Ters geliyor değil mi ? Laikliği yıkan AKP esas olarak işçi sınıfının desteğiyle iktidarını sürdürüyor çünkü.
Gerçeklik böyle. Ama gerçekliğe teslim olunacak olsaydı gelişme, değişim diye bir şey de olmazdı. Bugün işçi sınıfının laikliğin değerini bilmiyor olması, ne laikliğe esas olarak işçi sınıfının gereksinimi olduğu, ne de laikliğin ancak işçi sınıfı iktidarıyla garantiye alınabileceği gerçeğini değiştirir.
Laiklik işçi sınıfınındır, ancak işçi sınıfı laikliği gerçek toplumsal zemini üzerinde hayata geçirip, geliştirebilir.
Burjuvazi neredeyse 300 yıla yaklaşmış iktidarının ancak çok küçük bir diliminde laiklikten, dinin toplumsal etkisinin sınırlanmasından, din ve devlet işlerinin kesin biçimde ayrılmasından yanaydı.
Nedeni söz konusu ettiğimiz o dönem için burjuvazinin esas rakibinin feodal düzen ve onu temsil eden toplumsal güçler olmasıydı. Burjuvazinin kendi düzenini, kapitalizmi kurabilmesi için öncelikle feodalitenin iktidarına son vermesi, feodalitenin toplumsal zeminini ortadan kaldırması gerekiyordu. Bu da din ve kiliseye karşı kesin bir savaşı gerektiriyordu.
Feodalite demek kilise demekti. Senyörlerin ideolojisi tanrıya dayanıyordu. Kapitalizmin ekonomik alt yapısı olan sanayinin geliştirilmesi ise akla ve bilime ihtiyaç duyuyordu.
İşte böyle bir ortamda burjuvazi mecburen akıldan yana, ilerici bir kimlik giyinmek zorunda kaldı. Kendi toplumsal tabanı olmadığı için, yüzyıllardır kilisenin tahakkümü altında ezilmekte olan proletaryanın toplumsal taleplerini de sahiplendi.
Ancak burjuva devrimi burjuvazinin ilericiliğinin de sonu oldu. Devrimle birlikte işçi sınıfıyla olan ittifakını bozdu.
Burjuvazi kendi tarihsel çıkarları gerektiriyorsa, kendisi için ve kendi çıkarları gerektirdiği ölçüde ilericidir, bilimden yanadır, laiktir. Burjuvazinin bilimden yanalığını kar ölçütü belirler. Bilim kar sağlıyorsa burjuvazi tarafından sahiplenilir.
Bilimi, aklı, laikliği salt kendi sınıfsal çıkarları bağlamında bir yere yerleştiren burjuvazi, bu çıkarcılığı nedeniyle açık biçimde gericidir.
Kapitalist üretim ilişkileri içinde laikliğin her daim sahipsiz kalmış, sömürülen sınıflar sahiplenmediği taktirde sefalet içine düşmüş olmasının ve Türkiye’nin bugünkü halinin nedeni de burada gizlidir.
Bu kadar da değil: Burjuvazi sınıfsal iktidarını sürdürebilmek, halk sınıflarının bir şekilde rızasını alabilmek, halk sınıflarını sömürü düzeniyle uyumlu hale getirebilmek için gerici ideolojilere ve özel olarak dine ihtiyaç duyar. Sömürü düzenini tanrının taktiri olarak sunmak için özel çaba sarf eder.
Din sömürülenler için sahte bir kurtuluş yolu, sömürüye ses çıkarmamalarını sağlayacak bir araçtır.
Marks’ın dediği gibi: “Din dünyadaki sıkıntıların tesellisi ve baskıları meşrulaştıran teorisidir… Dinin sefaleti hem gerçek sefaletin ifadesi hem de bu gerçekliğe itiraz edilmesidir. Din mutsuzluklar altında ezilen yaratığın son nefesi, kalpsiz bir dünyanın şefkati, ruhsuz bir çağın ruhudur.”
İşçi sınıfının sömürüden kurtulması, ekonomik sömürüye garanti sağlayan ideolojik ve dini mekanizmaların etkilerinin de kırılmasını gerektirir.
Din toplumsal hedefleri olan bir sistemdir. Bu nedenle salt bireysel inanç bağlamında değerlendirilemez. Bütün tek tanrıcı dinler sınıflı toplum yapısı içine doğmuştur ve amaçları da o yapıyı yeni egemen sınıfın ihtiyaçlarına göre biçimlendirerek sürdürmek olmuştur. Kendi koşulları içine doğmuş kutsal kitapların, toplumsal yaşam için bugün de referans olarak kullanılması, o nedenle sömürünün sürdürülmesine hizmet eder.
Laiklik; dinin toplumsallığının yok edilmesi ve bireyin inanç dünyasına sınırlandırılmasıdır.
Bu haliyle laiklik yalnızca işçi sınıfının işine yarayacak, sömürücü sınıfların ise bir gerekçeyle mutlaka karşı çıkacakları bir yaşam biçimidir.
Dinin toplumsal yaşam tarzına müdahale etmesine gösterilecek en küçük bir tolerans bile laikliği tamamen yok edecek bir dinselleşmeyle sonuçlanır.
Laiklik yalnızca işçi sınıfının işine gelir.
Laiklik burjuva sınıf iktidarının, kapitalizmin yıkılmasını gerektirir.
Laikliği yalnızca işçi sınıfının iktidarı olan sosyalizm hayata geçirebilir.
Laiklik mücadelesi sınıf mücadelesinin en temel bileşenlerinden birisidir.
İLKER BELEK
SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder