Balıkesir İvrindi'deki maden alanına giden köylüler gözlerine inanamadı: "Benim tarlam nerede?!" (Özer AKDEMİR)
Fotoğraf: Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma DerneğiBalıkesir İvrindi'de CVK Madencilik, hukuki süreci henüz tamamlanmamış olan altın madeni projesi için köylülere haber bile vermeden tarlalarını yok etti.
JANDARMA KÖYLÜYÜ TARLASINA SOKMADI
Sarıalan ve Gökçeyazı köylüleri ile birlikte maden sahasına gitmeye çalışan Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği üyeleri jandarma tarafından engellendi. Bölgenin maden sahası ve patlatma alanı olduğunu ileri süren jandarma köylülerin "burada benim tarlam var. Taramada mı gidemeyeceğim?" sözlerine rağmen grubu alana sokmadı. Bulundukları yerden maden alanındaki büyük tahribatı gören köylülerden birisi, "Burada benim tarlam vardı! Benim tarlam nerede? Madenin bu kadar genişlemesinden hiç haberimiz olmadı. Bize sormadan, kamulaştırma yapmadan tarlalarımızı nasıl madene verdiler?" diye konuştu.
MADEN RUHSATI TİCARİ SIRMIŞ!
Maden sahasına girişlerinin jandarma tarafından engellemesinin hukuksuz olduğunu belirten Kaz Dağı Koruma Derneği başkanı Süheyla Doğan, jandarmanın bu durumun tutunmak altına alınması yönündeki taleplerini de kabul etmediğini aktardı. Maden sahasının genişlemesinin birçok kanuna aykırı olduğunu, Gayri Sıhhi Müesseseler Kanunu gereği oluşturulması zorunlu olan Sağlık Koruma Bandı sınırlarına uyulmadığı ifade eden Doğan, "Köylerin bir kısmı bu sağlık koruma bandı içerisinde kalıyor. Bu nasıl oluyor diye Valiliğe gittik, madene izin verilen ruhsat alanlarının haritasını istedik, 'ticari sır, veremeyiz' diye reddedildi. Bunun üzerine dilekçe yazıp istedik ve dilekçede hukuksuz izinlere imza atan yetkililer hakkında da suç duyurusunda bulunacağımızı belirttik. Bizim bu ısrarlı takibimizin ardından dün madene apar topar denetlemeye gidildiğini öğrendik. Bu işin peşini bırakmayacağız! "diye konuştu.
KÖYLÜLERİN TARLASI HABERSİZCE YOK EDİLİYOR
İvrindi'deki maden ile ilgili bir açıklama yapan Kaz Dağı Koruma Derneği "Bir yandan sulama kanalları yapılarak sözüm ona tarım teşvik edilirken diğer taraftan da köylülerin tarlaları kendilerinden habersiz bir şekilde maden için yok ediliyor." dedi.
Açıklamada maden alanına giren köylülerin yıllarca koyun güttükleri meralarını, su içtikleri gözelerini, gölgesinde uyudukları meşe ağaçlarını, melki topladıkları ormanlarını kaybetmenin acısı ile isyan ettiklerine vurgu yapıldı.
Otoriter rejimler sarsılıyor ama...(Yücel Özdemir)
Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCBTürkiye’de 31 Mart’ta yapılan yerel seçimler hem Avrupa basını hem Avrupa hükümetleri hem de Avrupa solu tarafından birkaç gündür adeta mercek altına alınmış durumda. Erdoğan ve partisi AKP’nin neden kaybettiği, muhalefetin iki önemli aktörü CHP ve DEM Parti’nin nasıl başarılı olduğu üzerinde analizler yapılıyor. Özellikle de Türkiye ile yakın ekonomik, diplomatik ilişkilere sahip Almanya’da...
Ülkenin en etkili gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’da Raphael Geiger, AKP’nin kalelerinin nasıl düştüğünü “Erdoğan nerede kaybetti?” başlıklı haberinde ayrıntılı olarak ele aldı.
Genel hava ve değerlendirmelerde Erdoğan’ın kaybetmesinin yarattığı iyimser hava hakim. İktidarın kaybetmesinin başlıca nedeninin ekonomideki kötü gidişat olduğu Avrupa’dan da görülebiliyor. Ekonominin kısa sürede düzeleceği, Erdoğan’ın da kaybettiği gücü toparlayabileceğine dair yorum ve değerlendirmeler yok. Bu nedenle olsa gerek “sonun başlangıcı” tanımlaması bolca kullanıldı. Uzun yıllardır Almanya’daki medyanın, demokrat-ilerici partilerin hedefinde olan Erdoğan’ın kaybetmesi, muhalefetin kazanması genel olarak bir umut yaratmış durumda. Dolayısıyla “Başka bir Türkiye mümkün” diyenler yeniden umutlarını yeşertti. Bir otoriter rejimin daha sonunun yaklaştığı üzerinde değişik senaryolar ortaya atılıyor. “Otokratların da yenilebileceği” (Der Spiegel) üzerinde duruluyor.
Elbette her otoriter rejimin bir ömrü var. Kimisinin uzun, kimisinin kısa...
Uzunca bir süredir Türkiye, Macaristan ve Polonya’dan başlayarak birçok ülkede yükselen otoriter rejimler ve liderlere son yıllarda bir de aşırı sağcı, faşist, ırkçı ve göçmen düşmanı partilerin yükselişi eklendi. Hal böyle olunca, ortada hiç de olumlu bir tablo görünmüyordu. Geçen yılın ekim ayında Polonya’da yapılan genel seçimlerde ideolojik olarak AKP’ye çok benzeyen, ancak Erdoğan kadar güçlü bir lideri olmayan Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), sandıktan birinci çıkmasına rağmen koalisyon ortağı bulamadı. 8 yıllık tek parti hükümeti yıkıldı, yerine liberal demokrat Donald Tusk’un başını çektiği bir hükümet kuruldu. Böylece aşırı muhafazakar, kadın hakları düşmanı, sağcı ve yargıyı kendi çıkarlarına göre dizayn etmeye başlayan PiS iktidardan oldu. Başta kadınlar olmak üzere, pek çok kesim PiS’in iktidardan düşmesine sevindi, kutlamalar yaptı.
Türkiye ve Polonya ile aynı otoriter halkada yer alan Macaristan, büyük olasılıkla seçimlerle dengelerin değişebileceği bir sonraki durak olacak. Kilise yurdunda çocuklara yapılan cinsel tacizden ceza alan bir kişinin affedilmesi nedeniyle şubat ayından bu yana on binlerce kişi, aralıklarla da olsa, aşırı sağcı Başbakan Viktor Orban’a karşı şubat ayından bu yana protesto gösterileri düzenliyor.
Alman basınında yer alan haberlere göre Cumhurbaşkanı Katalin Novak, şubat başında 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan yurdun müdür yardımcısını, Adalet Bakanı Judit Varga’nın önerisiyle affetmişti. Bu affa tepki amacıyla sanatçılar ve aydınlar tarafından “Artık yeter” sloganıyla çağrısı yapılan gösterilere on binlerce insan katılmıştı. Cumhurbaşkanı Novak ve Adalet Bakanı Varga tepkileri yatıştırmak için 10 Şubat’ta istifa etmek zorunda kaldı. Bu istifalar yetmeyince Protestan Kilisesinin Başkanı Zoltan Balog da istifa etmişti.
Novak, Varga ve Balog’un en büyük destekçisi ve ülkenin otoriter tek adamı Başbakan Viktor Orban ise sessizliğe bürünerek olayların kapanmasını beklemişti. Ancak, ortaya yeni belge ve bilgiler çıktıkça Orban’a karşı tepkiler geçen hafta yeniden başladı.
Protestoların başını ise Varga’nın eşi Peter Magyar çekiyor. Muhalefet hareketinin liderliğine soyunmuş durumda. Parti kurup seçime girmeyi planlıyor. Eğer Orban engellemezse bir sonraki seçimlerde Erdoğan’ın dostu Orban’ın işi de kolay olmayacak.
Uzun yıllar iktidarda kalanlara karşı tepkilerin değişik biçimlerde ve boyutlarda olduğu bu üç ülkedeki gelişmelerin nereye evrileceğine elbette muhalefetin başını çekenlerin izleyeceği politika önemli olacak. Ancak bir taraftan sağcı muhafazakar liderlerin tahtı sarsılırken diğer taraftan onların da sağında olanlar güç toplamaya başladı. Bunun başlıca nedeni ise elbette otoriter rejimlerden kopan geniş kitleleri çekecek ilerici parti ve örgütlerin zayıflığı. Özellikle Avrupa çağında sosyal demokrat, sol sosyal demokrat partilerin güç kaybetmeye devam ettiği bir süreç yaşanıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde ekonomik-sosyal sorunlar derinleşirken, sınıfsal temelde değil de kimlikler üzerinden ön yargıları körükleyerek, düşmanlıkları büyüterek güç kazanmak isteyenlerin sesi daha fazla duyuldu ve halen de duyulmaya devam ediyor.
Ancak, Polonya ve Türkiye’deki seçimler, doğru ittifaklar kurarak otoriter rejimlerin güç kaybetmesinin mümkün olduğunu gösterdi. Otoriterlerin yerine iktidara gelen ya da gelecek olanlar, eğer geniş emekçi sınıfların ağır sorunlarının hafifletilmesi yönünde adım atıp, güven kazanmaya devam etmezlerse, tıpkı ABD’de olduğu gibi, pusuda bekleyen gerici, otokrat, muhafazakar güçler kaybettikleri iktidarı yeniden almak için bu kez daha güçlü sahneye geri dönebilirler.
Bütün ezilenler, işçi sınıfı öncülüğünde kimlikler değil sınıfsal temelde bir araya gelip iktidara gelmediği sürece bu döngü bir tahterevalli misali hep bir aşağı, bir yukarı gidip gelecek.
Bahçelievler'de her okula bir cami dönemi başladı (Eylem NAZLIER)
Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, ÇEDES projesi kapsamında okullara gönderdiği yazıyla okul-cami, öğretmen-din görevlisi eşleştirme projesini hayata geçirdi.
Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum" (ÇEDES) projesi kapsamında ilçedeki tüm okullara "okul-cami eşleştirme" başlıklı bir yazı gönderdi.
Konuya ilişkin Evrensel’e konuşan Eğitim Sen 1 No’lu Şube Sekreteri Murat Orhan, “İmam-hatip projeleri tutmadı şimdi de ellerindeki bütün okulları İmam-hatipleştirmeye çalışıyorlar. Biz buna karşı mücadele edeceğiz” dedi.
Mili Eğitim Bakanlığının Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile imzaladığı ÇEDES projesi kapsamında okullarda yürütülen etkinlikler giderek yaygınlaşıyor. Son olarak Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü okullara gönderdiği yazıyla ilçede bulunan okulları camilerle eşleştirdi.
"KAYMAKAMLIK ONAY VERDİ"
Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen yazıda şu ifadeler kullandı:
“Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında, 'Çevreme Duyarlıyım ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi (ÇEDES) Projesi' yürütülmektedir. Yapılacak olan çalışmaların daha sağlıklı yürütülebilmesi için Okul-Cami eşleştirmesi yapılarak, Okul ve Cami görevlileri listesi yazımız ekinde sunulmuştur. Belirtilen okul ve camilerin eşleştirilmesi, öğretmen, İmam-hatip, müezzin kayyum ve diğer görevlilerin belirtilen Okul ve camilerde proje kapsamında çalışmalar yürütmelerine ilişkin kaymakamlık onay yazısı ekte gönderilmiştir.”
"BU YANLIŞTAN BİR AN ÖNCE DÖNÜN"
Eğitim Sen 1 No’lu Şube Sekreteri Murat Orhan ise şunu söyledi: “Daha önce farklı ilçelerde bazı okullardan öğrencilerin toplu halde camilere götürüldüğü, değerler eğitimi başlığıyla temizlik yaptırdığı bilgimiz var. Bu eşleştirmeler, benzer uygulamaların Bahçelievler ilçesindeki okullarda da hayata geçirileceği anlamını taşıyor. Onunla da kalmayıp eşleştirilen 'görevlilerin' okullara istediği gibi girip çıkmasının önünü açıyor. Formasyon sahibi olmayan kişilere çocuklarımızı emanet edemeyiz. Olası yanlış ifade ve uygulamalar büyük travmalara neden olabilir. Ders okulda ve öğretmenle işlenir, bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Bahçelievler'de okulların camilerle eşleştirimesine Eğitim Sen'den tepki: Okullar dini kuşatma altında
Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün ilçelerdeki tüm okulları camilerle eşleştirerek imam, vaiz görevlendirmesine eğitimciler tepkili: “Uygulama laikliğe de pedagoji bilimine de aykırı.”
Eğitim Sen İstanbul 1 No’lu Şube, ‘Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum (ÇEDES)’ uygulaması kapsamında İstanbul Bahçelievler ilçesindeki tüm okulların camilerle eşleştirilip, imam ve müezzin görevlendirilmesine tepki gösterdi. Bakırköy’de bulunan Eğitim Sen İstanbul 1 No’lu Şube binasında yapılan açıklamada “Dini merkezine alan ÇEDES, laik-bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine bütünüyle aykırıdır” denildi.
"LAİK EĞİTİM HEDEFTE"
Eğitim Sen İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Barış Uluocak, siyasi iktidar eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamaların eğitimin tüm kademelerine yayıldığını söyledi. Zorunlu seçmeli din dersi dayatması, STK görünümlü cemaat ve tarikatlarla yapılan protokollerle, açık ve örtülü müfredatla, diyanetin bitmek bilmeyen projeleriyle okullarda her kademede hızını giderek artıran bir dinselleştirme kuşatmasının yaşandığına vurgu yapan Uluocak “Bugüne kadar eğitim alanında Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalandı. Geçtiğimiz yıllar içinde okullarda hayata geçirilen ortak projeler üzerinden eğitimin dinselleşme süreci hızlanırken, doğrudan laik eğitimi hedef alan uygulamalar adım adım hayata geçirildi” dedi.
OKUL-CAMİ EŞLEŞTİRMESİ
Bütün bu dinselleştirme hamlelerinin son dönemde ÇEDES uygulamasıyla hayata geçirilmeye başlandığını dile getiren Uluocak “ÇEDES’le şubemizin örgütlenme alanında bulunan Bahçelievler’de bir süredir okullarda çeşitli faaliyetler yürütülmekte, diyanet personelleri okullarda çeşitli etkinliklere katılmaktadır. Son olarak Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü okullara göndermiş olduğu 3 Nisan 2024 tarihli yazı ile ÇEDES projesi kapsamında ‘okul cami eşleştirmesi’ yapıldığını ve bu doğrultuda okul ve camilerde imam-hatip, müezzin kayyum ve diğer görevlilerin çalışmalar yapacağını bildirmiştir” dedi.
"PEDAGOJİ BİLİMİNE AYKIRI"
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün yazısında Bahçelievler’deki 84 okula diyanet personeli görevlendirildiği ve okullarla mescit-cami eşleştirmeleri yapıldığını dile getiren Uluocak “Buradan Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne soruyoruz ‘okul-cami-mescit’ eşleştirmesi ve diyanet personeli görevlendirmesiyle nasıl bir eğitsel fayda sağlamayı düşünüyorsunuz? Pedagojik donanımları şüpheli bu personelin öğrencilerle etkinlikler yapmasının yaratacağı problemlerin farkında mısınız?” diye sordu. Uluocak, Anayasa dahil eğitimle ilgili hemen tüm yasalara da aykırı olan bu protokolü ve bu görevlendirmeleri kabul etmeyeceklerini belirterek “Dini değerleri merkeze alan ÇEDES, laik-bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine aykırıdır.” dedi.
Dilaver Enerji’de madenci 700 liralık kaçak akım rölesi olmadığı için ölmüş
Dilaver Enerji'ye ait maden ocağında Soner Korkut'un elektrik akımına kapılıp ölümüyle ilgili bilirkişi raporunda, elektrik panolarında kaçak akım rölesi ve topraklama olmadığı ortaya çıktı.
Zonguldak’ta, maden ocağında, maden işçisi Soner Korkut'un (25) elektrik akımına kapılıp ölümüyle ilgili bilirkişi raporunda, elektrik panolarında kaçak akım rölesi ve topraklama olmadığı ortaya çıktı. İncelemede, kaçak akım rölesinin ölümü önleyebileceği belirtilirken, maden ocağının işletme müdürü maden mühendisi Yusuf Çavdar (56) tutuklandı.
İş sağlığı güvenliği uzmanı ve maden mühendisi Çağlar Öztürk | Fotoğraf: DHADHA’ya konuşan İş sağlığı güvenliği uzmanı ve maden mühendisi Çağlar Öztürk, "Panolarda kanuni zorunluluk olarak kaçak akım rölesi takılı olmak zorundadır. Röle, bir sigortadır, biz ona 'yaşam sigortası', deriz. Eğer devrede kaçak varsa, devre kendini tamamlayamadığı için anında atar. Herhangi bir yerde insanla elektrik teması söz konusuysa elektrik çarpmasını engeller. Çok pahalı bir aygıt değildir. 700 ile 1500 lira arasında fiyatları değişir" dedi.
İş cinayeti, 2 Nisan'da saat 04.30 sıralarında Dilaver Mahallesi Karamanya Sokak'taki Dilaver Enerji'ye ait maden ocağında meydana geldi. Sahur sonrası elektrikçi olarak çalıştığı maden ocağındaki faaliyetine devam eden Soner Korkut, elektrik akımına kapıldı. Mesai arkadaşları, yaralanan Korkut için 112 Acil Çağrı Merkezi'ne haber verdi. Olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. İşçiyi, mesai arkadaşları yüzeye çıkarıp sağlıkçılara teslim etti. Atatürk Devlet Hastanesine kaldırılan Korkut, hayatını kaybetti. Olayla ilgili soruşturmada cumhuriyet savcısı, Türkiye Taşkömürü Kurumu Sözleşmeli Sahalar Başmühendisliği ekibi ile savcılığın oluşturduğu elektrik ve maden mühendisleri ile iş güvenliği uzmanından oluşan bilirkişi ekibi olayın yaşandığı maden ocağında incelemelerde bulundu.
ELEKTRİK PANOLARININ MADEN OCAKLARINDA KULLANILAN ‘ALEV SIZDIRMAZ’ ÖZELLİKTE OLMADIĞI TESPİT EDİLDİ
Maden ocağı içinde, çok miktarda su çukuru olduğu ve çukurlarda dalgıç pompayla su tahliyesi yapıldığı belirtildi. Korkut'un da ocak girişinden yaklaşık 500 metre uzakta, çalışmayan bir dalgıç pompa yanında, 30 santim derinliğindeki su çukuru içinde bulunduğu ifade edildi.
Ocak içinde inceleme yapan bilirkişi heyeti, elektrik panolarının maden ocaklarında kullanılan ‘alev sızdırmaz’ özellikte olmadığını tespit etti. Korkut'un öldüğü pompanın elektrik tesisatının topraklama kablosu kesilerek bağlandığı belirtilirken, elektrik panosunda kaçak akım rölesi olmadığı ve doğrudan sigortadan bağlantı yapıldığı ortaya çıktı. Röle bulunsa ölümün önlenebileceği bildirildi.
Elektrik mühendisi bilirkişinin, elektrikçinin tek başına tamirat yapmaması gerektiğini belirttiği raporda, su havuzlarına giden elektrik kablolarının galeri içinde gelişigüzel duvara takılı olduğu, seyyar kablo çekildiği, bazı yerlerde kabloların ezildiği ancak iletken kısmının açılmadığı ifade edildi.
İSG UZMANI UYARMIŞ
Öte yandan, iş sağlığı ve güvenliği uzmanının maden ocağıyla ilgili, 17 Aralık 2023'te verdiği öneride, ocaktaki tüm elektrik panoları, kabloları ve elektrikli ekipmanın 'ateş geçirmez' ve 'atex belgeli' (kaçak akım röle standartlarını düzenleyen belge) olmasını patrona öneri defterinde yazdığı ortaya çıktı. Patronun da defteri imzaladığı belirtildi.
“RÖLE OLMADAN ELEKTRİK BAĞLANMASI YASAK”
Elektrikle ilgili işlemlerde 3 unsurun önemli olduğunu söyleyen iş sağlığı güvenliği uzmanı ve maden mühendisi Çağlar Öztürk, "Biri kaçak akım rölesi, biri topraklamadır, diğeri de panoların önüne yalıtkan paspaslar koyarız. Bu 3 önlemi aynı anda alırız. Bu kazanın oluş nedenlerinden bir tanesi, elektrikçinin tamirat ve bakım yaparken elektriği kesmemiş olmasıdır. Bu bir hatadır. İkincisi, panolarda mutlaka topraklama olmak zorundadır, pano toprağa bağlanır herhangi bir kaçak akıma izin vermemek için. Bu ikisi yetmez, panolarda kanuni zorunluluk olarak kaçak akım rölesi takılı olmak zorundadır. Röle dediğimiz bir sigortadır, biz ona 'yaşam sigortası' deriz. Eğer devrede kaçak varsa, devre kendini tamamlayamadığı için anında atar. Herhangi bir yerde insanla elektrik teması söz konusuysa elektrik çarpmasını engeller. Çok pahalı bir aygıt değildir, bildiğiniz sigorta şeklindedir. 700 lira ile 1500 lira arasında fiyatları değişir. Bunun 380W ve 220W olanı vardır. Ocaktaki muhtemelen 380W’dir. Bu kazanın oluş nedeni, tamamen kaçak akım rölesinin olmaması, topraklamanın olmaması ve elektriğin tamirat öncesinde kesilmemiş olmasıdır" diye konuştu.
Ocaktaki İSG uzmanı, mühendislerin veya daimi nezaretçilerin röle olmadığını tespit ettiklerini tahmin ettiğini belirten Öztürk, "Yetkililerin orada kaçak akım rölesi ya da topraklamanın olmadığını bilmesi gerekiyor. Elektrikçinin de bunu bilmesi gerekiyor. Topraklamanın, kaçak akım rölesinin olmadığı bir panodan elektrik bağlanması yasak zaten. 'Kaçak akım rölesi her panoda olacak' diye yönetmelik de konmuş. Bu kazanın temel nedeni saydığım 3 maddedir" dedi.
MUHABİRİN ÜZERİNE YÜRÜDÜ
Olayla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında maden ocağının sahibi H.D., işletme müdürü Yusuf Çavdar ve 2 İSG uzmanı ifadeye çağrıldı. H.D. savcılık ifadesinin ardından İSG uzmanları adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, Çavdar ise tutuklandı. Polis eşliğinde kelepçesiz halde adliye binasından çıkan Yusuf Çavdar, kendisini görüntüleyen muhabirin üzerine yürüdü. Polisin araya girmesiyle ekip otosuna bindirilen Çavdar, cezaevine götürüldü. (İŞÇİ SENDİKA SERVİSİ)
DEM Partinin kazandığı Cizre'de kayyum 1 saatte 30 milyon harcadı (ÖmerAkın)
Cizre kayyumu Nazlı Demir, DEM Partili eş başkanlara mazbata verilmeden 1 saat önce belediye kasasından 30 milyon 41 bin TL harcadı.
Şırnak'ın Cizre ilçesinde 31 Mart yerel seçimlerinin kazananı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) oldu. DEM Parti'den belediye eş başkanı olarak seçilen Güler Yerbasan Tunç ve Abdürrahim Durmuş, seçim sonrası mazbata için İlçe Seçim Kurulu'na başvurdu. Ancak mazbata "hazır değil" gerekçesiyle verilmedi. Eşbaşkanlar Tunç ve Durmuş'a mazbataları 3 Nisan'da verildi.
Kayyum yönetiminin mazbata verilmeden hemen önce 30 milyon 41 bin 702,93 TL harcadığı ortaya çıktı. Edinilen bilgilere göre; İller Bankası’ndan Cizîr Belediyesi hesabına 3 Nisan’da saat 13.30’da Nisan ayı bütçesi için 62 milyon 283 bin TL yatırdı. İller Bankası, hesaba yatan paradan 5 milyon 202 bin TL'sini kesti. Bu duruma "belediyenin borcu" gerekçe gösterildi.
KAYYUM 1 SAATTE 30 MİLYON HARCADI
İller Bankası'ndan gelen paranın 30 milyon 41 bin 702,93 TL'si bir saat içinde çeşitli ödemelere harcandı. Söz konusu ödemeler arasında dikkat çekici kalemler yer aldı. Hükümet Konağı jeneratörü için 5 bin 800 litre akaryakıt alınarak, 241 bin 675,56 TL ödendi. Ayrıca Cizre El Cezeri Yatılı Kuran Kursu'nun çatı katı onarımı için 605 bin 605,82 TL; Köprübaşı Cami Taziye Yapım işi için 535 bin 232,99 TL; 14 kalem "mal malzeme alım işi" için ise 1 milyon 381 bin 241,30 TL harcandı. Diğer ödemelerin ise, AKP'ye yakınlığıyla bilinen firmalara olan borçlar için harcandığı öğrenildi. Harcamalar sonrası kasada 37 milyon 33 bin TL kullanılabilir limit kaldı. Nisan ayı için planlanan giderlerin ise, 92 milyon 834 TL tutarında olduğu öğrenildi.
Kayyum yönetiminin harcamalarından bir saat sonra DEM Partili eşbaşkanlara mazbataları verildi.
AKP'li belediyelerden son gün vurgunu: Milyon milyon dağıttılar (Uğur Zengin)
Görsel: Microsoft Copilot