Can Atalay’a yapılanlarla Siirt’te can veren maden çalışanlarının ölmelerine rağmen “asli kusurlu” ilan edilmeleri arasında güçlü bir bağ var. “Dokunulmazlar” ve “her durumda dokunulabilir olanlar” var…TBMM Genel Kurulu’nda, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürüldüğü saatlerde, Türkiye’nin dört bir yanında, onlarca dava devam ediyordu.
Soma’da madende can veren işçilerin davası…
Amasra’da madende can veren madencilerin davası…
İşkenceyle sorgulanan öğrencilerin davası…
İstismara uğrayan çocuğun annesinin mücadelesi…
Şiddet gören kadınların, emeği sömürülmüş çalışanların, kayıp yakınını arayanların davaları…
***
Elbette bütün bu davaları gönüllü biçimde takip eden avukatların başlarına gelenler sürpriz değil. Sistemli biçimde cezaevine giriyor olmaları da… Selçuk Kozağaçlı ve avukat arkadaşları boşuna cezaevinde değil. Atalay boşuna cezaevinde değil.
***
Atalay’ın cezaevine nasıl girdiğine, nasıl “terörist” ilan edildiğine bakalım…
Gezi eylemleri sırasında hiçbir şiddet eylemine katılmamasına, şiddet çağrısı olmamasına rağmen, demokratik protesto hakkı çerçevesinde neler yaptığına ve yapmadığına…
Yıllarca Gezi davasında tutuksuz yargılanmasına rağmen İstanbul’dan ayrılmayan, karar duruşmasında bile salonda tutuklanacağını bilerek bekleyen Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi bir dizi şaşırtıcı kararın sonunda gerçekleşti. Üstelik vekilliğinin düşürülüp düşürülmediği bile tartışmalı…
Gezi davasında beraat veren heyet dağıtılarak, çorbaya dönüştürülen davada verilen 18 yıl hapis cezası…
Anayasaya aykırı biçimde, vekil seçilmesine rağmen durdurulmayan, kesin karara bağlanan davada 18 yıllık hapis cezasının onanması…
Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespitine rağmen tahliye edilmemesi…
İkinci hak ihlali tespitine rağmen yine tahliye edilmemesi…
TBMM’nin AYM kararına rağmen vekilliğini düşürmesi…
Bu yapılırken anayasaya aykırı biçimde kesin hükmün değil, AYM kararına uyulmaması kararının okunarak usul hatası yapılması…
İçtihatlar, uygulamalar, yasalar, anayasa… Hepsi gözardı edildi Atalay’ı cezaevinde tutmak için. Ve Anayasa Mahkemesi’nin sistem dışına itilmesi için Atalay da sembol seçildi…
Siirt'in Şirvan ilçesindeki Cengiz Holding'e bağlı Etibakır madeni
Buradan Siirt’e uzanalım… 23 Kasım 2023 gecesine.
İki mühendis Zekayi Can Çalık ve Emre Gökduman, o gece Siirt Şirvan’a bağlı Maden Köyü’ndeki Cengiz Holding’e ait Etibakır madenine çağrıldılar. Görevli personel Orhan Gültekin de onlarla beraberdi.
Madendeki çalışma sırasında operatör, riskli bir durum olduğunu anlamış, onları haberdar etmişti.
İçeriye girdiler. 1030 metre kotunda, yüzeyden yaklaşık 270 metre derinlikte iş makinesi çalışma yapıyordu.
Bu bölümde tahkimat yapılması gerekiyordu zira betonla sıvanarak kapatılan bir bölge, çalışmaların sürmesine engel oluşturuyordu.
Bu sırada ana kayaç, riskli beton tahkimatı patlattı ve Çalık, Gökduman ile Gültekin bakır madeninde hayatlarını kaybettiler.
***
Üç çalışanın ölümü üzerine soruşturma başlatıldı. Adli soruşturma kapsamında, üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor talep edildi.
Raporun sonuç bölümü çarpıcı:
“…Yönetici ve denetleyici yetkisi olan ve çalışanları sevk ve idare eden Vardiya amiri ve Daimi Nezaretçi yetkilisine haiz ve sorumlu olduğu kısımla ile ilgili belli bir tecrübeye ve donanıma Vardiya Amirleri Maden Mühendisleri Düzenli ve disiplinli bir üretim için kilit rol oynar. Yönetimden aldığı direktifler doğrultusunda faaliyetleri takip etmekten, kontrol etmekten, işçileri sevk ve idare etmekten de sorumludur. Mühendislerin İş Sağlığı ve Güvenliği eğitimi aldığı halde, ciddi ve yakın tehlikenin olma ihtimalinin yüksek olduğu bir alanda hiçbir güvenlik önlemi almadan, ayrıca çalışan iş makinesine çok yakın durduğundan,
“….kendisinin ve arkadaşlarının güvenliğini tehlikeye attığından, kontrol, denetim ve gözetim görevini yeterince yapmadıklarından, işveren adına çalışanlara talimat verme yetkisi olduğundan işveren sayılır” hükmü göz önünde bulundurularak; Vardiya amirleri Maden
Mühendisleri Müteveffa Zekayi Can Çalık ve Müteveffa Emre Gökdüman’ın bu kapsamdaki
görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği ve yaşanan olayda asli kusurlu oldukları,
Yaşanan ölümlü kaza olayında başkada bir kimsenin ihmali olmadığı…”
***
Ölenler bütünüyle asli kusurlu… İşverenin kusuru yok, denetim görevlilerinin kusuru yok, taşeronun kusuru yok…
Olamaz mı, olabilir elbette.
Ancak böyle bir ülkede, böyle raporları olduğu gibi kabul etmenin de imkânı yok…
Zira bu ülkede, 12 Eylül’de öldürülenlerin yakınlarına, anayasaya göre yargıya başvurma hakları olmadığı dönemde yargıya başvurmadıkları için, “ihmalkâr davrandıkları” suçlaması yöneltildi.
Bütün yönetmeliklere uygun yapıldığı söylenen, 85 kişiye mezar olan binanın depremde çökmesi, depremin şiddetiyle açıklandı.
Polis kurşunuyla ölen slogan attığı için, gaz fişeğiyle ölen sokağa çıktığı için suçlu ilan edildi.
Nasıl olacak da bu raporlara bütünüyle güven duyulabilecek ki?
Cengiz Holding'e bağlı Etibakır madenindeki göçük sonrası, 2023
Bunun üzerine ölenlerin yakınlarının avukatları Sercan Aran ve Mustafa Avcıoğlu, uzman bilirkişiye başvurarak görüş istedi.
Bilirkişi, “uzman tespiti” adı altında düzenlediği raporda, savcılığa iletilen resmi bilirkişi raporunun tam aksi yönünde görüş bildirdi ve şunları kaydetti:
“…kırıcılı iş makinesi ile daha önce galerinin sağ tarafında meydana gelen göçüğün temizlenerek tahkimatın yenilenmesi için çalışmaya başlanılması esnasında galerinin sol yan tarafında bulunan ana kayacın beton tahkimatı patlatarak akması neticesinde üç kişi, akan kayaçlar altında kalarak “İş Kazası” sonrası hayatlarını kaybetmişlerdir.
Meydana gelen iş kazasında asıl neden göçük olan bölgede ileriye dönük olarak planlanan galeri nedeniyle galerinin tamamında 1,5 metrede yapılmış olan demir bağ (X/A) tahkimatının yapılmadan ve çelik hasır konulmadan, sözkonusu bölgenin püskürtme betonla kapatılarak güvenli bir görünüm verilmiş olmasıdır.
Bu durumun İşyeri Yöneticileri tarafından bilinmesine rağmen hayatını kaybeden vardiya mühendislerinin görev ve sorumluluklarını yerine getirmedikleri ve yaşanan olayda asli kusurlu oldukları düşündürecek ifade, bilgi ve belge sunmaları anlaşılır değildir.
Tüm yöneticilerin ifadeleri şablon şeklindedir. Kaza sonrasında MİGEM tarafından işletme hakkında durdurma kararı verilmiştir. Bu nedenle kazanın oluşumunun Yönetimin Planlama ve Organizasyon hatasından kaynaklandığı açıktır, asli kusurlu işveren ve işveren vekilleridir.”
***
Olay yeri fotoğraflarında daha önce göçük yaşanan bölgede sadece betonla sıvama yapıldığı, diğer güvenlik önlemlerinin alınmadığı açıkça görülüyor.
Mesele suçlu bulmak değil, mesele kimsenin hiçbir zaman sorumlu olmaması.
Mesele, bir biçimde hep ölenin suçlu ilan edilmesi.
Mesele hiçbir zaman bazı isimlere, bazı şirketlere, bazı bürokratlara, bazı siyasilere uzanılamaması… Bu yapılamadığı için de bütün sorunların ve adaletsizliklerin sürüp gitmesi…
***
Can Atalay’a yapılanlarla Siirt’te can veren maden çalışanlarının ölmelerine rağmen “asli kusurlu” ilan edilmeleri arasında güçlü bir bağ var.
O bağ gösteriyor ki dokunulmazlık milletvekilliği ile kazanılan bir ayrıcalık değil.
Vekil de olsanız, bakan da olsanız “dokunulabilir” mesafede duruyorsanız başınıza gelmeyen kalmıyor.
Maden işçisi ya da milletvekili, avukat ya da çocuk işçi… Fark etmiyor.
“Dokunulmazlar” ve “her durumda dokunulabilir olanlar” var…
Ve bu ikilik düzeni bitmeden, hiçbir mızrak, hiçbir çuvala sığmıyor.
Gökçer Tahincioğlu / T24