25 Mart 2024 Pazartesi

Özgür Özel’e ‘Gazipaşa betonlaşmasın' çağrısı (Yusuf Yavuz-soL)

Özgür Özel’e ‘Gazipaşa betonlaşmasın' çağrısı 

Sualtı Araştırmaları Derneği’nden CHP lideri Özgür Özel’e Gazipaşa çağrısı: “Söylemlerinize büyük üzüntü ve endişeyle şahit olduk. Betonlaşma fikrinden geri dönülsün…”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in geçtiğimiz hafta Antalya Gazipaşa’da yaptığı konuşmada sahilin betonlaşmasına yönelik ilçe belediyesinin yaptığı imar çalışmasını övmesi partiden istifalara neden olmuştu. Özel’in konuşmasına bir tepki de Sualtı Araştırmaları Derneği’nden (SAD) geldi. Akdeniz Foku ve Caretta caretta gibi türlerin yaşam alanı olan sahilin betonlaşmasının önüne geçilmesini talep eden SAD, CHP Genel Merkezi’ne uyarıcı nitelikte bir açıklama gönderdi. CHP lideri Özgür Özel’e çağrıda bulunulan açıklamada, Gazipaşa sahillerinin bilimsel açıdan önemine de dikkat çekilerek “tahripkâr bu turizm projelerinin partiniz öncülüğünde yanlışlığının vurgulanması ve betonlaşma fikrinden geri dönülmesi için gereğinin yapılması konularında bilgi ve gereğini önemle dikkatlerinize sunarız” ifadelerine yer verildi.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesi son yıllarda betonlaşma tehdidi altında. Sahilde oteller, verimli tarım alanlarında ise konut projeleri ilçenin geleceği için tehdit oluşturuyor. Korunan alan niteliğindeki Selinus sahili otellere açıldı. Büyük parsellere ayrılan sahildeki ilk 5 yıldızlı otel projesi için geçtiğimiz yıl ÇED süreci başlatıldı.

CHP'li başkan sahili betonlaştıracak projeyi savundu

Sahili de kapsayan bölgenin imar çalışmalarını yürüten CHP’li Gazipaşa Belediyesi’nin 18 uygulaması yargıya taşınmıştı. Otel arazisi için birçok vatandaştan arazi toplayan iş insanı Adil Üstündağ’ın 50 bin metrekareden büyük bir alanda 2508 yataklı otel inşa etmek istemesi, ilçede birçok kişinin tepkisini çekse de Belediye Başkanı CHP’li Mehmet Ali Yılmaz projenin en ateşli savunucularından biri olmuştu.

Özgür Özel Gazipaşa mitinginde başkana teşekkür etti

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 18 Mart’ta Gazipaşa’da katıldığı seçim mitinginde, partisinin yeniden aday gösterdiği Mehmet Ali Yılmaz’ın yaptığı imar çalışmasından övgüyle söz etmesi dikkat çekmişti. Sahildeki otellere de altlık oluşturan 18 uygulaması için başkan adayı Yılmaz’a teşekkür eden Özel, Gazipaşa’da turizm ruhsatlı hiçbir otel bulunmadığını da belirterek “Bu kadar güzel bir yer olmasına rağmen. Manavgat’ta dünyanın en çok otelinin olduğu ilçeye sahip olmakla övünürken, burada bu 18 uygulamasından sonra artık otel yatırımları gelecek. Yerli turist gelecek, yabancı turist gelecek ve Gazipaşa’nın bu çalışmalar sayesinde yüzü gülecek. Bu güzel çalışma için de belediye başkanımıza teşekkür ederken, tüm yatırımcıların dikkatini de Gazipaşa’ya çekmek istiyorum” ifadelerini kullandı.

CHP'li Meclis Üyesi ve Aday Adayı partiden istifa etti

Özgür Özel’in tepki çeken bu konuşmasının ardından Gazipaşa’da partiden istifalar yaşandı. CHP’nin belediye başkan aday adaylarından Dr. Ali Kızılateş ile Gazipaşa Belediyesi ve Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li Meclis Üyesi Mimar Esin Bilgiç, Genel Başkan Özel’in tutumunu eleştirerek partiden istifa ettiklerini duyurdular.

Sualtı Araştırmaları Derneği'nden Özgür Özel'e çağrı geldi

Ancak Özgür Özel’in sahili betonlaştıracak projelerin altlığını hazırlayan imar düzenlemesinden övgüyle söz etmesine yönelik tepkiler dinmedi. Geçmişte Gazipaşa’yı da kapsayan kıyılarda çalışmalar yürüten Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD), CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e çağrıda bulunarak Gazipaşa kıyılarının betonlaşmasına neden olacak girişimlerden geri dönülmesi için gereğinin yapılmasını istedi.

‘Söylemlerinize büyük üzüntü ve endişeyle şahit olduk'

Bölgede yapılan araştırmalar sonucu hazırlanan bilimsel raporun da yer aldığı çağrı metni, CHP Genel Merkezi'ne gönderildi. SAD Yönetim Kurulu’nun çağrı mektubunda şu ifadelere yer verildi:

CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel, 18 Mart 2024 tarihinde Antalya Gazipaşa’da yapmış olduğunuz seçim konuşmasını basından ve üyesi olduğumuz ‘Gazipaşa Hepimizin Platformu’ üyelerinden edindiğimiz bilgiler dâhilinde izledik. Ne yazık ki uzun yıllardır Türkiye’nin doğasını ve özellikle kıyılarını ve denizlerini 1985’den başlayarak aralıksız çalışan, araştıran ve koruyan bir STK olarak, söylemlerinize büyük üzüntü ve endişeyle şahit olduk. Gazipaşa, Akdeniz Bölgesi kıyı hattı boyunca betonlaşmadan korunmuş Antalya’nın yegane ilçesidir. Gazipaşa’nın kendine özgü kumsal kıyı alanı ve civarı, tüm doğal yapısı ve biyolojik çeşitliliği ile eşsiz bir Önemli Doğa Alanı (ÖDA Gazipaşa) içindedir. Gazipaşa kıyıları İribaş deniz kaplumbağası (Caretta caretta), Yumuşak sırtlı Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis), Akdeniz foku (Monachus monachus), Tepeli karabatak (Gulosus aristotelis) ve Büyük gümüş martı (Larus michahellis) başta olmak üzere birçok deniz ve kıyı kuşları, Su samurlarının (Lutra lutra) ve kum zambağı, kadim çançiçeği ve kum deligözü gibi bitkilerin birinci derecede yaşam alanlarıdır.

'Bilimsel verileri paylaşmaya hazırız'

Öte yandan dev kütleli yıkıcı bir turizmin getirilmeye çalışıldığı, kısıtlı ölçüdeki Gazipaşa kıyı bandı, farklı derecelerde doğal ve arkeolojik korunan alanlardır. Üstelik şu anda ÇED aşaması başlayan ilk devasa turizm tesisi de korunan alandadır. Ayrıca, her betonlaşmanın küresel ısınmaya ve sonucunda iklim krizine katkı verdiği gerçeği de unutulmamalıdır. Dolayısıyla bu büyük çaplı turizm projeleri zinciri şeklinde devam edecek inşaatlarla Antalya ilinin denize kıyısı olan 12 ilçesi arasında betonlaşmadan nasibini almamış tek ilçesinin ‘her şeye rağmen kalkınma’ ya da ‘ne pahasına olursa olsun turizm’ ideolojisine yenik düşmemesi gerekir. Gazipaşalıların, yöre halkının büyük oranda istemediği bu doğa ve tarih yıkımlarının ne kadar olumsuz sonuçlara yol açabileceğini bilimsel veriler ile yayınlanmış rapor ve makaleleri paylaşmaya her zaman hazır olduğumuzu belirtiriz. Bunlardan sadece iki tanesi yazı ekinde verilmiştir. Sadece Sualtı Araştırmaları Derneği değil, gerek Gazipaşa’dan gerekse ulusal düzeyde diğer STK’lar ve akademik kuruluşlar da bu bilgileri siz veya danışmanlarınızla paylaşacaklardır. Yeter ki iletişim kanalları açık olsun.

'Betonlaşma fikrinden geri dönülsün'

Gazipaşa’nın gerek eşsiz arkeolojik gerekse doğal değerlerinin habitat tahribatına yenik düşmesine fırsat vermeden, son derece yanlış bir yer seçimi olduğundan emin olduğumuz söz konusu tahripkâr bu turizm projelerinin partiniz öncülüğünde yanlışlığının vurgulanması ve betonlaşma fikrinden geri dönülmesi için gereğinin yapılması konularında bilgi ve gereğini önemle dikkatlerinize sunarız. Saygılarımızla.”

Yusuf Yavuz-soL

                                                          

T24 KÖŞEBAŞI - 25 MART 2024 -

 

KDV’nin tahsilat seyri (Murat Batı)

KDV’nin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının son yedi yıl ortalaması yüzde 6,87’dir

1 Ocak 1985 yılında uygulamaya geçen 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesiyle işlemlerin Türkiye’de gerçekleşmesi şartıyla ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, her türlü mal ve hizmet ithalatı ve diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetler olmak üzere üç başlık altında KDV’nin konusu hüküm altına alınmıştır.

KDV açısından genel oran yüzde 20’dir. Ayrıca iki ayrı oranın (yüzde 1 ve yüzde 10) uygulandığı iki ayrı liste daha bulunmaktadır: (I) ve (II) sayılı liste. 

(I) sayılı listede genel olarak bazı gıda ürünleri bulunmakta ve bu listede olan ürünler için KDV oranı yüzde 1 uygulanmaktadır.  

Diğeri (II) sayılı listedir ve (II) sayılı listede konaklama, eğitim gibi ürünler bulunmadır. Bu listede olan ürünler için KDV oranı yüzde 10 uygulanmaktadır. 

Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz’ın KDV genel oranıyla alakalı yaptığı açıklamalara ilişkin değerlendirmemi bu yazıda yazmıştım. 

İkisinin de bu söylemlerinden anladığım şey KDV genel oranın değişmeyeceği ama (I) ile (II) sayılı listede bulunan ürünlerin bu listelerden çıkarılırsa bu ürünlerin KDV oranının direkt yüzde 20’ye yükseleceğidir. 

Bu konuyla alakalı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi sosyal medya hesabından (Twitter-X) Bakan Şimşek’in kura müdahale edileceğini veya ÖTV ve KDV’de artış olacağını söylediği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır" şeklinde bir bilgilendirme paylaştı. 

Ancak listelerin daraltılabileceği hususuyla alakalı bir açıklama henüz yapılmış değil. Umarım bu yönde bir açıklama yapılır ve biz de rahat bir nefes almış oluruz. 

KDV tahsilatının seyri

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere son yedi yıldaki KDV tahsilatları bulunmaktadır. Ancak özellikle son üç yılın tahsilat tutarları önceki yıla nazaran gösterdiği artış oranları hatırı sayılır bir şekilde yükselmiş vaziyettedir. 2024 yılı verileri 2024 yılı Bütçe Kanunu’ndaki tahminlerden oluşmaktadır.

2024 yılının ilk iki ayında ise dahilde alınan KDV 173 milyar TL, ithalde alınan KDV 192 milyar TL ve toplamda 365 milyar TL KDV tahsil edilmiş. Yıl sonu tahsilat hedefi ise dahilde alınan KDV 827 milyar TL, ithalde alınan KDV 1 trilyon 671 milyar TL, toplam KDV tahsilat hedefi ise 2 trilyon 498 milyar TL’dir. Bu tahsilat hedefi toplam vergi gelirinin yüzde 30’una denk gelmektedir. 

Öte taraftan mahalli idare ve fon payları ile red ve iadeler dahil tutarlar ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. 

2024 yılı Bütçe Kanunu’na göre red ve iadeler dahil hedeflenen dahilde alınan KDV tutarı 1 trilyon 670 milyar 600 milyon TL, ithalde alınan KDV 1 trilyon 671 milyar 300 milyon TL ve toplamda 3 trilyon 341 milyar 900 milyon TL’dir.

Ezcümle

Yukarıdaki tablolarda tahsilat ve hedeflenen tutarlar açıkça görülmektedir. Vergi sistemimiz için oldukça önemli bir yere sahip olan KDV’nin en önemli sorunu ise literatürde tersine artan oranlı denilen bir yapıya sahip olmasıdır. Yani aynı ürünü satın alan kişilerin gelirleri farklı ise aynı ürüne ödenen KDV’nin düşük gelirlinin üstünde yaratacağı vergi yükünün fazla olmasıdır. 

Örneğin; Ali’nin yıllık geliri 240 bin TL, Ahmet’in yıllık geliri ise 400 bin TL olsun. İkisi de 6 bin TL’lik bir (aynı) ürünü satın aldıklarında (6 bin TL’lik ürünün KDV’sinin yüzde 20 yani bin TL olduğunu varsayalım) ödenen bin lira KDV’nin Ali’nin geliri içindeki payı (bin/240 bin) yüzde 0,41; Ahmet’in geliri içindeki payı ise (bin/400 bin) yüzde 0,25 olacaktır. Özetle gelir düştükçe KDV’den dolayı vergi yükü artacaktır. Bu durum vergide adaletsizliğin en belirgin özelliklerinden biridir. 

KDV’nin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının son yedi yıl ortalaması yüzde 6,87’dir. 

Öte taraftan; 2024 yılında red ve iadeler hariç tahsil edilmesi hedeflenen 2 trilyon 498 milyar TL’dir. 2024’ün ilk iki ayında tahsil edilen tutar ise 365 milyar TL’dir. Yani hedeflenenin sadece yüzde 14,61’i tahsil edilmiş. Son yedi yıldaki tahsilat tutarlarının toplam vergi gelirleri içindeki payının ortalaması ise yaklaşık yüzde 30’dur. 

Sanıyorum bu verileri yorumlamama artık daha fazla gerek yok.

                                                     /././

Yapay zekâ ve seçimler (Mustafa Durmuş)

Yapılan bir araştırmaya göre, yaygın bir hak mahrumiyeti yaşanmasa bile, hükümetler, yapay zekâyı daha büyük ölçekte kullanarak seçimlere olan güveni sarsıyorlar ve seçmenlerin seçimlere olan güvenini azaltarak demokrasiye zarar veriyorlar

Bir önceki yazımızda da değinildiği gibi, yapay zekânın vaat edebileceği her türlü avantaj, bu tartışmalı yeni teknolojinin dehşet verici tehlikeleri tarafından gölgede bırakılıyor.

Daha da önemlisi, insanlığın istenmeyen olumsuz sonuçları kısa vadeli faydalarından çok daha ağır basacak olan bu teknolojik devrimi durdurmak için şansı giderek azalıyor. Çünkü yapay zekâ, yüksek hızı onun özünü oluşturduğundan ve makine öğrenimi yoluyla kendi kendini geliştirdiğinden, diğer büyük teknolojilerden daha hızlı metalaşıyor, ticarileşiyor, yaygınlaşıyor. 

Aşırı genetik mühendisliğini hızlandırması, sentetik organizmaların üretimini kolaylaştırması, finansal piyasaları ve ekonomiyi sarsması, savaş sanayindeki uygulamaları (katil robotlar), insanları işsiz bırakması ve gelir ve servet adaletsizliğini iyice derinleştirmesi, yüksek enerji, toprak ve su kullanma eğilimi nedeniyle olumsuz çevresel etkileri, yüz yüze insan etkileşimini daha da nadir hale getirmesi ve kuşkusuz seçimleri manipüle etmekte kullanılabilmesi, yapay zekânın insanlığa, emeğe, demokrasiye, barışa ve doğaya karşı şu ana kadar görülen en önemli tehditlerinden önde gelenlerini oluşturuyor. (1)

Sahte söylemler, yaşanmamış olaylar

Henüz yeni olan ChatGPT ve Sora gibi güçlü üretici yapay zekâ aparatları, sosyal medya araçlarının yoğun olarak kullanıldığı ülkelerde siyasal propaganda ve dezenformasyonun artmasına yol açarken, aynı zamanda ikna edici derin sahtecilikler (deepfakes) üretmeyi kolaylaştırıyor. Böylece örneğin, politikacıların ağzından gerçekte söylemedikleri sözler çıkıyor ve gerçekte yaşanmamış olaylar gözlerimizin önünde yeniden oynatılıyor.

İşin kötü yanlarından biri de, seçmenlerin kandırılma olasılığının ve belki de en az bunun kadar endişe verici biçimde, internette gördüğümüz hiçbir şeye güvenemeyeceğimiz hissinin de giderek artmasıdır. Bu da “entropi yasası” bağlamında kaos ortamından yararlanan ve seçmenlerde, yalan da olsa, belirlilik sunan sağcı otoriter ve faşist liderliklere ve adaylara daha fazla yönelimle sonuçlanıyor.

Demokratik süreçlerden kopuş

Yani yaratıcı yapay zekânın iletişimde yanlış bilgi ve sahte görüntüler yayma yeteneği demokratik seçimler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Zira yapay zekâ neyin gerçek, neyin gerçek olmadığını ayırt etmedeki mevcut zorlukları derinleştirebilecek, halkın tükettiği iletişime güvenmesini zorlaştırabilecek, toplumsal kutuplaşmaya neden olabilecek, hatta demokratik süreçlerden tamamen kopmalarına yol açabilecektir.

Yaratıcı yapay zekâ ve büyük dil modellerinin yanlış bilgiyi çok daha yükseklere taşıması da mümkündür. Sık sık dile getirilen “internette arayın” ifadesi, yanlış haberlerin önemini azaltmak yerine daha da artırabilir. Böyle bir “süper seçim yılı”nda, insanların bir haber güvenilmez bir kaynaktan geliyorsa, en iyi seçeneğin onu görmezden gelmeleri olduğunun onlara anlatılabilmesi zorlaşacaktır (2)

Yapay zekâ aracılığıyla seçimlerde hile yapmak

Seçim sonuçlarını etkilemek için; seçim bölgesinin sınırlarını yeniden çizmek, seçilme yeterliliğine sahip olmayan seçmenlerin listelerde yer almasını sağlayarak sahte oy kullanılmasına izin vermek gibi seçim hileleri yaratıcı yapay zekâ ile kolayca hayata geçirilebilen hilelerdir.

Bu kuşkusuz seçim dürüstlüğünün zedelenmesine, seçilme yeterliliğine sahip seçmenlerin listelerde yer almamasına, bu kişilerin seçme haklarından mahrum kalmalarına ve halkın gerçek iradesini yansıtmayan seçim sonuçlarının ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Yapılan bir araştırmaya göre (3), yaygın bir hak mahrumiyeti yaşanmasa bile, hükümetler, yapay zekâyı daha büyük ölçekte kullanarak seçimlere olan güveni sarsıyorlar ve seçmenlerin seçimlere olan güvenini azaltarak demokrasiye zarar veriyorlar.

Yapay zekâ, biyopolitika ve seçmen davranışları

Demokratik toplumlarda siyasal iktidar demokratik seçimlerle kazanılır ve bunun en temel yolu da seçmenlerin ikna edilmesidir. Seçimler iktidarın el değiştirmesiyle (ya da sağlamlaştırılmasıyla) sonuçlanabileceğinden, seçmenlerin özgürce düşünme ve oy kullanma imkânlarını koruyabilmeleri çok önemlidir.

Diğer yandan, yaratıcı yapay zekâ gibi teknolojiler aracılığıyla siyasetçiler ve sermaye zihnimizin nasıl çalıştığı konusunda bizden çok daha fazla şey biliyor. Öyle ki zihnimizi bypass ediyor, önyargılarımızı harekete geçiriyor, bize subliminal mesajlar veriyor, bizi düşünmeden bilgi paylaşmaya itiyorlar.

Dikkatimizi bağımlılık noktasına kadar kontrol edebildiklerinden, bu ikna süreci bir manipülasyona dönüşüyor. Twitter, Instagram, Facebook gibi sosyal medya ortamları zihnimizin nasıl çalıştığına dair bilgiyi kullanarak dikkatimizi dağıtabiliyor, düşünme cesaretimizi kırıyor ve sosyal medyadaki linçlerle eleştirel düşüncenin cezalandırılmasını kolaylaştırıyor.

Teknoloji şirketleri ve “ters sansür”

Yeni teknolojiler sadece düşüncenin cezalandırılmasını kolaylaştırmakla kalmıyorlar, aynı zamanda düşüncelerimizi güçlü bir şekilde manipüle etme potansiyeline de sahipler.

Günümüzde beyin taramaları ya da nöral arayüzler yoluyla düşünceleri tespit eden beyin okuma teknolojisi bu sırrı açığa çıkarma tehdidinde bulunuyor. Geleneksel olarak devletler özgürlüklerimize yönelik başlıca tehdit olarak görülmekteydi. Bugün ise büyük sermaye, özellikle de medya ve teknoloji şirketleri gibi bilgi akışını kontrol eden şirketler bu konumdalar. Öyle ki bu tür şirketler hangi bilgileri görüp görmeyeceğimiz konusunda bizleri etkiliyorlar. Ayrıca bizi çok fazla içeriğe boğarak düşünme yeteneğimize zarar veren “ters sansür” yaratabiliyorlar. (4)

Nitekim 2023 yılında, 2013 ve 2018’deki İtalyan genel seçimlerinde sahte haberlerin popülist partilere verilen oylar üzerindeki etkisini araştıran bilimsel bir çalışma yapıldı. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, popülist partilere önceden verilen destekten bağımsız olarak, sahte haberlere maruz kalmak popülist partilerin lehine bir durum oluşturdu. (5)

Dezenformasyon ve kararsız seçmen

Buradaki önemli bir soru, “hangi seçmen gruplarının diğerlerine göre dezenformasyondan daha fazla etkilenerek oy davranışlarını değiştirdiğidir”.

İnsanların sahte haberleri, kendi siyasi inançlarına uygun olduğunda, doğru olarak kabul etme eğiliminde oldukları biliniyor. Bazı araştırmalarsa, kararsız seçmenlerin sahte haber başlıklarını güvenilir bulma ihtimalinin kararlı seçmenlere kıyasla daha yüksek olduğunu gösteriyor (ancak bunun tam tersi de görülüyor yani kararsız seçmenler siyasi yalan haberlere daha az duyarlı olabiliyorlar).

Yine de, özellikle de başa baş giden bir seçimde, kararsız seçmenler açık hedeftir. Ancak kararsız seçmenlerin profilini doğru bir şekilde çıkarmak da kolay değildir (özellikle de insanlar oy verme niyetlerini ve bunun arkasındaki nedenleri açıklama konusunda temkinli davrandıklarında).

Diğer taraftan, politikacılar ya da seçim kampanyalarını yürütenler kararsız seçmenleri etkilemek için saldırgan negatif kampanyalarda dezenformasyon kullandıklarında, insanları seçim sürecinden bütünüyle kopartabilirler ve bazı insanları daha da kararsız hale getirebilirler.

Özetle, çoğu araştırma sahte haberlerin kararsızların oy verme niyetlerini kökten değiştirmese de, mevcut inanç ve görüşleri pekiştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. (6)

Sınıf bilinci ve bilimsel bilgi aşısı gerekiyor

Yapay zekâ ile yönlendirilen dezenformasyonun, diğer dezenformasyon biçimleri gibi oy verme üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını söylemek mümkün değil. Çünkü yalan haberler kontrolden çıkmış bir salgın gibi işlev görüyor. Bunlara karşı seçmenlerin sınıf bilinci ve bilimsel bilgi ile aşılanması gerekiyor.

ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken, bir dizi sahte ses ve video kaydının yayınlanma olasılığı, ülkedeki burjuva demokrasisini pamuk ipliğine bağlı hale getirebilir. “Aday bunu gerçekten söyledi mi?”, sorusunun cevabını öğrenmek zaman alırken, doğruluk kontrolünün kendisinin yapay zekâ tarafından üretilip üretilmeyeceği ise henüz bilinmiyor.

Küresel siyaseti etkileyecek bir kapasiteye sahip bulunan Hindistan’da bu yıl yapılması planlanan ulusal seçimlerde ise, seçim öncesinde Modi liderliğindeki Hindutva faşizmi altında iktidar yapay zekâ tarafından üretilen ve sonuçları açısından son derece aldatıcı ve yıkıcı olabilecek siyasi içerikleri deniyor.

Türkiye’de de, çevrimiçi sahteciliğin tuzağına düşen, dezenformasyondan, devlet destekli trollerden ya da özel trollerden, demokrasi ve barışa karşı önyargılardan, yalanlardan ve derin sahtecilikten oluşan dijital merkezler tarafından her gün ideolojik saldırıya uğratılan milyonlarca seçmen var.

Üstelik bu seçmenler son 22 yıldır ciddi bir biçimde yoksullaştırılarak sosyal yardımlar aldı altında sadaka kültürüne boyun eğdirilmiş, ağır biçimde borçlandırılmış ve siyasal İslam’ın tahrip edici etkisi altında özgürce düşünmekten büyük ölçüde uzaklaştırılmış durumdalar. Bu seçmenlere hakikatlerin söylenmesi ve bu konuda uyarılmaları gerekiyor.

Tek sorun yapay zekâ ve dezenformasyon değil

Ancak aleyhte çıkan seçim sonuçlarının tek nedeni olarak dezenformasyonun gösterilmemesi gerekir. Zira dezenformasyona bu denli yüksek bir güç atfedilirse, öncelikle, insanların özgürce oy verme tercihlerinde bulunma iradelerinin varlığı inkâr edilmiş olur. Oysa özgür iradeye olan inanç, birçok seçmenin demokrasiyi desteklemesinin en başta gelen nedenidir. Bunu inkâr etmek demokrasiye sosyal medyada dolaşan birkaç sahte haberden daha fazla zarar verebilir.

Bir önceki yazımızda geniş biçimde ele aldığımız dezenformasyonun tamamının yüksek teknoloji ürünü olmadığını da hatırlamakta fayda var. Çünkü demokratik seçimlere saldırmanın başka yolları da var. Örneğin, seçim sürecinin dürüstlüğüne ilişkin söylentiler ve komplo teorileri bunlardan bazılarıdır (sinsice).

Keza, seçmen kaydırmalar, seçmenlerin bizzat sandıklara gitmesini önlemek için kolluk kuvvetleri aracılığıyla yapılan fiziki engellemeler, belediyelere yaygın kayyum atamaları, sandık kaçırmalar ve diğer seçim hileleri ve YSK’nın hukuksuz kararları derin sahtecilikten önce ele alınması gereken konulardır.

İkinci olarak, dezenformasyonu seçimi kaybetmenin tek nedeni olarak göstermek muhalefet partilerinin kendi ideolojilerindeki, paradigmalarındaki, politikalarındaki ve örgütsel anlayışlarındaki yanlışlıkların da gizlenmesi anlamına gelir ki bu da en az seçimi kaybetmek kadar kötüdür.

Özellikle de işçi sınıfından ve ezilen halklardan kopuk siyaset yapan ama muhalefetteymiş gibi görünen bazı ana akım siyasal partilerin Türkiye’de içine düştükleri durum tam da budur: Kendi hatalarını görmek yerine, dezenformasyon ve yanlış bilgi ile aldatılan seçmeni yenilgilerden sorumlu tutmak.

Sonuç olarak

Bir teknolojik yenilik olarak yapay zekâ ne iyi ne de kötüdür, sonuç büyük ölçüde onun hangi sınıfların ve hangi tür devletlerin denetimi altında olduğuna bağlı olarak değişecektir. Yani bu teknolojiler insanlığın hizmetinde olarak kullanılabildiği gibi, diktatörlükler tarafından insanlığa karşı da, seçimlerde dezenformasyonu daha etkili hale getirmek amaçlı olarak da kullanılabilmektedir.

Nitekim henüz yeni olsa da, yapay zekâ etkili bir propaganda makinası olarak bilhassa seçim dönemlerinde kullanılıyor. Öyle ki rıza üreten klasik propaganda makineleri artık neredeyse yüzde yüz yapay zekâ güdümlü olarak işliyorlar. Üstelik bu işi yapan sadece bir devlet ya da sermaye grubu değil, daha önce hiç görmediğimiz bir kültürel ölçekte yapay zekânın dil kapasitesidir.

Diğer yandan, kesin olan bir şey var ki, o da yapay zekânın küresel bir karmaşıklık ve belirsizlik çağını başlatmış olması ve bunun da bir bütün olarak demokrasiyi ve barışı ortadan kaldırma riski gibi risklere sahip olmasıdır. 

İşin kötüsü yapay zekânın tehditleri kolayca düzeltilebilir bir dizi hatadan kaynaklanmıyor. Bunlar teknolojinin içsel doğasının kaçınılmaz ifadeleridir (gizli iç işleyişi ve işlevin kendi kendine evrimi) ve bunlar önemsiz tehlikeler değil, varoluşsaldır. Duruma kapsamlı ve nesnel bir bakış, yapay zekânın şu anda doğayı ve insanlığı tehdit eden tüm olumsuz eğilimleri muhtemelen hızlandıracağını gösteriyor.

Bu nedenden dolayı da bazı bilim insanları yapay zekâ teknolojisinin gelişiminin “güvenli bir seviyede” durdurulması, teknolojinin silah araştırmaları, yüz tanıma ve dezenformasyon gibi “kötü” uygulamalarının denetim altına alınması çağrısında bulunmaktan ziyade, bu teknolojinin uygulamalarının küresel çapta durdurulması gerektiğini savunuyorlar. (7)

Bu bağlamda, kuşkusuz yapay zekâ ile ilintili derin sahtecilik gibi uygulamaları önlemeden bağımsız olarak, seçimlerin adil ve erişilebilir olmasını sağlamak, seçim sistemlerini ve siyasal partileri halkın iradesini daha iyi temsil edecek ve bu iradeye yanıt verecek şekilde yeniden tasarlamak, yargıyı bağımsız kılmak gerekiyor. Ayrıca daha katılımcı, sivil ve resmi kurumlar inşa etmek ve sermayenin siyaset üzerindeki etkilerini asgariye indirecek yeni demokratik düzenlemelere de ihtiyaç var.

Yakın zamanda Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanan “Yapay Zekâ Yasası” ile bu alanda önemli adımlar atılmış olsa da, yapay zekâ teknolojisinin, özellikle de seçmen davranışlarının manipülasyonu, demokratik aşınma ve kutuplaştırma gibi olumsuz sonuçlarına karşı küresel çapta önlemlerin alınması gerekiyor.

Çünkü yeni bir teknoloji ortaya çıktığında, olağan uygulama, düzenlemeleri uygulamadan önce beklemek ve olumlu ve olumsuz sonuçlarını görmektir. Ancak yapay zekâ daha da gelişene kadar beklediğimizde artık sorumluluk bizde olmayacaktır. Yani yarattığımız teknolojinin kontrolünü yeniden ele geçirmemiz imkânsız hale gelebilir.

Ayrıca bilimin olduğu gibi teknolojinin de küresel sermayenin ve bazı emperyalist devletlerin kontrolünde olduğu bir dünyada, böyle bir küresel çabanın nasıl gerçekleştirileceği, üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi gereken önemli bir başka sorundur.

Son olarak, ülkede parlamentoya sıkışmış muhalefet 31 Mart yerel seçimlerinin yanı sıra, 4 yıl sonraki genel seçimlerde iktidarı değiştirmeyi umut ediyor ama bunun yapılabilirliği konusunda bir kez daha düşünmelidir. Zira baskı, yoksulluk, gericilik ve yapay zekâ teknolojisi güdümlü dezenformasyon ve derin sahtecilik ile otoriter- faşizan iktidarları, demokratik olma özelliğini de yitirmiş olan genel seçimlerle değiştirmek artık daha da zorlaşacaktır.

Bu yüzden de emek, demokrasi ve barış mücadelesini seçim dönemlerine sıkıştırmadan, çağın koşullarının gerektirdiği gibi,  toplumsal muhalefetin hiçbir öznesini ve sokak, mahalle, işyerleri gibi hiçbir mekânını dışarıda bırakmayan birlikte, yeni mücadele yol ve yöntemleri geliştirilmelidir.

Anahtar sözcükler: Dezenformasyon, Deepfakes, Kararsız seçmen, Sahte haber, Seçimler, Yapay zekâ.

Dip notlar:

(1) https://observatory.wiki/Why_Artificial_Intelligence_Must_Be_Stopped_Now (24 March 2024).

(2) “How online misinformation exploits ‘information voids’ — and what to do about it”, https://www.nature.com (9 January 2024).

(3) https://theconversation.com/ai-could-help-cut-voter-fraud-but-its-far-more-likely-to-disenfranchise-you (8 February 2024).

(4) https://theconversation.com/freedom-of-thought-is-being-threatened-by-states-big-tech-and-even-ourselves-heres-what-we-can-do-to-protect-it (8 January 2024).

(5) https://theconversation.com/disinformation-is-often-blamed-for-swaying-elections-the-research-says-something-else (26 January 2024).

(6) Agm.

(7) https://observatory.wiki/Why_Artificial_Intelligence_Must_Be_Stopped_Now (24 March 2024).

Bakan Koca: Kadir İnanır entübe edildi ve uyutulmuş olarak takibine karar verildi - T24

 

Beyin damarında pıhtı attığı öğrenilen İnanır'ın yoğun bakımda tedavisi sürüyor

Beykoz'daki evinde rahatsızlanan sanatçı Kadir İnanır, bilinci kapalı şekilde ambulansla hastaneye kaldırıldı. Akşam saatlerinde açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, beyin damarında pıhtı atan İnanır'ın yoğun bakımda entübe edildiğini ve uyutulmuş olarak takibine karar verildiğini duyurdu. Koca, "Klinik seyri ve beyin görüntülemeleri değerlendirilerek uyandırılması planlanmaktadır" dedi. 

Sanatçı Kadir İnanır bu sabah saatlerinde Beykoz'daki evinde rahatsızlandı. İnanır, Jülide Kural'ın çağırdığı ambulansla Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Haberi alan yakınları ve Kadir İnanır'ın yeğeni Levent İnanır hastaneye koştu. Beyin damarında pıhtı attığı öğrenilen İnanır'ın yoğun bakım servisinde tedavisi sürüyor.

"Hayati tehlikesi yok"

Kadir İnanır'ın sağlık durumu ile ilgili konuşan yeğeni Levent İnanır"Tıp tabiriyle emboli yani pıhtı atması oldu beyinde. Operasyonda doktorlar. Zamanında müdahale ettiler sağ olsunlar. Hayati tehlikesi kesinlikle yok zaten. Belki araz kalabilir dediler ama erken müdahale olduğu için. İyi olacak diye düşünüyoruz. Şoförü aradı beni 'hastaneye geçiyoruz' dedi. Kendi doktorlarını aradım onlar da geldiler sağ olsunlar. Hastane de zaten gerekli müdahaleyi yaptı. Ambulansı arayan onu buraya getiren Jülide hanım. Ameliyat değil, pıhtı var o pıhtıyı alıyorlar" dedi.

Doktorundan açıklama 

Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Necdet Sağlam, sanatçının durumuna ilişkin basın mensuplarına hastane önünde yaptığı açıklamada, "Sabah saatlerinde sanatçımız Kadir İnanır hastanemize ambulansla geldi. İlk geldiği andan itibaren acil ekibimizi toparladık. İlk değerlendirmede geldiğinde sağ tarafında felç vardı. Şuuru kapalıydı" dedi.

"Entübe olarak yoğun bakımımızda izleniyor"

Değerlendirmeler sonucunda tetkikler yapıldığını belirten Sağlam, şu bilgileri verdi:

"Beyin tomografisi çekildiğinde, beyni besleyen ana damarda bir tıkanıklık tespit edildi ve acil girişimsel radyoloji ekibimiz, nöroloji ekibimiz ve beyin cerrahisinden arkadaşlarla birlikte, anestezi doktorlarımızın entübasyon sonrası ilk 2 saat içerisinde çok başarılı bir işlem gerçekleştirdi. Ana damardaki pıhtı alındı. Beynin beslenmesi sağlandı. İşlemden sonra çekilen MR görüntülemesinde işlemin başarılı olduğu teyit edildi ve beyin beslenmesi şu anda iyi. Ancak yoğun bakıma alındı. Entübe olarak yoğun bakımımızda izleniyor. İlk 24, 48 saat içerisinde uyandırma yapılmayacak. Gelişebilecek komplikasyonlar ya da yeni bir kanama olmadığı müddetçe inşallah olmayacak, çünkü işlem başarılı."

İnanır'ın arkadaşlarından Said Yavuz da AA muhabirine, İnanır'ın ilk olarak beynine pıhtı attığını ve erken müdahaleyle damarının açıldığını söyledi. Prosedür gereği şu an yoğun bakımda İnanır'ın uyutulduğunu aktaran Yavuz, "Yeni bir şey oluşup, oluşmayacağına bakacaklar. Şu anda durumu iyi. Sevenlerine de müjdeyi verebiliriz, şu anda hayati tehlikesi yok" diye konuştu.

Jülide Kural: Sağlık durumu hakkında düzenli bilgilendirme yapacağım

Kadir İnanır'ın sağlık durumuyla ilgili İnanır'ın sosyal medya hesabından açıklama yapıldı. İnanır'ın 23 yıldır birlikte yaşadığı Julide Kural tarafından yapılan açıklamada, tedavinin yoğun bakımda devam ettiği belirtilirken, "Tüm halkımızdan ricam Kadir İnanır'ın sağlık durumuyla ilgili; yalnızca doktorlarının ve benim yapacağım açıklamaların dikkate alınmasıdır. Sağlık durumu hakkında düzenli bilgilendirme yapacağım" denildi.

Bakan Koca'dan açıklama: Entübe edildi

Akşam saatlerinde açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İnanır'ın entübe edilmiş ve uyutulmuş olarak takibine karar verildiğini duyurdu. Koca, "Bu sabah Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine bilinci kapalı olarak getirilen Sn. Kadir İnanır, tıkalı olan serebral arter damarının başarılı bir operasyonla açılmasının ardından yoğun bakıma alınmış; entübe edilmiş ve uyutulmuş olarak takibine karar verilmiştir. Klinik seyri ve beyin görüntülemeleri değerlendirilerek uyandırılması planlanmaktadır. Değerli sanatçımızın ailesine, tüm sevenlerine bu üzücü olay sebebiyle geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum" ifadelerini kullandı. 

Kadir İnanır, T24'e konuşmuştu

Kadir İnanır, Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, Barış sürecine Akil İnsanlar Heyeti içinde verdiği katkı nedeniyle hedef olduğu eleştirilerden, siyasetin geldiği noktaya; ekranların yeni projelerinden yapmak istediği sinemaya pek çok konuya değinmişti.

Cansu Çamlıbel, Kadir İnanır (Fotoğraf: Sebati Karakurt)Cansu Çamlıbel, Kadir İnanır (Fotoğraf: Sebati Karakurt)

İnanır, verdiği röportajda, “Keşke imkân olsa da politik film yapsam” demiş; Diyarbakır Sur'da sokağa çıkma yasakları sırasında ölen Hakan Aslan'ın kemiklerini 7 yıl sonra poşet içinde teslim alan baba Ali Rıza Aslan’ın fotoğrafını göstererek “Evet o filmi çekeceğim de bugün o filmi gösterecek salonu kim verecek bana?” diye sormuştu.

TIKLAYIN - Kadir İnanır: Oğlunun kemiklerini poşetle teslim alan babanın filmini çekmek istiyorum, ama ağır sansür var, onu yensen vali vesayetine toslarsın!

24 Mart 2024 Pazar

İsraflasyon: İsraf kaynaklı enflasyon - Talat Çiftçi / T24

 

Enflasyonla mücadelede, bilinçli tüketim ve tasarruf yapmak konusunda hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Gençlerimizi, canlarımızı, doğayı, gıda maddelerini ve özellikle de zamanı israf etmekten kaçınmalıyız

Bu Ramazan ayında, bildiğim kadarı ile bir ilk yaşanıyor; hurma tane ile satılıyor. Alım gücümüzü sürekli azaltan bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Araştırmacılar, enflasyonun, son yıllarda halkımızın yüzde 56'sı için en büyük korku unsuru haline geldiğini belirledi. Anlaşılan, ona boşuna enflasyon canavarı demiyorlar.

Geçenlerde, TÜİK tarafından enflasyon rakamları açıklandı, Şubat ayı için yüzde 4.53 ve yıllık yüzde 67. Bu dönemde, TÜRK-İŞ'e göre 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı aylık 52,955 TL seviyesindeyken, aylık asgari ücret 17,002 TL.

Kısa bir tanım yapmak gerekirse; enflasyon mal ve hizmetlerdeki fiyat artışıdır. Yani, enflasyonu, gizli bir vergi olarak da düşünebiliriz. Enflasyonun nedenleri ve çeşitleri ile ilgili tartışacak pek çok konu var. Örnek vermek gerekirse, enflasyon için para politikası, stratejik yatırımlar, cari açık, üretimde verimsizlik ve tüketim alışkanlıkları önemli başlıklardır. 1991 yılında Başbakan Süleyman Demirel, enflasyonun en kötü yanının, ahlakı bozması olduğunu söylemişti.

Meraklısı için not: Enflasyon ile birlikte, deflasyon, dezenflasyon, hiperenflasyon, stagflasyon, multiflasyon, skimpflasyon ve shrinkflasyon gibi kavramları merak edenler, TC Merkez Bankası internet sitesine ve Dr. Mahfi Eğilmez'in yazılarına  başvurabilirlerDr. M. Eğilmez "Tüketim Çılgınlığı ve Diderot Etkisi" başlıklı yazısında, Diderot'nun kırmızı sabahlığını anlatmıştı. Hikâyede, evindeki bütün eşyalarını, yeni satın aldığı pahalı sabahlığına uydurabilmek için yenileyerek parasız kalan Diderot'dan bahsediyor. Onun bu davranışını, "gösteriş tüketimi" olarak tanımlıyor. Prof. Dr. Jared Diamond'ın "Çöküş" kitabında da tarih boyunca gösteriş tüketimi yani israf yüzünden başarısız olan toplumların hikayelerini okuyabiliriz.

TÜİK'e göre, Türkiye'nin mal ve hizmet ihracatı azalırken ithalat artıyor. Yani dış ticaret açığımız büyüyor. 2023'te Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYF) yüzde 4,5 artarken, hane halkı tüketim harcamaları yüzde 12,8 artmış. Yüksek teknoloji ürünleri ve enerji kaynakları dış ticaret açığında önemli yer tutuyor. Ülkemizin geleneksel tarım ürünlerinden olan buğday, mercimek, pirinç ve nohudu bile ithal ediyor olmamız, çok düşündürücü. Son yıllarda, ne yazık ki ülkemizde çiftçilik ve hayvancılık terk ediliyor.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken büyük ölçüde dış ticaret açığı vermek, yani üretmeden tüketmek sürdürülebilir değil. Enflasyonu kontrol altına almak için hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda, enflasyonu körükleyen bazı kaynak israflarına değineceğim. Önce, ekonomik sorunların yaşandığı dönemlerde verilen en önemli kayıpların başında gelen, insan kaynakları ve doğal kaynaklarından bahsedeceğim.

Beyin göçü ve can kaybı

Ülkemizde ne eğitimde ne de işte olan, yani boş oturan gençlerin oranının yüzde 21.4 olduğu bildiriliyor. Avrupa Birliği ülkelerinin ortalaması ise yüzde 9.6. Anlaşılan, eğitilmesi gereken gençlerimizin zamanını boşa harcıyoruz. Onları küresel ölçekte başarılı bir geleceğe değil asgari ücretli işlere hazırlıyoruz. Her yıl yapılan PISA gibi uluslararası testler de gençlerimizin iyi eğitim almadığını gösteriyor.

Meksika sınırından kaçak yollarla ABD'ye girmeye çalışan vatandaşlarımızın sayısı artıyor. Almanya'ya iltica başvurusu yapan vatandaşlarımız da rekor kırıyor. Ülkemizin beyin göçüne verdiği kayıplar arasında özellikle doktor ve mühendisler dikkat çekiyor. Aileler, büyük zorluklarla ve masraflarla yetiştirdikleri evlatlarını kaybediyorlar. 

Kız çocuklarına eğitimde eşit fırsat verilmemesi de nüfusun yarısının beyninden yeterince faydalanmamak anlamına geliyor. Öte yandan, kadın cinayetleri haberleri de Türkiye'nin gündeminden hiç düşmüyor.

Avrupa'da iş kazalarında en çok ölümler Türkiye'de gerçekleşiyor. Örneğin, kömür madenlerinde sıklıkla canlarımızı kaybediyoruz.

Doğa ve çevre israfı

Evsel atıklar kaynağında ayrılmadığı için, mutfak çöpleri ile kâğıt, cam ve plastik atıklar birbirine karışıyor. Onların dönüştürülerek değerlendirilmesi zor ve pahalı hale geliyor. Kentlerde oluşan katı atıkları yok etme sorunu giderek büyüyor.

İç denizimiz Marmara'yı evsel ve sanayi atıkları ile kirletmeye devam ediyoruz. Uzmanlar yakın geçmişte yaşadığımız korkunç musilaj riskinin hala devam ettiğini söylüyor.

Maden alanları açılırken ormanlara ve çevreye verilen zarar yeterince dikkate alınmıyor. Fabrikalardan ve madenlerden çevreye yayılan atıklar, ormanlara, hayvanlara ve su kaynaklarına zarar veriyor. Geçenlerde, bir fay hattı üzerinde ve Fırat nehri havzasında olduğunu öğrendiğimiz İliç altın madeninden milyonlarca ton siyanürlü toprağın çevreye yayıldığına şahit olduk. 

Deprem kaybı

Yer bilimciler tarafından öngörülen ve uyarılar yapılan Kahramanmaraş depremi gerçekleşti. Ne yazık ki, hazırlıksız yakalandığımız bu faciada, on bir ilde on binlerce canımızı kaybettik. Yıkılan binalarla birlikte ailelerin maddi ve manevi birikimleri kaybedildi. Bölgede sanayi, ticaret ve turizmin geçmişteki seviyelere ulaşması yıllar alacak.

Benzer bir deprem riski, İstanbul ve Marmara bölgesi için de var. 1999 depremlerinden bu yana, beklenen İstanbul depremi için de yeterli önlem alınmadı. Riskli binaların sayısı ürkütücü seviyede. Yatay mimariye geçilmesi beklenirken, halen yapılmakta olan binaların yüksekliğini ve sıklığını sorgulamamız gerekiyor.

Olası bir deprem için, toplanma alanları ve yardımların ulaşması için karayolları hazır değil. Dikey yapılaşma depreme hazırlığı zorlaştırıyor. Ciddi bir yıkım ve ulusal ölçekte ekonomik sorunlarla karşılaşma olasılığı için önlem almayarak, hazırlık zamanını kaybediyoruz.

Organize kayıplar

Son aylarda, güvenlik güçleri tarafından çökertilen organize suç çetelerinin sayısı 400'ü aşmış bulunuyor. Başka ülkelerde kırmızı bültenle aranan kişilerin, Türk pasaportu alarak ülkemize yerleştikleri görülüyor. Bu tabloya bakılırsa çok güçlü bir kayıt dışı ekonomi olduğu söylenebilir.

Türkiye özellikle Afganistan ve Güney Amerika kaynaklı uyuşturucu madde trafiğinde önemli bir geçit noktasına dönüşmüş bulunuyor. Uzmanlar ülkemizden geçen uyuşturucu miktarının katlanarak arttığını söylüyor. Daha da kötüsü, bağımlı gençlerimizin sayısı yükseliyor. Örneğin, Narkotik Polisi Raporuna göre, metamfetamin ilişkili olay sayısı 2020'den 2022'ye kadar iki katına çıkmış bulunuyor. Uyuşturucu sorunu sadece kullanıcılarla sınırlı değil, aile ve arkadaş çevresi için de kriz yaratıyor.

Çiftlik Bank ve kripto para gibi saadet zincirlerini kullanan organizasyonlar, halktan para toplayarak ortadan kayboluyor. Bu şekilde zengin olanlar abartılı yaşam tarzı sergiliyor. Nasıl zengin oldukları tam olarak anlaşılamayan, fenomen denilen gösterişli bir grup da türemiş bulunuyor. Meşhur futbolculara yönelik bir organizasyon bile gündeme geldi.

Bence enflasyonun yarattığı en ciddi sorunlardan biri de icralık olan vatandaşlarımızın sayısında anormal artış. İcra dosyalarının sayısı 24 milyona ulaştı. Ekonomik sorunlar işyerlerinin kapanmasına neden oluyor.

Hapse giren vatandaşlarımızın sayısı artmaya devam ediyor. İnşa edilen yeni hapishaneler yeterli olamıyor. Avrupa'da, nüfusa oranla en fazla mahkûmun Türkiye'de olması düşündürücü.

Sonuç olarak, uyuşturucu ticareti ve suç örgütlerinin varlığı kayıt dışı ekonomiye ve kara para aklanmasına işaret ediyor. Bu tip sorunların yaşandığı ülkeleri tanımlayan Gri Liste'den bir türlü dışarı çıkamıyoruz.

Seçim ve kutlamalarda israf

Seçim faaliyetlerinde etrafa asılan, resimler, bayraklar ve afişlere yapılan harcamalar yükselmeye devam ediyor. Hep merak etmişimdir, bu abartılı görsellere masraf yapmadan seçim olmaz mı?

Ben, bangır bangır bağıran seçim otobüslerine ve afişlere bakarak fikrini değiştiren kimseye henüz rastlamadım.

Bu vesile ile düğünlerde, bayramlarda ve diğer kutlamalardaki israfa da değinmek gerekiyor. Özellikle de kullanılan havai fişekler ve atılan kurşunlar çevreye zarar vermekle kalmıyor, can ve mal kayıplarına neden oluyor.

Trafikte gerginlik hatta tehlike yaratan ışıldaklı veya çakarlı binek araçlara değinmeden geçemem. Başka hiçbir ülkede bu kadar çok çakarlı binek aracının olduğunu düşünemiyorum. Onların pek çoğunun resmi araç bile olmadığı anlaşılıyor ve "çakma çakar" olanlar engellenmeye çalışılıyor.

Gıda tüketimi ve kuyruklar

Değerli dostum TÜGİS Başkanı Necdet Buzbaş gıda ürünlerinin israfında dünyada üçüncü sırada olduğumuzu söylüyor. Türkiye'de tarladan masaya gelene kadar gıda maddeleri büyük ölçüde fire veriyor. Restoran ve evde tüketim sırasında da gıda maddelerinde kayıplar veriyoruz.

Serpme kahvaltı gibi abartılı yemek masalarından çöpe giden gıda maddeleri ciddi bir israfa neden oluyor. Obezitede de Avrupa'da ilk sırada olduğumuz ortaya çıktı. Türkiye'de yetişkinlerin yüzde 66,8'i fazla kilolu. Anlaşılan, gıda temin sıkıntısı olmayanlar da doğru beslenmeyi bilmiyor.

Et, süt ve ekmek fiyatlarının yüksekliği kuyruklara neden oluyor. Ramazan ayında Halk Ekmek büfelerinin önünde ucuz pide almak isteyenler diziliyor. Et ve Süt Kurumu şubeleri önünde geceden kuyruğa giren emekliler, soğuk havada sabaha kadar beklediklerini söylüyor. Hatta, beklemelerine rağmen, bazen et alamadan eve gittiklerini ifade ediyorlar. Kuyruklarda bekleyenlerin zaman kaybı da ayrı bir sorun.

Son söz: İsraf sebep, enflasyon sonuç

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, yüksek enflasyonun kontrol altına alınması gerekiyor. Bu yazıda enflasyonu yükselten etkenlerin bir kısmından bahsettim. Örnekler çoğaltılabilir.

Enflasyonla mücadelede, bilinçli tüketim ve tasarruf yapmak konusunda hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Gençlerimizi, canlarımızı, doğayı, gıda maddelerini ve özellikle de zamanı israf etmekten kaçınmalıyız.

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayından dolayı, meraklılar için bir not: Kuran'da faizden daha fazla, israf ve ifrat için uyarı yapan ayetlerin olduğunu hatırlamakta yarar var.

Talat Çiftçi / T24

23 Mart 2024 Cumartesi

KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 23 MART 2024 -

 Putin saldırı sonrası ilk kez konuştu: Bu saldırıyı emir verenler cezalandırılacak (Cumhuriyet)

Putin, Moskova yakınlarında yaşanan terör saldırısı için ilk kez konuştu. Olay için "kanlı ve barbarca terör saldırısı" nitelendirmesinde bulunan Rusya lideri, 24 Mart'ı yas günü ilan ettiklerini duyurdu. Putin, "Teröristler yakalandıklarında Ukrayna sınırına girmek üzereydi. Bu saldırganlar kasıtlı olarak insanları öldürmek üzere hareket etti" dedi. Putin, "Asıl mesele katliamının arkasında olanların yeni suçlar işlemesini engellemek. Moskova ve diğer bölgelerde terörle mücadelede ek önlemler alındı. Bu saldırıyı emir verenler cezalandırılacak, bizi kimse bölemez, birlik olacağız. Rusya, terör saldırısını hazırlayan herkesi tespit edip cezalandıracak" diye konuştu. "Rusya en zorlu sınavlardan her zaman daha da güçlenerek çıktı ve şimdi de öyle olacak" diyen Rusya lideri, teröristleri "intikam beklediği"ni vurguladı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/son-dakika-haberi-putin-saldiri-sonrasi-ilk-kez-konustu-bu-saldiriyi-2189014)

Moskova saldırısındaki saldırgan sorgulandı: Türkiye'den mi geldi? (Cumhuriyet)

Rusya'nın başkenti Moskova'da "Crocus City Hall" adlı konser salonuna silahlı saldırıyı yapan saldırganlardan biri 4 Mart'ta Türkiye'den geldiğini söyledi. Rusya'nın başkenti Moskova'da "Crocus City Hall" adlı konser salonuna 22 Mart akşamı silahlı kişilerce düzenlenen terör saldırısının ardından saldırganlara ait fotoğraf ve videolar paylaşılmaya devam ediliyor. Bryansk bölgesindeki Hatsun köyü yakınlarında tespit edilip durdurulan aracın içinde iki saldırgan tespit edilmişti. Aracın içinden çok sayıda silah, mühimmat ve Tacik pasaportlarının bulunduğu bildirildi.Olay yerinde gözaltına alınan saldırganlardan birinin ilk sorgulama videosu, Russia Today (RT) televizyonun Genel Yayın Yönetmeni Margarita Simonyan tarafından yayınlandı. Videoda saldırgan, 4 Mart'ta Türkiye'den geldiğini söyledi (https://twitter.com/i/status/1771485116734341201)  Videoda konuşan Saldırgan, şiddet eylemlerini gerçekleştirmesi için kendisine 5 bin 400 dolar teklif edildiğini açıkladı. Rusya Soruşturma Komitesi, Moskova’daki terör saldırısında hayatını kaybedenlerin sayısının 115’e yükseldiğini bildirdi. Kremlin, Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) Direktörü Aleksandr Bortnikov'un, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e Moskova'daki terör saldırısına doğrudan karışan 4 terörist dahil 11 kişinin yakalandığını rapor ettiğini bildirmişti.

‘IŞİD Rusya ve İran hattına yöneldi’ (Birkan BULUT-EVRENSEL)

Rusya’nın başkenti Moskova’daki Crocus City Hall Konser Salonu’na yönelik, IŞİD-Horasan’ın üstlendiği katliama ilişkin sorularımızı yanıtlayan Doç. Dr. Hakan Güneş, IŞİD ve bağlantılı örgütlerin son yıllarda batı ülkeleri yerine Rusya ve İran hattındaki saldırılara yoğunlaştığına dikkat çekti. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Türkiye İşçi Partisi Uluslararası İlişkilerden Sorumlu MYK Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş, Moskova’daki saldırıya ilişkin sorularımızı yanıtladı. IŞİD ve bağlantılı grupların son dönemde batı ülkeleri yerine Rusya ve İran sahasında etkin olduğunu kaydeden Güneş, bu eylemin IŞİD-Horasan örgütünün Rusya’daki ilk saldırı olmadığını söyledi. Güneş, St. Petersburg’da metro ve Volgograd’ta tren istasyonlarına yönelik bombalı saldırıların da aynı örgüt tarafından yapıldığını hatırlattı. Bu saldırıların da yine Afganistan, Tacikistan ve Dağıstanlı eylemciler tarafından gerçekleştirildiğini dile getiren Güneş, “Dolayısıyla bu örgütün bir eylem kapasitesi var. Düşman cephesini de küçülterek Rusya ve İran hattına yöneldiler. Bu, İdlib senaryolarıyla bağlantılı olabilir ama Rusya içine dönük bir saldırı olarak değerlendirilebilir.  Önümüzdeki dönemde Dağıstan-Çeçenistan hattında daha fazla hareketlilik görebiliriz” dedi.(https://www.evrensel.net/haber/513972/isid-rusya-ve-iran-hattina-yoneldi)

TPAO Marmara Denizi'nde petrol arayacak: 'Ekosisteme ciddi zararlar verecek, elinizi çekin!' (soL)

Marmara Denizi'ndeki 3 ayrı bölge için TPAO'ya petrol arama ruhsatı verilmesine Çevre Mühendisleri Odası, 'Marmara Denizi’nde yaşamın sonu demektir' diyerek tepki gösterdi.(https://haber.sol.org.tr/haber/tpao-marmara-denizinde-petrol-arayacak-ekosisteme-ciddi-zararlar-verecek-elinizi-cekin-392204)

Gübrede dışa bağlılık artıyor: Üretim düştü, tüketim arttı (soL)

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyon üyesi Ömer Fethi Gürer, tarımsal üretim içinde önemli bir yere sahip olan gübre ile ilgili üretim, tüketim ve ithalat verileri paylaştı. Gürer’in paylaştığı gübre ile ilgili verilerde üretimde ciddi düşme gözlenirken, tüketimde artış dikkat çekti. Gürer, “2023 yılında toplam 7 milyon 30 bin 779 ton gübre tüketimi gerçekleşmiştir.1981 yılından bu yana bu kadar gübre tüketimi sadece 2020 yılında 7 milyon 143 bin 144 ton olarak gerçekleşmişti. Daha sonra 2021 yılında 6 milyon 480 bin 101 ton, 2022 yılında 5 milyon 902 bin 539 ton gübre tüketimi gerçekleşmişti. Görüldüğü üzere kimyasal gübre tüketimi 2023 yılında bir önceki yıla göre 1 milyon 128 bin 240 ton arttı” şeklinde konuştu.(https://haber.sol.org.tr/haber/gubrede-disa-baglilik-artiyor-uretim-dustu-tuketim-artti-392195)

'Erdoğan'ın miting manzarası bozulmasın' diye TKP pankartını kapattılar (soL)

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz gün Kayseri'de gerçekleşen mitinginde emniyet güçleri, "sahneden görünüyor" diye TKP binasındaki pankartı bayrakla kapattı. (https://haber.sol.org.tr/haber/erdoganin-miting-manzarasi-bozulmasin-diye-tkp-pankartini-kapattilar-392179)

Kadınları iğrenç ifadelerle hedef alan Kızılay yöneticisi görevden alındı (İsmail Arı-Birgün)
“Kızılay Yönetim Kurulu Üyesi” olduğunu belirten Arif Koç, Karabük Üniversitesi'nde HIV ve HPV iddiaları üzerinden Afrikalı kadın öğrencileri "Beter olun ailenizin yüzüne bakamayın zinacı şerefsizler" ifadeleri ile hedef aldı. Koç, paylaşımın ardından hakkında başlatılan inceleme kapsamında görevden alındı. (https://www.birgun.net/haber/kadinlari-igrenc-ifadelerle-hedef-alan-kizilay-yoneticisi-gorevden-alindi-516263)

Devlet depremzedeye dört duvar verip, ‘eksiksiz ev aldım’ tutanağı imzalatıyor (Evrensel)

CHP Gaziantep Milletvekili Av. Hasan Öztürkmen, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile TOKİ tarafından depremzedeler için yapılan konutların tesliminde, vatandaşa imzalatılan tutanaklarda hile yapıldığını söyledi. Öztürkmen, CHP Gaziantep İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında, “Sayın Cumhurbaşkanı televizyonlarda sürekli, ‘Şu kadar konutu depremzedelere, hak sahiplerine teslim ettik’ diyor. Oysa gerçekler bunun tam tersi. Gaziantep Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, İslahiye’de konut teslim tutanağı diye bir evrak imzalatıyor vatandaşlarımıza. Vatandaşlara imzalatılan bu konut teslim tutanağında ‘Bu konutu, oturur durumda eksiksiz olduğunu ve gözle görünür hiçbir kusurunun bulunmadığını görüp tetkik ederek kabul ettiğimi beyan ederim.’ diyor. Teslim edilen konutlar ise dört duvardan başka bir şey değil” dedi.(https://www.evrensel.net/haber/513958)

(derleyen: mstfkrc)