13 Kasım 2023 Pazartesi

Meral Akşener’in veda hamlesi mi? - Yaşar Aydın / BİRGÜN

İYİP, siyasetin 10 yıldır devam eden dizilişinde yer değiştirmeye hazırlanırken bu durum bazı isimler ve tabanının önemli kısmıyla vedalaşması anlamına gelecek. Akşener siyasi intihar anlamına gelen bu hamleyi neden yapıyor?
                              Anıtkabir’de Akşener ve Bahçeli arasında kısa bir sohbet olmuştu. (Fotoğraf: DHA)

İYİ Parti (İYİP) seçimin hemen ardından başlattığı muhalefete muhalefet etme çizgisini sürdürüyor. Bunu yaparken Cumhur’a göz kırpmayı da ihmal etmiyor. Meral Akşener bir anlamda aslına rücu ediyor denilebilir. Akşener’in durumu bu fakat İYİP buna hazır mı? Ya da partisindeki yöneticilerin kaçı Akşener’in peşinden gidecek? Bir de bunun seçmen tabanı var ki Akşener’i zora düşürecek olan işin bu kısmı.

Beş aydır devam eden tutum, İYİP açısından varlık yokluk sorununa dönüştü. Yüksek sesle “Akşener, içinden geldiği adrese yakın bir siyaset izleyecekse İYİP’in varlığının anlamı kalacak mı?” sorusu parti içinde de dillendirilmeye başlandı. Hatta karar verenler bile var. Merkez siyaset iddiası ile çıktığı yolda yanına aldığı isimler, bir bir partiden ayrılmaya başladı. Geçen hafta gerçekleşen Durmuş Yılmaz ve Bahadır Erdem istifası bunlardan sadece ikisi. Bazı vekillerin de istifa hazırlığı içinde olduğuna dair bilgiler kulislerde konuşulmaya devam ediyor. Bunların dışında il ve ilçe yönetimlerinden gelen ayrılık haberlerinin arkasının kesilmemesi de cabası.

Öte yandan MHP ve AKP çizgisine yakınlaşan İYİP’te “o zaman neden Cumhur’a ortak olmuyoruz” sesleri daha gür çıkmaya başladı. Partinin milliyetçi kadroları için iktidar ortağı olmak varken muhalefette kalmanın bir anlamı da kalmadı.

YÜZDE 20’LİK PASTA

Üstteki tabloda da göründüğü gibi “ülke milliyetçi oldu, oyları sürekli artıyor” değerlendirmesi çok doğru değil. Yaklaşık 10 yıldır ülke konjonktürüne bağlı olarak kısmi değişiklikler yaşansa da toplamda yüzde 20 civarında oy potansiyelleri var. Ülkenin topyekûn sağa kayması hatta milliyetçileşmesi ise çok uzun değerlendirmeleri hak eden, boyutlu bir başlık. O yüzden şimdilik alınan oylar üzerinden gitmekte fayda var.

İYİP kurulmadan milliyetçi oylar esas olarak MHP’de toplanmakla birlikte AKP içinde de hatırı sayılı bir potansiyeli barındırıyordu. Ama İYİP’le birlikte iki parti neredeyse tüm milliyetçi oyları topladı. Bununla birlikte milliyetçi potansiyelin aynı saiklerle harekete geçtiğini ve benzeştiklerini söylemek çok doğru değil. O kadar ki İYİP ve MHP’nin güçlü olduğu bölgeler, hem coğrafi hem de sosyolojik olarak çok farklı. Bu iki parti seçmenlerine 2. partileri sorulduğunda bile birbirlerini değil, farklı partileri işaret ediyor. İYİP tabanının 2. partisi CHP, MHP seçmenin ise AKP olduğu görülüyor. İki milliyetçi partiye verilen oyların gerekçesi de farklılaşmış durumda.

Yaşanan sıkışmışlıkta İYİP’in başlangıçta hedeflediği düzeye gelememesinin önemi büyük. İYİP, ne AKP’den ne CHP’den istediği oy geçişini sağlayamadı. Akşener’in izlediği gelgitli siyaset ise oturmuş bir seçmen kitlesi oluşmasını engelledi.

Seçim yenilgisi Akşener’e izlediği siyaseti değiştirme “şansı” verdi. Üzerine sakil duran liberal görüntü yerine en iyi bildiği ve kimliğini de inşa eden milliyetçiliğe yöneldi. Bu saatten sonra da Akşener’in yeniden İYİP’i kurduğu noktaya gelmesini beklemek ham hayal olur. Cumhur’la ortaklık noktasına kadar gidebilecek bir yola girmiş oldu.

BAHÇELİ BİAT İSTER

Burada Akşener’in karşısında iki önemli engel var. Birincisi MHP lideri Devlet Bahçeli olarak duruyor. 29 Ekim ve 10 Kasım törenlerinde yapılan ayak üstü sohbet yanıltıcı olmasın. Bahçeli İYİP ile eşit şartlarda koalisyona razı olmaz. Tam bir biat ister ve rakibi çözülene kadar da işin peşini bırakmaz. Çok açık ki Akşener’e “dükkanı kapat yanıma gel” diyecek ve bunun gereğinin yapılmasını bekleyecektir. Çok aceleleri de yok. Bu sürecin de yerel seçimlerden önce olmasını MHP-AKP ortaklığı da yol vermez. Hem Erdoğan hem Bahçeli İYİP’in “muhalefete kazandırmama” rolünü oynamadan yanlarına gelmesini istemeyecektir.

Akşener’in izlediği siyasete diğer bir engel ise İYİP’in seçmen kitlesi. Akşener’e AKP’ye muhalif olduğu için ve çağdaş bir Türkiye ile parlamenter rejimi savunduğu için oy veren milyonlarca insan taraf değiştirmenin önünde büyük bir barikat olarak duruyor.

İzlenen taktik yerel seçimlere iktidar lehine fazla renk vermeden girmek olacak. Anladığımız kadarıyla Akşener, 31 Mart sonrası için işlerinin daha kolay olacağını düşünüyor.

SİYASETİN YENİ DİZİLİŞİ

Öte yandan ülke tam bir kör düğüm. AKP, içeride sancı yaşamasına rağmen ilerlemeye devam ediyor. Yargıtay krizi de gösterdi ki seçim galibiyetine rağmen AKP’de çok fazla sinir ucu hala açıkta duruyor. Üstelik bu sinir uçlarına tek operasyon yapmak isteyen muhalefet değil. AKP’nin kendi içinde ve AKP-MHP ittifakında da çok fazla sorun il sorunların tarafları var.  Üstelik iktidarın çözüme dair yapabileceği sınırlı düzeyde. O yüzden iktidar ülke içinde yaşanan sorunları daha da düğümlemeye çalışıyor.

Bu dönemde toplumsal muhalefetin oynayacağı rol çok önemli hale geldi. Kurultay ile birlikte 14 Mayıs seçimi sonrası CHP’nin siyaseten felç olma durumunu kısmen aştığı görülüyor. Özgür Özel’in kongre ve kongre sonrası yaptığı açıklamalarının bir bölümünü hayata geçirmeye çalışması hem parti içinde hem de toplumsal muhalefette ciddi etkisinin olacağı çok açık.

Ülke siyaseti, Mecliste yer alan partilerin ne istediğinden bağımsız renklerin daha belirgin olduğu yeni bir dizilişe doğru gidiyor. Bu dizilişte ne dediği belli olmayan İYİP gibi partilerin etkili olma şansı yok. Bunu sadece İYİP yaşamayacak. Solda ve sağda kendini daha net ifade edenlerin dönemi başlıyor.

∗∗∗

KİMLİK SİYASETİNİN SONU

Son 10 yıldır siyasette bir “pat” durumu var. Milliyetçi partiler, AKP, CHP ve Kürt hareketi neredeyse aynı oy oranı ile yoluna devam ediyor. Sadece 1 Kasım 2015 seçimleri tabloda bir sapma olarak duruyor. Şurası açık ki 14 Mayıs seçimlerinin iktidar ve muhalefet açısından çözüm olmamasının, Türkiye’nin hala yönetilemez durumda kalmasının en önemli nedeni bu tablonun değiştirilememiş olmasıdır. Kimlik siyaseti ülkenin en önemli böleni oldukça durum da değişmeyecek. Bu durum bir süre tüm partiler için sığınak oldu. Ama toplumun beklentisi ve sıkışmışlığı bugün itibariyla siyasi partilerin içine de nüfuz etmeye başladı. İktidar partisi, Cumhur İttifakı ve muhalefet partilerinin yaşadığı kriz bu durumdan bağımsız değerlendirilmemeli.

Ülkede yaşanan derin yoksulluk ve içine sürüklendiği yolsuzluk sarmalı da gösteriyor ki siyaseti enine bölen bir hamle gerekiyor. Sancı bunun sancısı. İYİP gibi bir partinin bu yeni durma ayak uydurması imkansız.

Yaşar Aydın / BİRGÜN

Büyük iddia ve uyum(III) - Bilsay Kuruç / Cumhuriyet

 

(Ortakyaşam-simbiyoz) II

Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız. Kavgacı, sinsi bir jeopolitik dünyayı ve bölgemizi kaplıyor. Zemin “piyasalar”la yönetiliyor. Dünya sermayesi siyasette, ekonomide buna uyumu yapacak elemanları bulup yerleştiriyor. Cumhuriyetin “büyük iddia”sına hasretimizi kenarda saklayalım. Tabloya serinkanlılıkla bakmaya çalışalım. Önce ekonomiden ilerleyelim. Nereden nasıl nereye geldik. Özetle:

(A) ‘DOLAR’IN KADAR KONUŞ!

Eğer “ekonomik oyun” tek değil, biri üstün (“dolar”) öteki zayıf (TL) iki “para” ile oynanmaya başlarsa, iş büyür, ülkede bütün taşlar yerinden oynamaya başlar. İri “taşlar” siyasettedir. Ekonomiye ayarlanır. Bu büyük oyunun ilk, kolay çekilen fotoğrafına “dolarlaşma” (dolarizasyon) diyoruz. “Dolar”ın ekonomiden girerek insanları fethidir. Özü budur. İnsanların bakışlarını, ölçülerini değiştirir. İşleyen değerleri işlemez kılar; başka “şeyler” yerleştirir. 

Sermayenin “dolar”ı olmalıdır. Çünkü oyunu iki “para” ile de oynayacaktır. Çalışanlar (işçi sınıfı, diyelim) sadece TL ile oynayabilir. 2000’lerin başında bu değişmedi, pekişti. “Ortakyaşam”a vücut verdi. Sonrasının temel harcı oldu. (Son iki yazıya bakınız.)

“Dolarlaşma”nın anadili vardır. Anahtar sözcükler “döviz/faiz”dir. Birlikte telaffuz edilirler. Bu dilde vezinle, “failatün, failatün...” misali kafiyeli konuşulur. Konuşabilenler, aruz şairleri gibi birbirilerini anlarlar. Dünya finans sermayesi bunu konuşanları arar. “Ortak yaşam”ın üzerine 2000’lerde “dolar”lar yağınca, “ekonomide tek hâkim tepe ‘para’dır” inancı yerleşti. Türkiye dünya kapitalizmine “dolar”ın açtığı para kapısından alındı.

Aşağıdan yukarı bakınca şu berraktı: Dünya sermayesi kendi fiyat mekanizmasını Türkiye’nin iktisat politikası alanı üzerine yerleştiriyor. Denetim için. “Aç, kapa” vanaları “döviz/faiz”dir. Sermayeye uyumun tartışılmaz ayarı vanalarla yapılacaktır. “Nereden nereye, nasıl”ın ilk adımında bu var.

(B) ORAYA YERLEŞ, ORADA KAL!

Dünya ekonomisi sadece paranın değil, malların (ve hizmetlerin) dolaştığı büyük alandır. “Dolar”la açılan kapıdan mallarla da girip çıkabilmelisin. Hangi mallarla? İlk soru bu. Giriş çıkışın kılavuzu ticaret sermayesidir, ona soruluyor. Eski “tefeci-bezirgân” geleneğini aşıp yepyeni bir “rütbe”ye terfi edecektir: Türkiye’de nelerin üretimi teşvik edilecek, nelerin edilmeyecek? O kararı artık dünya kapitalizmi verecek. Nerede? Piyasalarında. Kılavuz, ticaret sermayesi kararı bize tebliğ eder. Yeni, tarihi rolüdür. Tarıma ve sanayiye “Şunu üret ki dünyaya satabileyim. Dünyada yerimizi alalım. Hemen ve ucuza üretirsen, kolay satarım” diyor.

Son 20 yıla bakalım: Üretim yelpazemiz özünde değişmedi. Başlangıçta “dolar” yağmuru “kurak” ekonomiyi sırılsıklam etti. Bu “rahmet”le şirketler borca ve ithalata bağımlı üretime çabucak ısındılar. Ve yapı yerine oturdu. Esası pek değişmedi, hacmi büyüdü! Ufak (iktisatçı deyişiyle, marjinal) değişme olmuş mu, evet. 20 yıl önce dünya imalat sanayisi içinde payımız ne idi? Yüzde 1. Şimdi yine o kadar. Dünya toplam hasılası içindeki pay? O da yüzde 1 idi; şimdi biraz altında! Ayna gibi.

Ticaret sermayesi görevini yapmamış mı? Tam yapmış. Ticaret ve finans kollarıyla dünya kapitalizmi içine alınmışız. Adeta, kapitalizm şöyle demiş: “Bak, seni alıyoruz. Dünyanın KOBİ’sisin. Öyle kal. Fazlasını yapamazsın. Sen ‘ucuz emek’ten vazgeçemezsin. Teknoloji filan sözlerine aldırma. Devam et, montaj işlerine gir, başarırsın. İçeride inşaata yüklen. Hem ekonomin hem siyasetin için iyidir. Toplum aynı kalıpla kendini çoğalttıkça çoğaltır. Değişmemesi lazım. Kolay yönetirsin. Destek oluruz. Dünyanın KOBİ’sisin. Yerin değişmesin diye biz ‘özveri’ gösterir, çok borç veririz. Dünyayı tanırsın. Takdir ve anlayış göster.” 

İyi öğrenci olalım diye ekliyor: “Artık pazarlama dili konuş. Hep ‘rekabet’ diyeceksin. Başka şey deme. KOBİ’lik dili budur. ‘Büyükler’e bakma. ABD ile Çin teknolojide rekabet etmiyorlar, savaş yapıyorlar. Teknoloji onların işi. ‘Büyükler’ savaş, KOBİ’ler rekabet yaparlar. ‘Dolar’laşma diliyle rekabet dili aynı ailedendir. Kardeş sayılırlar. Tamam mı?” 

Ticaret ve finans sermayeleri öncü olunca, tarımımız ve sanayimiz de “Tamam!” diyor. Peki, (A) ile (B) “reel kapitalizm”e terfi edebilmemiz için yeterli mi? Değil.

(C) ‘BABALAR GİBİ!’

Kapitalizmin doğasında kendi dışındaki varlıklara el koyma, böylece birikim yapma ve hükmetme damarı var. İngiliz tarihi bunun klasik sergisidir. Köylülerin ortak ekim arazisinden, Hindistan’a el koymaya, Afrikalıyı köle yapan ticaretle Liverpool’u yaratmaya kadar geniş bir yelpazede kapitalizmin “ilk ya da ilkel birikimi”nin tarihçesi var. Geçmişte mi kalmış? Hayır. Günümüzde de kapitalizm gösteriyor ki her “tarihi zaman”da bir “ilkel birikim” yapmaya “muktedir”dir. Anakronizm aranmamalıdır! 

Bizde 1980’lerde, darbeden sonra dillendirildi. Adına “ilkel birikim” değil, güzellemeyle “özelleştirme” denildi. Sermaye sınıfı 1920’lerden beri toplumun mülkiyetinde biriktirilen varlıkları kendi mülkiyetine geçirmeye hevesliydi. Dünyada bunun bayraktarlığını, güçsüzleşmenin “tarifsiz kederleri”ni yaşayan İngiltere’nin başbakanı madam yapıyordu. “TINA” (There is no alternative) diyordu: Başka yol yok! Burada, baştakiler bunu çok sevdiler. “Biz de yapsak” dediler. Sermayeden alkış aldılar.

Alkış yetmiyor. Ülkeyi, varlıklarını “bir büyük gayrimenkul olarak gören” bir değişik bakış ve bunun pratiği lazımdı. “Tarihi zaman”la 2000’in dönemecine, ‘“Ortakyaşam zamanı”na erişildi. Seçim “ılımlı” hareketi getirdi ve ayağının tozuyla hücum borusu öttü: Babalar gibi satacağız. Ve sattılar. Toplum mülkiyetindeki en değerli varlıklardan en ücra köşelerdekilere kadar yeni, kişisel mülkiyet yaratmak üzere zincirleme satış yapıldı. Alanların çoğu daha yüksek “dolar fiyatı” ile tekrar sattılar. Satışlar yeni özel servetler yarattı. Bilinen şeylerdir. Uzatmayalım. Dikkate değer olan, satış dalgaları ile sermayenin eski katmanlarının varlıkları artarken çabucak yeni katmanların da oluşmasıdır. Sermayenin böylece irileşmesi, yeni karakteriyle ortaya çıkmasıdır. “Ortak yaşam”da vücut bulmasıdır. Önem taşıyan budur. Ekonomide de siyasette de. 20 yıllık “ilkel birikim” yukarıdaki (A) ve (B)’yi tamamına erdiriyor. Ve dünya kapitalizminin yeni bir “halka”sı oluşuyor. Bize özgü şekillenmesi ve taşıdığı çelişkilerle doğmuş oluyor. Henüz emekliyor. Yürümeye çalışıyor.

MAKASLAR

Bu sıradan bir kapitalizmdir. Sıradanlığın kimyası “dolar”laşmasıyla ortaya çıktı. Sermaye sınıfı yayılıp “kendi için rejim”i aradıkça, birikimin karakteri berraklaşır. Bir üretim dünyası yaratmayı değil, daha çok sınıfsal gücü arar. “Ortak yaşam”la önce “pembe yıllar” yaşandı. 2008’e kadar. Sonra “gerçek yıllar” geldi. Ekonominin bağrındaki krizler ve daha çok güç verecek bir rejim arayışları.

Emeği siyasette “buz dolabı”nda tutmanın ekonomide izdüşümü “ucuz emek” sevdasıdır. Değişmez. Üretim teknolojisi “düşük” ise bu sermayenin değil toplumun meselesidir. Sıradanlık modelinin üç “değişmez”i, (A), (B), (C) onun birikimini yeterince aydınlatır: (A) ve (B) birlikte sürekli açık yaratarak işler. Toplumda kimlerin geliri düşükse, açıkları onlar öder: Mustafa Şeref Bey (1930)! Somuttur. Düşük gelirden yükseğe kaynak aktarımıdır. Sermayenin birikimine sürekli tuğla taşıyan “akım”dır. (C)’ye gelince. “Büyük gayrimenkul” eski kuşakların birikimidir. “Stok”tur. Sermaye buna “bedava kaynak” olarak bakar. El koyunca üretimi artırır mı? Şüpheli. Ama toplum mülkiyetinden eksilir, özel servete eklenir. 

Bu birikim tarzı “makaslar”la işliyor. En küçük makasın içinde ücretler var. Makasın dışına çıkamazlar. Ufak tefek “varlıkları” varsa, zamanla kaybolur. Küçüğü içine alan bir büyük makasla dünya kapitalizmine “ucuz emek”le ürettiklerini verip “dolar” alıyorsun. Bununla içeride sermayeye kaynak aktarıyorsun. O da asgari ücretli üretimle devreyi tamamlıyor. Daha çok güç kazanıyor. İki makası içine alan bir de büyük makas var. Bağrında kriz taşıyan sıradanlığın iki makası çıkmazlara girerse bu ortaya çıkıyor. Orada doğanın bağışladığı toplum mülkiyeti var. En geniş makas. Doğal varlıklar, ormanlar, kıyılar, sularla tüm coğrafya. “Dolar”laşmaya verilebilir mi? 

Dünya sermayesi piyasalarında sınırı gösterdi. “KOBİ’sin, benim için sınırlısın!” dedi. Ekledi, “Ama sen ‘bir büyük gayrimenkul’sün. Coğrafyan ve üzerindeki her şey piyasalaştırılabilir. Kısaca, sen piyasa olarak tüm alıcılar için sınırsızsın” dedi. Sıradan kapitalizm sıkışınca bu sese kulak kabartır.

Son iki yılın enflasyon senaryosu sermayeyi ihya etti. Bankaların, şirketlerin bilançolarından beklenmedik kârlar fışkırdı. Gerçi vitrinde “Bu enflasyonu önlemek lazım” yazıyordu; ama mutfaktan “Allah razı olsun” sesleri geliyordu. Vitrin toplum içindir. Geçtiğimiz günlerde vitrine çıkan ekonomi yetkilileri enflasyonu konuşmaya başladılar. Israrla vurguladılar: “Enflasyonun nedeni ücret artışlarıdır. Zor, ama durdurmanın yolunu bulacağız” dediler. “Ücretler olmasa ekonomiyi gül gibi idare edeceğiz”in ekonomi politiği gibiydi. Doğanın bağışladığı varlıklarla aynı gündemde konuşuluyor.

‘BİRNAM FOREST’

Ulak: Gördüğümü size arz etmeliyim. Ancak nasıl söylerim, bilmiyorum.

M: Söyleyiniz.

Ulak: Tepedeki görevimden aşağıya, Birnam’a bakınca, bana öyle geldi ki orman hareket etti. 

M: Yalancı, köle herif!

Ulak: Gazabınıza kurban olayım eğer öyle değilse. Şu üç millik mesafede geldiğini görebilirsiniz. Yani, orman yürüyor.

Biliyorum, 400 küsur yıl önceden seslenen üstadın uzmanları sözcüklerde titizdirler. Ve haklıdırlar. Bu serbest çeviri için kusura bakmasınlar. Üstat bizlere, insanlığa çok lazım. Denizler, kıyılar, göller, ormanlar diyor. Bunlara gözünüz gibi bakın, diyor galiba.

Orman yürür mü? Kaz Dağları’nın, Akbelen’in ormanları, Karadeniz’in dereleri yürümedi. Dönüp üstada bir daha soralım: İskoçya’nın “Birnam Forest”ı gibi yürür mü?

Bilsay Kuruç / Cumhuriyet

MEB ve Diyanet ortaklığı 3-6 yaşa göz dikti: Anaokulunda Arap alfabesi öğretilecek - EMRE ALIM / soL-Özel

 Milli Eğitim Bakanlığı Latin alfabesini öğretmediği 3-6 yaş grubuna Diyanet aracılığıyla Arap alfabesi anlatacak. Henüz soyut kavramları anlayamayan çocuklara dini eğitim verilecek. 

AKP’nin “dindar nesil” yaratma amacına yönelik eğitim sisteminin hedef kitlesi 3 yaşa kadar indi. Anaokulu ve kreşler, tarikatların açtığı ''sıbyan mekteplerine'' alternatif olma yolunda hızla ilerliyor.

Okul öncesi eğitim müfredatında harf öğrenimine dahi yer vermeyen Milli Eğitim Bakanlığı, 3-6 yaş arası çocuklara kulüp etkinliği adı altında Arap alfabesi öğretecek.

Diyanet'in müfredatına dokunulmadı

İstanbul Küçükçekmece'de bulunan TOKİ Akasya Anaokulu'nda isteğe bağlı olarak dini eğitim verileceği duyuruldu. Velilere Diyanet tarafından 4-6 yaş Kuran kursları için hazırlanan eğitim program iletildi. Üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan uygulanacak programdaki temel hedefse çocuklara Arap alfabesini öğretmek. 

Her hafta 3 veya 4 harfin öğretileceği 4 aylık programda ''sabır draması'' ve ''selam oyunu'' gibi etkinlikler de yapılacak. Program sonunda ulaşılması hedeflenen kazanımlardan bazılarıysa şöyle: ''İhlas Sûresi’ni ezbere okur'', ''Kevser Sûresi’ni ezbere okur'', ''Kur’an-ı Kerim dinlemeyi sever'', ''Peygamberimizin kişisel özelliklerini bilir''

                                                    Velilere gönderilen dilekçe

Önce 'imam' sonra 'öğretmen' dediler

Velilere ulaştırılan dilekçelerde söz konusu programın İl Müftülüğü ile birlikte yürütüleceği belirtildi. Önce derslerin bir Diyanet görevlisi tarafından verileceği bildirilse de bu bilgi daha sonra programın MEB'e bağlı bir din öğretmeni tarafından yürütüleceği şeklinde değiştirildi.

Anaokullarında günün yarısında müfredatın öngördüğü eğitim veriliyor, kalan yarısıysa kulüp faaliyeti adı altında ek ücret alınarak yine öğretmenler tarafından yürütülen çalışmalar gerçekleştiriliyor. Bu serbest zamanı hedef alan MEB ve Diyanet'in okul öncesi eğitim kurumlarını ÇEDES projesinde olduğu gibi Kuran kursuna çevirmeye çalıştığı anlaşılıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı, “öğrencilerin milli ve manevi değerlerini geliştirme'' amacıyla Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Protokolü hazırlamıştı. Protokol kapsamında “manevi danışman” olarak görevlendirilen vaiz, Kuran kursu hocaları gibi din görevlilerinin MEB'e bağlı okullarda öğrencilere “değerler eğitimi” vereceği belirtilmişti.

Okul öncesinde okuma-yazma yok

Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı okul öncesi eğitim programına göre, anaokulu ve kreşlerde okuma veya yazma öğretme amacı ''kesinlikle'' taşınmıyor. Programda ''harfleri göstermek ve harfleri yazdırmak da yoktur'' ifadesinin altı çiziliyor. 

Pedagoji bilimine göre çocuğun bilişsel (zihinsel) gelişimi dört döneme ayrılıyor. Bunlardan ilki 0-18 ay arası duyusal-motor dönemi, 18 ay-6 yaş arası işlem öncesi dönem, 6-12 yaş arası somut işlemler dönemi ve 12 yaş sonrası soyut işlemler dönemi. Çocuklar ancak 12 yaş sonrasındaki soyut işlemler döneminde çeşitli idealler, fikirler, değerler ve inançları geliştirmeye başlıyor; toplumun yapısıyla, felsefesiyle, politikayla ilgileniyor. Okul öncesi dönemde verilen dini eğitim bilimsel eğitim anlayışı kadar Tevhid-i Tedrisat yasası ve laiklik ilkesine de aykırılık teşkil ediyor.

EMRE ALIM / soL-Özel

Mezar dikici Aydeğer'e AKP de CHP de MHP de tekrar ihale verdi! + Büyük skandal: Hatay'da 370 kişiye mezar olan binanın müteahhitlerine konut ihalesi verildi! (Yalçın Çuğ-soL/Özel)

 Mezar dikici Aydeğer'e AKP de CHP de MHP de tekrar ihale verdi! 

6 Şubat'ta Hatay'da 370 kişinin ölümüne neden olan Emlak Bank Konutları'nı inşa eden şirketin ortaklarından olan ve deprem konutu ihalesi alan müteahhit Aydeğer'in bolca siyasi bağlantısı bulunuyor.

6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremler sonucu 50 bini aşkın yurttaş hayatını kaybederken, 100 bini aşkın yurttaş ise yaralanmıştı. Depremden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay, en fazla can kaybının da meydana geldiği il olmuştu.

Antakya'da müteahhitliğini yaptığı binaların depremde çökmesi sonucu çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine neden olan Mehmet Özat'ın aylar sonra şans eseri gözaltına alınarak tutuklanmasının ardından, 370 yurttaşa mezar olan Emlak Bank Konutları tekrardan gündeme geldi.

Yüzlerce kişinin ölümüne neden oldular, konut ihalesi aldılar

İhalesi Merit İnşaat tarafından alınan Emlak Bank Konutları 1. kısım inşaatı, sonrasında alt yüklenici olarak Aslar İnşaat'a devredilmişti. Aytaç Kınay, Erten Elçi, Mehmet İhsan Aydeğer, Mehmet Özat ve Nurettin Mertayak'ın sahibi olduğu şirketin inşa ettiği Emlak Bank Konutları'nın, depremde yüzlerce kişinin ölümüne neden olması sonrasında beş ortaklı şirketin yalnızca iki ortağı kamuoyunun gündemine getirilmişti.

Gündeme getirilen isimlerden birisi Mehmet Özat’tı. CHP'ye yakınlığıyla bilinen Özat, aynı zamanda TED Hatay Koleji’nin de sahipleri arasında yer alıyor. Hakkında yakalama kararı bulunan Özat, yakalama kararına karşın aylar sonra Ankara'da depremzede yakınları tarafından tanınması üzerine gözaltına alınarak tutuklandı. Gündeme gelen diğer isim ise Nurettin Mertayak’tı. Mertayak da meydana gelen depremlerde hayatını kaybetmişti.

soL geçtiğimiz günlerde Emlak Bank Konutları'nda yüzlerce yurttaşın hayatını kaybetmesinden ve yaralanmasından sorumlu olmalarına rağmen haklarında soruşturma açılmayan diğer ortaklara, bir de deprem bölgesinde konut ihalesi verildiğini ortaya çıkarmıştı.

Mimaray İnşaat’a 1 milyar 614 milyon liralık ihale

Deprem kaynaklı sorunlar hala devam ederken, AKP iktidarı yaklaşan Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi'ne yatırım olarak deprem bölgesinde siyasi şova girişmişti. Gerekli bilimsel çalışmalar gerçekleştirmeden konut inşasına başlayan iktidar, onlarca konut ve inşaat ihalesini yandaş şirketlere vermişti.

Emlak Bank Konutları'nı inşa eden Aslar İnşaat'ın ortaklarından Mehmet İhsan Aydeğer de sahibi olduğu Mimaray İnşaat ile deprem bölgesine yönelik ihalelerden payını aldı.

Hatay'da 504 deprem konutunun ve 193 ahırın yapım işi ihalesi, depremden yaklaşık dört ay sonra gerçekleştirildi. Kamu alımlarında şeffaflığı ortadan kaldırdığı, kamu kaynaklarının verimli kullanılmasını önlediği ve rant aracı olarak kullanılması gibi nedenlerle eleştirilen pazarlık yöntemiyle gerçekleştirilen 1 milyar 614 milyon 835 bin TL bedelli ihale, Egemen İnşaat, Ecay İnşaat ve Mimaray İnşaat İş Ortaklığı’na verildi.

Aydeğer'in bağlantıları: Milletvekilleri, bürokratlar, patronlar…

Yüzlerce yurttaşın ölümüne ve yaralanmasına sebep olanlar arasında yer alan Aydeğer'in, deprem konutları ihalesini nasıl aldığı ise kamuoyunda soru işaretlerine neden oldu.

Hatay'a ekonomik, sosyal ve kültürel katkı sağlamak amacıyla kurulduğu iddia edilen Hatay Vakfı'nın başkanlığını yürüten Aydeğer, AKP'ye yakınlığıyla biliniyor.

AKP dışında başka siyasi partilerle de ilişkili olan Aydeğer’in, çeşitli milletvekilleri, bürokratlar, akademisyenler ve patronlara gerçekleştirdiği ziyaretler ve görüşmeler kapsamında çokça fotoğrafı bulunuyor. Aydeğer söz konusu görüşme ve ziyaretleri ise Hatay Vakfı Başkanı unvanıyla gerçekleştiriyor.

Aydeğer’in sadece depremden sonra sosyal medyaya yansıyan görüşmelerinin bazıları şöyle:

  • Aydeğer, 6 Şubat tarihli depremden yalnızca iki ay sonra dönemin AKP'li TBMM Başkanı Mustafa Şentop'u makamında ziyaret etti.
  • Aydeğer 14 Mayıs'ta gerçekleştirilen 28. Dönem Milletvekili Seçimi'nin ardından yeni seçilen Hatay milletvekillerine TBMM'de ziyaret gerçekleştirdi. Aydeğer ziyaretleri kapsamında görüştüğü AKP'li Hüseyin Yayman, AKP'li Abdülkadir Özel, AKP'li Kemal Karahan, CHP'li Mehmet Güzelmansur, CHP'li Servet Mullaoğlu, MHP'li Lütfi Kaşıkçı ve Saadet Partili Necmettin Çalışkan'la fotoğrafı bulunuyor.
  • Aydeğer ve Vakıf Yönetim Kurulu, Diyanet İsleri Başkan Vekili Burhan İşleyen’i makamında ziyaret etti.
  • Aydeğer, depremden sadece bir ay sonra Ankara’nın AKP’li Altındağ Belediye Başkanı Asım Balcı’yı ve Ankara’nın CHP’li Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ı Hatay Vakıf yönetimiyle birlikte ziyaret etti.
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Musa Kazım Arıcan’ı makamında ziyaret eden Aydeğer, aynı zamanda vakıf aracılığıyla kimi üniversitelerde de faaliyet yürütüyor. Hatay Vakfı son olarak Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Türkiye Ulusal Ajansı tarafından desteklenen projesini yakın ilişki içerisinde bulunduğu Ostim Teknik Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirdi.

Aydeğer ayrıca Türk Dünyası Mühendis ve Mimarlar Birliği’nin (TDMMB) de yönetim kurulu üyesi. 2002 yılında AKP’li isimler tarafından kurulan TDMMB, iktidara yakın patronların örgütlenmesi olarak biliniyor. Birliğin Genel Başkan koltuğunda AKP’li Mamak Belediye Başkanı Murat Köse otururken, onursal başkan ise Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar.

Kamu kurumlarından aldığı ihalelere de devam ediyor

Bu zamana kadar birçok bakanlık ve belediyeden ihale alan Aydeğer’in şirketi Mimaray İnşaat, güncel olarak kamu kurumlarından aldığı ihalelere dair projelerini sürdürmeye devam ediyor.

Şirketin internet sitesinde yer alan bilgilere göre; şirketin, aldığı ihaleler kapsamında devam etmekte olan dört projesi bulunuyor. Mimaray, söz konusu ihalelerin ikisini Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Devlet Su İşleri’nden, diğer iki ihaleyi ise CHP'li Hatay Büyükşehir Belediyesi ve MHP’li Osmaniye Belediyesi’nden aldı.

Mimaray’ın bu zamana kadar Devlet Su İşleri’nden aldığı ihalelerin sayısı dikkat çekerken, akıllara Aydeğer’in yönetim kurulunda bulunduğu TDMMB’nin kurucu başkanı ve güncel genel sekteri İlyas Demirci’nin uzun yıllar boyunca DSİ’de farklı yönetici pozisyonlarında çalışmış olmasını getiriyor.

Mimaray’ın internet sitesinde devam eden projeleri arasında deprem konutları ihalesine yer verilmezken, şirketin güncel olarak yürüttüğü projeler şöyle:          *Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün 2020’de gerçekleştirdiği, 47 milyon 747 bin lira bedelli Tekirdağ- Saray Ayvancık isale hattı ve arıtma tesisleri ihalesi          

*Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün 2020’de gerçekleştirdiği, 69 milyon 948 bin 800 lira bedelli İzmir-Karaburun Karareis Barajı ve Salman Göleti Ortak Deposu, İletim Hattı Yapımı ve Arıtma Tesisi ihalesi                                                    

*Osmaniye Belediyesi’nin 2020’de gerçekleştirdiği 99 milyon 393 bin 356 lira bedelli yağmur suyu şebekesi inşaat ihalesi                                                            

*Hatay Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı HATSU Genel Müdürlüğü'ne ait Yayladağı Atık Su Arıtma Tesisi ve kanalizasyon şebekeleri inşaatı yapım işi (İhalenin detaylarına ulaşılamıyor.

Büyük skandal: Hatay'da 370 kişiye mezar olan binanın müteahhitlerine konut ihalesi verildi! 

Hatay'da 370 kişinin hayatını kaybettiği Emlak Bank Konutları'nı inşa eden şirketin beş ortağından, AKP'ye yakın olan ikisine deprem bölgesinde konut ihalesi verildi.
Merkez üssü Kahramanmaraş olan 6 Şubat tarihli depremlerden 11 il etkilenmiş, ölü sayısı 50 bini, yaralı sayısı ise 100 bini aşmıştı. Depremden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay'da ise 23 bini aşkın yurttaş hayatını kaybetmişti.

Hatay'ın Antakya ilçesinde bulunan Emlak Bank Konutları'nda 370 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. O bina, bugün kamuoyu tarafından bir kez daha hatırlandı.

Binanın müteahhitlerinden olan, hakkında yakalama kararı bulunan Mehmet Özat, Ankara'daki Bilkent Center AVM'de depremzede yakınları tarafından tanındı. Depremzede yakınları, Özat'ı alıkoydular ve polis çağırdılar. Bu sayede, aylardır aramaÖzat'ın gözaltına alınmasıyla yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan Emlak Bank Konutları'nı inşa eden Aslar İnşaat ve şirketin ortakları tekrar gündeme geldi. Şirketin beş ortağı olmasına karşın, kamuoyunda yalnızca Özat ve depremde hayatını kaybeden Nurettin Mertayak'ın adının gündeme gelmesi dikkat çekiyor.

Diğer üç ortağın adının neden gündeme gelmediği ve şimdi ne yaptıkları soru işaretlerine neden oluyor. Peki diğer üç ortağa ne oldu? Diğer üç ortaktan ikisi hakkında olaya dair soruşturma açılmazken, AKP'ye yakınlığıyla bilinen iki ortağa deprem bölgesinde yapımına başlanan yeni konutların ihalesinin verildi

Beş ortaktan sadece ikisi gündeme geldi: Birisi CHP'li, diğeri ölü

Emlak Bank Konutları 1. kısım inşaatı Merit İnşaat tarafından alındı, inşaat ardından alt yüklenici olarak Aslar İnşaat'a devredildi. Söz konusu şirketin ortakları ise Aytaç Kınay, Erten Elçi, Mehmet İhsan Aydeğer, Mehmet Özat ve Nurettin Mertayak'tan oluşuyor. Söz konusu durum, Hatay'ın yerel gazetecilerinden Mustafa Dilek tarafından da gündeme getirilmişti.

Kahramanmaraş merkezli depremde yıkılan Emlak Bank Konutları'nda yüzlerce yurttaşın hayatını kaybetmesi ve yaralanması üzerine konuya dair soruşturma başlatıldı. Ancak beş ortaklı şirketin şimdiye kadar yalnızca iki ortağının ismi kamuoyunun gündemine geldi. Gündeme gelen isimlerden birisi Mehmet Özat. CHP'ye yakınlığıyla bilinen Özat, aynı zamanda TED Hatay Koleji’nin de sahipleri arasında yer alıyor. Hakkında yakalama kararı bulunan Özat, bugün aylar sonra şans eseri tespit edilerek gözaltına alındı.

Gündeme gelen diğer isim ise Nurettin Mertayak. Mertayak da meydana gelen depremlerde hayatını kaybetti.

Anne ve babasını kaybetti: AKP'li ortakların üstünü örttü

Konuya dair Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurularından birisi, Emlak Bank Konutları'nda ikamet etmekte olan anne ve babasını yaşanan deprem nedeniyle kaybeden avukat Mehmet Alper Neşeli tarafından gerçekleştirildi.

Şüphelilerin yakalanmasını ve mal varlıklarına el konulmasını talep eden Neşeli'nin, suç duyurusunda yalnızca hayatını kaybeden Mertayak ve CHP'ye yakınlığıyla bilinen Özat'tan şikayetçi olması dikkat çekiyor. kararına rağmen bulunamayan Özat, şans eseri gözaltına alındı.

Neşeli'nin AKP'ye yakınlığıyla bilinen diğer üç ortağı şüpheli olarak bildirmemesi, akıllara Neşeli'nin de diğer üç ortak gibi AKP'li olduğu gerçeğini getiriyor. Annesi ve babasını depremde kaybeden Neşeli'nin 2019 yılına kadar AKP Antakya İlçe Başkanlığı görevini yürüttüğü biliniyor.

İki ortağa deprem bölgesinde konut ihalesi verildi

Deprem kaynaklı sorunlar hala devam ederken, AKP iktidarı yaklaşan Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi'ne yatırım olarak deprem bölgesinde siyasi şova girişmişti. Yeterli bilimsel çalışmalar gerçekleştirmeden konut inşasına başlayan AKP, onlarca konut ve inşaat ihalesini yandaş şirketlerine vermişti.

Emlak Bank Konutları'nda yüzlerce yurttaşın hayatını kaybetmesinden ve yaralanmasından sorumlu olmalarına karşı haklarında soruşturma açılmayan ortaklara, bir de deprem bölgesinde konut ihalesi verildiği ortaya çıktı.

Hatay Vakfı Başkanı ünvanını da taşıyan İhsan Aydeğer, depremden yalnızca iki ay sonra dönemin AKP'li TBMM Başkanı Mustafa Şentop'u makamında ziyaret etti. Ziyarete ilişkin fotoğraf sosyal medya da paylaşılırken, Hatay Vakfı, kabul için Şentop'a teşekkür etmekten de geri kalmadı.

Söz konusu ziyaretten yalnızca birkaç ay sonrasında Aydeğer'in şirketi Mimaray İnşaat'a, deprem bölgesinde ihale verildi. Hatay’da 1 milyar 614 milyon 835 bin TL bedelli 504 deprem konutu ve ahır yapım işi ihalesi, Egemen İnşaat, Ecay İnşaat ve Mimaray İnşaat İş Ortaklığı’na verildi.

Çöken pisti yapan da diğer ortak

Bir diğer ortak ise Erten Elçi. Elçi, Emlak Bank Konutları'nın yanı sıra Hatay Havalimanı'nın depremde çöken pistini yapan şirketin de sahibi. Elçi'ye de deprem bölgesinde konut ihalesi verildi. Hatay'ın İskenderun ilçesinin Cebike Mahallesi’ne yapılacak 933 konut ile altyapı ve çevre düzenlemesi işi, İntaş İnşaat'a pazarlık usulüyle verildi.

(Yalçın Çuğ-soL/Özel)




Bu mu sizin devlet sevginiz? - İpek Özbey / SÖZCÜ

 

Şatafatlı hayatını gözler önüne serip, yoksulluğun kol gezdiği memlekette dikkatleri çekince haklarında soruşturma başlamıştı. Dilan Polat, “Devletimize boynumuz kıldan ince. Devletini vatanını çok seven bir aileyiz” demişti. MASAK raporundaki 500 milyon liralık trafik para aklama suçuna işaret ediyor. Soru şu; Bu devleti sevmeseydiniz ne yapacaktınız?

Türkiye bir süredir Dilan Polat ve Engin Polat ile ailesine dair güzellik merkezleri üzerinden kara para aklama iddialarını tartışıyor. MASAK 49 sayfalık raporunda Polat çiftinin şirketlerindeki para hareketliliğine dikkat çekiyor. 500 milyon liranın üzerindeki bu trafikte Engin Polat'ın babası Sezgin Polat ve Dilan Polat'ın kız kardeşi Sıla Doğu'nun adı geçiyor. 
Eski MASAK Başkan Yardımcısı Dr. Ramazan Bayram'ın bundan bir ay önce Sözcü Televizyonu'nda bu köşeyle aynı adı taşıyan Nokta Atışı programında anlattıkları çalışanı olmayan şaibeli şirketler ve tasfiye halindeki şirketlerden mal alımları ilk kez belgeleriyle gündeme gelmişti…
MASAK, Polat çiftine ait şirketleri ve şirketlerdeki tüm para trafiğini takip ediyor. Buna göre Polatların akrabalarına çeşitli şirketler kurdurttuğu, Engin Polat'ın babası, kardeşi, anneannesi, dayısının eşi ile Dilan Polat'ın iki kardeşi de yönetici olarak o şirketlerde yer alıyor.

PARALAR AKRABALARA

Bu şirketlerin birçok ilde şubeleri var… Kozmetik ürünlerini kendi internet sitelerinde ve adı çok bilinen elektronik ticaret sitelerinde satıyorlar. Şirketlerin hesaplarına gelen para –ki 500 milyon TL'nin üzerinde- bankaların ve İYZİCO adlı ödeme kuruluşunun pos ödemeleriyle Trendyol satışlarından kaynaklanıyor.

Buraya kadar tamam…

Peki sonra ne oluyor?

Bu büyük paralar, söz konusu şirketlerde toplanıyor. Sonra büyük kısmı Polat ailesiyle akrabalık ve istihdam ilişkisi bulunan kişilerce nakit çekiliyor.

Ama ne hikmetse nakit çekilen tutarların neredeyse tamamı yine aynı kişilerce aynı gün içinde Dilan ve Engin Polat'ın şahsi banka hesabına ya da bu soruşturmada en çok ismi geçen ve tek ortağı/yöneticisi Engin Polat olan Milda Gayrimenkul Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş unvanlı şirketin banka hesabına nakit yatırılıyor.

SUÇ KAYDI VAR

Diğer yandan elektronik ticaret ile satış yapan ve gelir elde eden bu şirketlerin mal alışlarına bakılıyor. Büyük kısmı yine hedef kişilerle bir şekilde bağlantılı olan tedarikçilerden gerçekleşiyor.

Ama bu tedarikçilerin gerçek bir mal alışı yok. Üstelik beyanname vermiyorlar… Çalışanları da bulunmuyor. Bankacılık hareketleri de yok. Haklarında sahte belge düzenleme kaydı var. Burada doğan şüphe şu: Dilan POLAT ve ilişkili olduğu kişi ve kurumlarca özellikle internet üzerinden yapılan satışlardan elde edilen kurum gelirlerinin vergi matrahını azaltmak amacıyla sahte belge kullanılıyor olabilir.

YASA DIŞI BAHİS ŞÜPHESİ

Üstelik elde edilen hasılat nakit olarak çekilip, kurum hesaplarından uzaklaştırıldıktan sonra kendi şahsi hesapları ile özellikle Milda Gayrimenkul'e bağlı kurum hesaplarına nakit olarak yatırılıyor ve lüks araç ile gayrimenkul alınıyor ya, işte bu tam da suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçuna işaret ediyor. MASAK'ın dikkat çektiği bir diğer konu önemli. İnternet mecralarındaki satışların gerçekliği, ilişkili kurumlar adına alınan POS'lar üzerinden başta kredi kartı dolandırıcılığı, yasa dışı bahis vb. şüphelerin bulunması nedeniyle, söz konusu şüphelerin izalesinin ilgili banka ve ödeme kuruluşlarından alınan verilerin incelenmesi ile mümkün olabileceği; ileri inceleme sonuçlarının ayrıca ele alınması gerektiği belirtiliyor. Yani bu iş daha çok su kaldırır.

Tasfiye halindeki şirketlerle alışveriş
Çizelgede de görüldüğü gibi Polat çiftine ait şirketler, tasfiye halinde bulunan şirketlerden mal satın alıyor.


İpek Özbey / SÖZCÜ

FBI’ın New York Belediye Başkanı ve Türkevi ile ilgili soruşturması derinleşiyor - SÖZCÜ

 

ABD'nin en popüler şehirlerinden New York'un belediye başkanı Eric Adamcs hakkındaki soruşturmada yeni bilgiler ortaya çıkmaya başladı.

New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkındaki soruşturma Amerikan medyasının gündem maddesi olmaya devam ediyor… ABD’nin çok okunan gazetelerinden New York Times, FBI’ın Adams üzerindeki soruşturmasının giderek derinleştiğini yazdı.

                                              Eric Adams hakkındaki iddiaları yalanladı.

Gazete, “F.B.I. Adams’ın Türk hükümeti için kırmızı çizgiyi aşıp aşmadığını inceliyor” başlığıyla verdiği haberde, “2021 Demokrat belediye başkanlığı ön seçimlerini kazanan Eric Adams, Manhattan’da Türk Başkonsolosluğu’na ev sahipliği yapacak bir gökdelenin açılmasına izin verilmesi için şehir yetkililerine başarılı bir şekilde baskı yaptı” ifadelerini kullandı.

Türkevi’nin maliyetinin 300 milyon dolar olduğu belirtilirken, New York Belediye Başkanı Adams hakkındaki soruşturmanın derinleştiği de belirtildi.

“BASKI YAPIP YAPMADIĞI SORUŞTURULUYOR”

Gazeteye konuşan konuyla ilgili bilgi sahibi 3 kişi, Adams’ın iki yıl önce seçilmesinden haftalar önce New York İtfaiyesi yetkilileri ile görüşmesinin soruşturulduğunu söyledi. Haberde, “Adams’ın iki yıl önce seçilmesinden haftalar önce New York İtfaiyesi yetkililerine, binayla ilgili güvenlik endişelerine rağmen Türk hükümetinin Manhattan’daki yeni yüksek katlı konsolosluğunu onaylamaları için baskı yapıp yapmadığının federal makamlarca soruşturulduğu iddia edildi” denildi.

                                  Cumhurbaşkanı Erdoğan en son Eylül ayında Türkevi’ni ziyaret etmişti.

New York Times’taki haberde, “Temmuz ayında Demokratların belediye başkanlığı ön seçimlerini kazanan Adams, 2021 yazının sonlarında dönemin İtfaiye Komiseri Daniel A. Nigro ile temasa geçerek Türk hükümetinin binayı en azından geçici olarak açmasına izin vermesi çağrısında bulundu. Söz konusu kişiler, itfaiye yetkililerinin güvenlik sorunlarını gerekçe göstererek binanın kullanımını onaylamayı reddetmeleri nedeniyle binanın henüz açılmadığını söyledi” ifadeleri de yer aldı.

ADAMS’IN CİHAZLARI İNCELEMEYE ALINDI

New York Times’ın haberinde, “Konuya aşina olan kişilere ve şehir kayıtlarına göre, Bay Adams’ın müdahalesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, yangın güvenlik sistemindeki çok sayıda kusura rağmen, BM Genel Kurulu için Eylül 2021’de New York’a yaptığı ziyarette 300 milyon dolarlık 35 katlı kulenin açılışını yapmasının yolunu açtı. Sayın Erdoğan kurdele kesiminde New York’un merkezindeki gökdelenin Türkiye’nin “artan gücünü” yansıttığını söyledi” hatırlatması da yapıldı.

Erdoğan, birçok üst düzey ismi Türkevi’nde ağırlıyordu. Bu yıl İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’de Erdoğan’la Türkevi’nde görüşmüştü.

Geçen hafta FBI’ın Adams’ın elektronik cihazlarına el konulduğunu ve incelendiği süreçte FBI’ın itfaiye birimindeki yetkililere de Adams’ın Türkevi’nin açılışındaki rolünün sorulduğu kayıtlara geçti. Adams hakkındaki iddiaları yalanlarken, “Benim saklayacak bir şeyim yok” dedi. FBI’ın Cuma günü Adams’ın iki cep telefonu ve bir iPad’ine el koyarak içindeki bilgileri kopyaladığı ve daha sonra aynı gün içinde kendisine teslim ettikleri de duyuruldu.

Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu kapsamında Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) New York şehrinde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül ayında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Türkevi'nde görüşmüştü.

Adams’ın 2015 yılında ulaşım ve konaklamanın ödendiği bir seyahat ile Türkiye’ye gittiği ve burada Üsküdar Belediyesi ile kardeş şehir anlaşmasının imzalandığı da aktarıldı.

GEÇİCİ İSKAN BELGESİYLE FAALİYET GÖSTERİYOR

35 katlı Türkevi’nin yaklaşık 300 milyon dolar maliyetle inşa edildiğinin hatırlatıldığı haberde, “Belediye kayıtları, Erdoğan’ın 2021’deki ziyaretinden aylar önce, Türk hükümetinin müteahhitleri binayı tamamlamak ve işgal etmek için belediye onayı almaya çalışırken yaşanan sorunları ortaya koyuyor. 26 Temmuz 2021’de İtfaiye Müdürlüğü, Türk hükümeti için bir danışman tarafından sunulan yangından korunma planını reddederek değişiklik yapılmasını istedi. Aynı tarihlerde, 17. kattaki bir cam panelin düşerek 10 kat aşağıya inmesinin ardından İnşaat Dairesi bir ihlal kararı verdi” ifadeleri yer aldı.

New York Times’taki haberde, “Kayıtlara göre, Erdoğan’ın yeni binanın açılışına başkanlık etmesinden sadece 10 gün önce, üst düzey bir İtfaiye yetkilisi, bina projesinde danışmanlık yapan Sparc Yangından Korunma Mühendisliği’ne, danışmanın alarm sisteminin şehir bina yönetmeliğine uygun olduğunu teyit etmesi halinde, binanın kullanılmasına izin verecek geçici bir iskan belgesine itiraz etmeyeceğini bildirdi. Ancak bir hafta sonra, 17 Eylül’de, danışman duman detektörleri, asansörler, fanlar, kapılar ve diğer sorunları içeren çok sayıda “eksiklik” rapor etti. Sparc’ın başkanı belediyeye, sorunlar çözülene kadar binada “yangın nöbeti” tutan güvenlik görevlilerinin bulunacağını söyledi. Kayıtlara göre bina halen geçici bir iskân belgesi altında faaliyet gösteriyor.

(SÖZCÜ)