1) Şimdi de deprem anmalarını yasaklıyorlar: Malatya Valiliği'nden 3 günlük yasak (soL)
Vali Ersin Yazıcı
6 Şubat tarihli depremlerden en çok etkilenen illerin başında gelen Malatya'da, valilik tarafından depremin yıldönümünde yapılacak anma ve törenlere yasak getirildi.
Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili etkileyen depremlerin üzerinden bir yıl geçti. Açıklanan resmi verilere göre, depremlerde 53 bin 537 kişi yaşamını yitirirken, 107 bin 213 kişi de yaralandı. 36 bin 932 bina deprem anında yıkılırken, yüz binlerce bina da kullanılamaz durumda.
Depremzedelerin yaşadığı sorunlar ise devam ediyor. Depremin ilk anından bu yana mağdur edilen edilen yurttaşlar, elektriksiz ve susuz bırakılıyor, "Bizi seçmezseniz hizmet gelmez" denilerek açıkça tehdit ediliyor, çadırlara ve konteynerlere mahkum ediliyor.
Şimdi de depremlerden en çok etkilenen illerin başında gelen Malatya'da, valilik tarafından depremin yıldönümünde yapılacak olan anma ve törenlere yasak getirildi.
Valilikten 3 günlük yasak
Malatya'da 3 gün süreyle basın açıklaması, toplantı ve gösteri yürüyüşü, miting ve açık alan etkinlikleri yasaklandı.
Malatya Valiliği söz konusu yasağın 5 Şubat Pazartesi günü saat 00.01'den 7 Şubat Çarşamba günü saat 23:59’a kadar süreceğini bildirdi.
Valilik tarafından yapılan açıklama şöyle:
"Malatya Valiliği'nin Oluru ile Valilik ve Kaymakamlık Makamının uygun göreceği etkinlikler ile 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinde vefat eden vatandaşlarımızı anma amaçlı yapılacak etkinlikler, kamu kurum ve kuruluşlarının düzenleyeceği, resmi bayram, resmi anma ve kutlamalar, spor faaliyetleri, bilimsel, ticari ve ekonomik amaçlarla yapılan etkinlik ve toplantılar hariç olmak üzere, yapılması muhtemel her türlü eylem/etkinlikler ile belirtilen konuların devamı niteliğindeki (toplanma, yürüyüş, basın açıklaması, oturma eylemi, araç konvoyu, her türlü karşılama uğurlama, açık ve kapalı yer toplantısı, açlık grevi, miting, stant açma, çadır kurma, bildiri/broşür dağıtma, afiş - pankart asma, imza kampanyası düzenlenmesi vb.) her türlü açık ve kapalı alanlardaki eylem/etkinlikler ile bu eyleme destek vermek amacıyla gelen araçların ve şahısların ilimiz sınırlarına girişlerinin, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/A ve 11/C maddeleri gereğince engellenmesi, ayrıca 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17. ve 19. Maddeleri hükmü gereğince belirtilen konuların devamı niteliğindeki her türlü eylem/etkinliklerin Malatya İl Geneli (tüm dış ilçelerin tamamı Polis ve Jandarma Sorumluluk Bölgesi dahil) 05/02/2024 Pazartesi günü saat 00.01'dan 07/02/2024 Çarşamba günü saat 23.59'a kadar (3) gün süre ile YASAKLANMASINA karar verilmiştir."
TKP: Valiliğin kararı hükümsüzdür
TKP, Sol Parti, EMP, KESK ve kentteki diğer siyasi parti, sendika ve meslek örgütlerinin oluşturduğu 6 Şubat Platformu tarafından depremin yıldönümü nedeniyle anma programı ve anma yürüyüşü gerçekleştirilecekti.
Söz konusu yasakların ardından açıklamada bulunan TKP Malatya İl Örgütü, Malatya Valiliği kararının hükümsüz olduğunu belirtti.
Yarın saat 04.17'de Hayat Sitesi önünde kurum temsilcileri tarafından anma programı, ardından 12.30'da Emeksiz Caddesi üzerinde buluşarak anma yürüyüşü gerçekleştirilecek.
TKP Malatya İl Örgütü tarafından yapılan açıklama şöyle:
"Malatya Valiliği'nin 6 Şubat eylemlerini ve anmalarını yasaklama kararı hükümsüzdür.
6 Şubat 2023'te halkını, yurttaşlarını çaresizliğe terk edenlerin kararını tanımıyoruz. Unutmayacağız!
Hem bu kararı alanlardan, hem de 6 Şubat'ta yaşanılan yıkımlarda sorumluluğu olanlardan hesap soracağız."
Vali birçok kişiye mezar olan binaları diken müteahhitle poz vermişti
Malatya Valisi Ersin Yazıcı, iktidara yakın MÜSİAD'ın Malatya Şubesi tarafından 3 Ocak'ta düzenlenen ''Dost Meclisi'' toplantısına onur konuğu olarak katıldı.
Konuşmasını depremin Malatya'daki etkilerine ayıran vali, "Sizlerle birlikte bu görevi yapmaya ve şehri ayağa kaldırmaya gayret edeceğim'' dedi. MÜSİAD'lı patronlarla ''görüş alışverişinde bulunan'' Yazıcı, programın sonunda katılımcılarla birlikte fotoğraf çektirdi.
Malatya Valisi Ersin Yazıcı, MÜSİAD'lı Muharrem Poyraz ve Hüseyin Kalkan ileFotoğrafta Vali Yazıcı ile aynı kareye girenler arasında iki kişi dikkat çekti. Bu isimlerden ilki, inşa ettiği konutlarla depremde çok sayıda kişinin ölümüne neden olan ve tutuklanan müteahhit Muharrem Poyraz'dı. Valinin yanındaki diğer isimse depremin ardından muhalefet partilerine yönelik provokasyonlara imza atan ve bu nedenle gözaltına alınan Hüseyin Kalkan'dı.
/././
2)Jeoloji Mühendisleri Odası'ndan 6 Şubat raporu: Sorumsuzluk sonucu yaşanan bir katliam (soL)
Jeoloji Mühendisleri Odası 6 Şubat'tan bir yıl önce Cumhurbaşkanı dahil tüm yetkilileri raporlarla uyardıklarını belirterek sonucu "sorumsuzluk ve bunun sonucu yaşanan katliam" olarak niteledi.Jeoloji Mühendisleri Odası 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde meydana gelen ölümlerin ve yaralanmaların "sorumsuzluk ve bunun sonucu olarak yaşanan bir katliam" olduğu değerlendirmesini yaptı.
Depremin birinci yılında "Afet Risklerine Karşı Kırılganlığımız Artmaya Devam Ediyor" başlığıyla bir rapor yayımlanan Jeoloji Mühendisleri Odası 24 Ocak 2020'de 6,8 büyüklüğündeki Elazığ depreminden sonra "Fay Üzerine Oturan Kent Raporları" hazırladıklarını hatırlattı.
Bu raporların Cumhurbaşkanı başta olmak üzere TBMM Başkanı, TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerin genel başkanları, ilgili bakanlar, milletvekilleri, valilikler ile belediye başkanlıklarına gönderildiğini belirten Jeoloji Mühendisleri Odası, olası risklere dikkat çekilerek depreme ilişkin önlemlerin alınmasının acilen istendiğini bildirdi.
"Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Kahramanmaraş" raporunda il merkezinin "10-11 km kadar güneyinden geçen Doğu Anadolu Fayının Pazarcık ya da Türkoğlu segmentinin 1513 yılından bu yana yıkıcı deprem üretmediği, 7.4 büyüklüğüne varacak bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğu ve Türkiye’nin üzerinde deprem beklentisi olan önemli sismik boşlularından birisi” olduğu belirtilerek gerekli önlemlerin acilen alınması talep edildiği hatırlatıldı.
"Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Hatay" raporundaysa "Hatay kent merkezi (Antakya ve Defne) dahil Hassa, Kırıkhan, Reyhanlı, Dörtyol, Erzin ilçe merkezleri ile 25 mahallesi doğudan diri fay hatları veya zonlan üzerine oturmaktadır. Tarihsel dönemde çok sayıda yıkıcı depremle karşı karşıya kalan Hatay ilimizin deprem zararlarından etkilenmesinin önlenmesi amacıyla bir dizi çalışmayı acilen başlatması gerektiği”nin ifade edildiği kaydedilen açıklamada yine Osmaniye için de benzer öneriler dile getirildiği anımsatıldı.
Ne bir soru sordular ne halkı uyarma gereği duydular
Ancak bu raporlar 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden yaklaşık bir yıl önce dağıtımlı olarak ilgili tüm kişi ve kurumlara gönderilmesine rağmen merkezi ve yerel idarelerin tek bir tedbir almadığı gibi Odaya bir soru dahi sormadıkları, halkı uyarma gereği de duymadıkları vurgulandı.
6 Şubat depreminin 11 ilde 15 milyonu aşkın kişiyi etkilediği kaydedilen raporda "Resmi açıklamalara göre 53 bin 537’si ülkemizde, 8 bin 476’si Suriye’de olmak üzere toplam 62 bin 13 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 107.500’ü ülkemiz insanı olmak üzere toplamda 122.000 kişi yaralanmıştır. 310 bine yakın bina ve bina türü yapı yıkılmış ya da ağır hasar almıştır
Baraj, gölet, boru ve enerji nakil hatları, köprü, otoyol, viyadük, tünel, demiryolu, limanlar, hava limanları gibi altyapı, enerji, telekomünikasyon, yol, kanalizasyon, içme ve kullanma suyu şebekesi gibi birçok sayıda tesis zarar görmüş veya kullanılmaz hale gelmiştir. 1,5 milyonu aşkın insanımız barınma sorunu ile karşılaşmış, 2 milyonu aşkın insanımız bölgeden göç etmek zorunda kalmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) verilerine göre çok sayıda işyeri, ofis, fabrika ve sanayi tesisinin yıkılması veya ağır hasar görmesi nedeniyle 650.000’den fazla insanımız geçim olanaklarını yitirmiştir. TBMM Deprem Zararlarını Azaltma Komisyonun Raporuna göre deprem 148.8 milyar dolar ekonomik kayba neden olmuştur" denildi.
Sorumsuzluk ve katliam
Raporda depremdeki kayıpların ve yaralanmaların "sorumsuzluk ve bunun sonucu yaşanan bir katliam" olduğu değerlendirmesine yer verildi:
"Sonuç olarak, bir kısmı yukarıda belirtilen raporlar çerçevesinde konuya bakıldığında, gerek siyaseten sorumlu olan Sayın Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, TBMM Grubu bulunan tüm partilerin Genel Başkanları, bölge milletvekilleri ile idari sorumlu olan Bakanlar, Belediye Başkanları, Valiler ve ilgili genel müdürler yıllardır uyarılmasına rağmen bölge insanın depremlere hazırlanması, gerekli risk azaltma ve acil durum çalışmalarının yürütülmesi konusunda gerekli eylemleri hayata geçirmemişlerdir. Jeoloji Mühendisleri Odası uyarılara rağmen gerekli önlemlerin alınmaması sonucunda 53.537 insanımızın yaşamını yitirmesi, 107.000’i aşkın vatandaşımızın yaralanmasını SORUMSUZLUK ve bunun sonucu yaşanan bir KATLİAM olarak değerlendirmektedir."
'Doğa olaylarının afete dönüşmesi kader değil'
Jeoloji Mühendisleri Odası'nın raporunda afet riski altındaki alanların sağlıklı ve güvenli yaşam alanları haline getirilmesi, yani “insan odaklı ve afet dirençli kentler”in oluşturulmasının öncelikli ve acil bir ihtiyaç olduğu vurgulandı.
Türkiye'nin afet sonrası müdahale ve iyileştirmeye odaklanan yapıdan bir an önce kurtularak afet öncesi tehlike ve risklerinin azaltılması konusuna odaklanması gerektiği vurgulanan raporda şu ifadelere yer verildi:
"Doğa olaylarının afete dönüşmesi 'kader' değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa ve teknoloji kaynaklı afet risklerine karşı 'etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu' yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız. Üzerinde yaşadığımız yerkürede tanık olduğumuz gelişmelere, aklın ve bilimin ışığını yansıtmaya çalışmak temel anlayışımız olmaya devam edecektir."
/././
3)İMO'dan '6 Şubat' raporu: İktidar 650 bin konut sözünün yüzde 8'ini gerçekleştirdi (soL)
İnşaat Mühendisleri Odası'nın 6 Şubat tarihli depremlere ilişkin açıklamasına göre; iktidar 650 bin konutun yapılacağı yönündeki beyanlarının oldukça gerisinde kaldı.Resmi verilere göre 50 binden fazlayurttaşın yaşamanı yitirdiği, yaklaşık 40 bin binanın yıkıldığı, 200 binden fazla binanın ise ağır hasar aldığı 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki 6 Şubat 2023 Depremlerinin üzerinden 1 yıl geçti.
Depremin üzerinden 1 yıl geçmiş olmasına karşın depremzedelerin yaşadığı sorunlarsa devam ediyor. Birçok farklı sorunla baş başa bırakılan yurttaşlar, verilen sözlere rağmen çadırlara ve konteynerlere mahkum edildi.
AKP iktidarı deprem sonrası kentlerin yeniden ayağa kaldırılması, hayatın normale döndürülmesi doğrultusunda 319 binini 1 yıl içerisinde teslim etmek üzere toplam 650 bin konutun yapılacağı yönündeki beyanlarının oldukça gerisinde kaldı.
TOKİ verilerine göre; kısa vadede bitirilip teslim edilebilecek konut miktarı 25 bin civarında kaldı. Söz konusu veri, iktidarın verdiği sözlerin veya ortaya koyduğu hedefin ancak yüzde 8’ine tekabül ediyor.
İnşaat Mühendisleri Odası'ndan açıklama
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, 6 Şubat tarihli depremlerin 1'inci yılına dair açıklamada bulundu.
"Böylesi sarsıcı bir afetin ardından beklenen ve de olması gereken hiç şüphesiz, bugüne kadar alınmamış tedbirlerin alınması için derhal harekete geçilmesi, güvenli ve sağlıklı yapılaşma için bilim çevrelerinin, meslek odalarının önerilerinin hayata geçirilmesidir" ifadelerine yer verilen açıklamada, depremin üzerinden geçen 1 yılda bahsi geçen adımların atılmadığı vurgulandı.
'Dehşet verici seviyelerde olmasının önüne geçmek pekâlâ mümkündü'
Depremin, Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden biri olduğu aktarılan açıklamada, "Bu kadar büyük ve yaygın depremler karşısında kayıpları sıfıra indirmek belki mümkün olmayabilirdi fakat ortaya çıkan yıkımın ve kayıpların böylesi dehşet verici seviyelerde olmasının önüne geçmek pekâlâ mümkündü" ifadelerine yer verildi.
Dünyada her yıl ortalama 7,0 ve üzeri 19 deprem olduğu ancak bunlardan sadece bazılarının yıkıcı etkisi olduğu belirtilirken, söz konusu etkinin depremin niteliğinden çok gerçekleştiği bölgedeki yaşam alanlarının kırılganlığından kaynaklanmakta olduğunun altı çizildi.
Açıklamada, "Ülkemiz ise yaşam alanlarının kırılganlığı açısından dünyada en olumsuz örneklerden birini oluşturmaktadır. Çünkü ülkemiz ortalama olarak her 1,5 yılda yıkıcı sonuçları olan depremleri yaşamasına rağmen bir türlü gerekli adımlar atılmamaktadır" denildi.
'Depreme hazırlık konusunda zafiyetler görmezden gelindi'
Açıklamada, Marmara depremlerinden bu yana geçen 24 yıllık zaman diliminde atılan adımların, yapılması gerekenlerin yanında son derece zayıf kaldığı ve son yıllarda Elazığ ve İzmir’de meydana gelen göreli olarak sınırlı depremlerde bile ortaya çıkan yıkımın boyutlarına rağmen depreme hazırlık konusunda zafiyetlerin görmezden gelindiği vurgulandı: "Sonuçta Şubat 2023 Depremlerinin büyüklüğü bahane edilerek yüzbinlerce konutun yıkımı veya ağır hasarlı hale gelmesi ilahi takdirle izah edilmiştir."
"Afet sonrası arama-kurtarma, yardım ulaştırma, beslenme ve acil barınma ihtiyaçlarını karşılama çalışmalarında kamu gücünün sınıfta kaldığı, geçmiş depremlerden ders alınmadığı tüm kamuoyunun malumudur" denilen açıklamada, yurttaşların dayanışma bilinci ve gönüllü çalışmalarının büyük katkısıyla depremin ilk elden yaralarının sarılması konusunda eksiklikler giderilmeye çalışılmış olsa da afete müdahalenin devamındaki aşamalarında da krizin yönetilemediği aktarıldı.
Deprem bölgesinde en temel insani ihtiyaçlara yönelik sorunların hâlâ devam ettiği belirtilierek, şöyle denildi:
"Geçici yerleşim alanlarının kurulması, enkaz kaldırma işlemleri, ulaşım, elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme gibi altyapı hizmetleri, depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen sağlanamamıştır. Depremlerin 1. yılını geride bırakırken depremin en çok etkilediği Antakya başta olmak üzere deprem bölgesinde barınma, beslenme, sağlık, hijyen, içmesuyu, eğitim gibi en temel insani ihtiyaçlara yönelik sorunlar hala devam etmektedir. Yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılar insan hayatını tehlikeye sokmaya devam ederken, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zararlar vermekte, enkaz toplama alanları ise içmesuyu kaynaklarını kirletmesi bakımından ciddi riskler oluşturmaktadır."
Söz verilen konut sayısının yüzde 8'ine ulaşılabildi
Şehirlerin yeniden kurulması, yeni yerleşim alanlarının oluşturulması, konut ve işyeri ihtiyacının karşılanması konularında seçim öncesi verilen taahhütlerin ötelendiği belirtilirken, diğer yandan yapılan çalışmaların da sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma açısından (yer seçiminden inşa kalitesine kadar) kaygı verici örnekler içerdiği ifade edildi.
Açıklamada, siyasi iktidarın deprem sonrası kentlerin yeniden ayağa kaldırılması, hayatın normale döndürülmesi doğrultusunda 319 binini 1 yıl içerisinde teslim etmek kaydıyla 650 bin konutun yapılacağı yönündeki beyanlarının oldukça gerisinde kaldığına dikkat çekildi.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının hasar tespit raporlarına ve TOKİ’nin resmi internet sitesinde yayınlanan bilgilere göre hazırlanan tabloAçıklamada yer verilen tabloya göre, orta ve hafif hasarlı yapılar hariç olmak üzere, deprem bölgesindeki 11 il kapsamında yıkılan veya yıkılacak olan (konut, işyeri vb. dahil olmak üzere) toplam 674 bin 416 bağımsız bölüm bulunuyor.
Açıklamada, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın hasar tespit raporları ve TOKİ’nin resmi internet sitesinde yayınlanan veriler ile 1 yılda gerçekleştirilen hedefler kıyaslandı:
"Son 1 yılda TOKİ tarafından ihalesi yapılmış konut miktarı ise toplamda 108 bin 936 adettir. Bu ihalelerin toplam bedeli 203.973.988.559,00 Türk Lirasıdır. Bunlardan bir kısmının inşasına henüz hiç başlanmamış olmakla birlikte, tamamlanma oranı %70’in üzerinde olan konut sayısı 25 bin 119 adettir. Yani kısa vadede bitirilip teslim edilebilecek konut miktarı TOKİ verilerine göre 25 bin civarındadır. Bu durum siyasilerin geçen yıl verdikleri sözlerin veya ortaya koydukları hedefin ancak yüzde 8’ine tekabül etmektedir."
'Siyasi irade sorumluluğu üstlenmekten ısrarla kaçınmaktadır'
"Her büyük depremde olduğu gibi bu depremlerde de yaşanan yıkımın teknik nedenlerini 6 ana başlıkta sıralaya biliriz" denilen açıklamada, yıkımın teknik nedenleri şöyle sıralandı:
Birincisi, zayıf zemin koşulları, ikincisi malzeme zafiyetleri, üçüncüsü konstrüktif zafiyetler, dördüncüsü yapı düzensizliklerinin yarattığı hasarlar, beşincisi sonradan yapılan bilinçsiz tadilat ve müdahaleler, altıncısı ise yıpranmışlık ve bakımsızlık.
Söz konusu sebeplerin birden fazlasının bir araya gelmesinin hasar ve yıkım oranlarını artırdığı belirtilen açıklama, "Ancak her depremde aynı sebeplerden dolayı can kayıpları ve yıkım ortaya çıkıyorsa ortada tüm bu teknik sorunların üstünde sistemsel zafiyetler var demektir ve siyasi irade bu sorumluluğu üstlenmekten ısrarla kaçınmaktadır. Sorumluluktan kaçınmak bir yana yapılaşma sistemini ve kültürünü değiştirmek için hiçbir anlamlı adım atmamaktadır" denildi.
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
"Ülkemizin yapı stokunda önemli oranda riskli yapı bulunmaktadır ve bu durum on yıllardır bilinip söylenmektedir. İlave olarak birkaç yılda bir çıkarılan imar aflarıyla riskli yapı stoku daha da şişirilmektedir. Ayrıca her yıl 100 bin civarında yeni yapı inşa edilmektedir. Yeni yapılan bu yapıların sağlıklı ve güvenli olduğu konusunda hala derin kuşkular vardır. Çünkü tarımsal alanlara ve zemini sorunlu bölgelere yüksek katlı ve yüksek yoğunluklu imar izinleri verilmekte, emsal artışlarıyla kentler yoğunlaştırılmakta, mühendislik hizmetleri kağıt üzerinde kalmakta, yapı üretimi ve denetimi serbest piyasanın kuralsız kârlılık hesaplarına teslim edilmektedir.
Kamu binalarının sorunları da aynıdır. 530 bin civarında olduğu tahmin edilen kamu binalarının envanteri çıkarılabilmiş değildir. Başta Okullar, Hastaneler, Yurtlar, Hizmet Binaları, Spor Tesisleri ve diğer tüm kamu binalarının deprem güvenlikleri belirsizdir.
Bütün bu olumsuzlukların sonucunda her deprem mevcut yapı stokumuz içindeki bu riskli yapıları bulup tahrip etmektedir. Bunun insani, maddi ve çevresel kayıpları korkunç boyutlarda olmaktadır.
Yapılması gereken mevcut yapı stokumuzdaki riskleri tespit edip yenilemek veya güçlendirmek ve ayrıca yeni bir yapılaşma düzeni getirmektir.
Bir yapı, mülkiyeti ister devlette, ister gerçek kişilerde, isterse özel kuruluşlarda olsun doğrudan toplumun güvenliğini, tarihini, kültürünü, konforunu, ekonomisini ve çevresini etkileyen/ilgilendiren bir varlıktır. Bu özelliklerinden dolayı yapılar bir kamusal varlıktır. İnşasına da, denetimine de bu perspektifle bakılması gerekir."
'İvedilikle hayata geçirilmesi gerekmekte'
"6 Şubat Depremleri coğrafyamızın tanık olduğu ilk büyük deprem olmadığı gibi son da olmayacaktır. Ne zaman nerede büyük bir depremin meydana geleceği bilinmemekle birlikte felakete dönüşmesini önlemek için ivedilikle hayata geçirilmesi gerekenler bellidir" denilen açıklamada, hayata geçirilmesi gerekenler şöyle sıralandı:
- Öncelikle sağlam, kararlı ve istikrarlı bir siyasi irade ile kamunun ihtiyaç ve menfaatlarını gözeten, meselelere bütüncül ve bilimsel bakabilen politik bir anlayışa ihtiyaç vardır.
- Afetlere hazırlık çalışmaları kaynak ve zaman gerektiren uzun soluklu çalışmalardır. Yani siyasi kadroların ihtiyaç duyduğu ve kendi dönemlerinde yapıp bitirebilecekleri gösterişli yapılar/faaliyetler olma özelliğine sahip değildir. Dolayısıyla gerek merkezi, gerekse yerel yöneticilerin esnetip gevşetemeyeceği yasal düzenlemeler yapılmalı, kaynakların doğru ve yerinde kullanımı için önlemler alınmalı, aksine davranışların hukuki ve cezai yaptırımları olmalıdır.
- Rant odaklı imar düzeni ile yapılaşmada kuralsızlığın ve cezasızlığın hakim olması kaçak yapılaşmanın önünü açmakta bunun sonucunda da imar afları zorunlu hale gelmektedir. Unutulmamalıdır ki, yozlaşma kültürü büyükten başlayıp küçüğe doğru yayılmaktadır. Sermaye gruplarının, “güçlü” kesimlerin inşaatlarına göz yumup tam tersine özel düzenlemelerle hukukileştirmeye çalışılması toplumun geneline emsal teşkil etmektedir. İmarda kural kuraldır. Merkezi ya da yerel siyasi/iktisadi aktörlerin çıkarlarına göre delinmemelidir.
- Ülkedeki riskli yapı stoku belirlenmeli, yapı envanteri çıkarılarak belirli bir risk sırası ile tüm binaların deprem güvenliğinin belirlenmesi zorunlu hale getirilmelidir.
- Kentsel dönüşümde kamu yararı gözetilmeli, rant odaklı kentsel dönüşüm anlayışı terk edilmelidir. Dönüşüm sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır.
- Yetkin mühendislik uygulaması muhakkak hayata geçirilmelidir. İnşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve mühendisliğin gerekliliklerinin yerine getirilmesi amacıyla bilgili, deneyimli ve etik kurallara bağlı mühendisler eliyle yapılabilmesi için, meslek kuruluşlarının sorumluluğunda yetkin mühendislik uygulamasına geçilmelidir.
- Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; mesleğinde yetkin yapı denetçilerinin faaliyetlerine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir model hayata geçirilmelidir. Proje denetimi ve yapı denetimi birbirinden ayrılmalı, Proje Denetimi doğrudan kamu tarafında ve yetkin mühendisler eliyle yapılmalı, Yapı Denetim Kuruluşları ve Laboratuvarları doğrudan kamuya karşı sorumlu olmalı ve onun denetiminde çalışmalıdır. /././
Merkezi Hatay'da bulunan Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası'nın (TÖB-SEN) depremin birinci yılında yayımladığı Eğitim Raporu deprem bölgesinde okuldan kopuşun arttığına işaret ediyor.
Depremde yaşamını yitiren öğrenci ve öğretmen sayısının halen net olarak bilinmediğine işaret edilen raporda eğitimden kopuşun göç ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın açıköğretim ve MESEM gibi uygulamaları teşvikiyle hızlandığı, özellikle kız çocuklarının örgün eğitimden uzaklaştığına dikkat çekiliyor.
TÖB-SEN'in raporuna göre depremin vurduğu illerden özellikle Hatay'da sağlıklı bir eğitim öğretim
ortamı sağlanabilmiş değil.
MEB de bilmiyor: Yoklama listesinde adları okunan kayıp öğrenciler
MEB'in depremde yaşamını yitiren öğrencileri net olarak bilemediği için okul sınıf listelerinde depremde kaybedilen öğrencilerin isimlerini silemediği dile getirilen raporda "Okulun başladığı günlerde okul listelerinde yoklamada hayatını kaybeden öğrencilerin isimlerinin okunması depremzede öğrenci ve öğretmenlerde bir travma yaratmıştır" ifadesine yer verildi.
Hatay'da yıkımın az olduğu 7 ilçede 27 Mart'ta ve sonrasında 24 Nisan 2023’te deprem bölgesinde eğitim-öğretime başlayabilecek tüm okulların açıldığı açıklanmıştı.
TÖB-SEN'in raporuna göre giderilmeyen sorunlar nedeniyle "Hatay'da eğitim başladı" açıklaması yalnızca sözde kaldı.
Raporda depremin birinci yılında halen çözülemeyen sorunlar, başlıklar halinde sıralanırken ilk sırada okul ve derslik sorunu yer aldı.
Hatay'da 2 derslikten 1’inin kullanılamadığına işaret edilen raporda sadece Hatay’ın Antakya ilçesinde 190 civarı okul binasının yarısında eğitim öğretime devam edilemediği kaydedildi.
Sağlam olduğu açıklanan binalarda birleştirme yoluyla iki ya da üç okulun öğrencilerinin ders gördüğü, ikili öğretim yapıldığı kaydedilen rapora göre Antakya ilçesinde çadırkent ve konteyner kent sayısı 60’a yakınken bu konteyner kentlerde 18 konteyner okul hazır.
Sağlam okul binaları devlet dairesine dönüştürüldü
2 ay öncesine kadar Defne ilçesinde sağlam olan 3 okulun valilik, emniyet olarak kullanıldığı kaydedilen raporda şu bilgilere verildi:
"Antakya ilçesinde de il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, YSK, kaymakamlık gibi kamu kurumları okullarda hizmet veriyordu. Defne ilçesinde 9 lisenin 3’ü hasarlı ve kullanılamıyor. Geriye kalan 3 lise Necmi Asfuroğlu Anadolu Lisesi, Hatay Valiliği. Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi, İl Emniyet Müdürlüğü olarak; Selim Tevfik Eskiocak Anadolu Lisesi, Defne Kaymakamlığı olarak, Çekmece Şehit Türkmen Anaokulu vilayet karakolu olarak kullanılıyordu.
2 ay önce nitelikli okul olan Nevzat Şahin Anadolu Lisesi dışında okullar boşaltıldı. Öğrencilere ait olan ve ihtiyacı karşılaması gereken binalar maalesef devlet dairesine dönüştürüldüklerinden dolayı öğrenci ve veliler zor durumda kalmış, çocukların eğitimi için il dışına çıkmak zorunda kalmışlardı."
Öte yandan açılan okullarda hijyen ve su sorunlarının yaşandığı, bazı okullarda tadilat devam ederken diğer yandan eğitim öğretim yapıldığı belirtildi.
Öğrencilerin can güvenliği sorunu
Ders saatleri diğer kentlerde 40 dakikayken ikili eğitim veren okullarda 30 dakikaya düşürülmüştü.
Derslerin 30 dakikaya düşürülmesi, ikili eğitim-öğretim nedeniyle sınıf mevcutlarının artması ve okulların gün aydınlanmadan başlayıp geç saatte karanlıkta bitmesinin eğitimin niteliğini düşürdüğü tespitine yer verildi.
Hasarlı binalar ve altyapı, aydınlatma gibi sorunlar nedeniyle öğrencilerin can güvenliği sorunlarıyla da karşı karşıya olduğu ifade edilen raporda bir başka sorun başlığınınsa depremzede çocukların eğitime erişim sorunundan dolayı YKS, LGS gibi merkezi sınavlara yeteri kadar hazırlanamaması olduğu belirtildi.
Hatay'a gelen öğretmenler barınma sorunu yaşıyor
Hatay’dan gitmek zorunda kalan depremzede öğretmen sayısının oldukça fazla olduğu kaydedilen raporda "Hatay’a dışarıdan gelen öğretmen sayısı 4 bin 465, bu öğretmenlerin birçoğunun çocuğu varken aile olarak kalacak yerleri tahsis edilmedi" denildi.
Milli Eğitim Müdürlüğü'nün barınma ihtiyacı olan öğretmenlere konteyner kentlere yerleştirmek için 4 kez form doldurttuğu ancak yaklaşık 6 bin 500 kişi barınma talebinde bulunmuş olmasına rağmen şu ana kadar öğretmenlerin çoğunun konteynerlere yerleştirilmediği tespitine de raporda yer verildi.
Okuldan kopuş hızlandı
Hatay’da okul öncesindeki çocuk sayısının yüzde 15 azaldığı, bunun sebebinin can kayıpları, göç ve okula kayıt yaptıramama olarak değerlendirildiği raporda "zorlu koşullardan dolayı velilerin çocuklarını okula göndermemeyi tercih ettiği"ne de dikkat çekildi.
Bakanlığın Açıköğretim ve MESEM alternatifinin örgün eğitimden kopuşu hızlandırdığı tespitinde bulunan TÖB-SEN raporunda "Depremzede öğrencilere açık öğretime geçiş hakkı tanınarak özellikle kız çocuklarının okuldan kopuşu hızlandırılmıştır" ifadesine yer verildi.
MESEM uygulamasının depremzede çocuklarının maddi sorun yaşayan ailelerine destek vermek için zorunlu bir alternatife dönüştüğüne işaret edilirken, Hatay'da ve Pazarcık'ta yapılan bir ankete göre (Suna'nın Kızları) deprem sonrasında okula devam etme oranının yüzde 10’a gerilediğine dikkat çekildi.
Raporda "TÖBSEN olarak sahadan aldığımız verilere göre Antakya ilçesinde depremden önce öğrenci sayısı 120 bine yakın iken şu anda 68 bin civarındadır, Defne ilçesinde ise depremden önce öğrenci sayısı 36 bine yakın iken şu an 27 bindir. Özellikle Hatay’da sayısal verilerin sır gibi saklandığı da kamuoyu tarafından bilinmelidir" denildi.
Öğrenciler ve öğretmenler okula ulaşım sorunu yaşıyor
Konteyner kentlerde yaşayan halkın ulaşım sorunu yaşadığına değinilen raporda "Eğitim öğretiminin başlamasıyla servis ihtiyacı öncelikli bir sorun haline geldi. Valilik sadece konteyner kentlerde olan öğrencileri taşıyacağını belirterek hasarsız veya az hasarlı eve geçen aileleri ve çocuklarını cezalandırmış oldu. Buna rağmen hala öğrenci servis bekliyor. Ne konteyner kentte kalan öğrenciler ne de evlerinde kalan öğrenciler henüz servis ile taşınmış değiller" ifadelerine yer verildi.
Arabası olmayan ailelerin çocuklarının ve öğretmenlerin okula ulaşım sorunun en kısa sürede çözülmesi gerektiği, aksi durumda okul terkleri veya okul devamsızlıklarının artacağı da vurgulanan raporda, deprem sonrası kentten taşınan ancak daha sonra geri dönen öğrencilerin de nakil sorunu yaşadıklarına işaret edilerek bu sorunun da okul terklerini artırma riski olduğu belirtildi.
Öğrenciler beslenme sorunu yaşıyor, okullarda uyuz vakaları görülüyor
Öğrencilerin beslenme sorunu yaşadığı, çoğu okula harçlık almadan gelen çocukların içecek su bile alamadığı vurgulanan raporda "Çocuklar aç ve susuz bir okul süreci görüyor" denildi.
Konteyner kentlerde kalabalık ve yakın temas içinde yaşayan depremzedelerin güvenli içme suyu, tuvalet ve hijyen imkanlarının halen tam olarak sağlanamadığı da belirtilen raporda okullarda sabun, temiz suya erişim ve hijyen ihtiyacının tam olarak giderilmediğine, birçok okulda uyuz ve bulaşıcı hastalık vakası görüldüğüne dikkat çekildi.
TÖB-SEN'den 10 talep
TÖB-SEN'in depremin birinci yılında yayımladığı eğitim raporu 10 madde halinde sıralanan talep listesiyle son buldu:
1. Tüm öğrencilere her gün en az 1 öğün yemek sağlanmalıdır.
2. Merkezi sınavlar eşitsizlik yaratmaktadır. Depremzede öğrencilere ayrıca bir kontenjan belirlenmeli, merkezi ve ortak sınavlarda deprem bölgesine farklılıklar sağlanmalıdır.
3. Deprem bölgesindeki eğitim emekçilerine düzenli olarak 5 yıl boyunca her ay depremzede desteği sağlanmalıdır
4. Güvenli okul binası konusunda seferberlik ilan edilmeli, hafif çelikten okullar inşa edilmelidir.
5. Hatay özel afet bölgesi olarak ilan edilmeli kaynak aktarımı hızlandırılmaldır.
6. Hatay’da tüm öğrencilere karşılıksız, geri ödemesiz burs desteği verilmelidir.
7. Yıkılan okul binaları yerleri sadece okul için kullanılmalıdır. Hasarlı okulların onarım ve güçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
8. Protez ve ortezlerle ilgili olan 2 Mayıs 2023’te yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı uygulanmalı, ilgili tedavi giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
9. Özel eğitim ihtiyacı bulunan çocuk sayısı net tespit edilmeli, özel eğitim gereksinimi olan çocukların araç-gereç, eğitim materyali ihtiyaçları ilgili bakanlık tarafından karşılanmalıdır.
10. Okullarda sağlık taraması yapılmalı veriler şeffaf biçimde paylaşılarak bulaşıcı hastalıklar konusunda önlem alınmalıdır.
/././
5) Eğitim sistemi de enkaz altında: Deprem bölgesinde öğrencilerin üçte biri okula devam etmedi (soL)
Eğitim-Sen'in yayımladığı rapora göre 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçmesine karşın barınma, sağlıklı beslenme ve eğitim sorunları devam ediyor. Öğrencilerin üçte ikisi okula devam etmedi.Eğitim-Sen 6 Şubat depremlerinin birinci yılında yayımladığı raporda deprem felaketiyle birlikte sadece binaların değil eğitim sisteminin de yerle bir olduğuna işaret etti.
Raporda, depremlerin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen barınma, sağlıklı beslenme ve eğitim sorunları başta olmak üzere, en temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sorunların halen sürdüğü vurgulandı.
960 öğretmen depremde yaşamını yitirdi
Deprem bölgesinde bulunan öğrencilerin ve öğretmenlerin büyük bir kısmının depremden zarar gördüğü ifade edilen raporda depremde yaşamını yitiren öğretmenlerin sayısının 960 olduğu bilgisine yer verildi.
72 okul tamamen yıkıldı
Deprem sonrasında hazırlanan resmi raporlara göre depremden etkilenen bölgede MEB'e bağlı 20 bin 340 eğitim binasından sadece 8 bin 162'si incelendi.
İnceleme yapılan binalardan 72 okulun tamamen yıkıldığı, 504 okulun ağır hasarlı ve acil yıktırılması gereken, 3 bin 693 derslikli 331 okulun orta hasarlı, 30 bin 961 derslikli 2 bin 533 okulun az hasarlı olduğu tespiti yapıldı.
Eğitim-Sen'in raporunda 6 Şubat depremlerine kadar güçlendirme çalışması yapılan okul sayısınınsa sadece 2 bin olduğu bilgisine yer verildi.
4 bin 159 okul fay hatları üzerinde
Jeoloji Mühendisleri Odası’nın hazırladığı deprem raporuna göre Türkiye genelinde 4 bin 159 okulun fay hatları üzerinde yüksek tehlike alanları içinde bulunduğuna dikkat çekilen raporda "Yüksek deprem riski altındaki bölgelerde yer alan okulların acilen taşınması gerekmektedir" denildi.
Deprem sonrasında başta büyükşehirler olmak üzere, pek çok ilde depreme dayanıklı olmayan okulların tespiti yapılmış ve çok sayıda okulun yıkılarak yeniden yapılmasına karar verilmişti.
Özellikle büyükşehirlerde depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle başka yere taşınan okulların arazilerinin rant amaçlı kullanılmasının hedeflendiğine dikkat çekilen raporda "Deprem nedeniyle tahliye edilen tüm okulların mevcut yerinde yeniden inşa edilmeli, ülke çapındaki tüm okullar depreme dayanıklı hele getirilerek sağlıklı ve güvenli okullarda eğitim öğretime devam edilmesi sağlanmalıdır" denildi.
Okullarda temiz suya ulaşım sorunu sürüyor
Eğitim-Sen 6 Şubat depremlerinin birinci yılında eğitim alanında öne çıkan sorunları şu başlıklar altında sıraladı:
- Depremzede eğitim emekçilerinin barınma sorunu devam etmektedir. Özellikle şehre yeni atanan ve göreve başlayan eğitim emekçileri barınma sorunu yaşamaktadır.
- Okullarda öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin temiz suya ulaşma sorunu sürmektedir.
- Özellikle şehir dışındaki konteyner kentlerde kalan öğrencilerin ulaşım sorunu çözülmemiştir.
- Konteynır kentlerde kalan öğrencilerin ders çalışma olanakları son derece sınırlıdır ve ders çalışma ortamı bulunmamaktadır.
- Aynı binada iki okulun eğitim öğretim yapmasının (sabahçı, öğlenci) yarattığı sorunlar kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle öğrenciler sabah karanlığında derse başlamakta veya akşam karanlığında öğrenciler kaldıkları yere gitmek zorunda kalmakta ve güvenlik sıkıntıları yaşanmaktadır.
- Aynı binada ikili eğitim öğretim yapan okullarda ders süresinin 30 dakikaya düşürülmesi nedeniyle öğrencilerin diğer bölgelerdeki yaşıtlarına göre eksik ders görmesine neden olması,
- Konteynır kentlerde açılan prefabrik okullarda ısınma, ulaşım ve temizlik sorunları sürmektedir.
Mevcut barınma şartlarının sınırlı olması nedeniyle öğrencilerin ders çalışma ortamına sahip olmamasının sadece okul içinde değil, okul dışında da eğitimi olumsuz etkilediği kaydedilen raporda "Deprem bölgesinde eğitim öğretimin sağlıklı ve güvenli ortamlarda sürdürülmesi için adımlar atılırken, öğrencilere ders çalışma ve etüt ortamlarının oluşturulması, bu ortamların profesyonel kişilerce koordine edilmesi ve depremden etkilenen öğrencilerin yakından takip edilmesi gerekmektedir" denildi.
Öğrencilerin üçte biri okula devam edemedi
Deprem sonrasında bölgeden diğer kentlere doğru yurttaşların, öğrencilerin, eğitim emekçilerinin göçü başlarken, deprem bölgesinde eğitim öğretime kademeli olarak geçilmeye başlanmıştı.
Eğitim-Sen'in raporunda "Ancak devam zorunluluğunun olmaması nedeniyle öğrencilerin üçte biri okula devam etmemiştir" denildi.
Deprem bölgesinde kalan öğrencilerin hem psikososyal açıdan yoğun desteğe hem de uygun ders çalışma ortamlarına ihtiyaçları olduğu vurgulanan raporda "Ders çalışma ortamların sağlanmasının yanı sıra öğrencilere yönelik rehberlik faaliyetlerinin düzenli yürütülmesi gerekmektedir" ifadelerine yer verildi.
'Müteahhitler suç zincirinin son halkası'
Büyük yıkımın sorumlularına ilişkinse raporda şöyle denildi:
"Deprem sonrasında gözaltına alınıp tutuklanan müteahhitler, deprem felaketinde sorumluluğu olanlardan oluşan suç zincirinin son halkasıdır. Böylesine büyük bir yıkımın asıl sorumlularının, suç zincirinin bütün halkalarını ilmek ilmek ören siyasi iktidar ve tek adam rejimi olduğu açıktır. İmar affı için Meclis’te el kaldıran vekillerin, yıkılan yapılara inşaat izni veren yerel yönetimlerin, devlet kurumlarının ve yapı denetim firmalarının içinde yer aldığı suç zinciri ve bu zincirin işleyişini kolaylaştıran tek adam rejimi sorgulanmadığı sürece sorumlulardan gerçek anlamda hesap sorulmuş olmayacaktır."
/././
6) Kayıtlı müteahhitlerin yüzde 70’inden fazlası vasıfsız, peki sorun bundan mı ibaret? (Burcu Günüşen-soL/Özel)
Müteahhit firmalarının çoğunluğunun vasıfsız olduğunu belirten CHP’li vekile göre sorun inşaatta “yap-sat” sektörü. TKP Antalya BB başkan adayına göreyse sorun sektörün bir rant alanı olmasında.Resmi açıklamalara göre 53 bin 537 yurttaşımızı yitirdiğimiz 6 Şubat depremlerinin birinci yılına girerken Türkiye’de inşaat sektörü, tartışmaların odağında.
CHP Bolu milletvekili Türker Ateş deprem acılarına karşın yapı müteahhit firmalarından yalnızca yüzde 1’nin yüksek kriterleri karşıladığını açıkladı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sistemine kayıtlı firmalar arasında yüksek kriterleri karşılayan firmaların oranının yalnızca yüzde 1 olduğunu belirten Ateş, "deneyim ve ilk başvuruda işgücü koşulu aranmayan" firmalarınsa yüzde 70’in üzerinde paya sahip olduğunu ifade etti.
Deprem acılarına karşın kriterlerin yükseltilmemesini eleştiren Ateş “Bu bir sistem sorunu” dedi ve sorunun kaynağı olarak inşaat alanında süreklilik arz etmeyen "Yap-Sat sektörü"ne işaret etti.
TKP Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Nazlı Ece Mutlu’ya göre ise sorunun kaynağı müteahhitlerin eğitim ya da niteliğinden öte inşaat sektörünün bir rant alanı olmasında yatıyor. Mutlu’nun acil önerisi inşaat sektörünün devletleştirilmesi…
'Yüksek kriterleri karşılayanlar yüzde 1 paya sahip'
CHP’li milletvekili Türker Ateş yaptığı açıklamada, yapı müteahhitlerinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ekonomik, mali, mesleki ve teknik yeterliklerine göre sınıflandırılarak belgelendirildiği sistemde firma dağılımının endişe verici olduğuna dikkat çekti.
Ateş, sisteme kayıtlı firmaların çok büyük kısmının vasıfsız müteahhitlerden oluştuğunu belirtirken, “Deprem riskimiz yüksek kriterler gerektirirken halihazırda en üst grup firmalar toplam içinde sadece yüzde 1’lik paya sahip. Üstelik bu firmalar için konmuş kriterler de tartışmalı bulunuyor. Türkiye yaşadığı büyük deprem acılarına rağmen halen müteahhitlik kalitesini yükseltemedi” dedi.
Mart 2019’da çıkarılan Yapı Müteahhitlerinin Sınıflandırılması ve Kayıtlarının Tutulması Hakkında Yönetmelik ile ülkemizin deprem riski kapsamında önemli bir adım atıldığını belirten Ateş, şöyle devam etti:
“Bu kapsamda yapı müteahhitlerinin yeterliklerine göre belirli sınıflar altında belgelendirilerek yetkilendirildiği, deneyimlerine uygun proje üstlenebildiği bir sistemin kurulması amaçlandı. Böylece herkes her işi alamayacak, müteahhitlik kalitesi artacaktı. Ancak sistem 5 yılda bir türlü tam anlamıyla kurulamadı.”
'Mevcut firmaların yüzde 73’ünün iş deneyimi yok'
Yönetmelikle oluşturulan Yapı Müteahhitliği Bilişim Sistemi’nde (YAMBİS) Eylül 2023 itibarıyla geçici faaliyet gösterenler (bunlarda hiçbir koşul aranmıyor) hariç 14 grup altında toplam 148 bin 9 yapı müteahhitlik firmasının kayıtlı olduğunu belirten Ateş, bunların önemli kısmının vasıfsız olduğunu vurguladı.
Ateş, bu firmaların yüzde 70’inden fazlasının “iş deneyimi ve ilk başvuruda işgücü koşulu aranmayan” en alt gruptan (H grubu) firmalar olurken, diğer asgari deneyim içeren F, F1, G, G1 grupları da hesaba katıldığında bu oranın yüzde 90’ı aştığına dikkat çekti.
'Yap-sat sektörü süreklilik arz etmiyor'
Ateş’e göre sorun inşaatta süreklilik arz etmediğini ve kriterleri karşılamadığını belirttiği “yap-sat sektörü”.
Ateş şunları kaydetti:
“Sektörde ekonomik, mali, mesleki ve teknik yeterlik kriterleri bir türlü yukarı çıkarılamadı. Sistemde A ve B grubunda yer alan firmaların oranı da sadece yüzde 1’de kaldı. Oysa sektörün çatı kuruluşları deprem riski yüksek olan bölgelerde A grubunun dışında hiçbir müteahhittin iş yapamaması gerektiğini vurgulamaktaydı.
Yap-Sat sektörü süreklilik arz etmiyor, gereken kriterleri karşılayamıyor. İlgili Yönetmelik geçen zamanda sonuncusu 18 Ocak 2024’te olmak üzere ve kriterler ile geçiş süreçlerinde revizyonları içerecek şekilde tam 7 kez değişti. Bu bir sistem sorunu ve ilgili tüm kurum-kuruluş ve aktörlerle kararlılıkla izlenecek doğru politikalara ihtiyaç var. Kriterleri artırmak, kaliteyi yükseltmek mecburiyetindeyiz.”
TKP Antalya Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mutlu: Acil devletleştirmeye ihtiyaç var
CHP’li vekil Ateş sorunun kaynağını “yap-sat sektörü” olarak açıklarken, TKP Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Nazlı Ece Mutlu ise bir bütün olarak sektörün rant alanı olarak işlemesine işaret ederek, inşaat sektöründeki sorunların ancak sektörün bütün olarak devletleştirilmesiyle çözüleceğini vurguladı.
Sorunun kaynağında yapı müteahhitlerinin ne kadar eğitimli ve nitelikli olduklarından öte, inşaat sektörünün müteahhitler ve inşaat firmalarını zenginleştirmek üzerinden hareket eden bir rant alanı olarak işlemesinin yattığını söyleyen Mutlu şu ifadeleri kullandı:
"Özelleştirilmiş inşaat sektöründe kentlerin planlaması ve binaların inşaası halkın koşullarını iyileştirmeye dönük değil, kâr odaklı yapılıyor ve ortaya bilimsel gerçekliklerle örtüşmeyen, beton yığınına dönüşmüş yaşam alanları çıkıyor.
Planlanması ve inşaasında bilimsel verilerin gözetildiği, halkın güvenli ve sağlıklı koşullarda barınma hakkını gözeten, planlı bir kentleşme için ve bunu garantileyecek merkezi denetimlerin sağlanabilmesi için acil devletleştirmeye ihtiyaç var. İnşaat sektöründeki problemler ancak sektörün devletleştirilmesi ile kalıcı olarak çözülebilir.”
/././
7) Deprem bölgelerinde yağma projeleri: Madenler, enerji ve beton santralleri...(soL)
İklim Adaleti Koalisyonu’nun raporuna göre depremin ardından göç nedeniyle insansızlaşan alanlar, maden, GES ve HES’ler için fırsat yarattı. Hatay’da maden projeleri 2022'ye göre yüzde 70 arttı.Ekoloji Birliği ve İklim Adaleti Koalisyonu 6 Şubat depreminin birinci yılında kapsamlı bir rapor yayımladı.
Doğal bir afet olan depremin rant ve yağma düzeni nedeniyle büyük bir yıkıma dönüştüğüne dikkat çekilen raporda imar affı başta olmak üzere, kentleşme biçimleri, depreme dirençli kentlerin hazırlanmamış olması gibi çok sayıda faktörün bu yıkımın büyümesine neden olduğu vurgulandı.
Maden ve enerji projeleriyle çoğalan doğa suçları
Saha deneyimleri ve gözlemlere dayanan raporun “Ekolojik ve Sosyolojik Tahribat” başlıklı birinci bölümünde, hafriyat taşınması ve moloz alanlarında ekokırım olarak tanımlanan büyük tahribatın yanısıra kentlerde yeni maden ve enerji projeleriyle çoğalan doğa suçlarına da ayrıntılarıyla yer verildi.
Raporda “yapılaşma bahanesiyle başlatılan yağma süreci, yasal düzenlemelerle yapılan saldırılar ve bunlara karşı örgütlenen itirazlar, barınma hakkının ihlali, hayvanlara yönelik sömürüler, halkın geçim alanlarının ve yardımların durumu, yaşanan zorunlu göç ve göçmenlerin yaşadıkları sorunlar” başta olmak üzere hak gaspları da ele alındı.
547 başvuru için 'ÇED gerekli değil' kararı
“Ekokırım suç mahalli bir yılda giderek daha da genişledi: Yıkım projeleri deprem bölgesinin toparlanmasına engel” başlıklı bölümde yer verilen tespitler, depremin yıktığı illerde göçle insansızlaştırılan yerlerin maden, enerji, beton, çimento şirketleri için nasıl bir yağma alanına dönüştürülmekte olduğunu ortaya koyuyor.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) duyuru sayfasından elde edilen 2022-2023 arasındaki iki yıllık verileri sınıflandırmayla tabloya dönüştüren rapora göre 7 Şubat 2023’ten 31 Aralık 2023 tarihine kadar depremden etkilenen 11 ilde (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa) toplam ÇED başvuru sayısı 705.
Başvuruların 547’si “ÇED Gerekli Değildir” kararıyla sonuçlandı.
ÇED süreci başlayan 705 projenin maden, hazır beton/çimento santrali, petrol arama, kum/çakıl ocakları, toplu konut, güneş enerjisi santrali (GES), rüzgar enerji santrali (RES), hidroelektrik santrali (HES) başlıklarıyla ilgili olan 456 proje başvurusu değerlendirmeye alındı.
Hatay'da maden projelerinde yüzde 70 artış
Hatay’da, maden projelerinin 2022 yılına göre yüzde 70 arttığına dikkat çekilen raporda “GES projelerinde önceki yıla göre artış Şanlıurfa’da yüzde 89, Malatya’da yüzde 28’dir. Petrol arama projeleri de artış gösteren sektörler arasında yer almış, artış oranları Şanlıurfa’da yüzde 150 ve Diyarbakır’da yüzde 92 olarak gerçekleşmiştir. Kum/çakıl ocağı projesi için ÇED başvuru oranları ise 2022 yılına göre yüzde 450 oranında artış göstermiştir” denildi.
2023 yılı ÇED başvurularının incelendiği raporda maden başlığında; Hatay ve Adıyaman Merkez’in 14, İskenderun’un 11; GES başlığında Şanlıurfa’nın 59, Gaziantep’in 17; petrol arama başlığında ise Diyarbakır’ın 23, Urfa’nın 5 ÇED dosyası ile en fazla artış olan iller arasında dikkat çektiği kaydedildi.
Rapora göre hazır beton/çimento santrallerinin ise Doğanşehir, Birecik, Eyyübiye, Osmaniye Polateli, Kilis merkez, Nizip, Bağlar, Bismil, Eğil, Türkoğlu, Arsuz, Erzin, İskenderun, Kırıkhan, Payas, Reyhanlı, Samandağ, Defne’de 1, Dulkadiroğlu’nda 2, Onikişubat’ta 3, Antakya’da 4, Şehitkamil’de 6 olmak üzere geniş bir yayılıma sahip olduğu görülüyor.
Ağır bir ekosistem yıkımı tehdidi
Hazır beton/çimento santrallerinin 12’sinin Hatay sınırları içinde olmasına dikkat çekilen raporda şu ifadelere yer verildi:
"- Antakya 14 maden, 4 beton/çimento santrali;
- Onikişubat 8 maden, 2 GES, 3 beton/çimento santrali;
- Şehitkamil 4 maden, 1 RES, 17 GES, 6 beton/çimento santrali ÇED dosyası bulunan iller olarak deprem yıkıcılığına maruz kalmanın yanında, bu projeler nedeniyle ağır bir ekosistem yıkımı tehdidi altındadır.”
Katılımcıların yerelden aktarımlarına göre Malatya’nın Arguvan ilçesinde yapımı devam eden barajın etrafında altın arama amaçlı 150 kadar derin kuyu açıldığının, barajın çıkış noktasından akan suların renginin kıpkırmızı/simsiyah mil aktığının ifade edildiği de tespitler arasında.
Kirletici faktörlerin su aracılığıyla geniş yayılım göstermesinden endişe duyulduğuna işaret edilen raporda “Madenler, baraj, sondaj kuyuları ile orman, endemik bitki ve hayvanlar kırıma uğratılmaktadır” denildi.
Bölgede halen yürütülen ve çeşitli kimyasalların kullanıldığı madencilik faaliyetleri ise Yeşilyurt, Doğanşehir Akçadağ, Darende, Hekimhan ve Arguvan’dakiler olarak sıralandı.
Elbistan'da olmayan suya HES kabulü
Raporda “Elbistan’da olmayan suya HES kabulü, bölgedeki mevcut maden sayısının çokluğu dikkate alınmadan yeni arama ruhsatları verilmesi, 6 Şubat’ın hemen ardından 12 Şubat tarihinde ruhsat verme işlemine başlanması aktarım yapanların tepkilerine yol açmaktadır. Mera, otlak, sulak alan ayırt etmeksizin verilen maden arama izinleri yine yetkiyle ifade edilen durumlar arasında yer almaktadır” denildi.
Maraş’ta HES ve maden çalışmalarının insansızlaştırılan bölgede bu durumdan yararlanırcasına arttığı tespitine yer verilen raporda taş ocakları için taş/kaya patlatmalarının yaşandığı bölgede halkın kazandıkları davalarda bile aynı firma/projeyi yeni ismiyle yeniden karşısında bulduğuna dikkat çekildi.
Göç nedeniyle insansızlaşan alanların madenciler, GES ve HES’ler için fırsat yarattığı, işlerini kolaylaştırdığı ve kolaylıkla verilen izinlerle petrol arama faaliyetlerinin arttığı değerlendirmesine yer verilen raporda “Ekosistemi böylesi yıkıma uğramış bir bölgede, çevre üzerinde tahrip riski yüksek projelerin karşımıza çıkması düşündürücüdür. Her ne kadar 2022 yılındaki proje sayılarına göre 2023 yılında azalma olmuşsa da (Hatay artış olan tek ildir) doğayı, insanı öncelemeyen iradenin devam ettiğini görmek endişe vericidir” denildi.
Taş ocağı dağı adım adım tüketiyor
Raporda Maraş’ın Elbistan, Yazıhan, Doğanşehir, Darende, Battalgazi ve Yeşilyurt, Doğanyurt, Kale ilçelerinin “onlarca taş, kum, çakıl, kireç ocağı, beton santrali, HES, RES ve barajlarla kuşatılmış durumda” olduğu tespitinde bulunuldu. Arguvan ve Arapkir ilçelerindeki 26 adet RES varlığınınsa doğaya yüklenen yükün taşınamazlığıyla ilgili ufuk açıcı veriler olduğu yorumuna yer verildi.
Raporda “Elbistan’daki taş ocağının patlatma faaliyetlerinin dağı adım adım tükettiği gözle görülebilmektedir. Tozuma depremzedelerin daimi olarak maruz kaldığı bir halk sağlığı sorununa dönüşmüştür” denildi.
(soL)