Hani bazen uzayıp giden, sonsuz bir şimdi gibi üzerinize üzerinize gelen yaz ikindileri vardır. Dün de böyleydi bugün de böyle olacak gibi.. Belki de bu yaz böyle…
Bin hüzünlü yaz.
Bugün 3 Temmuz 2014. Dün malum gün. Tam 21 yıl öncesi. Yaşadığımız sürece kahrolası 2 Temmuz 93’ün Sivas’ı, Madımak’ı, yangın, ateş ve katliamın tarifsiz kederlerini, acının binbir tonunu salıp salıp duracak yüreklerimize. Bu böyle yaşadığımız müddetçe. Böyle.
O kahrolası “yak yak yak” tempolarına eşlik eden “Allah-u ekber” sesleri. Zamanın, mekânın üst üste çakıştığı kahrolası bir kırılma anı.
İnanamama, şaşkınlık, acı.
İnanamama, şaşkınlık, acı.
Ben hâla atlatamadım örneğin. “Nasıl olur? Oldu mu? Nasıl yani?” deyip deyip durmak istiyorum kırık bir plak gibi. Nasıl hâla inanamıyorsam babamın kahrolası bir ağustos ayında elveda deyip gittiğine, işte öyle. Hayır.
Bu kadar mı imiş o süsleyip püsleyip tedavüle sürdüğünüz insanlık, din, iman şu bu hikâyeleri mesela. Gelen konukları, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nde yakmak. Al sana büyük büyük, iri iri hamasetleriniz. Yıkılınız, gidiniz, defolunuz.
Ama hani nasıl olur, nasıl yani, şimdi, bu zamanda, yok canım, daha neler dediğimiz Robobski, Soma, Ali İsmail…
Tüm çakışmaların, tüm şaşırmaların, tüm utançların işaret ettikleri. Yoldaki işaretler; patikaları gösteren, patikaları birleştiren, çoğaltan. İşte onlar işaretler.
İşaretleri takip et.
İşaretleri takip et.
Şimdi yani insan yaşamı Shakespeare’in dediği gibi bir tiyatro sahnesi midir? Bu patikaların bir bir sahnelere çıktığı. Perde açılıp kapanana kadar bu oyunda kendimizi izlerken, bizi biz yapanlar arasında şu gözlerin şu gördükleri mi vardır?!
O fotoğrafta Madımak’ın merdivenlerinde ellerinde süpürgeyle oturan şair, nasıl bir gerçekliği yaşamaktadır o an. O sahnede. Siz misiniz yoksa mızıka çalan?
İşte o anda. Tüm anları, tüm kırılmaları, tüm tarihi, kültürü, sanatı, inancı şunu bunu elinin tersiyle itip, yeter be! demeye, yetti artık! demeye bizi kim alıkoyabilir?
İşte o anda. Tüm anları, tüm kırılmaları, tüm tarihi, kültürü, sanatı, inancı şunu bunu elinin tersiyle itip, yeter be! demeye, yetti artık! demeye bizi kim alıkoyabilir?
21 yıldır. O fotoğraf işte, hepimizin en mahrem albümümüzün içindedir içine katladığımız sızıyla.
Acılar bizi birleştirir, derinden, insanca, yoldaşça birleştirir. Kişisel tarihlerimiz, ülkemizin acılarıyla yoğrula yoğrula gizli sevdamızın sabrıyla, el emeği göz nuruyla dokuna dokuna sandığımızdan daha sıkı bağlamıştır bizleri bizlere.
Sivas’ı Unutmadık.
Gördük, dokunduk, işittik, yandık… Oradaydık.
Henüz vedalaşmadık.
Şule Süzük Toker / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder