'Bu sefer sağlık emekçilerinin isyanının çalınmasına izin vermemeye kararlıyız' - ALİ UFUK ARİKAN/ SOL-Söyleşi

 'Sağlık alanındaki yıkımın sınıfsal tercihlerden kaynaklanıyor oluşu, politik hedeflere yönelmiş örgütlü bir mücadelenin bu karanlık tabloyu yırtıp atmamız için tek seçenek olduğunu gösteriyor.'

Konya Şehir Hastanesi'nde Kardiyoloji Uzmanı Hekim Ekrem Karakaya'nın hastane içerisinde katledilmesi sonrası sağlık emekçileri tüm yurtta ayağa kalkmış, iki gün boyunca kitlesel katılımlı greve ve eylemlere imza atmıştı.

Bu grevlerin örgütlenmesinde yer alan ve cinayet sonrası "Sağlıkta şiddet politiktir" açıklaması yapan TKP'li Sağlık Emekçileri'yle hem sağlıktaki şiddetin geldiği boyutu hem de bu tablodan çıkışın yollarının konuştuk.

Kitlesel katılımlı eylemlerin sağlıkta 20 yıldır yaşanan yıkıma öfkeli bir yanıt olduğuna işaret eden TKP'li Sağlık Emekçileri, buradan geri düşülmemesi, mücadelenin daha da ileri taşınması gerektiğine işaret ediyor: "Sözün özü bu sefer sağlık emekçilerinin isyanının çalınmasına izin vermemeye kararlıyız"

'Sağlıkta şiddet AKP’nin bilinçli politik bir tercihidir'

Son yıllarda sağlık alanının en önemli gündemlerinden biri sağlıkçılara yönelik şiddet. Bunun nedenlerine dair sizin düşünceleriniz nedir?

Öncelikle derin üzüntümüzü ifade ederek başlamak istiyorum. Sağlık emekçileri her gün sistematik bir şekilde sözel veya fiziksel şiddete maruz kalıyor, ama bu düzeyde bir vahşet her şeyden önce biz sağlık emekçileri için derinden hissettiğimiz travmatik bir olay. En kötü tarafı da bu tür olayların sağlık emekçilerinin ülkesine, halkına ve daha genelde insana dair duygu ve düşüncelerinde yarattığı tahribat oluyor. Sağlık hizmeti tüm bunlara dair asgari düzeyde de olsa bir motivasyon olmadan sürdürülebilir bir şey değil.

Sağlıkta şiddet dediğimiz şey aslında son 20 yılda belirginlik kazanmış bir olgu. Benim gibi bundan yaklaşık 20 yıl önce tıp fakültesini tercih eden hiçbir hekimin bir gün böyle bir tabloyla karşı karşıya kalacağı aklının ucundan dahi geçmemiştir herhalde. Bir başka aklımızın ucundan geçmeyen şey ise bugün son sınıfa gelmiş tıp fakültesi öğrencilerinin neredeyse tümünün gündeminde olan “yurtdışına gitme” meselesiydi. Yine son yirmi yılda belirginlik kazanan bir başka olgu da sağlık alanında özel sektörün ağırlığının gözle görülür artışı oldu; kent merkezlerinde zincir hastaneler, özel dal merkezleri ve görüntüleme merkezleri, neredeyse her mahallede de özel poliklinikler örümcek ağı gibi tüm ülkeyi sardı. Tüm bu olguların merkezinde duran ve onları birleştiren AKP iktidarı ve onun sağlık politikaları.

AKP bir patron partisi olarak nasıl ki cumhuriyet tarihinin özelleştirme şampiyonu olmayı başardıysa, aslı bir Dünya Bankası projesi olan “sağlıkta dönüşüm projesi” ile sağlık alanında da vahşi bir piyasacı yıkımı gerçekleştirmeyi başardı.

Toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesi yerine sağlık hizmetinin giderek metalaştırıldığı, sağlığın bir tüketim kalemine indirgendiği bir süreç bu. Sevk zincirinin kaldırılması ve aile hekimliği modeline geçiş ile koruyucu sağlık hizmetleri için merkezi konumda olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin dönüştürülmesi, bunu tamamlayacak şekilde ikinci basamakta aslında parça başı ücretlendirme olan performans sistemine geçiş ve güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılması, Genel Sağlık Sigortası ile sağlığın finansmanının giderek genel bütçe yerine halkın cebinden karşılanması gibi ayakları vardı. Sonuçta gelinen noktada sağlığı için halkın cebinden daha fazla para çıkarken insanların sağlığının ise giderek bozulduğunu, nitelikli sağlık hizmetine erişmesinin ise giderek güçleştiğini görüyoruz. Bugün artık sağlık alanında kamu çıkarından bahsetmemiz neredeyse olanaksız hale geldi, söz sahibi olan hastane patronlarıdır. Özel Hastaneler Derneği’nin (OHSAD)  yönetim organlarında mevcut ve eski sağlık bakanlarının olması tesadüf değildir.

AKP’nin tüm bunları halkın gözünden kaçırması ve sağlık emekçilerine rağmen gerçekleştirmesi olanaksızdı. Bu yüzden AKP bilim düşmanı karakterinin de kolaylaştırmasıyla sistematik bir biçimde sağlık emekçilerini hedef gösterdi, sağlıkta şiddet ile sağlık emekçilerini terbiye etmeye çalıştı. Sağlıkta şiddet AKP’nin bilinçli politik bir tercihidir.

'Bu isyan duygusu kolay kolay sönümleneceğe benzemiyor'

Saldırının ardından sağlık emekçileri yaşananlara iki günlük bir grevle yanıt verdi. TKP’li Sağlık Emekçileri de grevin aktif unsurlarından oldu. Yer yer oldukça güçlü eylemler de oldu, polis saldırıları yaşandı. Eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında sağlık emekçileri bir süredir hareketli. Sağlık alanında biriken sorunlara -ülkedeki tüm emekçiler gibi sağlık emekçilerini de etkileyen yoksullaşma da eklenince- bir çözüm arayışı olduğu görülüyor. Yeni bir olgu olarak hekimler sendikalaşıyor, içerisinde mücadele ettiğimiz kitle örgütleri ise uzun vadeli eylem planları ile eylem ve grevler düzenliyor. Daha geçtiğimiz hafta aile hekimlerinin yaşadığı sorunların merkezde durduğu 2 günlük bir iş bırakma gerçekleştirmiştik. Kitle örgütlerinin üç aşağı beş yukarı ortaklaştığı sağlık alanına dair genel talepler üzerinden düzenlenen bu eylem ve grevlere sağlık emekçileri belli bir düzeyde katılım gösteriyor. Bu eylemliliklerde öfkeli fakat umutsuz bir ruh hali hakimdi. Cinayet ile birlikte bu öfkeli ama umutsuz ruh hali hızla bir isyan duygusuna evrildi ve daha önceki grevlerde görmediğimiz kitlesel bir katılım ortaya çıktı. Eylemlerin içeriği de politikleşti, bakan istifa sloganı eylemlerin ortak sloganı haline geldi. İktidarın şansı uzun bayram tatili oldu. Fakat bu isyan duygusu kolay kolay sönümleneceğe benzemiyor.

'Korkunç, dehşet verici, ne denebilir ki'

Bir de sağlık emekçilerini grev nedeniyle hedef alan köşe yazıları, cami hutbeleri gündeme geldi. Sağlıkçılara şiddeti teşvik eden bu dile dair neler söylersiniz?

Korkunç, dehşet verici, ne denebilir ki... Ama sorunu “dil sorunu” olarak ortaya koymak yanıltıcı olur, o dilin üzerine oturduğu bir ideolojik ve siyasal zemin var. Bugün Türkiye’de namlunun ucu ister hekime yönelmiş olsun, ister kadına, arkasında siyasal iktidarın desteğini ve gücünü hissediyor. Toplumsal eşitsizliklerin yarattığı öfke bu sayede o eşitsizliklerin kaynağı olan sermaye düzenine yönelmek yerine düzen içinde tahliye oluyor. Böylece AKP’nin dinci gerici ve piyasacı ideolojisi ve bu temeldeki siyaseti düzenin ihtiyaçlarını karşılamakta eşsiz bir rol oynuyor.

TKP’li Sağlık Emekçileri, bu tablodan çıkışa dair neler söyler? Ortada büyük bir yıkım var, sağlık emekçileri ve emekçiler bu yıkımın en büyük mağdurları olmuş durumda. Nasıl çıkılacak bu tablodan?

Sağlık alanındaki yıkımın başlarda bahsettiğimiz sınıfsal ve politik tercihlerden kaynaklanıyor oluşu, politik hedeflere yönelmiş örgütlü bir mücadelenin bu karanlık tabloyu yırtıp atmamız için tek seçenek olduğunu gösteriyor.

Sağlık emekçilerinin geçtiğimiz günlerde isyana dönüşen mücadelesi, henüz bu yıkım karşısında boyun eğmediklerini gösteriyor. Bu çok olumlu bir veri, buradan geri düşülmemeli. TKP’li sağlık emekçilerinin bu yıkıma sınıfsal bir perspektifle yaklaşması mücadelenin seyrinde iki açıdan kritik önem taşıyor. Birincisi yıkımın merkezinde piyasacı bir dönüşümün olduğuna dair açık ve net bir fikre sahip olunması mücadelenin doğru bir yönde sürdürülmesi için vazgeçilmez.

İkincisi ise onlarca mesleği içinde barındıran sağlık alanı mücadelenin mesleki olarak parçanlanmasına müsait bir zemin yaratıyor, örneğin hekim sendikacılığı hekimlerin mücadele arayışına denk düştüğü oranda olumlu bir gelişmeyken meslekçi yaklaşımları güçlendirdiği oranda bozucu ve parçalayıcı bir yan da taşıyor, sınıfsal perspektif bu açıdan da mücadelenin adeta sigortası.

Bu açılardan bakınca kitle örgütlerinde faaliyet gösteren TKP’li sağlık emekçileri mücadelenin örgütlü bir şekilde sürdürülmesi ve yükseltilmesi için mücadele içerisindeki en kararlı çekirdeği oluşturuyor. Bir başka olumlu veri ise yıkımın politik sahibinin genel olarak sağlık emekçileri tarafından kavranmış olması. TKP’li sağlık emekçileri bu politik bilincin geri düşmesine izin vermeyecek ve sağlık emekçilerinin tüm emekçilerin gerçek kurtuluşuna denk gelen politik hedeflere yönelmesi için çaba harcayacaktır. Sağlık emekçilerinin düzen içi iyileştirmelere yönelik beklentilerinin zayıflamış olması da bizi umutlandıran bir şey. Sözün özü bu sefer sağlık emekçilerinin isyanının çalınmasına izin vermemeye kararlıyız.

ALİ UFUK ARİKAN/ SOL-Söyleşi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Dünyanın en pahalı evini Türk milyarder satın aldı! - Mehmet Kaya / Ekonomim

Türkiye’nin uzun süre doğrudan yabancı yatırımlarında gayrimenkul satışları önemli yer tutmuştu. 2025 itibariyle yurt dışından gayrimenkul a...