICS ve G20 Zirveleri’ne damga vurdu. Çin’in Kuşak Yol Girişimi’ne karşı Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru kuruldu. Türkiye devre dışı.

    Erdoğan ‘darbeci’ Sisi’yle el sıkışırken ABD öncülüğündeki koridor anlaşmasında Türkiye teğet geçildi.

Güç merkezleri arasındaki küresel jeo politik çekişmenin geldiği muhtevayı anlamak için son üç hafta içinde yapılan uluslararası zirvelere bakmak dahi kafi. Bunlardan birincisi 22-24 Ağustos tarihlerinde Güney Afrika Johannesburg’da düzenlenen BRICS’di. İkincisi Hindistan Yeni Delhi’deki G20 Zirvesi’ydi.

Her iki zirve de değişen küresel dengeler açısından önemli doneler içeriyordu. Açıkça ifade edilmese de bir genel kabul olarak, II. Dünya Savaşı sonrasında egemen Batılı güçlerin kendi ihtiyaçları ve önceliklerine göre belirlediği uluslararası düzene ciddi meydan okumalar var. BRICS’te de G20’de de bugünkü güç dengesinin çatışması her adımda görüldü. Zaten mesele de “uluslararası düzen” adı verilen sistemin bugünün çıkarlarını ve beklentilerini karşılar hale getirilmesi mücadelesi.

Yeni ortaya çıkan aktörler, mevcut paylaşımdan daha fazla pay kapmak isterken, hegemon güçler –bugüne kadar sistemi yönlendirenler- buna şiddetle karşı.

BRICS VE G20’DE KARŞILIKLI HAMLELER

Uzun erimli, çok boyutlu, çok aşamalı, güçlüklerle dolu bu mücadelenin kapıları aralanırken, BRICS de G20 de bu kapışmanın yalnızca bir ayağı.

1-Çin’in çalımı: Arjantin, BAE, İran, Etiyopya, Mısır ve Suudi Arabistan’ın kabul edildiği tarihi genişlemenin damga vurduğu BRICS’in 15. Zirve’si bir gövde gösterisiydi. Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu olmak üzere “küresel güney”in önemli merkezilerine kanca atılarak, çarpıcı bir adım atıldı. Sırada üyelik için bekleyen onlarca ülke de hesaba katıldığında BRICS’in önümüzdeki dönemde kapsayacağı hacim ve buna paralel olarak oynayacağı rolün büyüklüğü hesaplanabilir.   

2- ABD’nin çalımı: Çin-Rusya ittifakının BRICS kadrosuna 6 yeni aktör takviyesinde bulunmasına ABD-Batı cephesi G20’de Afrika Birliği’ni eklemleyerek yanıt verdi. Rusya ve özellikle de Çin’in Afrika yönelimi dikkate alındığında 53 ülkeli Afrika Birliği’nin G20’ye dahil edilmesi çekişmenin şiddetini ve hızını gösteriyor.

HİNDİSTAN-ORTADOĞU-AVRUPA EKONOMİK KORİDORU

6 ülkenin BRICS çatısı altına alınmasıyla eşdeğerde olan bir diğer önemli gelişme ise G20 Zirvesi’nde  Hindistan- Ortadoğu -Avrupa Ekonomik Koridoru’nun kurulmasıydı. Hindistan, Suudi Arabistan, Avrupa Birliği, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Fransa, Almanya, İtalya ve ABD arasında imzalanan ekonomik koridor zaptı G20 zirvesinin en önemli sonuçlarından birisiydi.

Kısa adı IMEC olan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru, ABD-Batı İttifakının Çin’e ikinci çalımıydı. Koridor’un önemi Çin’in Kuşak ve Yol girişimine karşı alternatif bir rota geliştirilmeye çalışıyor olması. Buna göre Hindistan’dan başlayan koridor, petrol zengini Körfez Arap coğrafyasından ve İsrail’den geçerek Yunanistan-İtalya üzerinden Avrupa’ya ulaşıyor. Hindistan’ın yakın ilişkilere rağmen İran’ı teğet geçerek proje güzergahı oluşturmasında ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın etkisi var.

ABD Başkanı Joe Biden projeyi “Büyük bir anlaşma” olarak değerlendirdi. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, “Koridor, Hindistan, Batı Asya ve Avrupa’da büyük bir ekonomik entegrasyon aracı olacak, sürdürülebilir kalkınmaya yeni bir yön verecek” dedi. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de koridoru, “Kıtalar ve medeniyetler arasında yeşil ve dijital bir köprü” diye nitelendirdi.

KUŞAK VE YOL GİRİŞİMİ

Yeni süper güç Çin'in tarihi İpek Yolu'nu yeniden canlandırmak amacıyla resmi olarak 2013’te başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi’nin deniz rotası Güney Çin Denizi’nden başlayıp Akdeniz üzerinden  Avrupa’ya uzanırken kara rotası ise Orta Asya, İran, Türkiye üzerinden Rusya’ya oradan da yine Batı Avrupa’ya ulaşıyor.

Çin ile ABD arasında kalan ve kendisi de bir süper güç olma hayalleri kuran Hindistan’ın bu koridora öncülük etmesi çarpıcı. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridoru projesinin mimarlarından olan yeni Delhi, aynı zamanda BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü’nün önemli aktörlerinden.

KORİDORLAR DÖNEMİ

Dr. Barış Adıbelli’ye göre “koridorlar dönemine giriyoruz. Hint-Avrupa bağlantısı bunun bir ayağıydı. Diğer ayağı ise Trans Afrika Koridoru olacak. Çin’in artan etkisine karşı Biden yönetiminin hayata geçirmeye çalıştığı bu güzergahla Afrika  Avrupa’ya bağlanacak.”

Dr. Adıbelli, “İndi-bindi projesi” olarak nitelendirdiği Hint-Körfez-Avrupa koridorunun işleyemeyeceği görüşünde. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Hint koridoruna tepki olarak Yeni Delhi’deki zirveye katılmadığı ileri sürüldü.

Hindistan’ın Çin’in Kuşak ve Yol girişimine karşı böyle bir adım atması oldukça çarpıcı, ama şaşırtıcı değil. Dr. Adıbelli’ye göre başından beri Çin-Pakistan ekonomik koridorunun kendisine bir tehdit olarak gören Hindistan, bu koridorun alternatifini oluşturabilmek için daha öncesinden çeşitli adımlar atmıştı. İran’ın Basra Körfezi’nin girişindeki Çabahar limanına yatırım yapılması, burayı Çin’in elindeki Pakistan’ın Gwadar limanına alternatif olarak inşa etmenin ürünüydü.

YA ÇİN YA HİNT-ABD HATTI

Çin, Kuşak Yol Girişimi’nin 21. yüzyılın en büyük projesi olarak görüyor. İtalya’nın da girişime dahil edilmesiyle Çin, Uzak Doğu’yu Avrupa’ya bağlarken, kara ve deniz yollarıyla büyük bir ekonomik/siyasi çıkarma yapacak.

Hindistan’ın ABD desteğiyle devreye sokmaya çalıştığı Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru da benzer emellere sahip.

Artan hegemonya, güç, paylaşım mücadelesi “koridorlar” üzerinden kendisini gösterirken Dr. Adıbelli’nin de vurguladığı gibi yeni Hint koridoru  kısa ve orta vadede Ortadoğu ülkelerine bir tercih de dayatacak: Ya Kuşak Yol ya da Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik koridoru.

Asya, Ortadoğu ve Afrika’da birbirleriyle bağlantılı yeni ekonomik koridorlar kuruluyor. ABD-Hindistan’ın IMEC’i Çin’in BRI’sına karşı.

TÜRKİYE NEDEN DEVRE DIŞI?

Ukrayna savaşıyla ortaya çıkan yeni denklemde “jeopolitik satarak” oyun kurmaya çalışan Türkiye’nin Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’ndan bypass edilmesi dikkat çekici ve oldukça manidar.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “darbeci Sisi” ile el sıkışıp pozlar verirken Türkiye’nin Mumbai’den Hamburg limanına uzanan koridora dahil edilmemesi yeni dönemin jeo politik denklemine dair önemli ipuçları sunuyor.

Erdoğan projeye kızgınlığını “Türkiyesiz bir koridor olmaz. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda” dese de jeo politik gerçeklik başka bir şey söylüyor.

Yetkinreport.com yazarı Murat Yetkin, “Oyunun kurallarını değiştirebilecek” proje olarak nitelendirdiği “koridor”dan Türkiye’nin dışlanmasına dair şunları söylüyor: “Bu proje G20 zirvesinde birdenbire akıllara gelmiş, ortaya atılmış bir proje değil. 2018’de şekillenmiş bir proje. Hazırlıkları, diplomasisi yıllardır devam ediyor, pişiriliyor. Türkiye, Hindistan-Avrupa projesinin kasıtlı olarak tutulmuşa benziyor.” Yetkin’e göre bu durum Ankara’nın Rusya ile giriştiği askeri-siyasi-ekonomik ilişkiyle bağlantılı. ABD eski gücünde olmasa da hala çok güçlü ve Türkiye’ye açık mesaj veriyor; “Burada mısın (yanımda), orada mısın?”

Yetkin’e göre proje bitmiş, netleşmiş değil ve ABD, Türkiye’ye bir açık kapı bırakılmış durumda. Bunun için de Ankara’nın tercihini yapması gerekiyor.

YENİ DÖNEME DOĞRU

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu dünkü BirGün yazısında “Biden ile ABD’nin kendi liderliğinde dünya düzenini ihya etme, NATO’yu güçlendirerek diplomatik ve askeri anlamda, başını Çin ve Rusya’nın çektiği Avrasya Bloku’nu tecrit etme, yalnızlaştırma stratejisi istenilen sonucu vermemiş görünüyor” derken mevcut reel-politik durumun fotoğrafını çekiyordu.

BRICS’ten G20’ye küresel zirvelerde güç merkezlerinin oyunları, manevraları ve restleşmeleri bir kez daha görüldü. Küresel hegemonya mücadelesi askeri çatışmalar, diplomatik manevralar, restleşmeler, ikili pazarlıklarla şiddetlenerek sürüyor.

İbrahim Varlı / BİRGÜN


11 Eylül’ler, 12 Eylül’ler: İlki ve İkincisi (Fatih Yaşlı) + 12 Eylül'de darbe kime indi, arkasında kimler vardı? (soL-Özel)

 11 Eylül’ler, 12 Eylül’ler: İlki ve İkincisi-Fatih Yaşlı / soL

İki 11 Eylül, iki 12 Eylül… Dünyada ve bizde küçük bir azınlığın toplumun geri kalan çoğunluğunun ürettiği zenginliğe el koymaya devam etmeleri için tanıklık ettiğimiz hadiselerden birkaçı yalnızca…

11 Eylül’lerden ilki tam elli yıl öncesine, 1973 yılına tekabül eder. Yer Şili’dir ve Che’nin “aynı sonuçlara farklı yollarla ulaşmaya çalışan Salvador Allende’ye” diyerek kitabını imzaladığı sosyalist lider Allende’nin iş başına gelmesinin üzerinden birkaç yıl geçmiştir.

Şili ordusu -elbette ki ABD’nin desteğiyle- bir darbe yaparak Allende’yi devirir ve on yedi yıllık Pinochet iktidarı başlar. Şüphesiz ki Latin Amerika’daki ABD destekli ne ilk ne de son darbedir bu ama Şili’yi diğerlerinden ayıran çok önemli, çok tarihsel bir fark mevcuttur: Şili, başını Hayek, Friedman, Mises gibi isimlerin çektiği neoliberal iktisat politikalarının ilk kez uygulandığı bir laboratuvar olarak kullanılır. 

İkinci Dünya Savaşı sonrası Mont Pelerin Cemiyeti’nin etrafında toplanan bir grup iktisatçı ve entelektüelin formüle ettiği neoliberalizm, hem sosyalizme hem de kapitalist batı ekonomilerindeki sosyal devlet uygulamalarına, geliri yeniden bölüştüren politikalara ve planlı ekonomiye karşı bir tepki olarak ortaya çıkar.  Neoliberallere göre, sağlıklı işleyen bir ekonominin temel koşulu serbest piyasanın tesisi ve ona yönelik tüm müdahalelerin asgari seviyeye indirilmesidir.

Darbeden sonra, Friedman’ın Chicago Üniversitesi’nden öğrencisi olan iktisatçılar cuntanın davetiyle Şili’ye giderler ve dünyadaki ilk neoliberal deney burada başlar. Bir yandan emek hareketi ve sol bastırılırken öte yandan da ülkenin kamusal varlıkları hızla özelleştirilir, finans sermayesine büyük bir hareket alanı açılır, halkın reel alım gücü aşağıya çekilir ve gelir dağılımı alt üst edilir. Liberallerin övünerek sözünü ettiği “piyasanın görünmez eli” ancak askerin demir yumruğu sayesinde tesis edilebilmiştir yani. 

***

11 Eylül’lerden ikincisi 2001 yılındadır ve yer bu sefer Amerika Birleşik Devletleri’dir. Şili darbesinin üzerinden yirmi beş yıl, Sovyetler Birliği’nin dağılıp sosyalizmin çözülmesinin ve Soğuk Savaş’ın bitişinin üzerinden ise yaklaşık on yıl geçmiştir ve kapitalist dünya hala bir zafer sarhoşluğu içerisindedir.  

Kapitalizmin ideologları bu on yıl boyunca daha da cüretli bir şekilde modernitenin, ideolojilerin, işçi sınıfının ve elbette ki tarihin sonunu ilan etmişlerdir. Kapitalizmin mutlak zaferine, aşılamazlığına, sosyalizmin yenilgisine, ideolojiler ve sınıflar arası mücadelenin bitişine dair analizler havada uçuşmakta, yüzlerce, binlerce sayfalık makaleler, kitaplar tedavüle sokulmaktadır. 

Kapitalist iyimserlik, küreselleşmenin bütün dünya halklarının refahını artıracağını, düşmanlıkların bittiğini, savaşların sonunun geldiğini vaaz ede dursun, 11 Eylül günü küresel kapitalizmin simgesi Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri’ne düzenlenen saldırı bütün bir illüzyonu çökertecek ve on yıllık bir “reklam arası”ndan sonra kapitalizm tekrar özüne dönecektir.

Afganistan ve Irak işgalleri, Büyük Ortadoğu Projesi, neo-conların yükselişi, NATO’nun yeniden yapılandırılması, Rusya ve Çin’İn adım adım yeni düşman kategorisine yerleştirilmesi kapitalizmin yeni bir saldırganlık evresine geçişinin ilk işaretleridir ve günümüz uluslararası siyasetine damgasını vuran olgu bu emperyalist saldırganlıktır. 

***

12 Eylül’lerden ilkinin tarihi 1980, yer ise Türkiye’dir. Şili darbesinin üzerinden on yıl geçmiştir. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı dünyasında muhafazakârlık ve liberalizm yeni versiyonlarıyla birlikte yükselmekte, “yeni sağ” Reagan ve Thatcher aracılığıyla iktidarını ilan etmeye hazırlanmaktadır. 

70’lerin sonuna gelindiğinde Türkiye sermaye sınıfı Türkiye kapitalizminin yaşadığı krize bir çare aramaktadır. Krizin gerisinde ise işçi sınıfının örgütlülüğü ve yükselen sınıf mücadelesi vardır. İşçi sınıfı mücadeleyi büyüttükçe, örgütlü bir şekilde hareket ederek alım gücünün düşürülmesine izin vermedikçe ve grevde geçen iş günü sayısı arttıkça sermayenin kâr oranları düşmektedir. Bulunan çare ise ülke ekonomisinin klasik bir IMF reçetesinin ötesine geçecek ölçüde radikal bir yapısal dönüşüm yaşayarak liberalize edilmesidir.

Peki 11 Eylül 1980 Türkiye’sinde bu mümkün müdür? Sorunun yanıtı açık bir şekilde “hayır”dır; çünkü işçi sınıfının bu kadar örgütlü, solun bu kadar güçlü olduğu bir ülkede halkı hızlı bir şekilde yoksullaştırmak anlamına gelen neoliberal programın uygulanması mümkün değildir. Yapılacak grevler, eylemler, mitingler bir yana, en kötü ihtimalle, bunu deneyecek bir iktidar yapılacak ilk seçimi kaybedecektir.    

12 Eylül darbesi tam da bunun için yapılır. Şili darbesinden altı yıl sonra bu sefer Türkiye’de piyasanın görünmez elinin hâkimiyeti askerin demir yumruğu ile tesis edilecek, Türkiye ekonomisi neoliberal talana patronların “bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” diye karşıladığı bir askeri darbe aracılığıyla açılacaktır. 

Bu sürece bir yandan emek hareketi ve sola yönelik çok büyük bir kıyım operasyonunun diğer yandan ise İslamcılığının önünün açılmasının eşlik etmesi şaşırtıcı değildir. Darbeciler Türkiye’nin bir daha 12 Eylül öncesine dönmemesi gerektiğini bilmektedirler ve bunun için toplumu “sapkın ideolojiler”den korumak gerekmektedir. Bu ise solun siyasal ve toplumsal bir güç olmaktan çıkarılmasını, örgütsüz bir işçi sınıfını ve dinin bir “afyon” olarak kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. 

***

12 Eylül’lerden ikincisinin tarihi 12 Eylül 2010’dur ve yer yine Türkiye’dir. AKP-Cemaat koalisyonu hükümet olmaktan devlet olmaya ve rejimi değiştirmeye yönelik politikalarında el yükseltmiş, yargıyı bütünüyle ele geçirmeye karar vermiş ve ülkeyi bir 12 Eylül günü referanduma götürmüştür. 

Referandumun ideolojik altyapısı “12 Eylül’le hesaplaşma” yalanı üzerine kurulmuş, “darbecileri yargılamak” adı altında yargının kontrolü sağlanmış ve rejim inşasında bir seviye daha geçilmiştir. Tüm bu sürece damgasını vuran şey ise İslamcılarla liberallerin Fethullahçı çetenin öncülüğünde “vesayetle mücadele” adı altında bir araya gelmesi ve Türkiye tarihinin en gerici cephelerinden birini, “yetmez ama evet” cephesini kurmuş olmalarıdır.

***

Bugün hem dünya hem Türkiye, birtakım tartışmalar ve revizyonlar söz konusu olsa da hala Şili darbesiyle açılan neoliberal dönemin içerisinde yaşıyor; piyasanın emek ve doğa üzerindeki sınırsız tahakkümü insanlığı hızla bir felakete doğru sürüklüyor. 

Aynı şekilde 11 Eylül saldırılarıyla başlayan dönem önce yeni bir Soğuk Savaş’a doğru evrildi, şimdi ise emperyalizm Ukrayna ve Tayvan gibi coğrafyalarda nükleer silahların kullanımını da kapsayacak şekilde yeni savaşların altyapısını hazırlıyor. Böylece gezegene yönelik ekolojik kriz tehdidine bir de nükleer savaş tehdidi ekleniyor.

Türkiye ise bugün hala 12 Eylül’ün içerisinde yaşıyor. Piyasanın sınırsız egemenliğine siyasal, toplumsal ve kamusal alanın dinselleştirilmesi eşlik ediyor. Örgütlü bir işçi sınıfının ve güçlü bir solun yokluğunda toplumdan yeni kemer sıkma politikalarını tevekkülle karşılaması, isyan etmemesi, sesini çıkarmaması isteniyor. Emeğin sömürüsü ile dinin sömürüsü aynı merkezde üretiliyor, aynı merkezden devreye sokuluyor.

İki 11 Eylül, iki 12 Eylül… Dünyada ve bizde küçük bir azınlığın toplumun geri kalan çoğunluğunun ürettiği zenginliğe el koymaya devam etmeleri için tanıklık ettiğimiz hadiselerden birkaçı yalnızca… Bugün geldiğimiz noktada ise kapitalizm ile insanlık arasında tersinden bir varoluşsal ilişki var: Azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümü devam ettikçe, o çoğunluk en temel insani ihtiyaçlarına dahi ulaşamaz hale gelecek, içinde yaşadığı doğa elinin altından kayıp gidecek; yok o tahakküm kırılırsa çoğunluk hem kendisini hem de dünyayı kurtarma şansını ele geçirecek. Yani insanlık çok da uzak olmayan bir gelecekte sosyalizmle barbarlık arasında kaçınılmaz bir tercih yapmak zorunda kalacak.

                                                             /././        

12 Eylül'de darbe kime indi, arkasında kimler vardı? (soL-Özel)

Bugün 12 Eylül. Tam 43 yıl önce, Orgeneral Kenan Evren liderliğindeki cunta yönetime el koydu. Peki, 43 yıl önce bu darbe, kim tarafından kime karşı yapılmıştı?

12 Eylül 1980’deki darbe, birçok kişi tarafından kabul edildiği gibi bir hazırlık döneminin ardından gerçekleşti. Özellikle 1977’de Taksim’de yüzbinlerce emekçinin katıldığı coşkulu 1 Mayıs kutlamasına The Marmara Oteli’nden sıkılan kurşunlar, 1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta solculara ve Alevi yurttaşlara dönük olarak devlet-MHP işbirliği ile gerçekleştirilen katliam ve 1980 yılında Çorum’da yine solcu ve Alevi yurttaşlara dönük olarak ve yine devlet-MHP işbirliği ile gerçekleştirilen katliam darbeye ortam yaratmak amacıyla düzenlenmişti. Kahramanmaraş ve Ço­rum’da gerçekleştirilen katliamlar günlerce sürmüş ancak devlet olaylara ısrarla müdahale etmemişti. Maraş katliamı sonrasında verilen sıkıyönetim kararı, katliamın amacına ulaştığının bir kanıtıydı.

Darbenin ekonomik programı da darbeden önce hazırlanmış ve bir ölçüde uygulanmaya başlanmıştı. Ekonomik krizle geçen dönem ihracata ve ucuz işçiliğe dayalı program, patronların temel taleplerinden olmuş ancak solun ve emekçilerin direnci nedeniyle programın uygulanmasında ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. 24 Ocak’ta Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde kabul edilen ve DPT müsteşarı Turgut Özal tarafından hazırlanan 24 Ocak kararları da darbenin ekonomik programı olarak 12 Eylül sonrasında, yani solun ve işçi sınıfının direncinin kırılmasının ardından tam anlamıyla uygulanabilmişti.

22 Temmuz 1980 yılında DİSK Başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesi, diğer yüzlerce cinayetle birlikte darbe öncesinin mantığına bir örnekti. Darbenin dış bağlantıları ise yine hazırlık dönemi konusunda net fikir verecektir. Afganistan ve İran’da sorun yaşayan ABD ve NATO’nun Türkiye’yi de kaybetmekten korktuğu ve darbeye her türlü desteği verdiği biliniyor. Dönemin ABD Başkanı Carter’a, Ankara’daki Amerikan diplomatik kaynaklarından geçilen “Bizim çocuklar başardı” cümlesi, Kenan Evren ve arkadaşlarından böyle bir darbenin dört gözle beklendiğinin bir kanıtı niteliğindeydi.

12 Eylül darbesini kim yaptı?

12 Eylül darbesi dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren liderliğinde yapıldı.

Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi darbeyi başta emperyalist başkentler ve TÜSİAD olmak üzere bir “ekip” yaptı. 12 Eylül öncesi ve sonrasında yaşananlar, dış politikadan ekonomiye, kültürel politikalardan eğitime kadar tam anlamıyla sağ bir programın söz konusu olduğunu gösteriyor. Ülkeyi 12 Eylül’e taşıyan sağcı liderler Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş’in en az Kenan Evren kadar suçlu olduğu, darbenin öncesindeki son üç yıla bakıldığında net olarak görülebilir. 1930’lu yıllardan başlayarak devlet eliyle ve ABD’ye yanaşarak hızla zenginleşen dönemin en büyük patronu Vehbi Koç’un darbenin ardından Kenan Evren’e gönderdiği mektup 12 Eylül’ün sınıfsal içeriği hakkında da net bir fikir veriyor:

“Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz ederek ve kuvvetlendirerek imkanlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler, sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinmeli, hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim.”

12 Eylül darbesi kime karşı yapıldı?

12 Eylül darbesi kuşkusuz “psikopat askerler tarafından sivillere karşı” yapılmadı. Kuşkusuz “sağ-sol kavgasına son verelim” diye de yapılmadı. Darbenin siyasi-ekonomik-ideolojik bir programı vardı. Bu programın uygulanması için solun gücünün ciddi bir biçimde geriletilmesi gerekiyordu. Sol örgütlere ve sendikalara sınırsız operasyonlar, gözaltılar, işkenceler, hapis cezaları ve idamlar ülkeden solun temizlenmesi için yapılmıştı. 12 Eylül öncesinde 45 milyonluk Türkiye’de 4 milyonun üzerinde sendikalı işçi varken, bugün bu sayının 700 bin civarında olması, darbenin bu konuda bir ölçüde başarılı olduğunun kanıtı. Yine darbenin ardından kurulan YÖK, üniversitelerden solcu akademisyenlerin ve öğrencilerin kazınması amacı taşıyordu. Darbe ile beraber sendika konfederasyonlarının tamamı kapatıldı ancak sonrasında gerçekleşenler yine darbenin mantığı hakkında fikir veriyor. Sağcı sendika konfederasyonu Hak-İş, kapatılmasından birkaç ay sonra 1981 yılında açılırken, yine devlet sendika konfederasyonu olarak bilinen Türk-İş, 1982 yılında Genel Kurul toplayacak duruma gelirken, DİSK’e aşağıdakiler yapılıyordu:

  • 17 Eylül’de gözaltı süresi doksan güne çıkarıldı. DİSK yöneticileri ve üyeleri uzun süre yargıç önüne çıkarılmadı.
  • Milli Güvenlik Konseyi, 18 Eylül’de yayınlanan 8 No’lu kararı ile DİSK’in taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına el koyduğunu açıkladı.
  • 11 Kasım’da DİSK üyesi sendikaların yönetimine sıkıyönetim komutanlarınca belirlenen kayyımlar atandı.
  • 7 Aralık’tan itibaren 2364 sayılı Yasa ile tüm sendika üyelerini kapsayan Yüksek Hakem Kurulu uygulamasına geçildi. 12 Eylül’de gözaltına alınan altmış yedi DİSK yöneticisi tutuklandı.
  • Aralarında DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ün de bulunduğu 52 DİSK yöneticisi hakkında idam cezası istemiyle dava açılacağı basına açıklandı.
  • DİSK üyesi Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Kenan Budak, 25 Temmuz’da polis tarafından kurulan bir pusuyla sokak ortasında öldürüldü.
  • DİSK Davası 24 Aralık’ta İstanbul Sıkıyönetim Mahke­mesi’nde başladı. Yüz altmış dosya birleştirildi, toplam sanık sayısı bin dört yüz yetmiş yedi, hakkında idam istenilenlerin sayısı yetmiş sekize çıkarıldı. 

Sayılarla 12 Eylül

DİSK’in başına bunlar gelirken, ülke genelinde de aşağıdakiler yaşanıyordu:

  • 650 bin kişi gözaltına alındı.
  • 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
  • Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
  • 7 bin kişi için idam cezası istendi.
  • 517 kişiye idam cezası verildi.
  • Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı)
  • İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.
  • 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
  • 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.
  • 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
  • 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
  • 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
  • 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.
  • 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
  • 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.
  • 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.
  • 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
  • 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
  • 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. - Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
  • 31 gazeteci cezaevine girdi.
  • 300 gazeteci saldırıya uğradı.
  • 3 gazeteci silahla öldürüldü.
  • Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
  • 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
  • 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
  • Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
  • 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
  • 14 kişi açlık grevinde öldü.
  • 16 kişi “kaçarken” vuruldu.
  • 95 kişi “çatışmada” öldü.
  • 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.
  • 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

12 Eylül onlarla sürdü: Turgut Özal

Darbenin ekonomi programını hazırlayan Turgut Özal, cuntanın TÜSİAD ve ABD ile bağlarını kuran kişi olarak biliniyor. 12 Eylül cuntasının ekonomi bakanı da olan Özal, 1983 yılında başbakan oldu. İhracata dayalı büyüme modeli ile ülkedeki toplam ihracatın üçte ikisi hayali ihracat oldu. Özal döneminde tam 256 tane şirketin hayali ihracat yaptığı kanıtlandı. Olağanüstü hal uygulaması, 1987 yılında Özal döneminde başlatıldı. Özal ayrıca, Özel Tim’in kurulmasını sağlayan isimdi. Özel Tim 1983 yılında Özal’ın başbakanlığı döneminde kuruldu. Özal hükümetinin bir diğer icraatı da bölgeye “istenmeyen gazetecilerin” girişinin önüne geçmek için çıkarılan “sansür ve sürgün kararnameleri” oldu. Özal, 1985 yılında PKK’ye karşı Kürtler arasından geçici köy korucuları oluşturulmasını sağlayan adımları attı. 1. Körfez Savaşı sırasında “Irak Savaşına Amerikalıların yanında girersek bir koyar üç alırız” diyerek siyasi literatüre yeni bir deyim armağan etti. Özal’ın o dönem, ABD’nin yanında savaşa girildiği takdirde, Musul ve Kerkük’ün Türkiye topraklarına katılabileceğini düşündüğü yazıldı. Turgut Özal, yine 1. Körfez Savaşı döneminde, Meclis onayı almadan ABD’ye hava sahasının açılmasının Anayasa’ya aykırı olduğu eleştirilerine, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” dedi. Özal hakkındaki en özlü ifade ise işçilerden geldi: Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı!

12 Eylül onlarla sürdü: Necmettin Erbakan

Darbeye ortam hazırlanmasında Süleyman Demirel ve Alparslan Türkeş ile birlikte “büyük emeği” geçen Necmettin Erbakan’ın önü, konuşma yaparken elinden Kuran’ı düşürmeyen Kenan Evren ile alabildiğine açıldı. Türkeş’in söylediği “Fikirlerimiz iktidarda biz içerdeyiz” sözü, aslında Erbakan’ın durumunu da özetliyordu. Nitekim içeride de çok kısa kaldı. 12 Eylül’de bir süre İzmir Uzunada’da gözaltında tutulan Erbakan, 15 Ekim 1980’de 21 MSP yöneticisiyle birlikte “MSP’yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak” suçlamasıyla tutuklandı. Ancak 9 ay sonra 24 Temmuz 1981’de serbest bırakıldı. 1987’de tekrar siyasete dönen Erbakan, 19 Temmuz 1983’te kurulan Refah Partisi’ne genel başkan seçildi. 1991 seçimlerinde Konya’dan milletvekili oldu. 1995 yılında da Başbakan oldu.

Çiller, Yılmaz ve nihayet Erdoğan

90’lı yıllarda Başbakanlık yapan Doğru Yol Partisi lideri Tansu Çiller ve ANAP lideri Mesut Yılmaz, Turgut Özal’ın birer kopyası olmaya çalıştılar. Piyasacılık, hayali ihracat, işçi düşmanlığı, Kürt düşmanlığı, faili meçhuller, dincilik, ABD yalakalığı onların da ezberi oldu. Ancak 2002’den bu yana Başbakan olan Erdoğan ve partisi AKP bu anlatılan 30-35 yıllık dönemin egemen bütün yönlerin mantıki ucu oldu.

(soL-Özel)



12 Eylül 2023 Salı

KISA KISA GÜNDEM - 12 EYLÜL 2023 -

Diyanet İşleri’nden geçim sıkıntısı için ‘dua’ çözümü (Mustafa Bildircin-Birgün)

Diyanet İşleri Başkanlığı, internet ortamında yayınladığı takviminde, geçim sıkıntısına değindi. Yılın ilk yarısında 19 milyar 693 milyon TL harcayan başkanlığın 10 Eylül tarihli takvim yaprağında, “Borçlular ve geçim sıkıntısı çekenler için dua” yer aldı. Takvimin sayfasında şunlar kaydedildi: “Peygamberimiz, borçlu ve geçim sıkıntısı olan kimsenin şöyle dua etmesini tavsiye etmiştir: ‘(Ey) Sıkıntıları gideren, kederleri kaldıran, zor durumda kalanların dualarına icabet eden, dünya ve ahiretin rahman ve rahimi olan Allah’ım! (…) Benim borcumu ödemeyi nasip eyle, beni fakirlikten kurtar.” Diyanet, takvimin 3 Ağustos tarihli yaprağında da “Sofralar zengin, gönüller engin olsun” mesajı vermişti. Başkanlık, 2018-2024 dönemi takvimler için 136 milyon 969 bin TL harcamıştı.

Benzin ve motorine zam geliyor (soL)
Brent petrol ve dolar kurundaki hareketlilik ile KDV ve ÖTV oranlarında yapılan zamlar, benzin ve motorin fiyatlarında da değişikliğe neden oluyor.  Sektör kaynaklarından edinilen bilgiye göre; 13 Eylül Çarşamba saat 00.01 itibarıyla motorine 2 lira 10 kuruş, benzine 1 lira 50 kuruş zam yapılması bekleniyor. Seçimlerden bugüne kadar benzine yaklaşık 15 lira 98 kuruş, motorine de yaklaşık 19 lira 30 kuruş zam geldi.

 Fas'taki depremde can kaybı 2 bin 681'e yükseldi (soL)

Fas'ta meydana gelen 7 büyüklüğündeki depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 681'e, yaralıların sayısı 2 bin 501'e yükseldi.(https://haber.sol.org.tr/haber/fastaki-depremde-can-kaybi-2-bin-681e-yukseldi-384063)

Libya'daki selde yaşamını yitirenlerin sayısı 2 bini geçti, binlerce kayıp var (soL)

Libya'nın doğusundaki Derne kentinde selde ölenlerin sayısı 2 bini geçti, binlerce kişininse kayıp olduğu belirtiliyor. (https://haber.sol.org.tr/haber/libyadaki-selde-yasamini-yitirenlerin-sayisi-2-bini-gecti-binlerce-kayip-var-384075)

Yılın ilk sekiz ayında 271 kadın cinayeti işlendi (soL)

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonun raporuna göre; Ağustos ayında 44 kadın cinayeti işlenirken, bu yılın ilk 8 ayında öldürülen kadın sayısı 271’e ulaştı. (https://haber.sol.org.tr/haber/yilin-ilk-sekiz-ayinda-271-kadin-cinayeti-islendi-384087)

Üsküdar Selimiye'de anaokuluna ait binaya kuran kursu yerleştirilmesine karşı eylem (soL)

İstanbul Üsküdar'a bağlı Selimiye Mahallesi sakinleri ve veliler, mahalledeki anaokulunun bir yıllığına kuran kursuna tahsis edilmesine karşı eylem yaptı.(https://haber.sol.org.tr/haber/uskudar-selimiyede-anaokuluna-ait-binaya-kuran-kursu-yerlestirilmesine-karsi-eylem-384049)

Yeni Akit yazarı bilimsel eğitimi hedef aldı: 'İnançsız, materyalist, Kemalist, solcu yetişiyor' (soL)

AKP'li gazete Yeni Akit'in yazarlarından Ahmet Talib Çelen, bugünkü yazısında laik ve bilimsel eğitimi ve öğretmenleri hedef gösterdi. Yazısında "Eğitim sistemimiz neredeyse yüz yıldır millî-mânevî değerlerimize ilgisiz veya düşman dünyaperest, âhiretsiz, inançsız, materyalist, Kemalist, solcu yetiştiriyor" diyen Çelen, devamında şunları yazdı: "Son yirmi yılda da bu durum değişmemiştir maalesef. Bütün iyi niyetli çabalara rağmen netîce niye değişmiyor? En mühim sebep: Sistemin içindeki ateist, solcu, Kemalist öğretmen kadrosudur. Bilinen “Türkiye gerçekleri” sebebiyle de bunların hâkimiyeti bir türlü kırılamıyor. Hattâ Kemalist zihniyet kendilerine göre “şarîatçı hükûmet”e duydukları öfke ve kîni de kuşanarak gittikçe şirretleşip azgınlaşıyor. Yeni nesiller millî-mânevî değerlerinden hızla uzaklaşıyor, hattâ bu değerlere düşman hâle getiriliyor."

Hiranur Vakfı'ndaki çocuğa istismar davasında yeni karar: Sahte kemik yaşı raporuna tahliye (soL)

6 yaşındaki H.K.G’nin 'evlendirilmesine' ilişkin dava devam ederken, sahte kemik yaşı tespit raporuna dair yargılanan davanın tek tutuklu sanığı Mehmet Emin Marankoz'un tahliyesine karar verildi. (https://haber.sol.org.tr/haber/hiranur-vakfindaki-cocuga-istismar-davasinda-yeni-karar-sahte-kemik-yasi-raporuna-tahliye)

Menzil’de mülk kavgası (İsmail Arı-Birgün)

“Menzil’i birlikte yöneteceğiz” diyen üç kardeş, mülkleri paylaşamıyor. Kardeşler birbirlerine karşı açıklama yaparken cemaat mensupları arasında da kavgaya varan gerilimler yaşanması dikkat çekiyor. (https://www.birgun.net/haber/menzilde-mulk-kavgasi-467875)

Kiracı olduğu evden çıkarılan 74 yaşındaki Semra Gümüş isyan etti: ‘Bir aydır sokaktayım’ (Rengin Temoçin-Cumhuriyet)

Cumhuriyet’e konuşan Semra Gümüş kira fiyatlarının da arttığını söyleyerek, yeni bir eve çıkamadığını bu yüzden yaklaşık bir aydır sokakta kaldığını belirtti. Gümüş, “Ev sahibinin tayini geldiğinden dolayı evden çıkmak zorunda kaldık. Eşyalarımız bahçede. Yaklaşık 30 gündür dışarıdayız ve zor durumdayız” dedi. Kiraların arttığına vurgu yapan Gümüş, “2 bin 200 lira kira ödüyorduk. Ortalama burada kiralar 8-10 bin lira ve peşin 3 ay kira isteyen yerler var. Emekli maaşım 8 buçuk bin lira ve belirli miktarda kesinti de oluyor” diye konuştu. Gümüş, eşyalarının sokakta olduğunu belirterek “Yağmur yağdı bütün eşyalarımız ıslandı. Bir daha ıslanıp zarar görmesinden korkuyorum” ifadelerini kullandı.

Yoksulluk merdiven altı gıdaya mahkum ediyor (Nisa Sude DEMİREL-Neslihan KARYEMEZ/Evrensel) 

Ette sakatat, çayda boya, sütte bitkisel yağ... Ekonomik krizle birlikte gıdada sahte ve merdiven altı üretim artıyor. Marketteki yurttaşlarla ve uzmanlarıyla hileli gıdaları konuştuk.(https://www.evrensel.net/haber/498711)

Şili'de 11 Eylül darbesinin 50. yılı nedeniyle anma töreni düzenlendi (Cumhuriyet)

Şili'de 11 Eylül 1973'te General Augusto Pinochet yönetiminde, dönemin Devlet Başkanı Salvador Allende'ye yapılan askeri darbenin 50. yılı dolayısıyla anma töreni gerçekleştirildi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/silide-11-eylul-darbesinin-50-yili-nedeniyle-anma-toreni-duzenlendi-2118330)

Koyun Dolly'nin yaratıcısı bilim insanı hayatını kaybetti (soL)

Edinburgh Üniversitesi, yetişkin bir somatik hücreden klonlanan ilk memeli olan Koyun Dolly'yi yaratan İngiliz bilim insanı Ian Wilmut'un yaşamını yitirdiğini duyurdu. 79 yaşında yaşamını yitiren Ian Wilmut Parkinson hastasıydı ve çalıştığı üniversiteden 2012'de emekli olmuştu. Wilmut 1996 yılında İskoçya'daki hayvan bilimleri araştırma enstitüsünden Keith Campbell ile birlikte yetişkin bir somatik hücreden klonlanan ilk memeli olan Koyun Dolly'yi yarattıklarında etik tartışmaları da ateşlemişlerdi. Edinburgh Üniversitesi'nden Wilmut'un ölümünün ardından yapılan açıklamada "Genetiği değiştirilmiş koyun yapmak için kullanılabilecek klonlama veya nükleer transfer tekniklerini geliştirme çabalarına öncülük etti. Megan ve Morag'ın 1995'te ve Dolly'nin 1996'da doğumlarına yolu açan bu çabalardı" denildi. İsmini country şarkıcısı Dolly Parton'dan alan Koyun Dolly, somatik hücre nükleer transferi süreci kullanılarak bir yetişkin hücreden klonlanan ilk memeli olmuştu.

(derleyen: mstfkrc)