30 Nisan 2022 Cumartesi

Dogma kırıcılık: Grover Furr - Erhan Nalçacı / SOL

 'İçinde bulunduğumuz yüzyılda tekrar sosyalizm kurulmaya başladığında gerçeklerin üzerini örten yalan perdesi tamamen kalkmış olacak.'


Sömürüye dayalı her tarihsel dönemde egemen sınıfın çıkarlarını yansıtan temel dogmaları bulunur. 

Ortaçağ feodalizminin temel doğması dünyanın bütün evrenin merkezinde yer aldığıydı. Feodal sömürüyü ve hiyerarşiyi meşrulaştırıyor, dönemin bilim insanları için içinden çıkılamaz bir girdap oluşturuyor, düşüncelerini esir alıyordu. Aydınlanma döneminde feodalizm çatırdarken dogmaya karşı duran bilim insanlarının çabaları ile aşıldı.

19. yüzyıldan itibaren ise ırkçılık temel bir dogma haline geldi. Avrupa insanlarının sözde ırksal üstünlüğü sermaye sınıfının bütün dünya emekçilerine dayattığı sömürgeciliğe meşru bir zemin sağlıyordu. Öyle baskın bir ideolojik yük oluşturmuştu ki bilim insanlarının bu görüşten çoğu kez kendilerini kurtarmaları mümkün olmadı.

Halen izleri devam eden ırkçılık 20. yüzyılda ilerici bilim insanlarının gayreti ve dünya halklarının sömürge karşıtı mücadeleleri ile büyük ölçüde geriletildi. Ancak Avrupa merkezli düşüncenin etkisinden halen sıyrılabilmiş değiliz, etrafımızı saran dev külliyat bizi esir almaya devam ediyor.

20. yüzyılın ise iki temel dogmasından bahsedebiliriz:

Biri santral dogma olarak adlandırılıyor ve DNA’dan proteinlere, davranışlara ve en nihayet toplumsal yapıya doğru giden tek yönlü işleyişi tanımlıyor. Toplumsal eşitsizliklerin, savaşların, insanların şiddete eğilimlerinin bir kader olarak kodlandığını vaaz ediyor. Bu dogmanın etkileri sürmekle birlikte sınıf mücadeleleri ve Marksist/ilerici bilim insanlarının çabası ile genler ve çevre arasında sayısız karşılıklı birbirini etkileyen yol tanımlanarak büyük ölçüde aşıldı.

20. yüzyılın ikinci büyük dogması ise Sovyetler Birliği’nde sosyalist kuruluş esnasında 1929-1953 arasının karanlık bir dönem olduğuydu. On milyonların iradesi ile dünyada ilk kez inşa edilen sosyalizm sürecinde sanki başka irade ve emek yokmuş gibi her şey Stalin’in omzuna yıkıldı ve dogmanın ismi anti-Stalinizm oldu: Stalin çok kötüydü, o kadar ki Hitler ile eş bir kötülüğe sahipti.

Özellikle 1956 sonrası ortalık iyice boş kalınca girdabından hemen hiçbir bilim insanının kaçamadığı bir ideolojik yük haline geldi. Stalin dönemini eleştirmeyen bir çalışma bilim dışı olarak kabul edildi.

Dogmanın gücü sadece emperyalizmin ideolojik aygıtlarının ve yalan üretme makinesinin gücünden kaynaklanmıyordu, Sovyetler Birliği’nde 1956 sonrası benzer bir hava esiyor, bu dönemin kötülüklerine ilişkin kanıtlar sunuluyordu.

Bu yalanlara karşı mücadele eden muhakkak birçok işçi sınıfı partisi ve aydını oldu. Ancak bir tanesinin adı özel olarak anılmayı hak ediyor.

1944 doğumlu olan ve ABD’de Ortaçağ İngiliz edebiyatı uzmanı ve New Jersey’de Üniversite profesörü olan Grover Furr.

Grover Furr Sovyetler Birliği’nde kolektivizasyon, sanayileşmeye dayalı planlı kalkınma ve Sovyet ülkesinin Nazi saldırısına karşı savunulması ve yenilgiye uğratılması ile tanımlı bu döneme ilişkin yalanları, çarpıtmaları ve kumpasları bir bilim insanı ciddiyeti ve bir savcı titizliği ile inceleyerek deşifre etti.

Çok sayıda makalesinin yanı sıra süreci takip edip tarihsel gerçekleri belgelediği Kirov CinayetiHruşçov’un Yalanları gibi kitapları bütün dünyada yayınlandı. Oldukça yeni olarak Yazılama Yayınevi Ogün Eratalay’ın titiz çevirisiyle Troçki’nin Yalanları kitabını bastı.

Tıpkı öncekilerde olduğu gibi bu dönemi karalayan, aşağılayan dogmanın da bir amacı olduğunu anlıyoruz: Sovyetlerde kapitalizmin yeniden kurulması.

Sovyet coğrafyasını parçalayarak kapitalizmi yeniden kurmayı başardıkları için tarihsel olarak süreçteki bağlantıları da izleyebiliyoruz.

Troçki ve yandaşlarının, Sağcıların (Buharin ve arkadaşları) ve Zinovyevcilerin nasıl gizlilik içinde bir blok kurduklarını, kapitalizmin restorasyonu için terör ve sabotaj yöntemini seçtiklerini ve emperyalist ülkelerle bağ kurduklarını anlayabiliyoruz. Hatta Almanya’ya Ukrayna’yı vermeyi düşündüklerini okumak günümüz emperyalist rekabetine de ışık tutuyor.

NEP’te zorunlu olarak bir süre yaşayan kapitalizme dönmeye, tüketim araçlarının üretimine önem vermeye, kolektivizasyonu durdurmaya ve merkezi planlamanın parçalanmasına dayalı ortak programlarının nasıl Hruşçov ve Garbaçov dönemlerinde tekrar ortaya çıktığı izleyebiliyoruz.

Önce Hruşçov döneminde, sonra 1980’lerin sonundan itibaren yaşanan karşı devrimde, sosyalizmin kurulmasını sabote edenlerin itibarlarının nasıl iade edildiğini ibret verici şekilde görüyoruz. 

Ayrıca bu çapta dogma yıkıcı bir aydının ABD’den çıkmasını bir yere yerleştirmeliyiz.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda tekrar sosyalizm kurulmaya başladığında gerçeklerin üzerini örten yalan perdesi tamamen kalkmış olacak. O zaman insanlığın ilk sosyalist kuruluş deneyimindeki eksiklik ve hataları daha rahat ve kaygısız ele alabileceğiz.

Bu 1 Mayıs’a düzeni koruyan bir dogmanın daha aşılmaya başlamasının rahatlığı ve kıvancı ile gideceğiz.

Yaşasın 1 Mayıs!

Erhan Nalçacı / SOL


Hürriyet-i Ebediye’de, Abide-i Hürriyet’in önünde - Orhan Gökdemir / SOL

 'Hürriyet-i Ebediye’de, Abide-i Hürriyet’in önündeyiz. Başka türlü bir devrime ihtiyacımız var şimdi, merakla ve minnetle orada yatanlara bakıyoruz!'


1908’de ne var? Eşitlik, özgürlük, kardeşlik ideali var. Baskıcılığa, tek adam yönetimine karşı dağa çıkma var. İttihat Terakki ve Hürriyet var. Ve tabii Talat, Enver ve Cemal var. Üçünü de paşa biliyoruz, hükümleri henüz paşaların devrimci olabildiği zamanlardadır. 

Bir günde ulaşılmamıştır 1908’e. Tek adam yönetimine son verme çabaları Mithat Paşa, Ziya Paşa ve büyük aydınımız Namık Kemal’le başladı. Vuruştular, düşürdüler ve düştüler. 1908, onların başlattığı 30 yıllık mücadelenin içinden çıktı. 1906’dan itibaren genç subayların kurduğu gizli örgütler, Selanik’te ve Manastır’da, baskıcı Abdülhamit’in kıyametine hazırlık yapıyordu. Osmanlı sallanıyordu, devrimcilerin aceleleri vardı, tez zamanda memleketi kurtarmak için harekete geçmek istiyorlardı. 

Büyük olayların küçük başlangıçları vardır. Her şey Resne’de Kolağası, Yüzbaşıdır, Niyazi Bey’in monarşiye isyan edip bu amaçla dağa çıkmaya karar vermesiyle başladı. Dağa çıkanlar iki-üç subay ve 150 civarında gönüllü fedaiden ibaretti. Az ancak kararlıydılar. İsyanı bastırmak için gönderilen Şemsi Paşa’yı korumalarının arasında vurdular, yerine gönderilen paşayı kaçırıp hapsettiler. Abdülhamit’in olayların önüne geçecek gücü kalmamıştı. Yıkmak sadece kuvvet değil aynı zamanda cesaret işidir. Bizi Hürriyete taşıyan kuvvetten çok tuhaf adamların cesaretidir. 

Dağa çıktıysan ne yapacaksın? 23 Temmuz 1908’de Niyazi ve Enver İstanbul’a çektikleri telgrafla meşrutiyet ilan etti. Koca imparatorluk o telgrafı bekliyor gibiydi. Gerisi bir halklar bayramıdır. Sultan devrilince, tebaası sultan olmuştu. Hürriyetin birleştirici tutkal olduğu bir “Osmanlı Ulusu” yaratılmış gibiydi. Hürriyetin ilanının ardından yapılan ilk seçimde Meclis’e girenlerin dağılımı da bunun göstergesiydi. 142 Türk, 60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum, 12 Ermeni, 5 Musevi, 4 Bulgar, 3 Sırp, 2 Ulah ve 1 Asuri oluşuyordu yeni meclis. Bu çeşitliliğin gösterdiği şey çeşitli din, dil, ırka ait topluluklar arasındaki çatışmalar son bulduğuydu. Halklar hapishanesinin parmaklıkları o gün kırılmıştı. Devrim barış getirir! 

***

Ama sonra iki önemli gelişme daha oldu. Birincisi 31 Mart gerici ayaklanmasıdır. Daha üzerinden bir yıl geçmeden Hürriyet’ten rahatsız olan bütün gerici güçler “şeriat isteriz” nidalarıyla ayaklandılar. İstanbul’u işgal ettiler, önüne çıkanı boğazladılar, asker-sivil yüze yakın insanı katlettiler. Kışkırtıcısı Nakşibendi tarikatı mensubu gerici-yobaz Derviş Vahdeti ve onun yönettiği “Volkan” gazetesidir.

İstanbul’da karşı devrim oluyordu. Hareket Ordusu koştu yetişti. Türkler, Bulgarlar, Rumlar ve Yahudilerden oluşan gönüllü taburlarının başında Mahmut Şevket Paşa vardı. Neredeyse bütün Rumeli birleşmiş, Meşrutiyeti yıkanların üzerine yürüyordu. Sert çatışmaların ardından gerici ayaklanma bastırıldı, Abdülhamit tahtan indirilip sürgüne gönderildi. O çürümüş Osmanlının son padişahı olarak tarihin kara kaplı defterine kaydedilmiştir. Yerine oturtulanı padişah sayamıyoruz. Kışkırtma devam ediyordu. 31 Mart ayaklanmasını 14 Nisan’da Adana’da Müslümanlar ile Ermeniler arasında çıkan çatışmalar izledi. Bölgede vahşi katliamlar olmuş, kardeşlik havası büyük bir yara almıştı. 

İkincisi, devrimin lideri Mahmut Şevket Paşa’nın bir suikast sonucu öldürülmesidir. İttihat ve Terakki bunu bir fırsat bildi, 11 Haziran 1913’teki suikastın ardından eylemcilerle birlikte muhalifleri de derdest etti. Kaçmayı başaranlar kaçtı, yakalananlar Divan-ı Harpte yargılandı, 12’si idam edildi. Yakalanıp da suçu sadece muhaliflik olanlar Sinop’a sürüldü. Ülke bu iç hesaplaşmalar sırasında Balkan Savaşları’nın tam ortasındaydı. Rumeli adım adım yitiriliyordu, Büyük Savaş kapıyı çalmak üzereydi. Hürriyet aydınlığı çoktan karartılmıştı. Kısa 1908 Devrimi tarihidir.

***

İttihat ve Terakki’nin ve namlı liderlerinin bundan sonraki tarihi bir çırpınıştan ibarettir. Pusulasını kaybeden Enver Napolyon olma hayali peşindeydi. Hayalini kısmen başardı da. Basamakları üçer beşer tırmandı. Genç yaşında imparatorluk ordusunun en tepesindeydi. Almanya gibi güçlü bir müttefik bulmuş, o sayede Osmanlının yıkıntıları üzerinde bir “Enverland” kurmuştu. Bu güç arzusu onu da kurtarmak için çırpındığı imparatorluğu da bir trajediye doğru sürüklüyordu. 

Talat ise gerçekte bir paşa değildi. Bulunduğu yere basit bir posta memurluğundan tırnağıyla kazıya kazıya gelmişti. Mütevazı bir kişilikti, müthiş bir örgütçü, kararlı bir devrimciydi. Üstelik bu curcunanın ortasında ahlaklı kalmayı başarmıştı. O da devleti kurtarma hayaliyle tarihin dalgasında oradan oraya sürüklenecekti. Sonunda “tehcir”in uygulayıcısı ve planlayıcısı olarak buldu kendini. Ancak yaratılmasına öncülük ettiği kan gölü çöküşe engel olmayacaktı. İşler kontrolden çıkınca bırakıp kaçtı, kaçtığı yerde buldular ve öldürdüler. Katili Soğomon Tehliryan Alman devleti tarafından hoş görülmüştü. Halbuki Tehcir daha işin başında bir Alman planı olarak kurgulanmıştı. Emperyalistler hep temiz kalmanın bir yolunu bulmuştur!

***

Osmanlının son yirmi yılı kişisel ihanetler ve kötülükler tarihi değildir elbet. Emperyalist güçlerin itiş kakışları arasında büyük bir imparatorluk çöküyor, kendisine tutunan kim varsa kendisiyle birlikte çukura doğru sürüklüyordu. 

Bu dramatik olayların sahnesi Balkanlardı ve Balkan Savaşları aslında bir Osmanlı iç savaşıydı. İmparatorluğun gayrimüslim tebaası ayaklanmıştı, Müslüman nüfus isyancıların hedefindeydi. Onlar da büyük hızla balkanları boşaltıyor, Anadolu içlerine doğru göçüyordu. Ancak tabii Anadolu’daki gayrimüslimler de ayaklanmıştı. Bu, göçüp gelenlere İngiliz ve Fransız işgalinden daha yakıcı bir sorun olarak görünüyordu. “Tehcirin” ve tabi ardından “mübadelenin” doğduğu siyasi ve sosyolojik iklim böyledir. 

Gerisini Doğan Avcıoğlu şöyle anlatıyor: “Kurtuluş Savaşımızın ilk kurşunu, 19 Aralık 1918 günü Dörtyol’da patladı. Bu ilk kurşun, öç almak için geri dönen Fransız üniformalı Ermenilere atıldı.” Fransızlar Kilikya’da Türklere karşı savaşması için bir Ermeni Lejyonu kurmuştu. “Doğu Lejyonu” adını verdikleri bu birlik, Fransa’nın Kilikya’da ileride gerçekleştirmeyi tasarladığı Küçük Ermeni Devleti ordusunun çekirdeği olacaktı. Fransız üniforması taşıyan bu askerler yerli Ermeni çeteleriyle birlikte intikam operasyonları düzenliyordu. Haliyle Anadolu’daki direniş de Fransızların işgal ettiği bölgelerde başladı. İngilizlerin işgali altındaki Adana, Antep, Maraş ve Urfa’da bir direniş yoktu. Halk İngilizlerin kalmasını ve Fransızların uzak durmasını istiyordu. Bu bölgelerde direniş ancak 1919 yılının son aylarındaki Fransız işgali üzerine ortaya çıktı. Anadolu’nun ahalisi korkudan felç olmuştu. Direnişi İtilaf Devletleri’ne değil, “Rumluk ve Ermenilik kurulmasına” karşıydı.

Dağılma 19. yüzyılın başında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla başlamıştı. Avrupa Devletleri bütün gücüyle bu hareketin arkasında durmuştu. Şimdi irili ufaklı başka unsurların da arkasında duruyor, ayrılmalarını teşvik ediyorlardı. Arkasında Osmanlı'yı parçalayıp paylaşma planları vardı. Enver, Cemal ve Talat bu planı bozacaklarına inanıyorlardı.

Bozamadılar. Tabii çöküntünün altında Osmanlı'yı oluşturan bütün halklar kaldı. Ermenilerin payına topraklarından sökülüp atılmak düştü. Anadolu’nun Türk-Müslüman halkı kıtlık, açlık ve salgınlarla yüzleşti. Özetle yıkımdan herkes payına düşeni aldı. 

İttihat ve Terakki de yıkıntının altında kalanlardandı. İç savaşlardan kahraman çıkmaz; Talat ve Enver, içinde debelendikleri iç savaşın kurbanları olmuştur.

***

Savaş suçsuz olur mu? Hele iç savaşı bütünüyle bir suç organizasyonu saysak yeridir. Nihayetinde iç savaşta herkes kendi halkına karşı savaşır. O nedenle iç savaşlardan kahraman çıkmaz. Savaşa meşruiyetini devrimler verir, savaşıp da sığınabileceğimiz tek şey devrimdir. 

Mithat ve Ziya Paşa, Namık Kemal aydınımız ellerini kirlettiler. Hürriyet’in paşaları ise çok baskı görmüşlerdi, daha gözü karaydılar, çok kıyıcı oldular. Ama tarihleri kıyıcılıktan ibaret değildir, Hürriyet devrimdir ve bu devrim onların adına yazılıdır.  

Şimdi önümüzde bir tarih var. Bu tarihi Hürriyetsiz düşünemeyiz. İlericilik-gericilik davası uzun mücadelelerin içinden sıyrılıp gelir çünkü, son adım önceki adımlara dayanır. Kesinti iddialarına karşılık devamlılık esastır. Kuşkusuz geleceğin ilerici adımları da feyzini geçmişin ilerici adımlarından alacaktır. Mithat ve Ziya Paşa'yı, Namık Kemal’i, Enver’i, Cemal’i ve Talat’ı bu tarihten silemeyiz. Mustafa Kemal ve Cumhuriyeti onların paltosundan çıkmıştır, onların tarihinin bir devamıdır. Ve nihayetinde, devrimde ısrarlıysak, hepsi bizimdir. 

Farklarımız var; Cumhuriyet'in kurucuları tarihi kendilerinden başlatmaya eğilimliydi. Geçmişin yüklerini omuzlamak istemiyorlardı. Ayrıca geçmişle bağın koparıp atılması, Cumhuriyet'i ilahi bir gücün gerçekleştiği bir mucize gibi gösteriyordu. Öyle olsun istediler.

Biz ise bağlarını yeniden kuruyoruz, mecburuz. Mecburiyeti şu; “Hürriyetli” bir yeni Cumhuriyet istiyoruz. Hürriyetsiz ve Cumhuriyetsiz varıp varabileceğiniz yer Hamitçiliktir.

Hürriyet-i Ebediye’de, Abide-i Hürriyet’in önündeyiz. Başka türlü bir devrime ihtiyacımız var şimdi, merakla ve minnetle orada yatanlara bakıyoruz!

Orhan Gökdemir / SOL

TARİHTE BUGÜN (30 NİSAN)

     

      OLAYLAR:

  • 1006 - Tarihte kayıtlara geçirilmiş en parlak Süpernova olan SN 1006Kurt takımyıldızı içerisinde gözlemlendi.


  • 1563 - Kral VI. Charles'ın emriyle, bütün Yahudiler Fransa'dan çıkarıldı.
  • 1789 - George WashingtonABD'nin ilk Başkanı oldu.
  • 1803 - ABDLouisiana topraklarını Fransa'dan 15 milyon dolar karşılığında satın aldı. Böylelikle genç ülkenin toprakları iki katına çıkmış oldu. Bu alışverişe tarihte "Louisiana mübayaası" adı verilmektedir.
  • 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine atandı.


  • 1920 - Paris'te toplanacak Barış Konferansı ile ilgili Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi, taraf ülkelerin Dış İşleri Bakanlıklarına gönderdiği bir yazıyla, İstanbul'dan ayrı bir Hükümetin kurulduğunu bildirdi.
  • 1939 - Türkiye'nin de katıldığı New York Dünya Sergisi açıldı.
  • 1955 - Bugün kullanılan Vietnam bayrağınıKuzey Vietnam ilk kez resmî bayrağı olarak kabul etti.
  • 1956 - İstanbul Valiliği, kasapların et narhının kaldırılması isteğini reddetti.
  • 1958 - Et sıkıntısını gidermek için Yeni Zelanda'dan koyun eti dışalımı yapıldı.
  • 1959 - İsmet İnönü'nün Uşak gezisinde olaylar çıktı. Polis, halkı dağıtmak için göz yaşartıcı bomba kullandı.
  • 1960 - İstanbul'da bir gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
  • 1960 - Ali Ulvi Ersoy'nin karikatürü nedeniyle, Cumhuriyet gazetesi 10 gün süreyle kapatıldı.


  • 1961 - İstanbul Kartal'da iki tren çarpıştı: 16 kişi öldü, 78 kişi de yaralandı.
  • 1963 - Kürtçe dergi çıkaran iki üniversite öğrencisi tutuklandı.
  • 1964 - Diyanet İşleri Başkanlığıdoğum kontrolünün uygulanmasını verdiği bir fetvayla kamuoyuna açıkladı.
  • 1965 - Dominik Cumhuriyeti'nde yeni bir askeri cunta yönetimi ele geçirdi. Amerika Birleşik Devletleri askeri darbeye yardım etti.
  • 1967 - CHP Dördüncü Olağanüstü Kurultayı sonuçlandı. Kurultay'da kabul edilen ortanın solu siyasetine karşı çıkan Kayseri Milletvekili Turhan Feyzioğlu'nun liderliğini yaptığı 33 Milletvekili ve 15 Senatör partiden istifa etti.
  • 1970 - Halit Ergenç, doğdu. Türk sinema ve tiyatro oyuncusu
  • 1971 - Bugün ve Sabah gazeteleri süresiz kapatıldı.
  • 1972 - Sıkıyönetim, Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı için tedbir konulmasını istedi.


  • 1975 - Kuzey Vietnam birlikleri, Saygon'daki Bağımsızlık Sarayı'na girerek Vietnam Savaşı'nı bitirdi.
  • 1975 - Anayasa Mahkemesi tarafından 1971'de kapatılan Türkiye İşçi Partisi yeniden kuruldu.Partinin genel başkanlığına Behice Boran, genel sekreterliğine Nihat Sargın getirildi.
  • 1980 - Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) üyesi işçiler, 1 Mayıs kutlamaları yasaklandığı için, iş bırakma eylemi yaptı. DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk gözaltına alındı, DİSK merkezi polislerce arandı.
  • 1981 - Eski sosyal güvenlik bakanlarından Hilmi İşgüzar, silah kaçakçılığı suçundan 2 yıl ağır hapse mahkum oldu.
  • 1986 - Çernobil reaktör kazası sonucu meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı tüm dünya tarafından öğrenildi.
  • 1987 - Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) liderleri, anayasa değişikliği için ortak bildiri yayımladı.
  • 1991 - İzinsiz olarak Azerbaycan'a giden Enerji Bakanı Fahrettin Kurt, Başbakan Yıldırım Akbulut'un isteğiyle istifa etti.
  • 1993 - WWW ön eki ile günümüzde kullanılan internetAvrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) tarafından, halkın ulaşabileceği şekle getirildi.
  • 1995 - ABD Başkanı Bill Clinton İrlanda'yı ziyaret eden ilk ABD Başkanı oldu.
  • 1998 - ABDPKK'yı en tehlikeli terör örgütleri arasında saydı.
  • 1998 - NATO Konseyi, Kosova Bildirisi yayınladı. Şiddeti reddeden ittifak, Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç'e uyarılarda bulundu.
  • 1998 - PKKYunanistan'ın başkenti Atina'da bazı Yunan parlamenterlerin de katılımıyla Balkanlar Bürosu'nu açtı.
  • 1999 - Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi, Abdullah Öcalan'ın yargılanmasının 31 Mayıs Pazartesi gününden itibaren İmralı Adası'nda kesintisiz olarak sürdürülmesine karar verdi.
  • 2002 - Pervez Müşerref referandum sonucunda ezici çoğunlukla beş yıl için daha Pakistan devlet başkanı oldu.
  • 2003 - Metrocity alışveriş merkezi İstanbul'da açıldı.
  • 2008 - Çalışma Bakanı Faruk Çelik ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 1 Mayıs'ın emek ve dayanışma bayramı olarak mülki idarelerin gösterdikleri alanlarda kutlanması gerektiğini açıkladı. Öte yandan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de bu konuda bir yorum yaparak 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasının anayasa karşı gelmek olacağını söyledi. Hükümetten gelen bu açıklamaya paralel olarak İstanbul'da bir basın açıklaması yapan sendikalar ise 500 bin kişiyle Taksim'de olacaklarını bildirdi.
  • 2008 - TBMM Genel Kurulunda, Türk Ceza Kanununun (TCK) 301. maddesinde değişiklik öngören kanun teklifi kabul edildi. Kanuna göre, 301. maddede yer alan Türklüğü ibaresi ,Türk Milleti, ;Cumhuriyeti ibaresi de,Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak değiştirildi.
  • 2013 - Türkiye'nin en uzun tutuklu kalan (32,5 yıl) mahkûmu, Tahir Canan tahliye edildi.

      

      ÖLÜMLER:
      

29 Nisan 2022 Cuma

TARİHTE BUGÜN (29 NİSAN)

 


     OLAYLAR:

      1429 - Jan Dark Orleans'da Fransız ordularının başında İngilizlere karşı zafer kazandı.

  • 1880 - Ali Fethi Okyar, doğdu. Türk asker ve siyaset adamı (ö. 1943)
  • 1901 - Hirohito, doğdu. Japonya'nın 124. İmparatoru (ö. 1989)
  • 1903 - Sismik aletlerle ölçülen ilk depremlerden biri olan depremde 2626 kişi yaşamını yitirdi. Depremin büyüklüğü 6,7
  • 1979 - Süleyman Demirel, Türkiye Muhtarlar Federasyonu'nun 5. Genel Kurulu'nda "Türkiye Muhtarbaşı" seçildi.
  • 1980 - 1 Mayıs'ın yasaklandığı il sayısı 30'a yükseldi.
  • 1981 - Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcılığı, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve 219 sanık hakkında idam istemiyle dava açtı.
  • 1983 - Resmi Gazete'de yayımlanan İçişleri Bakanlığı tebligatına göre, 12 Eylül askeri darbesinden sonra 242'si 10 yıl, 481'i 5 yıl olmak üzere toplam 723 kişi siyaset yasağı kapsamına alındı.
  • 1986 - Bir Yeni Cumhuriyet İçin adlı kitabı nedeniyle 4. kez yargılanan Yalçın Küçük, 1.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1988 - İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli "Türkiye'nin 1 Mayıs diye bir bayramı yoktur" dedi.
  • 1989 - Türk vatandaşlığından çıkarılanlara şartlı vatandaşlık hakkı tanıyan yasa yürürlüğe girdi.
  • 1991 - Bangladeş'te meydana gelen kasırga, en az 138.000 kişinin ölümüne ve 10 milyon kişinin evsiz kalmasına neden oldu.
  • 1992 - Los Angeles'ta çıkan halk ayaklanmasında, üç gün içinde 54 kişi öldü ve yüzlerce bina tahrip edildi.
  • 1998 - İslamcılarla laik hükümet arasında iç savaşın sürdüğü Cezayir'in güneyinde Medea eyaletindeki bir köyde 40 kişi boğazları kesilerek öldürüldü.
  • 2004 - Oldsmobile, son otomobilini üretti. Şirket, tam 107 yıldır otomobil üretimi yapıyordu.
  • 2005 - Suriye, 29 yıl süren işgalin ardından Lübnan'dan tamamen çekildi.
  • 2007 - İstanbul'da Çağlayan Mitingi düzenlendi.
  • 2011 - Birleşik Krallık'ta Galler Prensi WilliamKate Middleton ile evlendi.
  • 2017 - Türkiye'de Vikipedi'ye erişim engellendi.
  • 2021 - Türkiye genelinde tam kapanmayla birlikte, genelgede olmayan, alkol yasağı başladı. Muaf olan satış yerlerinde alkol satışı yapılamayacak. Tekel büfeleri ve zincir marketler, resmen yasaklanmadığı için içki satışına devam ettiklerini söylerken yetkililer ise yasağın sürdüğünü belirtiyor. Bu arada yazılı belge sunamayan kolluk kuvvetleri, medyada yer aldı, sözlü tebligat yapıldı şeklinde ceza kesmeye devam ediyor.
  • 2021 - Türkiye'de koronavirüs tedbirleri kapsamında tam kapanma dönemi başladı. Sokağa çıkma kısıtlaması 17 Mayıs Pazartesi saat 05.00'te sona erecek.



     ÖLÜMLER: