Kırklareli'nin merkeze bağlı köylerinden Çukurpınar'da halka bilgi verilmeden yapılan taş ocağı
patlatması paniğe yol açtı. Köylülerin olayla ilgili şikayette bulunduğu öğrenilirken, Doğal Yaşamı
Koruma Vakfı patlatmalara tepki gösterdi.
Kırklareli'nin merkeze bağlı köylerinden Çukurpınar'da
Fotoğraf: Arslan Hamza Algül
halka bilgi verilmeden yapılan taş ocağı patlatması paniğe yol açtı. Köylülerin olayla ilgili şikayette bulunduğu öğrenilirken, Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) Kırklareli İl Temsilcisi Göksal Çidem, yörenin su kaynaklarını tehdit eden taş ocağı patlatmalarına tepki gösterdi. Bölgede 8 bin 500 yıldır tarım yapıldığına işaret eden Çidem, Istrancaların neredeyse her dere tepesi ruhsatlandırıldığını öne sürerek "bizim duyarsızlığımızın bedelini, hiç günahı olmayan gelecek nesiller hayatlarıyla ödeyecekler" dedi.
Bölgedeki madencilik faaliyetlerinin disiplin altına alınması gerektiğini söyleyen DAYKO Kırklareli Temsilcisi Göksal Çidem, yörede korku yaratan patlatma öncesinde köylülere bilgi verilmemesine tepki gösterdi.
Bölge insanının görüşleri alınmalı
Madencilik faaliyetleri konusunda kamu kurumları arasında iletişim kopukluğu olduğuna değinen Çidem, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bir yandan köye su getirilmesi için ihale hazırlığı yapıldığını diğer yandan ise su kaynağının yakınında patlatmalı taş ocağı ruhsatı verildiğine dikkat çekerek, "devlet kurumları arasındaki bu kopuklukların son bulması için, bölgede yaşayanların görüşleri mutlaka alınmalıdır" diye konuştu.
Madencilik faaliyetleri konusunda kamu kurumları arasında iletişim kopukluğu olduğuna değinen Çidem, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bir yandan köye su getirilmesi için ihale hazırlığı yapıldığını diğer yandan ise su kaynağının yakınında patlatmalı taş ocağı ruhsatı verildiğine dikkat çekerek, "devlet kurumları arasındaki bu kopuklukların son bulması için, bölgede yaşayanların görüşleri mutlaka alınmalıdır" diye konuştu.
Köylüler, 'Gençlerimiz göç etmesin' diyor
Çukurpınar köyünde 5 yıl önce yapılan biyosfer çalışmaları kapsamında düzenlenen anketten yöre halkının "10 yıl sonra doğa bozulmaksızın, geçim sıkıntılarından arındırılmış; işsizliği ortadan kaldırılmış; köyümüzde yaşayan gençlerin göç etmediği; yaşam kalitesinin arttığı ve kendi geleneklerimizi yaşayabileceğimiz bir ortam" beklentisinin çıktığını anımsatan Çidem, "Ruhsat verenlere sesleniyorum. Empati yapın. O köyde yaşıyorsunuz. Aileniz ve çocuklarınızın temel yaşam kaynağı yok olursa ne yaparsınız? Çocuklarınıza nasıl bir gelecek sağlayacaksınız?" diye sordu.
Çukurpınar köyünde 5 yıl önce yapılan biyosfer çalışmaları kapsamında düzenlenen anketten yöre halkının "10 yıl sonra doğa bozulmaksızın, geçim sıkıntılarından arındırılmış; işsizliği ortadan kaldırılmış; köyümüzde yaşayan gençlerin göç etmediği; yaşam kalitesinin arttığı ve kendi geleneklerimizi yaşayabileceğimiz bir ortam" beklentisinin çıktığını anımsatan Çidem, "Ruhsat verenlere sesleniyorum. Empati yapın. O köyde yaşıyorsunuz. Aileniz ve çocuklarınızın temel yaşam kaynağı yok olursa ne yaparsınız? Çocuklarınıza nasıl bir gelecek sağlayacaksınız?" diye sordu.
'Istrancalar 8 bin 500 yıldır tarım merkezi'
Istranca dağlarının neredeyse her deresi ve tepesinin ruhsatlandırıldığını da öne süren Çidem, "Istrancalar bölgede yaşayan insanların geçimlerini temin ettikleri, suyunu içtikleri, tarım yaptıkları, havasını soludukları, yaşam alanlarıdır. Istrancalar’da yaklaşık 8 bin 500 yıldır tarım yapılıyor. Buralar, Avrupa’da yerleşik tarımın başlangıç noktası. Istrancalar o kadar zengin ki, Kuzeye akan dereleri ile İstanbul’a su veriyor. Şimdi su yetmez, dağı taşı da alalım diyor. İyi de burada ki yaşam ne olacak?" diye konuştu.
Istranca dağlarının neredeyse her deresi ve tepesinin ruhsatlandırıldığını da öne süren Çidem, "Istrancalar bölgede yaşayan insanların geçimlerini temin ettikleri, suyunu içtikleri, tarım yaptıkları, havasını soludukları, yaşam alanlarıdır. Istrancalar’da yaklaşık 8 bin 500 yıldır tarım yapılıyor. Buralar, Avrupa’da yerleşik tarımın başlangıç noktası. Istrancalar o kadar zengin ki, Kuzeye akan dereleri ile İstanbul’a su veriyor. Şimdi su yetmez, dağı taşı da alalım diyor. İyi de burada ki yaşam ne olacak?" diye konuştu.
Dünya koruyor, biz sorumsuzca tüketiyoruz
Uluslararası sözleşmeler ve küresel koruma girişimlerinin bölgenin korunması gerektiğini vurguladığını dile getiren Çidem, mevzuata uygun olduğu iddia edilen tüm proje ve yatırımların sonucunda yokoluşun geldiğini dile getirdi. Yeraltı sularının tüm dünyada rezerv olarak korunduğuna dikkat çeken Çidem, Türkiye'de ise sorumsuzca ve sınırsızca kullanıldığını, sanayi atıklarıyla kirletildiğini ve su havzalarına yönelik kirlilik tehdidinin görmezden gelindiğini söyledi.
Uluslararası sözleşmeler ve küresel koruma girişimlerinin bölgenin korunması gerektiğini vurguladığını dile getiren Çidem, mevzuata uygun olduğu iddia edilen tüm proje ve yatırımların sonucunda yokoluşun geldiğini dile getirdi. Yeraltı sularının tüm dünyada rezerv olarak korunduğuna dikkat çeken Çidem, Türkiye'de ise sorumsuzca ve sınırsızca kullanıldığını, sanayi atıklarıyla kirletildiğini ve su havzalarına yönelik kirlilik tehdidinin görmezden gelindiğini söyledi.
'Bedelini gelecek nesiller ödeyecek'
Vahşice tüketilen yer altı suları kaybolmaya başlayınca 2010 yılında Trakya da ilk defa obruk oluştuğunu anımsatan Çidem, "neye inanırsanız inanın, Hepsinde tek bir ortak nokta var: Doğayı korumak.Yasalar, Uluslar arası sözleşmeler ve hatta Kur’an-ı Kerim. O kadar çok ayet var ki. Ağaç, toprak, ve su hakkında. İsraf edilmemesini ve korumayı emreder. Hem bugün hem de yarın için korumalıyız. Korumazsak, gelecekte çok ağır bedeller ödeyeceğiz. Biz yok olsak ta, Hiçbir sorumluluğu ve günahı olmayan gelecek nesiller bizim duyarsızlığımızdan dolayı bedelini hayatlarıyla ödeyecekler. Onlar bunu hak etmiyor" görüşünü dile getirdi.
Vahşice tüketilen yer altı suları kaybolmaya başlayınca 2010 yılında Trakya da ilk defa obruk oluştuğunu anımsatan Çidem, "neye inanırsanız inanın, Hepsinde tek bir ortak nokta var: Doğayı korumak.Yasalar, Uluslar arası sözleşmeler ve hatta Kur’an-ı Kerim. O kadar çok ayet var ki. Ağaç, toprak, ve su hakkında. İsraf edilmemesini ve korumayı emreder. Hem bugün hem de yarın için korumalıyız. Korumazsak, gelecekte çok ağır bedeller ödeyeceğiz. Biz yok olsak ta, Hiçbir sorumluluğu ve günahı olmayan gelecek nesiller bizim duyarsızlığımızdan dolayı bedelini hayatlarıyla ödeyecekler. Onlar bunu hak etmiyor" görüşünü dile getirdi.
Yusuf Yavuz
SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder