5 Nisan 2024 Cuma

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 5 NİSAN 2024 -

 

Başyüce’nin balkon konuşması(Özdemir İnce)

Türkiye genelinde oyların yüzde 35.49’unu alarak yüzde 37.77 oy alan CHP karşısında beklenen yenilgiye uğrayan AKP’nin genel başkanı R.T. Erdoğan seçim sonuçlarını balkondan değerlendirmiş. Ben de muhterem genel başkanın değerlendirmelerini çalışma masamda değerlendiriyorum.

Seçimleri demokrasimize yakışır olgunlukla tamamladık.

-Doğru değil! Seçimler demokrasiye yakışır (!) olsaydı ortalığı kan götürürdü. Siz herhangi bir şeyi tamamlamadınız. Aslında oy veren halkın serinkanlılığından zatınızın çıkarması gereken büyük dersler var. Ancak saygılı insanlar serinkanlı olur. Ortamı zehirlemez.

Dik duracağız, dikleşmeyeceğiz. 31 Mart bizim için bitiş değil aslında bir dönüm noktasıdır.

-“Dik durma” nın üç anlamı var: 1) Kambur durmamak. 2) Başkaları karşısında ezilmemek, başkalarına karşı kendisini ezdirmemek, boyun eğmemek. 3) Güçlükler karşısında yılmamak.

“Dikleşme”nin anlamına gelince: Birine kafa tutmak, karşı gelmek.

R.T. Erdoğan’ın seçtiği sözcüklere dikkat edelim: Hepsi gerginlik, uzlaşmazlık, kavgayla ilgili sözcük ve fiiller.

“31 Mart bizim için bitiş değil aslında bir dönüm noktasıdır” cümlesi de Türkçe açısından anlam yoksunu: “Dönüm noktası” zaten bitişi ifade eder. Bir evre bitmiş, yeni bir evre başlamış demektir ki “bir şeyi, bir olguyu” bitirmeden bir dönüm noktası olacak yeni bir süreç başlamaz. 31 Mart’ta siyasal planda yenildiniz. Yenilince bitmezsiniz ama yenilgiyi açıkça kabul etmezseniz, ders çıkaramazsanız, bulunduğunuz nokta “bir dönüm noktası” değil de “bir çöküş noktası” olabilir.

Türk milleti mesajını siyasilere ulaştırmıştır.

-Türk milleti hangi siyasilere mesaj göndermiş de o mesaj muhatabına ulaşmış? Bu cümle, mesajın AKP’ye ulaşmamış olduğunu gösteriyor. Mesaj CHP’ye, TKP’ye ya da TİP’e değildi, İYİP’e hiç değildi. Dik durmaya hevesli, dik durmaya niyetli, gerçekçi bir siyasetçi “Türk milletinin gönderdiği mesajı AKP odacısından genel başkanına kadar tastamam almıştır!” derdi. Bir ağrıdan kıvranır gibi kıvranmazdı.

Maalesef yerel seçim imtihanından istediğimiz, umduğumuz neticeyi alamadık.

-Böyle bir cümle kurmak için gerçek ötesinde uçar olmak gerekir. Eline bir taş alıp apaydınlık bir vitrine fırlatmışsın, vitrinin camı kırılınca şaşırıp kalmışsın sanki... Demek ki sen de Türk milletini Osmanlı gibi “etrak-ı biidrak” sanmaktasın. Dini afyon olarak kullansan da insan bilinci ebediyyen kapalı kalmaz, su gibi o da akacak bir delik bulur. Adamı aç ve çıplak bırakacaksın; güvenliksiz ve adaletsiz sefil bırakacaksın ve hâlâ sadakat bekleyeceksin! Pes doğrusu!

Son iki aylık dönemde 52 farklı şehrimizi ziyaret ettim, halkımla bütünleştim, kucaklaştım. Netice böyle oldu, her olanda bir hayır vardır.

-“Halkım” ne demek?! Halk kimsenin değildir. Özgürdür, öyle olmalıdır. Demek ki önce kucaklaşıp sonra bütünleşmemişsin. “Netice böyle oldu” ise bunda sizin için tepsi üzerinde Arapça değil Türkçe bir “Haayır” vardır ki Arapça “La” denir.

Sayın Devlet Bahçeli ve tüm MHP’li kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. İttifakımıza desteğini beyan eden diğer partilere de minnetlerimi ifade ediyorum.

-Bu sözlere karışmamız fazla yüz göz olmamızı gerektirir ki gerekmez. Bir sokak röportajı yapan televizyon muhabiri adamın birine, “Mutlu musunuz” diye sormuş. Adam “Hayır Silifkeliyim” diye cevap vermiş gibi...

Partimizin organlarında mahalli idareler seçimlerinin neticelerini açık yüreklilikle değerlendireceğiz, özeleştirimizi cesaretle yapacağız.

-Sizin parti “ortak akıl”la yönetiliyor. O akıl da sizin aklınız. Cesaretle yapacağınız özeleştiriyi de öğrenmek isteriz.

Her zaman demokrasinin, sandığın tarafında yer aldık. Bugün de aynı sorumluluk duygusuyla hareket ediyor, milletin iradesinin üzerinde güç tanımıyoruz.

-Karatepeli olsaydım, “O gadder de aptal sanma emmini!” derdim.

Milletin sandıkta verdiği mesajları en isabetli, en objektif şekilde akıl ve vicdan terazimizde tartarak gerekli adımları mutlaka atacağız.

-Yani Başyücelik’ten istifa edip “ucube sistem”e son vereceksiniz (mi)?

Milletimizin farklı tasarrufta bulunduğu yerlerde de güveni yeniden inşa edecek, çok daha güçlü bir şekilde gönülleri fethetmenin yollarını arayacağız.

Çok kolay! “Çok adam”ın kuvvetler ayrılığı rejimine dönün ve hemen istifa edin. Olmazsa önce istifa edin, kalanlar kuvvetler ayrılığı demokrasisine dönerler... Bu vesile ile teşekkür ederim! 

                                                  /././

Tek başına cinsiyet bir siyasetçiyi tanımlamaz(Zülal Kalkandelen)

Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkını veren 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu’nun yıldönümü bu yıl daha coşkulu bir şekilde kutlandı.

Cumhuriyet Devrimi sayesinde önü açılan kadınlar, 1930 belediye seçimlerinde ilk kez kullandıkları bu hakkın 94. yıldönümünde, belirgin bir atak yaptı. 31 Mart yerel seçimlerinde 11 il ile 61 ilçede kadın adaylar belediye başkanı seçildi. Bu elbette iyi bir gelişme ancak siyasi değerlendirmeleri yalnızca cinsiyet üzerine oturtarak yapmak yanıltıcı sonuçlar veriyor.

Seçimden sonra medyada göze çarpan bazı haberlerde seçilen kadın başkanları bir arada gösteren görseller kullanıldı. Kimisi kadın haklarında büyük bir gerilemeye yol açan iktidarın bir üyesi kimisi Cumhuriyet Devrimi’ni ağzına bile almayan bir partinin temsilcisi olsa da hepsi sadece kadın oldukları için aynı tarafta gibi algılandı. Bir zamanlar Tansu Çiller başbakan oldu diye, Meral Akşener içişleri bakanı oldu diye sevinenler geldi aklıma.

TÜRKİYE'NİN KADIN BAŞKANLARI

Faşist bir iktidara destek veren bir siyasetçinin kadın olması, onun bir seçimde desteklenmesini gerektirir mi?

Laik Cumhuriyetin kazanımlarıyla kavgalı, Said Nursi’yi ya da Şeyh Sait’i önder olarak gören gerici ya da etnikçi bir siyasi görüşün savunucusu bir kadın adayın kazanması olumlu mudur?

Benim yanıtım her iki soru için de hayır.

Kadınların siyasi haklarını kazanması kuşkusuz bir devrimdi ve siyasette kadınların olması toplumsal eşitlik açısından çok önemli. Ancak sırtını tarikatlara dayamış, rant peşinde koşan, yönettiği belediyede hayvanlara zulmeden bir kadın siyasetçinin kazanmasına da sadece cinsiyeti nedeniyle sevinemem, bunu olumlamam.

“Türkiye’nin kadın başkanları” başlığıyla hazırlanan haberlerde ne yazık ki tek odak noktasının cinsiyet olması yüzünden bu durum ortaya çıktı.

SINIF MÜCADELESİNİ GÖSTEREN KİMLİK SİYASETİ

Küreselleşme ve neoliberalizm rüzgârlarının yakıp yıktığı dünyada, yıllardır kimlik siyaseti planlı bir şekilde, sınıf mücadelesini geriletmek amacıyla köpürtülüyor.

Bir tarafta emekçilerin temsilcisi bir partinin erkek adayı varken karşısında sermaye kesiminin temsilcisi bir partinin kadın adayı yarışıyorsa seçmenler cinsiyete göre mi karar vermeli? Elbette ki hayır.

Bir siyasi parti içinde aynı görüşü savunanlar arasında kadınların yolunun açılması ayrı; farklı siyasi görüşleri temsil eden partiler arasındaki mücadele için yapılacak değerlendirme ayrı.


Bu noktanın önemini kavrayamadığınız sürece bir de bakarsınız kendinizi TİP milletvekili Sera Kadıgil gibi icabında Ülkücü icabında gerici olan Meral Akşener’i savunurken bulur ve şu sözleri söylersiniz:

“Ataerkilin iliklerine kadar işlediği Ülkücü camiada bir kadın lider olarak sivrilmesi ve kadın konularında hiç geri basmaması bence kıymetli. Benim için bir kız kardeşlik mefhumu vardır. Çok darda kalmadıkça AKP’li kadın milletvekillerine bile ağzımı açıp cümle kurmam.”

Oysa yapılacak doğru değerlendirmenin odak noktası “kız kardeşliği” değil, sınıf kardeşliğidir. O nedenle de karşınızda faşist, gerici, dinci, emek karşıtı, laik Cumhuriyetle kavgalı kadınlar olduğunda da ağzınızı açmanız gerekir.

(Cumhuriyet)

soL KÖŞEBAŞI - 5 Nisan 2024 -

Seçim sonuçları üzerine(Rıfat Okçabol)

14/28 Mayıs 2023 seçimlerini kaybeden muhalefetin yaşadıkları anımsandığında, 2024 seçimlerini kaybeden AKP’de neler olacağı merak ediliyor!

Seçmen sayısı, 2019 yerel seçimlerine göre 2024’de 4,3 milyon artmış. Buna karşın iki seçimde de oy kullananların sayısı 48 milyonlarda kalmış. 2019 seçiminde 8,7 milyon seçmen (seçmenlerin yüzde 15,3’ü) oy kullanmamışken, son seçimde oy kullanmayanlar 13,2 milyona (yüzde 21,6) çıkmış.

Son seçimde AKP’nin oyu 4,2 milyon, MHP’nin oyu 1,1 milyon, İYİ Parti'nin oyu 1,7 milyon, Saadet Partisi’nin oyu 0,7 milyon ve diğer partilerin oyları da 0,2 milyon kadar azalmış. Bu arada CHP’nin oyu 3,3 milyon ve DEM’in oyu 0,6 milyon artarken, ilk kez belediye seçimlerine giren YRP 2,8 milyon oy almış.

Sağ partilerin (AKP; MHP, İYİ ve Saadet partilerin) kaybettiği (4,2+1,1+1,7+0,2=) 7,7 oyun 2,8 milyonunun yine bir sağ partiye gittiği görülüyor. Bu durumda sağ partilere ait (7,7-2,8=) 4,9 milyon oy ile ilk kez oy kullanan 4,3 milyon oyun yani (4,9+4,3=) 9,2 milyon oyun ancak (3,3+0,6=) 3,9 milyonu sol partilere (CHP ve DEM) gittiği anlaşılıyor. Bu sayısal veriler, sağ partilere oy verenlerin bir bölümünün sandığa gitmeyerek ya da sol patilere oy vererek AKP’nin sağcı politikalarını destekleme konusunda şimdilik kararsız kaldıklarını ya da desteklemekten vaz geçtikleri anlamına geliyor.

Yine bu sayısal verilere göre, seçmen sayısındaki 4,3 milyonluk artışa karşın sağ partilerin 4,9 milyon oy kaybetmiş olması, laik ve demokratik sistem açısından sevindirici oluyor. AKP’nin kalesi sayılan pek çok il ve ilçenin muhalefete geçmesi de. Bu nedenle ülkenin batısında toplumda bir rahatlama ve ülkenin geleceği için umutların yeşerdiği görülüyor.

Yine bu sayısal verilere göre, seçmen sayısındaki 4,3 milyonluk artışa karşın sağ partilerin 4,9 milyon oy kaybetmiş olması, laik ve demokratik sistem açısından sevindirici oluyor. AKP’nin kalesi sayılan pek çok il ve ilçenin muhalefete geçmesi de. Bu nedenle ülkenin batısında toplumda bir rahatlama ve ülkenin geleceği için umutların yeşerdiği görülüyor.

Son beş yılda seçmen yaşına ulaşan 4,3 milyon gencin, ağırlıklı olarak hangi partiyi yeğlediği şu anda bilinmese de, beklendiği kadar sol partileri yeğlemedikleri görülüyor. Ülkenin içinde bulunduğu gerici ve piyasacı sorun ve koşullar göz önüne alındığında, sandığa gidilmemesinin ve de laik düzeni savunan partilere oy verilmemesinin nedenlerinin gerçekçi bir biçimde araştırılması gerekiyor. Bu noktada gençlerin, şeriatçı olmadıkları halde AKP’ye oy veren seçmenler gibi, AKP’nin gerici ve piyasacı uygulamalarına ve dolayısıyla ülkenin geleceğine pek aldırmadıklarını ya da gönül rahatlığıyla oylarını verecekleri parti bulamadıklarını söylemek de yanlış olmuyor.

Seçimle ilgili olarak anlaşılamayan ve/ya da ilginç durumlar da bulunuyor. Örneğin;

  • Oyları ne yazık ki birkaç yüzbinlerde kalan sol partilerin, insanın ve doğanın sömürülmesine karşı ve toplumcu görüşlerini yaymak için, seçilmeyeceklerini bile bile seçimlere girmesi, anlamlı ve gerekli oluyor. Ancak, partisi ikinci ya da üçüncü kez aday göstermediği kişiler içinde partisinden ayrılıp (Sarıyer’de olduğu gibi) seçimlere bağımsız aday olarak girenleri anlamak kolay olmuyor. Gökten zembille inmişçesine bir partiye adaylık için başvuranlar içinde aday yapılmayınca seçimlere bağımsız aday olarak girenleri anlamak da mümkün olmuyor.
  • YRP’nin Cumhur İttifakı dışında kalıp seçimlere girmesi, AKP’nin iller bazında bir tek Kütahya’yı ve Beykoz gibi birkaç ilçeyi kaybetmesine yol açmıştır. İstanbul dahil diğer illerle pek çok ilçede YRP’nin seçimlere girmesinin AKP’nin seçimi kaybetmesinde etkili olmadığı görülüyor.
  • Bilindiği gibi Murat Kurum, 2018-2023 yılları arasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak görev yaptığı yıllarda yaşanan TOKİ inşaatları, 6 Şubat depremi, maden faciası gibi olaylarda sorumluluğu vardır. Bakanlık görevindeki başarısızlıkları yanında, Kanal İstanbul konusunda inandırıcı olamaması ve seçim konuşmaları sırasında kırdığı potlara karşın Murat Kurum’un İstanbul’da 3,4 milyon oy alması, insanı şaşırtıyor.
  • AKP’nin bu seçimlerde 4,2 milyon oy kaybetmiş olsa da 16,3 milyon oy (oyların %35,49’unu) alması da şaşırtıcı oluyor. Enflasyonu, gericiliği, hukuk dışılığı, keyfiliği, milyonlarca insanın açlık sınırında yaşaması, … gibi konuları irdelemeyip hâlâ bir spor takımı tutar gibi AKP’ye her koşulda oy veren milyonların olması da insanı şaşırtıyor.
  • TRT ve yandaş basının desteği ile Cumhurbaşkanının ve tüm bakanların il il dolaşarak AKP adaylarına destek verilmesine karşın AKP’nin seçimi kaybetmesi de sevindirici ve şaşırtıcı oluyor. Bir bakıma bu durum, AKP liderinin aday belirlemede ne denli yanlışlar yaptığını ve artık ülke nabzını tutamadığını gösteriyor.
  • İllerde ve ilçelerde belediye başkanı olan kadın sayısının artması, pek çok insanı sevindiriyor. Buna karşın son derece ırkçı söylemleri olan bir kadının AKP adayını yenerek belediye başkanı olsa bile, insanı sevindirmiyor, şaşırtıyor.
  • Seçimin hemen ertesi günü Van belediye başkanlığını alnının akıyla kazanan adayın mazbatasının verilememesi ve mazbatanın kayyım niteliğinde olan bir adaya verilmesine kalkışılması ise, hiç de şaşırtıcı olmuyor.

AKP’nin uzun bir süre Anayasa değişikliğinden söz etmeyeceği sanılıyor. Bu arada 14/28 Mayıs 2023 seçimlerini kaybeden muhalefetin yaşadıkları anımsandığında, 2024 seçimlerini kaybeden AKP’de neler olacağı merak ediliyor!

Olanlar, olacaklar(Mesut Odman)

Olanlar oldu zaten. Dolayısıyla, olanlara ilişkin yazacaklarımız, onlar arasından bir seçme yaparak görece önemsiz bulduklarımızı konu dışı bırakmak, daha önemli gördüklerimizi ise öne çıkarıp yorumlamaya ve anlamaya çalışmak olabilir.

Olacaklar dediğimizde ise, ister istemez, bir önceden görme ya da tahmin etme çabasına girilecek demektir. Böyle bir çabanın kantarın topuzunu kaçırma anlamına gelecek fantezilere dönüşmesini önlemenin yolu da olabildiğince nesnel verilere dayanmaktan geçer herhalde.

Seçim kampanyasının sönüklüğüne olup bitenler arasındaki önem sıralamasında önlerde yer vermek, yanlış olmaz sanıyorum. Sönüklük derken, seçmen kalabalıklarının partilerin toplantılarına ve öteki çalışmalarına katılma konusundaki isteksizliğini akılda bulunduruyorum. Bunu gözlemlerine ve sözlerine güvenilir siyasetçilerle aynı güvenilirliği hak eden sıradan yurttaşların izlenimlerine dayandırdığımı söyleyebilirim. Seçmen yığınlarındaki ilgisizliğin ya da ilgi düşüklüğünün nedenlerini ise ikiye indirgeyebiliriz. Birincisi, seçim sonuçlarının her günkü yaşamlarının artık olağandışı boyutlara ulaşmış dayanılmazlığına bir çözüm getiremeyeceği umutsuzluğudur, denebilir. İkincisine gelince, ilkiyle de bağlantılı olarak, Türkiye seçmeni kimi zaman aralarındaki süre bir yılı bile bulmayan seçimlerden yorgun düşmüştür; bıkıp usanmıştır da diyebiliriz.

Bu dediğimizde bir gerçek payı varsa eğer, katılım oranının yüzde 78’in hemen üstünde gerçekleşmesine bakılarak seçmenin sandığa gitmediği sonucunun çıkarılmasını, iktidar partisindeki açık yenilginin ileriye dönük umutsuzluk yaratmasını önleme çabasına  bağlamak mümkün görünüyor. Nitekim, o yorumları dile getiren iktidar çevreleri de küstürdüğümüz seçmeni ileride nasıl yeniden sandığa götürebiliriz sorusuna yanıt bulmaya çalışır görünüyorlar.

Oysa, özellikle gelişmiş denilen kapitalist demokrasilerde, seçimlere katılım oranlarının son onyıllar boyunca düşüş eğilimi gösterdiği, sık sık da “dip yapma” deyişini haklı çıkaran düzeylere indiği biliniyor. Bu durumda yüzde 78’i, bizdeki kapitalizmi bilmem de, demokrasimiz açısından bir gelişmişlik göstergesi, daha doğrusu gelişmişliğe doğru gidişin bir göstergesi saymak yanlış mı olur acaba? Neden olsun, biraz da eğlenmek ayıp değil ya!

Çeşitli koalisyonlarla yirmi yılı aşkın uzun bir süredir işi götürmeyi beceren iktidar partisinin bu kez seçimi kaybettiği, değme istatistik yalanlarını kıskandıran küçük ortak dışında, hemen hemen kimsenin itiraz etmediği bir sonuç olarak kabul gördü. Ancak, buradan “yalancı” da olsa bahara doğru giden bir yol bulunmaz. Olup bitenlerin ülkemizin bahar mevsimine girişine rastladığı belli olmasına bellidir de, bizim coğrafyamızda, baharın geldiğini sanıp erken açan çiçeklerin ani soğuk vurgunlarıyla kavrulup gittiğine hep tanık olmuşuzdur.

Olacaklara gelince…

Başlarken değinmiştik. Gerçeklikle ilgisi kopmuş fantezilere kapılmamak için olabildiğince nesnel verilere dayanarak konuşup yazma gereği var. Buna özen göstermekle birlikte, çaresi yok, öznel yanı ağır basan bir yaklaşımla elemeler yaparak olabileceklere, daha doğrusu, onların bazılarına değinebiliriz.

Bir kez, yaz başlarına doğru, oldukça geniş bir Irak operasyonunun tasarlandığı  hatırlanacaktır; resmi ağızlardan açıklanmıştı. Bunun için adı geçen ülkeye hâlâ bakan olarak anılan bazı üst  düzey görevliler gönderildi, oradaki merkezi hükümetle görüşmeler yapıldı. Ancak, 9 Mayıs’ta Biden’ın ev sahipliğinde bir Biden-Erdoğan görüşmesinin programlandığı da duyurulmuştu. Bu görüşmenin ve uzantılarının sözü edilen askeri operasyonların genişliği ile süresini, hatta yapılıp yapılmamasını etkileyici sonuçlar yaratması şaşırtıcı olmaz. Ayrıca, aynı görüşmenin, iktidarın başta Rusya olmak üzere dış ilişkilerinde şu ya da bu önemde birtakım değişikliklere yol açması da olasılık dışı değildir.

İktidarın, daha doğrudan bir anlatımla, Erdoğan’ın seçimden sonraki ilk saatlerden başlayarak dile getirdiği yeni durumun muhasebesini yapma çerçevesinde ortaya çıkabilecek gelişmeler, bugüne kadar alışılagelmiş olanlardan daha farklı, daha kapsamlı bir nitelik taşıyabilir. Burada kendi içine çekidüzen verme, bunun için cezalarla ödüllere başvurma ve benzeri adımların atılmasını, şiddeti de tamamlanma süresi de henüz yürütücüsünün zihninde belirginleşmemiş bir süreç olarak düşünmek doğru olur. Bu arada, bazı bakanların görevden alınmasını belli varsayımlarla anlayıp yorumlama eğilimleri yaygınlık kazanacaktır. Sözgelimi, bana sorulursa, eğer adalet işleriyle görevli kişi görevden alınırsa, bunda Van’daki belediye başkanı mazbatası skandalının da etkili olduğunu varsaymak, gerçekliğin büsbütün dışına düşme anlamını taşımayacaktır.

Şöyle bir olasılık da hiçbir biçimde akla getirilmemesi gerekenler arasında yer almıyor: Erdoğan’ın biraz can sıkıcı olmaya başlayan, bundan sonra da bu yanı ağırlık kazanabilecek olan küçük ortaktan kurtulmayı hiç düşünmediğini sanmak saflık olur. Küçük ortaktan kurtulurken kaybedilecek parlamento içi desteğin başka yerlerden sağlanması imkânsız görünmüyor. Üç potansiyel kaynaktan söz edilebilir: Parçalanma ve dağılma eğilimleri gösteren Akşener partisi, bunlardan biridir. Geçen yılki seçimlere gidilirken bazı çok bilmiş siyasetbilimcilerin ne müthiş politik mimari diye göklere çıkardıkları Kılıçdaroğlu patentli “altılı masa”nın armağanları olarak parlamentoya taşınmış milletvekilleri, bir başka potansiyel kaynaktır. Nihayet, ilk bakışta biraz fantezi gibi görünse bile, küçük ortağın kendisi de uygun koşullar oluştuğunda potansiyel kaynakların üçüncüsüdür. Bu üç kaynaktan yapılacak transferler, her ne kadar Bahçeli’nin demir disiplini altındakiler kadar güvenilir olmasa da,  sayı bakımından daha geniş bir toplam oluşturmaktadır. Üstelik Erdoğan artık deneyimli bir politikacıdır ve politikanın hiç risk almadan yapılamayacağını öğrenmiş olsa gerektir. Hele yeni kuşaklarda bulunmasını özlediği ve kendisinin de bir özelliği olduğu rivayet edilen kindarlıktan uzaklaşmayı başarabilirse, kazandığı deneyimden daha etken biçimde yararlanması işten bile olmaz.

Biri iktidar partilerinin hiç sözünü etmedikleri, öbürü çokça sözünü ettikleri iki olasılık daha var. İlki, erken genel seçim. Bunu Erdoğan’ın çok sinirlendiği durumlar dışında hiç ağzına almaması ve başkalarınca gündeme getirilirse polemikleri ikinci üçüncü sıralardaki sözcülerine bırakması beklenir; en azından uzunca bir süre boyunca.  İkincisi olan yeni anayasa konusunu ise parlamento başkanı çoktandır dillendiriyor. En son birkaç gün önce 1921 anayasasının bir tür model alınarak muhalefetle görüşülebileceğinden söz etmişti. Çarşamba akşamı bir televizyon programına katılan önde gelen DEM Parti yetkililerinden birinin, bunun sorulması üzerine, 1921 tarihli o metinde devlet dininin belirlenmesine, dolayısıyla laikliğin anayasada yer almayışına, cumhuriyetinse zaten gündemde olmayışına hiç değinmeden parlamento başkanının önerisinin görüşülebilir olduğunu belirtmesi dikkat çekiciydi.

Daha fazla uzatmadan bağlamak gerekirse, her iki konu da, anayasa konusu biraz daha öne çekilmekle birlikte, yukarıda bazı ayrıntılarına değindiğimiz parlamento içi hareketliliklerle etkileşim içinde biçimlenmeye aday görünüyor.

Olabilecekler konusunda seçici bir yaklaşımla bütün bu söylenenler, birtakım olasılıkların serbestçe dile getirilmesinden öteye gitmiyor; bazıları gerçekleşebilir, bazıları bilmiş bilmiş yorum yapanları şapa oturtabilir. Oysa, gelişmişiyle geri kalmışıyla ömrü uzadıkça zulmü artan her türlü kapitalist düzenin emekçi sınıflara sundukları içinde iki sözcüğün, işsizlik ve pahalılığın,  bir gün elbet paramparça edilecek kader olarak durduğu kesinlik taşıyor. İsteyen, şu son satırları okuyunca, yazıyı “Hey gidi Doktor hey!” diyerek de bitirebilir.

Bahar kavga müjdeliyor(Yiğit Günay) 

Yeni bir “yetmez ama evet”çilikle karşı karşıyayız. Solun geniş kesimleri, “baharı müjdeleyen” bu durum karşısında “yetmez ama evet” diyor.

Bu bir işaret fişeği yazısı.

Bir kez daha, yıllara yayılacak bir ideolojik mücadelenin arifesindeyiz. Konumumuzu imliyoruz.

Bir kez daha.

Devrimciler yurtseverdir dedik, bir süre küfür yedik, aldırmadık.

Avrupa Birliği’ne karşıyız dedik, bir süre küfür yedik, aldırmadık.

Ergenekon sürecinin “vesayet rejimini bitirdiği” falan yok dedik, aynısı yaşandı.

Arap Baharı, aynısı…

Her seferinde ısrar ettik, sonunda çok kişiyi ikna ettik. 

                                                   * * *

Bu kez, yeni bir “yetmez ama evet”çilikle karşı karşıyayız.

Türkiye sermayesi, Erdoğan sonrasına dair hazırlık için büyük bir operasyon yürütüyor. Merkezinde ANAP’lı, Koç Holding prensi İmamoğlu figürü var. İlk büyük kazanım, 31 Mart’ta sağlandı. Halkın haklı bıkkınlığı, devrimci bir alternatifin dolduramadığı boşlukta, siyaseten AKP’den farkının ne olduğu pek belirsiz bir çizginin zaferine yol açtı. 

Solun geniş kesimleri, “baharı müjdeleyen” bu durum karşısında “yetmez ama evet” diyor.

                                                     * * *

Hayri Kozanoğlu, BirGün’deki köşesinde yayımlanan yazısına “Bahar gelmiş memleketime” başlığı atıyor.

Kozanoğlu, çok sevindiği sonuçlardan dolayı CHP’yi tebrik işini öyle abartıyor ki, işi CHP’nin tüm geçmiş belediyelerini aklamaya kadar vardırıyor: “Tüm eksikliklerine, yer yer piyasacı uygulamalarına karşın CHP’li yerel yönetimlerin başarılı olduğunu, ekonomik sıkıntılar karşısında sınırlı ‘sosyal belediyecilik’ uygulamalarının seçmen üzerinde olumlu etki yaptığını, 5 yıl boyunca önemli bir yolsuzluk-usulsüzlük dosyasıyla karşılaşılmamasının da bu parlak sonucu verdiğini söyleyebiliriz.”

Beş yıl boyunca önemli bir yolsuzluk-usulsüzlük dosyasıyla karşılaşılmaması mı?

Bilecik Belediye Başkanı Semih Şahin rüşvet operasyonundan sonra partiden ihraç edildi. Cengiz Holding’in Karşıyaka’daki adamı Cemil Tugay “sobelenmedi”, ihraç yerine İzmir’le mükafatlandırıldı. Aydın’da Özlem Çerçioğlu öyle bir rant düzeni kurdu ki, aynı ilin merkez ilçesi Efeler’in CHP’li Başkanı “Ben onların neler çaldığını biliyorum, asfalt ihalesinde 32 milyon yolsuzluk yaptılar” demek zorunda kaldı. Kuşadası’nda küçük bir mafya düzeni hüküm sürüyor. Battal İlgezdi’yi bir sorun Ataşehirlilere? Veya yardımcısı dahil sekiz yakını rüşvet operasyonunda tutuklanan Hasan Akgün’ü Büyükçekmecelilere?

Bu nasıl bir bahar havasıdır ki bunca baş döndürüyor?

Zamanlama da öyle talihsiz ki! Yazının yayımlandığı gün öğle saatlerinde, Gayrettepe’de bir gece kulübünün içinde 29 kişi hayatını kaybetti. Gece kulübü dediğimiz, bir kent madeni. Göğe yükselen binaların yeraltına uzanan bodrumlarında, çıkışsız, soluksuz, karanlık, fütursuz, ama tıpkı bir maden gibi “para basan” bir işçi mezarlığı.

Fütursuz, ama ruhsatlı. CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nden ruhsatlı.

                                                    * * *

Kozanoğlu, ötesini de söylüyor. “Şimdi CHP halkın önüne hem demokratikleşme, hem de ekonomi konularında somut çözüm önerileri, kapsamlı bir programla çıkmalı” diyor.

Kendisi SOL Parti Merkez Yürütme Kurulu üyesi. Bir partinin yöneticisi, bir diğer partiye politik danışmanlık işlevine niye gönüllü olur, madem oldu niye o partiye geçmez, bilemiyorum. Daha doğrusu anlamıyorum. Biliyorum çünkü, Kozanoğlu devamında açıklıyor. “Sol, sosyalist partiler de ülkede esen bu sol rüzgardan nasibini almalı, topluma emekten yana kamucu çözümler sunmalı, laiklik konusundaki duyarlılıklarını sürdürerek CHP’yi de bu eksene çekmenin çabasını sergilemeli” diyor.

Bir ANAP’lıyla bir MHP’linin vitrinine oturduğu, sonuna kadar piyasacı, batıcı, NATO’cu, üyelerinin “solcu” sloganlarını bizzat parti liderinin panikle bastırdığı, merkez sağa oturmuş bir partiyi sola çekme hülyasına kapılıyor.

Anlamaya çalışıyorum. “Stepne olmak” diye anlıyorum.

                                                      * * *

Bazıları bu sermaye projesinin bizzat parçası olduklarını açıkladılar zaten. Yolları açık olsun.

Yakındakiler, göze batıyor. Yalancı bahar havası çok kişiyi çarpıyor.

İbrahim Varlı BirGün’de “31 Mart'ta ortaya çıkan umudun bir süre sonra sönümlenmemesi için yeni zaferlerle taçlandırılması gerekiyor. Burada da bir kez daha toplumsal muhalefete büyük görevler düşüyor. Denetleme, dengeleme ve yol göstermek için tetikte olunmalı” diyor. Devrimcilere ne zamandan beri düzen güçleri arasında denge ve denetim rolü düşüyor?

Turgay Olcayto Evrensel’de “İttifaklara girmeden, tabanına güvenerek yola çıkan Cumhuriyet Halk Partisi ise ilk kez sosyal demokratlığını hatırladı. Artık bundan sonra top Cumhuriyet Halk Partisinin ve öteki emek partilerinin belediyecilikte gösterecekleri başarıya bağlıdır” yazıyor. Emin olamıyorum, dönüp tekrar okuyorum. CHP ne zamandan beri “emek partisi” sayılıyor?

                                                    * * *

Bir kez daha yıllara yayılacak bir ideolojik mücadelenin arifesindeyiz.

Bir yerden başlayacağız.

Kabullenmek iyi bir seçenek sanıyorum. “Yetmez ama evet” ismini, o pozisyonu savunanlar kendi kendilerine vermişti. Tutarlıydılar.

Şimdi de, madem CHP’ye “yetmez ama evetçilik” yapılacak, bir daha sırf başkalarını eleştirmek için “Onların meclis üyesi aday listesinde eski CHP’liler var” demekten ar etmekle başlanabilir diye öneriyorum.

                                                                /././

Phaselis’te yapılaşmaya izin veren kurul kararları iptal edildi(Yusuf Yavuz)

Phaselis’teki yapılaşmayı uygun bulan kurulun iki ayrı kararı mahkeme tarafından iptal edildi. Böylelikle Bakanlığın Phaselis’teki projesine karşı açılan tüm davalarda iptal kararı verilmiş oldu.

Antalya’nın Kemer ilçesindeki Phaselis antik kentinin 1. Derece arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınan koylarında yapılmak istenen iki ayrı halk plajı projesine onay veren Koruma Kurulu kararları Mahkeme tarafından iptal edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Şubat 2023’te başlattığı proje, koruma alanı içerisindeki Alacasu ve Bostanlık koylarında büyük bir yapılaşmayı içeriyordu. Mimarlar Odası ve Peyzaj Mimarları Odası’nın yanı sıra bölgede yaşayan vatandaşların açtığı davalarda iptal kararı çıktı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tepkilere karşın devam eden projesi, Phaselis antik kentinin doğal ve kültürel mirası için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Geçtiğimiz yıl alınan yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen inşaatı sürdüren yüklenici firma, her iki koyda da yapılaşmaya gitti. Davacıların yargı kararına rağmen süren çalışmalara itiraz etmeleri üzerine silahlı askerlerin denetiminde sürdürülen inşaat çalışmaları kamuoyunun tepkisine neden olmuştu.

Arkeolojik sit alanı ve Milli Park'ta yapılaşmaya gidildi

Yaklaşık 2700 yıllık geçmişe sahip olan Phaselis antik kentinin 1. Derece arkeolojik sit alanı vasfındaki Alacasu ve Bostanlık koylarında uygulamaya konulan ‘Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi’ projesi kapsamında Alacasu Koyunda bazı binalar inşa edilmiş, Bostanlık Koyunda ise çalışmalar yarım kalmıştı.

Mahkeme davacıları haklı buldu, kurul kararını iptal etti

Aynı zamanda Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde bulunan antik kentin koylarını yapılaşmaya açan projeye ve bu projeye altlık oluşturan Koruma Bölge Kurulu kararına karşı dava açıldı. Mimarlar Odası ile 15 vatandaşın açtığı davayı gören Antalya 3. İdare Mahkemesi, davacıları haklı bularak Kurul kararlarını iptal etti.

‘İlke kararlarına, kamu yararına ve hukuka aykırı’

Mimarlar Odası ile 15 vatandaşın açtığı davayla ilgili 24 Mart 2023 tarihinde alınan iptal kararında, projelerin uygulanması halinde biyoçeşitliliğe ve doğaya negatif etkilerinin olacağı belirtilerek şöyle denildi: “Bu bakımdan, uyuşmazlığa konu Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 13/10/2022 tarihli 14634 sayılı, 26/10/2022 tarihli 14708 sayılı ve 15/11/2022 tarihli 14780 sayılı karar ile uygun bulunan Phaselis Antik Kenti I. Derece Arkeolojik Sit Alanı'nda yer alan Alacasu (Cennet) ve Bostanlık koyuna yönelik hazırlanan Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesine ait yapımı planlanan uygulamalara ilişkin vaziyet planı ve projelerin mevzuat hükümlerine, ilke kararlarına, kamu yararına ve hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır.”

‘Davacıların iddiaları mahkemece doğrulandı’

İptal kararını değerlendiren davanın avukatlarından Tuncay Koç, projeyle ilgili ihalenin de daha önce iptal edildiğini vurgulayarak şunları dile getirdi: “Phaselis Antik Kenti I. Derece Arkeolojik Sit Alanı'nda yer alan Alacasu (Cennet) ve Bostanlık koyuna yönelik Kültür ve Turizm bakanlığı 1,5 yıl önce bir günü birlik alan projesi yapmıştı. Geçen yıl Ocak ayında ihalesi ve 6 Şubat depreminden sonra yer teslimi yapılan projeye karşı, Peyzaj Mimarları Odası, Mimarlar Odası Antalya Şubesi ile Tekirova'da yaşayan 14 yurttaş davalar açmıştı. Geçen hafta Antalya 3. İdare mahkemesi projelerin dayanağa olan Kültür Varlıkları Koruma Kurulu  Kararlarını iptal etti. Kararda izin verilen projenin Milli Parklar kanununa, Kıyı kanununa ve 2863 sayılı kanuna aykırı olduğu vurgulandı. Böylece davacıların iddiaları mahkemece de doğrulandı. Ayrıca Ankara 11. İdare mahkemesi de projenin ihalesini başka bir davada iptal etti.” 

Bakanlığın projesi koruyuculuktan uzaktı

Antik kenti de kapsayan I. Derece Arkeolojik Sit Alanı ve milli park alanına sıradan bir plaj gibi davranmanın hem hukuksuz hem de arkeoloji ve ekosistem açısından yaratacağı zararların bilirkişilerin tespiti ve mahkeme kararlarıyla ortaya konduğunu vurgulayan Koç, “Bakanlık, yürütmeyi durdurma kararına rağmen alanda yasa dışı faaliyetine devam etti. Bu kıyı yağmasından vazgeçilmeli. Çevreyi ve tarihi koruyucu bir anlayışla turizmi sürdürmeliyiz. Bakanlığın bu projesinde hiç biri yoktu” dedi.

Avukat Tuncay Koç, Phaselis davasıyla ilgili sürece başından bu yana destek veren Antalya Ekoloji Ağı ve Phaselis'e Dokunma Hareketi’ne özel teşekkürlerini iletti.

(soL)

soL GÜNDEM - 5 NİSAN 2024 -

Üsküdar'da devir teslim telaşı: 5 günde 171 ruhsat dağıtıldı, müdürler kayıp (Emre Alım)

Seçimden önce peynir ekmek gibi dağıtılan ruhsatlar, kendini odasına kilitleyen müdürler, kuyrukta bekleyen müteahhitler... Üsküdar Belediyesi'nde devir teslim öncesi yaşananlar şüphe çekiyor.

Pazar günü gerçekleşen seçimlerin ardından, adayların göreve başlamak için beklediği mazbatalara ilişkin süreç devam ediyor. İstanbul'da 39 ilçenin 26'sında sandıktan birinci çıkan CHP'nin, AKP'den devralacağı birçok ilçede sürecin hâlâ tamamlanmaması tepki çekti.

Bu ilçelerden biri de Üsküdar. 30 yıldır AKP ve öncüllerinin (Fazilet ve Refah Partileri) yönettiği ilçede, mazbata töreni bugün 16.30'da gerçekleşti, başkanlık resmen CHP'li Sinem Dedetaş'ın oldu.

Ancak mazbata ve seçim sürecinde belediye koridorlarında yaşananlar dikkat çekiyor.

soL'un ulaştığı kaynaklar, başta İmar ve Şehircilik olmak üzere belediyenin birçok müdürlüğünde neredeyse kimsenin bulunmadığını aktardı.

Buna göre, birimlerin müdürleri son olarak seçim gecesi görüldü. Bazı isimler kendini odasına kilitledi, bir süre sonra da belediyeden ayrıldı. Aradan geçen 4 günde belediye binasına uğramayan müdürler böylece herhangi bir belgeye imza atmamış oldu.

Poşet poşet evrak çıkarıldı

Ertesi sabah belediyeye gidenlerse, poşetlere doldurulmuş evrakları binadan çıkarılırken gördüklerini söylüyor.

Belediyede İmar ve Şehircilik Müdürlüğü önünde uzayan kuyruğun görüntülerini BirGün paylaşmıştı. Bu kuyruğun hikayesiyse seçimden öncesine uzanıyor.

'5 günde 171 yapının kontrolleri tamamlanamaz'

soL'un edindiği bilgilere göre, seçimden önceki hafta, 5 iş gününde toplam 171 yapıya ruhsat verildi. Bu ruhsatların onay tarihleri de daha erken tarihlerle değiştirildi.

Bir ruhsatın verilebilmesi için elektrik projesinden, zemin etüdü raporuna dek birçok parametrenin incelenmesi ve onaylanması gerekiyor. Kısa sürede 171 yapıya ruhsat verilmesinin bu nedenle mümkün olamayacağını vurgulayan kaynaklar, kontrolleri tamamlanmayan binalara ruhsat verildiğini söylüyor.

Yapılara verilen ruhsatlara ilişkin resmi işlemlerin tamamlanmasıysa zaman alabiliyor. Müteahhitlerin seçimin hemen ardından bürokratik işlemleri tamamlamak için kuyruğa girdiği anlaşılıyor.

CHP'li yeni yönetimin verilen bu ruhsatları iptal etme hakkı bulunuyor. Sinem Dedetaş'ın bu hakkını ne yönde ve ne zaman kullanacağıysa merak konusu.

Muhammed Orhan'a tutuklama kararı: 'Delil yok, göz ile takip diye bir gerekçe uyduruldu'

Tutuklanmasına karar verilen Muhammed Orhan'ın avukatı soL'a konuştu. Avukat, "Müvekkilim protestonun içerisinde değildi, kolluk kuvvetleri tarafından hiçbir soru sorulmadan gözaltına alındı" dedi.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde oyların yüzde 55'ini alarak Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanan DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’ın, seçme ve seçilme hakkının elinden alınması kentte protestolara neden oldu.

Van İl Seçim Kurulu'nun mazbatayı AKP'nin adayı Abdulahat Arvas'a verme kararının ardından gerçekleşen protestolarda çok sayıda kişi gözaltına alındı.

İki polis tarafından gözaltına alındığı sırada fotoğraflanan ve gülümsemesi nedeniyle sosyal medyada çokça paylaşılan 18 yaşındaki Muhammed Orhan hakkında tutuklama kararı verildi.

Muhammed Orhan'ın avukatı Diyar Keserci, tutuklama kararının ardından soL'a konuştu.

Orhan'ın gözaltına alındığı sırada protesto içerisinde yer almadığını ve protestolara katıldığını gösteren herhangi bir kamera kaydı bulunmadığını belirten Keserci, "Kolluk görevlisinin göz ile takibi' diye bir gerekçe uyduruldu ve bugün tutuklaması yapılan herkes için bu gerekçe gösterildi" dedi.

'Büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız'

Keserci, protestolar kapsamında yüzlerce kişinin gözaltına alındığını ve gözaltına alınanların bir kısmının ise savcılık tarafından tutuklanma talebiyle Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edildiğini aktardı. Tutuklama talebiyle sevk edilen kişiler arasında müvekkili Orhan'ın da bulunduğunu belirten Keserci, hakimliğe sevk edilen herkesin tutuklanmasına karar verildiğini ifade etti.

Müvekkili Orhan'ın Cumhuriyet Caddesi'nde gözaltına alındığını aktaran Keserci, "Müvekkilim aslında herhangi bir protestonun içerisinde de değildi, işine gitmeye çalışırken kolluk kuvvetleri tarafından hiçbir soru sorulmadan doğrudan gözaltına alındı" dedi.

Orhan'ın protestolara katıldığını gösteren herhangi bir kamera kaydı bulunmadığının altını çizen Keserci, "Bugün tutuklaması yapılan herkes için 'kolluk görevlisinin göz ile takibi' diye bir gerekçe uyduruldu ve bugün tutuklaması yapılan herkes için bu gerekçe gösterildi. Tutuklananların sayısı 10'dan fazla" diye konuştu.

Keserci, karara itiraz edeceklerini belirtti ve "Ancak büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Gerekçesiz bir şekilde, kuvvetli suç şüphesi de  herhangi bir tutuklama nedeni de yokken doğrudan müvekkilimin tutuklanmasına karar verilmiştir" ifadeleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Aşiretler ve taşıma seçmenler Kürt illerinde ne kadar etkili oldu?(Özkan Öztaş)

Seçimlerde gündeme gelen taşıma seçmen vakaları ve aşiretlerin blok oyları Kürt illerinde birçok noktada seçim sonuçlarının belirleyeni oldu: İşte il il örnekler.

soL'un seçimden aylar önce "Muhalefet şimdiden kaybediyor: İşte il il taşıma seçmen hilesi" başlığıyla gündeme taşıdığı seyyar seçmen gündemi, seçim günü kendini yeniden hatırlatmıştı. Birçok örnekte kafileler halinde sandığa giden asker ve polisler seçmen olmadıkları yerlerde seçmenlerin tepkilerine neden olmuş ve bazı örneklerde protesto ve eylemler yaşanmıştı.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinin gerçekleştiği gün seçmenlerin ve siyasi partilerin tepkisine neden olan taşıma seçmenler, özellikle AKP-MHP ittifakının az bir farkla kazandığı Kürt illerinde devreye sokuldu. Güvenlik gerekçesiyle seçim bölgelerine transfer edilen binlerce güvenlik görevlisi ile sandıklarda seçmenlerin iradesine müdahale edilmeye çalışılmıştı.

Bu "operasyonların" yapıldığı yerleri inceledik ve aşiretlerin blok oylarıyla sonuçların belirlendiği Şırnak Güçlükonak ilçesine yakından baktık. 

Seçim günü tespit edilebilen taşıma seçmen operasyonu

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, taşımalı seçmen konusuna dair seçim günü bir açıklamada bulunmuştu. Doğan, seçim günü 31 merkezde 46 bin 901 taşımalı seçmenin oy kullandığını belirtmiş ve muhalefete de ses çıkarmadığı gerekçesiyle tepki göstermişti. "Buna karşı mücadelede ortaklaşmayacaksak ne zaman ortaklaşacağız? Buna karşı neden yalnızca DEM Parti’nin sesi çıkıyor?" diyen Ayşegül Doğan, seçim günü 31 merkezde yaklaşık 47 bin seçmenin taşıma seçmen operasyonuyla farklı şehirlere getirilerek oy kullandırıldığını söylemişti. 

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan'ın kamuoyuyla paylaştığı 31 Mart gününe ait veriler şu şekildeydi: 

Ağrı Merkez: 4168 -Taşlıçay: 204 -Batman Hasankeyf: 280 -Gercüş: 274 -Adaklı: 99 -Bitlis Merkez: 51 -Bitlis Tatvan: 726 -Dersim Mazgirt Akpazar: 127 -Diyarbakır Eğil: 1129 -Diyarbakır Hazro: 797 -Diyarbakır Merkez: 1929 -Elazığ Karakoçan: 519 -Erzurum Karaçoban: 312- Çukurca: 3235 -Derecik: 1979 -Hakkari Yüksekova Esendere: 953 -Şemdinli: 1886 -Iğdır: 4382 -Kars merkez: 3842 -Mardin Dargeçit: 570 -Savur: 978 -Mersin Akdeniz: 460 -Muş Malazgirt: 609 -Siirt Eruh: 1071 -Kurtalan: 688 -Pervari: 33 -Siirt merkez: 6328 -Şırnak Beytüşşebab: 828 -Güçlükonak: 494 -Şırnak merkez: 6541 -Uludere: 1409

Peki taşıma seçmen operasyonu sonuçlara ne kadar yansıdı?

Taşıma seçmen operasyonunun sonuçlara yansımasının tespit edilebilen kısmı sınırlı. Yine de bariz örneklerin yaşandığını söyleyebiliriz. Mezopotamya Ajansı'nın verilerine göre 12 il ve ilçede taşıma seçmen operasyonlarıyla AKP-MHP ittifakı seçimleri kazandı. 

DEM Parti'nin seçim sonuçlarına itiraz edeceği örnekler arasında taşıma seçmenle belediyenin kazanılabileceği küçük ilçeler ya da il merkezlerinde oy farkının az olduğu yerler dikkat çekiyor. 12 il ve ilçelere belde belediyelerini de dahil ettiğimizde sonuçlarda değişikliğe sebep olan taşıma seçmen örneklerinin yaklaşık 30 farklı yerde meydana geldiği ifade ediliyor. 

Bu il ve ilçelerden bazıları şunlar:

Batman'ın Gercüş İlçesi:

AKP: Bin 360
DEM Parti: Bin 306
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 54
Taşınan seçmen: 274

Diyarbakır'ın Eğil İlçesi

AKP: 4 bin 589
DEM Parti: 4 bin 372
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark:  217
Taşınan seçmen: Bin 129

Diyarbakır'ın Hazro İlçesi

AKP: 4 bin 83
DEM Parti:  3 bin 712
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 371 
Taşınan seçmen: 797

Hakkari'nin Çukurca İlçesi

AKP: Bin 506
DEM Parti: Bin 404
MHP: 883
Zafer Partisi: 405
CHP: 379
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 102
Taşınan seçmen: 3 bin 235

Hakkari'nin Esendere Beldesi (Yüksekova'ya bağlı)

AKP: Bin 22
DEM Parti:  531
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 491
Taşınan seçmen: 953

Hakkari'nin Şemdinli İlçesi


AKP: 4 bin 64
DEM Parti:  3 bin 739
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 325 
Taşınan seçmen: Bin 886

Kars

MHP:16 bin 384  
DEM Parti: 13 bin 120
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 3 bin 264  
Taşınan seçmen: 3 bin 842

Mardin'in Savur İlçesi

AKP: 6 bin 15
DEM Parti:  5 bin 248
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 767  
Taşınan seçmen: 978

Siirt'in Eruh İlçesi

AKP: 2 bin 857
DEM Parti: 2 bin 125
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 732  
Taşınan seçmen: 1071

Şırnak'ın Beytüşşebap İlçesi

AKP: 2 bin 169
DEM Parti: Bin 215
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 954  
Taşınan seçmen: 828

Şırnak
 

AKP: 18 bin 33
DEM Parti: 15 bin 553
 
Birinci ve ikinci parti arasındaki fark: 2 bin 480  
Taşınan seçmen: 6 bin 541

Güçlükonak'ta aşiret faktörü: Büyük Birlik Partisi tarihinde ilk kez Şırnak'ta bir belediye aldı

Şırnak'ın Güçlükonak ilçesindeyse seçimleri kazanan parti BBP oldu. Milliyetçi ve Türkçü bir gelenekten gelen partinin Şırnak'ta belediye alması şaşkınlık yaratırken BBP bu sonucu başarı olarak duyurdu.

Konuya dair soL'a konuşan DEM Parti Şırnak Güçlükonak yönetiminden Emin Dayan, sürecin aslında farklı şekilde ilerlediğini belirtiyor. 

Dayan, "Belediyede en çok oyu alan Selahattin Aktuğ, ilçede bilinen ve yerelde sevilen biri olmasının yanı sıra aslında güçlü bir aşiret desteğini de alan kişi. Aslında yine kardeşine karşı yarışmış oldu. AKP'den ikinci olan Bilal Aktuğ da Selahattin Bey'in kardeşidir. Aile içinde çıkan anlaşmazlıklar ve tartışmalardan sonra aday oldu Selahattin Bey, hem anne tarafından hem de baba tarafından aşiretinin oyunu almayı başardığı için Güçlükonak'ta böyle bir sonuç çıktı ortaya. Farklı bir partiden de aday olabilirdi, bağımsız da girebilirdi. Yoksa Güçlükonak'ta BBP'nin siyasal olarak çizgisinde bir taban yok. Hatta kendisine kan bağından dolayı oy vermek zorunda hisseden, yurtsever, Kürt siyasetine yakın kişiler de var. Ama burada feodal devinimi yıkmak kolay olmuyor. Hele ki seçim günlerinde. Buraya bir de asker ve polis oyalarının desteği gelince aşiret gücüyle birlikte Selahattin Aktuğ yarışı kazanmış oldu" diye anlatıyor yaşananları. 

Aşiretlerin blok oyları ve taşıma seçmenlerin sonuca yansıdığı örnekler seçmenler tarafından sıkça eleştiriliyor. Seçim günü birçok yerde taşıma seçmen vakalarına itiraz eden seçmenler yer yer polisle karşı karşıya gelmiş bazı örneklerde gözaltına alınanlar olmuştu. Sorunun muhalefet tarafından yeterince eleştirilmiyor oluşu ise DEM Parti'nin işaret ettiği bir diğer nokta.

AKP-YRP: Anadolu’da miras değişimi - Bahadır Özgür / duvaR

 

YRP, yerel seçimde ileriye dönük köklü sonuçlar doğuracak biçimde AKP’ye darbeyi indiren parti. İslamcı siyaset içinde, ‘kapalı devre’ bir yer değiştirme yaşandı demek, abartı olmaz. YRP, İslamcı siyasetin yeni adresini ilan eder gibi 20 yıllık kalelerde burçlara kendi bayrağını dikti.

Bazı yerel seçimler, genel siyasal gidişi anlamak bakımından net tablo sunar. 1973 mesela. Ecevit CHP’sinin yükselişinin işaretiydi. 1989, ANAP’ın uzun soluklu iktidarının sonunun miladıydı. 1994 malum. Milli Görüş geleneğinin iktidar sıçramasıydı. 1999, 2004, 2009 veya 2014’ü pek hatırlamayız ama. İşte 2024 de ileriye dönük yeni dinamikleri belirginleştiren net sonuçlar doğurdu. Nedir bunlar?

CHP’nin muazzam yayılışı ortada zaten. Nadir görülebilecek sessiz bir konsolidasyonla etkili bir müdahalede bulundu halk. Bunun içinde kibre, yolsuzluklara, kayırmacılığa tepki de var, İsrail ile ticarete öfke de. Lakin şunu iyi biliyoruz ki halkın harcama kapasitesi yerinde olduğu müddetçe, ağır siyasi yükleri sırtlanmak istemiyor. Nitekim bir zamanlar “çalıyor ama çalışıyor da” sözü, yüzde 49’luk oy başarısının simgesi haline gelmişti. Dolayısıyla ekonomik yıkım, bütün diğer musibetlere itirazın ana tetikleyicisi oldu bu seçimde. Üzerine daha çok konuşulacak, tartışılacak bir refleks gösterdi toplum.

İktidar cephesinde ise yerel seçim ileriye dönük mühim bir tehdidi iyice berraklaştırdı: Yeniden Refah Partisi.

Ekonomik buhran dönemleri için iktisatta kullanılan bir söz vardır. “Kriz anlarında varlıklar asıl sahiplerine döner” diye. YRP’nin yerel seçimde üçüncü parti olması da bunun siyasetteki bir tezahürü. Seçim haritasının detaylarına bakıldığında AKP’ye kalıcı darbe vuran partinin YRP olduğu görülüyor. Kalıcı çünkü, bir esas varis gibi ortaya çıkıp Milli Görüş mirasını devralmaya başladı.

Şu tablo, AKP ile YRP arasında miras kavgasının bütün açıklığı ile cereyan ettiği 25 ili gösteriyor:

Peki niye bu 25 il?

AKP’nin 2004’ten beri neredeyse hiç gedik açtırmadığı, yüksek oylarla seçim kazandığı yerler. Bir başka parti neredeyse yarışa ortak dahi olamıyordu. AKP’nin temsil ettiği siyasal çizginin omurgasını oluşturuyorlardı. Yani her şeye rağmen siyasal tercihlerinin kolay değişmeyeceği düşünülen kentlerdi. AKP’nin yüzde 50’ye yakın oyu bu 25 ilden geliyordu. 2024 seçimlerinde de yaklaşık yüzde 30’u buralardan geldi. Hem AKP yönetiminde hem Meclis’te hem de bakanlar kurulunda etkili isimler ağırlıklı olarak yine 25 ilin havuzundan çıkıyor.

YRP işte bu havuza direkt daldı. Ülke genelinde yüzde 6.2 oy oranı ile üçüncü parti oldu ve 1 büyükşehir, bir il, 39 ilçe, 24 belde kazandı. Orta Anadolu, Güneydoğu ve Karadeniz’de. Batı ve büyük kentlerde ise beklenenin altında kaldığı görülüyor. Haliyle YRP’yi sahnede öne çıkaran oylar, tam da AKP’nin sarsılmaz kaleleri görülen illerden geliyor. YRP, haritada özel olarak işaretlenmiş gibi 25 ilde AKP’nin karşısına en güçlü haliyle çıkmış sanki. YRP’nin toplam oyunun yüzde 60’a yakını 25 ilden geldi. Sadece iki ilin belediye yönetimini kazandı ama çok sayıda ilçe ve belde buralara bağlı.

Özetle YRP, yerel seçimde ileriye dönük köklü sonuçlar doğuracak biçimde AKP’ye darbeyi indiren parti. Ve sadece reaksiyonerlikle açıklanamayacak derecede süratli bir oy kayması söz konusu. İslamcı siyaset içinde, ‘kapalı devre’ bir yer değiştirme yaşandı demek, abartı olmaz. YRP, İslamcı siyasetin yeni adresini ilan eder gibi 20 yıllık kalelerde burçlara kendi bayrağını dikti.

Milli Görüş geleneği 1994 seçimleriyle beraber asıl olarak İstanbul’da siyaseti belirleyen bir güç haline gelmişti. ‘Adil düzen belediyeciliği’ olarak formüle ettiği siyasetinin ilk deney alanı İstanbul’da Kağıthane’ydi mesela. Fakat örgütün mayalandığı yer Anadolu’ydu. Bugün AKP ile yüz yüze hesaplaştığı iller, yarım yüz yıl önce iddialı çıkış yaptığı harita ile neredeyse örtüşüyor. Dolayısıyla 2024 seçimi YRP için, AKP’nin çekirdeğini oluşturan Milli Görüş mirasını devralma seçimi de oldu aynı zamanda. Görünen o ki, hedefinin önemli bir kısmını gerçekleştirdi.

Dolayısıyla yerel seçimin genel siyaseti de şekillendirecek en net sonucu burada ortaya çıktı. AKP’nin başı fena halde dertte. Bugüne kadar kimlikler, yaşam tarzı vs. üzerinden maharetle yürüttüğü kutuplaştırmanın kolay kolay işlemeyeceği bir siyaset zemini var şimdi. CHP üzerinden somutlayabildiği ‘düşman’, o kadar da belirgin değil artık.

Malum; miras kavgaları kan bağının yerine çıkarları geçirir, aileleri birbirine düşürür, kardeş kardeşi tanımaz. Hanedanlıklar yıkılır…

Bahadır Özgür / duvaR