Aslında biliyorlar (Ali Sirmen)
25 kişinin can verdiği Çorlu tren kazasında dün karar bir kere daha ertelendi. Mahkeme heyeti duruşmaya gelmesine rağmen, girmedi. Duruşma 25 Nisan gününe ertelendi. Oradaki yetkililer yargı heyetinin geldiğini ve avukatlara falan aksi yönde haber gönderilmediğini bildirdiler.
Onlar da herkes de biliyor ki Çorlu tren kazasında verilecek karardan utanan yargıçlar kimsenin yüzüne bakamıyordu. Onlar da biliyorlar ki yargıçların kimsenin vicdanını rahatlatacak bir karar vermesi imkânsızdı. Kamuoyunun vicdanını susturmak için verilecek karar da asıl sorumluları gizleyecek başka garibanları okkanın altına atacaktır. Düzen böyle sürdükçe kazalar da birbiri ardından gelecektir. Durum her alanda böyledir. Enflasyona karşı cart curt yapan ilgili makamlar bir şey yapabilecek durumda değiller. Muhalefetin de elinde bir sihirli değnek yok. Yalnızca topluma amin dedirtmek üzere olmayacak dualar üretmeye çalışıyorlardı.
***
AKP önerdiği yolların, uyguladığı politikaların çıkar olmadığını biliyordu. Bunlar hep yazıldı söylendi. Kendilerine bir daha kimsenin yüzüne bakamayacakları anlatıldı. Dinlemediler. Ürettiğinden çok üreyerek, tükettiğini üretmekten aciz olanlar sonunda iflas bayrağını çekeceklerdir. AKP ürettiğinden çok tüketen toplumların çıkışı olmadığını bildiği halde yağma ve talanla işi götürdüğünü zannettiren bir tutumla yağma ve talancının talanına ortak olmuş, hırsızlığını, zalimliğini, baskıcılığını, adaletsizliğini, lüpcülüğünü yağma ve talan düzeni için seferber etmiştir. AKP devlet gücünü yağma ve talan politikasının cebir şiddet unsuru haline sokmuştur. Onun suçu umar olmadığını bildiği reçeteleri topluma cebir veya hile ile yutturmaktır.
İşlevi yukardakinden ibaret olan AKP seçmenin karşısına çıkamayacağını, çıkarsa da uzun süre karşısında duramayacağını ve söyleyecek başka bir şeyi olmadığını bilmektedir. AKP yarınlara yatırım için çakacak bir çivisi bile olmadığını bilmektedir. Bu durumda olan bir iktidarın enflasyon karşısında emekçiyi ezdirmeyecek bir ücret uygulamayacağını, sürülecek merhemlerin kimsenin derdine deva olamayacağını bilmemesi mümkün müdür?
Evet şunun şurasında seçime 30 gün kaldı. Kürsüye çıkanlar enflasyonu halkın cebinden söküp aldıklarıyla finanse edeceklerini bilmekte ama yine fütur etmeden “Evet bu durumlara sizi talan ve yağmacıların ellerini ayaklarını bağlayarak, kaynakları onların çıkarlarına harcayarak ben getirdim. Ama bilin sizi bu durumdan yine ben kurtarırım” demekte ve halkın da bunu yutmasını istemektedir.
Bugünkü durumda kimsenin sihirli bir enflasyon reçetesi olmadığını söylemek zorundayız.
orundayız. Kim olursa olsun bilmektedir ki enflasyonun yalnızca emekçilerin fedakârlıklarıyla ve uzun süre uygulanacak kemer sıkma politikalarıyla çözüleceğini görecektir.
Türkiye iflas etmiş, kimsenin yüzüne bakamayacağı bir ülke haline gelmiştir.
Hâkim karar verir, kimsenin yüzüne açıkça okuyamayacağı için kürsüye çıkamaz. Politikacı yalanını topluma yutturur, baskısını topluma azmettirir ama politikasıyla sefaleti, rezaleti çözemez.
Kimsenin kimseye bakacak hali yok. AKP de biliyor. Herkesin vaatlerinin gerçek yüzünü bildiğini AKP de sokakta haykıran vatandaş da feryatların mazlumun son tehdidi olduğunu biliyor.
Aslında oynayanların hepsinin niteliğini bildiği tarafların birbirlerinin yüzlerine bakarak oynadıkları bir oyundur bu.
AKP kürsüden milleti azarlıyor: “Genç adam önce dinlemeyi öğren.”
Genç adam dinlemeyi biliyor. Ama o da hasretle dinletmeyi öğreneceği günleri bekliyor.
Bu arada herkes herkesi biliyor.
/././
Kütahyalı, ÇYDD’ye para kazandıracak mı? (Barış Pehlivan)
Okumuşsunuzdur: RTÜK üyeleri Tuncay Keser ve İlhan Taşcı, TRT’nin seçim yayınlarına ilişkin üst kurula şikâyet dilekçesi sundu. Zira gözle görülen açık bir gerçek vardı: TRT, iktidar partisi ile muhalefet partilerinin adayları hakkında tek taraflı yayın yapıyordu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “TRT’yi cenazeme istemiyorum, dirimde olmayanın ölümde de gözü olmasın” dedi.
Bunun üzerine düşünürken RTÜK’ü de ilgilendiren bir başka dava aklıma geldi.
2023’ün ilk günleriydi.
“Derin Futbol” adlı programın yorumcularından Rasim Ozan Kütahyalı’nın yayında sarf ettiği küfürler nedeniyle, Beyaz TV’ye oybirliğiyle yüzde 3 oranında para cezası verilmişti. Bu idari para cezası üzerine Kütahyalı yine aynı ekranda RTÜK üyesi İlhan Taşcı’yı kastederek şöyle demişti:
“RTÜK’ün dilekçe veren adamı da ‘Bu ülkeye özgürlük getireceğiz, bu ülkede ifade özgürlüğü yok, diktatörlük var’ diyen adam. Bunlar manyak. Bunlar faşist.”
Daha da ilginci... Aynı yayının içerisinde, sunucu Ertem Şener idari para cezası verilmesinin nedenini tartışırken Kütahyalı’nın zamanında “askeri vesayet ile mücadele etmesine” bağlıyordu.
Bunun üzerine İlhan Taşcı, programın yorumcusu Rasim Ozan Kütahyalı’ya dava açtı. Taşcı, kişilik haklarına yönelik sarf edilen bu sözlerden dolayı 20 bin liralık manevi tazminat istiyordu.
Çarpıcı olan ise Taşcı’nın mahkemeye sunduğu dilekçesindeki bitiş paragrafıydı:
“Manevi zarar sonucu elde edilecek tazminat yine davalının kirli bir dil kullanımı ile zarar verdiği, toplumda itibarsızlaştırmaya çalıştığı, hukuksuzluğu ispatlanmış kumpas davası mağdurları ve yakınlarının oluşturduğu, KUMPASDER ile yine davalının daha önce seviyesizce hedef aldığı Türkan Saylan’ın kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne (ÇYDD) bağışlanacak.”
şte bu davanın duruşması geçen hafta gerçekleşti. Dava dosyasına Rasim Ozan Kütahyalı’nın beyanına göre hazırlanan ekonomik durum araştırması da girdi.
Buna göre...
Kütahyalı polise verdiği bilgide, kira geliriyle birlikte aylık 27 bin 500 lira kazandığını belirtiyordu. Lakin Volkswagen, Land Rover, Jaguar ve Mercedes markalarında dört ayrı arabası da yine tutanaklara geçmişti. Belgenin altında “Kesin olmayıp, teyide muhtaç bilgilerdir” notu da vardı.
Bu davanın sonucu ne olur, merak ediyorum.
Zira FETÖ’nün kapatılan gazetesi Taraf’ın eski yazarı Kütahyalı eğer cezalandırılırsa, yıllarca yalanlarıyla hedef aldığı insanların yaşattığı KUMPASDER’e ve ÇYDD’ye istemeden de olsa ilk kez bir yararı dokunacak.
/././
‘Eğitimde mantık yok’ (Özdemir İnce)
Bugün, 27 Şubat 2024 tarihli Cumhuriyet gazetemizde manşet olan “Eğitimde mantık yok” haberini yazan genç muhabirimiz Aytunç Ürkmez’i kutlayıp öveceğim.Genellikle güncelin peşinde koşmayan beni, güncele davet edip çağırdığı için öveceğim. “Mantık” bilginin yapısını inceleyen, doğru ile yanlış arasındaki akıl yürütmeyi sağlayan disiplindir, doğru düşüncenin aracıdır. Gerçeğin evrensel ölçülerinin bilimsel olarak, özellikle akla uygun açık ve kesin olarak incelenmesidir. “Eğitimde mantık yok”u bu ölçüye göre değerlendirebiliriz. Yani mantık yoksa eğitim öğretim de yoktur.
Türkiye’de evrensel bilişsel bilimlerin ve genel olarak bilimlerin içerdiği bilimsel gerçekler uzun süredir din naslarının terazisi ve mezurasıyla ölçülmektedir. Din nasına göre dünya (yeryüzü) Tanrı tarafından bir halı gibi döşenerek serilmiştir. Yani düzdür. N’olacak şimdi, gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğine göre.
Aytunç Ürkmez kardeşimizin haberi şöyle: Biyoloji dersine “yaratılış teorisini” koymaya hazırlanan MEB, “integral”i kaldırdı, “kümeler” ve “mantık”ta ise sadeleştirme yapacağını bildirdi. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) eğitimde milli ve manevi değerlerin ön plana çıkarıldığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” kapsamında öğretim programları çıkarmayı hedefliyor. Bu model kapsamında yapılan müfredat değişikliğinde son olarak 2024-2025 eğitim-öğretim yılından başlayarak uygulanacak ortaöğretim kademesindeki biyoloji dersinin merkezine “yaratılış teorisinin” koyulduğu ortaya çıkmıştı.
Laik ve bilimsel eğitime karşı atılımın ortaöğretim matematik dersinde de yaşandığı ortaya çıktı. Kaynaklardan edinilen bilgiye göre 2024-2025 eğitim öğretim yılından sonra geçerli olarak ortaöğretim matematik dersi konuları arasından “integral” çıkarıldı. Bunun yanı sıra “kümeler” ve “mantık” konularının içeriğinde de sadeleştirme yapılıp derslerin sınıfları değiştirildi.
Öte yandan bakanlık, yeni müfredata göre ders kitabı hazırlamaya başladı. Bakanlığın yayınevlerine derslerin içeriklerine ilişkin bilgilendirme yazısı gönderdiği ortaya çıktı. Söz konusu yazıda, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Ortak Metni” adıyla bir belgeden söz edildi...
Bilim çocuklarda MERAK ile başlar. Okullar çocukları merakını kamçılamalıdır. Ama merak sabit değildir. Değişir ve gelişir. Çocuk tek kitabın dogmalarıyla değil dünyanının bütün kitaplarıyla buluşmalıdır. Çocukları çiçek açmadan yobaz düşüncelerle soldurmayın.
Bre aymazlar; derslerin öğrenciler tarafından seçmeli alındığı ABD’yi saymıyorum, bütün Avrupa ülkelerinde, Japonya ve Çin’de ortaöğretimde anadilinin yanı sıra matematik (geometri dahil), fizik, kimya, astronomi, felsefe, mantık, psikoloji mutlaka öğretilir. Bu dersleri öğrenmeden meslek sahibi ve bilimci olmak mümkün değildir. Marangozluk sanatında bile matematik ve geometri vardır. Savaş uçaklarını, füzeleri, uyduları nasıl yapıp uzaya, Ay’a gideceksiniz? Bu kafayla ancak mehtaba çıkarsınız. Hangi sivri akıllı “Milli ve manevi değerlerin ön plana çıkarıldığı ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ kapsamında öğretim”i (!) keşfetti? Evrensel bilgi ve bilim öğretilen okullarda “milli ve manevi değer (bilgi)” diye bir safsata yoktur. Milli ve manevi değerlerle soslu uzay geometrisini nasıl öğreteceksiniz? Bilim sütü ossat kesilir. Cehaleti mezarından çıkardınız. Mezarından çıkan hortlak cehaletin ilk işi egemenliğini kurmak için sizi boğazlamak olacaktır. Şunu iyi biliniz ki hortlaklar bilime karşı hiçbir şey yapamaz. Bilim cehaleti def edecek aşıyı mutlaka bulur. Ama AKP kendini boğazlayacak Frankenstein’lar yaratmış olur.
Çoktanrılı dinlerde hiçbir din savaşı olmamıştır. Bir halk öteki halkın beğendiği tanrısını kendi tanrısı yapmıştır. Dinler dünya sorunlarını çözemedi çözemez. Türkiye’nin sorunlarını da İslam çözemez. Laik bir ülkede devlet ya da hükümet, Türkiye’de olduğu gibi din simsarlığı, din misyonerliği yapamaz. Yasaktır, çağ ve tarih dışıdır. Bu türden girişimler halkı böler, birliği yok eder, aymazlıktır, “beka sorunu”dur. Matematik ve bilim düşmanlığı köleliğin başlangıcıdır.
/././
100 yıllık ihanetin mirası (Zülal Kalkandelen)
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, AKP’yi sol politikalara yakın parti olarak değerlendirmiş. Bu çarpıtma özgün bir değerlendirme olsaydı, yazıma “Bu da oldu!” diyerek başlayabilirdim. Ne var ki Prof. Dr. İdris Küçükömer’in 1960’larda ortaya attığı tezlerden bu yana İkinci Cumhuriyetçilerin, dönek solcuların savunduğu bir düşünce bu.
Dolayısıyla lise ve üniversite yıllarında sosyalist siyasetin içinde yer alan ama sonradan AKP milletvekili ve şimdi de Saray’ın kadrolu çalışanı olan Uçum’un da aynı yanlışı yayması hiç şaşırtıcı değil.
Öyle ki “İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri” adlı kitabımda, Küçükömer’in solu sağ, sağı sol olarak gösteren tezleri günümüze yansıtıldığında bu sonucun ortaya çıkacağını yazmıştım.
Jön Türklerin Prens Sabahattin kanadı, Hürriyet ve İtilaf, TBMM’deki saltanat ve hilafet yanlılarının da içinde yer aldığı İkinci Grup, şeriatçı Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra irticayı yüreklendirdiği gerekçesiyle kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kurulduktan sonra gericilerin odağı haline gelen Serbest Fırka, Cumhuriyet Devrimi’nin kazanımlarını baltalayan, emperyalizmin güdümünde tarikatlarla, şeyhler, şıhlar ve ağalarla el ele ilerleyen ve ilk çıkışını Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na muhalefet ederek yapan Demokrat Parti ve onun izinden giden Adalet Partisi’ni sol kanada koyan Küçükömer’in takipçilerinin de aynı çizgiyi izleyen AKP’yi sola koyacağını anlatmıştım.
Bu nedenle kitabımın alt başlığını “İkinci Gruptan Yetmez Ama Evetçi Liberallere 90 Yıllık İhanetin Mirası” olarak belirlemiştim.
BAYATLAYAN TEZLER
Uçum’un Oda TV’deki yazısında, laik Cumhuriyete dair şu satırları görüyoruz: “Bürokratik devlet, halkı, batıcı/ aydınlanmacı ideolojiye göre şekillendirme görevi üstlendiği için halk karşıtı uygulamaların merkezi olmuş bir tür bürokratik oligarşi doğmuştur.” Artık bayatlayan bu düşünceler, Küçükömer’in tezleridir.
Oysa saltanat ve hilafeti kaldırıp Cumhuriyeti ilan eden, halkın temsilcilerinden oluşan TBMM’yi kurup egemenliği kayıtsız şartsız millete veren, şeriat hukukunu sona erdirerek laik hukuku uygulamaya koyan, medreseleri kapatıp çağdaş ve bilimsel eğitimi başlatan, kadının olması gerektiği gibi toplumsal hayatta öne çıkmasını sağlayan, her alanda bilimi referans alan Cumhuriyet Devrimi, tartışmasız hem siyasi hem de toplumsal açıdan ileri bir adımdır.
Henüz üretim ilişkilerindeki dönüşümün tam olarak sağlanmasına olanak bulunmayan bir toplumsal/ ekonomik yapıda ve dönemde gerçekleştiği için bu devrimi “halk karşıtı” olarak değerlendirmek ancak acınacak bir tarafgirliğin ürünüdür.
SOLA HAKARET BU
Bu tarafgirliğe bir diğer örnekse Uçum’un CHP’nin bugünkü durumundan hareketle yaptığı AKP övgüsüdür.
“Türkiye’de gerçek anlamda kendini yurtsever sol demokrat olarak kimliklendiren veya buna layık olan güçlü bir sol siyasal akım yoktur. Ancak günümüzde solun ayırt edici karakterlerine bakıldığında, antiemperyalizm, yurtseverlik, darbe karşıtlığı, mültecilerin korunması, kadın hakları savunuculuğu, gençliğe sahip çıkılması, güçlü sosyal politikalar gibi temel sol yaklaşımlar üzerinden değerlendirildiğinde siyasi niteleme açısından olmasa dahi siyasi pratik bakımından sol ilkelere daha uygun hareket eden liderin R.T. Erdoğan, sol politikalara yakın olan partinin AK Parti olduğu çok güçlü bir şekilde söylenebilir.”
CHP, ideolojik savrulma yaşayarak ortanın sağına geçmiş olabilir ancak bu ülkede gerçek anlamda yurtsever, sol siyasal akım vardır. Ama Uçum da epeyce sağa savrulduğundan göremez olmuş.
O kadar ki ülkenin tüm kamusal birikimini emperyalist şirketlere satan, anayasayı çiğneyerek sivil darbe yapan, kadınları şiddete karşı koruyan uluslararası sözleşmeden çekilen, sınırları kevgire çevirip IŞİD, Taliban teröristlerinin ülkeye doluşmasına yol açan, gençlerin en büyük hayallerinin yurtdışında yaşamak haline gelmesine neden olan, açlıkla sınanan vatandaşları sadakaya mahkûm eden AKP’yi sol ile ilişkilendirebiliyor. Bunu ancak ihanetin mirasına konanlar yapar!
(Cumhuriyet)