5 Şubat 2024 Pazartesi

Prag Baharı, Normalleşme ve Çekoslovakya Kadın Örgütü Üzerine: Reel Sosyalizm Deneyimlerinde Kadın Eşitlik ve Özgürlüğü-IV* - Feride E.Tetik / GELENEK

 Eşitlik, eşit gelir dağılımı ve sosyal adalet asla ağza alınmaması gereken kavramlar haline getirildi. Bugün emekçi kadınlar için sonuç, piyasa demokrasisi ve AB emperyalizmidir.

Kapitalist sistemle ilgili herhangi bir eleştiri duymak istemiyoruz. Çözüm olarak gördüğümüz şeyi eleştirmeleri inancımızı sarsabilir. Bu sefer her şeye kadir bir pazar ekonomisi anlamına gelen ekonomik değişimin, kadın erkek ilişkilerinde yaşananlar dahil tüm problemleri çözeceğine inanmak istiyoruz”.1

Güçlü bir sanayi altyapısına sahip, ekonomisi, sanayisi ve işçi sınıfı ile gelişkin bir ülke olarak Çekoslovakya, Doğu Bloku içerisinde ayrı bir yerde duruyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde sanayi ve tarım alanında dünya yedincisidir. Daha savaş öncesi yıllarda, Çekoslovak Komünist Partisi (KSČ -Komunistická Strana Československa, yazıda ÇsKP olarak kısaltılacaktır) Komintern içinde üçüncü en güçlü komünist parti durumundadır.2 Kilisenin etkisinin zayıf, sağcı muhafazakâr partilerin tabanının güçsüz olduğu, anti-Rus milliyetçiliğin olmadığı Çekoslovakya’da; Komünist Parti, anti-faşist mücadeledeki rolü ile halk arasında yüksek bir itibara ve desteğe sahipti. 1946 seçimlerinde %38.6 oy alarak parlamentoda yer almış, “işçi sınıfı içindeki örgütlü gücü ile çözümü parlamento sınırlarına hapsetmemiş, devlet mekanizmalarındaki örgütlü gücünü kullanmış, koalisyon hükümeti içindeki krizi fırsata çevirerek Sovyetler Birliğinin de desteği ile 1948 yılında iktidarı ele geçirmişti”.3

Çekoslovakya’da sosyalist kuruluşun en büyük avantajları, Münih Anlaşması’nın4 halkta Batıya karşı yarattığı kızgınlık, Nazilere karşı Çekoslovakya halkı ile beraber savaşan Kızıl Ordu’nun oynadığı rol ve komünist partinin güçlü tabanı ile savaşın getirdiği tahribatın komşularına nazaran daha az ve ülke sanayinin savaşta zarar görmemiş olmasının yanında herhangi bir savaş tazminatı ödemek zorunda kalmaması olarak sayılabilir. Bunlara kadınların konumunu da eklemek gerekli. Kadın okuryazarlığının yüksek olduğu, kadını baskılayan bir dini geleneğin olmadığı ve İkinci Dünya Savaşı öncesi kadınlar lehine birçok yasal bariyerin ortadan kalkmış olduğu Çekoslovakya, kadın başlığında da ayrı bir yerde duruyordu. Kadınlar, oy, boşanma, doğum izni, eğitim ve iş yerlerinde ayrımcılığın yasaklanması, yükseköğretim, belli meslek dallarını da kadınların icra edebilmesi gibi birçok temel hakka İkinci Dünya Savaşı öncesinde sahipti. Henüz 1921 yılında Bohemya’da okuryazarlık oranı %96.5 (en düşük oran Slovakya’da, %79), sanayi işçilerinin %34’ü kadın, ilköğretim öğrencilerinin %45’i kız çocuğu, 1927 yılında Prag Charles (Karlova) Üniversitesi öğrencilerinin %24.7’si kadın öğrencidir.5 Bu hali ile ülke, istihdamda, eğitimde, yasal ve toplumsal alanda kadına dair attığı ileri adımların kolaylıkla karşılık bulduğu, genişleyip derinleşebileceği de bir coğrafyadır denebilir. Maddi ve kültürel olarak dünyanın en gelişkin ülkelerinden biri olmasına ve sosyalizmin kadın programını hayata geçirmek için attığı başarılı adımlara rağmen Sosyalist Çekoslovakya, kadın başlığında istikrar gösterememiş, sıklıkla tökezlemiş ve dönem dönem sosyalizmin ilkelerinden geri düşmüştür. Bu anlamda Çekoslovakya sosyalist kadın örgütüne yakından bakmakta fayda var.

Çekoslovakya’da 1948-1989 arasında tek ve istikrarlı bir kadın örgütü olmayıp sırası ile Kadın Konseyi (1948-1950), Çekoslovak Kadınlar Birliği (1950-1952), Çekoslovak Kadınlar Komitesi (1952-1967) ve Çekoslovak Kadınlar Birliği (1967-1989) olarak faaliyet göstermiştir. Çekoslovakya tarihini çok farklı periyodlarla ele almak mümkün. Temelde iki bölüme ayrılabilir: Özgürleştirici, eşitlik sağlayıcı, devrimci dönemi kapsayan 1940 sonu ve 1950’li yıllar ile aile odaklı, muhafazakâr, sakin bir hayat merkezli 1970 ve 80’li yıllar. Okuma kolaylığı açısından kadın merkezli bir bakışla üç dönemle periyodize etmek makul gözüküyor: Eşitlik inşa süreci/Kuruluş (1948-1962), ’60’lı yıllar/Prag Baharı (1962-1968) ve Aileye Dönüş/Normalleşme (Normalizace) (1969-1989).6

Eşitlik İnşa Süreci / Kuruluş (1948-1962)

1920-1940 arası ÇsKP, uluslararası komünist hareket ile ihtilaflı ilerlemesinde barışçıl, parlamentarist ve hatta evrimci sosyalizm anlayışını terk etmiş, 1940’lara geldiğinde Bolşevizasyonunu ve iç hesaplaşmalarını tamamlamış bir partidir. Partinin resmi çizgisi kadın örgüt ve aktivitelerini başlangıçtan itibaren gerekli ve anlamlı bulmaktadır ki zaten parti Merkez Kadın Komisyonu 1921 yılında partinin kuruluşundan itibaren faaliyet gösterir. 1947 Mayısına gelindiğinde partinin 446 bin kadın üyesi vardır.7 (Partide kadın üye oranı %30.5) Elbette, komünist kadınların “kıyafetleri gözüksün ve isimleri görülsün, duyulsun diye çay partileri ve balolar düzenleyen yardım kulüp ve kuruluşları” olarak tanımladığı burjuva kadın örgütleri arasında büyük bir açı bulunuyordu. Komünist kadınlar burjuva örgütlerinin bu aktivitelerini ‘entelektüel, burjuva ve gerici aktiviteler’ olarak tanımladıkları ve işçi kadınlara yer verilmediği için 1948 öncesi var olan kadın örgütleri ile aralarına mesafe koydular. Nazi işgalinin sona ermesinin ardından kadın örgütlerinin tekrar kurulması ile parti, kadın çalışmalarını farklı kadın gruplarının faaliyetlerini koordine etmek için kurulmuş olan iki komisyona, Ulusal Kadın Cephesi ve Çek Kadınlar Konseyine yönlendirir. Bu iki örgüt de temel aktivite olarak ülkenin yeniden yapılandırılması, kadınları istihdama katmak ve aynı zamanda kadınların ihtiyaç ve taleplerini siyasi otoritelerin gündemine sokmayı hedeflemektedir. Çekoslovak Komünist Partisi, 1948 yılında Ulusal Cephe Eylem Komiteleri aracılığı ile Çek Kadınlar Konseyi’nde baskın hale gelir ve çalışmaları ele geçirir. Konsey, 1948’de kısa bir Eylem Komiteleri döneminin ardından Kadınlar Konseyi (1948-1950) olarak yeniden yapılandırılacaktır. 

1940’ların sonu ile ’50’lerin başı kadınların eğitime, istihdama ve siyasete katılımı ve kamusal alanda eşitliğin tesisi ile karakterize edilebilir. 1948 Anayasası ‘çalışma hak ve zorunluluğu’ndan bahseder; evlilik, aile ve annelik devlet koruması altına alınır. 1949 Aile Yasası “Ailenin reisi erkektir” hükmünü ortadan kaldırır. 1950 Ceza Yasası ile ev içi şiddet suç kapsamına alınır, erkeğin aile mülk ve gelirine dair tek söz sahibi olma durumu değişir. Evlilik içi ve dışı çocuklar yasal olarak eşitlenir. Çocuk için ödenen nafakaya devlet müdahale etmeye başlar, çocuk nafakası yükümlülüğü bireyin devlete ve topluma karşı bir yükümlülüğü olarak tanımlanır. Eşitlik ilkesi bu dönemde o kadar ileriye götürülür ki, kadınların artık istihdama katılmakta olduğu gerekçesi ile nafaka kaldırılır. (Nafaka, 1963’te boşanmadan sonraki 5 yılla kısıtlanmış ve cinsiyetsiz olarak tekrar konacaktır.) Ayrıca, ev işlerini yapmak için bir kooperatif zinciri “Özgürleştirilmiş Ev işleri” (Osvobozena Domechost) kurulur.8

1948’de kurulan Kadınlar Konseyi, bireysel ve kitlesel üyeliklerle 2.5 milyon üyeye sahip, devlet tarafından finanse edilen ve bir devlet kurumu niteliği kazanmış bir örgüttür. Aynı zamanda Ulusal Cephe’nin de bir parçasıdır. Konsey üyesi kadınlar, kadınları istihdamdan dışlamak anlamına geleceği gerekçesi ile kadınların bazı iş kollarında çalışmasının yasaklanmasına karşı çıkacak kadar net ve devrimcidir. “Kapitalizmde kadınlar sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda idi ama sosyalizmde kadınları buralardan men etmek yerine, çalışma yerleri bu sağlıksız koşullardan arındırılmalıdır”.9 Konsey temelde erkeklerin ‘eve ekmek götüren’ kadınların ise ‘korunması gerekenler’ olarak algılanmasına karşıdır. Konsey üyesi komünist kadınlar, çocuğa bakmak için eşleri çalışmayan erkeklerin, maaşlarının arttırılmasına ve aile ücretine karşı çıkarlar. “Eğer devlet annelere yardım etmek istiyorsa onlara iyi bir iş ve maaş vermeli, kreş ve gündüz bakım evleri, kolektif yemekhane ve çamaşırhaneler açmalıdır. Yurttaşlara bilinçli ebeveynlik eğitimleri verilmeli ve bu eğitimler erkekleri de kapsamalıdır. Ayrıca kız çocuklarına çocuk bakımının öğretildiği ev idaresi dersleri kaldırılmalı, bekarlara konan bekarlık vergisi iptal edilmelidir”.10 Bu itirazlara aldıkları cevap ‘kadınların elbette sosyalizmin kuruluşuna katkı koyacakları ama bu katkıyı annelik rollerinin yanı sıra yapmaları gerektiği’ şeklinde olur. Kendilerine, kadın işçilerin üreme sistemlerini korumak için alınmış önlemlerin doktorlar tarafından konduğu ve evli çiftler için yapılan pozitif teşviklerle, vergi indirimlerinin kaldırılmasının halka açıklanamayacağı cevabı verilir.11 Temel beklenti, zaman içerisinde kadınların emek üretkenliğinin artıp ülkenin genel yaşam standardının yükselmesi ile kadınların da bir bütün olarak toplumla birlikte kalkınacak olmasıdır.12 Oysa, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması sadece medeni kanunda bir düzenleme değil, aynı zamanda siyasi de bir hedef olarak ortaya konmalıydı. 

Mart 1950’de Kadın Konseyi, Slovak Kadın Birliği ile birleştirilerek (1950-1952) kurulur. Kadınlar Birliği’nin amacı, kadınları sosyalizm inşası için örgütlemek, düşman unsurlara karşı devleti savunmak ve kadınları barış için mücadele için mobilize etmek olarak tanımlanmıştır. Çekoslovak Kadınlar Birliği, kadınları ihtiyaçlar doğrultusunda örgütlemek, yetimhanelerle ve huzur evleri ile ilgilenmek için gönüllü kadın tugayları kurmak, kadınlar arasında siyasi eğitim çalışmaları yapmak ve kadınların parti ve hükümet görevleri için yetiştirilmesini hedefler. Birlik olabildiğince çok yerel kol kuracak, var olan Yerel Ulusal Komiteler ile de iş birliği içerisinde çalışacaktır. Ülkede üretimin ağır sanayiye ağırlık verdiği bu dönemde çocuk bakımı ve diğer toplumsal hizmetler de yerel organizasyonlara bırakılır. 

1950’de Kadın İstihdamı Kurumu, Yerel Ulusal Komiteler13 ile birlikte var olan işletmelerin eleman ihtiyaçları, iş imkânları, kreş ve tatil olanakları, fabrika kantinleri ve kadın işçi sayısı üzerine çalışmalar yapar, kadınları istihdama katılmasına aracılık eder. Kadınlar hem istihdama katılmaya hem de “eteğinizin dibinde büyümektense çok daha doğal ve sağlıklı büyüyecekleri” için çocuklarını da kreşe göndermeye ikna edilmeye çalışılır.14

Biz kesinlikle (kadınlar için-ç.n) erkeksi bir tip hayal etmiyoruz… Hayal ettiğimiz yeni kadın, hanım hanımcık, çocuklarını anlamayı bilen iyi bir anne, iyi bir ev kadını ve örnek bir eş…15

Sovyetler Birliği’nin kuruluş döneminden farklı olarak, Çekoslovakya’da toplumsal örgütlenmenin merkezinde hâlâ aile var ve kadın çalışmaları her zaman bunu merkeze alan bir yaklaşıma sahip. Bu dönemde Kadın Konseyi’ne dair temel sıkıntı, Parti Merkez Kadın Komisyonu’nun da, Kadın Örgütleri Departmanı’nın da önemsenmemesi üzerinedir. Komisyon üyeleri de sıklıkla partide herhangi bir ağırlıkları olmamasından, yeterince bilgilendirilmediklerinden, tüm eylem ve etkinliklerin önceden belirlenmiş ve onaylanmış olarak önlerine sunulduğundan şikayet etmektedirler. Öyle ki, “ilgili örgütün (üyesi olunan kadın biriminin-ç.n) bile bilgisi olmadan yoldaşlarımız görevlerinden alınıyor… Bize bunun bizi ilgilendirmediği, parti kurumlarının meselesi olduğu söylendi”.16

1951’de Gönüllü Organizasyonlar Yasası ile demokratik merkeziyetçilik gereği tüm organizasyonlar Merkez Komite’ye bağlanır. Aktiviteleri, çalışma başlıkları, personel yapısı artık direk parti tarafından belirlenmektedir. 

Biz komünist kadınlar, kadın örgütünün dağıtılmasını protesto ettiğimizde bize eşit olduğumuz söylendi. Eşit, mutlu, neşeli ve hoşnutmuşuz, bu yüzden bizim problemlerimiz çözülmüş”.17

1952 yılında Sovyet örneği takip edilerek kadınların ekonomik bağımlılığının ve kapitalist aile içindeki eşitsizliğin sona erdiği gerekçesi ile kadın meselesinin çözüldüğü ilan edilir. Buna göre, ‘kadınların toplumdan ayrı bir çıkarı bulunmadığı için onları temsil edecek ayrı bir kadın örgütüne artık gerek yoktur’. 1952-1967 arasında merkezi bir kadın örgütü yerine izole ve işlevsiz, dağınık halde komisyonlar ve aslında sembolik bir yapı olan Çekoslovak Kadın Komitesi yer alıyor. Tümü parti üyesi 80 kişiden oluşan Komite, Uluslararası Demokratik Kadın Federasyonu (UDKF)18 başta olmak üzere uluslararası platformlarda ülkeyi temsil etmek ve Anneler Günü, 8 Mart gibi özel günleri organize etmekle görevliydi. Yerelliklerde ise var olan Yerel Ulusal Komitelere bağlı Kadın Komisyonları oluşturulacaktır. Yerel Ulusal Komitelerin kadro eksiğini kapatmak gibi bir amaca da hizmet eden yerel kadın komisyonlarına Ulusal Cephe Eylem Komitesi ya da Yerel Ulusal Komite tarafından atama yapılması gerekmektedir. İlk bakışta kadınları kamusal alana yerel komiteler aracılığı ile dâhil etmek, kadın ihtiyaç ve taleplerinin direk dillendirileceği bir alan oluşturmak gibi görünse de, zaten fazlasıyla iş yükü olan Ulusal Yerel Komitelerin birçoğu buna ‘bir de kadın başlığını mı üstleneceğiz’ diyerek itiraz eder. Ne Yerel Ulusal Komiteler ne de onlara eklemlenen Kadın Komisyonlarının nasıl ilerleyeceğini bilmediği, bir program ve net bir hedeflerinin olmadığı muğlak bir durum oluşur. Altyapısı oluşturulmadan yapılan bu değişiklik yüzünden halk arasında “erkekler savaşa gideceğinden işleri tekrar kadınlara devrediyor, kadınları yetiştiriyorlar” yollu dedikodular türeyecek hatta “rejimin sonu geldi, komünistler kaçıyor o yüzden kadınları görevlendiriyorlar” söylentileri yayılacaktır.19

Çekoslovakya’da devrim değil ama destalinizasyon Sovyetler’in baskısı ile başlar. Blok içerisinde Stalin heykellerinin en son yıkıldığı ülke olan Çekoslovakya, partinin genel hattında olmasa da kültürel alanda bir destalinizasyon yaşıyor. Golan’ın “entelektüellerini Batıya, gençliğini entelektüellere kaptıran parti”20 olarak tanımladığı ÇsKP için bu süreç, hem gençliğini hem entelektüellerini Batıya kaptırma yolunda önemli bir durak olur. 1956, 2. Yazarlar Kongresinde Ladislav Mnacko gibi önemli yazarlar Stalin dönemi kültür politikalarını eleştirecek ve ‘değişim’ isteyeceklerdir. 

Önce Stalin’le başlar sonra sıra Lenin’e gelir… Bu dizilim hiç değişmiyor ve değişim çağrısı ne zaman dillendirilse aslında sosyalizm düşmanlarının ‘rejimi değiştirme’ kastını dile getiriyor. 1956 yılındaki Majales Gençlik Festivali’nde rejim karşıtı sloganlar öne çıkar. Bir sonraki yıl festival iptal edilecek ve Novotny21 “gerici güçlerin önünü açıp (rejimi-ç.n) zayıflattığı için muğlak anlamlar taşıyan Destalinizasyon teriminin kullanılmasını yasaklayacaktır”.22

1960 yılına gelene kadar geleceğe güvenle ve kendine inanarak bakan Çekoslovakya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden sonra “Sosyalist” ismini alan ilk ülke olarak, Çekoslovak Sosyalist Cumhuriyeti oldu. 1960 Anayasası, Komünist Parti’nin toplum ve devlet içindeki öncü rolünü yasalaştırırır. 1961 yılına gelindiğindeyse, SBKP 22. Kongre ile başlayan ikinci destalinizasyon hamlesiyle parti içi tartışmalar başlar. ÇsKP 12. Kongre’de ikinci dalga destalinizasyona yeterli karşılığı vermediği gerekçesi ile Novotny eleştirilir, ekonominin durgunluğa girmesi, Macar KP kongresinde merkezi ekonomiyi gevşeten kararların çıkmasının yarattığı benzer yöndeki beklenti, parti kongresinin ertelenmiş olması vb. sebeplerle ‘değişim’ çağrıları yapılır. Gerici unsurların temel talebi, 1949-1954 yargılamalarının Stalin dönemi bağlantıları sebebi ile tekrar ele alınmasıdır. 

1960’lı Yıllar - Prag Baharı Öncesi

“Kadınların durumu düşünülünce [Federal Almanya’ya yerleştiğimizde kendimizi-çn.] az gelişmiş ülkelerde gibi hissettik. Sanki birileri bizi anne ve büyükannelerimizin zamanına, 20 yıl öncesine götürmüştü. Onlar gibi [Federal Almanya’daki kadınlar-ç.n.] evlenince yahut ilk çocuklarının doğumu ile işlerini bırakıyordu. Kreş yoktu ve anaokullarının çoğu sadece sabah 9’dan öğlene kadar çalışıyordu. Hayatımızda ilk defa birinin [bir kadının -ç.n] kendi konumu ile değil kocasının konumu ile tanımlandığını gördük. Bu tatsız bir sürpriz, geri bir adımdı.”23

1960 başlarında demografik problemler ve ülke nüfusunun azalma eğilimi ile (diğer sosyalist ülkelerde de olduğu gibi) Çekoslovakya’da kadın meselesi tekrar gündeme gelir. 1955 yılında Avrupa’nın en yüksek doğum oranlarından birine sahip olan ülke 1960’lı yıllarda özellikle 2 milyon Alman’ın ülkeden gitmesi ile nüfus darboğazına girer.24 Diğer yandan 1960 yılına kadar ortalama %8 büyüyen ve yıllık sanayi üretimini sürekli arttıran Çekoslovakya ekonomisi, bu gelişmeleri toplumsal hizmetlere aktaramaz. Bu noktada kadın sorunu artık bir nevi “çocuk sorununa” dönüşmeye başlar.25 Kadınların ev işleri ve çocuk bakımı sorumluluğu devam ettikçe, eğitimde ve istihdamda fırsat eşitliğinin direk eşitlik sonucuna götürmediğini Çekoslovakya örneğinde de görüyoruz. 

Lenin’in henüz 1919’da işaret ettiği “proletarya öncülüğünde, ev işlerine karşı başlatılacak olan kitlesel savaş” tıkanmıştır. Ülkenin demografik problemlerinin çözümü için nüfusun artması teşvik edilmiş ama bu nüfus artışı kadınlar pahasına sağlanmaya çalışılmıştır. Kreş ve gündüz bakım merkezleri yetersiz26 ve örneğin kolektif çamaşırhaneler sadece ailelerin %15’inin ihtiyacını karşılayabiliyor. 

Prag Baharı ve “Normalleşme” Arası Dönem

Tarım sektöründe yaşanan bir takım problemler, özellikle kırsal nüfusun yaş ortalamasının 50 ve üstü olduğu ülkede, bir gıda krizine dönüşür. Bütçenin yüksek bir oranı tarım ve gıda ürünleri ithalatına gitmektedir. 1962 yazında 5 yıllık plan ertelenerek acil 1 yıllık bir plan yürürlüğe konulur. Ekonominin negatif büyüme göstermesi, Çin – Sovyet ilişkilerindeki bozulmalar sebebiyle Çin’le ticaretin durması ve Küba füze krizi sebebi ile ülke ekonomik olarak zorluk çekmeye başlar.27 1963 itibarı ile bir ekonomik reform gerekliliğine ikna olunur ve planlı ekonominin fiyat ve ücret sistemlerinde ‘ılımlı’ bir ölçüde değişiklik yapılması, meta-para ilişkisinin topluma giriş yaparak sosyalist pazarda da bir arz talep dengesi oluşmasını öneren isimler olur. 

1966’da düzenlenen 13. Parti Kongresi’nde bu reformun esasları kararlaştırılır. Yeni reform programı sanayide iş konseyleri, sendikalara üyeleri adına pazarlık hakkı ve çiftçilere bağımsız kooperatifler kurma izni vermektedir. Temel itki pazar koşullarını iyileştirmek için özel sektöre ihtiyaç olduğudur. Ekonominin yeniden yapılandırılması gerektiğine dair tartışmalar Slovakya’nın özerkliği, ‘ifade özgürlüğü’, siyasi çoğulculuk ve 1950’li yıllarda yapılan siyasi yargılamalara sıçrar. Tartışmalara sanatçılar, öğrenciler, farklı kitle organizasyonları ve partinin kendisi de kendi içinde tartışarak dahil olur. 

Ekonomik ve politik reform önerileri arasında, özellikle yazımızı ilgilendiren kısım, kadın ve erkeğe eşit haklar projesinin eleştirilmesidir. Kadınlar için 1950’lerin ‘işçi ve yurttaş’ vurgusu ‘anne ve yurttaş’a dönüşmeye başlar. Pratik muhafazakârlaşır, kadınlar için eşitlik ve özgürlükçü politikalar ile aile kurumunu güçlendirici adımlar yan yana ilerler. Kolektif çocuk kreş ve bakımevlerinin ekonomik olarak verimsiz olduğu, çocukların devlete maliyetinin annelerin çalışma hayatına katılmasının getirdiği getiriden çok daha fazla olduğu ayrıca annelerinin biricik bakımından yoksun kalan çocukların psikolojik olarak zarar gördüğü öne sürülmeye başlanır. 1950’lerde çocukları kreşe göndermek için yapılan propaganda ve çalışmalar azalarak bitecek, vurgu ve destek yavaş yavaş çekilecektir. 

Parti’nin kadın meselesinde duruşu, ‘reform’ tartışmaları arasında rotasını kaybetmekte, silikleşmekte ve hatta gittikçe tutarsızlaşmaktadır. 1966 yılında ÇsKP 13.Kongresi’nde yeni bir kadın örgütü talebi gelir. Çekoslovak Kadın Komitesi Başkanı Helena Leflerova kadın başlığında yaşanan temel problemi “kadınların sosyalist toplumda var olan haklarını kullanmak için çok az fırsatı olması” şeklinde tanımlar.28 Antonin Novotyn yeni kurulacak Kadınlar Birliği’nin (1966) amacını “Kadınların devlet ve toplumsal işlere daha fazla dâhil olması ve sosyalist toplumda kadınların statüsüne dair soruların adresi olarak direk görev alma olanaklarını arttırmak” olarak ifade eder.29 Ama aynı Novotny “Komünizme geçişte ailenin öneminin azalacağını söyleyenlerin haklı olmadığını, gerçekte komünizmde ailenin güçleneceğini, aile ilişkilerinin ekonomik spekülasyonlardan arınacağını ve en yüksek seviyede saflığa ulaşıp güçleneceğini” de söyleyecektir.30

Kadın Komitesi üyeleri de ülkenin genel atmosferinden muaf değildi. Ellerinde bir kadın politikası, bir program veya bir perspektif; doğrultu olmayınca onlar da reform tartışmalarıyla birlikte sürüklenirler. Reform yanlısı Kadın Komitesi üyeleri, sosyal bilimciler ile birlikte kadınların durumuna dair bir dizi seminer ve tartışmalar düzenler. Kadınların düşük kalifikasyonu, toplumsal hizmet ve çocuk bakım merkezlerinin problemleri, kadınların hiç boş vaktinin olmaması ve özellikle yaşlı kadınlar, bekâr anneler ve kırsal kesimdeki kadınların sorunları gibi problemler ele alınır. Reform yanlısı komite üyeleri bu problemlerin birikmesinin ve sonuçlarının suçlusu olarak önceki dönemin politikalarından şikâyet etmekteydi. Özellikle kadın dergilerinde başlayan tartışmalarla, vara vara ‘Stalinizmin kadın çalışmalarında hatalar yapılmasına neden olduğu’ noktasına ve partinin bu konuya eğilmesi gerektiği sonucuna varılır. Önceki dönemi tartışmak adına başlayan tartışmalar, üreme yaşındaki kadınların istihdamda olmasının nüfusun düşmesine sebep olduğundan kadınların çalışmasının ‘gerçekten gerekip gerekmediğine’ kadar uzanacaktır.

Parti liderliği meşruiyet sağlama yeteneğini kaybetmiştir. Novotny’nin Dubček’e karşı Sovyetler Birliği’nden istediği destek, Brejnev tarafından ‘Çekoslovakya’nın iş içlerine karışılamayacağı’ gerekçesi ile reddedilir. Artık Çekoslovak gençliği blue jean giymeyi, son model araba sahibi olmayı, hippiler ve Batı ile özdeşleştirilen bir hayatı özgürlük olarak savunmaktaydı. Bu kısım önemli; Prag Baharı çok partili sistem kadar, rock and roll, Amerikan filmleri, parizyen kıyafetler ve kapitalist Batı’ya seyahat talep ediyordu (ki sadece 1964 yılında Çekoslovakya’da tatil için yurtdışına çıkan kişi sayısı 2 milyondur).31 Sınırlardan sızan kapitalist açgözlülük toplumu kemirmeye başlamıştır.32 Novotny’nin bunun karşısında ‘yabancı burjuva etkisine’ karşı kampanyalar düzenlemesi hem geç kalmış bir hamledir hem de erkeklerde uzun saça karşı kampanya başlatmak, devlet dairelerinde çalışan erkeklere uzun saçı yasaklamak gibi absürt ve şekilci formlarda kalır.33

Nisan 1968’de Merkez Komitesi’nin Novotny dönemi ile hesaplaşma adı altında ülkede yaşam standartları ve ulaştırma sektöründeki eksiklikler hakkında başlattığı tartışma, parti kararlarının sorgulanmasından, parti üyelerinin ‘partiye sorgusuz itaatlerini’ eleştirilmesine kadar uzanır. Merkeziyetçiliğin sorgusuz sualsiz itaat anlamına geldiğini düşünen bu bakış, yeni Genel Sekreter Dubček’in sözleri ile “Parti’nin her üyesinin, bilinci doğrultusunda direnmek sadece hakkı değil aynı zamanda sorumluluğu olduğunu” dile getirmesi ile toplumsal bir tartışmaya alan açar. Parti kendi mekanizmaları ile sağlıklı bir şekilde yürütemediği tartışmaları kamuoyuna havale etmekte ve tartışmalar bir iç çekişme halinde yürütmektedir.

1967’de kurulan Kadınlar Birliği iki yıl sonra Merkez Komitesi’ne yolladığı mektupta kadınların durumunu eleştirir. Merkez Komitesi Kadınlar Birliği’ni sağ kanat oportünizme yönelmekle itham eder. Kadın çalışması içinde ‘partinin bünyesinden partinin karşısına’ gerçekleşen bu kayış, dönemin siyasi atmosferi ile oldukça alakalı. Dubček’in sansürü kaldırması ve eleştiri hakkı üzerine vurgusunun bir çıktısı da gazetelerin üst makamlardaki yolsuzluk haberleri ile çalkalanmasıdır. Tartışma programları, üniversitelerde açık oturumlar, özellikle televizyonda yayınlanan Stalin dönemi Çekoslovakya’sı siyasi suçlularının gardiyanları ile beraber konuk olduğu günah çıkarma programları, emniyet müdürlerinin gösterilere yaptığı müdahalelerden dolayı çıkıp özür dilediği basın açıklamaları şova dönüşür. Demokrasi ve özgürlük adına alkışlanan bu şovların halka verdiği mesaj, ülkenin kimsenin net olarak tanımlayamadığı ama “güler yüzlü sosyalizm” olarak adlandırılan yeni bir yola girdiğidir. 

1970 Aralık Plenumu’nda, “13. Kongre’nin (1966) ardından Parti ve Toplumda Ortaya Çıkan Krizden Çıkarılan Dersler (1966 sonrası)” isimli belgede ÇsKP, Prag Baharı’na götüren süreçte yapılan hataları sıralarken: “Siyasi ve ideolojik mücadelenin zayıflamasıyla burjuva ideolojisine, küçük burjuva eğilimler ve ideolojik bozulmaya alan açıldığı ve kentte ve kırda yaygın olan küçük burjuva kesimin sosyal yapıya eklemlenmesiyle hata ve yetersizliklerle birlikte daha tehlikeli hale geldiğini”34 de tespit ediyor. Küçük burjuva ideolojisi kendisine zemin bulduğu zaman liberalizmin özgürlükçülük söylemine, güçlü olanın kazandığı bir dünya tahayyülüne sarılır. Seçkincilik, güçlü olanın kazanması, imtiyazlı olması gerektiğini düşünür; eşitlikçiliğe karşıt durur, aşağılayarak, ezerek kendini yüceltme çabasıdır.35 Çekoslovakya tam da bu sarmaldadır: ‘Bir traktör kullanıcısının, bir lokomotif sürücüsünün ya da inek çiftliğinde sağım yapan bir kadının neden bir doktordan daha fazla maaş aldığı’ ana tartışma konularından birisi haline gelir. Geçmişin ‘işçi kadın’ imajı artık küçümseme ve dalga geçme malzemesidir. ‘Jimnastik İşçileri’ isimli aylık dergide 1968 yılında, bir kadın doktor eski dönemde yayınlanmayacağını söylediği yazısında, kadınların erkek işlerinde istihdam edilmesi politikalarının (olduğu eski dönemin -ç.n.) sona ermesini selamlıyor ve kadınlarla erkeklerin sporda eşit olamayacağını söylüyor: “Kadınlar için en iyi egzersizin doğal ritim duygusunu geliştirmeye yardımcı olacak, fiziksel zarafetini ve kadınsı ifadesini geliştiren atletik aktiviteler”36 olduğunu yazdığı makalesi ‘yeni dönemde’ yayınlanmıştır. 

Bu halkın sosyalist bilinci nerede? Bu partinin devrimci uyanıklığı nerede? Bu halkın boyun eğmezliğine, devrimci maneviyatına ne olmuş olacak?” Fidel Castro-Çekoslovakya Sorunu.37 

1960’larda Çekoslovakya’da öğrenciler arasında yapılan bir araştırmada gençlerin yalnızca %11.4’ü kendilerini ‘politik olarak aktif’ olarak tanımlamaktadır. Katılımcıların %47’si kendisini ‘tarafsız’, %56.6’sı ise ‘pasif’ olarak tanımlıyor. Parti üyesi öğrenciler arasında yapılan bir diğer araştırmada ise, gençlerin sadece %11.3’ü ‘inandığı/ikna olduğu, kalan kısım ise ‘maddi avantajları ve çevre etkisi’ ile partiye üye olduklarını söylüyorlar. 19 yaşındaki erkeklerin büyük çoğunluğu Varşova Paktı’ndan haberdar değildir. Daha vahimi ise, katılımcıların %30’u ‘ABD’nin savaş dışında sebeplerle’ silahlandığını, %20’si ABD’nin silahlanma sebebinin ‘barış arzusu’ olduğunu düşünüyor.38

Yeri gelmişken,“Eşitlik mi, Özgürlük mü?” tartışmasını hatırlayalım ve birkaç şeyi vurgulayalım:

Prag Baharı ve ardından Sovyetler Birliği’nden gelen askeri müdahale, reel sosyalizm tarihinde en fazla tartışılan, yazılan konulardan birisi. Yazı çerçevesi itibarı ile girilmeyecek, Fidel’in sözleri kanımca yeterlidir.39 1968’de eşitliği dışlayarak gelen özgürlükçü liberal dalganın, dünya komünist hareketini bölerken kendine meşruiyet arayışında sağladığı birtakım argümanlar var. Çekoslovakya için bu argümanları kadınlar açısından ele almak, tartışmayı kadınlar için eşitlik ve özgürlüğün ‘karşı karşıya getirilmesi” sorusuna taşımak gerekiyor. 

Bu dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarında40, Çekoslovak nüfusunun çoğunluğu kadın eşitliğini desteklese de birçok kadın ve erkek, kadınların evde oturmasını tercih ettiklerini söylüyor. Küçük burjuva ideolojisinin bu şahlanışı, kadının ve erkeğin geri konumlanışına geri dönmesi anlamına geliyor. Artık, ülkede striptiz barların bile (!) olmaması Çekoslovakya’nın geri kalmışlığının göstergesi olarak sunulmakta, ‘Taş devri çağını yaşayan bu insanların cinsellik pazarına- fuhşa ve pornografiye- ulaşma özgürlüğünün bulunmamasından yakınılmakta41, erkeklerin fuhuş sektörüne erişim ‘hakkı’ndan bahsedilebilmektedir.42

Parti’nin ve ülkenin kontrolü kaybedilmektedir. Müdahale ÇsKP’den değil, 21 Ağustos 1968 tarihinde Sovyetler Birliği liderliğinde Varşova Paktı ülkelerinden gelir.

Aileye Dönüş / Normalleşme (Normalizace) 1969-1989

Sovyet müdahalesi, Çekoslovakya’da herhangi bir silahlı direniş hareketiyle karşılaşmadı. Müdahalenin ardından başlayan ve resmi olarak Normalleşme (Normalizace) olarak adlandırılan bu dönemde Husak hükümeti, ekonomiyi devletçi müdahale ve önlemlerle büyük kayıplar olmaksızın kısa vadede stabilize etmeyi başardı. ÇsKP, 1971 yılında düzenlenen 14. Kongrede siyasi krizin sona erdiğini ve sosyalizmin ‘yeniden doğduğunu’ ilan etmiştir. 

Her yeni evre yeni bir meşruiyet zeminine ve ideolojik gerekçeye ihtiyaç duyar. Normalleşme dönemini iç siyasal hedeflerin belirlenmesinde sınıf savaşının değil, halkın refahının merkeze alınması ile tanımlanması mümkün. (Geçerken not etmek gerekiyor, yolu açan Brejnev’dir.) Husak43 bu dönemde “normal bir insan sakin/huzurlu bir hayat ister, parti bu sakin hayatı korumak istiyor44 diyerek komünist partiye yeni bir misyon ekler. 

Bu huzurlu, sakin hayat içerisinde, ÇsKP liderliği toplumun desteğini almak için tüketim ve tüketici merkezli politikalara yönelir ama “tüketim arzusunun temposunu yakalayamaz”.45 T-shirt vardır fakat gençler pop ikonları baskılı t-shirtler istemektedir, pantolon vardır ama talep edilen kot pantolondur. Kuruluş yıllarının traktör süren, vinç operatörü olmaya özendirilen kadınları artık yurtdışından gelen moda dergilerine kutsal kitap gibi bakmaktadır.

1948 yılında yükseköğretimde öğrencilerin %18.5’i kadın öğrenci iken bu oran 1975 yılına geldiğinde %41’dir. 1948 yılında %37.8 olan kadınların istihdamdaki oranı 1975’te  %48’e yükselir ki bu hali ile dünyada kadın istihdamının en yüksek olduğu üçüncü ülkedir.46 Aynı kaynaktan devam ediyorum, 1960 ortalarında, dünya çapında en yüksek oranlardan biridir, seçilmiş temsilcilerin %31’i ve meclisin %22’si kadındır. (Örneğin bu dönemde ABD Kongresi’nde kadın oranı %2.2’dir). 1968 tarihli Yeni Aile Yasası ile evlilik içi tecavüz suç sayılmış. Bütçenin %4’ü maddi teşviklere (aile ödeneği, doğum yardımları ve ücretli doğum izni ödeneklerine) %7’si ise kreş, okul yemeği, okul sonrası bakım ve çocuk sayısına göre vergi ve kira indirimlerine gitmektedir. 1970’lerde dünyanın en iyi aile politikalarından birisi Çekoslovakya’dadır. Buna rağmen, “Normalleşme” sürecinde, ülkenin kadınlar için geri bir konuma hapsolmuş olduğunu görüyoruz çünkü kadınlara sunulan “sakin hayat” ailede başlayıp ailede bitmektedir. Bununla beraber, kadınlar için denge yanlış kurulmuş ve fazla korumacı politikalarla ilerlenmişti. Yeni iş yasasında kadınlara gece mesaisinin ve iş seyahatinin yasaklanması, genel olarak fazla mesainin kısıtlanması, kimyasal biyolojik maddelerin kullanıldığı süreç ve iş alanların yasaklanması, doğum izninin 26 haftaya ve annelik izninin 2 yıla çıkarılması, kadının annelik rolü için yapılan düzenlemelerdir. 

1952 yılında kadın orgazmı ile ilgili ülke çapında konferanslar düzenleyip araştırmalar yapılan 1961’de homoseksüelliği47 ‘suç’ olmaktan çıkaran ilk ülkelerden biri olan Çekoslovakya, normalleşme döneminde Katerina Liskova’nın tanımı ile toplumsal cinsiyet alanında bir “thermidor” yaşıyor.48 1950’lerde kadın ve erkeğin birlikteliğinin temeli aşk olması gerektiği, aşk ve tatmin edici bir cinsel yaşam için cinsiyet eşitliğinin şart görülüp, hatta seksologların bir bölümünce erkeklerin de ev işleri ve çocuk bakımı işlerini paylaşmasının eşit ve birbirini seven çiftler oluşturup kadın orgazmının yolunu açacağı öne sürülürken, 1970’lerin cinsellik kitapçık ve broşürleri ‘başarılı bir evlilik hatta cinsel hayat için bir cinsiyet hiyerarşisi gerektiğinde’ ısrarcıdır. 

Kadınların gerilemesi apolitizmle beraber ilerliyor ve birbirini besliyor. 1970 başında yapılan bir araştırmaya göre kadınlar liderlik pozisyonlarında olmayı tercih etmemekte ve daha da önemlisi kadın liderlerle çalışmak istememektedirler. Yine 1970’lerde yapılan bir araştırmaya göre çalışan kadınların  %20’si ve ev kadınlarının  %36’sı siyasetle ilgili hiçbir şeyle ilgilenmediklerini dile getiriyor.49 Kadınlar erkeklere oranla çok daha az boş vakte sahip ve bu vakti de yakın çevre /konu komşu ve aileyle geçiriyor. Kadınların başlıca sohbet konuları aile ve muhit/ komşular iken; erkekler spor, kültür ve dünya siyaseti üzerine konuşuyorlar. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, 1968 sonrası normalleşme periyodu ile kadınların mühendislik ve doğal bilimler alanında katılım ve ilgisi düşecek, geleneksel kadın mesleklerine yönelecektir. Çavuşesku Romanya’sında kadınlar özel olarak teknik eğitime yönlendirilirken Çekoslovakya’da kadınların bu alanlardan uzak durmasına göz yumuldu.50 Ulusal profesyonel/uzman çalışan listelerine göre kadınların %54’ünün niteliklerinin daha altında bir işte çalıştıkları görülüyor. Bunun sebebi, kadınların ideolojik olarak erkeklerin gerisinde görülmesi yahut erkek egemen bir sistemde dışlanmaları değil, aile içinde yüklendikleri roller ve sorumluluklar… Günümüzde olduğu gibi, o gün de kadınlar aile hayatı ile rahat yürütebilecekleri mesleklere ve iş alanlarına yöneliyorlar. 1950’lerin iş ve emek ekseninde örgütlenen toplumunda kadın her şeyden önce bir ‘işçi’ iken 1960lardan itibaren kadın her şeyden önce ‘anne’dir. 

Kadın temsiliyetinin yüksek kademelerde bu kadar yüksek oranda olmasına rağmen kadınların problemlerinin kronikleşmesi ayrı bir kadın örgütü gerekliliğini gösteriyor. Kapitalizmde olduğu gibi sosyalizmde de sadece biyolojik olarak kadın olduğu için kadınların karar alma mekanizmalarında yer almasının özel bir anlamı da, kadınlar için bir getirisi de yok. Kadınlar, siyasette kadın meselesi ile ilgilendikleri zaman ciddiye değil, hafife alınıyorlar. Bunun için bireysel değil, kurumsal itiraz ve otoritenin geliştirilmesi gerekiyor. Çekoslovakya’da kadın örgütünün işlevsiz kılınması, hem partiyi kadın talepleri konusunda daha duyarlı ve uyanık hale getirecek bir kaynaktan, hem de parti öncülüğünün bu talepleri/çözüm önerilerini ileriye çekme motivasyonunun yaratacağı dinamik ilişkiden mahrum bırakmıştır.

Evlilikte iş bölümünü ev işlerini yarı yarıya yapmak olarak algılamayın. Erkeklerin her zaman iş ve iş dışı sorumluluğu fazla. Kendilerini boğulmuş ve dırdıra uğramış hissederler.”51 

Her dönem bunu en başa yazmak gerekiyor. Kadın mücadelesi sadece ekonomik sosyal bir mücadele değil aynı zamanda ideolojik bir mücadeledir. Çekoslovakya’da bu yıllarda dışarıda detant52 içeride normalleşme halkı uyuştururken, kadınlar aile merkezli bir hayata geri dönüş yaşadı. Çocuk bakımının toplumsal ve siyasal bir mesele olduğu sosyalizmin temel ilkelerindendir, bu da atlanmış. Normalleşme ilerledikçe kadın istihdamından geri adım atılmadan, kadının annelik rolünün desteklenmesi politikaları geliştiriliyor. Çekoslovakya bu dönem dünyanın en uzun doğum iznine sahip ülkesidir.53 1971 yılında Parti ‘Ebeveyn olmanın toplum içindeki itibarını yükseltmek için tedbirler’ başlıklı bir yasa tasarısı yayınlar, okullara evlilik ve ebeveynlikle ilgili dersler koyar ve daha fazla evlilik danışma merkezleri kurar. 1975 yılına gelindiğinde, Avrupa’da en yüksek doğum oranı da yakalanmıştır.54

Toplumsal planda ÇsKP meşruiyetini, kurduğu eşit toplum ilkelerinde değil, maddi materyal ödül ve tüketim yelpazesini geliştirmekte arıyor görünüyor. 1972 yılında artık Çek ailelerin %80’inin evlerinde televizyon vardı. Parti küresel kültüre karşı ideolojik bir mücadele vermenin değil, onun yerli versiyonunu üretme peşindedir. 

Ailenin Birliği, Sosyalizmin Dağılması… 

Sosyalizm, Polonya’da 10 yılda, Macaristan’da 10 ayda, Çekoslovakya’da 10 günde sona erdi denir. Çekoslovakya’da sosyalizmin sona ermesi, itirazsız ve sorunsuz gerçekleştiği için, Batı basınınca ‘Kadife Devrim’ olarak adlandırıldı. Biz baktığımızda, yıllara yayılan bir çözülme görüyoruz. Sona gelindiğinde parti dağılmamış yahut iç muhalefetle bölünmemiş ama felç olmuş durumdadır. 

İndirgemeyi göze alarak söylüyorum, Çekoslovakya’da sosyalizmi sadece sosyalistler yıkabilirdi, Gorbaçov da yardımlarına yetişiyor. Çekoslovak ekonomisi 1970 ve 80’lerde performans olarak düşüş göstermiş olsa da dünya seviyesinin üstünde bir yaşam standardına sahipti. 1982 yılında kişi başına gelir 6 bin dolar civarı ve dış borç önemsenmeyecek miktardaydı. Gierek’in Polonya’sından farklı olarak Çek ve Slovak liderler, Batıdan teknoloji transferi ya da Batı sermayesi arayışına girmediler. Çekoslovakya, yine Blok ülkeleri içerisinde bir istisna olarak 1980’lerde ithal ürünler için Batı’dan borç almayan ve IMF gibi kurumlara borç ödemek için yaşam standartlarından feragat etmek zorunda olmayan tek sosyalist blok ülkesidir. Market öğelerini ekonomiye getiren ve ekonomik karar alma mekanizmalarını merkezi olmaktan çıkaran Macaristan örneği yerine, Çek ve Slovak liderler merkezi planlamayı daha verimli kullanma yoluna gitmişti. Charter 7755 gibi muhalif sesler yükselse de etkileri küçük ve halktan uzaktır. 

Karşı devrimcilerden oluşan Sivil Forum isimli organizasyonla pazarlık içerisindeki ÇsKP, örneğin Polonya Komünist Partisi’nden farklı olarak güçlü bir parti olmasına rağmen, kendini yenileyemedi ve sosyal demokrat geleneğe yenik düştü. Toplumun kontrolü çoktan kaybedilmiştir. Fabrikaları karşıdevrimci öğrenci gruplarından temizlemek için izin istediklerinde, 1948’de devrimin güçlü yumruğu olarak tanımladığı ve kurduğu işçi milislerini; müdahale etmelerinin “şiddeti körükleyeceği” gerekçesi ile evine gönderen Komünist Parti’dir. 24 Kasım 1989’da Genel Sekreter Milos Jakes ve Parti Merkez Komitesi “ülkenin içinde bulunduğu siyasi krizdeki sorumluluğunu ve halkın güvenini kaybettiğini kabul ederek “ istifa eder.56 “Partiyi mobilize etmiş olsaydık çok yüksek bir bedel ödeyeceğimize ikna olmuş durumdayım. Başka kimsenin bu kadar büyük bir üye sayısı, bu kadar deneyimli kadroları ve diğer kolektiflerle bağı yok”. Komünist Parti’nin öncü rolü ve Marksizm Leninizm’in resmi ideoloji olduğuna dair anayasa maddelerinin iptal edilmesi herhangi bir itirazla karşılaşmadı. Normaldir, parti çok uzun zamandır ‘halkın aklı ve bilincinden likide olmuştu’. 

“Soyut özgürlük sözcüğünün sizi aldatmasına izin vermeyin. Kimin özgürlüğü? Bu, bir kişinin bir başka kişi karşısındaki özgürlüğü değil fakat düpedüz sermayenin işçiyi ezme özgürlüğüdür.” (Marx, Serbest Ticaret Sorunu Üzerine Brüksel Demokratik Birliğinde yaptığı konuşma) 

Çekoslovakya’da sosyalizm ekonomik sorunlar yahut kurumsal bir kriz yokken yıkıldı. İnsanlık tarihinin en büyük eşitlik projesi, kapitalizmin özgürlük pazarlamasına yenik düştü. ÇsKP, kapitalist etkinin karşısına çıkacak bir sosyalist bilinci oluşturamadı. Eski komünist liderlerin çözülüşün ardından kapitalist restorasyonun da liderleri haline gelmiş olması, balığın baştan koktuğunu gösteriyor. Fidel’deki yürek ve akıl hiçbirinde yoktur. 

“Kadife Devrim”in Ardından… 

Siyaset bilimci Michael Munk 1970’li yılların Çekoslovak toplumunu tarif ederken “Batının tüketim maddeleri arasında seçme ‘özgürlüğünü’ kıskanmakla kalmıyor” aynı zamanda apolitizm öyle bir boyuttadır ki “Genel olarak Amerikalıların çoğunun kendilerinden daha iyi iş, eğitim, sağlık ve emeklilik güvencesine sahip olduğunda [inanmakta] ısrar ediyorlar” diyor.57 Ülkenin son döneminde halk nezdinde resmi olan hiçbir şey okunmaya ya da bilmeye değer bulunmamaktadır. 

Avrupa’da kadınların uğruna mücadele ettikleri çalışma ve eşit işe eşit ücret hakları, Sosyalist Çekoslovakya’da zaten mevcuttu58 ama Çekoslovak kadınlara göre çok da ‘matah’ bir şey değildi. Çekoslovakya’da kadınların eğitim ve istihdamda, yasal ve toplumsal alanda yakaladıkları muazzam oranlar, gündelik yaşamlarında onlar için neredeyse bir anlam ifade etmiyordu. Komünistler bunun için çalışıyorsa, kadın haklarının pek de gerekli bir şey olmadığını düşündüler. Ortada ciddi bir sorun var ve demek ki kadın özgürlük ve eşitliğini sağlamak için dünya tarihinin en ileri ve anlamlı adımlarını atan sosyalist devlet, kadın başlığında kendini ileri taşıyamamıştır. 

2008 yılında Çek parlamento görüşmeleri sırasında ‘Ayrımcılığa Karşı Yasa’, ‘toplumun doğal evrimini, üye ülkeler arasındaki kültürel farklılıkları görmemesi ve ‘eşitlik talebini seçme özgürlüğünün üstüne koyması’ sebebi ile eleştirilmişti.59 1989’dan sonra yerleşen ‘hak’ anlayışı, piyasa liberalizmine bağlı ve güçlü bağımsız bireylere dayalı bir toplum, güçlüler için özgürlükler çerçevesinde kuruluyor: “özgürlük eşitlikten önce gelir”. 

1989 yılında Çekoslovakya’da kadınların %94’ü çalışıyor60, bugün ise bu oran %52.22’ye düşmüş durumda. AB direktörlüğü 2015 araştırma sonuçlarına göre ödenebilir fiyatlarda çocuk bakım merkezleri olmaması nedeni ile çalışan Çek kadınları anne olduklarında istihdamda en olumsuz etkilenen grubu oluşturuyor.61 Çekoslovakya çocuklu ailelerin %10’unun gelir yoksulluğu yaşadığı ve nüfusunun %8’inin mutlak yoksulluk yaşadığı bir nüfusa sahip. Bugün yapılan kamuoyu araştırmaları, 30 yıl önce temel problem ‘özgürlük’ olarak tanımlanırken bugün temel problemin ‘adalet ve fırsat eşitliği’ olduğunu söylüyor.62 

‘Kadife Devrim’, Çekoslovakya’nın demokrasi, piyasa ekonomisi ve Avrupa yolunu seçmesi olarak lanse ediliyordu. Tarih kitapları yeniden yazıldı, anti komünizm anıtları dikildi, komünizm mağdurları müzeleri kuruldu, merkezi planlı ekonomi diktatörlükle eş tutuldu, kolektif mülkiyet şeytanlaştırıldı. Eşitlik, eşit gelir dağılımı ve sosyal adalet asla ağza alınmaması gereken kavramlar haline getirildi. 

Bugün emekçi kadınlar için sonuç, piyasa demokrasisi ve AB emperyalizmidir. 

Feride E.Tetik / GELENEK

* Bu serinin diğer yazıları için:
https://gelenek.org/tahtini-da-bahtini-da-kendi-kuran-kadinlar-reel-sos…
https://gelenek.org/polonya-ve-ne-yapmamali-reel-sosyalizm-deneyimlerin…
https://haber.sol.org.tr/gelenek/romanya-cavusesku-ve-kurtaj-yasaklari-…

KAYNAKLAR

-Alamgir, Alena K. (2013). “Race is Everywhere. State Socialist Ideology and the racialisation of Vietnamese workers in Czechoslovakia ”. Race & Class. vol 54/4.

-Bren, Paulina (1985). “Women on the Verge of Desire. Women, Work and Consumption in Socialist Czechoslovakia” içinde Wolchik S. & Meyer G. A. (eds) Women Party and State in Eastern Europe. Duke University Press. 

-Castro, Fidel (1975). Çekoslovakya Sorunu Üzerine. Aşama Yayınları. 

-Ferber M. A. & Raate P.H. (2003). “Women in the Czech Republic: Feminism Czech Style”. International Journal of Politics, Culture and Society, 16(3). 

-Garver Bruce M. (1985).“Women in the First Czechoslovak Republic” içinde Sharon L. Wolchik & Meyer Alfred G. (eds). Women, State and Party in Eastern Europe, Duke University Press: Durham. 

-Galia, Golan (1970). “Youth and Politics in Czechoslovakia”. Journal of Contemporary History, 5(1), 3-22. 

——————— (1971). The Czechoslovak Reform Movement: Communism in Crises. 1962-1968. Cambridge University Press. 

-Havelková, Barbara (2014). “The Three Stages of Gender in Law.“ içinde H. Havelková, L. Oates-Indruchová (eds.), The Politics of Gender Culture under State Socialism. An Expropriated Voice. London: Routledge. 

 ————(2016), ‘Blaming All Women: On Regulation of Prostitution in State Socialist Czechoslovakia’. Oxford Journal of Legal Studies 165, Oxford Legal Studies Research Paper No. 27/2016.

————–(2017) Gender Equality in Law. Uncovering the Legacies of Czech State Socialism. Hart Publishing. Oxford and Portland. 

-Havelkova H. (2014) “An Expropriated Voice” içinde Hvalkova H & Oates-Indruchova L. (eds.) The Politics of Gender Culture under State Socialism: An Expropriated Voice. Routledge. 

– Heitlinger A. (1985).“Passage to Motherhood: Personal and Social Management of Reproduction in Czechoslovakia in the 1980s” içinde (eds) Sharon L. Wolchik & Alfred G. Meyer, Women, State and Party in Eastern Europe, Duke University Press: Durham. 

-Hensher, Frank (2015).For the Best of The Child: Between Familial & Collective Child Rearing in Socialist Czechoslovakia. Panel New Ideas on Childrearing in Postwar USSR & Czechoslovakia.

– Klípa, Ondřej. (2011). “Polish Women Workers in Czechoslovakia: What Made Them to Come?”. Cesky Lid. 98. 31-52.

-Lišková, Kateřina (2018). Sexual Liberation, Socialist Style: Communist Czechoslovakia and the Science of Desire, 1945–1989. Cambridge University Press. 

– Hawas, May. & Muechlenbeck, Philip (2017). “Mobilizing Women State Feminisms in Communist Czechoslovakia and Socialist Egypt” içinde Muechlenbeck, Philip. & Hawas M. (eds) Gender, Sexuality and the Cold War, A Global Perspective. Vanderbilt University Press. 

-Jancar, Barbara W. (1985). “Women in the Opposition in Poland and Czechoslovakia in the 1970s” içinde (eds) Sharon L. Wolchik & Alfred G. Meyer, Women, State and Party in Eastern Europe, Duke University Press: Durham. 

-Munk, Michael. (2000). “Socialism in Czechoslovakia: What Went Wrong?” Science & Society. 64. 225-236.

-Murphy K. Thomas. (2018).Czechoslovakia Behind the Curtain. McFarland and Company North Carolina 

-Necasova, Denisa. (2014). “Women’s Organizations in Czech Lands 1948-89” içinde Havelkova H. & Oates-Indruchova L. (eds). The Politics of Gender Culture under State Socialism” Routledge, Taylor and Francis Group. 

-Roubal Petr, (2019). Spartakiads: The Politicis of Physical Culture in Communist Czechoslovakia. Charles University, Karolinum Press and Institute of Contemporary History, Czech Accademy of Sciences. 

-Tetik, Feride E. (Nisan 2022). ”Romanya, Çavuşesku ve Kürtaj Yasakları, Reel Sosyalizm Deneyimlerinde Kadın Eşitlik ve Özgürlüğü -III”, Gelenek 160. 

 ————————-(Ağustos, 2021) “Soğuk Savaş ve Sosyalizmin Kadın Cephesi”, Gelenek 157.

-Troy, Ernie. (2016). Çekoslovakya 1918-1978. Yazılama Yayınları. 

-Wolchik, Sharon L. (1979). “The Status of Women in a Socialist Order: Czechoslovakia, 1948-1978”. Slavic Review, 38(4). 

——————————- (1981). ‘Elite Strategy toward Women in Czechoslovakia: Liberation or Mobilization?’, Studies in Comparative Communism, 15 (2-3).

-Wolchik S. & Meyer G. A. (1985). Women Party and State in Eastern Europe. Duke University Press.

-Yörümez, Barış Ahmet (2012). In Pursuit of an Errant Act. The influence of the Culture of Late Capitalism. Master Thesis Submitted to Koç University.

  • 1.Ferber & Raate (2003), s.422.
  • 2.Murphy, s.13. Bu yazı, Slovakya farklı dinamiklere sahip bir ülke olsa da, temelde yer sıkıntısı sebebi ile Çek topraklarına odaklanacak.
  • 3.Anıl Çınar, “1968’in sırrı neydi”, Gelenek 149, Ekim 2020. Partinin Bolşevikleşmesinin mimarlarından sayılan KP sekreteri Gottwald’ın rolünü burada not etmek gerekiyor. Çoğu kaynakta Çekoslovakya’da komünistlerin iktidara gelişi anayasa sınırları içerisinde ve parlamento içi bir mücadele hatta bir darbeymiş gibi aktarılmaya çalışılıyor. Partinin akıllıca siyaseti, uyanıklığı, örgütü doğru hedefe yöneltmesi ve kitleleri mobilize etmeyi başarmış olmasının oynadığı rolü atlamamak gerek. Hükümetteki kriz sürerken, Çekoslovak işçilerin Komünist Parti öncülüğünde yaptığı eylem ve grevler, dönemin Cumhurbaşkanını Benes’i yeni hükümeti kabul etmek zorunda bırakmıştır. Parti, işçi spor ve dans kulüpleri oluşturmaktan gündelik hayatın örgütlenmesine kadar muazzam bir örgütlülüğü hayata geçiriyor. 1946 yılında Parti 1500 adet fabrika kulübü ile sanat, sinema, tiyatro, sanat etkinlikleri düzenlemektedir. İktidarı bu kadar sorunsuz bir şekilde ele geçirebilmesi, bu iradeyi gösterebilmesinin ardında komünist partinin örgütlülüğü ve halk nezdindeki itibarı var. İlgilenenlerin, özellikle bu dönemi incelenmesini tavsiye ederim.
  • 4.Münih İhaneti ya da Münih Anlaşması. 29 Eylül 1938 tarihinde Nazi Almanya’sı, Fransa, İngiltere ve İtalya arasında imzalanmıştır. Buna göre etnik Almanların yaşadığı ve Çekoslovakya sınırları içerisinde yer alan Südet Bölgesi Almanya’ya bırakılır. Bu anlaşma ile Nazilerin Çekoslovakya’ya girişi sağlanmış, Çekoslovakya çok önemli bir savunma hattından ve Plzen bölgesindeki silah sanayiinden yoksun kalmıştır. İzleyen 6 ay içinde Bohemya ve Moravya işgal edilmiş, Slovakya’da kukla bir devlet kurulmuş, Çekoslovakya ortadan kalkmıştır. Troy, s.15.
  • 5.Garver B. M. (1985).
  • 6.Hana Havelkova’nın “Eşitlik inşa süreci”, “Yansıma” ve “Aile Odaklı” dönemleri olarak yaptığı periyodizasyona, Prag Baharı ve Normalleşme dönemi vurgusu eklemek için ’60’lı yılları eklemek gerekiyor. Havelkova H., 2014.
  • 7.Hawas & Muehlenbeck, s.182.
  • 8.Ayrıca burada bir parantez açıp zamanı için oldukça ileri bir örneğe de yer vermek istiyorum. 48/1947 Çocuk Evleri Yasası, özel ve kilise elindeki çocuk evlerinin devlete geçmesini yürürlüğe koyar. Henüz 1950’lerde, öğretmenlerin çocuğun ihmal ve/ya istismara uğradığından şüphelendiklerinde ya da çocuk normal dışı davranışlarda bulunduğu durumlarda bunun rapor edilmesi istenir. O zaman Yerel Ulusal Konsey çocuğu koruması altına alır ve mahkeme kararı çıkartılır. Çocuğun mental, fiziksel ve sosyal durumu incelenmesi sonucu, psikiyatristler çocuğun evine dönüp dönemeyeceğine karar verir. Bkz. Henshel, 2015.
  • 9.Liskova K. s.72.
  • 10.A.g.e.
  • 11.A.g.e.
  • 12.Wolchik (1981),s.132.
  • 13.Yerel Ulusal Komiteler, Çekoslovakya’da 1948-1990 yılları arasında faaliyet gösteren en küçük yönetim birimidir. Kabaca belediye meclislerine benzetilebilir.
  • 14.Necasova D.,s.70.
  • 15.1949 yılında düzenlenen Örnek İşçi Kadın Konferansı’nda Marie Svermova’nın yapmış olduğu konuşma, aktaran Wolchik S.(1981), s.130.
  • 16.Necasova D, s.60.
  • 17.Wolchik S .L. (1979), s.583.
  • 18.UDKF için bkz. Tetik F.E, (Ağustos 2021).
  • 19.Necasova D, s.66.
  • 20.İfade Galia Golan’a ait. Golan (1970), s.13.
  • 21.Antonin Novotny (1904-1975) Çek asıllı komünist siyasetçi ve devlet adamı. 2.Dünya savaşı sırasında Nazi işgaline karşı yeraltında savaşan parti önderlerindendir. Mauthausen toplama kampında hayatta kalmayı başarır. 1953 yılında Gottwald’ ın ardından Parti Birinci Sekreteri olarak görev alır, 1957 yılında Başkanlık görevini de üstlenir. 1968’de Birinci Sekreterlik görevinden istifa ederek yerine reformcu Alexandre Dubcek’e bırakır. Aynı yıl Mart ayında Başkanlık görevinden alınır, Mayıs ayında ise Merkez Komiteden istifa eder. 1971 yılında ise tekrar Merkez Komiteye alınır.
  • 22.Golan (1971), s.4.
  • 23.1968 sonrasında Çekoslovakya’dan Federal Almanya’ya göç etmiş bir kadının sözleri aktaran Havelkova B (2017), s.32.
  • 24.Ayrı bir çalışma konusu olabilir fakat yeri gelmişken değinmek istiyorum. Çekoslovakya nüfus problemi sebebiyle Polonya ve özellikle Vietnam ve Küba’dan dönemsel misafir işçi kabul etmiştir. Genellikle beş yıllık anlaşmalarla yapılan bu işçi göçmenlerin şartları ve anlaşma koşullarının aslında sosyalist enternasyonalizm ilkeleri ile uygunluğunu görmek gerekir. Çekoslovakya’daki Polonyalı işçiler için bkz. Klipa O. (2011), Vietnam ve Kübalı işçiler için Alamgir A.K (2013).
  • 25.Wagnerova aktaran Liskova K, s.173.
  • 26.0-3 yaş arası çocukların sadece %10’u kreşe/gündüz bakım evine gidebiliyor. Muehlenbeck, s.194-195.
  • 27.Çekoslovakya söz konusu dönemde Çin’in üçüncü büyük ticari partneridir.
  • 28.Necasova D, s.66.
  • 29.A.g.e.
  • 30.Havelkova B.(2016), s.44. Bu arada, 1968’de ülkenin bir federasyona dönüşmesi ile Çekoslovak Kadınlar Birliği de Çek Kadınlar Birliği ve Slovak Kadınlar Birliği olarak bölünmüştür.1974 yılında ise tekrar birleştirilecektir.
  • 31.Murphy, T.K, s.70.
  • 32.Yörümez (2012).
  • 33.Fidel bahsi geçen konuşmasında şöyle diyor: “Ve umutsuz, açlık içinde büyük ihtiyaçlar içinde yaşamakta olan yüz milyonlarca insan için saç uzatmak ya da uzatmamak sorunundan çok daha önemli sorunlar vardır. Bu çok ihtilaflı bir nokta olabilir ama yiyecek bulabilme olanağı elde edip edemeyeceği derdiyle karşı karşıya olan insanlar için pek de merak edilecek şeyler olmasa gerek”. Döneminde çok tartışılmış olduğu için değinmek gerekiyor, yapılabilecek her türlü basiretsizliğin gösterilmesi yetmezmiş gibi Sovyet elçisinin oğlu bu uzun saç yasağından muaf tutulacaktır.
  • 34.Troy, s.36.
  • 35.Benzer ideolojik sapmaları, Kadife Devrim öncesi Parti sekreteri K. Urbanek’in televizyondaki bir konuşmasında telaffuz hatası yapmasıyla dalga geçilip, Masarysk’nin 7 dil bildiğinden bahsedilmesinde de görüyoruz.
  • 36.Roubal, s.182.
  • 37.Castro Fidel, Çekoslovakya Sorunu, Aşama Yayınları, 1975.
  • 38.Golan (1970), s.4.
  • 39.Fidel’in Varşova Paktı ülkelerinin Çekoslovakya’ya müdahalesi üzerine yaptığı konuşma kanımca yeterlidir: “Asıl üzerinde durulacak nokta Sosyalist Kampın sosyalist bir ülkenin kopmasına ve emperyalizmin kollarına düşmesine izin verip vermeyeceğidir. Hukuki açıdan bu durum haklı gösterilemez, bu çok açıktır. Bizce Çekoslovakya için verilen karar hukuki değil ancak siyasi açıdan savunulur”. Fidel Castro, s.24.
  • 40.1960’larda yapılan bir anket 2 çocuklu bir kadın, bir gün içinde iş artı yol için 9 saat, ev işleri ve alışveriş için 5.5 saat, çocuklara 1.5 saat ve kendilerine sadece 1 saat 40 dakika ayırabilmektedir. Erkeklerin kendilerine ayırabildiği vakit ise günde 4 saattir. Bkz. Havelkova B(2014), s. 466.
  • 41.Havelkova B (2014), s.223; ayrıca Havelkova B. (2016),s.21.
  • 42.Havelkova B.(2016), s.53.
  • 43.Gustav Husak (1913-1991) Prag Baharının ardından 1969-1989 yılları arasında ÇsKP Birinci Sekreteri ve Çekoslovakya cumhurbaşkanıdır. 1987 yılında yerini Milos Jackes geçecektir.
  • 44.Yörümez B., s.35.
  • 45.Bren P., s.138.
  • 46.Kadın istihdamının en yüksek olduğu ülkeler sıralamasında birinci sırada Sovyetler Birliği ve ikinci sırada Demokratik Almanya var. Bu esnada Batıda bu oran %18-38 arasındadır. Örneğin 1970 yılında ABD’de %38, Yunanistan da ise %19’dur. (Part time çalışan kadınlar dahil) . Bkz. Hawas M.& Muechlenbeck P.(eds), s.183.
  • 47.Dönemin metinlerinde homoseksüel terimi kullanıldığı için yazıda aynı şekilde kullanılmıştır.
  • 48.Liskova K, s.7.
  • 49.Wolchik S.(1979), s.592.
  • 50.Romanya için Bkz. Tetik F.E, (Nisan 2022).
  • 51.Çekoslovakya’da aylık hukuk dergisinde yer alan bir makaleden alıntılayan Havelkova B. (2014) s.46
  • 52.Detant (Yumuşama) terimi genellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki jeopolitik gerilimlerin genel olarak azaldığı dönemi ifade etmek için kullanılır. Yumuşama, 1969 yılında ABD Başkanı Richard Nixon’ın dış politikasının temel bir unsuru olarak başladığı Reagan yönetimine kadar sürdüğü kabul edilir.
  • 53.Wolchik (1981), s.63.Burada kürtaj hakkına dair küçük bir parantez açmamız gerekiyor. 1957’de serbest kılınan kürtaj, 1986’ye kadar Gebeliğin Sona Erdirilmesi Komitesi’nden onay almaya bağlı. Komitenin isminin önemli olduğunu düşünüyorum, cenin odaklı değil kadını özne olarak alan bir tanıma sahip. Bu komitelerde doktorun yanı sıra Yerel Ulusal Komitesi, Bölge Nüfus Komisyonu, Kadın Komisyonu temsilcisi bulunuyor. Ne yazık ki Çekoslovakya’da en fazla kullanılan doğum kontrol yöntemi kürtaj ve dönemin doğum kontrol hapları hakkında kadın sağlığını olumsuz etkilediği yönünde negatif bir algı var. Ülkenin kendi kondom ve korunma hapı üretimi sıklıkla kesintiye uğrayan bir dağıtıma sahip, üretim de az ve yetersiz. Ayrıntılar için bkz. Liskova K.(2016), Heitlinger A.,s.286.
  • 54.Yıl yıl tüm gelişmeleri burada ele almak mümkün değil fakat sürekli artan ve desteklerin fazlalaştığı politikalar söz konusu. Örneğin 1962 yılında 25 yıl çalışmış kadınlar 57 yaşında emekli olabiliyor. Beş ya da daha fazla çocuğa sahip kadınlar 53 yasında emekli olabiliyor, Dört çocuğu olanlar ise 55 yaşında emekli olabiliyor. 1962 yılında ücretli doğum izni 22 hafta, bir yıl ücretsiz doğum izni ve anne, izin sonunda kendi iş ve pozisyonuna dönülebiliyor. 1970’te ücretsiz doğum izni iki yıldan üç yıla çıkıyor, ikinci çocuk 1 yasına gelene kadar aylık ödenek veriliyor ve bu 1971 yılında ev kadınlarına da genişletiliyor. Doğum yardımı iki katına çıkarılır ve çocuk 2 yaşına gelene kadar ödenmektedir.
  • 55.Yazıyı uzatma pahasına, Çekoslovakya’nın karşı devrimci örgütlenmesi Charter 77 ve Charter 77 içinde kadınların rolü ve kadın meselesine dair küçük bir parantez açmak gerekiyor. Charter 77, insan hakları söylemi ile siyasi iktidara karşı örgütlenmeye çalışan sözde muhalefet içerisinde kadın entelektüeller de var. Kadınlar sembolik rollerde ve sosyal hakların ihlali başlığında direk kadınların yaşadığı zorluklara değiniyor gözükse de bir yandan da “kadınların tam istihdamının eşitliğin değil (sisteme-ç.n) tam bağımlılığının göstergesi olduğundan” bahsediyor. Charter 77’nin 7.maddesi, Çekoslovak hükümetinin “kadınların yükünü hafifletmek ya da toplumda daha eşit bir düzen kurmak için gerekli olan yeterli hizmetleri sağlayamamış olmasını, toplumda “’feminizmin’ zorunlu çalışma isimli yeni bir kadın köleliğine evrilmesine” bağlıyor. Bkz. Jancar B, s.179.
  • 56.The CIA’s National Intelligence Daily for 25 Nov 1989 -The latest developments in Czechoslovakia, Lebanon, East Germany, Western Europe, the Soviet Union, South Africa, El Salvador, Uruguay, India, and NATO-Warsaw Pact.
  • 57.Munk, s.229.
  • 58.Sosyalist Çekoslovakya’dan bir yurttaşın sözlerini burada söylenene bir örnek teşkil etmesi açısından alıntılamakta fayda var. Bu yazı dizisinin önceki bölümlerinden birinde bahsi geçmişti; bir anne Çekoslovakya’daki hayatlarına ilişkin şunu anlatıyordu: ““Evlendiğimde taşındığımız daire ve mobilyalar için adlığımız krediyi ödeyebilmek için çalışmak zorundaydık. İlk çocuğumuz evliliğin ilk yılında doğdu. İşe başlamadan önce verilen ‘cömert’ doğum izni 8 aydı. Çocuk bakım merkezi sabah 06:00 da açıldığından ve tramvayla oraya varmam 15 dakika sürdüğünden sabah 05:30 da kızımı nazikçe uyandırmak zorundaydım. Çocuk bakım merkezine vardığımızda üniformasını giydirir ve işe gitmek için aceleyle 06:30 otobüsüne yetişirdim. Paltomun bir kısmı otobüs kapısına sıkışmış halde otobüse binen son yolcu olmam alışıldık bir şeydi. Otobüsün kapısı kapanmadan zor yetişirdim. Kocam saat 14:00 da işten çıkıp kızımızı çocuk bakım merkezinden alır alışveriş yapar ve saat 17:00 de ben işten dönene kadar yemeği hazırlardı. Ertesi gün de aynı koşuşturma ile geçeceğinden yemekten sonra kızımızı yatırırdık. Kocam ve ben böylesi bir günden sonra yorulmuş olurduk.” Demek özenilecek dertler de varmış. Çekoslovak bir annenin sosyalizmde yaşadığı o günlerden ‘şikâyet’ ettiği bu satırlar bizim için bir hayal gibi geliyor. 8 ay ücretli doğum izni, 8 saatlik işgünü, eve 15 dakika uzaklıkta bir kreş, çocuğu kreşten alıp alışveriş yapan ve yemeği hazırlayan bir koca… Ki dünyanın büyük bir kısmı için buna başını sokacak bir ev ve yemeği de ekleyebiliriz.” Bu alıntının yer aldığı yazı için bkz.: https://gelenek.org/tahtini-da-bahtini-da-kendi-kuran-kadinlar-reel-sos…
  • 59.Çekya bugün İstanbul sözleşmesini imzalamasına rağmen hala onaylayıp yürürlüğe koymayan az sayıda ülkeden biri. Senato Anayasa ve Hukuk Komitesi, 2023 Temmuz’unda “sözleşmenin erkeklere karşı keskin ayrımcılığa yol açacak” diyerek kesinlikle onaylanmaması yönünde karar çıkardı. İdeolojik olmakla itham edilen sözleşme için Senatör Jitka Chalankova “Bu sözleşme ile kadına yönelik şiddet bir sınıf mücadelesi olarak anlaşılmaktadır. Sözleşmeyi reddetmek kadına yönelik şiddeti desteklemek anlamına gelmiyor”. Çekya: İstanbul Sözleşmesi yararsız, devasa sahtekar, ideolojik bir belge! (ankaramasasi.com)
  • 60.Bren, s.193. Bkz. 2022 istatistikleri için Czech Republic – Labor Force Participation Rate, Female ( %Of Female Population Ages 15+) (national Estimate) – 2023 Data 2024 Forecast 1991-2022 Historical (tradingeconomics.com)
  • 61.AB Directorate General for Internal Policies, Citizen Rights and Constitutional Affairs The Policy of Gender Equality in the Czech Republic-2015.
  • 62.Unconvinced by Democracy: Czechs Nostalgic for Communist Past, Slovaks Even More So | Balkan Insight

KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 5 ŞUBAT 2024 -

 

Felaketin üzerinden 4 yıl geçti: ‘Alper Bey uzaya gitti, biz halen Bahçesaray’a gidemiyoruz’ (Kadir Cesur-duvaR)

Van-Bahçesaray karayolunda 42 kişinin öldüğü çığ felaketinin üzerinden 4 yıl geçti. Söz verilen tüneller ise halen yapılmadı. Bahçesaraylılar, “Uzaya gidiyoruz ama Bahçesaray’a gidemiyoruz” diyor.(https://www.gazeteduvar.com.tr/felaketin-uzerinden-4-yil-gecti-alper-bey-uzaya-gitti-biz-halen-bahcesaraya-gidemiyoruz-haber-1666977)

ENAG: Enflasyon Ocak'ta yüzde 9,38 artarak, yıllık yüzde 129,11 oldu (soL)

TÜİK'in enflasyon verilerini saat 10.00'da açıklaması beklenirken, akademisyenlerin bağımsız olarak oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) enflasyon verilerini açıkladı. ENAG'a göre Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Ocak ayında yüzde 9,38 oldu. E-TÜFE’nin son 12 aydaki artışı yüzde 129,11 olarak gerçekleşti. ENAG'a göre Aralık ayında E-TÜFE aylık yüzde 4,12 artarken yıllık bazda yüzde 127,21 yükselmişti.(https://twitter.com/ENAGRUP/status/1754388324091895867)

TÜİK enflasyon sepetini 20 aydır açıklamıyor (soL)

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 409 ürünün aylık fiyat değişimlerini gösteren ve enflasyon sepeti olarak bilinen “madde sepeti ve ortalama madde fiyatları” tablosunu 20 aydır açıklamıyor. Enflasyon sepeti olarak bilinen bu tablo sayesinde hangi ürününün fiyatının en çok arttığı kamuoyu tarafından öğrenilebiliyordu. Ancak TÜİK, Haziran 2022’den beri bu verileri kamuoyuyla paylaşmıyor. TÜİK, madde sepeti fiyatlarını açıklamamasını ‘Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) standartlarına uyum’ gerekçesine dayandırsa da 20 ay geçmesine rağmen ne veriler kamuoyuna açıklanıyor ne de Eurostat standartlarına uyum gerçekleştirilebilmiş değil. DİSK, TÜİK’e enflasyon sepeti verilerini açıklamamasından dolayı dava açtı. Ankara İdare Mahkemesi’nde görülen davayı DİSK, Nisan 2023’te kazandı. DİSK’in kazandığı bu davaya rağmen TÜİK, enflasyon sepeti verilerini hala açıklamıyor. 2024 Ocak ayı enflasyonu ise yarın sabah 10.00’da açıklanacak.

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TÜİK’e madde sepeti fiyatlarını yayınlamamasına ilişkin açtıkları davayı kazanmalarına rağmen TÜİK’in bu verileri hâlâ kamuoyuna açıklamamasına ilişkin ANKA Haber Ajansı’na yaptığı değerlendirmede "TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon verisi son derece önemli. Çünkü Türkiye’de bütün emek gelirleri, işçilerin, memurların, emeklilerin yani ücretiyle geçinen, toplumun dörtte üçünden fazlasını oluşturanların bütün emek gelirleri TÜİK'in açıkladığı resmi enflasyon verisine göre belirleniyor. O nedenle TÜİK’in açıkladığı enflasyon verisinin, gerçek enflasyon olması son derece önemli. Maalesef ama Türkiye'de yıllardır TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon rakamının gerçek enflasyon olmadığını bu ülkede yaşayan herkes görüyor" dedi. TÜİK’in enflasyon rakamlarını iktidarın direktifleriyle baskılamasının milyonların sofrasındaki ekmeğin her gün daha fazla küçülmesine yol açtığını belirten Çerkezoğlu şunları kaydetti: "TÜİK yıllardır enflasyonu düşük, yanlış ölçerek milyonların yoksullaşmasına sebep oluyor. Aynı zamanda TÜİK yaklaşık iki yıldır yani Haziran 2022’den bu yana enflasyonu açıklarken kullandığı madde sepetini yani 400’ün üzerindeki maddenin var olduğu sepeti açıklamaktan vazgeçti. Bunun anlamı şu. Bu konuda araştırma yapan araştırmacılar, bu enflasyon sepetindeki rakamları karşılaştırarak TÜİK'in enflasyon verisini değerlendiriyorken, TÜİK bu enflasyon sepeti diye bilinen madde fiyat endeksini açıklamadığı için bu karşılaştırmanın, değerlendirmenin yapılması da olanaksız hale geldi. Yani TÜİK madde sepetini açıklamayarak aslında enflasyonu neye göre ölçtüğünü de açıklamamış oluyor. Zaten her gün yaşadığımız enflasyonla TÜİK'in söylediği enflasyon arasındaki farkın giderek açıldığı bu süreçte TÜİK'in bu verisine olan güven de giderek daha fazla azalıyor. Oysa TÜİK, ülkemizin 100 yıla yakın bir geçmişi, birikimi olan en önemli, en köklü kurumlarından bir tanesidir. TÜİK, bir kamusal kurumdur, kamusal bir hizmet yürütmektedir. Dolayısıyla verilerinin şeffaf ve doğru olması son derece önemlidir."  ('Yargı kararına rağmen yayınlamamakta ısrar ediyor') Yargı kararı sonrasında defalarca TÜİK’e yazı yazdıklarını, bu yargı kararına istinaden enflasyon sepetini açıklamaları gerektiğini, hatta geriye dönük Haziran 2022’den bu yana bu verileri paylaşması gerektiğini söylediklerini aktaran Çerkezoğlu ancak TÜİK'in bu konuda hâlâ yargı kararına rağmen bu madde fiyat endeksini açıklamamakta ısrar ettiğini dile getirdi. Çerkezoğlu "Bu, açıkça bir kamu kurumunun yargı kararına uymaması anlamına gelmektedir. Üstelik bunu akla zarar bir açıklamayla da kendince izah etmeye çalıştığı, ‘Eurostat verilerine uyum’ gibi bir açıklama yaptılar. Ama bunun gerçeklikle hiçbir ilgisi yok. TÜİK, her ayın başında açıkladığı enflasyon verisine taban, kaynak oluşturan bu madde sepetini açıklamak zorundadır. Bunun açıklanmaması açıkça yargı kararına uyulmaması anlamına gelmektedir. TÜİK'in yaptığı da enflasyonu eksik, yanlış ölçerek milyonların ekmeğinin her gün biraz daha küçülmesine yol açmaktır. Milyonların ekmeğinden çalmaktır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir" dedi. Bütün emek gelirlerinin TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon verisi üzerinden hesaplandığı bu süreçte, öncelikle TÜİK'e, TÜİK yöneticilerine çağrılarının yargı kararına uyarak madde fiyat endeksini, enflasyon sepetini açıklamaları ve enflasyonu doğru ölçmeleri olduğunu belirten Çerkezoğlu "İktidara çağrımız TÜİK'ten elinizi çekin. TÜİK’in enflasyon verilerini ve bütün verileri doğru biçimde açıklaması için bu baskıdan vazgeçin. Böylelikle de milyonların emeğinin, ekmeğinin daha fazla küçülmesine, emeğinin değersizleşmesine yol açan bu sürece son verme çağrısı yapıyoruz. Çünkü ölçülen enflasyon, milyonların ekmeğini belirlemektedir. Zaten bu kadar yüksek enflasyonla yaşadığımız bu süreçte TÜİK'in enflasyonu eksik ölçmesi kabul edilemez" ifadelerini kullandı. TÜİK’in en son açıkladığı gelir istatistiklerine bakıldığın Türkiye'de gelir dağılımı adaletsizliğinin artık bir uçurum haline geldiğini vurgulayan Çerkezoğlu "Türkiye'de en zengin yüzde 5’lik kesimle, en yoksul yüzde 5’lik kesim arasındaki gelir farkı 31 kata çıktı. Bu kabul edilebilir, bu sürdürülebilir bir durum da değildir" dedi.(TÜİK'in 'hissedilen enflasyon' verilerine ulaşmak mümkün olmuyor)  Çerkezoğlu, ‘TÜİK’in geçtiğimiz hafta açıkladığı ‘hissedilen enflasyon’a ve ‘hissedilen enflasyon’ verilerine yalnızca TÜİK Başkanlığı ve Bölge Müdürlüklerinde bulunan Veri Araştırma Merkezleri’nde gözetim altında, ücret karşılığı erişilebilmesine’ ilişkin soruyu şöyle yanıtladı: "Geçtiğimiz hafta TÜİK bir ‘hissedilen enflasyon’ ifadesi kullandı ve bu konuda da ölçümler yaptıklarını söylediler. Bu tabii Türkiye'de TÜİK'in açıkladığı enflasyonla hepimizin yaşadığı enflasyon arasındaki makasın giderek daha fazla açıldığının da bir itirafı aynı zamanda. Biz DİSK olarak bu konuda TÜİK’e çağrılarımızı ve resmi başvurularımızı da yaptık. Hissedilen enflasyon denilen bu verilerin, dünyanın her yerinde olduğu gibi paylaşılması için gerekli başvurularımızı da yaptık. Ancak TÜİK öyle dolambaçlı bir mekanizma kurmuş ki bu verilere ulaşmak maalesef mümkün olmuyor. Bir kez daha TÜİK’e bu verileri de tüm verilerle birlikte şeffaf bir biçimde kamuoyuna açıklamaya, bilim insanlarının erişimine açık hale getirmeye çağırıyoruz. TÜİK, bir kamu kurumudur. TÜİK, kamusal bir hizmet yapmaktadır ve TÜİK'in verdiği bu hizmet, tüm bu veriler kamusal olarak da açık ve şeffaf olmak zorundadır. DİSK olarak biz hem TÜİK’in başta enflasyon olmak üzere bu verilerini şeffaf bir biçimde ulaşabilmek, özellikle enflasyon sepetiyle ilgili yargı kararına rağmen açıklamamasını asla kabul etmiyoruz ve bu konuda yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi, enflasyonun doğru ölçülmesi ve enflasyonla gerçek bir mücadele programının, politikasının hayata geçirilmesi için gelirde adalet, vergide adalet, ülkede adalet için bu mücadeleyi büyütmeye kararlıyız." Gelirde adalet olması için aynı zamanda vergide adalet olmasının şart olduğunu söyleyen Çerkezoğlu bu konuda Meclis'e sundukları kanun teklifinin önümüzdeki haftalarda yeniden gündeme geleceğini belirterek "Biz de iş yerlerinden, alanlardan, meydanlara, Ankara'ya, Meclis’e kadar uzanan bu mücadeleyi büyütmeye kararlıyız" dedi. Yarın Ocak ayı enflasyonunun açıklanacağını hatırlatan Çerkezoğlu "Yine enflasyondaki bu yükselişin devam ettiğini göreceğiz. Zaten hükümetin bütün belgelerine, Orta Vadeli Program’a, 12. Kalkınma Planı’na baktığımızda enflasyondaki bu yükselişin devam edeceğini, iktidar temsilcileri kendileri de açık bir biçimde söylüyorlar. Enflasyonda düşüşün ancak 2024 yılının ikinci yarısında hatta 2025’te olabileceğini artık iktidar temsilcileri de söylüyor. Yani bir yüksek enflasyonlu bu süreci maalesef yaşamaya devam edeceğiz. Bu milyonların yoksullaşması, açlığa yoksulluğa mahkum edilmesi anlamına gelmektedir. İşçileri, emekçileri bekleyense, asgari ücret, emekli aylıkları başta olmak üzere bu yüksek enflasyon karşısında hepimizin daha fazla yoksullaştığı bir süreçtir. O nedenle biz diyoruz ki asgari ücret, enflasyon tek haneli rakamlara düşene kadar yılda 4 kez güncellenmeli. Asgari ücret başta olmak üzere bütün ücretlerin gerçek enflasyon karşısındaki kaybının giderilmesi ve büyümeden milli gelir artışından payını alabilmesi şarttır" diye konuştu.

Dışarıdan başka, içeriden başka: Konteyner etrafına örülen dört duvar (Mesut BAYLAV-EVRENSEL)

Depremlerden en çok etkilenen Nurdağı ve İslahiye’de bir senenin sonunda pek çok sorun aynı şekilde sürüyor. Dışarıdan söylenenlere karşı depremzedeler gerçeğin içeriden başka olduğunu aktarıyor.(https://www.evrensel.net/haber/509754)

Maraş'ta bir senede durum: Bitmesi beklenen 10 bin, ihtiyaç 100 bin (Evrensel)

Maraş'ta depremlerin üzerinden geçen bir senede ciddi bir konut açığının olduğunu söyleyen İMO Maraş Temsilcisi Ökkeş Buğra Dalkıran, "Bitmesi beklenen 10 bin, ihtiyaç 100 bin" dedi.(https://www.evrensel.net/haber/509759)

“Garip kalan Hatay”: Yoğun bakımda ölen hastalar, karıştırılan mezarlar, rant ve ölüm + Yara sarılan bir şey midir? + Ümmügülsüm Nine ve Maraş’taki boşluk-Gökçer Tahincioğlu / T24

“Garip kalan Hatay”: Yoğun bakımda ölen hastalar, karıştırılan mezarlar, rant ve ölüm

6 Şubat’ta, başta Hatay Devlet Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi olmak üzere, hastanelerde yaşamlarını yitirenlerin bir bölümü biliniyordu. Bazı özel hastanelerdeki hastaların, elektrik kesintisi nedeniyle öldükleri de… Şimdi anlaşılıyor ki Hatay Kırıkhan’daki devlet hastanesinde de benzer içimde, elektrik kesintisi nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirmiş

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, depremde yerle bir olan Hatay’la ilgili, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi, şu anda Hatay garip kaldı” sözleri, öylesine söylenmiş, istemeden dile getirilmiş değil.

Erdoğan’ın bu ifadeleri, 80’li yıllarda, SHP’ye oy verenleri tehdit ederek, ANAP’ın seçilmediği belediyelere hizmet gelmeyeceğini söyleyen ancak sandıkta hezimet yaşayan dönemin başbakanı Turgut Özal’ın ifadelerine de benzemiyor.

Erdoğan, aslında bir gerçeği ifade ediyor. AKP’li olmayan Hatay’ın durumu da bunu açıkça gösteriyor.

Deprem kentlerinin her birinin bir kısmı “garip” kalmış olsa da Hatay, özellikle Antakya, Defne, İskenderun ve Samandağ’ın durumu onlarla aynı değil.

26 Mart 1989 yerel seçimlerinde seçmeni, hizmet almak için iktidardaki ANAP'ın adaylarına destek vermeye çağıran afiş ve ilanlar tartışma yaratmış, ANAP sandıkta yaklaşık 20 puan oy kaybetmişti

6 Şubat depreminden bu yana, buralarda yaşayanlar bunu dile getiriyorlardı ancak ısrarla, “Diğer kentlere yapılanlardan hangisi size yapılmadı?” yanıtı ile karşılaşıyorlardı.

Kamyonsa kamyon, yardımsa yardım, çadırsa çadır…

Oysa yardım kamyonlarının kent girişinde durdurulduğunu, iş makinelerine izin verilmediğini, bunları kendi olanaklarıyla getirenlerin mecburen diğer kentlere yönlendirmek zorunda kaldıklarını bizzat yaşayanlar anlatıyordu.

Yokluğu, çaresizliği, yalnızlığı ısrarla anlatıyorlardı.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir yıl geçti.

Sosyal Haklar Derneği İskenderun Temsilciliği, bir yıldır depremin kaydını tutuyor.

Temsilci, Avukat Bülent Akbay, hazırladıkları raporu, 6 Şubat yıldönümü etkinliklerinin hemen ardından açıklayacak.

Rapor sadece rakamların sıralandığı, sadece gazete haberlerinden toparlanmış bir derleme değil. Hatay’da depremin öncesinden başlanarak yaşanan ne varsa, bir biçimde kayda geçirilmiş.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

En sondan başlamakta fayda var.

Derneğe birkaç gün önce gelen, çarpıcı bir bilgi.

6 Şubat’ta, başta Hatay Devlet Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi olmak üzere, hastanelerde yaşamlarını yitirenlerin bir bölümü biliniyordu.

Bazı özel hastanelerdeki hastaların, elektrik kesintisi nedeniyle öldükleri de…

Şimdi anlaşılıyor ki Hatay Kırıkhan’daki devlet hastanesinde de benzer içimde, elektrik kesintisi nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirmiş.

Akbay, kendisine ulaşan, hastane yoğum bakımında yatarken yaşamını yitiren bir kişinin yakınının aktardıklarını anlatıyor. Tam sayıyı öğrenmeye çalıştıklarını ancak bilgilerin gizlendiğini…

Gelen bilgiye göre, jeneratörün devreye girmemesi nedeniyle yoğun bakımda yatan hastalar, bina yıkılmamasına rağmen hayatını kaybetmiş.

Günler sonra yakınları gidip cenazeleri almışlar…

Rapora bu son dakika bilgisi de ekleniyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Raporda, sorun yaşanan her alana ilişkin bilgiler var.

Misal, yıkım çalışmaları.

Yıkımın kuralsız biçimde yapıldığı, insanlar eşyalarını çıkarmak için uğraştıkları sırada bile yıkım yapıldığı anlatılıyor.

Örnek olarak, İskenderun’daki ağır hasarlı bir binanın yıkımının çocuklar okul bahçesindeyken yapılması veriliyor. Çığlıklar içinde kaçan çocuklar, buna rağmen devam eden yıkım…

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Burun kıvrılan, uyarılara rağmen üzerinde durulmayan asbest riski.

Hatay’ın dört bir yanı moloz… Tarım alanları, dere yatakları, kent merkezindeki boşluklar.

Raporda, TURKAK akreditasyonu bulunan bir laboratuvarda incelenmek üzere Çevre Mühendisleri Odası tarafından; 2-3 Eylül 2023 tarihinde Hatay Antakya Serinyol, Antakya Merkez, Samandağ Yeşilköy, Samandağ Merkez ve Defne’deki moloz yığınlarından 45 numune alındığı, bunların 16’sında asbeste rastlandığı belirtiliyor. Öyle ki inceleme için iki günlüğüne bölgeye gelenlerin arabasında bile asbest numunesi bulunmuş.

Raporda, bu bilgi aktarılırken, geçen temmuzdaki hafriyat kamyonu ortala günlük sefer sayısının 2 bin 913 olduğuna dikkat çekiliyor.

Depremde hayatta kalanlar, kanser soluyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Raporda, sorular da var.

Depremin olduğu gün cep telefonu operatörlerinin 67 bina üstü istasyonundan 64’ünün yıkıldığına, afet için ek önlem alınmadığına dikkat çekiliyor.

Ve bununla birlikte, dönemin Ulaştırma Bakanı’nın BTK tarafından internet iletişiminde “bant daraltma” uygulamasına geçildiğini açıkladığı anımsatılıyor.

Bütün bunların nedeni soruluyor. Zaten cep telefonları çekmezken, en hayati anda neden “bant daraltma” yapıldı? Sorumluları belli mi?

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir başka başlık… Kadınların yaşadıkları sorunlar…

Bir kadının anlatımları:

“Depremin birinci haftası dolduğunda yaşadığımız çadırda kendimden tiksinir hale geldim, içme suyu dışında suya hiç erişemedim ve kendimi biraz temiz hissetmek için saçlarımı kazıttım. Nefes alır olmaktan utanır hale geldik.”

Bir başkası:

“Reglsiniz, tuvalet yok, elinizi yıkayacak su ve sabun yok.”

Ve rapora aktarılan bir bilgi… Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin 21 Ağustos ile 21 Eylül tarihinde Hatay’da yaptıkları saha çalışmasının sonuçları…

Anılan raporda 35 aile içi tecavüz vakasını incelemişler. 35 kadından çadır ve konteynerde cinsel ilişkiye zorlanan 26 kadın varken, çocukların yanında cinsel ilişkiye zorlanan 16 kadın (yüzde 45) tespit edilmiş. 35 kadının 26’sı (yüzde 74) ise bir başkasının cinsel ilişkiye zorlandığına dair duyuma sahip olduklarını söylemişler.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Hesap sorulmayan sorumlular…

Sadece hastanelere bakmak yeterli… 

Rapora göre, 29’u bebek 80 kişinin yaşamını yitirdiği Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ilgili soruşturmada sorumlular belirlendi ama tek bir kişi tutuklanmadı. Mağdurların dosyayı inceleme hakkı bile yok.

76 kişinin yaşamını yitirdiği İskenderun Devlet Hastanesi ile ilgili soruşturma da farklı değil. İfadeler bile alınmamış.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

İktidarın kabul etmediği kayıplar bir başka başlık.

DEMAK ( Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği), 142 kişi için resmi “kayıp” başvurusu yapıldığını belirtiyor.

Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın ise, “Depremde kaybolan 1912 çocuğun bir tanesinin bile kayıp değildir” dediği anlatılıyor raporda.

Derneğin saha araştırmasına göre, İskenderun’da Kılıç ailesinden 3, Kamçılı ailesinden 3, Delen ailesinden 3, Dönmez ailesinden 4, Mursaloğlu ailesinden 3, Köse ailesinden 3, Koyuncular ailesinden 4, Karaveli ailesinden 3, Bahadırlı, Horşit ve Kırık ailelerinden 1’er çocuk kayıp. İskenderun Kaymakamlığı ise sadece İskenderun’da 11 kayıp olduğunu ve araştırmaya devam ettiklerini açıklamış aylar önce.

Kayıplar nerede?

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir başka başlık… Cenazeler…

Raporda, yıkım ve arama çalışmalarının özensizliği nedeniyle insanların bedenlerinin parçalarının iş makinelerinin kepçelerinde sallandığı anımsatılıyor.

Her sokaktan “kayıp” sesleri yükselirken binaların enkazının kaldırılmaya başlandığı vurgulanıyor. İnsanlar cenazelerini ararken, molozdan demirlerin çıkartılmaya başlandığının, demirlerin ne kadar değerli olduğunun altı çizilerek.

Demirlerin hızla toplanması sevdasından dolayı, zeminler düzleştirildikten sonra tüm arama faaliyetlerinin durdurulması örnek gösteriliyor yapılanlara.

Bu nedenle kayıpların arttığı, insanların yakınlarının ölmediğine inanmaya başladığı da vurgulanıyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir örnek veriliyor.

Depremde Eda apartmanında 5 yakınını kaybeden Z.A. “Enkaz çalışmaları bitince 5 yakınımızı bize teslim ettiler. İki ay sonra eniştemin ve teyzemin cesetlerinin bir başkasına ait oluğunu söyleyen yetkililer mezarları açtırdılar. Oradan iki bedeni alıp gittiler. Beş ay sonra teyzemin kimsesizler mezarlığında olduğunu bildirdiler. Ruh halimiz paramparça. Teyzemi hala kimsesizler mezarlığından almadık. Belki eniştemiz de bulunur ikisini aynı zamanda alırız diye düşündük. Bir yıl oluyor ve eniştem S.H ise hala kayıp. Ne yapacağımızı bilemiyor haldeyiz” diyor.

***

Çadır ve konteynerlerde bir yılda tam 211 yangın çıkmış. Sadece Hatay’da bu yangınlarda

4’ü çocuk en az 5 kişi hayatını kaybetmiş. Neredeyse her güne bir yangın düşmüş.

Yangın olmadığında sel…

Sel olmadığında susuzluk.

Su olduğunda evsizlik…

Bir yıldır süren bir cehennem.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Hatay garip ve mahzun, doğru…

Öyle olduğunu, olacağını, bunun tesadüf olmadığını söylüyorlardı…

Kayıtlar da bunu söylüyor.

Ve bütün bunlara karşı sandık işaret ediliyor.

Bülent Akbay’ın söylediği akla geliyor tam o anda…

“İki ayrı dünyayı yaşıyoruz onlarla. Aynı dünyada değiliz.”

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

 /././

Yara sarılan bir şey midir?

Tam kalbinden hasar almış ama hayatta kalmış bu binalarda yaşayan insanların derdi, bir daha burada yaşayamamak korkusu

Antakya | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Birinin gelmemesi ya da çekip gitmesi ile eksilen ve kalabalığa rağmen keyfi kaçan sofralar gibi Antakya'nın merkezi…

Asi Nehri'nin iki yakasındaki yıkıntıları kapatmak için konulan paravanların üzerinde tıpkı Maraş'taki gibi Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'nın hazırladığı görseller var. Ancak Maraş'tan farkı, bu görsellerde kentin kalbi tam olarak, bütününü gösterecek biçimde resmedilmiyor. Öylesine büyük bir boşluk, öylesine büyük bir yıkım var ki kentin kalbinde, görsellerde tek bir binanın, tek bir anıtın yeni hali veriliyor. Bütününü görebilmek, şimdiden tasvir edebilmek mümkün değil. Ve zaten yenisi de eskisi değil.

Asi Nehri | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Tarihi Antakya olarak bilinen evler yerle bir. Çok azı, enkaz halinde ayakta. Üzerine barkod yapıştırılan binalar bir biçimde restore edilecek. Arkadaşını kaybetmiş, anlamını yitirmiş bir hüzünle boşluğun ortasında duran bu tarihi binalar yine de buruk bir umut veriyor. Yeniden eskiye yakın bir görüntüye sahip olma umudu

Ancak umut neşeli ve inançlı olmalıdır değil mi? Başka türlü bir umudu gerçek kılacak taşları nasıl dizersiniz?

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Defne'ye bağlı Armutlu, Elektrik mahalleleri de sahip olduğu hayatı geri dönülmez biçimde kaybeden, tek bir hayat yaşamanın anlamsızlığına isyan eden bir insan gibi çaresiz.

Boşluk, boşluk, boşluk…

Hatay'da Antakya ve Defne'nin neresine baksanız bunu görüyorsunuz. Ve boşluğun büyüklüğünü gösterir biçimde ayakta kalmış, üzerine boya ile "orta hasarlı", "az hasarlı", "yıkılmayacak", "lütfen dokunmayın, hasarsız" yazılmış binalar.

Tam kalbinden hasar almış ama hayatta kalmış bu binalarda yaşayan insanların derdi, bir daha burada yaşayamamak korkusu.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bütün bu mahalleler "rezerv alan" ilan edilmiş durumda.

Rezerv alan ilanı, idareye, binanın durumuna bakmaksızın kamulaştırma, yeniden imar etme hakkı tanıyor.

Ancak buradaki insanların yeniden yapılacak binalarda yeniden daire sahibi olabilecek olanakları yok.

Kredi verseler bile yok.

Bu nedenle ayakta kalan binaların yıkılmasını istemiyorlar.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Ancak "az hasarlı", "orta hasarlı" raporu veren binaları güçlendirmek için de harekete geçemiyorlar.

Zira kendilerine bilgi verilmiyor.

Binalar yıkılacak mı? Güçlendirmek için bu binalara para harcasalar yıkımı engelleyebilirler mi?

Bilmiyorlar.

Bir zamanlar bu binalarda yaşayanlar, ayakta kalan binaları kontrol etme zorunluluğu hissediyorlar. Zira depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen kentte hırsızlık bitmiş değil.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Orta hasarlı bir binaya girdiğinizde merdiven demirlerinin, elektrik kablolarının, ısıtma kazanının çalındığını görüyorsunuz.

Bazı evlerde eşyalar olduğu gibi duruyor. Çıkartılmayan bu eşyaların da çalınmasından korkuyorlar.

Yıkılıp yıkılmayacağını bile bilmedikleri binaların önünde bu nedenle nöbet tutma gereği duyuyorlar.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Yakınlarını bulamayanlar ellerinde kayıp ilanları dört yandalar.

Kiminin yakını enkazdan çıkmamış, kiminin yakını hastaneye gittikten sonra kaybolmuş, kiminin yakını için ölüm kaydı tutulmuş ancak cenazesi ortada yok.

Bu insanlar DNA eşleşmesinden kayıp ihbarına, MOBESE incelemesinden el ilanına kadar her yolu deniyorlar.

En azından bir mezar, en azından bir haber, en azından bir bilgi almak istiyorlar ama yok, olmuyor.

Ve yakınlarının "ölü" sayılması en büyük endişeleri.

Ölüp ölmediğini bilmeden "ölü" sayılmaları, kayıttan düşülmeleri halinde bir daha hiçbir biçimde bilgi de alamayacaklarını düşünüyorlar.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Adalet mücadelesi verenlerin de kalbi kırık.

Çok az sayıda dava "olası kast" düzenlemesinden açılmış. Bu düzenleme uyarınca dava açılsa, sorumlular cinayet işlemiş gibi ceza alacaklar. Ancak bu maddeden açılmıyor davalar.

Bazı davalar ise hiç açılmıyor.

Tarım arazisine bina izni verilmesi, kaçak kat çıkılması, kolonların kesilmesi ve denetlenmemesi, bütün bu usulsüzlüklere rağmen ruhsat verilmesi, ruhsatı olmayanların affedilmesi…

Tüm bunların sorumluları hakkında tek bir işlem yapılmış değil.

Davalar yıkılan binaların isimleriyle anılıyor.

Simge haline gelen binalarla ilgili davaların daha yakından izlenmesinden, diğer davaların takip edilmemesinden de yakınıyorlar.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bitmiyor saymakla…

Depremin yıldönümü yaklaştıkça idarenin emriyle, özellikle görünür caddelerdeki çadırların sökülmesinden şikayet ediyorlar.

Konteynerde kalan ancak eşyalarını çadırda muhafaza eden pek çok kişinin çadırı yırtılıp atılmış. Çadırların hala durduğunun görülmesi, bu görüntünün verilmesi idareyi rahatsız ediyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Tarım arazilerinin rezerv alan ilan edilerek burada kent merkezinden uzak binaların yapılmasına kuşkuyla bakanlar var.

Öncelikle zeytinliklerin imara açılmasından yakınıyorlar.

Ve ardından buralarda bina yapılmasıyla kentin demografisinin değişeceğini söylüyorlar.

Antakyalıların, Defnelilerin bulundukları yerlerden uzaklaşmak istemediklerini ancak mecbur bırakıldıklarını anlatıyorlar.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Evlerde yaşamak zorunda kalanlar korku içinde. Bitmek bilmeyen artçı depremler sağlam binaları bile zorluyor.

En sağlam yapıların kiraları alıp başını gitmiş.

Konteynerden ne zaman çıkacağını bilmeyen insanlar artık bir ev istiyorlar ancak umutları iyiden iyiye tükenmiş.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Hatay, diğer deprem kentlerinden farklı. Kalbi hâlâ çok daha yavaş atıyor.

Asi Nehri'nin üzerindeki köprü ışıklarla aydınlatılmış.

Hemen köprünün başında yaşlıca bir adam nergis satıyor.

Arkasında yıkık dökük binalar, enkaz.

Alışkanlıkla akan Asi Nehri…

Hatıraları anımsatacak insan sayısı az.

Işıklar ölgün, sokaklar ıssız, boşluk derin.

Sarsan da kanayacak.

Yara açık, görünüyor.

                                                                       /././

Ümmügülsüm Nine ve Maraş’taki boşluk

Maraş’ta öylesine büyük bir çalışma yürütülüyor ki, bilmeyen bir yıl önce bu kentte büyük bir deprem yaşandığına, binlerce insanın öldüğüne, on binlerce insanın evsiz kaldığına asla inanmaz

Ebrar Sitesi | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Maraş’ın ortasındaki dev boşlukta iş makineleri harıl harıl çalışıyor.

Çok değil, bir yıl önce, 6 Şubat gecesi, bu iş makineleri için feryatlar yükseliyordu bu boşluktan. Bir tanesi için, birkaç dakika gelmesi için.

Kentin kalbi konumundaki Azerbaycan Bulvarı ile Trabzon Caddesi’nin dört bir yanında Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın dev paravanları dev boşluğu kapatıyor. Üzerindeki resimlerde mutlu aileler, kent merkezinin bürüneceği yeni görünümün içerisinde mutlu mesut dolaşırken resmedilmiş. Maraş’ın eski halini bilenler için gerçekten hayal gibi bir kent merkezi görünümü bu. Havuzlar, yeşil alanlar, yepyeni, alçak katlı binalar, yatay mimari…

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Depremden birkaç ay önce, Maraş’ta 7,5 şiddetinde deprem olabileceği öngörüsüne dayanarak tatbikat yapılırken akla gelmemiş miydi yorgun, bitkin o binaları yenilemek… Gelmemişti, gerek görülmemişti, bir şey olmaz denilmişti belli ki. Resmî rakamlara göre 12 bini aşkın insanın öldüğü kentte bunları şimdi mesele eden çok fazla kişi yok gibi.

Savcılıklar misal, böyle bir sorunun yanıtını hiç merak etmiyor. İdari yetkililer ve siyasiler de…

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Merkezden 500-600 metre aşağıya doğru yürüdüğümüzde ışıl ışıl bir AVM karşılıyor sizi. Depremde de ayakta kalan yapılardan.

Kalabalık, neşe içerisinde oturuyor AVM’nin önündeki kafelerde.

Önlerinden geçip biraz daha yürüdüğümüzde bir başka boşluğa geliyorsunuz.

Ebrar Sitesi’nin boşluk kelimesini anlamsız kılan boşluğu.

AVM’deki yaşayan Maraş’ın aksine ölmüş bir Maraş var bu büyük alanda.

Ebrar Sitesi’nin boşluğu konusunda henüz bir karar verilmiş değil.

Bina yapılması zor zira yüzlerce insanın can verdiği bu alan hem depreme karşı dayanıklı değil hem de yakınlarını kaybedenlerin tepkilerini gözardı ederek bunu yapmaya çok da olanak yok.

Ancak yakında rezerv alan ilan edileceği, arazinin kamulaştırılacağı söyleniyor.

Ebrar Sitesi’nin bulunduğu boşluğun çevresi de paravanlarla kapatılıyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Maraş’ın dağa, tepeye doğru kurulmuş, lüks sitelerin de bulunduğu 12 Şubat Mahallesi, depremde ayakta kaldı. Burada hayat, olağan biçimde akıp gidiyor.

Daha dar gelirli kesimin yaşadığı, Maraş’ın aşağı kısmındaki Dulkadiroğlu Mahallesi’nde ise yıkım büyüktü.

Buradaki ağır hasarlı binaların büyük bölümü yıkılmış, enkaz temizlenmiş.

Ancak mahkemelik olan ağır hasarlı binalar ayakta.

Orta hasar raporu verilen binalar da…

Garip biçimde bazı hasarlı binaların altında dükkanlar hiçbir şey olmamış gibi çalışıyor.

Ve daha garibi, mahkemelik olan ve bu yüzden yıkılamayan kimi binalarda gece ışıklar yanıyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Maraş’ta öylesine büyük bir çalışma yürütülüyor ki, bilmeyen bir yıl önce bu kentte büyük bir deprem yaşandığına, binlerce insanın öldüğüne, on binlerce insanın evsiz kaldığına asla inanmaz.

Kent merkezi sil baştan inşa ediliyor, kent yenileniyor sanabilir buraya ilk kez gelen biri.

Elbette normalleşmek, geride bırakmak, yaraları sarmak mühim.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Ancak hiç olmamış gibi davranmak, unutturmak, tam da anımsanması gereken yerde unutturmak, unutulmasını istemek başka, vahim bir anlama geliyor.

Ders almamak, başka kentlerde önlem almamak, sorumluları cezalandırmamak bu unutturmanın sonu.

Akışına bırakmak…

Belki de tam bu yüzden, unutmamak için, neden bunların yaşandığını anımsamak için belki de Maraş’ın orta yerine bir deprem anıtı gerekiyor. Kimse bir daha aynı suçları işlemesin diye…

Depremin "yıkılmayan simgesi" Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) binası, "rezerv alanı" nedeniyle yıkım tehlikesiyle karşı karşıya | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Ebrar Sitesi’nin simgesi, günlerce, gecelerce enkazın başından ayrılmayan Ümmügülsüm Nine'ydi.

Her sabah 6’da kurtarma çalışmalarını izlemeye gelen, çalışmalara ara verilene kadar oradan ayrılmayan Ümmügülsüm Emlik, 80 yaşında evlat acısı yaşadı. Oğlu Dursun Emlik, gelini Esma Emlik, torunları Ökkeş ve Hayrunnisa Emlik Ebrar Sitesi’nde yaşıyordu.

Günlerce bekledikten sonra sadece torunu Ökkeş’in cenazesine kavuşabildi. Depremden iki ay sonra gelini Esma Emlik’in kimsesizler mezarlığına defnedildiği ortaya çıktı.

Ve aylar sonra oğlu ile diğer torununun haberini de alabildi. Diğer kayıp yakınlarının aksine kayıplarını bulabildiğine şükrediyordu artık.

Ümmügülsüm Emlik, depremin ardından enkaz başında beklerken, 23 Şubat 2023 | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Artık iyiden iyiye güçten düşen Ümmügülsüm Nine, Ebrar Sitesi ile ilgili duruşmaya gidemedi.

T24 ekibinden Özgür Zeren’le yeniden geldiğimiz Maraş’ta Ümmügülsüm Nine'nin sağlığını da merak ediyoruz. Oğlu ve torunları, depremden bahsetmemeye çalışıyor yanında, “unutmuyor ya biz üzmek istemiyoruz” diye ekleyerek.

“Çok yorgunum” diyor telefonda Ümmügülsüm Nine.

“Sanki suçu olanlar hesap mı verecek oğlum?” diye soruyor, hemen ardından gazetecilere, hesap soran avukatlara, yaşananların peşine düşenlere dua ediyor.

“Biz bulduk çocuklarımızı, mekanları cennet olsun. Bulamayan var. Ama niye yaptılar o binaları oraya, niye böyle oldu benim aklım almıyor. Gör bak yine öyle bina yapacaklar, yine oraya yapacaklar” diyor sonra.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Maraş normale dönmüş büyük oranda ve dönüyor ama hayatları bir daha normale dönmeyecek binlerce insan adalet arayışını sürdürüyor.

O adaletin sağlanması, yeni ve cıvıl cıvıl kent merkezlerinden, ışıltılı AVM’lerden,  hafızayı silmek için kullanılan iş makinelerinden çok daha mühim.

Ve bunu da bir gecede bütün yaşamları değişenler gayet iyi biliyor.

TIKLAYIN - T24 deprem bölgesinde | En acı bekleyişin hikâyesi: Ebrar Sitesi

TIKLAYIN - Ebrar Sitesi'nin ardından Ümmügülsüm Nine ve Emlik ailesi: "Bayram da istemiyorum seçim de… Bize cenazelerimizi verin…" 

(T24)