Kemal Okuyan'dan 'Saraçhane' değerlendirmesi: Artık bu saçmalığın parçası olmayacağız (soL)
Saraçhane'deki 1 Mayıs mitinginde çağrıcı konfederasyonlar ve ''Taksim'' iddiasıyla alanda bulunan CHP'nin sorumsuzca davrandığını söyleyen Kemal Okuyan, "Artık bu saçmalığın parçası değiliz" dedi.1 Mayıs milyonlarca işçinin birlik, mücadele ve dayanışma günü. Türkiye'de emekçiler bu iddiayla sokaklara çıktı, meydanları doldurdu. Gözlerse iktidarın 42 bin polisle birlikte ablukaya aldığı Taksim Meydanı'ndaydı.
Bu yıl Taksim'e çıkma iradesi gösteren sendika ve partiler, buluşma noktası olarak Saraçhane'yi işaret etti. Sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce kişi Bozdoğan Kemeri önünde kurulan polis barikatının karşısında toplandı. Alana çağrıda bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da oradaydı. 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamanın öneminden bahsettikten sonra arabalarına binip, alandan ayrıldılar.
Bu sırada alanı dolduran diğer parti ve sendikalar polis barikatını aşmak için çalışıyor, yoğun müdahaleye maruz kalıyordu. Dakikalar sonra buluşmanın çağrıcılarından DİSK ve KESK de mitingi sonlandırdığını duyurdu. Meydanın kısmen boşalmasıyla birlikte polis kalabalığı ittirerek Saraçhane'den uzaklaştırdı.
Türkiye Komünist Partisi binlerce üyesiyle son ana kadar Saraçhane'deydi. Süreci yerinde takip eden TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Saraçhane'de yaşananları soL'a değerlendirdi.
'Binlerce kişi boyun eğmediğini gösterdi'
Taksim için gösterilen iradenin önemine dikkat çeken Okuyan, yasaklamalara rağmen binlerce kişinin boyun eğmediğinin altını çizdi:
"Bugün Türkiye'de binlerce kişi işçi sınıfının mücadele gününün hakkını vermeye çalıştı, çalışıyor. Devam eden mitingler var. Ama herkesin tartıştığı, merak ettiği İstanbul'daki mitingdi. Saraçhane'de bugün Taksim Meydanı'nın 1 Mayıs Meydanı olarak tarihsel değerinin devam ettirilmesine dönük çok güçlü bir irade sergilendi. Yasaklamalara, tehditlere, provokatif açıklamalara rağmen binlerce kişi Saraçhane'de toplandı. Bu son derece önemli.
Siyasi iktidarın Taksim'e dönük 'güvenlik' gerekçesiyle yaptığı yasaklamanın olağanüstü saçma olduğu bir kez daha görüldü. İstanbul'un neredeyse yarısında bir sıkı yönetim var. Taksim'de yapılacak bir mitingin güvenliğini almanın çok daha misliyle kaynağı İstanbullulara ve emekçilere bir gün boyunca çile çektirmek için kullandılar. Buna boyun eğilmediğini gösterdi binlerce kişi."
'Çağrı yapanlar arasında bir plan olmadığını gördük'
"İşin başka bir boyutu var" diyen TKP Genel Sekreteri, "Taksim" iddiası taşıyan kurumların bugün sergilediği tutumu "sorumsuzca" diye niteledi:
"Bugün emekçi yığınlar, yoksullar çok tarihsel bir hayat pahalılığı problemiyle karşı karşıyalar. Buna karşı mümkün olduğu kadar kitlesel, kararlı, ne dediği belli olan bir mücadelenin örülmesi gerekir. Bu anlamda bir kez daha gördük ki Türkiye'de 1 Mayıs'ı kutlama iddiasını taşıyan kuruluşlar, zayıflıkları nedeniyle veya siyasi siyasi özellikleri nedeniyle olabilir ama bunu becerme yeteneğine sahip olmadıklarını gösterdiler.
'Taksim'e yürüyoruz' büyük bir iddiadır. Bu iddiayı dile getirenlerin kendi aralarında koordine olmaları gerekir. Böyle bir koordinasyon yoktu. Saraçhane'ye çağrı yapan kurumlar arasında bir kararlılık, plan olmadığını gördük. Laf olsun diye 'Taksim'e yürüyoruz' demek kolay ama binlerce insan oraya geldiği zaman o insanların sorumluluğunu üstleneceksiniz ya da 'Gelmeyin, biz kendi üyelerimizle Saraçhane'de toplanacağız' diyeceksiniz."
'Çok ağır bir sorumsuzluk'
Sorumsuz tavrın, İstanbul'da 1 Mayıs'ın organizasyonundan bu yana sürdürüldüğünü kaydeden Okuyan, "Ne olacağını bilmemize rağmen son ana kararlı davrandık dedi.
"1 Mayıs öncesinde bu kadar ciddi bir iddia taşıyan konfederasyonlar, siyasi partilerle ilişkiye dahi geçmediler. Biz Türkiye Komünist Partisi adına konuşalım. TKP oraya binlerce kişiyle gitti ve onların sorumluluğunu taşıdı. Biz çağırıcı değildik. Bir çağrı oldu, bölmemek adına, ne olacağını bilmemize rağmen geldik, sorumlu ve kararlı davrandık, son ana kadar kitlemizi koruduk, dağılmadık. Ama öte yandan düzenleyicilerin bir bölümü alanı çoktan terk etmişlerdi.
CHP yönetimi en yetkili kişisinin ağzından 'Oraya geleceğiz ve kitlemizle birlikte Taksim'e yürüyeceğiz' dedi. Bu büyük bir iddiadır. Ne oldu? Verilen adres de büyükşehir belediyesiydi. Belki onun önünden bir yürüyüş planlanıyordu ama sayın Genel Başkan Özgür Özel, kısa bir süre sonra belediye başkanıyla birlikte alanı terk etti. Bu çok ağır bir sorumsuzluktur. CHP'nin orada duran kitlesi için de sorumsuzluktur."
'Bu anlayışın düzenleyeceği hiçbir 1 Mayıs'ın parçası olmayacağız'
Bugün Saraçhane'de yaşananların ardından aynı çağırıcıların düzenleyeceği 1 Mayıs'larda yer alamayacaklarını duyuran Okuyan, "Artık bu saçmalığın parçası olmayacağız" dedi.
"Bu sendikal anlayışın düzenleyeceği hiçbir 1 Mayıs'ın artık parçası olmayacağız. Bugünden ilan ediyoruz. Kimse de TKP şöyle yapıyor, böyle yapıyor demesin. Bizim Türkiye işçi sınıfına karşı sorumluluğumuz var. Halkımıza, üyelerimize, dostlarımıza karşı sorumluluğumuz var. Bugün o sorumlulukla hareket ettik. Sonuna kadar bekledik. Hiçbir şekilde, tek bir arkadaşımız dahi alanı terk etmedi. Organize bir şekilde çıktı.
Önümüzdeki yıl Türkiye işçi sınıfıyla sermaye sınıfına karşı bir mücadelenin yükseltilmesi için nasıl bir 1 Mayıs'a ihtiyaç varsa Türkiye Komünist Partisi bu 1 Mayıs'ı organize etme yeteneğine ve kararlılığına sahiptir. Bunu benzer bir iddia, sorumluluk ve kararlılıkla dürüstçe yapmak isteyenlerle birlikte tabi ki hareket ederiz. Ama biz artık bu saçmalığın parçası olmayacağız."
/././
Özel 1 Mayıs’ı iyi yönetemedi; zayıf tükürük sakal ıslatır…(Murat Sabuncu-T24)
Müzakere konusunda iktidara alan açan Özgür Özel, mücadele konusunda umut vermedi. Tüm emekçilere “Saraçhane’de buluşma, oradan Taksim’e yürüme çağrısı yapan” Özel, polis barikatının orada durup iktidara haklı ama bilinen eleştirileri sıralayıp alandan ayrıldı.
1 Mayıs; önce kişisel izlenimler…
Diz kapağımdaki bir sorun yüzünden doktor yürümemem gerektiğini söyledi ama 1 Mayıs Emek Bayramı’nda bir gazeteci olarak evden olanları seyretmeyecektim elbet…Sabah 5.00’ten itibaren ulaşım neredeyse tamamen durdurulduğundan Saraçhane’ye Aksaray üzerinden gelmem sağlık sorunu nedeniyle mümkün olamayacak diye Beşiktaş’tan Taksim’e doğru gitmeye karar verdim. Elbette kulağım ve gözüm Saraçhane’de olarak. Evin yakınındaki duraktan otobüse binerken “Ortaköy’e kadar gidiyor sonrası kapalı” diye herkes gibi uyarıldım. Ortaköy Meydanı’nda polisin kestiği alanda inip yürümeye başladım. Yıldız Parkı’nın orada bacağım ilk olumsuz sinyalleri vermeye başladı. Yanımdan ellerinde koca bavullarla, şaşkınlıkla ve zorlanarak geçen turistleri, taksi ya da herhangi bir araç arayan her yaştan kimi çocuklu kimi yaşlı pek çok insanı görünce utanıp ağrı kesicimi alıp devam ettim. Beşiktaş Meydanı’na geldiğimde vapur iskelesinden itibaren ellerinde kalkanları, gaz fişekleri, hatta uzun namlulu silahlarıyla polis yoğunluğunu görmeye başladım. Barbaros Bulvarı’na doğru TOMA’lar birkaç zırhlı araç hazır edilmişti. Beşiktaş Çarşısı’nın girişi-çıkışı pek çok sokağı polis yazan demir parmaklıklarla kapalıydı. Kontrollü olarak açılan kısımlardan yaya girişi-çıkışına izin veriliyordu. Çarşı’nın içinde çalışan ve müşteriden çok güvenlik güçleri vardı. Akaretler’den sonra yayaların da ileriye doğru geçişi zorlaştırılmıştı. Çarşı’da bir süre bacağımın ağrısıyla baş etmeye çalışıp tekrar Ortaköy’e doğru yürümeye başladım. Ben Beşiktaş’a varmadan Taksim’e yürümeye çalışan bir gruba polis sert bir şekilde müdahale etmiş ama ben şahit olmadım.
Gidiş-dönüş yolunda hissettiklerim…
Kendi şehrimde, sokağımda, meydanımda polislerin arasında yürümek… Ulaşımın-özgürce seyahatin hatta kendi evinin sokağına girmenin-çıkmanın mümkün olamadığı kimi yerler… Kesilen trafik … Neden? Taksim’de, Anayasa Mahkemesi’nin deyimiyle “emeğin hafızasının olduğu alanda” bayram yapılacak diye. Daha önce üç yıl bunun önünü açan, hatta bununla övünen iktidarın keyfi bu yıl (yıllardır) böyle istiyor diye…
1 Mayıs, Saraçhane ve CHP üzerine izlenimler…
31 Mart seçimlerinin birinci partisi CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, 9 Nisan günü Sabah’a yaptığı açıklamayla, seçimlerden yenilgiyle çıkan, bununla ilgili kendi tabanı-yönetimi dahil bir özeleştiri sürecine giren, zorlanan iktidar partisine; Cumhur İttifakı’na önemli bir el uzattı. “Makama saygı” manşetiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşebileceğini söyledi. O günden bugüne Türkiye’nin öne çıkan gündem maddesi “ikili ne konuşacak”… CHP liderini “kutuplaşmayı kırmak için önemli adım attı” diye kutlayan da zora girmiş, “Erdoğan’ın liderliğini-meşruiyetini yeniden görünür kıldı” diye eleştiren de var. Özel ise “hem müzakere hem mücadele” diye tanımlıyor tavrını. Erdoğan’ın ihtiyacı olan özellikle anayasa değişikliği. Bu konuda iktidar ortağı MHP’nin de “çerçevelediği mevcut yapı içinde fazla değişiklik yapmadan” muhalefetin de desteğini alarak istiyor. Gücünden-kazanımlarından taviz vermeden, bunu paylaşmadan, kuvvetler birliğini sürdürerek bir daha seçilebilmesinin aynı zamanda ekonomik krizle boğulmuş halkın konuşma konusunun başka bir noktada olmasını arzu ediyor.
Özel, müzakere derken hayalini “emekli zammı CHP’li belediyelerin borç durumu-Hazine garantisi” gibi yerlere konumlarken Erdoğan, anayasa ve muhalefet içinde yeni güç dengeleri ile farklı bir siyasi mühendislik yapıyor. 1 Mayıs günü iktidarın talimatıyla Saraçhane’ye barikat kuran polislere bakıp “Anayasa böyle mi; bu şartlarda mı yapılacak”, “İşte yılın fotoğrafı” diyenleri ilgiyle izliyorum. Son sekiz yılda böyle kaç “yılın fotoğrafı”nı verdi iktidar, siz yeni mi şaşırıyorsunuz? Polis Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına kelepçe taktığında okullarından uzaklaştırılan akademisyenlerin cüppelerinin üzerine bastığında, sabaha karşı gazeteciler muhalif siyasetçiler evlerine yapılan baskınlarla içi boş iddianamelerle hapse konulduğunda o fotoğraf canlanmadı mı zihninizde? Saraçhane iktidar adına bir devamlılıktır.
Ama burada halk adına talihsiz olan, ümitsizliğe sürükleyen CHP’nin dün sergilediği tutumdur.
Açıklayayım…
Müzakere konusunda iktidara alan açan Özgür Özel, mücadele konusunda umut vermedi. Tüm emekçilere “Saraçhane’de buluşma, oradan Taksim’e yürüme çağrısı yapan” Özel, polis barikatının orada durup iktidara haklı ama bilinen eleştirileri sıralayıp (onu Ankara’da da yapabilirdi) alandan ayrıldı.
“Ne yapsaydı, yani gerginlik mi çıkarsaydı?” diye sorulabilir. İşte buradan sonrası ‘yaratıcı siyasete’ giriyor. Önce şu tespiti yapayım. Bir lider “Düşün arkama, Taksim’e gidiyoruz” dedikten sonra Saraçhane’de duruyorsa, bir daha “Düşün arkama” dediğinde kitle iki kere düşünür. Üstelik bu Özel’in ilk ‘freni’ değil. 8 Kasım 2023’te Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararına Yargıtay’ın uymaması üzerine şöyle söylemişti:
“Tüm halkımızı bu darbe girişimine karşı direnmeye davet ediyoruz. Örgütümüzden, sivil toplumdan, meslek örgütlerinden gelecek her reaksiyonu sonuna kadar destekliyoruz. Türkiye Barolar Birliği'nin yarınki olağanüstü toplantısını önemsiyoruz, girişimlerini destekliyoruz. Bundan sonra onların, sivil toplumun, meslek örgütlerinin yanındayız. Önlerinde olmamız gerektiğinde önlerinde olacağız. Onların direnişine karşı, halkın mücadelesine karşı hem birer nefer olarak CHP'nin tüm milletvekilleri, tüm üyeleri olmaları gereken her yerde olacaklardır. Sokaklarda, meydanlarda direneceğiz, bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız. Mücadelemiz büyük bir dirençle başlayacak ve sürecektir. Ne tek adama ne onun ittifak ortaklarına ne de Anayasa'ya darbeye cüret edenlere teslim olmayacağız.”
Bunun gereği yapıldı mı? Hayır. Bu arada Saraçhane’den öteye geçilmeyeceği tahmin ediliyor, biliniyorsa Saraçhane’de elbette barışçıl ama yaratıcı bir gösteri yapılamaz mıydı? Esas soru. Çağırdığın kitle son kişiye kadar alandan ayrılmadan, konuşmanı yapıp gitmek doğru bir hareket midir? Özel’in Saraçhane’de ortaya çıkardığı duruşla ilgili görüşüne başvurduğum bir kıdemli siyasetçi, sosyal demokrat önemli bir siyasetçinin bir cümlesini hatırlattı: Zayıf tükürük sakal ıslatır…
Bu arada…Özel’in yanında beraber yürüyen Ekrem İmamoğlu için Saraçhane önemli bir yerdir. Orada haksızlıklar duvara çarpmıştır. Ama dün itibariyle Anayasal bir hakkın, barışçıl gösteri-yürüyüş hakkının duvara çarptığı yer haline de gelmiştir. İmamoğlu da dün verdiği fotoğrafla her zamanki çizgisinin dışında bir görüntü vermiştir.
Bitirirken…
Özgür Özel, dün iktidarın çizdiği çizginin içinde kaldı. Bugünkü görüşme öncesi moral üstünlük hem de 31 Mart yenilgisine rağmen Erdoğan’a geçti. Kutuplaşmayı ortadan kaldırmak, partilerin-liderlerin görüşmesi, normale, huzurlu günlere dönüş elbette son derece saygın istekler. Ama yaşanan tablo; liderlerle konuşurken, muhatap alınması-kazanılan çok sayıda belediyeyle hizmet edilerek ikna edilmesi gereken kitlenin, esas muhatabın halk olduğunu hatırlattı. Özgür Özel, AKP Genel Merkezi’nde Erdoğan ile konuşurken konu Anayasa’ya geldiğinde “konuşmak için memlekette bir demokratik zemin olmadığını, önce bunun kurulması gerektiğini de” söyleyecektir. CHP’nin parlamenter sisteme dönüş konusunda ısrarlı olması Türkiye’nin geleceği açısından önemlidir. Yazıda son söz saygın Anayasa Hukukçusu Serap Yazıcı Özbudun’un Yeni Arayış’ta yaptığı bir analizden.
“Bugün yürürlükteki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini yaratan 21 Ocak 2017 tarihli 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu, olağanüstü halin ifade ve katılma hürriyetlerini kısıtladığı bir ortamda TBMM’ye ve halkoyuna sunulmuştur. 16 Nisan 2017’de yapılan halkoylamasında mevzuata aykırı olarak mühürsüz oy pusulaları geçerli kabul edilmiştir. Bu ise Anayasa değişikliğinin meşruiyetine gölge düşürmüştür. Dolayısıyla bu noktada üzerinde durulması gereken en önemli soru, Türkiye’nin bugün içinde olduğu koşullarda ifade hürriyetiyle bu hürriyetten türeyen bilim ve sanat, toplantı ve gösteri yürüyüşü ve basın hürriyeti gibi hürriyetlerin alanının ne olduğu, vatandaşların karar alma sürecine katılma kanallarının ne ölçüde mevcut olduğu meselesidir. Maalesef Türkiye, bu anayasal hürriyetler yönünden MGK yönetiminin yarattığı koşullardan daha iyi bir noktada değildir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, olağanüstü hâl yönetiminin yarattığı anayasasızlaştırma ve otoriterleşmeyi kurumsallaştırmıştır.”
Yazıcı’nın sorguladığı “vatandaşın karara katılım kanallarının tamamen kapalı olduğunu” biliyoruz. Bakalım bugün ne olacak, kanallar lider konuşmalarının dışında halkın, kitlelerin katılımına da açılacak mı?
/././
Yürüyüş (Arif Nacaroğlu-Evrensel)
“Taksim Meydanı’nda gösteri olursa insanların meydanda gezme, esnafın iş yapma özgürlüğü engellenir.”
Taksim’i kapatma sebeplerine bakar mısınız? Değil kargalar, IQ seviyesi 30 üzeri olan az akıllılar bile bu gerekçeye katıla katıla güler.
Daha yeni Galata Köprüsü’nü kapatıp, iç işleri bakanı, savunma bakanı, valisi ve bilumum Bilalsever köprüde balık tutanların (?) hakkını gasbedip Gazze protestosu yapmadı mı? Hem de arka kapıdan İsrail ile tatlı alışverişi sürdürenlerle birlikte.
Taksim’i kapatacağız diye, neredeyse tüm İstanbul’u, Türkiye’nin polisinin yarısını, TOMA’ları kullanarak kapattılar. Görüntüler savaş alanında karşılaşan 2 düşman ordu gibi. Üç sıkıyönetim ve askeri yönetim görmüş olanlar bile böyle bir Saraçhane savunması görmemiştir. Su kemerlerinin üzerinde keskin nişancılar. Namlular belediye binasının önündeki parka dönük. Sanki düşman (?) meydanda. Ülke karışsın isteyenlerin, “Ah bir kör kurşun Mister Özer’e, Mister İmamoğlu’na, Miss Çerkez’e değse de işi kökten çözsek” dediklerini daha önce Maraş’ta, Çorum’da duyduğumuz gibi duyar gibiyiz.
Saraçhane’de Türkiye’nin birinci partisinin başkanı, vekilleri, belediye başkanları toplandı. Önlerinde, arkalarında işçiler. Bir yürürlerse İstanbul özgürleşecek. Bir yürüseler insanlar özgürleşecek, bir yürüseler Anayasa kurtulacak.
İnsanlar soruyor, “Madem yürümeyecektiniz, neden insanları Saraçhane’ye topladınız?”
/././
Sendikalar ve CHP yönetimi 1 Mayıs’ta zevahiri kurtardı mı? (Candan Yıldız)
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘değişim’ diyerek yenen yeni yönetimin, 1 Mayıs öncesi ‘Taksim’e yürüyoruz’ çağrısının Saraçhane ile sınırlı tutulmasına tepki oluştu
Gezi eylemlerinden (2013) bu yana Taksim yasak…
31 Mart seçimlerinin yarattığı iyimser hava başta DİSK olmak üzere sendika ve meslek örgütlerini ve CHP’yi Taksim yasağını fiili olarak geçersiz kılma konusunda motive etse de ‘büyük’ sözlerin arkasında ne DİSK ne CHP ne de KESK yönetimi durabildi.
Adalet Yürüyüşü’nden bu güne bu 1 Mayıs, CHP’nin alana çıkma konusundaki isteksizliğini, ataletini üzerinden atıp atmayacağına ilişkin bir sınavdı.
O sınav CHP tabanı için geçilse de yönetimi için ‘zevahiri kurtarmaktan’ öteye geçemedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, CHP İl Başkanı Özgür Çelik, sendika temsilcilerini ziyaret ettikten, yasağa ilişkin eleştirel açıklamalardan sonra alandan ayrıldılar.
Sendikaların tavrı da farklı değildi. Onlar da kitle daha ne olduğunu anlamadan eylemi sonlandırdı.
Sendikalar eylemi bitirip alandan ayrılırken, farklı sol partilerden gruplar, Saraçhane-Unkapanı arasındaki tarihi kemerde barikat kuran polise karşı ‘Aç, aç, barikatı aç’ sloganını atmaya, gaz yemeye devam ediyordu.
Kitle kendisini yine yalnız bırakılmış hissetti.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘değişim’ diyerek yenen yeni yönetimin, 1 Mayıs öncesi ‘Taksim’e yürüyoruz’ çağrısının Saraçhane ile sınırlı tutulmasına tepki oluştu.
Oysa CHP tabanının ruh hali farklıydı alanda…
CHP’nin 30 yıl sonra kazandığı Eyüpsultan’dan partili gençlerle konuştum. CHP’nin alanlara inmesini değerlendirmelerini istedim.
Hakan Kahramanoğlu/CHP Eyüpsultan
30 yaşlarında olan Hakan Kahramanoğlu’nun ifadeleri tabana teşmil edilebilir aslında...
“Kanımız kıpır kıpır. CHP daha önce halktan ve gençlikten uzaktı. Umarım devamı gelir, CHP’yi bundan sonra da alanlarda görmek isteriz. “
Can Yüksel / CHP Eyüpsultan
35 yaşlarında Can Yüksel de CHP’nin alana inmesinden memnundu…
“Daha aydınlığa gideceğimiz düşüncesindeyim. Alanlarda olmak zorundayız. Halk uyanıyor ve bir araya geliyor. Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesi doğal ve normal ama tereddütte kalıyorum biraz. Laiklikten, çağdaş eğitimden, kadınların haklarından taviz verilmemeli.”
Muammer Boy / İşçi Emeklisi (Soldaki)
İşçi emeklisi ve CHP üyesi Muammer Boy da benzer bir ruh halindeydi…
“CHP’nin alanlarda olmasına hasret kalmıştık. Sınıfsal mücadeleyi başlatan bir yapıdır CHP. Emeklilere yapılan bu kadar zulmün sonucunda ilk defa emekliler uyandı. Özgür Özel’in Erdoğan’la Saray’da görüşmesinden tedirgin olmuştuk. AKP Genel Merkezi’nde görüşmeleri çok iyi oldu. Çünkü iki genel başkan olarak görüşecekler. Yeni anayasayı görüşelim diyorlar ama anayasayı tanımıyorlar ki neyi görüşeceksin.”
Sezgin Tanrıkulu
CHP’nin artık “Mücadele ve müzakere” partisi olduğunu söyleyen Sezgin Tanrıkulu da Saraçhane’deki tablodan umutluydu.
“Bu otoriter yönetimin bize çizdiği sınırlar içesinde kalmayacağız. Şimdiye kadar Adalet ve Kalkınma Partisi bir sınır çiziyordu, muhalefetin de orada olmasını istiyordu. Demokrasi, hukuk mücadelesi vermek için CHP artık her yerde olacak. CHP artık hem mücadele hem de müzakere partisidir. Erdoğan’la yapılacak görüşmenin ana gündemi de özgürlüklerin genişletilmesi olacak.“
Her ne kadar Tanrıkulu CHP için “Hem mücadele hem müzakere” partisi dese de, 2024 1 Mayıs’ından geriye sadece “müzakere” kaldı CHP adına…
Türkiye işçi sınıfının tarihsel hafızasını simgeleyen, yasaklarla özdeş iktidarın çizdiği sınırın aşılması konusunda psikolojik eşiği temsil eden Taksim’e çıkış başka 1 Mayıs’a kaldı.
/././
İstanbul’un 1 Mayıs’ı (Nuray Sancar-Evrensel)
Erken saatlerden itibaren Taksim’e çıkan bütün yolların on binlerce polis tarafından kesildiği, toplanma alanına yakın bölgelerin kordon altına alındığı 1 Mayıs sabahı, binlerce insan yine de yürüyüş kolları oluşturarak birbiriyle buluşabildi. Kenti labirente çeviren, mitinge katılmayan halka da zulüm eden bu kuşatma bir şekilde aşıldı.
Ancak pankartları-bayraklarıyla, şarkıları-halaylarıyla işçi sınıfının birlik dayanışma ve mücadele gününü bayram neşesiyle kutlayan onca emekçi hem Saraçhane’de hem de Beşiktaş’ta polis müdahalesine maruz kaldı.
İktidar sözcüleri ve İstanbul valisi, kitlenin Taksim’e yürümesine asla izin verilmeyeceğini defalarca tekrarlamışlardı. Nitekim zaten bir dizi engeli aşarak Saraçhane’den Taksim yönüne yürüyüşe geçtiklerinde kitleyi karşılayan plastik mermiler ve biber gazı oldu.
Taksim meydanı İstanbul’un kalbi, merkezi sayılır. Sadece 1 Mayısları değil her gösteriyi, protesto eylemini, Cumartesi Annelerinin buluşmasını emekçilere ve muhaliflerine kayıtsız şartsız kapatan ve halkla meydan savaşına giren iktidar bu kez de meydanı ‘kaptırmadı.’ İktidar ve medya bir kez daha polisle karşı karşıya gelen gençlerin görüntülerini yayınlayarak bir yıllık korku malzemesini, kötü propaganda konularını istiflemiş oldu.
Bu konuda 1 Mayıs’ı kendi güvenlik sorunu olarak algılayan iktidar bu çatışma manzarasının bir numaralı sorumlusudur. İşçi ve emekçi taleplerinin kentin kalbinden seslendirilmesine engel olmuş, işi inada bindirmiştir.
Ne var ki eleştirilecek tek odağın devlet-iktidar olduğunun altını çizmek yetmez. İki büyük konfederasyondan biri, Türk-İş İstanbullu işçileri Bursa’ya çağırarak sınıfı bölmüş; kendi üyelerini bile 1 Mayıs’a seferber edip örgütlemekte zayıf kalan DİSK de Taksim ısrarıyla ortaya çıkan tabloya imzasını atmıştır. 1 Mayıs’a kadar her mikrofona ‘bir elimizde Anayasa Mahkemesi’nin Taksim’de 1 Mayıs kararı yapılabilir kararı, diğerinde karanfillerimizle Taksim’e gideceğiz’ diye konuşan DİSK yetkilileri ve ‘dörtlü’nün diğer temsilcileri, Saraçhane’de emekçilere kullanılmayan kürsüler, çalınmayan marşlar, talepsiz bir 1 Mayıs armağan ettiler. Saraçhane bir bekleme odasına dönüşürken, 1 Mayıs 1 Mayıs olmaktan çıktı. O bekleme odasında kitleye seslenen kimse olmadı, işçi ve emekçi sorunları dile gelmedi, iktidarın ekonomik politikası eleştirilemedi. Mitinge benzemeyen bir mitingle gün apar topar bitmiş oldu. Rejimin Anayasa Mahkemesi kararlarını hiç takmadığı bir kez daha kafaya kakılmış oldu. 216 gözaltı ve biber gazı zehirlenmesi pahası bunun için fazladır aslında.
CHP’ye gelince. Genel Başkan Özgür Özel iktidara, valisine ve polisine kitlenin Taksim’e çıkmasına izin verilmesi durumunda olay çıkmayacağına kefil olduğunu söylemiş, barış içinde 1 Mayıs yaşanacağı teminatı vermişti. Özel ve İmamoğlu, Saraçhane’deki İBB binasından basına demeç vermek dışına çıkmadı ve toplanma boyunca ortalıkta görünmediler. Halbuki CHP Türkiye’nin birinci partisiydi!
Lafa gelince keskin ama içi boş bir sendikacılık anlayışı ile, yerel seçimleri kazanınca Türkiye’nin birinci partisi olduğuna inanan sorumsuz burjuva muhalefet partisi Saraçhane’deki kitleyi yalnız bıraktı ve olan oldu.
Son seçimlerden bu yana Türkiye’nin siyasal durumunu seçim sonuçlarıyla yorumlayan, ruh halleri de sandıktan çıkan idarecilerin 1 Mayıs kitlesini sevk ve idare edebileceği zannı bu önemli günü, emekçilerin en büyük fırsatını heba etti. On bin kişiyi yönetemeyenlerin Saraçhane’de sırra kadem basması sendikacıların ve ana muhalefetin sınıfın karşısında sınıfta kaldığın gösterir.
Sınıf ise Saraçhane’deki toplanma alanında da polis gazının karşısında da yalnız kaldı. Kitleye söylenen tek şey, mealen ‘inşallah seneye Taksim’deyiz’oldu. Fonda ‘her yer Taksim her yer direniş’ sloganları atılırken üstelik.
Şimdi işçi ve emekçilerin ekrandaki 1 Mayıs görüntüleri eşliğinde yapılan karalamalarla baş etmek gibi bir sorunu var. Ana muhalefet de bu görüntülerin kendilerine emanet oy veren kitleleri etkilemeyeceğini düşünmesin. Partinin içinde, politik okur yazarlığı olmayan büyük bir kesim bu oyların Türkiye sosyolojisinin geçirdiği büyük değişimin sekülerleştiği kesimlerden geldiğini devam edip, anket yapadursun.
İşçiler ve emekçiler dost görünümlü, lafta çok, işte az kesimlerin 1 Mayıs’ı ellerinden nasıl aldığının dersini çıkaracaktır kuşkusuz. Seneye çok yok.
/././
1 Mayıs Tertip Komitesi: Yanlış anlaşıldı, çekilme değil protestoydu (Ferhat Yaşar/duvaR)KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak karara ilişkin "İşçilerin orada buluşması bir direnişti" derken Şebnem Korur Fincancı, "CHP bu konuda kararlı bir tutum sergileseydi açılması sağlanabilirdi" dedi.
1 Mayıs mitingi tertip komitesinde yer alan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB yürüyüşten çekildi. 1 Mayıs Tertip Komitesi kararını açıklarken alanda bulunanlar karara tepki gösterdi. Yuhalanmaların ardından sendikalar çekilirken, polisin gazlı saldırıları devam etti. 1 Mayıs Tertip Komitesi'nde yer alan sendikalar ve meslek örgütleri tepki gösterilen çekilme kararına ilişkin açıklama yaptı.
"Bugün yaptığımız değerlendirme alanın terk edilmesi değildi. Emekçilerin karşısında konulan barikatın düzeyiyle ilgiliydi. ‘Taksim'e çıkamadığımız şartlarda 1 Mayıs kutlamasını yapmıyoruz’ diye değerlendirmeydi. Bir protestoydu. Ancak bu değerlendirmemiz yanlış anlaşıldı. Çekilme değildi" ifadelerini kullanan KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çok açık bir polis şiddeti ile karşı karşıya kaldık. En başta Beşiktaş kolu engellendi. Son gün Saraçhane’ye gitmek zorunda kalan bir kortejdik. O anda insiyatifimizin gerçekleşmesi elimizden alındı. Doğal olarak diğer tarafta bir karmaşa oluştu. Kortej oluşturulmasında sorunlar yaşandı. Sorunlar devam ederken müdahale başladı. Bütün güvenlik güçlerini 1 Mayıs’ta emekçilerin karşısına koyan bir iktidarla karşılaştık. Dünyanın bütün ülkelerinde bu kutlanırken İstanbul’da gerçekleşmedi. Bizim yürüyüş yapacağımız kol üzerinde TOMA’ları yerleştirmişlerdi. Geçiş yapılabilecek bütün yollar tutulmuştu. İşçilerin orada buluşması bir direnişti.
Siyasal iktidar bütün güvenlik güçlerini teyakkuza geçirdi. Kutlama yapılmadan protesto ederek ayrıldık. Tepkiler çok anlaşılır. Haklı bulduğumuz tepkiler. Orada bir süreç yürütmek durumundaydık. Şimdiye kadar bu şekilde yürüttük. Üyelerimizi polisle karşı karşıya getirmek istemedik. Zaten direniş sürekliliği olan bir süreçtir. Mücadele devam ediyor. Direnme gücümüz devam edecek. Yürüyebileceğimiz şartların olacağını düşünüyorduk. Çünkü yerel seçimlerde halk var olan siyasal iktidara bir mesaj iletmişti. Bu mesajın alınmasını bekliyorduk ama mesajı almadıklarını gördük."
‘BASKIYA KARŞI BİR İRADE BEYANIYDI’
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, bugün yaşanan çekilme tartışmalarının ardından yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Aslında 1 Mayıs’ı kutlama iradesini gösteriyoruz. Yeniden yasaklandığı 2013’ten bu yana mücadele verdik. Taksim emekçiler için tarihsel bir gerçeklik. AYM kararı ile birlikte hukuksak gerçeklik bir kez daha gösterildi. Özellikle AYM kararına bakınca emekçiler AYM düzenine sahip çıkma iradesini gösterdi bugün. Bu ablukaya, baskıya rağmen Saraçhane’de binlerce kişinin toplanması bunu gösterdi. Bu iktidarın baskıcı politikalarına karşı bir irade beyanıydı."
‘ARTISIYLA EKSİSİYLE BİR KARAR ALDIK’
“Toplumsal kazanımlar bir anda olmuyor” diyen Çerkezoğlu, “Beş kurum olarak çağrı yaptık. Esas olarak birden fazla koldan Taksim’e gitmek istedik. Tek koldan barikat aşılmıyor. Sonra Saraçhane’ye çağrı yaptık. Tek bir noktada binlerce kişinin toplanması da çok önemli. Emniyet yazılı ve sözlü olarak bize sürekli izin verilmeyeceğini ifade etti. Biz de bunlara rağmen barikata kadar yürüyüş yaptık. Emniyet ile bir görüşme yaptık. Vali bey ile görüştük. Barikatın açılmayacağı yönünde açıklama yapıldı. Tertip komitesi olarak bir araya geldik, konuştuk. Kitlenin güvenliği için artısıyla eksisiyle bir karar verdik ve eylemi sonlandırma kararı aldık. Bazı siyasi partiler farklı bir irade gösterdi ve müdahale devam etti. Türkiye bunu hak etmiyor. Tam tersi bir durum olabilirdi. Emekçilerin sözünü söylediği, halayın çekildiği bir dayanışma günü olacakken bütün kenti ablukaya alması iktidarın anayasa tanımaz tutumudur. Taksim iradesinin bu toplumda çok büyük bir kabul gördüğünü ve gerçek olduğunu gördük. 23 Nisan’da İstanbul Valiliği koltuğunda oturan çocuğun doğallığında olduğu gibi. Ancak kazanımlar bir anda olmuyor. Taksim iradesi devam ediyor. Taksim’den vazgeçmiyoruz" ifadelerini kullandı.
‘CHP BİRİNCİ PARTİ, DİRETİLEBİLİRDİ’
1 Mayıs Tertip Komitesi'nde yer alan Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı, "Başka yollarını bulmak gerekirdi" dedi. "Yürütmeyeceğiz’ dediklerini biliyoruz" diyen Fincancı, şunları söyledi: “Partiler, özellikle CHP birinci oldu. Onların da böyle bir engellemeyle karşılaşması zorlayıcı olacaktı. DİSK ve KESK haklı olarak katılan kitlenin sorumluluğunu almak zorundaydı. Kemerin üzerinde keskin nişancılar vardı. TOMA’lar yerleştirilmişti. Şiddet uygulama kararlığını gösteriyorlardı. Sendikaların çekilmesi de bundan dolayı anlaşılabilir bence."‘UMUT KIRICI’
Fincancı şu ifadeleri kullandı: “Taksime çağrı yapıp Saraçhane’de kalmak da umut kırıcı. Ama insanlar da çocuklarıyla gelmişlerdi. Onlar da böyle bir engellemeyle karşılaşması zorlayıcı olacaktı. Burada önemli olan devletin tutumuydu. AYM kararına rağmen yürütmem inadı kabul edilebilir değil.”
DEM PARTİ: ŞİDDET KULLANILARAK ENGELLENMEYE ÇALIŞILDI
DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Murat Kalmaz da şunları kaydetti: “Mevcut iktidar yine emekçilerin hak arayışını yasaklayarak ve şiddet kullanarak engellemeye çalıştı. Ama halklar ve emekçiler tüm kısıtlamalara rağmen Taksim Meydanı’na çıkmak için büyük bir direniş gösterdiler. İktidar yoksulluğu ve sömürü düzenini şiddetle örtbas etmeye çalışıyor. AYM’nin Taksim Meydanı için kararı olmasına rağmen iktidar yine hukuksuz bir şekilde emekçilerin Taksim Meydanı’na çıkışını engellemeye çalıştı. Savaş ve yolsuzluk politikalarını, hukuksuz ve sömürü yönetimini teşhir eden ve buna karşı mücadele eden halklar, direnişini bugün tüm kentlerde yüzbinler ile 1 Mayıs alanlarında gösterdiler. Yaşasın 1 Mayıs. Yaşasın halkların birlikte yaşamı.”EMEP: BİRBİRİNDEN FARKLI TUTUMLAR ALINDI
EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros da şöyle konuştu: “İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs için ilk günden beri hazırlıklar sadece Taksim çağrısı ile yapıldı. DİSK şimdiye kadar birlikte hareket ettiği sendika ve meslek örgütleri ile birlikte 1 Mayıs’ı ortak kutlama yerine tek başına belirleyen olmayı seçti. Bu da ortak bir çalışma yürütmeyi zorlaştırdı. İlk çağrıdan bugüne gelinen noktada ise ne işyeri kutlamaları yapıldı, ne de bugün emekçilerin durumu üzerine bir tartışma yürütüldü. Sadece Taksim’e çıkma çağrıları yapıldı. Biz ilk günden itibaren yerellerde yapılacak kutlamalardan, iş yerlerine, fabrikalara kadar bunların ortak yapılması gerektiğini savunduk. Ama ilk günden itibaren ortak tutum geliştirme, birlikte hareket etme yerine konfederasyonlar daha çok birbirinden farklı tutum alma üzerine planlar yaptı. Sadece kamuoyuna yönelik göstermelik işler yapıldı. Bugün de Saraçhane'de Taksim'e çıkmak üzere yapılan çağrıya yüzlerce insanı çağırmak ama hiçbir sorumluluk almadan bir görüşme yapılıyormuş gibi davranıp geri çekilmek sonucu oluştu. İlk günden beri Taksim'i zorlayacak gibi yapıp bugün yüzlerce insanı polis müdahalesiyle karşı karşıya bıraktılar. Bugün Saraçhane’de ortak bir irade gösterilebilirdi. İktidarın AYM kararını tanımamasına, kendi yarattıkları hukukun dahi ayaklar altına alınmasına, gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesine karşı tertip komitesi sorumluluğu almalıydı. Başından beri bu çağrı yapıldı. Bugün yasaklarla baskılarla engellemeye çalıştıkları, işçi ve emekçilerin insanca bir yaşam ve çalışma talebi, eşit ve özgür bir yaşam mücadelesidir. Buna karşı çıkarak gelen yüzlerce insanla birlikte hareket edilmesi gerekirdi. 1 Mayıs alanını bir oyuna çeviren, kimseyi bilgilendirmeyen, süreci paylaşmayan yıllarca birlikte yürüdüğü güçlerle ortak etmeyenler bunu işçilere ve emekçilere nasıl anlatacaklar? Bu süreç böyle yürütülürken bizler birlikte mücadele ve dayanışma seçeneğini büyütmek üzere sınıf mücadelesinin önündeki güçlerin işçi ve emekçilerin büyüyen öfkesini insanca bir yaşam talebiyle birleştirerek meydanlara taşıma sorumluluğuyla Saraçhane’deydik. 1 Mayıs’ı yasaklayan iktidara da, Mayıs’ı ‘hizaya sokmaya’ çalışanlara karşı da yan yana durduk. Şimdi hiçbir kurulu işletmeyen, kendi iş yeri temsilcilerine bile çağrıları açık yapmayan, yerellerde kutlamaları ve çağrıları güçlendirmeyen sendikalar, meslek örgütleri 1 Mayıs'tan sonuç çıkartmalıdır. Emekçilerin ağır çalışma ve yaşam koşullarına karşı mücadele etmekten uzak tutumlarına ilişkin hesap vermelidir.”EHP: ABLUKAYI AŞMAK ÇOK ZORDU
EHP MK Üyesi Nehir Sevim ise şunları söyledi: “Bu sonuç ihtimallerden biriydi. Taksim Meydanı her dönem iktidardaki her kesim için sınav niteliği taşıdı. Taksim’i 1 Mayıs'ta işçi sınıfına kapatmak ülkenin simgesi meydandan ve politik alandan da dışarıda tutma anlamını hep taşıdı. Bugün Bozdoğan Kemeri’nden başlayan polis ablukasını 1 Mayıs dışında hiçbir buluşmada görmüyoruz. Ablukayı aşmak İstanbul halkı için çok zordu. Buluşmayı büyük oranda engellediler. Bunun yanı sıra süregelen polis şiddeti propagandası da emekçiler üzerinde elbette ki olumsuz etki yarattı. Sonra da ‘hani işçi değil bunlar’ diye yazıp çiziyorlar. Saraçhane’de toplanabilenler işçi sınıfının en dirençli, en gözüpekleri ancak olabildi. Biz başından beri Taksim 1 Mayıs’ında hazırlığın gereken ciddiyetle ele alınmadığını vurguluyoruz. Bugün bunun olumsuz etkilerini de gördük. 1 Mayıs işçi sınıfının birlik ve dayanışma günü ama başı çeken işçi konfederasyonu son güne kadar yürüyüş kolunda birliğe bile engel olacak yaklaşımlarda ne yazık ki bulundu. Örgütlü olunmasına vurgu yapılmasına rağmen yine son güne kadar ne örgütlü ne de organize hareket edebilen bir hazırlık süreci oluşturmaktan kaçındılar. Bu zaaflardan uzaklaşılırsa Taksim Meydanı'nın en önemli parçası olan işçi sınıfı 1 Mayıs ile birlikte politik ağırlığını meydanda ve ülkede hissettirebilir. Mücadele uzun. Tüm olumsuzluklarına rağmen yaşasın Taksim mücadelemiz diyoruz.”TİP: EMEKÇİLER BEKLENEN KARARLILIĞI GÖRMEMİŞ
TİP İstanbul Parti Sözcüsü Melis Akyürek şu açıklamayı yaptı: "1 Mayıs’ı kutlamak ve emeğin sesini duyurmak için bugün binlerce emekçi Taksim’e yürümek üzere Saraçhane’de buluştu. Ancak daha önce on binlerce işçi ve emekçinin 1 Mayıs kutladığı Taksim Meydanı'nı binlerce polisle ve Valilik yasaklarıyla tüm yolları kapadı. Bu hükümetin hala emekçilere, emekçilerin taleplerini duymaya tahammüllerinin olmadığının açık bir göstergesidir. Tüm bunlara rağmen DİSK’in işçilere, emekçilere olan 1 Mayıs Taksim çağrısı partimiz tarafından da olumlu karşılanmıştır. 1 Mayıs’ta bu çağrıyla bir araya gelen işçiler ve emekçiler ne yazık ki beklenen kararlılığı görememiş ve çağrıcı kurumların Saraçhane meydanını hızla terk etmelerine şahit olmuştur. DİSK bu tavrı teknik problem olarak açıklasa da ortada politik bir problem olduğu ortadadır. Bu 1 Mayıs işçi ve emekçilerin güçlü bir temsiliyete ihtiyacı olduğu görülmüştür. Alanda gösterdiği direngen tavrıyla da TİP bu temsiliyeti yaratma iddiasını ortaya koymuştur. Önümüzdeki dönemde işçi ve emekçilerin ihtiyacı olan muhalefeti ortaya koymak boynumuzun borcu ve Türkiye işçi sınıfına sözümüz olsun.” /././
Polis gaz sıkarken Erdoğan’dan 1 Mayıs mesajı: Sevgilerimi gönderiyorum
1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyenlere polis biber gazı ile saldırırken Cumhurbaşkanı Erdoğan "Sevgilerimi gönderiyorum" diyerek 1 Mayıs mesajı paylaştı.
Erdoğan'ın paylaşımı şöyle:
"Ülkemizle birlikte tüm dünyada kutlanan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Helal rızık peşinde koşan tüm işçi ve emekçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum."
(derleyen: mstfkrc)