11 Kasım 2023 Cumartesi

CUMHURİYET KÖŞEBAŞI- (Her zamankinden daha karanlık bir 10 Kasım...+ Alacağınız tavır Cumhuriyetin kaderini belirleyecek + AKP rejimine anayasallık kazandırma girişimi)

Her zamankinden daha karanlık bir 10 Kasım...(Zülal Kalkandelen-Cumhuriyet)

“Millet ve memleket adına ve hesabına tek başvurulacak yer burasıdır; yani Yüksek Meclis’inizdir. Bu yasal hakkı, bu milli hakkı, bu doğal hakkı hiçbir sebep ve bahane ile ve hiçbir düşünce ile, hiçbir kimseye ve hiçbir kurula terk edemeyiz.” 

Bu sözleri, 102 yıl önce 1921 yılında söyleyen kişi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü. İki büyük eserinden biri olarak nitelediği Türkiye Cumhuriyeti, 100. kuruluş yılında karşıdevrimcilerin yönetiminde, siyasal İslamın ablukası altında ve son olarak da yeni bir yargı darbesi ile karşı karşıya!

Saltanatı ve hilafeti kaldırmış bir lider olarak 1923’te “Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler, kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır. Bu kadar acı tecrübeler geçiren milletin bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır” diyerek bıraktığı emanetine ihanet edilmiş; 16 Nisan 2017 referandumuyla “şahsım devleti” kurularak Osmanlı monarşisini andıran bir sistem uygulanmaya başlanmıştır.

“Türk tipi başkanlık Sistemi” denilen bu ucube sistem sonucunda, Türkiye, tüm devlet kurumlarının tek kişinin ağzından çıkacak talimatlarla yönetildiği bir ülke haline getirilmiş, hemen her alanda tarikatların ve cemaatlerin ağırlığı ortaya çıkmıştır. 

‘HALKIN TEŞKİLATI’, RANTIN TEŞKİLATI MI OLDU?

Oysa Mustafa Kemal, 24 Aralık 1921’de Vakit gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman’ın kendisiyle yaptığı söyleşide, “Teşkilat, baştan sona kadar halk teşkilatı olacaktır. Genel idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplumda hak sahibi olmak, herkesin emek sahibi olması esasına dayanacaktır” demişti. (Bu söyleşinin tamamı, Alev Coşkun’un yayıma hazırlayıp günümüz Türkçesine uyarladığı “Atatürk’ün Hatıraları” adlı kitapta yer alıyor. Cumhuriyet Kitapları, Ağustos 2023, s.38)

2023 Türkiye’sinde ise durum tam tersi. TBMM’de en az 30-40 milyon insanı doğrudan ilgilendiren ve mülk edinme hakkını yok eden yasa, milletin vekilleri tarafından 8 Kasım 2023’te kabul edildi. Yasa oylanırken 195 muhalefet milletvekili oturuma katılmamış. Bunu eleştirince “Katılsak da sonuç değişmezdi. Kuliste bekleyen iktidar milletvekilleri salona girerdi” diyerek savunma yapıyorlar. TBMM’nin iktidarın anayasaya aykırı kararlarına meşruluk kazandırma kurumu haline geldiğini kanıtlayan son örnek bu da...

Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren yasada öyle kararlar var ki bunun bir mülksüzleştirme yasası olduğu ve bu yolla yoksulların kentin daha da uzak noktalarına itileceği açık.

MÜLKE ÇÖKME OPERASYONU VE AYM’YE YARGI DARBESİ

Bugün Atatürk’ün ölümünün 85. yıldönümünde çok şey söyleyebiliriz... Kurtuluş Savaşı’nın ardından gerçekleştirdiği devrimler ile padişahlık sistemini kaldırıp egemenliği halka veren Cumhuriyeti kurduğu için, yurttaşlık bilincini geliştirdiği için, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti yolunda attığı dev adımlar ve kadın haklarına, bilime ve eğitime özel bir önem verdiği için onu saygıyla anarken emanetine saldıranlara ve ona sahip çıkmayanlara karşı öfke doluyuz. 

En acısı, Atatürk’ün “halkın teşkilatı” olarak nitelediği TBMM’nin bugün belli bir çıkar grubuna yarayacak şekilde hareket etmesi ve halkın alın terinin, emeğinin hakkı olan mülküne çökme operasyonunu kabul etmiş olmasıdır. 

Ne ilginçtir ki tam da bu aşamada, yasa hakkında Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası için başvurulması gündeme gelecekken bu kurumun devreden çıkarılması ya da işlevsizleştirilmesi için yargı darbesi de başlatılmıştır. 

Her zamankinden daha karanlık bir 10 Kasım...

                                                      /././

Alacağınız tavır Cumhuriyetin kaderini belirleyecek (Murat Ağırel-Cumhuriyet)

Türkiye tarihi günler yaşıyor...

Açık bir yargı krizi var.

Bunun vatandaş nezdinde pek anlaşılacağını düşünmüyorum. Bu normal. Fakat siyasetin, özellikle de muhalefetin nasıl bir kriz yaşandığını insanlara anlatması aktarması lazım. Hatta biz gazetecilerin de bu krizi nesnel bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. 

Tam olarak bir sistem tıkanıklığı bu.

Hatırlarsanız Can Atalay hakkında yapılan başvuruya Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi. Kararı yerel mahkemeye “Düzeltin” diye gönderdi. Yerel mahkeme kararı uygulamak yerine günlerce beklettikten sonra dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise kendisini anayasanın yerine koyarak AYM’nin kararını tanımadı ve kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu. Can Atalay’ın da milletvekilliğinin düşürülmesini istedi.

Akıl alır gibi değil. Hangi hukuk devletinde, anayasa mahkemesinin anayasaya göre verdiği kararların bağlayıcılığı sorgulanır? Hiçbir kurumun anayasayı yok sayma veya ona direnme hakkı yoktur.

O zaman ben de hukuku tanımıyorum canımın istediğini yaparım var mı başka itirazınız varsa da umurumda değil zaten. 

Olur mu böyle şey?...

Yargıtay ceza dairesi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunu da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptı. Oysaki AYM üyeleri hakkında soruşturma AYM Genel Kurulu kararı ile yapılıyor. Yargılama yetkisi de Yüce Divan olarak AYM’de.

Barolar Birliği, “Bu karar anayasal düzene karşı açık bir başkaldırıdır” dedi. Keza CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bu bir hukuk darbesi” dedi.

Anayasanın hiçe sayıldığı bir ülkede hiçbir yurttaş güvende değildir. Zaten yapılan değişikliklerle Anayasa Mahkemesi’ne ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na gerek doğrudan, gerekse dolayısıyla üye seçmek yetkisi verilmek suretiyle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tamamen yok edildi. TBMM’nin yürütmeyi denetlemek yetkisi neredeyse sıfırlandı ve TBMM işlevsiz hale getirildi.

Ankara Barosu Dergisi’nde Anayasa değişikliği ile ilgili şu bölüm vardı:

“Fransız Anayasası’ndan önce hazırlanan 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16. maddesi ‘Hakların güvence altına alınmasını sağlamayan, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsenmeyen toplumlar, asla bir anayasaya sahip değildirler’ hükmünü ortaya koymuştur.

Bu hükmü göz önüne alan Fransızlar, daha sonra yaptıkları tüm anayasalarında kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı kalmışlardır. Sadece Fransızlar değil, anayasacılığı ve anayasal devlet modelini esas alan Almanya, İspanya, İtalya, Portekiz gibi diğer Batı ülkeleri de kendi anayasalarında aynı ilkeleri benimsemişler, yani anayasalarını kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerine inşa etmişlerdir.”

Anayasa, “Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir” der. Anayasa, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” der.

Üstelik bu Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini iktidar oraya atadı. 

İktidarın aldığı kararları onayladığında Anayasa Mahkemesi tanınıyor da iktidarın beğenmediği karar verdiğinde ise neden tanınmıyor ve yetkisi tartışılıyor. Kuvvetler ayrılığı ve anayasa zaten bunun için yok mu?

Yok değerli okuyucu yok. Bu ülkede kuvvetler ayrılığı filan yok. Bu ülkede üstünlerin hukuku var. Kimin gücü kime yeterse hukuku var. AKP-MHP hukuku var, Menzil cemaati hukuku var, İsmailağa, patron hukuku var, holding ve faiz hukuku var, ezenlerin hukuku var. 

Yargıtay’ın vermiş olduğu bu karara karşı TBMM, siyasi partiler, hukukçular ve vatandaşlar çok net bir tavır almalı. Almazsa ipinden kurtulmuş gibi var olandan daha hukuksuz bir düzen doğuyor. 

Şimdi alacağınız tavır, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecek.

                                                          /././

AKP rejimine anayasallık kazandırma girişimi(Mehmet Ali Güller-Cumhuriyet)

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararını yok sayıyor, kararı alan mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusu yapıyor, TBMM’ye “Aldığımız kararı okut ve Can Atalay’ın milletvekilliğini düşür” diye talimat veriyor.

Bu, ancak “Yargıtay’ın TBMM’nin ve AYM’nin yetkisine darbe girişimi” olarak nitelenebilir.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bu kararı aldığı gün AKP içinden gelen eleştirel çıkışlar, bazı yorumcular tarafından “Demek ki AKP’nin değil Yargıtay’ın darbe girişimi” diye, bazı yorumcular tarafından da “Cumhur İttifakı içi çatışma” diye değerlendirildi.

‘MİLLİ YARGI-NEOLİBERAL YARGI’ ALDATMACASI

Oysa AKP iktidarının 21 yıldır izlediği yol haritasına, Erdoğan’ın politika yapma biçimine ve hukukla ilişkisine bakıldığında bunun rejim-anayasa bağlamında bir hamle olduğu görülecektir. Bu “Yargıtay ile anayasayı çarpıştırma” işi, “Erdoğan’ın ‘yeni rejim’ için son engellerin de ortadan kaldırılması yolunda attığı bir adım”dan başka şey değildi.

Nitekim, kimi AKP’lilerin Yargıtay hamlesine eleştirisine rağmen, Saray’dan gelen ilk açıklama, bunun bir Erdoğan hamlesi olduğuna işaret ediyordu. Cumhurbaşkanının başdanışmanı Mehmet Uçum’un kararı sahipleniş ifadeleri, tipik bir Erdoğanizm örneğiydi. Uçum, Yargıtay’ın anayasaya darbe girişimini “Milli yargının batıcı ve neoliberal yargıya karşı mücadelesi” diye savunuyordu.

Uçum bu Erdoğanizm tipi karşıtlık ile Yargıtay’ı savunurken ajanslara, AKP’nin ekonomi kurmaylarının, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın, JP Morgan sponsorlu yatırım toplantısı için New York’a gideceğini duyuruyordu. Yani neoliberal AKP, bu çatışmada da kendisini “milli”, karşıtını “neoliberal” ilan ederek siyaset yapıyordu!

DEVLETIN ‘KİM YÜKSEK’ SORUNU

Nihayet Erdoğan ertesi gün Özbekistan dönüşünde hem Yargıtay’ın hamlesini savunarak hem de kararı eleştiren AKP’lilere “hizaya geç” komutu vererek, tablonun “iç çatışma” olduğunu düşünenler için de netleşmesini sağladı.

“Anayasa Mahkemesi birçok yanlışı arka arkaya yapar hale geldi” diyen Erdoğan, Yargıtay’ın o yanlışları yapan Anayasa Mahkemesi’ne şunu söylediğini belirtti: “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda sizinle ilgili bir yaptırımı talep ediyorum.” (AA, 10.11.2023)

Bu sözler açıkça, Yargıtay’ın Erdoğan onaylı bir “had bildirme operasyonu” yaptığını ortaya koymaktadır: “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim” sözleri ise “devlet (çözülmesi) teorisi” bağlamında tartışılacak niteliktedir!

Erdoğan, kararı eleştiren Hayati Yazıcı ve Şamil Tayyar başta AKP’lilere de “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışıyla hareket edin” talimatı verdi. Yani “hukuku boş vermeli” ve tek tek hepsi, Erdoğan olmalıydı!

YENİ ANAYASA YAPTIRMAMAK

Kapsamlı analizlere gerek yok: AKP FETÖ’yle işbirliği yaparak yargıyı önce birlikte ele geçirdi, anayasayı defalarca değiştirdi, bizzat Bahçeli’nin tarifiyle söylersek “madem Erdoğan anayasaya uymuyordu, anayasa Erdoğan’a uydurulmalıydı”.

Kısacası rejimi yıktılar ve inşa etmekte oldukları yeni rejime yasallık, anayasallık kazandırma peşindeler. Bu nedenle de “yeni anayasa” yapmak istiyorlar.

Yargıtay’ın anayasaya darbe girişimi, o yolu açmak içindir ve konu bir hukuk tartışması değildir.

Ve böyle olduğu için de “Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyen Erdoğan ile “Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını” isteyen Bahçeli’ye yeni anayasa yaptırmamak ülke için de kalan hukuk ve demokrasi için de dahası muhalefet için de bir varlık-yokluk konusudur artık.

Boğaçayı’nda ikinci etap proje meclis gündeminde - Yusuf Yavuz / soL

 Antalya’da AKP’li Menderes Türel’in Çılgın Projesi’nin 2. etabını CHP’li Muhittin Böcek tamamlayacak...

Antalya Büyükşehir Belediyesi Boğaçayı’nda ikinci etap projesini hayata geçirmek için Fen İşleri Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan teklif, Kasım ayı Meclis toplantısının gündemine alındı. 13 Kasım’da toplanacak olan Büyükşehir Belediye Meclisi gündeminin 143. Maddesinde yer alan teklif yazısına göre Boğaçayı’nın doğu sahilinde yaklaşık 2 kilometrelik alanda dere ıslahı ve rekreasyon projesi uygulanması planlanıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, AKP’li Başkan Menderes Türel döneminde meslek odaları ve kent kamuoyunun tepkilerine rağmen Boğaçayı’nda ‘çılgın proje’ olarak adlandırılan düzenlemeyi uygulamaya koymuş ancak kısa süre sonra doğal dokusu bozularak betondan bir kanala dönüştürülen dere yatağında önemli çevre sorunları ortaya çıkmıştı.
                                           
Boğaçay 2. etap projesi için hazırlanan teklif yazısı

Antalya kent merkezinde, Konyaaltı ilçesi sınırlarında bulunan Boğaçayı, geçmişte yaşanan büyük taşkın ve sellerle anılan bir akarsu. Taşıdığı alüvyonlarla Konyaaltı sahilinin oluşumunu da etkileyen Boğaçayı aynı zamanda kente içme suyu sağlayan bölgedeki yeraltı suyu kaynaklarını da besliyor. Günümüzde her iki sahilinde de lüks konut ve sitelerin yükseldiği Boğaçayı’nın kolları olan Karaman Çayı, Çandır Çayı ve Göksu Çayı da Antalya kent merkezinin önemli akarsuları arasında. Yıllardır akarsu yataklarından denetimsizce kum ve çakıl alımı yapılması önemli bir tahribat nedeni. Ayrıca Boğaçayı’nın iç kesimlerindeki moloz ve çöp kirliliği yıllardır bir türlü çözülemiyor.

AKP’li Türel'in çılgın projesi seçim öncesinde açılmıştı

Geçmişte su kuşları için önemli bir sığınak olan Boğaçayı’nda dönemin Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li Menderes Türel tarafından 2016 yılında başlatılan ‘Çılgın Proje’, kent kamuoyunun önemli bir kısmının ve meslek odalarının tüm tepkisi ve uyarılarına rağmen hayata geçirildi. Boğaçayı’nın denize döküldüğü bölgeden Boğaçayı Köprüsü’ne kadar olan kesimde uygulanan proje Aralık 2018’de tamamlandı, 2019 yerel seçimlerin hemen öncesinde açılışı yapıldı.

Başkan Böcek göreve gelince Boğaçayı projesini eleştirmişti

Boğaçayı’nın her iki sahilinde yer alan mahallelerde imar ve konut rantını yükseltmeyi de amaçlayan proje için yapılan doğa tahribatı bir yana önemli ölçüde kamu kaynağı da harcanmıştı. 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin yeni Başkanı olan CHP’li Muhittin Böcek, görevi devralmasından sonra yaptığı açıklamada Boğaçayı projesi için harcanan bütçeye dikkat çekmişti. Boğaçayı projesi için 130 milyonun üzerinde ödeme yapıldığını açıklayan Başkan Böcek, “Cumhurbaşkanımız bu konuda yanıltılmış. 14 bin metrekare alanda kamulaştırmasız el atma vardır. Buna rağmen açılışı yapılmıştır” ifadelerini kullanmıştı.

Boğaçayı 2,5 metre kazılarak dev bir havuza dönüştürüldü

Boğaçayı yatağının yaklaşık 2,5 metre kazılmasıyla 750 metre uzunluğunda, 200 metre genişliğinde devasa bir havuz oluşturuldu. Uygulanan projenin ardından Konyaaltı sahilinde kıyı erozyonu yaşanmasının yanı sıra sucul bitkilerin hızla büyümesi yüzünden özellikle yaz aylarında kokuşma ortaya çıkmaya başladı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ekiplerin sucul bitkileri biçmek için satın aldığı araçlar ise tabanın alüvyonlarla dolması yüzünden kısa sürede işlevsiz hale geldi. Büyükşehir Belediyesi’ne sürekli olarak ekstra maliyet oluşturan bitki temizliği yetersiz kalınca Boğaçayı’nda Çılgın Proje uygulanan bölge adeta bataklığa dönüştü.

AKP’li Türel'in çılgın projesinin 2. etabını CHP'li Böcek yapacak 

Ancak AKP’li eski Başkan Menderes Türel’in ham doğa tahribatına hem de büyük bir kamu zararına yol açan çılgın projesini eleştiren CHP’li mevcut Başkan Muhittin Böcek’in yerel seçimlere kısa bir süre kala Boğaçayı’nda 2. Etap projenin uygulanması için düğmeye basması dikkat çekiyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 13 Kasım Pazartesi günü yapılacak olan Meclis toplantısının gündeminde yer alan teklifler arasında Boğaçayı 2. Etap projesi de yer alıyor.

                        Boğaçayı 2. etap projesinde rekreasyon alanı olarak planlanan bölge

‘Dere ıslahı ve rekreasyon düzenlemesi' Meclis gündeminde

Antalya Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı’nın hazırladığı proje teklifi Meclis’in oylamasına sunulacak. ‘Boğaçayı 2. Etap Dere Islahı ve Rekreasyon Düzenlemesi’ adını taşıyan proje kapsamında Boğaçayı köprüsünün kuzeyinden başlayarak yaklaşık 2 kilometrelik alanda çalışma yapılması planlanıyor.

Meclis'ten DSİ ile protokol imzalamak için yetki istenecek

Meclis’e sunulan konuyla ilgili teklif yazısında, DSİ 13. Bölge Müdürlüğü’nün talebi üzerine taşkın kontrolü projelerinde revizyon yapılması için Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili birimlerinin çalışma başlattığına değinilerek şu ifadelere yer verildi:

Söz konusu ‘Boğaçayı 2. Etap Dere Islahı ve Rekreasyon Düzenlemesi’ işi ihalesinin yapılabilmesi için Boğaçay Çayı 1+250 km, Çandır Çayı 0+450 km ve Karaman Çayı 0+680 km arasında olan sahanın Devlet Su İşleri 13. Bölge Müdürlüğü’nden devir alma konusu ile ilgili olarak, DSİ idaresi ile yapılacak her türlü sözleşme ve protokolleri imzalamaya yetki verilmesi ve planda tanımlı Boğaçay kenarı park rekreasyon alanlarının belediyemizce yapımına ilişkin Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi’ne havalesini arz ederim.

                                                               DSİ yazısı

Büyükşehir'den 'Boğaçayı neden bu halde?' tabelası 

Antalya Büyükşehir Belediyesi ilk etabı tamamlanan ancak önemli çevre sorunlarına yol açan Boğaçayı Projesinin uygulandığı alana koyduğu dev bilgilendirme tabelasında, AKP’li Menderes Türel yönetimi döneminde yapılan projenin yol açtığı sorunların nedenleri sıralanıyor. CHP’li Muhittin Böcek yönetimi döneminde alana yerleştirilen dev bilgilendirme tabelasında, “Boğaçayı neden bu halde?” sorusuna yanıt olacak şekilde şu ifadelere yer veriliyor:

Sucul bitkiler çürüyerek koku ve sinek sorununa yol açıyor

Boğaçayı projesi, denizimizi, ekosistemimizi tehdit etmesine ve tüm çevrecilerin, bilim insanlarının karşı çıkmasına rağmen 2018 yılının Aralık ayında hayata geçirilmiştir. O günden bugüne öngörülen bütün problemler ortaya çıkmış olup, çözümüne yönelik çalışmalar büyük bir mücadele içerisinde yürütülmektedir. Boğaçayı projelendirilirken, 2,5 metre derinlik, yaklaşık 750 metre uzunluk ve 200 metre genişlikte bir havuz haline getirilmiştir. Proje, üst havzadan taşınan kum, çakıl vb. malzeme yönünden beslenmesini güçleştirerek Konyaaltı plajlarında azalmaya yol açmaktadır. Mayıs-Eylül ayları arasında akışın azalması, güneşin de etkisiyle sucu bitkiler aşırı artış ve büyüme göstermekte, sürekli kesilmesi gerekmektedir. Sucul bitkiler kesilmediği takdirde zamanla çürüyerek oksijensiz bir ortama, koku problemine, haşere ve sinek sorununa neden olmaktadır.”

'Boğaçayı Bilim Kurulu oluşturduk' 

Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin 2019 yılından bu yana haftanın 7 günü temizlik için harcanan maliyetle dere yatağını iyileştirmeye çalıştığı vurgulanan bilgilendirme tabelasında ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: “Akademisyen, STK’lar, meslek odaları ve alanında uzman kişilerin yer aldığı ‘Boğaçayı Bilim Kurulu’ oluşturduk, ortak akılla hareket ediyoruz. Sucul bitki kesme teknelerimiz çalışıyor ancak her yıl derenin tabanında daha çok malzeme birikmesi nedeniyle temizlik faaliyetleri zorlaşmakta, deniz süpürgemizi çalıştıramamaktayız. Bilim Kurulu’nun kararları doğrultusunda dere yatağına müdahale etmeden, herhangi bir kimyasal madde kullanmadan ya da deniz suyunu içeriye alarak bölgedeki su kaynaklarının tuzlanmasına müsaade etmeden, alan kendi doğal haline dönene kadar çalışmalarımıza hassasiyetle devam edeceğiz. Antalya Büyükşehir Belediyesi olarak her zaman bilime, tekniğe ve mantığa sayalı, sürdürülebilir çevreci projeleri hayata geçirmeye devam edeceğiz. Hassasiyetiniz için teşekkür ederiz.

(Yusuf Yavuz-soL)


Cumhuriyet’in kaybedilişi: İzmir Tekel Fabrikası esintisi - Erhan Nalçacı / soL

 

Yolu, suyu, fabrikası, madeni, limanı sermaye sınıfına ait bir ülkede kâğıt üzerinde bile olsa Cumhuriyet’in temeli olan bir toplumsal eşitlik fikri yer edinebilir mi?

Geçenlerde İzmir Alsancak Tekel Fabrikası’nın yerine yapılan Kültür Sanat Fabrikasını gezme fırsatım oldu. İzmirliler Fabrika binalarına böyle bir kültür sanat merkezi yapılmasından mutlu gözüküyorlar. Adeta AKP’nin fabrika binalarını yıkıp yerine TOKİ konutu dikmediğine şükreder gibiler. Haksız da değiller bir bakıma.

Ancak İzmir Tekel Fabrikası eğer Cumhuriyet’i nasıl mahvettikleri ile ilgili anıları canlandırmıyorsa yazıklar olsun.

Bu yazıda Cumhuriyet’in kuruluşunda ve yok edilişinde Tekel fabrikalarının oynadığı role kısaca değineceğiz.

Emperyalizm bir ülkeye her zaman askeriyle girmez, çoğu kez iktisadi mekanizmalarla ele geçirir. İlk kez 1856’da Kırım Savaşı esnasında dış borç alan Osmanlı Devleti borç bağımlısı hale gelmiş ve ödenemeyen borçlar ağır bir bağımlılık ilişkisi yaratmıştı.

1880’lerin başında Osmanlı borçlarının tahsili için kurulan Düyun-u Umumiye doğrudan ülkeyi sömürebileceği müdahalelere başlamıştı. İzmir Alsancak Fabrikası da Tütün Rejisine bağlı olarak 1880’lerin ikinci yarısında kuruldu. İngiliz ve Fransız sermayesi başta olmak üzere sermaye sınıfı hem köylüyü, hem tütün işçisini, hem de borç faizleri üzerinden bütün Osmanlı halkını sömürüyordu.

1923 Devrimi Cumhuriyeti kurarken Tütün Rejisini 1925’de devletleştirdi. Emperyalizme bağlı olarak Cumhuriyet kurulamazdı çünkü.

Devrim feodal Osmanlı hanedanına karşı burjuvazinin öncülüğünde Anayasa önünde eşit yurttaşlığı bayrağına yazıyordu. Böylece ülkeyi hanedan değil, eşit yurttaşların siyasi iradesi yönetecekti. Bunun ilk koşulu siyasi bağımsızlık, yani tarımın, sanayinin ve dış ticaretin bu ülkeden yönetilebilmesiydi.

Her ne kadar yerli burjuvazinin tasarrufunda da olsa devlete ait iktisadi işletmelere burada çalışan işçi kitlelerinin siyasi müdahalesine izin veriyordu. Ayrıca farklı siyasi programlar arasında emekçi sınıflar bütün ideolojik yanılsamalara karşı seçim yapabiliyordu. Kendilerine ait bir ülke hissi Cumhuriyet’in temeliydi.

1930’lu yıllarda Cumhuriyet planlı devletçi ekonomide eşsiz bir atılım yaptı, bu esnada eski fabrikalar modernleştirildi, ülke sathına mümkün olduğu kadar eşit dağıldı, devlet tütün ve alkolde tekel haline geldi.

Yaşı yetenler sigara içsin içmesin TEKEL’in ürettiği sigara markalarını çok iyi hatırlıyorlar. Yetmeyenler için Müzede verilen ve üretilen sigaraları bir arada gösteren reyondan çektiğim fotoğrafa aşağıda bakabilirler.

Fotoğraf 1: Alsancak Kültür Sanat Fabrikası’nda sergilenen Alsancak Tekel Fabrikasında üretilen yerli sigaralar görülüyor.

Ancak 1980’lere geldiğimizde Türkiye sermaye sınıfı emperyalizmin güdümünde sermaye birikim modelini değiştirdi. Genel plan Dünya Bankası’nın yönlendiriciliğinde 24 Ocak 1980’de belirlendi. Emekçi halkın örgütlü direnciyle karşılanan bu program 2001’de Kemal Derviş’in 15 Günde 15 Yasası ile somut bir plana kavuştu ve planı uygulamak yani topluma ait her şeyin sermayeye devredilerek yağmalanması için AKP yönetime geldi.

15 Yasa’dan biri Tekel Yasasıdır ve Türkiye’yi tamamen yabancı tütün tekellerine açmayı hedefler. İzmir Alsancak Fabrikası 2004’de kapatılır, 2008’de TEKEL işçilerinin bütün direnişine rağmen özelleştirilir. 

Şu anda Türkiye’de tek bir yerli sigara fabrikası bulunmuyor. Aşağıdaki grafik dünyada 10. büyüklükteki Türkiye sigara pazarının yabancı tekeller tarafından nasıl işgal edildiğini gösteriyor. 

Şekil 1: 2020 başlarında yabancı ülkelere ait tütün tekellerinin Türkiye pazarından aldığı payı gösteriyor. Phillip Moris %44 ile ilk sıradayken onu British American Tobacco %33 ile izliyor.

Türkiye’de tütün piyasasının yabancı tekeller tarafından ele geçirilmesinin dramatik etkileri oldu. Öncelikle Türkiye kendi ürettiği tütünün nasıl kullanılacağı konusunda karar yetkisini kaybetti. Bu arada “Oryantal Tütün” diye anılan Türkiye tütününün dünyaca çok değerli olduğunu hatırlatalım.

Şirketler ürettikleri sigaraya istedikleri oranda ithal tütün koymaya başladılar. Türkiye’nin önemli gelir kaynaklarından olan Tütün ihracatına dayalı gelir azalmaya başladı. Aşağıdaki grafik Türkiye kapitalizminin başlıca yapısal krizi olan cari açığa tütün ihracatı ve ithalatı dengesinin olumsuz katkısını gösteriyor.

Şekil 2: Yabancı tekellerin elinde kalan Türkiye tütün piyasasında yerli tütünün ihracatı azalırken yabancı tütünün ithalatının nasıl yıllar içinde arttığı görülüyor.2008’deki TEKEL özelleştirmesinden sonra denge tersine dönüyor ve makas açılıyor.

Türkiye’nin cari açığının analizi ancak yıllar içinde birikmiş emperyalizmin etkisine ve Türkiye sermayesinin işbirlikçiliğine dayanarak yapılabilir. Tütün politikaları bunlardan biri.

Tütün yetiştiren köylünün yüzdesinin azalması ve yoksullaşmasını buna eklemeliyiz. Sanayinin bir alanı yabancı tekeller tarafından ele geçirilmişse mutlaka bunun tarıma yansıması olur. Tıpkı şeker piyasasında olduğu gibi.

Yabancı şirketlerin egemenliği Türkiye’de hala çok yaygın olan ve büyük bir sağlık sorunu yaratan tütün bağımlılığı ile mücadeleyi de zorlaştırmaktadır.

Bu koşullarda Cumhuriyet kalabilir mi?

Emekçi halkın siyasi olarak müdahale edebileceği hiçbir üretim aracı bulunmuyor artık. Emekçi halka düşen sadece sermaye tarafından sömürülmek ve emperyalizmin etkisi altında genel olarak yoksullaşmak.

Anayasa önünde eşit yurttaşlık nerede kaldı?

Özelleştirme ve sermayenin mutlak egemenliği sendika bırakmadı. Bütün düzen partilerinin programları eşitlendi.

Yolu, suyu, fabrikası, madeni, limanı sermaye sınıfına ait bir ülkede kâğıt üzerinde bile olsa Cumhuriyet’in temeli olan bir toplumsal eşitlik fikri yer edinebilir mi? 

Sermaye yerlisi ile yabancısı ile artık bir saltanat kurmuş bulunuyor Türkiye’de ve emekçi halk sermayenin reayasına dönmüş durumda. 

Saray’ı yıkacağız diyenlere gülüyoruz, çünkü Saray tekelci sermayenin bir kulübesi, Sarayın içindekiler memuru durumundalar. 

Sosyalist Cumhuriyet bu sınıfın emekçiler tarafından iktidardan indirilmesi, emperyalizmden kurtulunması ve mülkiyette eşitliğin sağlanması ile kurulacak.

Erhan Nalçacı / soL 

TKP'den 10 Kasım açıklaması - soL

 TKP'den yapılan açıklamada "Mustafa Kemal, devrimci bir lider olarak tarihsel değerini her zaman koruyacaktır" denildi.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) liderlik ettiği devrimin sınıfsal karakterine rağmen oynadığı rolle tarihin ileriye doğru akışını hızlandıran Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla andığını açıkladı.

TKP tarafından yapılan 10 Kasım açıklamasında "Mustafa Kemal, devrimci bir lider olarak tarihsel değerini her zaman koruyacaktır" ifadelerine yer verildi.

Sosyal medya üzerinden yapılan açıklamada şöyle:

"Emperyalist işgal altındaki topraklarda ezilerek ve aşağılamaya maruz bırakılarak iradesi gasp edilen bir halkın ayağa kalkabileceğine inandı.

Kurtuluşu çoktan sonu gelmiş bir imparatorluğu geri getirmekte aramadı, geleceğe baktı.

Ülkesine layık gördüğü gelecekte Anadolu'nun Cumhuriyet'le buluşturulması vardı.

Liderlik ettiği devrimin sınıfsal karakterine rağmen oynadığı rolle tarihin ileriye doğru akışını hızlandıran, tebaa olmaya alıştırılmış yoksul Anadolu köylüsünden gerçek bir halk yaratması için devrimin sınırlarını zorlayan Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla anıyoruz.

Halka karşı işledikleri suçların üzerini örtmek isteyen büyük holdinglerin, toplumun gözünde meşruiyet kazanmaya çalışan Osmanlıcıların, imajlarını düzeltmeye çalışan liberallerin sahte sahiplenişlerine karşı Mustafa Kemal, devrimci bir lider olarak tarihsel değerini her zaman koruyacaktır."


10 Kasım 2023 Cuma

KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 10 KASIM 2023 -

 

Diyanet, ölüm yıl dönümüne denk gelen cuma hutbesinde yine Atatürk’ü anmadı (T24)

Diyanet İşleri Başkanlığı, kurucusu olan ve 10 Kasım’da ölümsüzlüğe uğurlanan Mustafa Kemal Atatürk’ü yine yok saydı. Son 8 yıldır 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim’de kutladığımız milli bayramlarda ve 10 Kasım’a denk gelen Cuma hutbelerinde Atatürk’ü yok sayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 10 Kasım 2023 günü okunacak Cuma hutbesinde yine Atatürk’e yer vermedi.(https://t24.com.tr/haber/diyanet-olum-yil-donumune-denk-gelen-cuma-hutbesinde-yine-ataturk-u-anmadi,1138022

Murat Ağırel, savcılığa çağrıldı: Tuzlaspor’a soruşturma başlatıldığını öğrendim(T24)

Gazeteci Murat Ağırel, Tuzlaspor’la ilgili “passolig ve kaçak bahis” iddiaları hakkında savcılık tarafından çağırıldığını duyurdu. “Bildiklerimi ve elimdeki belgeleri kaynağımı açıklamadan savcılığa verdim” diyen Ağırel, Tuzlaspor hakkında soruşturma başlatıldığını söyledi. Gazeteci Murat Ağırel, geçtiğimiz günlerde Tuzlaspor Kulübü hakkında bir olayı gündemine taşımış ve spor kamuoyunda gündem olmuştu. Tuzlaspor gündeme, hem geçtiğimiz yıl hem de bu sene Passolig'dee,17 bin TL, 21 bin TL, 35 bin TL ve 50 bin TL gibi rakamlara bilet sattığı ve biletlerin çoğunun satılmış görülmesine rağmen tribünlerin bomboş ol görünmesiyle gelmişti. Ağırel yazısında bu durumu hatırlatarak, aynısının Erzurumspor maçında da yaşandığını ortaya çıkarmıştı. Ağırel, Trendyol 1. Lig takımlarından Tuzlaspor'la ilgili iddialarına devam etmiş, Tuzlaspor Başkanıyla yaptığı görüşmenin detaylarını anlatmıştı. Savcılık tarafından bilgi aktarımı için çağrıldığını duyuran Ağırel sosyal medya hesabından şöyle yazdı: “Salı günü HalkTV'de ‘Kayda Geçsin’ programında Tuzlaspor ile ilgili anlattıklarım hakkında savcılık bilgi almak için çağırdı. Bildiklerimi ve elimdeki belgeleri kaynağımı açıklamadan savcılığa verdim. Böylelikle Tuzlaspor’a da soruşturma başlatıldığını öğrendim. Kamuoyunun takdirine...”

İstanbul'da ekmeğe bir zam daha (soL)

İstanbul'da İstanbul Ticaret Odası'na (İTO) üye fırınlarda 200 gram ekmeğin fiyatı 8 TL'ye yükseltildi. İTO’nun kasım ayı meclis toplantısında ekmek fiyat tarifeleri yeniden belirlendi. Yapılan oylama sonucunda, İstanbul'da “1 kilogram ekmek fiyatı azami 40 TL'yi geçmemek kaydıyla 200 gram ekmek için 8 TL olacak” şeklinde hazırlanan Azami Ekmek Fiyat Tarifesi kabul edildi. Böylece, 1 kilogram ekmeğin fiyatı yüzde 23 zamlanmış oldu. Azami Ekmek Fiyat Tarifesi en son İTO’nun ağustos ayı meclis toplantısında artırılmıştı. O gün yapılan oylamada, İstanbul'da “1 kilogram ekmek fiyatı azami 32,5 TL'yi geçmemek kaydıyla 200 gram ekmek için 6,5 TL" olarak kabul edilmişti. İTO) üye frırınların ekmek fiyat tarifesini belirlemek için gerçekeleştirdiği ağustos ayı meclis toplantısında gerçekleştirilen oylama ile 200 gram ekmek 6,5 TL olmuştu.

Depremi, darbeyi 'önceden bilen' Şeyh: '30 TSK'lının katıldığı sohbetimde.' (Özkan Öztaş-soL/Özel)

"Her şeyi bildiği" öne sürülen Seyit Şeyh Halit adındaki hoca, 15 Temmuz'dan önce 30 TSK mensubuyla dini sohbet yaptığını ve "darbeyi Cumhurbaşkanı'na iletin" dediğini söylüyor.  (https://haber.sol.org.tr/haber/depremi-darbeyi-onceden-bilen-seyh-30-tsklinin-katildigi-sohbetimde-386407)

Topkapı Sarayı'nın avlusuna ucube!(Öznur Oğraş Çolak-Cumhuriyet)

Tarihi Topkapı Sarayı’nın bahçesine “güvenlik kulübesi” adı altında inşa edilen yapıyla dokuya zarar verildi. Tarihi yapının bütünlüğüne müdahale edildiğini söyleyerek tepki gösteren uzmanlar, “Bunun adı kirliliktir” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/topkapi-sarayinin-avlusuna-ucube-2139446)

Nur cemaatine bağlı Hayrat Vakfı, protokolle Kızılay'ın tarihi belgelerine erişim elde etmiş!(Cengiz Karagöz-Cumhuriyet)

Birinci Dünya Savaşı esnasında esir düşen Osmanlı askerlerinin mektupları Nur cemaatine bağlı Hayrat Vakfı ile protokol kapsamında vakıf tarafından Türkçeye çevrilmiş.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/nur-cemaatine-bagli-hayrat-vakfi-protokolle-kizilayin-tarihi-2139431)

AKP'li Bağcılar Belediyesi Belgrad'ı talan ediyor: Ormanı betona boğdular (Gökhan Kam-Cumhuriyet)

AKP’li Bağcılar Belediyesi, Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) tahsis ettiği Belgrad Ormanı’ndaki alana sosyal tesis adı altında inşaat çalışmalarına başladı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/cevre/akpli-bagcilar-belediyesi-belgradi-talan-ediyor-ormani-betona-2139430)

Kurtuluşa giden yolu Atatürk'ün el yazısı hatıra ve notları aydınlatıyor (Cumhuriyet)

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasıyla başlayan ve mebusların Ankara'ya davet edilmesiyle devam eden el yazısıyla kaleme aldığı hatıra ve notları, Kurtuluş Savaşı'nın önemli ayrıntılarını gün yüzüne çıkarıyor.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/kurtulusa-giden-yolu-ataturkun-el-yazisi-hatira-ve-notlari-aydinlatiyor-2139220)

Ücretsiz taşımak kamu zararıymış!(İsmail Arı-Birgün)
Sayıştay, milli ve dini bayramlarda ücretsiz yolcu taşıyan İBB’nin kamu zararına neden olduğunu öne sürdü. 161 milyon TL’lik ‘zarar’ın İBB Başkanı İmamoğlu, belediye yöneticileri ile meclis üyelerinden tahsil edilmesi istendi.(https://www.birgun.net/haber/ucretsiz-tasimak-kamu-zarariymis-482343)

Yüksek hızlı zarar(Havva Gümüşkaya-Birgün)

Ankara YHT Garı için verilen yolcu garantisi tutmadı. Garanti edilen yolcu sayısının üçte birine ulaşılabildi. Gar’ın işletmecisi Cengiz-Limak-Kolin grubuna 7 yılda gelmeyen yolcu için 53 milyon 516 bin dolar ödendi.(https://www.birgun.net/haber/yuksek-hizli-zarar-482331)

Rektöre 4X4 araç (Mustafa Bildircin-BİRGÜN)

Üniversite rektörlerinin makam aracı yarışına Çukurova Üniversitesi Rektörü Meryem Tuncel de eklendi. Çukurova Üniversitesi İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı’nca açılan makam aracı ihalesinin ayrıntıları, “Rektörlük makamında kullanılmak üzere” alınacak aracın lüks özelliklerini gözler önüne serdi. Çukurova Üniversitesi İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, “Rektörlük Makamında Makam Aracı Olarak Kullanılmak Üzere Binek Otomobil” ihalesinin onayını 20 Ekim’de aldı. İhalenin ise 9 Kasım’da düzenlendiği bildirildi. İhale kapsamında hazırlanan ve piyasada, fiyatı 2 milyon TL’ye yaklaşan bir modele işaret eden teknik şartnamede belirtilen bazı özellikler şöyle kaydedildi:• Model: 2,0 TDI SCR 200 PS DSG 4X4, • Koltuk Rengi: Deri - Havana Kahverengisi, • Motor Gücü: 200 hp, • Şanzıman: 7 vites / 4X4 Otomatik DSG 

(MAKAM ARACI YARIŞI) Çukurova Üniversitesi’nin lüks makam aracı ihalesi, akıllara lüks makam aracı alan rektörleri getirdi. Akademi, eğitim kalitesinden fiziki imkansızlıklara kadar çok sayıda sorunla gündeme gelirken lüks makam aracı alan bazı üniversiteler şöyle sıralandı: Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi.

Mahkeme resmen katillere ‘kaçın’ dedi (İsmail Arı-Birgün)
                                                 
Zülfikar İzol ve Cumhurbaşkanı Erdoğan

AKP eski Milletvekili Zülfikar İzol'un yakınları dört kişiyi öldürdü. Ancak mahkeme, müebbet hapis cezası verdiği sanıkları tutuklamadı. Üç kişilik mahkeme heyetinde yer alan bir hakim karara, “Sanıklar kaçar” diye şerh düştü. (https://www.birgun.net/haber/mahkeme-resmen-katillere-kacin-dedi-482346)

Dava ertelendi, gazeteci Barış Pehlivan tepki gösterdi: Zalimlik yapıyorsunuz (Birgün)
Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle 5. kez cezaevine giren ve denetimli serbestlik hakkından yararlanmasına izin verilmeyen Barış Pehlivan, tutuklu bulunduğu açık cezaevinden izin alarak geldiği Çağlayan Adliyesi'nde hakim karşısına çıktı. Pehlivan, savunmasında, "20 yıllık gazetecilik hayatımda, bu iktidar bana beşinci kez cezaevi yüzü görmemi sağladı. Benim şahsımda, aslında tüm gazetecilerin hizaya getirilmeye çalışıldığını ve böylece tüm Türkiye’nin gerçekleri bilme hakkına tecavüz edilmek istendiğini biliyorum" dedi. Mahkeme heyetinin Pehlivan hakkında kararını açıklayan mahkeme, duruşmayı 16 Kasım saat 14.30'a erteledi. Pehlivan, "Bu yaptığınızın zalimlik olduğunu düşünüyorum. Siz bugün karar vermezseniz ben yine cezaevine döneceğim." (https://www.birgun.net/haber/dava-ertelendi-gazeteci-baris-pehlivan-tepki-gosterdi-zalimlik-yapiyorsunuz-482262)

Bankaların takibindeki alacaklar 172 milyarı aştı (Birgün)
Yüksek faizler kredi kartı kullanımını durduramadı. Bankaların takipteki alacakları 172,1 milyar liraya çıktı. Yılın ilk 10 ayında kart borçları yüzde 119 arttı. Her yüz kişiden 12’si takibe düştü.(https://www.birgun.net/haber/bankalarin-takibindeki-alacaklar-172-milyari-asti-482335)


(derleyen:mstfkrc)