3 Nisan 2024 Çarşamba

soL GÜNDEM - 3 NİSAN 2024 -

Taşınmazları yine gündemde: 'Cehennemin kapılarını kapatacağız' diyen Oğan'ın milyon dolarlık malikanesi(soL)

ATA İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayıyken ikinci turda Erdoğan'a destek açıklayan Sinan Oğan, "1 milyon dolar verseler satmam" dediği malikanesinde Azerbaycan merkezli bir kanala röportaj verdi.

14 Mayıs’ta ilk turu gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde Zafer Partisi öncülüğünde kurulan Ata İttifakı’nın adayı olarak yarışan, seçimin ikinci tura kalmasının ardından AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren Sinan Oğan'ın mal varlığı sık sık gündeme geliyor.

Gazeteci Deniz Zeyrek, Oğan'ın 2 milyon TL’lik Alman arabasına bindiğini iddia etmişti. Veryansın TV’deyse Ankara’nın Gölbaşı’nda 7 dönümlük arsa ve 800 m2’den oluşan bir malikaneyi 30 milyon TL’ye satın aldığı öne sürülmüştü.

Sinan Oğan, seçim sonra edindiği taşınmazlara ilişkin açıklama yapmış ve "Dedikodular külliyen yalandır, iftiradır" demişti.

Öte yandan Sinan Oğan’ın Şubat ayında Resmi Gazete’de yayınlanan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ilanıyla Ankara’da 1 milyon TL mal varlığı ile "Türkiye Uluslararası İlişkiler, Eğitim ve Stratejik Araştırmalar Vakfı’nı (TÜRKSAM VAKFI)" kurduğu açıklanmıştı.

Azerbaycan medyasına malikaneden röportaj

Sinan Oğan son olarak lüks malikanesinde verdiği röportajla gündem oldu. 

Azerbaycan merkezli İctimai TV'deki "Persona" adlı programa konuk olan Oğan, malikanenin fiyatıyla ilgili de yorumlarda bulundu.

Malikanenin bahçesinde sohbet ettiği Azerbaycanlı gazetecinin, “Ben 1 milyon dolarlık bir bahçeye mi geldim, eve mi geldim?” sözlerine gülerek yanıt veren Oğan, “Burası 1 milyon dolardan daha fazla eder” dedi.

Oğan, "sadece aile dostlarını ve yakınlarını davet ettiğini" söylediği malikane için, “Buraya 1 milyon dolar verseler vermem. Aşağısı da bizim birazdan oraya da bakarız. Futbol sahamız var. Kızım voleybola gidiyor. Ufak bir voleybol sahamız var. Yani burası büyük bir yer. Geniş bir yer” diye konuştu.

Daha sonrasında ise kameralara malikaneyi gezdiren Oğan, çocuklarının oyun oynadığı ağaç evi, malikanede bulunan açık hava sinemasını ve bostanı gösterdi.

Oğan-Azerbaycan-SOCAR ilişkisini soL yazmıştı  (https://haber.sol.org.tr/haber/sira-disi-sinan-ogan-portresi-socarin-turkcu-mutemedi-375361)

soL yazarı Orhan Gökdemir, bir yanıyla Azerbaycan’da sosyalizmin çözülüşüyle ortaya çıkan yeni monarşinin bir ürünü olan bir başka yanıyla da Türkiye’deki yeni monarşinin en büyük destekçisi olan Azeri petrol şirketi SOCAR’ı anlatırken Sinan Oğan’a da parantez açmıştı. "Sıra dışı Sinan Oğan portresi: SOCAR’ın Türkçü mutemedi" başlıklı 22 Mayıs 2023’de kaleme alınan yazıda Gökdemir, “Oğan’ı bilenler onun Erdoğan’ın izinden gideceğini biliyordu. Bu Türkçülük kardeşliği değil petrol kardeşliğiydi. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, Tanrı SOCAR’ı korusun!” demişti.

                                                       /././

Seçimi kaybeden AKP'li başkan belediyeye koştu: 'Poşet poşet dosya ve evrak çıkarmışlar'

Manisa Gördes'te seçimi kaybeden AKP'li başkanın, gece saatlerinde belediye binasına giderek güvenlik kameralarını devre dışı bıraktığı ve yeni müdür atamaları yapmaya çalıştığı iddia edildi.

Manisa’nın Gördes ilçesinde CHP, 30 yıl sonra adayı İbrahim Büke ile belediyeyi kazandı. Ancak seçime mevcut belediye başkanı AKP’nin adayı Muhammed Akyol’a yönelik iddialar damga vurdu.

Buna göre seçimin kaybedileceğinin anlaşılması üzerine Akyol, eşi ve birkaç arkadaşıyla dün erken saatlerde belediye binasına giderek mazbata verilmeden önce kendilerine yakın bazı partilileri, kovulmalarını zorlaştırmak için müdür yapmak istedi. 

Cumhuriyet’e konuşan CHP seçim müşahiti avukat Pınar Beyazıt, “Bu iddiayı ilk duyduğumuzda ihtimal vermedik. Ancak bir süre sonra belediyenin insan kaynakları müdürü tarafından da müdür atamalarına ilişkin bilgilendirildik. İbrahim Büke’ye de müdür atamaları ve evrakların çalınmasıyla ilgili ihbar geldi. O da hemen harekete geçti” dedi. 

'Belediyedeki kameralar kapatıldı'

İşlemler sırasında belediyedeki kameraların kapatıldığını belirten Beyazıt, “İçeriden ihale evrakları dahil olmak üzere kutu kutu, poşet poşet dosya ve evrak çıkarmışlar. Polis ile baskına gidildi. Muhammed Akyol kameraları kapattıranın kendisini olduğunu, belediye personeli Serkan Temel’e emri verdiğini itiraf etti. İfade için çağrıldı ama gelmeyi kabul etmedi” ifadelerini kullandı. 

'Madem şahsi eşyalarınızı alıyorsunuz neden kamerayı neden kapatıyorsunuz?

Seçimi kazanan CHP'li İbrahim Büke ise şöyle konuştu: 

“Kendilerine soruyoruz, bu kutularca, poşetlerce taşıdıkları eşyaların; şahsi eşyaları olduğunu söylüyorlar. Şahsi eşyanı toplamaya gecenin bir buçuğunda mı gidersin? Daha mazbata verilinceye değin belki bir hafta görevdeler. Kaldı ki Muhammed Akyol kendisi itiraf ediyor, kamerayı kapattırdım diye. Madem şahsi eşyalarınızı alıyorsunuz, madem dürüstsünüz, kamerayı neden kapatıyorsunuz?”

                                                          /././

'Manisa'da kaybeden MHP'li başkan kasayı boşlatmak istedi, çalışanlar izin vermedi'

Manisa'da mazbata almayı bekleyen CHP'li yeni belediye yönetimi, MHP'li eski başkanın belediyeye gelerek belediye kasadan 610 milyon lira ödeme yapmaya çalıştığını söyledi.

Manisa’da yüzde 57 ile Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ferdi Zeyrek, belediyeye ait kasanın devir-teslim öncesinde boşaltılmaya çalışıldığını sosyal medya hesabından paylaştığı videoyla duyurdu.

CHP’li Zeyrek, yerel seçimlerde yüzde 29 oy alan eski başkan MHP’li Cengiz Ergün’ün sabah saatlerinde belediyeye geldiğini ve belediye kasasından yüklü miktarda ödeme yapmaya çalıştığını ileri sürdü. 

Avukatlarla birlikte savcılığa giden ve Ergün hakkında “görevi kötüye kullanma” ve ‘resmi belgede sahtecilik’ iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu talebi kabul edildi.

'Belediye çalışanları bu usulsüzlüğe dur dedi'

Avukatlarıyla birlikte Manisa Büyükşehir Başsavcılığı’na giden Zeyrek, şunları kaydetti:

“Bu yola çıktığımız ilk gün size bir söz vermiştim. Sizin cebinizden çıkan her bir kuruşa sahip çıkacağım demiştim. Gerekeni yapıyorum. 15 yıl boyunca belediyenin yolunu unutan Cengiz Ergün, sabah erken saatlerde belediyemize gelerek MASKİ’den 130 Milyon TL, Manisa Büyükşehir Belediyesi bütçesinden ise 480 Milyon TL ödeme yapmaya çalıştı. 

Yangından mal kaçırır gibi girişilen bu büyük ve şaibeli operasyonun altına hiçbir belediye çalışanı imzasını atmadı. İşlerinden olma pahasına bu usulsüzlüğe dur dediler. İşte birlikte kurduğumuz Manisa İttifakı budur!''

Bir operasyon da Gördes'te: Kaybedeceğini anlayınca...

Manisa Gördes'te de seçimi kaybeden AKP'li başkanın, gece saatlerinde belediye binasına giderek güvenlik kameralarını devre dışı bıraktığı ve yeni müdür atamaları yapmaya çalıştığı iddia ediliyor.

Buna göre seçimin kaybedileceğinin anlaşılması üzerine mevcut başkan Muhammed Akyol, eşi ve birkaç arkadaşıyla dün erken saatlerde belediye binasına giderek mazbata verilmeden önce kendilerine yakın bazı partilileri, kovulmalarını zorlaştırmak için müdür yapmak istedi.

                                                         /././ 

AKP'nin 'şefleri' sessiz sedasız didişirken, tabanın önüne Özlem Zengin'i attılar

AKP hezimeti tartışıyor. Parti içindeki birçok klik, birçok şef, seçim çalışmalarına katılmadı. Alttan alta İmamoğlu'nu destekleyen eski bakanlar vardı. Ama günah keçisi olarak Özlem Zengin seçildi.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP'nin oy kaybı yaşamasının yanı sıra benzer bir siyasi yelpazeye seslenen YRP'nin oylarını ülke genelinde arttırması, AKP içinde tartışmaları ve eleştirileri körükledi. 

AKP'nin kendi çizgisini koruyamadığı ve temel ilkelerine sadık kalmadığı ifadeleri etrafında toplanan eleştirilerin hedefinde ise AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin var. Sosyal medyada gündem olan Özlem Zengin, kimi AKP'li hesaplar tarafından yoğun şekilde eleştiriliyor ve partiden ihraçı talep ediliyor. 

İstanbul Sözleşmesi ve Özlem Zengin

Özlem Zengin AKP'nin alışık olduğu bir siyasi hattın dışında özellikle kadın hakları konusundaki çıkışlarıyla AKP'li seçmenin hafızasında yer etti. İstanbul Sözleşmesi'ni savunan ifadeleri AKP tabanında eleştirilere neden olurken bu tartışmaları ve özellikle de nafaka konusunu seçim meydanlarında argüman haline getiren YRP'nin yükselişi, Özlem Zengin'in hedef alınmasına zemin hazırladı. 

İstanbul Sözleşmesi'nin AKP tarafından kaldırılmasının ardından yine kadın haklarını ilgilendiren 6284 sayılı kanun maddesinin tartışıldığı günlerde, mecliste yaptığı konuşmada yasayı savunan ve "Kırmızı çizgimizdir" diyen Özlem Zengin o zaman da AKP içindeki tartışmaların hedefi olmuştu. 

'İsrail'le ilişkiler iyileştirilmelidir'

AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in Filistin ve İsrail başlığında mecliste yürüyen tartışmalar sırasında İsrail'le olan ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini ifade eden konuşmaları da yine seçimlerden sonra sosyal medyada gündem oldu. Zengin'in mecliste yaptığı eski bir konuşmasında "İsrail'le ilişkilerin ben düzelmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü konuşarak bunları halletmemiz lazım"  dediği görüntüler tekrar gündem olurken, mitinglerde İsrail'le ilişkilerin topyekun kesilmesi gerektiğini ifade eden Fatih Erbakan ve YRP'li siyasetçiler bu polemiği seçim meydanlarına taşıdı. 

İsrail'le ticaretin devam etmesi ve AKP'nin buna göz yumması AKP tabanında oy kaybının ve oyların YRP'ye kaymasının gerekçelerinden biri olarak görülüyor. 

'Seçim çalışması yapmadı'

AKP'li hesaplar tarafından seçim çalışması yapmadığı ifade edilen Özlem Zengin'in aynı zamanda seçimden sonra toplanması beklenen AKP MYK toplantısında ihracı talep ediliyor. Sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşım ve çağrılarda Özlem Zengin'in seçim döneminde hiçbir çalışma yapmadığı, sadece AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim mitinglerini paylaştığı iddia edildi. 

Seçim döneminde Edirne ve İstanbul'da Avrupa Yakası ilçelerinde seçim çalışması yürüten Özlem Zengin'in çalıştığı sahada AKP'nin başarılı olamaması da dillendirilen bir diğer eleştiri. 

'LGBT savunusu' ve Bohemian Rhapsody

Armağan Çağlayan'ın sunduğu bir Youtube yayınında sinemayla ilişkisini anlatırken Bohemian Rhapsody filmini çok beğendiğini ve hatta iki kez izlemeye gittiğini ifade eden Zengin o dönem yine AKP içinde tartışmalara neden olmuştu. Senaryoda yer alan eşcinsel sahnelerden dolayı eleştiri konusu olan film nedeniyle Zengin, "AKP'li bir dava 'adamı' nasıl böyle bir filmin beğeneni olabilir" eleştirilerine hedef olmuştu. 

YRP'nin özellikle iktidara gelince LGBT derneklerini yasaklayacağını, LGBT derneklerinin AKP'li yıllarda yasallaştığı miting meydanlarında tekrar ettiği birçok örnek olmuştu.

Akit yazarı: 'Özlem Zengin CHP'lilerin ekmeğine yağ sürüyor'

Seçimlerden önce de Özlem Zengin, Akit yazarı tarafından hedef gösterilmişti. Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, cemaat vakfındaki çocuk istismarının araştırılması için önerge veren AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin'i "CHP'lilerin ekmeğine kaymak sürmekle" suçlarken Özlem Zengin'in bu adımı özellikle tarikat çevrelerinde de tepkiyle karşılanmıştı.

İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in, kızı H.K.G.'yi henüz altı yaşındayken imam nikahıyla "evlendirmesi" ve kızın yıllarca cinsel istismara maruz bırakılmasıyla gündeme gelen olayda Zengin konuya dair araştırma önergesi vermişti. Akit yazarı Ali Karahasanoğlu ise köşesinde "Türkiye, tarihinde ilk defa, 1 trilyon dolara ulaşan bir doğalgaz rezervi buluyor. Bakın Özlem Zengin, tüm dindar insanları rencide edecek şekilde hazırladığı araştırma önergesi ile, CHP’lilerin ekmeğine nasıl kaymak sürüyor" ifadelerine yer verdi.

Mecliste hayatını kaybeden vekile 'Allah’ın gazabı böyle olur' dediği için eleştirilmişti

Saadet Partili Hasan Bitmez'in kürsüde fenalaştığı sırada tartışmaya devam eden ve kendisini hedef almayı sürdüren Özlem Zengin "Allah’ın gazabı böyle olur" ifadesini kullandığı için eleştirilerin odağı olmuştu.

Özellikle Saadet Partisi ve YRP çevresinde tepkiyle karşılanan ifadelerin de AKP'nin oy kaybı yaşamasına gerekçelerden biri olarak gösteriliyor. Mecliste fenalaştıktan sonra hastaneye kaldırılan Hasan Bitmez, kaldırıldığı hastanede iki gün sonra yaşamını yitirmiş, hafızalardan geriye meclis kürsüsünde fenalaşmadan önce Özlem Zengin ile girdiği polemik kalmıştı. Zengin konuya dair herhangi bir açıklama yapmamıştı.

AKP'nin kaybettiği oyların yanı sıra Milli Görüş geleneğinden YRP'nin yükselişi parti içindeki tartışmaları alevlendirmişe benziyor. Özellikle Özlem Zengin kadın hakları konusundaki çıkışlarından dolayı AKP'li sosyal medya hesapları, Zengin'i günah keçisi olarak seçmişe benziyor. AKP Merkez Yönetim Kurulu'nun konuya dair tasarrufunun olup olmayacağı ve kadrolarında değişikliğe gidip gitmeyeceğini ise önümüzdeki süreç gösterecek.

                                                           /././

Şırnak'ta 'taşımalı seçmen' protestosu: Çok sayıda gözaltı

Şehir dışından getirilen "taşımalı seçmenlerle" seçime müdahale edilmesi Şırnak'ta protesto edildi. Çok sayıda kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Şırnak'ta seçimlere taşımalı seçmenlerle müdahale edilmesi protesto edildi.  

Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre; DBP Eş Genel Başkanı Çiğden Kılıçgün Uçar, DEM Parti Milletvekilleri Saliha Aydeniz ve Zeki İrmez, yüzlerce yurttaşla birlikte Şırnak merkez ve Uludere'de adliyelere doğru yürüyüşe geçti.

Şırnak Adliyesi’ne doğru yürüyüş yapanların önü Şırnak Ömer Kabak Meydanı’nda polis tarafından kesildi. Yürümekte ısrar eden kitleye, polis biber gazı ve plastik mermiyle müdahale etti. Basın mensuplarını da engelleyen polis, çok sayıda kişiyi darp ederek gözaltına aldı.

Aralarında DEM Parti Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan ve ilçe eşbaşkan adaylarının da bulunduğu bir kitle de Uludere ilçesindeki parti binasının önünden adliyeye yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık, “Uludere iradene sahip çık”, “Hakkımız olanı söke söke alacağız” ve “Hırsız başkan istemiyoruz” sloganları atıldı.

Kitle, daha sonra İlçe Seçim Kurulu önüne oturma eylemi başlattı. Seçimlerin yenilenmesini isteyen DEM Parti, seçim kuruluna itiraz dilekçesi verdi. Sonuç belli oluncaya kadar oturma eyleminin sürdürüleceği bildirildi.

soL gündeme getirmişti

soL'un seçimden aylar önce "Muhalefet şimdiden kaybediyor: İşte il il taşıma seçmen hilesi" başlığıyla gündeme taşıdığı seyyar seçmen gündemi, seçim günü kendini göstermişti.

Seçmenlerin ve siyasi partilerin tepkisine neden olan taşıma seçmenler, özellikle AKP-MHP ittifakının az bir farklı kazandığı Kürt illerinde devreye sokuldu. Güvenlik gerekçesiyle seçim bölgelerine transfer edilen binlerce güvenlik görevlisi ile sandıklarda seçmenlerin iradesine müdahale edildi.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sabah saatleri itibariyle kamuoyuna yansıyan görüntülerde, Diyarbakır, Kars, Mardin, Şırnak ve Ağrı'da binlerce askerin sandıklara giderek oy kullanıldığı görüldü.

                                                         /././

Hakkari’de AKP'liler halkın üzerine ateş açtı

Van'da irade gaspına direnenlere yönelik müdahalenin ardından, Hakkari'de AKP'li yöneticinin yakınları halkın üzerine ateş açtı.

31 Mart seçimlerinde Van’da yüzde 55 oy alarak birinci olan DEM Partili Abdullah Zeydan yerine yüzde 27 oy alan AKP'li  adayına mazbata verilmesi birçok kentte protesto edildi.

Hakkari’de yapılan gösteride göstericilere ateş açıldı.

Mezopotamya Ajansı'nın paylaştığı görüntülerde AKP Hakkari İl Başkanı Zeydin Kaya'nın akraba ve yakınlarının göstericilere ateş açtığı görülüyor. 

'Bu ülke çiftliğiniz değil'

Olaya tepki Türkiye Komünist Partisi'nden geldi. 

Sosyal medya hesabından paylaşılan mesajda "Van’daki seçim hırsızlığını protesto edenlere müdahaleler Hakkari’de AKP’lilerin halkın üzerine ateş açmasına kadar vardı. Bu ülke çiftliğiniz, kimse köleniz değil" denildi.

Van’da 15 gün gösteri yasağı: Kente giriş-çıkışa da izin verilmeyecek - duvaR

 

Seçimi yüzde 55'ten fazla oyla kazanan DEM Partili Zeydan'ın mazbatasının yarısından az oy alan AK Parti adayına verildiği Van'da valilik, 15 gün süreyle tüm eylem ve toplantılara yasak getirdi.

DEM Partili Abdullah Zeydan'ın seçimi kazandığı ancak mazbatanın AK Parti adayı Abdulahat Arvas'a verildiği Van'da Valilik'ten adeta 'OHAL' kararı geldi. 

İl Seçim Kurulu kararının ardından halkın protestosuna polisin biber gazı ve tazyikli suyla karşılık verdiği Van'da valilik 15 gün boyunca her türkü eyleme yasak getirdi.

Valilikten yapılan açıklamaya göre "Valilik ve Kaymakamlık makamlarınca uygun görülenler hariç olmak üzere, gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantıları ile her türlü basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi" yasaklandı.

Valiliğin sosyal medya hesaplarından yapılan açıklama şöyle:  

KENTE VE İLÇELERE GİRİŞ-ÇIKIŞ YASAĞI

"KAMUOYUNA DUYURU

Van ili coğrafi sınırları içerisinde 03/04/2024 tarihinden geçerli 17/04/2024 tarihi de dâhil olmak üzere (15) gün süre ile; Valilik ve Kaymakamlık makamlarınca uygun görülenler hariç olmak üzere, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre düzenlenecek gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantılarının 2911 Sayılı Kanunun ilgili hükümlerine istinaden YASAKLANMASI, Yine Valilik ve Kaymakamlık makamlarınca uygun görülenler hariç olmak üzere, basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi şeklindeki faaliyetlerin de 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesinin (a) ve (c) fıkra hükümleri gereğince belirtilen tarihler arasında YASAKLANMASI, Yine yukarıda belirtilen tarihler arasında, ilçelerimizden veya çevre illerden bireysel veya toplu olarak veya ilimiz güzergâhını kullanarak, başta yukarıda belirtilen paylaşımlarda bahsedilen konu ve benzer konulara ilişkin her türlü kanuna aykırı eylem/etkinliklere katılım sağlanmasının önlenmesi amacıyla, kanuna aykırı eylem/etkinliklere katılması muhtemel şahıs/şahıslar/grup/grupların 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesinin (c) fıkra hükümleri gereğince, ilimiz ve ilçelerimize girişlerine, buralardan bireysel veya toplu olarak çıkışlarına İZİN VERİLMEMESİ hususunda Valilik makamınca karar alınmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."

BİTLİS VALİLİĞİ DE YASAK KARARI ALDI 

Van'ın ardından Bitlis Valiliği'nden de 15 günlük eylem ve etkinlik yasağı geldi.  

​Açıklamaya göre 03/04/2024 tarihi saat:00.01’den 17/04/2024 tarihi saat:23.59’a kadar gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, oturma eylemi, anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması yasaklandı.  

Valilik ayrıca aynı tarihler arasında kente giriş-çıkış kısıtlaması da getirdi. 

T24 KÖŞEBAŞI - 3 NİSAN 2024 -

Ekonomiden seçime, seçimden ekonomiye savrulmalar (I) (Binhan Elif Yılmaz)

Son seçimin de bütçeyi yıprattığını, sadece iki aylık bütçe açığının 300 milyar TL’yi aştığını düşününce maliye politikasında çok dikkatli adımlar atmak gerekecek

Yerel seçimi de geride bıraktık. Mayıs 2023 seçimlerinden farklı olarak son seçime katılım, beklentinin altında kaldı. Seçmenin oy verme davranışını konunun uzmanları tartışıyorlar, dip dalgada hemfikirler, hatta ötesi var, tsunami. Dip dalga emekliler mi, emekçiler mi, gençler mi, esnaf mı diye sorulabilir ama ortak noktaları; ekonomik olarak hırpalanmışlık, geleceğe yönelik beklentilerin kötüleşmesi, bir çıkış yolu bulma çabası.

Türkiye 2021 son çeyrekte, pek de beklenmeyen bir zamanda, içinden çıkılmaz bir kur-enflasyon sarmalının içine sokuldu. Etkileri o kadar geniş alana yayıldı ki 2023 genel seçimlerini de yerel seçimi de etkileyen faktörlerin başında yer aldı. (siyasi, sosyolojik ve bunun gibi nedenler, etkiler saklı kalmak kaydıyla.)

Mayıs 2023 genel seçimlerinin bir yıl kadar öncesinde yüksek enflasyon, cari açık gibi olumsuz makroekonomik göstergelere rağmen düşük faiz ortamının yarattığı para bolluğu vardı. Düşük faiz oranı ihtiyaç, kobi, konut kredilerine cazibeyi arttırıyordu, para ikamesi vardı, kur artışı kısmen KKM kısmen TCMB kontrolü ile baskılanmaya çalışılıyordu. O dönem faiz, ödül gibi oldu.

TÜİK’in enflasyonuna uygun maaş zamları yapılırken asgari ücretli ve emeklinin enflasyona ezdirilmeyeceği söyleniyordu. Ekonomik sıkıntıyı henüz tam olarak hissetmemişti seçmen. Ekonomik istikrarı sağlamak için acı reçeteden bahsediliyordu ama zihinlerde somutlaşmamıştı. Sorunu yaratanın çözebileceği inancı yerleşikti.

Mayıs 2023 seçimlerinin ardından sıkı para politikasına geçildi. Kur gevşetildi, TL, Dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetti. MB kademeli de olsa politika faizini arttırdı. 10 ay içinde yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye kadar çıkardı. Krediye erişim imkansız hale geldi. Sanayi üretimi yavaşlarken geniş tanımlı işsizlik rekor kırdı. O dönem faiz, ceza gibi oldu.

Oysa faiz oranı ne ödül, ne ceza... Ama doğru yerde belirlenmesi koşuluyla.

Dalgalı kontrollü kur sistemi yürürlükteydi. Döviz kurunu tutmanın gerekçesi enflasyonun yükselişini önlemekti, bedeli ise merkez bankası rezervlerinde kayıp. Enflasyon dinamikleri özellikle gıda, ulaşım, sağlıkta alarm veriyordu, sonuçta yerel seçime kadar enflasyonla mücadelede tam anlamıyla yol alınamadığı ortada.

Görüldüğü gibi ekonomik gidişattan seçimlere, seçim sonuçlarından da ekonomik gidişata önemli bir geçiş var. Ama bu geçiş pek de düzenli değil, savrulmayı andırıyor.

Seçim sonrasında enflasyon ne zaman ve nasıl düşer? Sıkı para politikasıyla mı yoksa sıkı mali duruşla mı?

Enflasyon aylık olarak artmaya devam ediyor, haziran ayına kadar yüzde 70-75 aralığında bir seviyeye ulaşacağını öngörüyorum. Ardından baz etkisiyle düşüş trendine girecek.

Yerel seçim sonrasında da bu döneme kadar sıkılaşan para politikasında geri adım atmadan mevcut duruşu sürdürebilmek enflasyonla mücadelede gerekli. Ayrıca enflasyonun düşüş trendine girme beklentisi ve Merkez Bankası'nın faiz indirimlerine geçişi önemli bir zamanlama meselesi.

Dolayısıyla para politikasında gevşeme olacaksa bu ancak mevcut sıkı duruşun enflasyon dinamikleri üzerindeki olumlu etkisinin görülmesiyle mümkün olmalı. Parasal gevşeme büyüme oranındaki düşüş kaygısıyla ilişkilendirilirse enflasyonun tek haneye inmesi 2030’lara kalır.  

Enflasyonun yaz döneminde baz etkisiyle düşmesinin önemli birkaç şartı var ama…

Maliye politikasında özellikle vergi tarafında 2023 yaz dönemindeki gibi bir sıkılaşma olmaması gerek. Çünkü geçen yıl temmuz ve ağustos aylarında yüzde 9’ların üzerindeki enflasyonun ana nedenlerinden biri dolaylı vergilerden hem KDV hem de ÖTV oranlarındaki artışlardı. Buradaki enflasyonist etkinin sönümlenmesi 3 ay aldı.

Eğer bu yaz döneminde de maliye politikasında sıkılaşma olursa, öncelikle dolaylı vergiler üzerinden gelmesi yüksek ihtimal -ki artan vergi oranları/yükü vergi gelirlerini beslerken talep de baskılanır. Ancak enflasyonist etki göz önünde bulundurularak vergi yükü artışının geçen yıla göre sınırlı kalması gerekir.

Maliye politikası sıkılaşacaksa bu kamuda tasarruf ile olmalı. Çünkü tasarruf kamuda başlar.

Tüm bunların öncelikli şartı ise; 2 yıldır alışılagelen Ek Bütçenin bu yıl çıkmaması... Ek Bütçenin gider tarafı ek kamu harcaması anlamına gelir ki kamu kesimi harcamacı oldukça enflasyonist etkiler ortaya çıkar.

Ayrıca Ek Bütçenin gider tarafı büyürken gelir tarafı da büyür. Çünkü 5018 sayılı KMYKK madde 19’a göre Ek Bütçe, karşılığı gelir gösterilmek kaydıyla yapılabilir.

Ek Bütçeye alışınca ve son seçimin de bütçeyi yıprattığını, sadece iki aylık bütçe açığının 300 milyar TL’yi aştığını düşününce maliye politikasında çok dikkatli adımlar atmak gerekecek. Kamuda tasarruf da hem enflasyonla mücadeleyi sağlar hem de Ek Bütçeye ve ek vergi gelirine ihtiyaç azalır.

Mali disiplin sağlanacak mı?

Oy maksimizasyonuna yönelik uygulamalar, bütçe açıklarını doğurur. O nedenle seçim dönemlerinde bütçe açıklarının oluşmasında siyasal karar alma sürecinin katkısı vardır. 15 Nisan’da bütçe gerçekleşmeleri açıklandığında son seçimin bütçedeki izi hemen hemen görünebilir.  

Son seçime giderken kamu kesimi harcamacı yapısını sürdürdü. Yarattığı talep ile mart ayı enflasyonuna katkı sağladığını düşünüyorum. (3 nisanda açıklanacak.)

2023’ün mali disiplinsizliğini 2024 yılında da karşımıza çıkaracak durumlar mevcut: Öncelikle borç faiz giderleri bütçe açıklarının belirleyicisi olmaya devam edecek. Ayrıca personel giderleri bütçe giderlerinin bu yıl da dörtte birini, hatta daha fazlasını oluşturacak. Ertelenen BOTAŞ ödemelerinin yanı sıra kamu kurumlarının bütçelerine konan deprem ödenekleri, artan maliyetler yetersiz kalacak.

Bütçe finansmanında vergilerin payı yüzde 80-85 civarında. Kamu harcamaları gibi toplanan vergilerin de ekonomiye etkileri büyük. 2024 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi dolaylı vergilerin vergi hasılatı içindeki payı yüzde 70’e yakın seyredecek. Petrol ürünleri, motorlu taşıtlar ve tütün mamulleri üzerinden alınan ÖTV’nin yükü artarken, KDV ve ÖTV’de bu görünüm vergi adaletsizliğinin seçim sonrasında da devam edeceği anlamına geliyor maalesef.  

Not: Bu yazımda enflasyon ve enflasyonla mücadele açısından para ve maliye politikalarında seçim sonrası neler değişebileceğini ve olası çözüm arayışları için neler yapılabileceğini değerlendirdim. Yarınki yazımda aynı değerlendirmeyi cari açık, döviz kuru ve yabancı sermaye üzerinden yapacağım. Görüşmek üzere...

                                                         /././

29 kişilik kulüp katliamında kimlerin parmak izi var?(Candan Yılmaz)

Gözaltına alınanlardan ve iş yeri ortağı olarak görünen, “kasten insan yaralamadan” suç kaydı olan Şazi Şekergümüş'ün 2013’te verdiği söyleşiden anlıyoruz ki ,gece kulüplerinin güvenliğinden bugünlere gelmiş. Yaklaşık 7 saat geçti ve belediyenin tadilat ruhsatı olup olmadığını netleştirememesi de garip…

29 kişinin öldüğü Masquerade gece kulübünün yangından önce paylaşılan son görüntüsü

Beşiktaş Belediyesi sınırları içerisinde bir eğlence mekânı… Gayrettepe Mahallesi Yıldız Posta Caddesi Gönenoğlu Sokak’ta bir apartmanın zemin katının iki kat aşağısındaki eğlence mekânında öğlen saatlerinde (12:47) yangın çıktı.

Şu ana kadar 29 kişi hayatını kaybetti. Aslında yaşanan bir katliam. Hayatını kaybedenlerin çoğunluğunun mekânda tadilat işinde çalışan işçiler olduğu tahmin ediliyor.  Eski adı Discorium olan mekânın adı, el değiştirdikten sonra, Masquerade oldu…

Bu mekânın ruhsatı 2018 yılında Murat Haznedaroğlu’nun belediye başkanı olduğu dönemde yenilenmiş. Komşuların anlatımına göre cuma ve cumartesi günleri kırmızı halıların döşendiği VİP bir eğlence mekânında çıkan yangında 29 kişi öldü. Sokaktan geçen herkesin gidebileceği bir mekân değil. Ramazan nedeniyle kapalı olan mekânda tadilat işi yapılıyordu. Bu tür mekânların tadilatı nedeniyle belediyeden ruhsat alınması gerekiyor. Zira ilgili birimlerin ( itfaiye) raporları doğrultusunda ruhsat veriliyor.

Tadilat ruhsatı konularında uzman bir isimle konuştum. Verdiği bilgi şöyle:

“Böylesi mekânların tadilatı için mutlaka ruhsat alınmalı. Zira kapsamı ve mekânın özelliği nedeniyle incelemeler yapıldıktan sonra ruhsat verilmeli. Tahminime göre ses yalıtımında kullanılan malzemenin kimyasal ve süper yanıcı olması nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı bu kadar yüksek oldu”  

Olay yerindekiler ise şu bilgiyi paylaştı: “Yangın çıktıktan sonra elektrikler kesiliyor. İki kat aşağıda olan mekân zifiri karanlığa bürünüyor ve orada çalışanlar giriş kapısını bulamıyor.”

İstanbul Valiliği şu ana kadar 6 kişinin gözaltına alındığını söyledi. Gözaltına alınanlar arasında suç kayıtları bulunan işletme muhasebecisi, işletme müdürü, tadilattan sorumlu kişi, mesul müdür ve iş yeri ortakları da var. Gözaltına alınanlardan ve iş yeri ortağı olarak görünen, “kasten insan yaralamadan” suç kaydı olan Şazi Şekergümüş'ün 2013’te Milliyet’e verdiği söyleşiden anlıyoruz ki gece kulüplerinin güvenliğinden bugünlere gelmiş.

Peki bu eğlence ve dans mekânının tadilat ruhsatı var mıydı? Beşiktaş Belediyesi basın birimini aradım ama onlarda konuyu araştırdıklarını söyledi. Yaklaşık 7 saat geçti ve belediyenin tadilat ruhsatı olup olmadığını netleştirememesi de garip… Ölü sayısının bu kadar yüksek olmasını yetkililer nasıl açıklayacak, takip edeceğiz tabii ki… 

Masquarade adlı gece kulübünün haritadaki konumu

                                                               /././

 Tarihsel üstünlükte yoksulluğun payı(Çiğdem Toker)

Yoksulluğa, türlü türlü yolsuzlukla sebep olanın, yoksulluğu tümüyle gidermek gibi bir derdi de olamaz.

CHP, 31 Mart seçimlerinde tarihsel bir sonuç alarak önemli bir politik üstünlük ele geçirdi. Tarihsel ifadesi, sözün gelişi değil.

İktidarı hırpalayan (ve daha vakit varken erken seçime götürmek durumunda kalan) bundan önceki son yerel seçim 35 yıl önceydi. Genç bir muhabir olarak Anadolu Ajansı'nın Türk basınında ilk kez kurduğu bilgisayar sisteminde sabaha kadar çalışarak izlediğim 1989 yerel seçiminde, ANAP iktidarı 20 puan kaybetmişti,

12 Eylül darbecilerinin CHP'yi kapatmasının ardından kurulan SHP (Sosyaldemokrat Halkçı Parti ) aldığı sonuç karşısında, dönemin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'ya "Üzerimizden silindir geçti" ifadesini kullanmıştı.

* * *

CHP'nin bugünkü başarısı tek yönlü değil. Siyasal düzlemde farklı sahalara dayanıyor: Büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere, yönettiği/yöneteceği yerel yönetim sayısını görülmemiş biçimde arttırması, iktidarın elinde olan bazı belediyeleri "alması", kadın belediye başkanlarındaki sevindirici iddiası, oy oranındaki tırmanış başlıklarıyla sıralanabilecek uzun bir liste görüyoruz.

Sonuç, iktidar politikalarından senelerdir yılmış kitleleri umutlandırdı. Birbirini tanımayan milyonlarca seçmenin, aynı olumlu duyguları hissettiği bir ortam, uzun süredir yaşanmamıştı. (En son 7 Haziran 2015 seçimleri ardından yaşanan sevinç ve umut ortamının ne kadar kısa sürdüğünü ve sebeplerini bilen biliyor. )

Bu umudun sürekliliği, kapsayıcılığı ve uzun ömürlü olması, sadece CHP'nin ve yeni başkanların tutumlarına değil, CHP dışındaki siyasal faktörlere de bağlı. Bunların başında da partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın nasıl bir tutum izleyeceği geliyor.

Yoksulluk ilk faktör

Bu seçim sonuçlarında, iktidar politikalarının yol açtığı ve çaresini sunmadığı yoksulluğun (altı başlıkları ve sebepleri çok çeşitli) bir numaralı sebep olduğunu düşünüyorum.

Yoksulluğa, türlü türlü yolsuzlukla sebep olanın, yoksulluğu tümüyle gidermek gibi bir derdi de olamaz.

Eşyanın tabiatına aykırı olan bu tutum, zaman içinde parti yöneticilerini "halden anlamaz" bir duruma da dönüştürdü. Bunu söylerken, hiçbir şey yapılmadığı iddiasında değilim. Bilakis, AKP iktidarının en hünerli olduğu sahalardan biri, istihdam sorunun çözmek, üretimi arttırmak yerine, yoksulluğu sosyal yardım politikalarını genişleterek yönetmek oldu.

Ama 22 yıl sonra yoksulluğun derinleşip, denizin bittiği bugün, sosyal politikaların dayandırıldığı parasal kaynaklar da tükendi.

Tam da bu nedenle merkezi yönetimin asli görevi olan refahı arttırmak ve geliş eşitsizliğini gidermeye yönelik çözüm yolları, CHP'li belediyelerin gündeminin ilk sırasına oturdu.

Belediyeler, kent yoksulluğunu azaltmak amacıyla güç ve kapasitelerinin çok üzerinde bir sosyal politika seti oluşturdu.

* * *

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belki yakın çalışma arkadaşları değil ama kamuoyu beklentilerinin çok üzerinde bir sonuç aldı.

Seçim gecesi Orta Sayfa ekibi olarak seçim özel yayını için Now Haber stüdyolarındaydık. İmamoğlu daha önce Doğan Şentürk'e verdiği sözü tutarak geceyarısından sonra dahi olsa, kendisini izleyen Now Haber muhabiri Gülşah İnce ile seçim özel yayınımıza bağlandı.

Yukarıda anlattığım yoksulluk ve yerel yönetim konusun İmamoğlu'na seçim gecesi soru olarak yönelttim. Soruyu ve yanıtı paylaşıyorum:

 İmamoğlu: Sosyal politikalar birinci sırada

- Sorum: Aldığınız bu sonuçta, kreş yurt gibi sosyal politikaların, kent yoksulluğunu azaltmaya yönelik, ekonomiye yönelik politikaların payının ne kadar olduğunu düşünüyorsunuz? İlk sıraya koyar mısınız? 

İmamoğlu: "Kesinlikle çok yüksek ve etkili. Aslında birbirini tamamlayıcı hizmetler. Sosyal desteklerimiz kreş, yurt, anne kart, kent lokantaları bir vicdan oluşturuyor. Metroları yapmamız bence bir heyecan oluşturuyor. Çünkü kalkınma duygusu veriyor insanlara. Bunun gibi yeşil alanları yapmamız , insanların keyif alacağı alanları yapmamız, kültür sanat, İBB miras gibi şehrin ihya edilmesi. İnsanlara ayrıca bir huzur veriyor.

Aslında her biri, birbirini tamamlayan inanılmaz duygu paydaşları. Her birini yan yana koyduğunuzda zaten ahenkli bir yönetimin, ahenkli bir hizmet yönetim insanlarda oluşturduğu bir kabul duygusuna evriliyor. Tek başına bir tanesi yetmeyebilir. Ama bugünün tabii gündemi ekonomi. Ve insanların gerçekten afete dönüşmüş bir yoksulluk meselesi olduğunu bildiğimiz için sizin tahmininizi kabul ederim. Bu söylediğim duygu paydaşlığının birinci sırasına desteklerimiz oturur."

İktidar faktörü ve baskı

CHP'nin yerel seçimlerde elde ettiği tarihsel başarıyı, kamu yararına evrilecek şekilde sürekli kılmasında, bütçe baskısıyla karşılaşıp karşılaşmayacağı büyük önem taşıyor. 2019 sonrasında büyükşehir belediyelerinin bu yönde engel ve kısıtlamalar karşılaştığını biliyoruz. Bu nedenle gelir yaratacak politikalar üretilmesi büyük önem taşıyor. Ama sadece bu da değil elbette. Her belediyenin kapısında davetli ihale ve imar rantı kollayan şebekeler olduğu da herkesin bildiği bir sır. Kamu kaynaklarına göz diken, rant kollayanlara geçit verilmemesi, tüm belediyelerde mali kaynaklar açısından saydam bir yönetim sergilenmesi yeni dönemin nasıl seyredeceği konusunda önemli bir pusula olacaktır.

(T24)                            

2 Nisan 2024 Salı

76. Ölüm Yıl Dönümünde/Rahatı kaçan bir ağaç: Sabahattin Ali + Sabahattin Ali’nin TGC’ye üyeliği kabul edilmemişti (Evrensel)

76. Ölüm Yıl Dönümünde/Rahatı kaçan bir ağaç: Sabahattin Ali (Tarık ÖZYILDIRIM)

Ahmed Arif’in dediği gibi “Yasaklar, firavun kalıntısıydı.” Sabahattin Ali, bu firavun kalıntılarının üstesinden gelivermişti çünkü o Nâzım’ın deyimiyle “Türkiye edebiyatının namuslu evladıydı.”

Lisenin ilk yılıydı, edebiyat dersimize gözlüklü, tıknaz, orta yaşlarda bir hanımefendi girmişti. Elinde bir kitap, üzerinde ilk defa duyduğum bir isim, Sabahattin Ali yazıyordu. Kendini tanıttıktan sonra elindeki kitaptan bir sayfa açarak Sabahattin Ali’den bir hikaye okumaya başladı, "Ayran" hikayesiydi bu. Ailesinin geçimi için mücadele eden, soğuğun ve karın içinde ekmek telaşesiyle bir güğüm dolusu ayranı satmaya çalışan yetim Hasan ve kardeşlerinin hikayesiydi.

“ ...Onu asıl dehşete düşüren, kardeşlerinin bu kuyu gibi daima yutan ve hiç doymayan mideleri değildi; eli boş olarak eve döndüğü zaman, bu iki sıska mahlukun kendisine nasıl parlak ve büyümüş gözlerle ve nasıl sonsuz bir kinle baktığını hatırlayınca tüyleri ürperiyordu. Şimdi de bu korkuyla avazı çıktığı kadar bağırdı: -Ayran… Ayran!..” (Yeni Dünya)

Hikayeyi gözümü kırpmadan dinlemiştim. Öğretmen hikayeyi okudukça Hasan’ı yaşamıştım, kendimden bir parçaydı sanki Hasan. Bu unutamadığım dersten birkaç gün sonra öğrenciler arasında bir haber yayılıvermişti. Sınıfta Sabahattin Ali'yi okuttuğu için okul idaresiyle öğretmen arasında bir tartışma çıkmış ve bu nedenle öğretmen okul değiştirmişti. Bir daha ne yazık ki o öğretmenle karşılaşamadım. Ama bende silinmeyecek bir iz bırakmıştı. Artık, huzursuz bir insandım, rahatı kaçmış, bir daha geri gelmeyecek. Melih Cevdet’in Rahatı Kaçan Ağaç dizelerini yaşıyordum sanki. “Ona bir kitap vereceğim / Rahatını kaçırmak için…” Hem ne diyordu Sabahattin Ali eşi Aliye Hanım'a yazdığı mektupta “Doğrusu bu dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım. Fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız olmak iyidir.” (Canım Aliye, Ruhum Filiz) Anladım ki Sabahattin Ali'nin rahatını kaçıran neyse okuyana yani bizlere de bulaşıyordu.

ARKA PLANDA HAKSIZLIKLARA İŞARET EDİYOR

Sabahattin Ali’nin hikayelerinde, romanlarında insanın yüreğine dokunan bir hüzün havası hakimdir. Aslında bu hüznün temelinde halkı bilinçlendirme dürtüsü yer alır. Bir aşk romanı ya da aşk hikayesi gibi görünen eserlerinin arka planında sosyal adaletsizliğe, sınıf farkına, haksızlıklara işaret eder Sabahattin Ali. “Yeni Ay”da yayımlanan ilk önemli hikayelerinden “Bir Orman Hikayesi”nde de ormanların yok edilişine sessiz kalınmasına tepkilidir: “Orman bizim her şeyimizdir delikanlı, anamız, babamız, evimiz. Sırtımızı o giydiriyor, karnımızı o doyuruyor, evimizin kerestesini o veriyordu. Ormansız yaşamak… Delikanlı, bizim elimizden ormanımızı aldılar, bizi ormansız bıraktılar… Bizi bir tek ağaçsız bıraktılar!..” (Değirmen)

Sabahattin Ali, “Aynı çağda yaşamaktan onur duyduğum” dediği Nâzım Hikmet’le tanışması bu hikaye sayesinde olur. Hikayeyi “Yeni Ay” dergisine getirdiğinde Nâzım Hikmet’le karşılaşır. Nâzım Hikmet, hikayeyi beğenir ve bu alanda ilerlemesini salık verir. Daha sonra Sabahattin Ali için “Türkiye orta sınıfının, fukarasının hayatlarını bize anlatan ilk yazar Sabahattin Ali değildir. Fakat bunu büyük bir ustalıkla yapan ve inkılapçı, halkçı, gerçekçi bir görüşle yapan ilk hikayecimiz, romancımız odur” der.

MASAL BİR BAŞKALDIRIDIR

Sabahattin Ali’nin 1935’ten sonra hikaye kitapları arka arkaya gelir: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya ve Sırça Köşk. Özellikle 1947’de yayımlanan “Sırça Köşk” siyasi çevreler tarafından tepkiyle karşılanır, dönemin iktidarı tarafından hemen toplatılır. Kitapta yer alan ve yetişkin masalı olan “Sırça Köşk” dönemin siyasi anlayışını, sömürü düzenini sertçe eleştirir. Halkı sömüren oligarşik düzene bir başkaldırı niteliğinde bir masaldır “Sırça Köşk”. Tahir Alangu’nun “Masal bir başkaldırıdır” sözünün en iyi yansımasıdır.

“Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayın. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.” (Sırça Köşk)

Sabahattin Ali, bu hikayeyi yayımlamadan önce aile dostları Sertellerin evinde okur. Sabiha Sertel hikayenin sonunda “Bu kelleler önce sırça köşkü yıkacak ama korkarım bu köşke önce seni fırlatacaklar” der. Sabahattin Ali, bunun üzerine “Su testisi, su yolunda kırılır” der.

YASAKLAR FİRAVUN KALINTISIYDI

Sabahattin Ali’nin yaşamı sansürle, kovuşturmalarla, yasaklarla geçer. 1937’de yayımlanan “Kuyucaklı Yusuf” da toplatılan kitaplarındandır. Romanın yasaklanmasının nedeni ise halkı askerliğe ve aile hayatına karşı soğutmak. Reşat Nuri Güntekin, davanın bilirkişi heyetinde yer alır. Romanı Türk edebiyatının önemli eserleri arasında olduğunu söyler ve ekler: “Yüzümüzü ağartacak bir sanat eseridir.” Heyetteki diğer bilirkişi raporları da olumlu olunca roman aklanır. Kuyucaklı Yusuf’tan sonra Sabahattin Ali 1940’ta İçimizdeki Şeytan ve 1943’te Kürk Mantolu Madonna’yı yayımlar.

1946 yılına gelindiği zaman hikaye ve romanlarındaki eleştiri dozunu artıracak bir işe soyunur Sabahattin Ali: Bir siyasi mizah gazetesi Markopaşa’yı çıkarmak. Aziz Nesin’le beraber çıkardığı “Markopaşa gazetesi”, bütün engellemelere rağmen birkaç sayı sonrasında 60 bin baskı sayısına ulaşır. Gazetenin her yeni sayısı çıktıktan sonra ya Sabahattin Ali ya Aziz Nesin ya da sonradan gazeteye dahil olan Rıfat Ilgaz’a mahkeme ve hapishane yolu görünür. Gazete, bu baskılarla bir dönem “Yazarları Polis Nezaretinde ve Hapse Girmediği Zamanlar Çıkar” manşetiyle çıkar. Gazetenin neredeyse her sayısı toplatılır, hatta gazete kimi zaman baskı aşamasındayken yok edilir. Sabahattin Ali, bütün bu zulme karşı “Markopaşa ne kadar büyük kuvvetmiş, biz onlardan, onlar bizden korkuyor” der. Gazetenin ön sayfasında “Biz gazeteyi namuslu insanlar için çıkarıyoruz” yazar. (Markopaşa Yazıları ve Ötekiler)

Halk, yoğun bir ilgi gösterir bu gazeteye. Haluk Yetiş bu durum için “Halk, yöneticiler için söyleyemediklerini Markopaşa’da buluyor” der. Çünkü güldürürken ısıran bir gazetedir Markopaşa. Toplatılmalar, sansürler, yasaklara karşı Sabahattin Ali sert bir tepki gösterir ve “Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi? Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!” der.

Herkese seslenen bir yazardır Sabahattin Ali. Aydın, Konya, Sinop ve İstanbul cezaevlerinde yatmış, burada nice insanlarla tanışmış, onların hikayelerini edebiyatına konu etmiş bir yazardır. Tanıdığı, yaşadığı, gördüğü ve beraber nefes aldığı memleketinin insanların sesiydi Sabahattin Ali: “Biz istiyoruz ki bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun…” (Markopaşa Yazıları ve Ötekiler)

Markopaşalar kapatılsa da Merhumpaşalar, Malumpaşalar, Ali Babalar çıkar. Ahmed Arif’in dediği gibi “Yasaklar, firavun kalıntısıydı.” Sabahattin Ali, bu firavun kalıntılarının üstesinden gelivermişti çünkü o Nâzım’ın deyimiyle “Türkiye edebiyatının namuslu evladıydı.”

‘BENİM MESKENİM DAĞLARDIR’

Edebiyata şiirle başlayan Sabahattin Ali, ilk şiirlerinden olan Dağlar’da “Benim meskenim dağlardır” der sanki ölümünü görmüşçesine. 2 Nisan 1948’de bir dağın yamacında, bir ağacın dibinde, kitap okurken bir kiralık katil tarafından başına, yüzüne aldığı sopa darbeleriyle katledilir. Katiline milli duyguları bahane edilerek 4 yıl hapis cezası verilir, daha sonra da genel afla 2 yıl bile yatmadan çıkarılır. Bir aydının katletmenin bedeli sadece 2 yıl olur. Otopsi için bulunan kemikleri ve kafatası bir torbaya konup Kırklareli’ye götürülür ve orada kaybolur. Kızı Filiz Ali, bu durum için “Binlerce yıl önce ölmüş insanların mezarı var fakat babamın yok” der. Bunun üzerine Yıldız Dağlarının eteklerinde bir anıt mezar hazırlar babasına. “Başım dağ, saçlarım kardır/ benim meskenim dağlardır” dizeleri yazılıdır bu anıt mezarda.

Sabahattin Ali, insanın insanı sömürmediği daha özgür bir dünya için ölümü göze alır. Onun bu mücadelesini en iyi anlatan Enver Gökçe dizeleriyle Sabahattin Ali’ye veda edelim: “Böyle/ düşüyorsa/ bir/ bir/ insan/ daha/ özgür/ olsun/ diyedir…”

 

Sabahattin Ali, Yeni Dünya, Yapı Kredi Yayınları 37.Baskı İstanbul 2021

Sabahattin Ali, Değirmen, Yapı Kredi Yayınları 46.Baskı İstanbul 2021

Sabahattin Ali, Sırça Köşk, Yapı Kredi Yayınları 58. Baskı İstanbul 2020

Sabahattin Ali, Canım Aliye, Ruhum Filiz, Yapı Kredi Yayınları 25.Baskı İstanbul 2021

Sabahattin Ali,  Markopaşa Yazıları Ve Ötekiler, Yapı Kredi Yayınları 20.Baskı İstanbul 2020

                                                               /././

Sabahattin Ali’nin TGC’ye üyeliği kabul edilmemişti (İskender ÖZSOY)

Arşivlerde kalmış bir belgeye göre Sabahattin Ali’nin TGC’ye 6 Şubat 1947 tarihinde Marko Paşa gazetesinin sahibi ve yazarı olarak yaptığı üyelik başvurusu reddedilmiş.

Temelinde meslek ahlak ve ilkeleri; onur, emek, mücadele, özgürlük ve demokrasi yatan Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin (TGC) 78 yılında nice başarılarının yanında bir de üyelik reddi öyküsü var.

Arşivlerde kalmış bir belgeye göre Öykücü, Şair, Yazar ve Romancı Sabahattin Ali’nin TGC’ye -o yıllardaki adıyla İstanbul Gazeteciler Cemiyetine- 6 Şubat 1947 tarihinde Marko Paşa gazetesinin sahibi ve yazarı olarak yaptığı üyelik başvurusu reddedilmiş.

Başvurunun reddedildiği üyelik başvuru formunun birinci sayfasının sağ alt köşesindeki imzası okunamayan kişinin “K. red.” notundan anlaşılıyor.

2 Nisan 1948 tarihinde öldürülen Sabahattin Ali’nin cemiyete başvuru formuna el yazısıyla neler yazdığına şöyle bir göz gezdirelim:

Formun fotoğraflı ön yüzüne yazdıkları:

Adı: Sabahattin. Soyadı: Ali. Tabiyeti: Türk. Doğum tarihi ve yeri: Ayvalık 1907 (1323) Babasının adı ve vazifesi: Yüzbaşı merhum Ali Selahattin. Anasının adı: Hüsniye.

Başvurusunda evli olduğunu beyan eden Sabahattin Ali, ikametgah adresi olarak M. Tokatlıyan Otelini göstermiş, telefon numarasını da vermiş; bakmakla yükümlü olduğu kişilerin eşi, kızı ve annesi olduğunu belirtmiş.

Başvuru formunun en altında sonradan eklendiği belli olan notta “Çapanoğlu(*) metrukatından” yazıyor.

Giriş formunun ikinci sayfasında İstanbul Erkek Öğretmen Okulunu 1927 yılında bitirdiğini yazan Sabahattin Ali, Almanca bildiğini ve basın dışında bir işi olmadığını kaydetmiş.

Sabahattin Ali “Bir mahkumiyetinin olup olmadığı muhakeme altında bulunup bulunmadığı varsa mahkumiyetinin mahiyeti” sorusunu şöyle yanıtlamış: “1932 yılında TCK’nin 158’inci maddesine göre bir sene hapse mahkum olup bilahare affa uğradım. Halen bir basın davası ile mahkemeye verildim.”

Ulus, Tan, Yeni Dünya gazeteleriyle çeşitli dergilerde roman, öykü fıkra ve tercüme eserler yayımladığını belirten Sabahattin Ali, cemiyete başvuru tarihine kadar sekiz telif, yedi tercüme eserinin yayımladığını yazmış.

(*) Gazeteci Münir Süleyman Çapanoğlu. Türkiye’nin ilk özel gazetesi Tercüman-ı Ahval’i yayımlayan Çapanzade Agâh Efendi’nin torunlarından Çapanoğlu, 1894 yılında İstanbul Beyazıt’ta Yahnikapan Mahallesi’nde doğdu. 64 yıllık meslek hayatında İstanbul’da yayımlanan hemen hemen bütün gazete ve dergilerde çalışarak sürdürdü. Çapanoğlu 1 Temmuz 1973 tarihinde vefat etti.

(EVRENSEL)