Öncelikle tüm olumsuz koşullara, baskı ve yıldırmalara karşı canlı ve
kararlı bir “HAYIR” kampanyasına emek harcayan, destek veren, yürek
koyan, dayanışma gösteren tüm yurttaşlarımıza teşekkür borçluyuz.
Sokakta HAYIR’ın sesini duyuranlar, sosyal medyada yaratıcı ve muzip
mesajlarla kampanyaya renk katanlar, ileri yaşına rağmen hasta
yataklarından koltuk değnekleri, tekerlekli sandalyeleriyle sandık
başına koşanlar sayesinde yarın için umudumuzu muhafaza edebiliyoruz. Bu
süreçte, “herkesten yeteneğine göre” katkı geldi, “memleketin
ihtiyacına göre” bir kampanya başarıldı. Dostluğun, neşenin, mizahın,
dayanışmanın, iyiliğin, güzelliğin, eşsiz bir örneği sergilendi. Gezi
günlerinin kulağı çınlatıldı.
16 Nisan bir kez daha RTE’nin artık bu ülkeyi “rıza ve onay” temelinde yönetemeyeceğini gösterdi. Bundan sonrası zor, baskı ve hukuksuzluk, giderek de meşruiyetin kaybıdır. Zaten, önce halkın kaba taslak yarısının muhalefet ettiği bir rejim değişikliğini dayatıp, sonra da demokrasi iddiası taşıyamazsınız. İnsanlığın ortak değerlerine sırtını dönmüş, “din, mezhep ve baskı” temelinde şekillenmiş başarılı bir ülke örneğine de rastlayamazsınız. Seçmenine baş vaadi, “idam cezasını hortlatmak” olan bir başkanla uygar ülkeler arasında kendinize yer edinemezsiniz.
Göreceksiniz, “vergi affı, prim ertelemesi, bol kepçe kredi” benzeri ekonomik rüşvetlerin önümüzdeki günlerde acısı çok ağır biçimde çıkacak. Kredi Garanti Fonu’ndan saçılan 111 milyar TL’nin hazineye olası zararının faturası emekçi sade yurttaşımıza kesilecek. Döviz önce biraz sakinleşip, sonra tekrar yükselecek. Turizm belini doğrultamayacak, işsizlik ve enflasyon tek hanelere inemeyecek. Faiz düşmeyecek, tatminkar bir büyüme sağlanamayacak. Hepimiz tanık olacağız, 2019 başkanlık seçimine berbat bir ekonomik tabloyla gidilecek.
Türkiye ekonomisinin belli başlı sinir merkezlerinin neredeyse hiçbirinden onay sağlayamayan bir anayasal garabet, yatırımları ve üretimi canlandıramayacak. İstanbul, Ankara, İzmir başta gelmek üzere, Bursa hariç, belli başlı üretim merkezlerinden vize alamayan bir düzenleme, Türkiye’yi ileri taşıyamayacak. Sırf İç Anadolu ve Karadeniz’in desteğiyle koca bir ülke yönetilemeyecek.
16 Nisan sürecinde lider arayışına girmedik, gerçek öznenin kendimiz olduğunun farkına vardık. Farklılıklarımızı değil, ortak noktalarımızı öne çıkarmayı başardık. Şimdi moralimizi bozmayalım, yılgınlığa kapılmayalım; daha güçlü, daha kararlı, daha örgütlü biçimde “önümüzdeki maçlara” bakalım. Maç seçen futbolculardan olmayalım, 16 Nisan şevkini ve dinamizmini her politik kavşakta sergileyelim. Son tahlilde kazananın ilerici, Aydınlanmacı, laiklik yanlısı değerler olduğunu; ülkeyi gericiliğe teslim etmemenin bizim mücadelemize bağlı bulunduğunu bir an bile akıldan çıkarmayalım.
Çevremizde havlu atan, umudunu yitiren, depresyona davetiye çıkaran arkadaşlarımıza sahip çıkalım, çarenin direnmekte olduğunu hatırlatalım. “Evet” yanlısı büyük menfaat ağlarının uzağında sade yurttaşlarımıza da, bıkmadan, usanmadan bu yolun çıkmazını anlatalım. Daha küçük birimlerde okul, işyeri, mahallede referandum sürecinde yakaladığımız ilişkileri derinleştirelim. Yine neşeli şarkılarla tebessümü yüzümüzden eksik etmeyelim, onları mizahla tiye almaktan geri durmayalım ; zorbalıkları teşhir etmeyi de aksatmayalım. TBMM kadük olduysa, kendi “meclislerimize” kıskançça sahip çıkalım, doğrudan demokrasinin en gelişkin örneklerini yaratmayı kendimize görev edinelim. BirGün’ü ayakta tutmak için eskisinden daha fazla özveriye hazır bulunalım.
Gerçekçi olalım. Koşullar bize köşemize çekilme, siyasi mücadelenin dışında mutlu mesut bir yaşam sürme olanağı da tanımıyor. Tüm liyakat kanalları tıkanmış, bilgi, beceri, emek, gayret para etmiyor; cemaat, tarikat, Saray “network”ü nün dışında kalanlara tüm kapılar kapanıyor.Ne basın, ne üniversite, ne de sendika hiçbir korunaklı alan bulunmuyor. Kılığımızı, kıyafetimizi, yaşantımızı, içkimizi, inancımızı belirlemeye kalkan bir zihniyet, bizi OHAL koşullarında KHK’lerle kuşatıyor.
İnanın 16 Nisan’da kazanan biz olduk, yeter ki bunun ayırdına varabilelim. 17 Nisan’dan başlayarak mevzilerimize sahip çıkarsak bu ablukayı dağıtabiliriz. Bu saatten sonra onlar bizim safımızdan , toplumun kaba taslak “cesur yürekli” yarısından tek bir kişi bile ayartamazlar.Halbuki “öteki cenahta” bizim kazanacağımız çok sayıda genç, emekçi, kadın var. Yeter ki buna inanalım.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
16 Nisan bir kez daha RTE’nin artık bu ülkeyi “rıza ve onay” temelinde yönetemeyeceğini gösterdi. Bundan sonrası zor, baskı ve hukuksuzluk, giderek de meşruiyetin kaybıdır. Zaten, önce halkın kaba taslak yarısının muhalefet ettiği bir rejim değişikliğini dayatıp, sonra da demokrasi iddiası taşıyamazsınız. İnsanlığın ortak değerlerine sırtını dönmüş, “din, mezhep ve baskı” temelinde şekillenmiş başarılı bir ülke örneğine de rastlayamazsınız. Seçmenine baş vaadi, “idam cezasını hortlatmak” olan bir başkanla uygar ülkeler arasında kendinize yer edinemezsiniz.
Göreceksiniz, “vergi affı, prim ertelemesi, bol kepçe kredi” benzeri ekonomik rüşvetlerin önümüzdeki günlerde acısı çok ağır biçimde çıkacak. Kredi Garanti Fonu’ndan saçılan 111 milyar TL’nin hazineye olası zararının faturası emekçi sade yurttaşımıza kesilecek. Döviz önce biraz sakinleşip, sonra tekrar yükselecek. Turizm belini doğrultamayacak, işsizlik ve enflasyon tek hanelere inemeyecek. Faiz düşmeyecek, tatminkar bir büyüme sağlanamayacak. Hepimiz tanık olacağız, 2019 başkanlık seçimine berbat bir ekonomik tabloyla gidilecek.
Türkiye ekonomisinin belli başlı sinir merkezlerinin neredeyse hiçbirinden onay sağlayamayan bir anayasal garabet, yatırımları ve üretimi canlandıramayacak. İstanbul, Ankara, İzmir başta gelmek üzere, Bursa hariç, belli başlı üretim merkezlerinden vize alamayan bir düzenleme, Türkiye’yi ileri taşıyamayacak. Sırf İç Anadolu ve Karadeniz’in desteğiyle koca bir ülke yönetilemeyecek.
16 Nisan sürecinde lider arayışına girmedik, gerçek öznenin kendimiz olduğunun farkına vardık. Farklılıklarımızı değil, ortak noktalarımızı öne çıkarmayı başardık. Şimdi moralimizi bozmayalım, yılgınlığa kapılmayalım; daha güçlü, daha kararlı, daha örgütlü biçimde “önümüzdeki maçlara” bakalım. Maç seçen futbolculardan olmayalım, 16 Nisan şevkini ve dinamizmini her politik kavşakta sergileyelim. Son tahlilde kazananın ilerici, Aydınlanmacı, laiklik yanlısı değerler olduğunu; ülkeyi gericiliğe teslim etmemenin bizim mücadelemize bağlı bulunduğunu bir an bile akıldan çıkarmayalım.
Çevremizde havlu atan, umudunu yitiren, depresyona davetiye çıkaran arkadaşlarımıza sahip çıkalım, çarenin direnmekte olduğunu hatırlatalım. “Evet” yanlısı büyük menfaat ağlarının uzağında sade yurttaşlarımıza da, bıkmadan, usanmadan bu yolun çıkmazını anlatalım. Daha küçük birimlerde okul, işyeri, mahallede referandum sürecinde yakaladığımız ilişkileri derinleştirelim. Yine neşeli şarkılarla tebessümü yüzümüzden eksik etmeyelim, onları mizahla tiye almaktan geri durmayalım ; zorbalıkları teşhir etmeyi de aksatmayalım. TBMM kadük olduysa, kendi “meclislerimize” kıskançça sahip çıkalım, doğrudan demokrasinin en gelişkin örneklerini yaratmayı kendimize görev edinelim. BirGün’ü ayakta tutmak için eskisinden daha fazla özveriye hazır bulunalım.
Gerçekçi olalım. Koşullar bize köşemize çekilme, siyasi mücadelenin dışında mutlu mesut bir yaşam sürme olanağı da tanımıyor. Tüm liyakat kanalları tıkanmış, bilgi, beceri, emek, gayret para etmiyor; cemaat, tarikat, Saray “network”ü nün dışında kalanlara tüm kapılar kapanıyor.Ne basın, ne üniversite, ne de sendika hiçbir korunaklı alan bulunmuyor. Kılığımızı, kıyafetimizi, yaşantımızı, içkimizi, inancımızı belirlemeye kalkan bir zihniyet, bizi OHAL koşullarında KHK’lerle kuşatıyor.
İnanın 16 Nisan’da kazanan biz olduk, yeter ki bunun ayırdına varabilelim. 17 Nisan’dan başlayarak mevzilerimize sahip çıkarsak bu ablukayı dağıtabiliriz. Bu saatten sonra onlar bizim safımızdan , toplumun kaba taslak “cesur yürekli” yarısından tek bir kişi bile ayartamazlar.Halbuki “öteki cenahta” bizim kazanacağımız çok sayıda genç, emekçi, kadın var. Yeter ki buna inanalım.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder