9 Kasım 2023 Perşembe

YARGITAY (Dosya)- TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği karar

Yargıtay AYM'ye savaş açtı: 'Kaos ortamı oluşturdunuz'(soL)

Can Atalay kararı alan Yargıtay, açıkça AYM'ye savaş açtı, "Anayasa'yı uygulanamaz hale getirmek"le suçladı, "terör örgütü" benzetmesi yaptı, suç duyurusunda bulundu.

Yargıtay, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına uyulmamasına hükmetti, karara imza atan üyeler hakkında suç duyurusunda bulundu.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 14 Mayıs genel seçimlerinde TİP’ten Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönünde verdiği karar, Yargıtay tarafından tanınmadı. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını öne süren Yargıtay 3. Ceza Dairesi Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu.

3. Daire, TBMM'ye de Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi için bildirimde bulundu.

'AYM infazı kabil kararını dikkate almadı'

Dosya hakkındaki talepleri değerlendiren Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay hakkında verilen ihlal kararında Anayasa Mahkemesi'nin, Daire'nin infazı kabil ve kesinleşmiş kararını dikkate almaksızın inceleme yaptığını savundu.

Daire, kararında, "Hakkındaki kesin hüküm TBMM'ye bildirildiğinde, bu husus Genel Kurul'a sunulmak suretiyle milletvekilliğinin derhal düşürülmesine dair karar verilmiş olması gerektiği halde, her ne kadar süreç içerisinde TBMM tarafından bu hususta bir karar verilememiş olsa da bu konuyu düzenleyen Anayasa'nın 84/2 maddesi açısından Anayasa Mahkemesi'ne müracaat imkanı tanınmadığı gibi Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda da inceleme yetkisi bulunmamaktadır" denildi.

'Başörtü yasağı kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan bir ironi olarak değerlendirilmiştir'

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, kararda, "Ayrıca, Anayasa Mahkemesi, Şerafettin Can Atalay hakkında vermiş olduğu hak ihlali kararında, önceki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarından farklı olarak milletvekili dokunulmazlığı yönünden Anayasa'nın 14. maddesinin hangi suçları kapsadığının anayasal ya da yasal düzenleme dışında yargısal bir yorumla belirlenmesinin ciddi sıkıntılara yol açacağını belirtirken, kendisinin daha önceden yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir" ifadelerine yer verdi.

Kararda, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte olduğu; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmakta olduğu iddia edildi.

'AYM kaos ortamı oluşturuyor'

Kararda, Anayasa Mahkemesinin verdiği Can Atalay davasındaki hak ihlalinin Anayasa'nın 14. maddesini işlevsiz hale getirdiği ve hakkında hüküm kesinleşmemiş ve mutlak terör suçu işlemiş tüm şüphelilere TBMM yolunu açtığı vurgulandı. Anayasa Mahkemesinin kendisini yasama organı üzerinde bir vesayet makamı olarak, Yüksek Yargı organlarını da derece mahkemesi gibi gördüğü belirtilirken, Anayasa normunu esastan iptal sonucunu doğuracak şekilde işlevsizleşmesine yol açtığı, denetlenememe durumunu kötüye kullandığı vurgulandı. Can Atalay kararıyla AYM'nin yetkisini aşıp, yaptığı yersiz iptallerle mevzuat hükümlerini ve Anayasayı uygulanamaz hale getirerek kaos ortamı oluşturduğu belirtildi.

Yargıtay'dan AYM'ye 'terör örgütü' benzetmesi

Yargıtay'ın kararında, Anayasa Mahkemesi, tıpkı terör örgütleri gibi Yargıtay'ı tehdit etmekle suçlandı.

Kararda şöyle denildi:

"Bugüne kadar birçok terör örgütü veya üyesi tarafından hem sosyal medya hem de yazılı ve görsel basın üzerinden ya da ilk derece yargılamaları veya temyiz incelemesi sırasında gönderilen dilekçelerle sürekli tehdit edilen Dairemiz üyelerinin, bir de Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde tehdit edilmesi de eser verici ve manidar bulunmuştur.

"Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır.

"Yasama, yürütme ve yargı erki sadece bir görev dağılımıdır. Yargının yeri ise, diğer iki erkten farklıdır. Yargı ne zaman aktivist davranış sergilerse, o zaman meşruiyetini yitirecek ve sorgulanmaya başlayacaktır. Yargıdan beklenen, kanunlara, Anayasa'ya ve en önemlisi hukuka uygun kararlar alabilmesidir."

Hayati Yazıcı: Devleti oluşturan erkler, sorun üretemez

Konuya ilişkin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı'dan açıklama geldi.

Yazıcı "Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez" dedi.

'Mütalaada en az dört yönden sorun var' 

Avukat Tolga Şirin, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının Can Atalay kararı ile ilgili olarak sundukları mütalaayı okuduğunu aktardı.

Mütalaayı değerlendiren Şirin, mütalaada en az dört yönden sorunun mevcut olduğunu vurguladı.

Anayasa Mahkemesinin kararının gayet açık ve net olduğuna işaret eden Şirin, kararın gayet hukuki olduğunu ve farklı yoruma müsait olmadığını belirtti. 

Tespit edilen sorunun doğrudan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından giderilmesi ve konunun Yargıtay’a dahi taşınmaması gerektiğini ifade eden Şirin, "Yani mütalaaya konu olan işlem kanuna aykırıdır. Normal şartlarda Anayasa’yı ve kanunu gözeten savcılar, dosyanın 13. Ağır Ceza Mahkemesince çözülmesi gerektiğine dair görüş vermeliydiler. Olması gereken buydu" dedi.

'AYM'nin denetlediği yerde 'yerindelik denetimi yasağı' kavramına yer yok'

İkinci olarak, mütalaada anayasa hukuku ve idare hukuku alanına ait kavramların hatalı biçimde kullanıldığını kaydeden Şirin, "Savcı mütalaasındaki anlatıma göre AYM, güya “hukuksallık” değil, “yerindelik” denetimi yapmış. Buradaki terminolojik hata fahiş düzeydedir. Sayın savcılar, belli ki ceza hukuku dışındaki alanların terimlerine yabancılar" ifadelerini kullandı.

Yerindelik denetimi kavramının, prensip itibarıyla idare hukukuna ait bir kavram olduğunu söyleyen Şirin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İdari makamlar, hukukun çizdiği sınırlar dairesinde bazı takdir yetkilerine sahiptir. İdare, bu yetkilerini (geniş anlamda*) siyasi tercihlerine göre belirler. İşte bu siyasi takdirin yerinde olup olmadığı, yargı organlarınca denetlenemez. Yargı organlarının denetleyecekleri şey; söz konusu takdirin, hukuksal sınırların içinde kalıp kalmadığıdır. Başka bir deyişle; yerindelik denetimi yasağı, mahkemelerin, siyasi takdirin yerindeliğine dönük inceleme yapamamasını ifade eder.

Söz konusu kavram, anayasa hukuku alanında da karşılık bulmuştur. Anayasa yargısında geleneksel anlamıyla yerindelik denetimi yasağı, “yasama organının çıkardığı kanunun arka planındaki tercihin, siyaseten yerinde olup olmadığının incelenememesi” demektir. Görüldüğü gibi, 'yerindelik denetimi yasağı'ndan bahsettiğimiz yerde; politik bir istencin denetlenmesi söz konusudur. Yasamanın veya yürütmenin böylesi politik tercihleri, hukuki normlarla çelişmedikçe yargı organlarınca denetlenemez.

Bir yargı organı olarak Anayasa Mahkemesinin, bir yargı organı olarak ceza mahkemesinin kararını denetlediği yerde “yerindelik denetimi yasağı” kavramına yer yoktur. Zira bu organlar, politik tercihte bulunmazlar. Eğer bir ceza mahkemesi çıkıp da “Anayasa Mahkemesi benim kararımın yerindeliğini inceliyor” diyorsa aslında orada (farkında olmadan) kendi kararının siyasi motivasyonla verilmiş olduğunu itiraf etmiş olmaktadır. Çünkü dediğimiz gibi yerindelik denetimi, bir siyasi tercihin yerindeliğinin incelenmesini anlatır. Bu bakımdan sayın savcıların belirlemeleri ironiktir."

'AYM hocalarına atıfta çarpıtmalar var'

Üçüncü olarak, mütalaada Ergun Özbudun'la şu anda AYM üyesi olan Yusuf Şevki Hakyemez’in görüşlerinin kötüye kullanıldığına dikkat çeken Şirin, "Zira söz konusu alıntıların yazıldığı bağlam, AYM’nin “yasama organı”nın takdirine karışmasıdır. Bu yazılar (az önce değindiğim gibi) AYM’nin, yasamanın “politik tercihleri”nin yerindeliğini denetleyemeyeceği ile ilgilidir. Oysa hocalar, bireysel başvuru yargılamalarında yerindelik denetimi jargonunu kullanmamaktadırlar. Bu çarpıtmada, bilimsel etik açısından da bir sorun var kanımca" diye yazdı.

'Erkler ayrılığını gözeten savcılar değil bizzat AYM’dir'

Dördüncü olarak, savcıların mütalaada “Soyut bir anayasal norma anlam vermek durumunda olan AYM hâkimi, yorumlama sürecinde, o norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar veremez. Anayasallık denetimi yapan Mahkemeler, bir hakem gibi konulmuş olan kurallara uyulup uyulmadığını tespit mercii olmalı, oyunun kurallarını yeniden yazan yerler olmamalıdır” dediğini aktaran Şirin, buna dair şu görüşleri kaydetti:

"Evet, Anayasa Mahkemesinin de yaptığı ve dediği tam olarak budur. AYM, yasama dokunulmazlığının istisnası olarak sayılan “Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar” ifadesinin çok geniş olduğuna ve yargı organlarının bu geniş hükmü keyfî olarak yorumlayabileceklerine dikkat çekmekte ve ceza mahkemelerinin 'bir norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar' vermemeleri gerektiğini söylemektedir.  AYM’ye göre 'Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar' ifadesinin keyfî biçimde yorumlanmamasının ön koşulu, bu hükmün TBMM tarafından bir kanunla somutlaştırılmasıdır. Dolayısıyla erkler ayrılığını gözeten, sayın savcılar değil bizzat AYM’dir."

Gazeteciler Şardan ve Erdinç'in gözaltına alınmasının ardından

Geçtiğimiz günlerde, Yargı'daki duruma dair MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na bir rapor sunduğunu iddia edip raporun içeriğine dair kimi bilgiler paylaşan gazeteci Tolga Şardan, ardından da gazeteci Cengiz Erdinç gözaltına alınmışlardı. İki gazeteciye gösterilen reaksiyon, yalnızca "yanlış haber yaymak"la açıklanamayacak kadar büyüktü. Bugün ortaya çıkan tablo, Şardan ve Erdinç'le ilgili tasarrufların da yargıda bir süredir devam eden ve bugün patlak veren bir kavganın yansıması olduğuna işaret ediyor. 

                                                                   /././

Yargıtay kararı AKP'yi ikiye böldü: 'Devleti oluşturan erkler birbirini çelmeleyemez'(soL)

Saray'dan gelen ilk açıklamalar Yargıtay'ın AYM'ye açtığı bayrağı desteklerken, AKP içerisinde bazı isimler bu adıma dolaylı da olsa eleştiride bulundu.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Gezi Parkı davasında hapse mahkum edildikten sonra TİP milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönünde karar almıştı. Yerel mahkeme, Atalay’la ilgili karar için topu Yargıtay’a atmıştı. Yargıtay’sa bir ilke imza atarak karara uyulmamasına, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ve Atalay’ın tahliyesi yönünde oy veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti.

Yargıtay'ın hamlesi Anayasayı ihlal etmekle eleştirilirken, Cumhurbaşkanı danışmanları bu adıma destek verdi. Öte yandan AKP içerisinde bazı isimlerin de dolaylı da olsa eleştiride bulunduğu görüldü.

Yazıcı: Çok yazık

AKP Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Yargıtay’ı doğrudan hedef almadan şunları belirtti:

“Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez.”

Gül: Endişe verici

Bir dolaylı eleştiri de eski adalet bakanı Abdulhamit Gül’den geldi. Aynı zamanda AKP grup başkan vekili Gül, karara dair şunları dedi:

“Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü, hukuk devleti ve mülkün temelinde yer alan adalet duygusu için endişe vericidir. Yargı hakemdir, sorunları çözer. Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir. Her kurumun kaynağını milletten alan yetki ve fonksiyonunu hukuk çerçevesinde kullanması esastır. Yargı organlarının da ihtilafları derinleştirmeden, anayasal sınırlar içinde kalarak sorun çözmesi milletimizin en tabii beklentisidir.”

Tayyar: Askeri vesayet dönemini hatırlatıyor

Eski AKP milletvekili ve Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi Şamil Tayyar, sosyal medya paylaşımda şunları yazdı:

"AYM’nin kararını eleştirmek/yanlış bulmak ayrı, karara uymamak ayrıdır. Eleştirebilir, yanlış bulabilirsiniz ama uymamazlık edemezsiniz. Anayasa hükmü açık, karar bağlayıcıdır. Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin AYM kararına ‘uymama’ iradesi, hukuki değildir. Kaldı ki AYM’nin benzer mahiyetteki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven hakkındaki ‘hak ihlali’ kararına uyulmuştu. AYM üyeleri hakkındaki suç duyurusu ise garabettir. Yargı eliyle hortlatılan bu tür hukuk dışı uygulamalar askeri vesayet dönemini hatırlatıyor, çok üzücü."

Çelik: Devlet düzen ister, düzen de hukuk

AKP Artvin Milletvekili Faruk Çelik ise ''367 krizi''ni hatırlattığı mesajında Yargıtay'I ''hukuk içinde'' kalmaya davet etti:

''Maalesef Yargıda, Çatı ile Çatı katı arasında bir çekişme var. Çatının kararlarını beğenmeyebiliriz, karşı çıkar hatta kendi içimizde isyan da edebiliriz. Tıpkı geçmişteki 367 kararında olduğu gibi"

Ancak, sorunları hukuk içinde çözme makamlarını çözümün değil de anlamsız kavgaların adresi yaparsanız, şu soruya muhatap olursunuz: Meşru çözümlerin adresi neresi olacak"

Devlet düzen ister, düzen de hukuk."

367 krizi neydi?

2000 yılında seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007'de dolacaktı.

Meclis'te cumhurbaşkanlığı için başvuru süresinin son günü 25 Nisan, ilk tur oylama günü olarak ise 27 Nisan belirlenmişti.

Bu dönemde Abdullah Gül'ün adaylığına karşı ülke genelinde kitlesel Cumhuriyet Mitingleri düzenlenirken, seçimin kaderini 367 krizi belirlemişti.

O dönemki Anayasa'nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için ilk iki turda nitelikli çoğunluk (367 oy), sonraki iki turda ise salt çoğunluk (276 oy) yeterli oluyordu.

Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, tartışmanın seyrini belirleyen 367'nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu çıkışı büyük yankı uyandıracaktı.

Bu çıkış sonrası dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidar partisinin uzlaşma olmadan kendi adayını çıkarması durumunda oylamalara katılmayacaklarını belirtiyor, 367'yi işaret ediyordu.

AKP'nin gösterdiği aday Abdullah Gül yapılan seçimde 357 oy alırken, oylamaya toplam katılım 361'de kalacaktı.

Bu seçimin hemen ardından CHP yeter sayı bulunmadığı gerekçesiyle AYM'ye başvurdu.

TSK aynı günün akşamında "e-muhtıra" olarak tarihe geçen bildiriyi yayımladı.

AYM ise 1 Mayıs 2007'de verdiği kararla Meclis'te yapılan oylamayı iptal etti.

Bunun üzerine AKP erken seçime giderken, bu seçimde de 367'yi bulamadı ancak Meclis'e giren MHP'nin oylamaya katılması sonrası 367 krizi aşıldı. 

                                                                        /././

AKP'li Gül: Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü endişe verici (soL)

Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararının ardından konuşan AKP'li Gül, "Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir" dedi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.

Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.

AKP Grup Başkanvekili ve Gaziantep Milletvekili Abdülhamit Gül, olayın ardından sosyal medya hesabından açıklama yaptı.

Gül, açıklamasında şunları kaydetti:

"Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü, hukuk devleti ve mülkün temelinde yer alan adalet duygusu için endişe vericidir. 

Yargı hakemdir, sorunları çözer. Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir. 

Her kurumun kaynağını milletten alan yetki ve fonksiyonunu hukuk çerçevesinde kullanması esastır. Yargı organlarının da ihtilafları derinleştirmeden, anayasal sınırlar içinde kalarak sorun çözmesi milletimizin en tabii beklentisidir."

                                                                   /././

Saray'dan ilk açıklama: Mehmet Uçum Yargıtay'ı savundu, AYM kararını 'gayrı milli' ilan etti(soL)

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı yüksek yargıdaki krizde Yargıtay'ı savundu, ''Karar doğrudur, milli yargıya saldırılar çok büyük bir birikim oluşturdu'' dedi.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Yargıtay’ın Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını tanımama ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasına ilişkin açıklamada bulundu.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasaya aykırı olmakla eleştirilen hamlesine destek veren Uçum, suç duyurusunu ''Milli Yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavır'' olarak nitelendirdi.

Yargıtay'ın hamlesini ''cesur'' bulan Uçum, “Türkiye, Milli Yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın” dedi.

'AYM kararı yargısal aktivizm, Yargıtay'ın kararı turnusol'

Uçum’un sosyal medyadan duyurduğu açıklaması şöyle:

“Anayasa Mahkemesi mahkumiyeti olan milletvekillerinin dokunulmazlığına ilişkin verdiği kararlarda ısrarla Anayasa’yı tanımıyor. Anayasa’nın 14. Maddesini yok sayıyor.

Oysa dokunulmazlığa ilişkin 83. madde 14. maddedeki durumları hariç tutar. Anayasanın bu amir hükmüne rağmen AYM anayasaya aykırı kararlar vermeye devam ediyor.

Anayasanın 14. maddesinin belirsiz olduğunu ileri sürmek AYM’nin görevi değildir. 14. Maddeye belirlilik kazandıran Ceza Kanunları ve Ceza Yargısı Kararlarıdır. AYM Anayasanın açık hükmünün yanı sıra Ceza Kanunlarını ve Yargı Kararlarını da göz ardı ediyor. Ne yazık ki AYM’nin bu konuda verdiği kararlar tam bir yargısal aktivizm örneğidir.

Bu çerçevede Yargıtay’ın Aym ihlal kararına uymama kararı gerekçeleriyle doğrudur. Tepki gösterenlerin Yargıtay kararını okuyup okumadıkları da ayrı bir sorundur.

Suç duyurusu meselesi ise Milli Yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavırdır. Bir anlamda kral çıplak demektir. Yönteminin bu olup olmadığı ayrıca tartışılır ama cesareti tartışılmaz.

Yargıtay’ın kararı ayrıca turnusoldur, kim Milli Yargıdan yana kim değil belli olur.

Türkiye, Milli Yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın.”

                                                                        /././

Cumhurbaşkanı Danışmanı Ogan AYM'yi hedef aldı: 'Yargısal aktivitede bulunamaz'(soL)

Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Ogan, "Yargı hiyerarşisinde en üst yetkili mahkeme Yargıtay’dır. AYM yargısal aktivitede bulunamaz" dedi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti. 

Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.

Olayın ardından sosyal medya hesabından açıklama yapan Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Ogan, AYM'yi hedef aldı.

Yıldız, şunları kaydetti:

"Yargı hiyerarşisinde en üst yetkili mahkeme Yargıtay’dır. AYM yargısal aktivitede bulunamaz. Esas itibarıyla AYM kanunların anayasaya uygunluğunu şeklen denetleme yetkisi dışında yargı yetkisi yoktur."

                                                                   /././

Yargıtay'ın kararına Türkiye Barolar Birliği'nden tepki: 'AYM'yi fiilen ortadan kaldırma çabası'(soL)

TBB Başkanı Sağkan, Yargıtay'ın Can Atalay ile ilgili kararının ardından; “Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı Anayasa Mahkemesi’ni fiilen ortadan kaldırma çabasından ibarettir" dedi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.

Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, sosyal medya hesabında şu açıklamayı yaptı:

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı Anayasa’yı yok sayarak Anayasa Mahkemesi’ni fiilen ortadan kaldırma çabasından ibarettir. Kararın hukuken değerlendirilebilecek hiçbir yanı bulunmamaktadır. Birliğimiz tarafından Anayasayı yok sayan ilgili daire üyeleri bakımından ‘görevden el çektirmeye davet’ yaptırımının uygulanması için Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulu’na yarın itibariyle gerekli başvuru yapılacaktır.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Anayasal düzeni yok sayan bu keyfi uygulamaya karşı hukukun üstünlüğünü ve yurttaşlarımızın haklarını korumak için yapılacakları belirlemek üzere yarın sabah olağanüstü gündemle toplantı kararı almıştır.

                                                                /././

9 maddede yüksek yargı savaşı: Çürüyen yargı çatırdamaya başladı (Ali Rıza Aydın-soL)

Eski Anayasa Mahkemesi raportörü, soL yazarı, TKP Parti Meclisi üyesi Ali Rıza Aydın, yargı savaşına dair ilk gözlemlerini yazdı.

Çürüyen yargı çatırdamaya başladı

1) Can Atalay’la ilgili hukuk ve yargı faciası, bir kayıkçı kavgasına dönüştü. Anayasallıkla, hukuk devleti ilkeleriyle, hak arama özgürlüğüyle, adil yargılanma hakkıyla, yargı etiği ilkeleriyle, yargıç ve mahkeme hiyerarşisiyle ilgisi olmayan bir “ben haklıyım” inatlaşması vitrine çıkarıldı. Çürüyen yargı artık çatırdamaya başladı.

Yargı süreciyle ilgili ayrıntıları tartışmak gereksiz ve yetersiz

2) Hukuklu hukuksuzluk, kuralsızlık ve yargısızlaştırılan yargı içinde bu facianın Anayasanın ya da ilgili yasaların içinde maddeler arayarak değerlendirilmesi anlamsız. Ağır ceza mahkemesi mi, Yargıtay mı, Anayasa Mahkemesi mi, şu ya da bu organ ya da usul yasası mı, suç duyurusunu kim kimin için yapabilir, AYM üyeleri için suç duyurusu hangi organa yapılır, AYM üyeleri nerede nasıl yargılanır, Yüce Divan’a iddianameyi kim gönderecek, suç duyurusunda bulunulan üyeler kendi kendilerini yargılayamayacağına göre Yüce Divan nasıl toplanacak… Daha onlarca soru sorulabilir. Ancak olay bu soruların ötesinde, çok kapsamlı, hukuksal, siyasal, ideolojik tartışma ve değerlendirmeyi gerektiriyor.

Mütalaa ve Yargıtay kararı Anayasa ihlalidir

3) Yargıtay Başsavcılığı mütalaası ve bugün verilen Yargıtay 3. Dairesi kararı Anayasa ihlalidir. AYM Anayasayı yorumlama yetkisine sahip bir kurumdur ve AYM kararları da bağlayıcıdır. Konunun anayasal yönü bu kadar net.

Yargıtay kendi meşruiyetini de yok saymaktadır

4) Burada yargı bağımsızlığına sığınılamaz. Yargı dahil hiç kimse ve organ Anayasada kendisine verilmeyen yetkiyi kullanamaz. Anayasayı yok sayan Yargıtay kendi meşruiyetini de yok saymaktadır.

Yargıtay, Gezi’yi mahkum edip AYM denetimini ortadan kaldırmak isteyen siyasi iradenin parçası haline gelmiştir

5) Yargıtayın “ihlal kararına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği cihetle, bu bağlamda Anayasa'nın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar” bulunmadığını söylemesi ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını anayasal yön dışında üç başlıkta okumak gerekiyor.

(i) Can Atalay’a özgürlük ve milletvekilliği verilmemesi yönündeki siyasi iradeye yargı, Anayasayı ihlal ederek, ortak olmuştur. Yargı siyasi iktidarın bir ayağı gibi çalışmıştır.

(ii) Can Atalay’a özgürlük ve milletvekilliği verilmemesi yönündeki siyasi irade, aslında Haziran Direnişi ve bu Direnişe katılan milyonların suçlanarak mahkum edilmesidir ki Yargıtay kararı burada “yargısal katliam”a dönüşmüştür.

(iii) Yargıtay, 2008 yılındaki Anayasa değişikliğini iptal eden ve AKP’nin laik cumhuriyet ilkelerini ihlal suçunu sabit gören Anayasa Mahkemesinden intikam alma konusunda AKP’nin aracısı olmuştur.  

(iv) AYM kararlarının tanınmaması ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına Anayasa ve anayasal denetim yönünden de bakılması gerekir. Anayasa Mahkemelerinin anayasal denetim organları olarak devreye sokulması, parlamentoların ve yargı organlarının halk adına denetimlerinin gereği olarak ortaya çıkmış, burjuva devletler buna kendi istikrarları yönünden evet demiştir. Anayasal denetime güvenlerinin arkasında AYM’lerin de sınıfsal oldukları gerçeği yattığı için bu denetimi kendi çıkarlarına kullanmayı düşünmüşlerdir. Ancak savaşımlarla kazanılan ve hukuksallık kazanan haklar ve anayasal denetim kendi siyaset ve egemenliklerine çelme vurdukça bu denetime cephe almaya başlamışlardır. Sansür kararı gibi iptal çıkmayan konularda susan AKP ve MHP’nin beğenmediği kararlara isyanları belleklerdedir. Yargıtay kararı bu isyanın yansıması olarak okunmalıdır. AYM kadrolarıyla oynamak da yetmemiştir. “Yeni anayasa” planları içinde bu krizin AYM aleyhine sonuçlanması, denetimsizliği sevenlerin fırsatçılığı şaşırtıcı olmayacaktır. 

AYM’nin ne adım atacağı sorusu, sorunu çözmez, perdeler

6) AYM’nin yanıtı da elbette merak konusudur. AYM de anayasal yetkisini kullanarak suç duyurusunda bulunursa taşlar yerine oturacak mı, çöküş hızlanacak mı? AYM’ye karşı isyan durdurulacak mı? Bu sorular sorunu çözmez, kördüğümü açmaz. Siyasal ve ideolojik baskının özünün perdelenmesine yarar.

Kurumları parçalamak düzen içi çözüm üretemiyor

7) Kriz çıkarıp kurum ve kuralları parçalamak, işlevsizleştirmek girişimlerinin düzen içinde çözüm olmadığını, AKP’nin bu alandaki becerisini hep yaşadık. 

Yargı içi kapışma deyip kenara çekilmek değil, siyasi savaşım gerekmektedir

8) Siyasi iktidarın denetimsizlik çabasına düzen siyasetinin vereceği yanıt da bugüne kadar yaptıklarından bellidir. Kimse bu facianın yargı içi kapışma olduğu gibi bir hafifliğe sığınamaz. Siyasi savaşım tam da burada hızlanmalı, eyleme geçmelidir. 

Sessiz kalanlar Cumhuriyeti yıktı, halk yeniden kurmalıdır

9) Cumhuriyetin nitelikleri ve laiklik başta olmak üzere Anayasanın uygulanmamasına gözlerini kapatanlar, 2010 Anayasa değişikliklerine sessiz kalanlar bugünlere gelişi, faşizme geçişi hazırlamıştır. Yasayla darbelerden yargıyla darbelere gelinmesi Cumhuriyetin yıkılmasının sonucudur. Halk için cumhuriyetten başka çözüm kalmadığı açıktır. 

                                                              /././

TKP'den Yargıtay açıklaması: 'AKP’yi mutlak otorite haline getirme çabalarına gereken yanıt verilmelidir'

TKP, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararına ilişkin, "AKP’yi tek ve mutlak otorite haline getirme çabalarına gereken yanıt verilmelidir ve verilecektir" dedi.
                                            YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANI-Mehmet Akarca

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetmişti.

Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Daire aynı zamanda Atalay'ın milletvekilliğinin de düşürülmesi işlemlerine başlanması için kararı TBMM Başkanlığı'na göndermişti.

Türkiye Komünist Partisi (TKP), konuya dair sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Bugün Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasındaki krizin, iktidar ve devlet içinde bir kez daha sertleşmekte olan iç çatışmaların yansıması olduğuna dikkat çekilen açıklamada şöyle denildi:

"Tamamı iktidar partisi tarafından şekillendirilen yüksek yargı içindeki hesaplaşmada savunulacak bir taraf olmadığı ortadadır. Bununla birlikte, kuralsızlığı kural haline getirme girişimlerine, yurttaşların en temel özgürlüklerinin keyfi biçimde ortadan kaldırılmasına ve AKP’yi tek ve mutlak otorite haline getirme çabalarına gereken yanıt verilmelidir ve verilecektir."

Utanç sürüyor: ‘Büyük İnsanlık’ kitabında Nâzım’ın dizelerine YKY engeli + Komünist Parti'den Nâzım'lı 'Opel' reklamına sert tepki: O reklamlar derhal kaldırılacak!

Utanç sürüyor: ‘Büyük İnsanlık’ kitabında Nâzım’ın dizelerine YKY engeli (Burcu Günüşen - soL/Özel)

Türkiye’de işçilerin yaşam koşullarını anlatan “Büyük İnsanlık” kitabına Nâzım Hikmet’in şiirinin girmesi Yapı Kredi Yayınları tarafından telif gerekçesiyle engellendi.

Komünist şair Nâzım Hikmet’in eserlerinin telif hakkının Koç Holding’e ait Yapı Kredi Yayınları’nın (YKY) elinde olması utancı sürüyor.

Türkiye’de farklı sektörlerden işçilerin yaşam koşullarını belgesel niteliğinde bir tanıklıkla anlatan “Büyük İnsanlık - Türkiye'nin gerçek sahiplerinin, işçilerin hikayesi” kitabına Nâzım Hikmet’in dizeleri YKY’nin izin vermemesi nedeniyle giremedi.

Gazeteci-yazar Gülşen İşeri’nin “Büyük İnsanlık” adlı kitabı İnkılap Kitabevi tarafından bu ay yayımlandı. İşeri, kitabında okuru maden işçileri, tersane işçileri, inşaat işçileri, mevsimlik işçiler, geri dönüşüm işçileri ve kot taşlama işçileriyle yapılan söyleşilerle işçilerin hikayelerine doğru yolculuğa çıkarıyor. Gürcan Öztürk’ün fotoğraflarını çektiği "Büyük İnsanlık”ta, Zonguldak kömür madeninden Tuzla tersanesine, Ordu’daki fındık tarlalarından Diyarbakır sokaklarına, geri dönüşümden inşaata işçilerin yaşamından fotoğraflar da yer alıyor. 2018'den beri süren bir emeğin ürünü olan kitabın bir belgesel filme dönüşmesi içinse çalışmalar devam ediyor.

İşeri kitabın ismini Zülfü Livaneli’nin önerisiyle, Nâzım Hikmet’in “Büyük İnsanlık” şiiirinden aldığını belirtti. Ancak o şiirden tek bir dizeyi bile kullanmasına YKY tarafından izin verilmedi.

YKY ile yazışmalarında telifsiz tek bir dizenin bile kullanılmasına izin verilmeyeceğinin söylendiğini aktaran İşeri, buna tepki olarak da telif ödemeyi reddederek şiire kitabında yer veremediğini anlattı. 

'Nâzım Hikmet'in 'Büyük İnsanlık' şiirini işçilerle ilgili bir kitaba koymak istiyorum, YKY 'hayır' diyor!'

Zamanında Nâzım’ı “vatan haini” ilan eden zihniyetin şimdi ondan para kazandığını belirten İşeri YKY ile yaptığı yazışmaları şöyle anlattı:

İsmi Zülfü Livaneli önerdi. Büyük İnsanlık Nâzım Hikmet’in şiiri, Livaneli bestelemişti. Ben YKY’den izin istedim, onlar da ‘telife tabidir, telif ödememiz gerekiyor' dediler şiirin tamamı için. 

'Bir dörtlüğü kullanacağım için ödemeyeceğim’ dedim. Onlar da hiçbir şekilde tek satırını bile kullanamayacağımı söylediler.

Mesele burada şu: Bu maddi değil manevi bir şey. Çünkü işçilerle ilgili bir kitaba Nâzım Hikmet’in işçilerle ilgili yazdığı şiiri koymak kadar anlamlı bir şey yok benim için. Çünkü kitap onun ‘Büyük İnsanlık’ adlı şiirinin adını taşıyor. Dolayısıyla da bunu kabul etmiyorum. 

Zamanında vatan haini ilan eden zihniyet bugün ondan para kazanıyor. Şiiri kitaba koyamadım. Çok yazık, çok üzücü. Nâzım Hikmet yaşamış olsaydı böyle olmazdı, böyle davranmazdı. Çünkü ben toplumsal gerçekliği anlattığım bir kitap yazıyorum, bir saha çalışması yapıyorum, Nâzım Hikmet’in ‘Büyük insanlık’ şiirini işçilerle ilgili bir kitaba koymak istiyorum, 'hayır' diyor. Ki Yapı Kredi diyor bunu! Çok yazık. Yani Yapı Kredi’ye yazık demiyorum. Bu zihniyetin ondan para kazanıp bu sistemin, nasıl diyeyim o çarkların içinde olmayan bir adamın adına karar vermeleri beni üzüyor. O yüzden reddettim telif ödemeyi, 3 kuruş 5 kuruş hiç fark etmez.”

Kitaba giremeyen şiir

Kitaba giremeyen Nâzım'ın "Büyük İnsanlık" şiiri:

BÜYÜK İNSANLIK
 

Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
                                        tirende üçüncü mevki
                                        şosede yayan
                                        büyük insanlık.

Büyük insanlık sekizinde işe gider
                                        yirmisinde evlenir
                                        kırkında ölür
                                        büyük insanlık.

Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
                                        pirinç de öyle
                                        şeker de öyle
                                        kumaş da öyle
                                        kitap da öyle
            büyük insanlıktan başka herkese yeter.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok
                                        sokağında fener
                                        penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
                                        umutsuz yaşanmıyor.

'Bu kitap, artık uğruna ölmesinler diye hazırlandı'

İşeri'nin "Büyük İnsanlık" kitabının arka kapak yazısından:

"Bugün kaç işçi öldü dünyada?

Peki ya Türkiye’de?

Onlar bazıları için sadece günlük, aylık ve yıllık olarak ortalamaları alınan birer sayı. Oysa onların birer hayatları vardı, sevdikleri, geride bıraktıkları, uğruna öldükleri. Ve yazık ki uğruna ölmeye devam edecekleri… 

Bu kitap, artık uğruna ölmesinler diye hazırlandı. İş ve işçi güvenliği sağlansın, 3 kuruş için hayatlar harcanmasın diye çıkıldı yola. Kimi zaman Zonguldak oldu yolun sonu, kimi zaman Diyarbakır, kimi zaman Ordu. Hikâye her yerde aynıydı. Bir işçi, bir mecburiyet, bir ölüm…

Kimi ailesine bakmak için yerin dibine inmek, kimi metrelerce yükseklere çıkmak, kimi zehir solumak zorunda. Yerler farklı olsa da her biri ölümün kıyısında. Ve sordu bir işçi daha, 'Ölüm hep bana mı düşer usta?'

Büyük İnsanlık, zincirlerinden başka kaybedecekleri hiçbir şey olmayanların hikâyesi…"

Günümüz Türkiyesi'nden Büyük İnsanlık manzaraları, kitapta Gürcan Öztürk'ün fotoğraflarıyla yer alıyor:

YKY daha önce de Nâzım'ı sansürlemişti

Nâzım Hikmet'in "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" adlı eserinin Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından piyasaya sunulan içeriğinde bir dizi sansür olduğu ortaya çıkmıştı. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi, sansür konusunda yapılan çalışmayı ortaya koyarken, YKY'yi sorgulamıştı.(https://youtu.be/_YkMyl4RUB4)

Opel Nâzım'ın dizelerini bozarak reklam sloganı yapmıştı

Öte yandan Nâzım'ın telif haklarını Koç Holding'e bağlı bir yayınevinin elinde bulundurmasına karşı mücadele sürerken çokuluslu bir sermaye grubunun da komünist şairin dizelerini bozarak reklam sloganı yapmasına tepkiler halen hafızalarda.

2016 yılında Hürriyet gazetesinde çıkan Opel reklamında Nâzım Hikmet'in "Güzel günler göreceğiz çocuklar" dizeleri bozularak "Dizel günler göreceğiz" şeklinde kullanılmıştı. Dönemin Komünist Parti Merkez Komitesi sözkonusu reklama ve YKY'ye sert tepki göstermişti: "Gerçek ortada: Komünist şairimizin mirası banka hesaplarında, kasalarda saklanamaz. Bu miras komünistlerin akıl ve emeği ile kalıcı kılınacaktır."

                                                             /././

Komünist Parti'den Nâzım'lı 'Opel' reklamına sert tepki: O reklamlar derhal kaldırılacak!(soL)

Opel'in Hürriyet gazetesinde yer alan "dizel günler göreceğiz" şeklindeki reklamına Komünist Parti'den sert tepki geldi. Komünist Parti açıklamasında "Çok kesin olarak uyarıyoruz. O reklamlar derhal kaldırılacak. Şairden, varlığını, emeğini, aklını ve yaşamını adadığı işçi sınıfından ve dünya halklarından, tüm varlığı ile parçası olduğu komünist hareketten özür dilenecek…

Hürriyet gazetesinin manşet sayfasında yer alan Opel reklamında, Nâzım Hikmet'in "güzel günler göreceğiz" dizeleri "dizel günler göreceğiz" şeklinde değiştirilerek kullanıldı.

Komünist Parti'den reklama sert tepki gelirken "Nâzım'ın mirası bankada saklanmaz" denildi.

Açıklama şöyle:

NÂZIM'IN MİRASI BANKADA SAKLANMAZ

Opel'in komünist şairin dizelerini bozarak yaptığı reklam derhal kaldırılacak. Ve sermaye memurları bu terbiyesizlik için özür dileyecek.

Nâzım Hikmet'in şiirlerinin Türkiye'nin ve dünyanın emekçilerine ait olduğunu, bunun dışında hiçbir miras hakkının tanınamayacağını onyıllardır söylüyoruz.

Yapı Kredi Yayınları'nın "telif hakkını" elinde tutmasının kabul edilebilir olmadığını söyledik. 2002 yılında şairin şiirlerinden oluşan bir derlemeyi Türkiye Komünist Partisi olarak bastık. Sermayenin haddini bilmezliğini, kendisini Nâzım'ın maddi ve manevi mirasçıları arasında görenlerin aymazlığının kabul edilemez olduğunu anlattık. Nâzım’ın politik ve sanatsal mirasının tarihe kazınmış sahibi ve koruyucusu olarak komünistlerin, bu çelişkiye boyun eğmeyeceğini bildirdik.

Şimdi, bir emperyalist sermaye grubu şairin belki de en çok bilinen ve şüphesiz en umutlu, en güzel dizesini reklam malzemesi haline getiriyor.

Bunu yaparken, işçi sınıfı ve dünyanın emekçi halklarına ait olan bu dizeyi çalarken, bir de örseliyor, bozuyor, kırıp, parçalıyor.

"Dizel günler göreceğiz" pisliğini ortaya saçan herkese gününü göstermek ülkemizin işçi sınıfı partisi olarak boynumuzun borcudur.

Bununla yetinmek de doğru olmaz, Nâzım'ın eserlerini bir mülkiyet hukuku konusu yapan zihniyetle bir kez daha hesaplaşılmalıdır. Şairlerin, yazarların eserleri yağmalanırken, telif hukuku sorununu, yazın emeğinin karşılığını alabilmesi sorununu, Nâzım'ın mirasyedilerinin mülkiyet sorunu ile karıştıranlar tekrar sorguya alınmalıdır.

Ve mutlaka sorulmalıdır: Neredeyse okullarında şiir dinletisi yapan çocukların bile kendisinden izin almasını bekleyen telif (!) sahibi sermaye borazanı kuruluş, Opel'in bu zevzekliğine, bu haddini bilmez sermaye yağmacılığına yazılı bir izinle onay vermiş midir? Nâzım'ın şiir mirasını peşkeş çekip para talep etmiş midir?

Aksi durumda şiirlerinin her kullanılışında avukatlarını ortaya salanlar "böylece şairin reklam ajanslarına satılacak bir meta haline gelmesine kapı açılır" diye düşünerek sevinmiş midir? 

YKY'den "adım atmasını" beklemiyoruz. "Opel'e biz satmadık, dava açıp para isteyeceğiz" diyecek olurlarsa bunu sadece alçaklığın boyutlanması olarak görürüz. 

Gerçek ortada: Komünist şairimizin mirası banka hesaplarında, kasalarda saklanamaz. Bu miras komünistlerin akıl ve emeği ile kalıcı kılınacaktır.

Çok kesin olarak uyarıyoruz.

O reklamlar derhal kaldırılacak. Şairden, varlığını, emeğini, aklını ve yaşamını adadığı işçi sınıfından ve dünya halklarından, tüm varlığı ile parçası olduğu komünist hareketten özür dilenecek.

Komünist Parti

Merkez Komite

8 Kasım 2023 Çarşamba

KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 8 KASIM 2023 -

12. Kalkınma Planı’nda AKP iktidarı maden şirketlerine dikensiz gül bahçesi hediye ediyor.(Coşkun ÖZBUCAK Ordu Çevre Derneği YK Üyesi - Evrensel)

Tek adam yönetimi tarafından hazırlanan 12. Kalkınma Planını, yerli ve yabancı sermayenin önündeki engellerin tümüyle kaldırılması amacıyla geliştirilen bir proje olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Sınır tanımadan yer üstü ve yer altının sermayeye altın tepsiyle sunumu yapılmak isteniyor. 12. Kalkınma Planı’nda yer alan Madencilik bölümü incelendiğinde bunu açıkça görüyoruz.(https://www.evrensel.net/haber/502847)

DASK fonlarına mevduat düzenlemesi (Evrensel)

SEDDK'nin, DASK Çalışma Esasları Yönetmeliğinin 25. maddesinde değişiklik yaptığına ilişkin yönetmelik bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), Doğal Afet Sigortaları Kurumunun (DASK) Çalışma Esasları Yönetmeliğinde değişikliğe gitti. SEDDK'nin, DASK Çalışma Esasları Yönetmeliğinin 25. maddesinde değişiklik yaptığına ilişkin yönetmelik bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.Buna göre, borsalarda işlem gören menkul kıymetlerin alım satımı Sermaye Piyasası Kurulunca (SPK) yetkilendirilmiş kuruluşlar nezdinde açılan hesaplar üzerinde veya borsa kanalıyla yapılacak. Borsada işlem görecek olması koşuluyla, yapılan ilk ihraçlardan da para ve sermaye piyasası aracı alınabilecek. Hazine ve Maliye Bakanlığınca veya Hazine ve Maliye Bakanlığı Varlık Kiralama Şirketlerince ihraç edilen finansal varlıklar hariç olmak üzere, tek bir ihraççının sermaye piyasası araçlarına yatırılabilecek tutar, kurum fonlarının yüzde 15'ini geçemeyecek. Söz konusu değişiklik öncesinde, Hazine ve Maliye Bakanlığı hariç tutulmamıştı.

İBB'nin açtığı davada karar çıktı: AKP'li Esenler Belediyesi'ne kötü haber(Birgün)
İstanbul 8. İdare Mahkemesi, AKP'li Esenler Belediyesi'nin İBB'ye ait sosyal tesis ve rekreasyon alanını plan değişikliğiyle ‘Açık Otopark Alanı’na dönüştürmesi kararını iptal etti. İBB‘nin açtığı dava sonrası kararı hukuka aykırı bulan mahkeme gerekçesinde; “söz konusu plan değişikliği’nde şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve teknikleri ile ilgili mevzuat doğrultusunda hukuka uyarlılığı bulunmadığı” ifadelerine yer verildi.(https://www.birgun.net/haber/ibb-nin-actigi-davada-karar-cikti-akp-li-esenler-belediyesi-ne-kotu-haber-481774)

Fon’un denetimi yine karartıldı (Hüseyin Şimşek-Birgün)

Varlık Fonu’na ait bağımsız denetim raporu, kanuni sınır aşılmasına rağmen henüz Meclis’e sunulmadı. Denetim sonucu bilinmeyen kuruluşlar arasında Ziraat Bankası, Halk Bank, BOTAŞ gibi işletmeler yer alıyor. (https://www.birgun.net/haber/fonun-denetimi-yine-karartildi-481868)

Bankaların kârı, halkın borcu arttı (BİRGÜN)
Bankalar enflasyonun üzerinde kâra imza atarken, halkın kredi borçları büyüyor. Yılın ilk 9 ayında bankaların kârları yüzde 53 artışla 439,7 milyar lira oldu. Aynı dönemde kredi kartı borçları da yüzde 180 oranında arttı.  BANKALARIN ÜÇÜNCÜ ÇEYREK KÂRLARI:Garanti Bankası: 57,57 milyar TL, İş Bankası:52 milyar TL, Akbank: 51,46 milyar TL, Yapı Kredi Bankası: 48,70 milyar  TL, QNB Finansbank: 24,63 milyar TL,Şekerbank: 1,52 milyar TL (https://www.birgun.net/haber/bankalarin-kari-halkin-borcu-artti-481854)

Öğrenciye rağmen imam hatip yatırımı (Mustafa Bildircin-Birgün)
Veli ve öğrencilerin taleplerine rağmen yapılan eğitim yatırımlarına bir yenisi daha eklendi. Bolu Gerede’de Esentepe İmam Hatip Lisesi’nin binası yıkılarak yerine 41 milyon TL’lik yeni bir imam hatip lisesi yapılacak.(https://www.birgun.net/haber/ogrenciye-ragmen-imam-hatip-yatirimi-481871)

Belediye Konya’nın tapusunu Diyanet’e verecek: AKP’li belediyeden Diyanet’e 25 yıllık tahsis (Mustafa Bildircin-Birgün)
Mülkiyetindeki çok sayıda taşınmazı Diyanet’e tahsis eden AKP’li Konya Büyükşehir Belediyesi, bin 56 metrekarelik bir arsayı daha bedelsiz şekilde başkanlığa tahsis etti. Selçuklu ilçesinde yer alan arsanın, “Cami yeri ve alanı” olarak kullanılması için 25 yıllığına bedelsiz şekilde Diyanet’e verilmesine yönelik karar, Belediye Meclisi’nden geçirildi.(https://www.birgun.net/haber/belediye-konyanin-tapusunu-diyanete-verecek-akpli-belediyeden-diyanete-25-yillik-tahsis-481851)

Yoksulluğun her geçen gün derinleştiği Türkiye’de yaşamlar ‘askıya’ alındı: Kantinde ‘askıda simit’(Cem Karagöz-Cumhuriyet)

İktidarın sadaka kültürünü yerleştirmeye çalıştığına dikkat çeken Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, “Sosyal dayanışmaya evet ama öncelikle insan haklarına saygı ve sosyal adalet istiyoruz” dedi. Zonguldak Ereğli’de bulunan Mehmet Ali ve Kadri Yılmaz Anadolu Lisesi’nin kantininde “askıda simit” uygulaması başlatıldı. Bu uygulamanın “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES) protokolü kapsamında oluşturulan “Değerler Eğitim Kulübü” tarafından yapıldığı ve bu kapsamda öğretmenlerin velileri bilgilendirmesinin talep edildiği belirtildi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/yoksullugun-her-gecen-gun-derinlestigi-turkiyede-yasamlar-askiya-2138619)

Gazetecilerin tutuklanmasını öngören yasa maddesi görüşülecek: AYM’nin sansür sınavı (Sefa Uyar-Cumhuriyet)

Anayasa Mahkemesi (AYM), tartışmalı “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuna hapis öngören düzenlemenin iptal istemini bugünkü toplantısında ele alacak.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gazetecilerin-tutuklanmasini-ongoren-yasa-maddesi-gorusulecek-aymnin-2138630)

Tam 9 ay oldu, depremzede çocuklar gıdaya ulaşamıyor(Özkan Öztaş-soL/Özel)
Hatay'da çalışma yürüten Prof. Dr. Mehmet Zencir anlatıyor: Bölge unutuldu. Öğün sayısı azaldı. Tek tip beslenme ve abur cubur tüketimi artıyor. Çocuklar için sağlıklı besin sağlanmıyor. (https://haber.sol.org.tr/haber/tam-9-ay-oldu-depremzede-cocuklar-gidaya-ulasamiyor-386349)

Hatay'da zeytinlik alanlara TOKİ yapılmasına mahkeme dur dedi (Özkan Öztaş-soL/Özel)
Hatay Dikmece Köyü'nde asırlık zeytinlerin olduğu araziye TOKİ kalıcı deprem konutu yapma kararı vermişti. İlk günden bu yana direnen Dikmece halkı hukuki mücadeleyi kazandı.(https://haber.sol.org.tr/haber/hatayda-zeytinlik-alanlara-toki-yapilmasina-mahkeme-dur-dedi-386352)

(derleyen: mstfkrc)




7 Kasım 2023 Salı

KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 7 KASIM 2023 -

CDU’lu siyasetçi Spahn: Türkiye’den gelen imamlara vize verilmesi durdurulmalı (soL-Almanya)

Spahn, Almanya'daki islami organizasyonlara yaklaşımın değiştirilmesi konusunda sert önlemler alınması gerektiğine işaret etti.(https://haber.sol.org.tr/haber/cdulu-siyasetci-spahn-turkiyeden-gelen-imamlara-vize-verilmesi-durdurulmali-386279)

Engelli kadına cinsel saldırıda bulunarak yaşamına son vermesine neden olan Tarikatçıya verilen ceza belli oldu(soL)

Uzlet İlim Yayma Derneği Başkanı Alperen Sade hakkında, 'nitelikli cinsel saldırı' ve 'cinsel amaçlı hürriyeti engelleme' suçundan toplam 27 yıl hapis cezası verildi.(https://haber.sol.org.tr/haber/engelli-kadina-cinsel-saldirida-bulunarak-yasamina-son-vermesine-neden-olan-tarikatciya)

Gazeteci Tolga Şardan tahliye edildi: 'Yazdıklarımın arkasındayım' (soL)

Cumhurbaşkanlığı’nın yargıda yaşananlarla ilgili olarak MİT’ten rapor istediği yönündeki yazısı nedeniyle tutuklanan T24 yazarı Tolga Şardan tahliye edildi. Avukatlarının tutuklamaya itirazı üzerine İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, Şardan hakkında yurtdışı çıkış yasağı şartıyla tahliye kararı verdi. Şardan, kararın cezaevine gönderilmesi sonrasında işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. T24'ün aktardığına göre Şardan cezaevinden çıktıktan sonra yaptığı açıklamada, "Sadece gazetecilik yaptım, halkı bilgilendirmeye çalıştım. Yazdıklarımın da arkasındayım. Önümüzdeki günlerde sürecin nasıl işleyeceğini hep birlikte göreceğiz" dedi.

Barış Pehlivan 9 Kasım'da hakim karşısına çıkacak(soL)

Bir yazısına açılan dava gerekçe gösterilerek cezaevine giren ve denetimli serbestlik yasasından yararlanmasına izin verilmeyen gazeteci Pehlivan o dava kapsamında 9 Kasım'da hakim karşısına çıkacak.

Türkiye Komünist Gençliği'nin e-bülteninin ilk sayısı çıktı: 'Yurtlarda Bu Hafta'(soL)

Türkiye Komünist Gençliği'nin, öğrenci yurtlarını odağına alacağı haftalık e-bülteninin ilk sayısı 'KYK'ların ortak problemi: Kırmızı etiketli asansörler' başlığıyla yayımlandı.

Rize Valisi'nden skandal açıklama: Öğrencilerin tepki göstermesi için ölmesi mi gerekiyor? (Emre Alım-soL/Özel)

Bir öğrencinin ölümden döndüğü Rize'deki asansör arızasının ardından Valilik, yükselen tepkilerden "bir öğrencinin yaralandığı yönündeki asılsız haberleri" sorumlu tuttu.(https://haber.sol.org.tr/haber/rize-valisinden-skandal-aciklama-ogrencilerin-tepki-gostermesi-icin-olmesi-mi-gerekiyor)

Erdoğan’ın kuzeni KYK Genel Müdürü Er asansör faciasında sessiz: Daha neyi bekliyor?(soL)

Aydın, Kastamonu, Bartın, Sivas, Muş ve şimdi Rize... Erdoğan'ın teyze oğlu KYK Genel Müdürü hâlâ sessiz.(https://haber.sol.org.tr/haber/erdoganin-kuzeni-kyk-genel-muduru-er-asansor-faciasinda-sessiz-daha-neyi-bekliyor-386283)

Maarif’in hazinesi (Mustafa Bildircin-Birgün)

Maarif Vakfı’na 2023 yılında aktarılan ve 2024’te aktarılması öngörülen para açığa çıktı. Vakfa iki yılda 9,2 milyar TL hazine yardımı ayrıldığı belirlendi.(https://www.birgun.net/haber/maarifin-hazinesi-481624)

Diyanet’in 200 bini aşkın para yutan dev ordusu (Mustafa Bildircin-Birgün)
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personel sayısının altı ayda 73 bin 591 arttığı belirlendi. Başkanlığın personel sayısı, temmuz ayı itibarıyla 211 bine yükseldi.(https://www.birgun.net/haber/diyanetin-200-bini-askin-para-yutan-dev-ordusu-481381)

(derleyen:mstfkrc)





6 Kasım 2023 Pazartesi

Büyük saldırı: AKP 2024'te işçilere zam yapmamanın yolunu döşüyor - MEHMET TUNA DOĞAN / soL-Özel

 2 Kasım’da yayınlanan TCMB Enflasyon Raporu kabaca 2024 ikinci yarısından itibaren hızlanan bir sermaye saldırganlığını müjdeliyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yılın dördüncü ve son Enflasyon Raporu’nu, 2 Kasım Perşembe günü yayınladı. Raporda 2023 yıl sonu enflasyon tahmini Temmuz raporundaki yüzde 58’den yüzde 65’e, 2024 yıl sonu tahmini ise yüzde 33’ten yüzde 36’ya yükseltildi. Rapor, ekonomi yönetiminde cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası yaşanan yol haritası değişikliği nedeniyle daha kapsamlı şekilde irdelenmeyi gerektiriyor, ancak burada bir ilk adım olarak öne çıkan birkaç noktayı vurgulamakla yetineceğiz.

Sermaye ücret zamlarını silmeye hazırlanıyor

Enflasyon raporunda, yılsonu tahminleri kadar, öngörülen patika önem taşıyor. Buna göre Ekim ayı itibarıyla yüzde 61,4 düzeyinde olan yıllık tüketici enflasyonunun Mayıs 2024’e kadar yükselişini sürdürmesi, bu tarihte yüzde 75-80 düzeylerinde zirve yaptıktan sonra yılın ikinci yarısında çok sert bir gerileme eğilimine girerek yılı yüzde 36 seviyesinde kapatması öngörülüyor. Peki bu yol haritası bize ne söylüyor?

Aşağıda yer alan grafikte merkez bankası tahminlerinin gerçekleşebilmesi için aylık enflasyondaki ortalama artışlara dair bizim hesaplamalarımıza yer verilmiştir. Buna göre, Ocak 2022 ile Ekim 2023 arasında ortalama yüzde 4 civarlarında gerçekleşen aylık enflasyonun 2023’ün son iki ayında yüzde 3,2’ye yavaşlaması, 2024’ün ilk 5 ayında yüzde 4,1 seviyelerine sert şekilde hızlanması, yılın ikinci yarısında ise yine sert biçimde yüzde 1,5 gibi oldukça düşük bir patikaya oturması gerekiyor.


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından döviz kurlarında yaşanan sert artışın ve vergi oranlarının yükseltilmesinin fiyatlara yansıması büyük oranda gerçekleşti, bu anlamda aylık enflasyon temposunda bir düşüş yaşanması şaşırtıcı değil. Zira Merkez Bankası da raporda (ve daha öncesinde PPK metinlerinde) bunu dile getiriyor. 2024 yılı başı itibarıyla ise Merkez Bankası, ücret artışları, yeni vergi “ayarlamaları” gibi bir dizi faktöre bağlı olarak aylık enflasyonda belirgin bir ivmelenme bekliyor. Bu noktada özellikle asgari ücret zammı nedeniyle Ocak ve doğalgazda bedelsiz kullanım süresinin dolması nedeniyle Mayıs aylarına dikkat çekiliyor. Öte yandan Merkez Bankası, yılın ikinci yarısında “ücret zammı riski görmüyor” ve aylık enflasyon yılın ilk yarısındaki yüzde 4,1’lik bir tempodan yüzde 1,5’lik bir platoya çakılıveriyor.

Lafı dolandırmanın gereği yok; sermaye sınıfı ve onun ekonomi programını yönetenler, Ocak-Haziran döneminde kabaca yüzde 30’lara yaklaşabilecek 6 aylık birikimli enflasyonun ardından, yıl ortasında ücret zamlarını pas geçme, en iyi ihtimalle komik denilebilecek bir artış yapma hazırlığındalar. Mehmet Şimşek’in ücret zamlarında gerçekleşen enflasyon değil, beklenen enflasyonun dikkate alınacağı şeklindeki açıklamalarının sermaye çevrelerinde yarattığı iştah malum. Ek olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da benzer yönde açıklamalarına yakın zamanlarda tanık olduk.

İşten çıkarmalar hızlanacak: Ekonomide 2026’ya uzanan bir yavaşlama öngörülüyor

Enflasyon Raporu’nda burada yer vereceğimiz bir diğer dikkat çekici nokta, Merkez Bankası’nın yine özellikle 2024’ün ikinci yarısı itibarıyla ekonomide ciddi bir yavaşlama beklemesi. Bu, dünyaya “ana akım iktisat” denilen modern paganlığın penceresinden bakanlar için enflasyonda çok ciddi düşüş beklentisine “gerçekçilik” katan unsurlardan önemli bir tanesi.

Ekonomide sert yavaşlama beklentisini, Enflasyon Raporu’nda yer alan aşağıdaki grafikten anlıyoruz. Grafikte kırmızı renkli eğri “çıktı açığı”nı gösteriyor. “Çıktı açığı” kavramını, gerçekleşen ekonomik büyümenin, “potansiyel büyüme” tahmininden hangi yönde veya ne kadar saptığı şeklinde tanımlayabiliriz. Potansiyel büyüme, ekonomide tüm üretici güçler tam kapasite çalıştırıldığında gerçekleşeceği tahmin edilen büyüme oranı anlamına geliyor.

Bu eğriye göre, ekonomik büyüme 2023 ortalarından itibaren hız keserek 2024 ortasında potansiyel düzeyine geriliyor. Devam eden ivme kaybıyla beraber büyüme 2025 Mart ayı civarında dip yapıyor ve raporun tahmin aralığında yer alan 2026 Eylül sonuna kadar da potansiyelinin altında seyrediyor. Nitekim Temmuz ayında yayınlanan bir önceki Enflasyon Raporu’nda 2024 yılı enflasyon tahminine yapılan revizyona 0,4 puan pozitif katkı koyan çıktı açığı tahmini, yeni yayınlanan rapora göre yüzde 33’ten yüzde 36’ya yapılan revizyona 0,7 puan aşağı yönlü katkı yapmış. Kimi burjuva iktisatçılarına göre bu 2024 için sadece yüzde 2 civarı bir ekonomik büyümeye işaret ediyor. Son 20 yıllık büyüme ortalamasının yaklaşık yüzde 5,5 olduğu düşünüldüğünde, bu durum ekonominin oldukça düşük viteste çalıştırılması demek.

Tüm bunların emekçiler için anlamı çok açık: Ekonomide durgunluk ve işsizlik oranlarında yükseliş; üstelik ücretlerin mal ve hizmet fiyatları karşısında ezildiği bir tabloda. Avrupa’da yaşanan durgunluk ve Merkez Bankası’nın kur politikalarına bağlı olarak, Türk lirasının reel bazdaki seyri, özellikle emek-yoğun ihracatçı sektörlerde istihdam kayıplarının çok daha hızlı olabileceğine işaret ediyor. Daha açık konuşmak gerekirse tekstil, önümüzdeki süreçte işçi sınıfının kanının en çok akıtılacağı sektör olarak öne çıkıyor.

Özetlemek gerekirse, 2 Kasım’da yayınlanan TCMB Enflasyon Raporu kabaca 2024 ikinci yarısından itibaren hızlanan bir sermaye saldırganlığını müjdeliyor. Patronların 2021-2022 yıllarında yaşadığı kar patlamasının diğer yüzü olan enflasyonun, emekçilerin boğazını sıkarak dizginleneceği bir yol haritası söz konusu. Başka deyişle cephenin karşı tarafında hazırlıklar son sürat sürüyor. Buna karşı emekçi sınıfların cephesinde mevzilerin güçlendirilmesi, bunun da ötesinde karşı saldırı hazırlıklarının şimdiden başlaması elzem görünüyor.

MEHMET TUNA DOĞAN / soL-Özel

Kemal Okuyan CHP Kurultayı'nı değerlendirdi: Birileri yine 'umut' çıkaracak - soL

 CHP Kurultayı'nı değerlendiren TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, "'Özgür Özel daha yeni seçildi, ne olacak bir bakalım' yaklaşımı iktidara zaman kazandırmaktan başka işe yaramaz" dedi.

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, CHP‘nin 38’inci Olağan Kurultayı’nda Özgür Özel'in Genel Başkan seçilmesine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan okuyan, AKP Türkiye'sini kabullenenlerin halkı bir kez daha değişimle uyutmaya çalışacağını vurgulayarak, CHP'nin çizgisini emperyalistlerin ve büyük sermayenin belirlediğine dikkat çekti.

'Sol soslu bir biçimde Kılıçdaroğlu'nun açtığı yoldan devam edecekler'

TKP'nin 'yeni' projelerin karşısına dikileceğini ve oyun bozmak için her şeyi yapacağını belirten Okuyan, şunları söyledi:

"CHP'de 'değişim'ci Özgür Özel kazandı. İçeriksiz, kimin neyi savunduğu belli olmayan Kurultay'dan birileri yine "umut" çıkaracak. Ülkeye inancını yitirip, AKP'nin tasarladığı Türkiye'yi kabullenerek ona makyaj yapma çalışanlar halkı bir kez daha 'değişim'le uyutmaya kalkacak.

'Özgür Özel daha yeni seçildi, ne olacak bir bakalım' yaklaşımı iktidara zaman kazandırmaktan başka işe yaramaz. CHP konusunda iyimserliğini yitirmek istemeyenler için kabullenmesi zor ama CHP'nin çizgisini emperyalistler ve büyük sermaye belirliyor. Bunu kimse değiştiremez.

Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisi, sol soslu bir biçimde Kılıçdaroğlu'nun açtığı yoldan devam edecek. PM'ye de bu sostan bulaştıracaklar. Böylece kafalar iyice karışacak. CHP'yi destekleyen milyonlarca kişi partinin yüzünü sola döndüğünü sanacak.

Peşin söylüyoruz. TKP, AKP iktidarına ve sömürü düzenine karşı mücadeleyi kötürümleştirmek, evcilleştirmek için ortaya atılacak 'yeni' projelerin karşısına dikilecek, oyun bozmak için her şeyi yapacaktır. Zaten ortada 'yeni' ya da 'değişen' bir şey bulunmamaktadır."