Yargıtay AYM'ye savaş açtı: 'Kaos ortamı oluşturdunuz'(soL)
Can Atalay kararı alan Yargıtay, açıkça AYM'ye savaş açtı, "Anayasa'yı uygulanamaz hale getirmek"le suçladı, "terör örgütü" benzetmesi yaptı, suç duyurusunda bulundu.
Yargıtay, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına uyulmamasına hükmetti, karara imza atan üyeler hakkında suç duyurusunda bulundu.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 14 Mayıs genel seçimlerinde TİP’ten Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönünde verdiği karar, Yargıtay tarafından tanınmadı. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını öne süren Yargıtay 3. Ceza Dairesi Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu.
3. Daire, TBMM'ye de Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi için bildirimde bulundu.
'AYM infazı kabil kararını dikkate almadı'
Dosya hakkındaki talepleri değerlendiren Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay hakkında verilen ihlal kararında Anayasa Mahkemesi'nin, Daire'nin infazı kabil ve kesinleşmiş kararını dikkate almaksızın inceleme yaptığını savundu.
Daire, kararında, "Hakkındaki kesin hüküm TBMM'ye bildirildiğinde, bu husus Genel Kurul'a sunulmak suretiyle milletvekilliğinin derhal düşürülmesine dair karar verilmiş olması gerektiği halde, her ne kadar süreç içerisinde TBMM tarafından bu hususta bir karar verilememiş olsa da bu konuyu düzenleyen Anayasa'nın 84/2 maddesi açısından Anayasa Mahkemesi'ne müracaat imkanı tanınmadığı gibi Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda da inceleme yetkisi bulunmamaktadır" denildi.
'Başörtü yasağı kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan bir ironi olarak değerlendirilmiştir'
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, kararda, "Ayrıca, Anayasa Mahkemesi, Şerafettin Can Atalay hakkında vermiş olduğu hak ihlali kararında, önceki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarından farklı olarak milletvekili dokunulmazlığı yönünden Anayasa'nın 14. maddesinin hangi suçları kapsadığının anayasal ya da yasal düzenleme dışında yargısal bir yorumla belirlenmesinin ciddi sıkıntılara yol açacağını belirtirken, kendisinin daha önceden yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir" ifadelerine yer verdi.
Kararda, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte olduğu; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmakta olduğu iddia edildi.
'AYM kaos ortamı oluşturuyor'
Kararda, Anayasa Mahkemesinin verdiği Can Atalay davasındaki hak ihlalinin Anayasa'nın 14. maddesini işlevsiz hale getirdiği ve hakkında hüküm kesinleşmemiş ve mutlak terör suçu işlemiş tüm şüphelilere TBMM yolunu açtığı vurgulandı. Anayasa Mahkemesinin kendisini yasama organı üzerinde bir vesayet makamı olarak, Yüksek Yargı organlarını da derece mahkemesi gibi gördüğü belirtilirken, Anayasa normunu esastan iptal sonucunu doğuracak şekilde işlevsizleşmesine yol açtığı, denetlenememe durumunu kötüye kullandığı vurgulandı. Can Atalay kararıyla AYM'nin yetkisini aşıp, yaptığı yersiz iptallerle mevzuat hükümlerini ve Anayasayı uygulanamaz hale getirerek kaos ortamı oluşturduğu belirtildi.
Yargıtay'dan AYM'ye 'terör örgütü' benzetmesi
Yargıtay'ın kararında, Anayasa Mahkemesi, tıpkı terör örgütleri gibi Yargıtay'ı tehdit etmekle suçlandı.
Kararda şöyle denildi:
"Bugüne kadar birçok terör örgütü veya üyesi tarafından hem sosyal medya hem de yazılı ve görsel basın üzerinden ya da ilk derece yargılamaları veya temyiz incelemesi sırasında gönderilen dilekçelerle sürekli tehdit edilen Dairemiz üyelerinin, bir de Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde tehdit edilmesi de eser verici ve manidar bulunmuştur.
"Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır.
"Yasama, yürütme ve yargı erki sadece bir görev dağılımıdır. Yargının yeri ise, diğer iki erkten farklıdır. Yargı ne zaman aktivist davranış sergilerse, o zaman meşruiyetini yitirecek ve sorgulanmaya başlayacaktır. Yargıdan beklenen, kanunlara, Anayasa'ya ve en önemlisi hukuka uygun kararlar alabilmesidir."
Hayati Yazıcı: Devleti oluşturan erkler, sorun üretemez
Konuya ilişkin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı'dan açıklama geldi.
Yazıcı "Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez" dedi.
'Mütalaada en az dört yönden sorun var'
Avukat Tolga Şirin, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının Can Atalay kararı ile ilgili olarak sundukları mütalaayı okuduğunu aktardı.
Mütalaayı değerlendiren Şirin, mütalaada en az dört yönden sorunun mevcut olduğunu vurguladı.
Anayasa Mahkemesinin kararının gayet açık ve net olduğuna işaret eden Şirin, kararın gayet hukuki olduğunu ve farklı yoruma müsait olmadığını belirtti.
Tespit edilen sorunun doğrudan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından giderilmesi ve konunun Yargıtay’a dahi taşınmaması gerektiğini ifade eden Şirin, "Yani mütalaaya konu olan işlem kanuna aykırıdır. Normal şartlarda Anayasa’yı ve kanunu gözeten savcılar, dosyanın 13. Ağır Ceza Mahkemesince çözülmesi gerektiğine dair görüş vermeliydiler. Olması gereken buydu" dedi.
'AYM'nin denetlediği yerde 'yerindelik denetimi yasağı' kavramına yer yok'
İkinci olarak, mütalaada anayasa hukuku ve idare hukuku alanına ait kavramların hatalı biçimde kullanıldığını kaydeden Şirin, "Savcı mütalaasındaki anlatıma göre AYM, güya “hukuksallık” değil, “yerindelik” denetimi yapmış. Buradaki terminolojik hata fahiş düzeydedir. Sayın savcılar, belli ki ceza hukuku dışındaki alanların terimlerine yabancılar" ifadelerini kullandı.
Yerindelik denetimi kavramının, prensip itibarıyla idare hukukuna ait bir kavram olduğunu söyleyen Şirin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İdari makamlar, hukukun çizdiği sınırlar dairesinde bazı takdir yetkilerine sahiptir. İdare, bu yetkilerini (geniş anlamda*) siyasi tercihlerine göre belirler. İşte bu siyasi takdirin yerinde olup olmadığı, yargı organlarınca denetlenemez. Yargı organlarının denetleyecekleri şey; söz konusu takdirin, hukuksal sınırların içinde kalıp kalmadığıdır. Başka bir deyişle; yerindelik denetimi yasağı, mahkemelerin, siyasi takdirin yerindeliğine dönük inceleme yapamamasını ifade eder.
Söz konusu kavram, anayasa hukuku alanında da karşılık bulmuştur. Anayasa yargısında geleneksel anlamıyla yerindelik denetimi yasağı, “yasama organının çıkardığı kanunun arka planındaki tercihin, siyaseten yerinde olup olmadığının incelenememesi” demektir. Görüldüğü gibi, 'yerindelik denetimi yasağı'ndan bahsettiğimiz yerde; politik bir istencin denetlenmesi söz konusudur. Yasamanın veya yürütmenin böylesi politik tercihleri, hukuki normlarla çelişmedikçe yargı organlarınca denetlenemez.
Bir yargı organı olarak Anayasa Mahkemesinin, bir yargı organı olarak ceza mahkemesinin kararını denetlediği yerde “yerindelik denetimi yasağı” kavramına yer yoktur. Zira bu organlar, politik tercihte bulunmazlar. Eğer bir ceza mahkemesi çıkıp da “Anayasa Mahkemesi benim kararımın yerindeliğini inceliyor” diyorsa aslında orada (farkında olmadan) kendi kararının siyasi motivasyonla verilmiş olduğunu itiraf etmiş olmaktadır. Çünkü dediğimiz gibi yerindelik denetimi, bir siyasi tercihin yerindeliğinin incelenmesini anlatır. Bu bakımdan sayın savcıların belirlemeleri ironiktir."
'AYM hocalarına atıfta çarpıtmalar var'
Üçüncü olarak, mütalaada Ergun Özbudun'la şu anda AYM üyesi olan Yusuf Şevki Hakyemez’in görüşlerinin kötüye kullanıldığına dikkat çeken Şirin, "Zira söz konusu alıntıların yazıldığı bağlam, AYM’nin “yasama organı”nın takdirine karışmasıdır. Bu yazılar (az önce değindiğim gibi) AYM’nin, yasamanın “politik tercihleri”nin yerindeliğini denetleyemeyeceği ile ilgilidir. Oysa hocalar, bireysel başvuru yargılamalarında yerindelik denetimi jargonunu kullanmamaktadırlar. Bu çarpıtmada, bilimsel etik açısından da bir sorun var kanımca" diye yazdı.
'Erkler ayrılığını gözeten savcılar değil bizzat AYM’dir'
Dördüncü olarak, savcıların mütalaada “Soyut bir anayasal norma anlam vermek durumunda olan AYM hâkimi, yorumlama sürecinde, o norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar veremez. Anayasallık denetimi yapan Mahkemeler, bir hakem gibi konulmuş olan kurallara uyulup uyulmadığını tespit mercii olmalı, oyunun kurallarını yeniden yazan yerler olmamalıdır” dediğini aktaran Şirin, buna dair şu görüşleri kaydetti:
"Evet, Anayasa Mahkemesinin de yaptığı ve dediği tam olarak budur. AYM, yasama dokunulmazlığının istisnası olarak sayılan “Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar” ifadesinin çok geniş olduğuna ve yargı organlarının bu geniş hükmü keyfî olarak yorumlayabileceklerine dikkat çekmekte ve ceza mahkemelerinin 'bir norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar' vermemeleri gerektiğini söylemektedir. AYM’ye göre 'Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar' ifadesinin keyfî biçimde yorumlanmamasının ön koşulu, bu hükmün TBMM tarafından bir kanunla somutlaştırılmasıdır. Dolayısıyla erkler ayrılığını gözeten, sayın savcılar değil bizzat AYM’dir."
Gazeteciler Şardan ve Erdinç'in gözaltına alınmasının ardından
Geçtiğimiz günlerde, Yargı'daki duruma dair MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na bir rapor sunduğunu iddia edip raporun içeriğine dair kimi bilgiler paylaşan gazeteci Tolga Şardan, ardından da gazeteci Cengiz Erdinç gözaltına alınmışlardı. İki gazeteciye gösterilen reaksiyon, yalnızca "yanlış haber yaymak"la açıklanamayacak kadar büyüktü. Bugün ortaya çıkan tablo, Şardan ve Erdinç'le ilgili tasarrufların da yargıda bir süredir devam eden ve bugün patlak veren bir kavganın yansıması olduğuna işaret ediyor.
/././
Yargıtay kararı AKP'yi ikiye böldü: 'Devleti oluşturan erkler birbirini çelmeleyemez'(soL)
Saray'dan gelen ilk açıklamalar Yargıtay'ın AYM'ye açtığı bayrağı desteklerken, AKP içerisinde bazı isimler bu adıma dolaylı da olsa eleştiride bulundu.Anayasa Mahkemesi (AYM) Gezi Parkı davasında hapse mahkum edildikten sonra TİP milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönünde karar almıştı. Yerel mahkeme, Atalay’la ilgili karar için topu Yargıtay’a atmıştı. Yargıtay’sa bir ilke imza atarak karara uyulmamasına, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ve Atalay’ın tahliyesi yönünde oy veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti.
Yargıtay'ın hamlesi Anayasayı ihlal etmekle eleştirilirken, Cumhurbaşkanı danışmanları bu adıma destek verdi. Öte yandan AKP içerisinde bazı isimlerin de dolaylı da olsa eleştiride bulunduğu görüldü.
Yazıcı: Çok yazık
AKP Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Yargıtay’ı doğrudan hedef almadan şunları belirtti:
“Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez.”
Gül: Endişe verici
Bir dolaylı eleştiri de eski adalet bakanı Abdulhamit Gül’den geldi. Aynı zamanda AKP grup başkan vekili Gül, karara dair şunları dedi:
“Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü, hukuk devleti ve mülkün temelinde yer alan adalet duygusu için endişe vericidir. Yargı hakemdir, sorunları çözer. Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir. Her kurumun kaynağını milletten alan yetki ve fonksiyonunu hukuk çerçevesinde kullanması esastır. Yargı organlarının da ihtilafları derinleştirmeden, anayasal sınırlar içinde kalarak sorun çözmesi milletimizin en tabii beklentisidir.”
Tayyar: Askeri vesayet dönemini hatırlatıyor
Eski AKP milletvekili ve Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi Şamil Tayyar, sosyal medya paylaşımda şunları yazdı:
"AYM’nin kararını eleştirmek/yanlış bulmak ayrı, karara uymamak ayrıdır. Eleştirebilir, yanlış bulabilirsiniz ama uymamazlık edemezsiniz. Anayasa hükmü açık, karar bağlayıcıdır. Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin AYM kararına ‘uymama’ iradesi, hukuki değildir. Kaldı ki AYM’nin benzer mahiyetteki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven hakkındaki ‘hak ihlali’ kararına uyulmuştu. AYM üyeleri hakkındaki suç duyurusu ise garabettir. Yargı eliyle hortlatılan bu tür hukuk dışı uygulamalar askeri vesayet dönemini hatırlatıyor, çok üzücü."
Çelik: Devlet düzen ister, düzen de hukuk
AKP Artvin Milletvekili Faruk Çelik ise ''367 krizi''ni hatırlattığı mesajında Yargıtay'I ''hukuk içinde'' kalmaya davet etti:
''Maalesef Yargıda, Çatı ile Çatı katı arasında bir çekişme var. Çatının kararlarını beğenmeyebiliriz, karşı çıkar hatta kendi içimizde isyan da edebiliriz. Tıpkı geçmişteki 367 kararında olduğu gibi"
Ancak, sorunları hukuk içinde çözme makamlarını çözümün değil de anlamsız kavgaların adresi yaparsanız, şu soruya muhatap olursunuz: Meşru çözümlerin adresi neresi olacak"
Devlet düzen ister, düzen de hukuk."
367 krizi neydi?
2000 yılında seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007'de dolacaktı.
Meclis'te cumhurbaşkanlığı için başvuru süresinin son günü 25 Nisan, ilk tur oylama günü olarak ise 27 Nisan belirlenmişti.
Bu dönemde Abdullah Gül'ün adaylığına karşı ülke genelinde kitlesel Cumhuriyet Mitingleri düzenlenirken, seçimin kaderini 367 krizi belirlemişti.
O dönemki Anayasa'nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için ilk iki turda nitelikli çoğunluk (367 oy), sonraki iki turda ise salt çoğunluk (276 oy) yeterli oluyordu.
Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, tartışmanın seyrini belirleyen 367'nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu çıkışı büyük yankı uyandıracaktı.
Bu çıkış sonrası dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidar partisinin uzlaşma olmadan kendi adayını çıkarması durumunda oylamalara katılmayacaklarını belirtiyor, 367'yi işaret ediyordu.
AKP'nin gösterdiği aday Abdullah Gül yapılan seçimde 357 oy alırken, oylamaya toplam katılım 361'de kalacaktı.
Bu seçimin hemen ardından CHP yeter sayı bulunmadığı gerekçesiyle AYM'ye başvurdu.
TSK aynı günün akşamında "e-muhtıra" olarak tarihe geçen bildiriyi yayımladı.
AYM ise 1 Mayıs 2007'de verdiği kararla Meclis'te yapılan oylamayı iptal etti.
Bunun üzerine AKP erken seçime giderken, bu seçimde de 367'yi bulamadı ancak Meclis'e giren MHP'nin oylamaya katılması sonrası 367 krizi aşıldı.
/././
AKP'li Gül: Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü endişe verici (soL)
Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararının ardından konuşan AKP'li Gül, "Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir" dedi.Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.
Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.
AKP Grup Başkanvekili ve Gaziantep Milletvekili Abdülhamit Gül, olayın ardından sosyal medya hesabından açıklama yaptı.
Gül, açıklamasında şunları kaydetti:
"Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü, hukuk devleti ve mülkün temelinde yer alan adalet duygusu için endişe vericidir.
Yargı hakemdir, sorunları çözer. Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir.
Her kurumun kaynağını milletten alan yetki ve fonksiyonunu hukuk çerçevesinde kullanması esastır. Yargı organlarının da ihtilafları derinleştirmeden, anayasal sınırlar içinde kalarak sorun çözmesi milletimizin en tabii beklentisidir."
/././
Saray'dan ilk açıklama: Mehmet Uçum Yargıtay'ı savundu, AYM kararını 'gayrı milli' ilan etti(soL)
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı yüksek yargıdaki krizde Yargıtay'ı savundu, ''Karar doğrudur, milli yargıya saldırılar çok büyük bir birikim oluşturdu'' dedi.Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Yargıtay’ın Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını tanımama ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasına ilişkin açıklamada bulundu.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasaya aykırı olmakla eleştirilen hamlesine destek veren Uçum, suç duyurusunu ''Milli Yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavır'' olarak nitelendirdi.
Yargıtay'ın hamlesini ''cesur'' bulan Uçum, “Türkiye, Milli Yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın” dedi.
'AYM kararı yargısal aktivizm, Yargıtay'ın kararı turnusol'
Uçum’un sosyal medyadan duyurduğu açıklaması şöyle:
“Anayasa Mahkemesi mahkumiyeti olan milletvekillerinin dokunulmazlığına ilişkin verdiği kararlarda ısrarla Anayasa’yı tanımıyor. Anayasa’nın 14. Maddesini yok sayıyor.
Oysa dokunulmazlığa ilişkin 83. madde 14. maddedeki durumları hariç tutar. Anayasanın bu amir hükmüne rağmen AYM anayasaya aykırı kararlar vermeye devam ediyor.
Anayasanın 14. maddesinin belirsiz olduğunu ileri sürmek AYM’nin görevi değildir. 14. Maddeye belirlilik kazandıran Ceza Kanunları ve Ceza Yargısı Kararlarıdır. AYM Anayasanın açık hükmünün yanı sıra Ceza Kanunlarını ve Yargı Kararlarını da göz ardı ediyor. Ne yazık ki AYM’nin bu konuda verdiği kararlar tam bir yargısal aktivizm örneğidir.
Bu çerçevede Yargıtay’ın Aym ihlal kararına uymama kararı gerekçeleriyle doğrudur. Tepki gösterenlerin Yargıtay kararını okuyup okumadıkları da ayrı bir sorundur.
Suç duyurusu meselesi ise Milli Yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavırdır. Bir anlamda kral çıplak demektir. Yönteminin bu olup olmadığı ayrıca tartışılır ama cesareti tartışılmaz.
Yargıtay’ın kararı ayrıca turnusoldur, kim Milli Yargıdan yana kim değil belli olur.
Türkiye, Milli Yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın.”
/././
Cumhurbaşkanı Danışmanı Ogan AYM'yi hedef aldı: 'Yargısal aktivitede bulunamaz'(soL)
Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Ogan, "Yargı hiyerarşisinde en üst yetkili mahkeme Yargıtay’dır. AYM yargısal aktivitede bulunamaz" dedi.Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.
Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.
Olayın ardından sosyal medya hesabından açıklama yapan Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Ogan, AYM'yi hedef aldı.
Yıldız, şunları kaydetti:
"Yargı hiyerarşisinde en üst yetkili mahkeme Yargıtay’dır. AYM yargısal aktivitede bulunamaz. Esas itibarıyla AYM kanunların anayasaya uygunluğunu şeklen denetleme yetkisi dışında yargı yetkisi yoktur."
/././
Yargıtay'ın kararına Türkiye Barolar Birliği'nden tepki: 'AYM'yi fiilen ortadan kaldırma çabası'(soL)
TBB Başkanı Sağkan, Yargıtay'ın Can Atalay ile ilgili kararının ardından; “Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı Anayasa Mahkemesi’ni fiilen ortadan kaldırma çabasından ibarettir" dedi.Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.
Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, sosyal medya hesabında şu açıklamayı yaptı:
“Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı Anayasa’yı yok sayarak Anayasa Mahkemesi’ni fiilen ortadan kaldırma çabasından ibarettir. Kararın hukuken değerlendirilebilecek hiçbir yanı bulunmamaktadır. Birliğimiz tarafından Anayasayı yok sayan ilgili daire üyeleri bakımından ‘görevden el çektirmeye davet’ yaptırımının uygulanması için Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulu’na yarın itibariyle gerekli başvuru yapılacaktır.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Anayasal düzeni yok sayan bu keyfi uygulamaya karşı hukukun üstünlüğünü ve yurttaşlarımızın haklarını korumak için yapılacakları belirlemek üzere yarın sabah olağanüstü gündemle toplantı kararı almıştır.”
/././
9 maddede yüksek yargı savaşı: Çürüyen yargı çatırdamaya başladı (Ali Rıza Aydın-soL)
Eski Anayasa Mahkemesi raportörü, soL yazarı, TKP Parti Meclisi üyesi Ali Rıza Aydın, yargı savaşına dair ilk gözlemlerini yazdı.Çürüyen yargı çatırdamaya başladı
1) Can Atalay’la ilgili hukuk ve yargı faciası, bir kayıkçı kavgasına dönüştü. Anayasallıkla, hukuk devleti ilkeleriyle, hak arama özgürlüğüyle, adil yargılanma hakkıyla, yargı etiği ilkeleriyle, yargıç ve mahkeme hiyerarşisiyle ilgisi olmayan bir “ben haklıyım” inatlaşması vitrine çıkarıldı. Çürüyen yargı artık çatırdamaya başladı.
Yargı süreciyle ilgili ayrıntıları tartışmak gereksiz ve yetersiz
2) Hukuklu hukuksuzluk, kuralsızlık ve yargısızlaştırılan yargı içinde bu facianın Anayasanın ya da ilgili yasaların içinde maddeler arayarak değerlendirilmesi anlamsız. Ağır ceza mahkemesi mi, Yargıtay mı, Anayasa Mahkemesi mi, şu ya da bu organ ya da usul yasası mı, suç duyurusunu kim kimin için yapabilir, AYM üyeleri için suç duyurusu hangi organa yapılır, AYM üyeleri nerede nasıl yargılanır, Yüce Divan’a iddianameyi kim gönderecek, suç duyurusunda bulunulan üyeler kendi kendilerini yargılayamayacağına göre Yüce Divan nasıl toplanacak… Daha onlarca soru sorulabilir. Ancak olay bu soruların ötesinde, çok kapsamlı, hukuksal, siyasal, ideolojik tartışma ve değerlendirmeyi gerektiriyor.
Mütalaa ve Yargıtay kararı Anayasa ihlalidir
3) Yargıtay Başsavcılığı mütalaası ve bugün verilen Yargıtay 3. Dairesi kararı Anayasa ihlalidir. AYM Anayasayı yorumlama yetkisine sahip bir kurumdur ve AYM kararları da bağlayıcıdır. Konunun anayasal yönü bu kadar net.
Yargıtay kendi meşruiyetini de yok saymaktadır
4) Burada yargı bağımsızlığına sığınılamaz. Yargı dahil hiç kimse ve organ Anayasada kendisine verilmeyen yetkiyi kullanamaz. Anayasayı yok sayan Yargıtay kendi meşruiyetini de yok saymaktadır.
Yargıtay, Gezi’yi mahkum edip AYM denetimini ortadan kaldırmak isteyen siyasi iradenin parçası haline gelmiştir
5) Yargıtayın “ihlal kararına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği cihetle, bu bağlamda Anayasa'nın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar” bulunmadığını söylemesi ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını anayasal yön dışında üç başlıkta okumak gerekiyor.
(i) Can Atalay’a özgürlük ve milletvekilliği verilmemesi yönündeki siyasi iradeye yargı, Anayasayı ihlal ederek, ortak olmuştur. Yargı siyasi iktidarın bir ayağı gibi çalışmıştır.
(ii) Can Atalay’a özgürlük ve milletvekilliği verilmemesi yönündeki siyasi irade, aslında Haziran Direnişi ve bu Direnişe katılan milyonların suçlanarak mahkum edilmesidir ki Yargıtay kararı burada “yargısal katliam”a dönüşmüştür.
(iii) Yargıtay, 2008 yılındaki Anayasa değişikliğini iptal eden ve AKP’nin laik cumhuriyet ilkelerini ihlal suçunu sabit gören Anayasa Mahkemesinden intikam alma konusunda AKP’nin aracısı olmuştur.
(iv) AYM kararlarının tanınmaması ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına Anayasa ve anayasal denetim yönünden de bakılması gerekir. Anayasa Mahkemelerinin anayasal denetim organları olarak devreye sokulması, parlamentoların ve yargı organlarının halk adına denetimlerinin gereği olarak ortaya çıkmış, burjuva devletler buna kendi istikrarları yönünden evet demiştir. Anayasal denetime güvenlerinin arkasında AYM’lerin de sınıfsal oldukları gerçeği yattığı için bu denetimi kendi çıkarlarına kullanmayı düşünmüşlerdir. Ancak savaşımlarla kazanılan ve hukuksallık kazanan haklar ve anayasal denetim kendi siyaset ve egemenliklerine çelme vurdukça bu denetime cephe almaya başlamışlardır. Sansür kararı gibi iptal çıkmayan konularda susan AKP ve MHP’nin beğenmediği kararlara isyanları belleklerdedir. Yargıtay kararı bu isyanın yansıması olarak okunmalıdır. AYM kadrolarıyla oynamak da yetmemiştir. “Yeni anayasa” planları içinde bu krizin AYM aleyhine sonuçlanması, denetimsizliği sevenlerin fırsatçılığı şaşırtıcı olmayacaktır.
AYM’nin ne adım atacağı sorusu, sorunu çözmez, perdeler
6) AYM’nin yanıtı da elbette merak konusudur. AYM de anayasal yetkisini kullanarak suç duyurusunda bulunursa taşlar yerine oturacak mı, çöküş hızlanacak mı? AYM’ye karşı isyan durdurulacak mı? Bu sorular sorunu çözmez, kördüğümü açmaz. Siyasal ve ideolojik baskının özünün perdelenmesine yarar.
Kurumları parçalamak düzen içi çözüm üretemiyor
7) Kriz çıkarıp kurum ve kuralları parçalamak, işlevsizleştirmek girişimlerinin düzen içinde çözüm olmadığını, AKP’nin bu alandaki becerisini hep yaşadık.
Yargı içi kapışma deyip kenara çekilmek değil, siyasi savaşım gerekmektedir
8) Siyasi iktidarın denetimsizlik çabasına düzen siyasetinin vereceği yanıt da bugüne kadar yaptıklarından bellidir. Kimse bu facianın yargı içi kapışma olduğu gibi bir hafifliğe sığınamaz. Siyasi savaşım tam da burada hızlanmalı, eyleme geçmelidir.
Sessiz kalanlar Cumhuriyeti yıktı, halk yeniden kurmalıdır
9) Cumhuriyetin nitelikleri ve laiklik başta olmak üzere Anayasanın uygulanmamasına gözlerini kapatanlar, 2010 Anayasa değişikliklerine sessiz kalanlar bugünlere gelişi, faşizme geçişi hazırlamıştır. Yasayla darbelerden yargıyla darbelere gelinmesi Cumhuriyetin yıkılmasının sonucudur. Halk için cumhuriyetten başka çözüm kalmadığı açıktır.
/././
TKP'den Yargıtay açıklaması: 'AKP’yi mutlak otorite haline getirme çabalarına gereken yanıt verilmelidir'
TKP, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararına ilişkin, "AKP’yi tek ve mutlak otorite haline getirme çabalarına gereken yanıt verilmelidir ve verilecektir" dedi. YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANI-Mehmet Akarca
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.
Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.
Türkiye Komünist Partisi (TKP), konuya dair sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Bugün Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasındaki krizin, iktidar ve devlet içinde bir kez daha sertleşmekte olan iç çatışmaların yansıması olduğuna dikkat çekilen açıklamada şöyle denildi:
"Tamamı iktidar partisi tarafından şekillendirilen yüksek yargı içindeki hesaplaşmada savunulacak bir taraf olmadığı ortadadır. Bununla birlikte, kuralsızlığı kural haline getirme girişimlerine, yurttaşların en temel özgürlüklerinin keyfi biçimde ortadan kaldırılmasına ve AKP’yi tek ve mutlak otorite haline getirme çabalarına gereken yanıt verilmelidir ve verilecektir."