7 Ağustos 2013 Çarşamba

Ustalığın Sonuna Doğru - GÜRAY ÖZ

Siyasette ustalığı cümle âleme gösteren en önemli yöntemlerden birisi, birbirine benzemez konuları, istekleri bir çırpıda Meclis’ten geçirmenin yolu olarak “torba kanun” yönteminin bulunmuş olmasıdır. Kim buldu bilmiyorum; bildiğim, AKP’nin bu ustalık alametini pek güzel kullandığıdır. Bir torba getiriyorlar Meclis’e, sonra istekler başlıyor; “Şu bizim mesele vardı ya hani, onu da halledemez miyiz, peki hani şu konu vardı ya şu konu, o da giremez mi torbaya?”; giriyor. Böylece hem Meclis uzun ve yorucu mesailerden kurtuluyor, milletvekilleri az zamanda çok iş yapmış oluyorlar, hem de ustalık ustalık oluyor işte.
Bu yöntemin adalet sisteminde uygulanması ise özel yetkili mahkemeler sayesinde gerçekleşti. Orada da “darbeciye mi benziyor, at sepete”yöntemiyle iddianameler birleştirildi ve ortaya koca bir torba, torba ne kelime büyükçe bir çuval çıktı. Çuval da ustalık işidir. Kuşkusuz arada bir çuvala atılacak şeyleri başka amaçlar için kullanmaya kalkanları hizaya sokmayı, söz dinlemeyen, yetkisini gerçekten çok özel zannedenlere de ustaca iktidarın gücünü hatırlatmak gerekir. Onlara ittifakın amacından sapmaması için “Hadi evli evine köylü köyüne” demeyi de bilir usta olan. Öyle de olmadı mı? Budur işte ustalık.
***
Ergenekon davasının birinci aşaması böylece, yani ustaca tamamlanmış oldu. 
Şimdi, “toplumun bütün sınıflarının ataerkil velinimeti olarak ortaya çıkmanın” zamanıdır. Tüm Türkiye’nin “en iyiliksever adamı” olarak mülkiyet kapsamında nasıl her şey tek elde toplanmış ve yeniden “topluma”dağıtımı sağlanıyor ise adalet konusunda da aynı şey niye yapılamasın ki?
Yapılabilecektir. Ustalık en karmaşık konuları bir torbanın içinde hemhal ederek sonuç alabilmektir. Seni darbe ile iktidardan alaşağı etmeyi düşündükleri hissine kapıldıklarının, özel yetkili bir adalet torbasında onlarca yıla mahkûm edilmelerini gizli bir sevincin sinikliğiyle, “Aa, öyle mi olmuş, yargıya biz karışamayız ki” tiradıyla karşılamışsan, şimdi onları yine bir başka hükümlüyle ve dağdakilerle neden takas edemeyesin ki. Böylece tıpkı yukarıdaki cümle gibi karmaşık, ne dediği tam anlaşılmayan bir konu da ustaca torbalanmış olmaz mı?
***
Olur, pek de güzel olur. Bütün bunları yapabilmek, olmamış bir askeri darbenin sivilini gerçekleştirmek için, ille de Viktor Hugo’nun, amcasının büyüklüğüne hevesleneni yazdığı “Napoléon le Petitsini mi okuyalım. Ya daMarx’a mı başvuralım o küçük Napoléon’dan ders almak, onun hatalarını yinelememek için. Yok hayır, o biraz korkutucu bir tarihçidir “ulusların gafil avlanması” konusunda, “edepsizce” konuşan, “genel oyun kendi vasiyetini kendi eliyle imzalamak, halkın kendisi adına var olan her şeyin yok olmayı hak ettiğini ilan etmesinin yolu olarak bir süre daha ayakta kalmasını sağlamak” gibi tuhaf deşifreler yazan bu bozguncuya başvurmaya gerek yoktur.
***
Sonuçta bir dava başarıyla tamamlanmıştır. İkinci ve belki üçüncü aşamalar da siyasetin gereklerine kendiliğinden hizmet etmeye hazırdır. Şimdilik her ne kadar içeride dışarıda hoşa gitmeyecek gelişmeler varsa da, bunlar, usta manevralarla, pragmatizmin ustalık isteyen kıvraklığıyla, dava sonuçlarıyla“yüreğinin yağı eriyen solcuların”, hayal görmeye hep teşne, ayılamamış liberallerin yardımıyla atlatılabilir. Adalet, hukuk ve vicdan gibi tuhaf sözler söyleyenlere de hatırlatmak gerekir mi bilmiyorum; siyaset, adı üstünde siyaset meydanında oynanan bir oyundur. Ustalar o oyunu adalet, hukuk, vicdan ile değil, onu ötekiyle takas etmenin, birini öbürüyle vuruşturmanın derin ve tehlikeli hazzıyla oynarlar. 
Halkın her zaman gafil avlanamayacağını” söyleyenler arada bir can sıkmasalar bu oyun ne güzel oynanır, “kartalın bu ilk -on yıllık- uçuşu”nasıl da başarıyla tamamlanırdı ama...
Tadından yenmezdi, Marx gelse kitabını yazamazdı!
GÜRAY ÖZ
7 Ağustos 2013 - Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder