“Ruhlar için ölüm su olmaktır. Suyun ölümü toprak olmaktır. Su topraktan meydana gelir, ruh da sudan…”*
Boğaçayı’nda AKP’li Türel’in çılgın projesinin ikinci ayağını yapmak için kolları sıvayan CHP’li Muhittin Böcek’in başkanı olduğu Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin dereleri rant için tahrip eden projelere milyonlar harcarken sorumlu olduğu taşkın yönetim planı kapsamındaki 73 önleyici tedbirden yalnızca 5 tanesini uyguladığı ortaya çıktı. Sayıştay’ın Taşkın raporunda yer verilen bilgilere göre Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin hayata geçirdiği toplam 5 tedbir yapısal olmayan uygulamalardan oluşuyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, Boğaçayı’ndan ilk etabı hayata geçirilen projede olduğu gibi "ıslah" görünümü altında imar ve emlak rantına yönelik rekreasyon projelerini hayata geçirerek hem doğal ekosistemleri yok ederek çevre sorunlarına yol açıyor hem de milyonlarca liralık kamu zararına yol açıyor.
İnişli çıkışlı ve hareketli bir topografyaya sahip olan Türkiye’de irili ufaklı 6 bin civarında dere var. Bunların büyük kısmı yaz aylarında akışı olmayan dereler. Büyük akarsu havzalarının toplardamarları olan dereler ve bu derelerin yarattığı vadiler aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin devamlılığının sigortası niteliğinde.
Dereler, ihaleler, müteahhitler
Ancak Türkiye’de son 15-20 yılda adeta büyük bir dere katliamı yaşandı. Karadeniz’den Toroslar’a, Ege’den Doğu Anadolu’ya ülkenin dört bir yanında yüzlerce HES projesinin yanında DSİ eliyle yürütülen "dere ıslahı" çalışmaları dereleri ıslah etmekten çok doğal akarsu ekosistemlerini bir tür betondan kanallara dönüştürdü.
Bununla ilgili onlarca çarpıcı örnek sıralanabilir. DSİ’nin bir tür "ihale kalemi" olarak gördüğü ve daha çok müteahhit zengin etmeye yarayan dere ıslahlarının birçok yerde sel ve taşkınları önlemek yerine bilakis dar bir koridora hapsedilen suyun akışını daha da hızlandırdığı için çoğu yerde sellerin etkisini daha da artırıyor. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan seller buna örnek verilebilir.
Çılgın projelerin betona boğduğu dereler
Dere ekosistemleri doğru kullanıldığında, sağlıklı ve ekolojik bütünlüğü korunarak planlandığında Türkiye coğrafyasının önemli bir avantajı. Ne yazık ki ıslah projeleri dışında dere ve nehir ekosistemlerine yönelik en önemli tehditlerden biri de yerel yönetimlerin “çılgın projeleri” olmaya başladı. Antalya-Konyaaltı’ndaki Boğaçayı’nın Kanal İstanbul’dan esinlenerek çılgın projeye konu edilmesi bunun çarpıcı örneklerinden biri. Dönemin AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in 2016’da başlattığı, 2018 sonunda tamamlanan Boğaçayı Projesi’nin ilk etabı ile Konyaaltı sahilinden başlayarak dere yatağından yaklaşık 750 metre içeriye doğru zeminin kazılmasıyla Boğaçayı’nın denize döküldüğü bölge dev bir kanala dönüştürülmüştü. Aynı yıl bir başka kanal projesi de Tokat’ta tamamlandı. AKP’li Tokat Belediye Başkanı Eyup Eroğlu’nun Tokat kent merkezinde, Yeşilırmak’ın zeminini ve çevresini yalıtarak oluşturduğu Kanal Tokat projesi ile Yeşilırmak üzerinde Osmanlı kayıklarının yüzdürüldüğü bir kanala dönüştürüldü.
Doğanın ışığını yok eden 'Antalya'nın pırlanta gerdanlığı'
Antalya’da ise dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Türel’in “Antalya’nın pırlanta gerdanlığı” olarak tanımladığı Boğaçayı projesindeki ışıltı daha çok milyonlarca lira harcanarak oluşturulan peyzaj ve ışıklandırmalardan kaynaklanıyor olsa da Boğaçayı’nın doğal ışığı sönmüştü. Onlarca kuş türüne ve su canlısına ev sahipliği yapan sazlıklar, ılgınlar, söğütler ve kızılağaçlar kazınmış, yaklaşık 2,5 metre kazılan dere yatağının altı üstüne getirilmişti.
Türel: Konyaaltı'nda emlak fiyatları yüzde 300-400 artacak
AKP’li eski Başkan Menderes Türel’in Boğaçayı projesini tanıtırken kullandığı ifadeler, aslında bu tür çılgın projelerin emlak rantı için nasıl kullanıldığını açıkça ortaya koyuyordu. Türel, projenin henüz uygulamaya geçmediği günlerde, 15 Nisan 2015’te, Konyaaltı ilçesindeki mahalle muhtarlarıyla bir araya geldiği kahvaltılı toplantıda, Boğaçayı projesinin Kanal İstanbul’dan sonra Türkiye’nin ikinci çılgın projesi olduğunu savunarak “Boğaçayı Projesi Antalya’ya ekonomik zenginlik katacaktır. İstihdamın önünü açacak. Binlerce kişi ekmek yiyecek. Konyaaltı’nda emlak fiyatları yüzde 300-400 artacak” ifadelerini kullanmıştı.
Bir yanı çeltik tarlaları, bir yanı yasemin-narenciye bahçeleri
Boğaçayı’nın doğu ve batı sahilleri yakın geçmişe kadar Antalya’nın tarımsal üretiminin kalbinin attığı verimli tarım alanlarından oluşuyordu. Boğaçayı’nın batısındaki Hurma bölgesinde çeltik, doğu kesiminde ise pamuk, narenciye, susam, yer fıstığı ve yasemin üretimi yaygındı. Boğaçayı’nın kolları olan Göksu, Karaman, Doyran ve Çandır çaylarının sularından yararlanan yerli halk, her türlü sebzeyi de bu verimli topraklarda yetiştiriyordu.
Başkan Böcek'in Boğaçayı kıyısında pamuk topladığı zamanlar
Bugün Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı, 2019 öncesinde ise Konyaaltı Belediye Başkanı olan Muhittin Böcek’in de gençlik yıllarında Boğaçayı’nın kıyısındaki pamuk tarlalarında pamuk topladığı günler halen yerel halkın hafızasında. Özetlemek gerekirse, Boğaçayı ve kolları, Antalya halkının geçmişinde izi olan, ekmeğinde aşında katkısı olan akarsular. Ancak Boğaçayı ve kollarının sellerle, taşkınlarla anıldığı zamanlar da az değil. 1950’lerden sonra kayıtlara geçen çok sayıda taşkına sahne olan Boğaçayı’nda Aralık 2003’de yaşanan büyük taşkın sırasında sahildeki köprü yıkılmıştı.
İklim krizine karşı dirençli kentler yaratmak
Boğaçayı havzası hidrojeolojik özelliklerinden dolayı aynı zamanda kentin içme suyunun bir kısmını da karşılayan yeraltı sularını da barındırıyor. Boğaçayı havzasının içme suyu rezervi olarak da korunması bu bakımdan da oldukça önemli. Ancak yerel yönetimlerin gündeminde korumadan çok imar ve emlak rantı beklentilerine karşılık vermek ya da doğrudan bu türden bir beklenti yaratmak daha fazla yer tutuyor. Oysa Büyükşehir Belediyeleri sorumluluk sahası içindeki dere ve nehir yataklarında taşkın ve sellerin önlenmesi için ıslah çalışmalarını yapmakla yükümlü kamu kurumları arasında yer alıyor. İklim krizinin yarattığı aşırı yağışlar ve buna bağlı sellerin giderek artması, aşırı iklim olaylarına karşı güvenli ve dirençli kentler yaratmak konusunu da tüm dünyanın gündemine soktu. Dirençli kentler yaratmak artık bir lüks değil, zorunluluk. Çünkü bu konuda önleyici tedbirler almak ve kentleri buna göre planlamanın maliyeti, insan eliyle yaşanan felaketlerin faturasından çok daha düşük.
Taşkın yönetim planından büyükşehir belediyeleri de sorumlu
Türkiye de bu kapsamda önleyici tedbirler almak amacıyla 20 Kasım 2007 tarihinde ‘Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi’ni yürürlüğe koydu. AB Çevre Faslı’nın alt başlıklarından biri olarak uygulamaya konulan, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülen Taşkın Direktifi kapsamında 2016 yılında bir de ‘Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelik’ yürürlüğe konuldu ve ülke genelindeki 25 su havzasının taşkın yönetim planlarının hazırlanması için DSİ ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi ilgili bakanlığa bağlı kuruluşların yanında 30 ilin büyükşehir belediyesine de görev ve sorumluluk verildi. Buna göre 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda büyükşehir belediyelerinin görevleri arasında derelerin ıslahını yapmak da yer alıyor.
Antalya su havzasında plan var tedbir yok
Antalya Havzası’nın Taşkın Yönetim Planı, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından özel bir firmaya yaptırılarak 2016 yılında tamamlandı. “Tamamlandı” ifadesi, aslında planın tamamlandığına işaret ediyor, planın gerekliliğini yerine getirecek fiziki uygulamalar, yapım işleri ve öngörülen tedbirler konusunda ortada çok da iyimser bir tablo yok. Antalya Taşkın Yönetim Planı’nda yer verilen senaryoya göre Boğaçayı ile Çandır Çayı’nın kesiştiği bölgedeki yaklaşık 35 hektarlık tarım alanı taşkın riski altında görülüyor. Taşkın riski öngörülen kesim, Boğaçayı projesinin ikinci ve üçüncü etabının uygulanması düşünülen bölgede yer alıyor.
Dere yatakları rant uğruna tahrip ediliyor
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin önceliği Boğaçayı gibi kent içinden denize dökülen derelerle ilgili taşkın riskini önleyecek tedbirler almak olması gerekirken, DSİ’nin de araçlarını kullanarak ‘ıslah’ görünümü altında imar ve emlak rantını önceleyen rekreasyon projelerini hayata geçirmek oluyor. AKP’li eski Başkan Türel’in Boğaçayı projesi için açık açık emlak rantına vurgu yapan açıklaması, bu söylemin bir iddia değil, realite olduğunu ortaya koyuyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi dere yataklarını imar rantı için tahrip etmekle kalmıyor, aynı zamanda yasal görev ve sorumluluğu olan Taşkın Yönetim Planları’nın uygulanmasına yönelik tedbirleri de uygulamayarak bu alandaki sorumluluğunu, kenti de riske atarak yerine getirmekten kaçınıyor.
Sayıştay'ın taşkın raporu: '73 tedbirden sadece 5 tanesi uygulandı’
Sayıştay’ın Türkiye’deki Taşkın Yönetim Planları’nın nasıl yürütüldüğüne ilişkin ilgili kamu kurumlarında yaptığı denetimler kapsamında Antalya Büyükşehir Belediyesi de mercek altına alındı. Sayıştay Başkanlığı’nın Ocak 2022’de yayımladığı ‘Taşkın Risk Yönetimi Denetim Raporu’nda yer verilen bulgulara göre Antalya Büyükşehir Belediyesi sorumlu olduğu Antalya Taşkın Yönetim Planı kapsamında yer alan 73 tedbirin toplamda yalnızca 5 tanesini uyguladığı belirlendi. Rapora göre Büyükşehir Belediyesi’nin, uygulama dönemi 2017-2022 olan 73 tedbirin 3 adedini, uygulama dönemi sürekli olan toplam 73 tedbirin ise yalnızca iki adedini hayata geçirdi. Sayıştay raporunda, tamamlanan bu 5 tedbirin havzada taşkın riskini azaltmaya yönelik yapısal önlem gerektiren kronik sorunların çözümüne yönelik olmayıp, afet ve acil durum müdahale kapasitesinin artırılması, bilgilendirme/farkındalık çalışmaları, veri toplama gibi başlıklarda yer alan yapısal olmayan önlemler olduğunun da altı çiziliyor.
Antalya taşkın riski yüksek iller arasında
Antalya ülkede taşkın riskinin yüksek olduğu illerden biri. Ülke genelindeki 25 su havzası arasında taşkın yönetim planı ilk hazırlanan havzalardan biri de yine Antalya Havzası. Ancak planın hazırlanması, Sayıştay raporunda da altı çizildiği gibi önleyici tedbirlerin bütünüyle alındığı anlamına gelmiyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin yasal olarak görevi ve sorumluluğu bulunan taşkın yönetimi konusunda gerekli adımlar bir an önce atmalıdır. Doğal dokuyu yok ederek ve milyonlarca lira kamu kaynağı harcayarak uygulamaya konulan Boğaçayı projesi gibi imar ve emlak rantına yönelik rekreasyon projeleri yerine, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki akarsuların çevresinde taşkın yönetim planı kapsamında alınması gereken tedbirleri hayata geçirmelidir.
Kamu parasıyla hem ekolojik hem ekonomik felaket
Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, kendi ağzından açıkladığı rakamlara göre 2018’de tamamlanan Boğaçayı projesinin ilk etabı 131 milyon TL’ye mal oldu. Bugünün rakamlarıyla bu tutar yaklaşık 600 milyon TL. Yine Başkan Böcek’in açıklamasıyla yarattığı çevre sorunları nedeniyle Boğaçayı projesinin temizliği için belediye bütçesinden her yıl 10 milyon TL’nin üzerinde bir harcama yapılıyor.
CHP’li Böcek yönetimi Boğaçayı'nda ikinci etabı Meclis'e getirdi
Boğaçayı’nda her türlü itirazlara karşın inatla hayata geçirilen rant projesinin yarattığı çevre sorunlarının yanında Büyükşehir Belediyesi için de bir prestij kaybı ve ekonomik kambura dönüşmesi belediye yönetimine geri adım attırmadı. İlk etabının yarattığı bunca soruna karşın Boğaçayı projesinin ikinci etabının Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Kasım ayı meclis toplantısının gündemine alınması kent kamuoyunda tartışma yarattı. 13 Kasım’da yapılan Meclis oturumunda Boğaçayı projesinin 2. Etabının da olduğu teklifler ilgili komisyonlara havale edildi. Büyük olasılıkla Boğaçayı projesinin 2. Etabı 22 Kasım’da toplanması planlanan Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin devam meclisinde görüşülecek.
Antalya'da emlak rantı siyaset üstü seyir izliyor
Geçmişte hem Konyaaltı Sahil Projesi hem de Boğaçayı projesinin belediye bütçesine yarattığı mali yükten şikâyet eden CHP’li Muhittin Böcek’in yerel seçimlere kısa süre kala Boğaçayı’na ikinci darbeyi indirecek projeyi gündeme getirmesi, Antalya’daki imar ve emlak rantının siyaset üstü bir seyir izlediğini gösteriyor. Boğaçayı konusunda dikkat çeken bir başka nokta da daha önce İnşaat Mühendisleri Odası’nın Antalya Şube Başkanı olan ve AKP’li Türel’in Boğaçayı projesine karşı yaptığı açıklama ve uyarılarla gündeme gelen Cem Oğuz’un bugün CHP’li Muhittin Böcek’in Danışmanı olarak geçtiğimiz Eylül Ayında Dünya Bankası heyetine Boğaçayı’nın 2. Etap proje alanını gezdiren isimlerin arasında yer alması.
Işıltılı gerdanlıktan danışmanların ışıltılı hayatlarına
Dünya Bankası ile İller Bankası’nın ortaklaşa hazırladığı ‘Yeşil ve Geleceğin Kentleri Projesi’ kapsamında Konya ile birlikte pilot il seçilen Antalya’yı ziyaret eden ilgili heyeti Boğaçayı 2. Etap proje alanında gezdiren isimlerden biri de Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Lokman Atasoy’du. Çevre Mühendisi olan Lokman Atasoy da tıpkı Oğuz gibi Antalya’daki bir başka meslek odası olan Çevre Mühendisleri Odası’nın Başkanlığını yürütüyordu. CHP’li Muhittin Böcek’in göreve gelmesinin ardından her iki oda başkanı da danışmanlık koltuğuna oturtuldu. Başkan Böcek’in meslek odalarından gelen bu iki danışmanının geçtiğimiz günlerde lüks bir otomobilin içinde poz vererek “Bu ışıltılı hayatları biz seçmedik” notuyla sosyal medyada paylaşmaları kentte ve Büyükşehir Belediye Meclisi’nde tartışmalara neden olmuştu. Türel’in "gerdanlık" olarak tanımladığı ışıltılı Boğaçayı projesine itirazlar üreterek yeni dönemde başkan danışmanlığını kapan oda başkanları, yeni dönemde bizzat kendileri ışıltılı hayatların ortasına düştüklerini sosyal medyadan paylaşmaktan geri durmuyorlardı.
‘Yönetişim’ kavramı nasıl 'suç ortaklığına' dönüşüyor
Meslek odalarının başkanlarının danışman yapılması yeni bir uygulama değildi. Daha önce de Mimarlar Odası’nın Antalya Şube Başkanı Osman Aydın da AKP’li Menderes Türel’in danışmanlığını yapmıştı. Ancak meslek odası başkanlarının "muhalif" bir çizgide kentle ilgili görüş ve önerilerini, eleştirilerini dile getirdiği, kent hakkı, doğa ve çevre hakkı kapsamında görev yaptığı dönemlerin ardından belediye başkanlarına danışman yapılmaları, en azından Antalya örneğinde yaşananlara bakılınca sorunlu bir ilişki olarak görünüyor. Meslek odaları ya da STK’ların siyasete giden yolun sıçrama tahtası olarak görülmesi, kentlere yarardan çok zarar getiriyor. Birçok uygulamada yerel yönetimler için sıklıkla kullanılan "yönetişim" kavramı kente karşı işlenen suçlarda adeta "suç ortaklığına" dönüşüyor. Özellikle son 3-4 yılda olağanüstü göç alan ve ulaşımdan alt yapıya, trafikten kirliliğe birçok sorunla boğuşan Antalya’nın daha fazla kent suçunu kaldırabilecek kapasitesi kalmadı. Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimlerde hem kenti yönetmeye soyunanların, hem de adayları seçecek olan kent halkının bu tabloyu iyi analiz ederek adım atması son derece önemli.
Yusuf Yavuz / soL