Ülkede yaşananlar, ülkenin gidiş yönü, dolayısıyla daha büyük facialar, sıkıntılar,haksızlıklar, yolsuzluklar yaşanmak istenmiyorsa sesin yükseltilmesi gerekiyor. Soma’da insan davranışları arasında zıtlık, çelişki daha da görünür hale geldi. Bir yanda tekmeci Yusuf, tekmeci Yusuf’a belki ayağı incinmiştir diye rapor veren hekim, acılı vatandaşın üstüne göze girebilmek için tazyikli su sıkma emri veren Emniyet amirleri, çocukları tutuklayan cesur(!) polisler, Allah’ın rahmetinden, kardeşlikten,şehadetten söz ederek olayı alalamaya, tepkiyi hafifletmeye çalışan sorumlupolitikacılar, öte yanda sedye kirlenmesin diye çizmesini çıkarmaya çalışan Murat, üç can kurtarabilmek için kendini ölüme atan sağlık memuru Serdar. Bir yanda insan onuruna yaraşan, insanı yücelten davranışlar, öte yanda insan adına utanç verici, yüz kızartıcı kareler. Yaradana çok şükür ki hâlâ bu ülkede Murat’lar, Serdar’lar, özverili, onurlu ülkeyi ayakta tutan, ayakta tutmaya çalışan erdemli kişiler var. Konfüçyüs’ün gözlemlediği gibi ancak erdemli insanlar zahmete, mahrumiyete katlanabilir, özverigösterebilir; kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar erdemsiz insanlar özverigösteremez, sıkıntıya katlanamaz, ancak insanlığı, ülkeyi utanca boğan karelere,görüntülere konu olurlar.
Yetenekli, bilgili, özgüveni, özsaygısı olan kişi yalakalık yapmaz; onurunu, kişiliğini, özgürlüğünü korur. Tutuklama, kelepçe, zindan onun özgürlüğünü elinden alamaz. Özgürce düşünmeyi, özgürce konuşmayı, haksızlığa başkaldırmayı sürdürür. Özgürlüğün bedeli olarak ölümü göze alan, ölümü bile küçümseyen bir kişinin özgürlüğü nasıl elinden alınabilir?
Toplumda ne yazık ki, yeteneksiz, bilgi ve kişilik özürlü oldukça geniş bir kitle var. Liyakatleri olmadığından, liyakat ölçüsüne göre toplumda, ister özel ister kamu, belli orunlara gelme, kendilerine şeklen de olsa itibar kazandırma olanakları yok. Ellerindeki tek araç, yaltaklanarak, ziftlenerek, yalakalık yaparak, kullanılarak belli orunlara gelebilmek, unvanlar alabilmek. Bence Türkiye’nin en büyük sorunu böyle birkitlenin varlığı. Ayak oyunu, onursuzluk, yolsuzluğa bulaşmasa bile yolsuzluğu hoş görme, ayrımcılık, kişisel çıkarcılık, ziftlenerek yaklaşmak bunlarda. Bunları iş yaşamında, bürokraside, eğitim kurumlarında, medyada gözlemliyoruz. Özgüvenleri, özsaygıları olmadığından, kişilikleri de gelişmemiş olduğundan, ele geçirdikleri yanıltıcı etiketler, unvanlar altında, belli amaçlar için kullanılıyorlar. Yalnız kendi saygınlıklarını yitirmiyor, kurumlarının da itibar yitirmesine neden oluyorlar.
Günümüzde yargı, Silahlı Kuvvetler, eğitim kurumları, medya itibar yitirmiş,güvenilirlikleri en düşük düzeye inmiş ise, bunda kişiliklerini, özsaygılarınıkoruyamayan mensupların büyük payı vardır. Özür dilerim, siyasi otorite önündeeğilen, dik duramayan bir kişi, hangi sıfatı, unvanı taşırsa taşısın gerçekten güven, saygı sağlayabilir mi?
Toplumda yalakalığı, kişiliksizliği, siftinmeyi bir tür sanatı mutade, geçim yolu edinmiş bir kitlenin yanında bir de özgüveni az, kişisel güvenlik kaygısı ağır basan, erselik davranan bir kitle var. Ne renk oldukları pek belli değil. Sözde tarafsız hareket ediyorlar, hem nalına hem mıhına vuruyorlar. Zaman zaman demokrat liberal hatta solcu görünümü de veriyorlar. “Yetmez ama evet”çiler bu grubun en iyi temsilcileri. Birkaç düzgün isim ardına çürükleri saklayarak sözde tarafsız yayın yapan erselik kanallar diğer bir örnek oluşturuyor.
Ülkede her alanda yaşanan faciada, bu kişi ve grupların manevi sorumluluğu çokdaha fazla. Suskun, uyuşuk, çıkarcıların ağırlıklı olduğu bir toplumda, namus erbabının sesini daha da yükseltmesi gerekiyor.
ÖZTİN AKGÜÇ
Cumhuriyet
Yetenekli, bilgili, özgüveni, özsaygısı olan kişi yalakalık yapmaz; onurunu, kişiliğini, özgürlüğünü korur. Tutuklama, kelepçe, zindan onun özgürlüğünü elinden alamaz. Özgürce düşünmeyi, özgürce konuşmayı, haksızlığa başkaldırmayı sürdürür. Özgürlüğün bedeli olarak ölümü göze alan, ölümü bile küçümseyen bir kişinin özgürlüğü nasıl elinden alınabilir?
Toplumda ne yazık ki, yeteneksiz, bilgi ve kişilik özürlü oldukça geniş bir kitle var. Liyakatleri olmadığından, liyakat ölçüsüne göre toplumda, ister özel ister kamu, belli orunlara gelme, kendilerine şeklen de olsa itibar kazandırma olanakları yok. Ellerindeki tek araç, yaltaklanarak, ziftlenerek, yalakalık yaparak, kullanılarak belli orunlara gelebilmek, unvanlar alabilmek. Bence Türkiye’nin en büyük sorunu böyle birkitlenin varlığı. Ayak oyunu, onursuzluk, yolsuzluğa bulaşmasa bile yolsuzluğu hoş görme, ayrımcılık, kişisel çıkarcılık, ziftlenerek yaklaşmak bunlarda. Bunları iş yaşamında, bürokraside, eğitim kurumlarında, medyada gözlemliyoruz. Özgüvenleri, özsaygıları olmadığından, kişilikleri de gelişmemiş olduğundan, ele geçirdikleri yanıltıcı etiketler, unvanlar altında, belli amaçlar için kullanılıyorlar. Yalnız kendi saygınlıklarını yitirmiyor, kurumlarının da itibar yitirmesine neden oluyorlar.
Günümüzde yargı, Silahlı Kuvvetler, eğitim kurumları, medya itibar yitirmiş,güvenilirlikleri en düşük düzeye inmiş ise, bunda kişiliklerini, özsaygılarınıkoruyamayan mensupların büyük payı vardır. Özür dilerim, siyasi otorite önündeeğilen, dik duramayan bir kişi, hangi sıfatı, unvanı taşırsa taşısın gerçekten güven, saygı sağlayabilir mi?
Toplumda yalakalığı, kişiliksizliği, siftinmeyi bir tür sanatı mutade, geçim yolu edinmiş bir kitlenin yanında bir de özgüveni az, kişisel güvenlik kaygısı ağır basan, erselik davranan bir kitle var. Ne renk oldukları pek belli değil. Sözde tarafsız hareket ediyorlar, hem nalına hem mıhına vuruyorlar. Zaman zaman demokrat liberal hatta solcu görünümü de veriyorlar. “Yetmez ama evet”çiler bu grubun en iyi temsilcileri. Birkaç düzgün isim ardına çürükleri saklayarak sözde tarafsız yayın yapan erselik kanallar diğer bir örnek oluşturuyor.
Ülkede her alanda yaşanan faciada, bu kişi ve grupların manevi sorumluluğu çokdaha fazla. Suskun, uyuşuk, çıkarcıların ağırlıklı olduğu bir toplumda, namus erbabının sesini daha da yükseltmesi gerekiyor.
ÖZTİN AKGÜÇ
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder