11 Şubat 2017 Cumartesi

Kazansaydı, FETÖ de aynını yapacaktı - ALİ SİRMEN





7 Şubat 2017 tarih ve 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile, 330’u üniversitelerden olmak üzere 4464 kişi kamu görevinden çıkarıldı.
AKP iktidarının OHAL süresince devlet kadrolarından yaptığı tasfiyeler, FETÖ’cü sızmaların önünü açmış olan askeri dönemlerdeki tasfiyelerin yirmi (evet rakamla 20!) katına ulaşmış durumda.
Kanunlar ve anayasanın getirdiği güvenceler, OHAL KHK’leri ile bypass edilerek tüm hak ve özgürlükler çiğnenmektedir.
Bu durumun oluşmasında Anayasa Mahkemesi’nin birinci derecede rolü var.
Gerçekten AYM, CHP’nin KHK’ler ile ilgili başvurusu üzerine verdiği kararda, “olağanüstü hallerde çıkarılan, kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde dava açılamaz” diyen anayasanın 148. maddesi hükmünü ileri sürerek, KHK’leri denetleme konusunda yetkisiz olduğunu belirtmiştir. Oysa, AYM daha önceki içtihadında, KHK’lerin OHAL’i gerektiren konularla ilgili olup olmadığını denetleme yetkisinin olduğu yönünde karar vermişti.
Mehmet Yılmaz dün Hürriyet’teki köşesinde son KHK’nin başlıklarından birini şöyle naklediyordu: “Yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan araçların kış lastiği kullanmaları...”
Bunun OHAL’i gerektiren konularla ne ilgisi var? 


***

Anayasa Mahkemesi’nin hali yargının denetiminin tek kişinin eline geçmesinin ne sonuçlar doğurabileceğinin çok iyi göstergesi.
7 Şubat KHK’si, şu anda fiilen yasamanın, yürütmenin ve yargının dizginlerini elinde tutan tek adam rejiminin Türkiye’yi nerelere götürebileceğinin en güzel göstergesi ve halk oylamasında “hayır”ı savunanların kullanabilecekleri çok değerli bir sav.
Tek adam rejimi ile OHAL durumu, sürekli hale gelecektir.
Bilindiği gibi, bugün bütün anayasal ve yasal güvenceleri ortadan kaldıran ve demokrasinin köküne kibrit suyu eken durum, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin sağladığı fırsatın ürünüdür.
Zaten bu yüzdendir ki, Recep Tayyip Erdoğan “15 Temmuz darbe girişimi Allah’ın bize lütfudur” demiştir.
Kırmızı dipli bal mumuyla davet üzerine devletin kadrolarını yıllar boyu her alanda ele geçirip parselleyen FETÖ, 15 Temmuz günkü girişimi kaybetti.
Kaybetti de ne oldu?
Hain darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine OHAL ilan edildi veeğer FETÖ kaybetmeyip kazansaydı ne olacak idiyse o oldu.
FETÖ kazansaydı, demokrasi ve laik Cumhuriyet karşıtlarına biat etmeyenler tasfiye edileceklerdi.
FETÖ kaybetti, ama yine demokrasi ve laik Cumhuriyet karşıtlarına biat etmeyenler
tasfiye edildiler.
Yani tam bir “kaybeden kazanıyor” durumu.
Eğer FETÖ kaybetmeyip kazansaydı laik, demokratik Cumhuriyetten yana olanlar FETÖ’cü olmadıkları gerekçesiyle tasfiye edileceklerdi.
FETÖ kazanmayıp kaybedince, tasfiye edilenler, bu defa FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle tasfiye ediliyorlar.
Bunun en çarpıcı örneğinin İbrahim Kaboğlu olduğunu söylemekle yetinelim. Başka söze hacet yok!

***

Olayın can alıcı noktası şudur:
FETÖ kazansaydı, tasfiye edilecekler kimler olacak idiyse, kaybettiğinde tasfiye edilenler de yine aynı kişiler olmaktadır.
Bu arada kimsenin hakkını da yemeyelim, FETÖ kazansaydı, demokratik, laik Cumhuriyeti savunan ve biata karşı çıkanların yanına, bir miktar da FETÖ’ye biat etmemekte direnip, Reis’e biatta ısrar edenler eklenecekti. FETÖ kaybedince ise bunların yerini hâlâ Reis’e biat etmeyip FETÖ’ye biat da ısrar edenler almaktadır.
Ama esas hedef değişmemiştir: Biat’ı reddedip laik, demokratik Cumhuriyete arka çıkanlar.
Yani ana yemek değişmemiş, sadece garnitür değiştirilmiştir.
Durumu böylesine açıklıkla görünce, kimin kazanıp kimin kaybettiği sorusu bambaşka bir boyut kazanmakta ve her ahvalde, kaybedenin laik, demokratik Cumhuriyet olduğu anlaşılmaktadır.
Evet, yukarıda vurgulanan gerçeğin altını bir kez daha çizelim:
“Kaybeden kazanıyor.”

Ali Sirmen / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder