Cemaat ve AKP’nin emniyet, yargı ve askeriyede kurduğu koalisyon sürseydi? Cemaatin Güneydoğu’da istediği atamalar gerçekleşseydi, istihbarat tek elde toplanmaya çalışılmasaydı, AKP cemaate istediği milletvekilliklerini verseydi.
Mesela Arap baharı olmasaydı. Fethullah Gülen, iktidara Bülent Arınç eliyle rejimi destekleyen Suriyeli İslam âlimi Ramazan el-Buti’nin mektubunu göndermeseydi?
AKP’li milletvekilleri, Fethullah Gülen’i eleştiren CHP’li milletvekillerinin üzerlerine yürümeye devam etmeyecek miydi? Melih Gökçek, Gülen’e Feto diye hitap edenlere terbiyeni takın diye çıkışmayacak mıydı? İktidar kadroları Türkçe Olimpiyatları’nda sıra sıra dizilip Gülen’in ağdalı üslubunu taklit eden methiyeleri haykırmayacak mıydı? İktidar kalemleri cemaat yargısının hedef aldıklarına her gün köşelerinden ucu zehire batırılmış oklarını atmayacak mıydı? Cemaat savcısının heykeli dikilecek diye atıp tutulmayacak mıydı? Türkiye bağırsaklarını temizliyor diye sevinilmeyecek miydi? Cemaat yargısının davalarında siyasetçiler kendilerini savcı ilan etmeyecek miydi? İmamın ordusunu anlatan kitabın yazarı tutuklanıp kitabı yasaklanırken, o kitap bombadan tehlikeli ilan edilmeyecek miydi? İlhan Cihaneriçin faili meçhul cinayetlerin üzerini örttü diye cemaate cephane sağlamak için yalan haberler yazılmayacak mıydı?
Biliyorum, bunlar hep yazıldı çizildi. Hatta iktidarın zamanında cemaate verdiği destekten bahsedilmesi bıkkınlık bile getirmiş olabilir. İktidar cenahı da bunun farkında olduğu için kendine 17/25 Aralık’ı milat belleyerek öncesine sünger çektiğini ilan etti. Bir suçun işlendiği tarihi siyasi iradenin belirleyebileceğine inandırılmaya çalışılıyoruz. İşin bu kısmını sonraki bir yazıya bırakmak kaydıyla şunun altını çizmekte fayda var.
Şayet Arap Baharı ile başlayan, çözüm süreciyle de bağlantılı anlaşmazlık çıkmasaydı, cemaat ve iktidar bir şekilde ittifakına devam etseydi ne olacaktı?
Bugün cemaat yargısının hapse attığı herkes hâlâ hapisteydi. Cemaati eleştiren herkes de şu ya da bu şekilde susturulacaktı. İktidardan da bunun aleyhine tek ses çıkmayacaktı.
Dahası, herkesin gözü önünde askeriyeye çöreklenen cemaat yapısı, denetimi tamamen ele geçirecekti. Harp okullarına son on senedir neredeyse bütün sınav sorularını doğru cevaplayarak girenlerin sayısındaki geometrik artış kimsenin dikkatini çekmemeye devam edecekti. Cemaatçi olmayan öğrencilerin harp okullarından baskıyla uzaklaştırılmasından bahsedilmeyecekti. Yetti gari diyerek hava kuvvetlerinden istifa eden yüzlerce pilot hakkında verilen soru önergeleri yanıtlanmamaya devam edecekti. Cemaate emanet edilmiş HSYK aynı yapısıyla görevine devam edecek, emniyette bütün kilit pozisyonlarda şakirtler yer almaya devam edecekti.
Cemaat ve iktidar memleketi elbirliğiyle çökertmiştir. Buna özellikle askeriyede, hapishaneye atılmış meslektaşlarının boşalttığı kadrolarda ilerleyerek makam mevki elde etmiş Gülenci olmayan komutanlar da göz yummuştur. Senelerdir harp okullarındaki yapılanma hiçbirinin dikkatini çekmediyse, mağdur meslektaşlarının uyarılarını dinlemedilerse liderlik ve komutanlık vasıfları sorgulanmalıdır.
Memleketi içinden binlerce kurda yem eden iktidar-cemaat koalisyonu ve kariyerleri uğruna buna göz yumanlardır.
Tekrar soralım, ortaklık bozulmasaydı, mesela Arap Baharı hiç olmasaydı, ne durumda olacaktık?
Elbette birlik beraberlik iyidir. Fakat memleket ağır derecede hastalanmıştır. Hastalığın ana kaynaklarından biri de bugün iktidardaki anlayıştır. Bu anlayış neyi, nasıl tedavi edebilir?
Muhalefetin gür bir sesle teşhislerini ve tedavi yöntemlerini ortaya koyması gerek. Yoksa fazla vakit geçmeden muhalefetin herhangi bir işlevi kalmayacak.
Özgür Mumcu/Cumhuriyet
Mesela Arap baharı olmasaydı. Fethullah Gülen, iktidara Bülent Arınç eliyle rejimi destekleyen Suriyeli İslam âlimi Ramazan el-Buti’nin mektubunu göndermeseydi?
AKP’li milletvekilleri, Fethullah Gülen’i eleştiren CHP’li milletvekillerinin üzerlerine yürümeye devam etmeyecek miydi? Melih Gökçek, Gülen’e Feto diye hitap edenlere terbiyeni takın diye çıkışmayacak mıydı? İktidar kadroları Türkçe Olimpiyatları’nda sıra sıra dizilip Gülen’in ağdalı üslubunu taklit eden methiyeleri haykırmayacak mıydı? İktidar kalemleri cemaat yargısının hedef aldıklarına her gün köşelerinden ucu zehire batırılmış oklarını atmayacak mıydı? Cemaat savcısının heykeli dikilecek diye atıp tutulmayacak mıydı? Türkiye bağırsaklarını temizliyor diye sevinilmeyecek miydi? Cemaat yargısının davalarında siyasetçiler kendilerini savcı ilan etmeyecek miydi? İmamın ordusunu anlatan kitabın yazarı tutuklanıp kitabı yasaklanırken, o kitap bombadan tehlikeli ilan edilmeyecek miydi? İlhan Cihaneriçin faili meçhul cinayetlerin üzerini örttü diye cemaate cephane sağlamak için yalan haberler yazılmayacak mıydı?
Biliyorum, bunlar hep yazıldı çizildi. Hatta iktidarın zamanında cemaate verdiği destekten bahsedilmesi bıkkınlık bile getirmiş olabilir. İktidar cenahı da bunun farkında olduğu için kendine 17/25 Aralık’ı milat belleyerek öncesine sünger çektiğini ilan etti. Bir suçun işlendiği tarihi siyasi iradenin belirleyebileceğine inandırılmaya çalışılıyoruz. İşin bu kısmını sonraki bir yazıya bırakmak kaydıyla şunun altını çizmekte fayda var.
Şayet Arap Baharı ile başlayan, çözüm süreciyle de bağlantılı anlaşmazlık çıkmasaydı, cemaat ve iktidar bir şekilde ittifakına devam etseydi ne olacaktı?
Bugün cemaat yargısının hapse attığı herkes hâlâ hapisteydi. Cemaati eleştiren herkes de şu ya da bu şekilde susturulacaktı. İktidardan da bunun aleyhine tek ses çıkmayacaktı.
Dahası, herkesin gözü önünde askeriyeye çöreklenen cemaat yapısı, denetimi tamamen ele geçirecekti. Harp okullarına son on senedir neredeyse bütün sınav sorularını doğru cevaplayarak girenlerin sayısındaki geometrik artış kimsenin dikkatini çekmemeye devam edecekti. Cemaatçi olmayan öğrencilerin harp okullarından baskıyla uzaklaştırılmasından bahsedilmeyecekti. Yetti gari diyerek hava kuvvetlerinden istifa eden yüzlerce pilot hakkında verilen soru önergeleri yanıtlanmamaya devam edecekti. Cemaate emanet edilmiş HSYK aynı yapısıyla görevine devam edecek, emniyette bütün kilit pozisyonlarda şakirtler yer almaya devam edecekti.
Cemaat ve iktidar memleketi elbirliğiyle çökertmiştir. Buna özellikle askeriyede, hapishaneye atılmış meslektaşlarının boşalttığı kadrolarda ilerleyerek makam mevki elde etmiş Gülenci olmayan komutanlar da göz yummuştur. Senelerdir harp okullarındaki yapılanma hiçbirinin dikkatini çekmediyse, mağdur meslektaşlarının uyarılarını dinlemedilerse liderlik ve komutanlık vasıfları sorgulanmalıdır.
Memleketi içinden binlerce kurda yem eden iktidar-cemaat koalisyonu ve kariyerleri uğruna buna göz yumanlardır.
Tekrar soralım, ortaklık bozulmasaydı, mesela Arap Baharı hiç olmasaydı, ne durumda olacaktık?
Elbette birlik beraberlik iyidir. Fakat memleket ağır derecede hastalanmıştır. Hastalığın ana kaynaklarından biri de bugün iktidardaki anlayıştır. Bu anlayış neyi, nasıl tedavi edebilir?
Muhalefetin gür bir sesle teşhislerini ve tedavi yöntemlerini ortaya koyması gerek. Yoksa fazla vakit geçmeden muhalefetin herhangi bir işlevi kalmayacak.
Özgür Mumcu/Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder