Barbaros Şansal, Türkiye’de hası ender yetişen bir “grand couturier”, dünyadaki karşılığı epeyce şık olan bir büyük terzidir. İmzası modada zerafetin markası ve ustası olan Yıldırım Mayruk’a saygısından, kendisine “terzi yamağı” dedirtir.
Barbaros Şansal, zaman içinde çok iyi bir yazar ve hatip olarak da sanatçılığını kanıtladı. İnandığı doğruların arkasında dimdik durdu, siyasal görüşünden hiç ödün vermedi ve uğradığı tüm gadrin karşısında, az rastlanır bir cesaret sergiledi.
Tüm yaratıcı zekâ sahipleri gibi, elbette Barbaros’un da delidolu, lafın nereye gideceğini hesaplamayan, kışkırtıcı bir yanı vardır. Sanatın taşkınlığına saygılı ülkelerde, sanatçı dilinin sınır tanımazlığına gülüp geçilir. Ama faşist irticanın giderek yayıldığı Türkiye’de, Barbaros Şansal’ı “resmen” linç ettiler, öldürmeye çalıştılar.
Oysa Barbaros, gerek insanlık, gerekse Türkiye çapında kendisine saldıranların hepsinden daha değerli, daha yararlı ve çok daha erdemli biri. Çünkü onun entelektüel bir ahlakı var! İnancı, düşüncesi, görüşü neyse onu savundu, hiç kıvırmadı, bükülmedi, dönmedi, “geçerli akçe” adamı olmadı!
Geçenlerde, “Anayasa ya da kutsal kitaplar, toplumlar ve doğanın evrimiyle uyumlu olmadığı sürece hayal tacirlerini kayırır! Devrimler kaçınılmaz olur!” diye yazmış, Barbaros.
Türkiye her alanda evrimi toptan reddedip çağdaş yaşamı 1300 yıl öncesinin koşullarına uyarlamaya çalışan; beceremediği için de saçmaladıkça saçmalayan bir din sömürüsünün hedefi.
Laikler ile dinciler arasındaki uçurum öylesine derin ki, aynı dili konuşsak bile anlaşamıyoruz. Çünkü aynı mantığa göre düşünmüyoruz.
Laik düşünce, önyargıdan bağımsız ve neden-sonuç ilişkisini izleyip irdeleyen analitik mantığa dayalıdır.
Oysa tüm dinler gerçeklikte yeri olmayan mucizelere ve zaten analitik mantık yürütmeye maruz kalmamak için tartışması yasak, sorgulanması günah “kutsal kelama” yani dogmalara dayanır. Sentetik bir mantık izler, ama sentezini zaten analiz edilemeyecek olan dogmaya dayandırır. Bu mantık uyuşmazlığıyla iki cenah arasında herhangi bir tartışma mümkün değildir.
Sonuçta din dogmaları, inananları doğru ile yanlışı ayıramaz hale getirir. Çünkü din tüccarları cehaleti beslemek için felsefe, mantık, evrim teorisi ve hatta satranç oyununu bile yasaklamış; ne olur ne olmaz matematiği falan da azaltmışlardır…
Ancak doğanın devinimi durdurulamaz! Yasaklar,
günahlar ters teper ve ahlak beklerken, ahlaksızlık tavan yapar.
Erkeklerden ayrıştırılan kadınları korumak çabası da sonunda gelir, “pembe vagonlara” dayanır…
İşte orada, laik mantığın dogmatik mantığa geçit vermemesi, direnmesi gerekir. Sorun, erkeğin kadını eşit, özgür ve saygın birey olarak algılamasıyla çözülür. Bu algı da ayrıştırarak değil kaynaştırarak, önce aile, sonra okulda ve hayatın her aşamasında eşitlik öğretisiyle yaratılır.
Türkiye’yi cehalete savuran gidişatı şimdilik durduramasak bile, hiç olmazsa mantık yanlışı yapmayalım, sorunu doğru okuyup, doğru çözümü savunalım.
Çünkü toplumun ve doğanın evrimiyle uyumsuz dogmatik mantığın, kazanılmamış referandumla karşıdevrim anayasası yazdırdığı bir baskı döneminden geçiyoruz.
Ama karşıdevrimler, ilerici devrimlerin daima sancılı birer sağlamasından ibarettir!
İrticanın izlerini silmeye çalıştığı laik Türkiye Cumhuriyeti’nin analitik mantığı, tam da karşıdevrim sayesinde evrilerek yayılacaktır.
Çünkü dünya yuvarlaktır, durdurulamaz, döner. Zaman gerilemez, ilerler.
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Barbaros Şansal, zaman içinde çok iyi bir yazar ve hatip olarak da sanatçılığını kanıtladı. İnandığı doğruların arkasında dimdik durdu, siyasal görüşünden hiç ödün vermedi ve uğradığı tüm gadrin karşısında, az rastlanır bir cesaret sergiledi.
Tüm yaratıcı zekâ sahipleri gibi, elbette Barbaros’un da delidolu, lafın nereye gideceğini hesaplamayan, kışkırtıcı bir yanı vardır. Sanatın taşkınlığına saygılı ülkelerde, sanatçı dilinin sınır tanımazlığına gülüp geçilir. Ama faşist irticanın giderek yayıldığı Türkiye’de, Barbaros Şansal’ı “resmen” linç ettiler, öldürmeye çalıştılar.
Oysa Barbaros, gerek insanlık, gerekse Türkiye çapında kendisine saldıranların hepsinden daha değerli, daha yararlı ve çok daha erdemli biri. Çünkü onun entelektüel bir ahlakı var! İnancı, düşüncesi, görüşü neyse onu savundu, hiç kıvırmadı, bükülmedi, dönmedi, “geçerli akçe” adamı olmadı!
Geçenlerde, “Anayasa ya da kutsal kitaplar, toplumlar ve doğanın evrimiyle uyumlu olmadığı sürece hayal tacirlerini kayırır! Devrimler kaçınılmaz olur!” diye yazmış, Barbaros.
***
Çok doğru bir saptama. Türkiye her alanda evrimi toptan reddedip çağdaş yaşamı 1300 yıl öncesinin koşullarına uyarlamaya çalışan; beceremediği için de saçmaladıkça saçmalayan bir din sömürüsünün hedefi.
Laikler ile dinciler arasındaki uçurum öylesine derin ki, aynı dili konuşsak bile anlaşamıyoruz. Çünkü aynı mantığa göre düşünmüyoruz.
Laik düşünce, önyargıdan bağımsız ve neden-sonuç ilişkisini izleyip irdeleyen analitik mantığa dayalıdır.
Oysa tüm dinler gerçeklikte yeri olmayan mucizelere ve zaten analitik mantık yürütmeye maruz kalmamak için tartışması yasak, sorgulanması günah “kutsal kelama” yani dogmalara dayanır. Sentetik bir mantık izler, ama sentezini zaten analiz edilemeyecek olan dogmaya dayandırır. Bu mantık uyuşmazlığıyla iki cenah arasında herhangi bir tartışma mümkün değildir.
Sonuçta din dogmaları, inananları doğru ile yanlışı ayıramaz hale getirir. Çünkü din tüccarları cehaleti beslemek için felsefe, mantık, evrim teorisi ve hatta satranç oyununu bile yasaklamış; ne olur ne olmaz matematiği falan da azaltmışlardır…
***
İşte orada, laik mantığın dogmatik mantığa geçit vermemesi, direnmesi gerekir. Sorun, erkeğin kadını eşit, özgür ve saygın birey olarak algılamasıyla çözülür. Bu algı da ayrıştırarak değil kaynaştırarak, önce aile, sonra okulda ve hayatın her aşamasında eşitlik öğretisiyle yaratılır.
Türkiye’yi cehalete savuran gidişatı şimdilik durduramasak bile, hiç olmazsa mantık yanlışı yapmayalım, sorunu doğru okuyup, doğru çözümü savunalım.
Çünkü toplumun ve doğanın evrimiyle uyumsuz dogmatik mantığın, kazanılmamış referandumla karşıdevrim anayasası yazdırdığı bir baskı döneminden geçiyoruz.
Ama karşıdevrimler, ilerici devrimlerin daima sancılı birer sağlamasından ibarettir!
İrticanın izlerini silmeye çalıştığı laik Türkiye Cumhuriyeti’nin analitik mantığı, tam da karşıdevrim sayesinde evrilerek yayılacaktır.
Çünkü dünya yuvarlaktır, durdurulamaz, döner. Zaman gerilemez, ilerler.
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder