Yahudilik, kadın kafasına yaşadığımız yüzyıldan 4000 yıl önce taktı ve “ya saçını kazıyıp görüneceksin ya da örtüneceksin” dedi.
Hıristiyanlık, aynı kuralı 2017 yıl önce benimsedi.
Mutlaka kan bağıyla edinilen Yahudilik yayılmacı bir din olmadığından; özellikle Batı toplumlarında kadının yerini en yaygın anlamda imana dayalı Hıristiyanlık belirledi.
Ancak...
Tanrı’nın oğlu kabul ettiği İsa’nın annesi Meryem’i kutsayarak, üç tektanrılı din arasında kadını en fazla yücelten inanç oldu... Denilse de, uygulamada pek de yararı görülmedi bu yüceltmenin. Örneğin İncil’de Aziz Paulus’un Efeslilere vaazında, hiç olmazsa kadına şiddet yoktu ve:
“Ey kadınlar, kocalarınıza Tanrı’ya itaat eder gibi itaat edin. Erkekler, karılarınızı İsa’nın Kiliseyi sevdiği gibi sevin” yazıyordu.
Peki, kadınlar pek mi sevildi, genelinde Hıristiyan, özelinde Katolik tarihte? Ne gezer...
Kendisini dine adayan kadınlara, aynı Paulus, aynı İncil’de, “Mütevazı ve mutaassıp giyinsinler. Saçlarını örmesinler, altın, mücevher takmasınlar, gösterişli elbiselerden kaçınsınlar” deniyor ve ekleniyordu: “Din kadınları kendilerini hayır işlerine adamalı ve itaat görevlerini sessizce ifa etmelidirler...”
Rahibe cemaatleri böyle kuruldu ve manastır hayatı bu emirlere dayandı.
Bazı rahibe cemaatlerinde, mumya gibi bantlanan başların üstüne çarşaf örtülüyor, buna rağmen altındaki kafanın saçları da kazınıyordu.
Yani tarihte kimi rahibeler din kadınlığını, Yahudiliğin “ya kazıt, ya örtün” kuralını Katolik öğretide hem kafalarını kazıtıp hem örterek, başka bir deyişle iki kat diyet ödeyerek üstlendiler.
Yıllarca “sessizlik oruçları” tutanlar oldu. Zaten hepsi bakireydi ya da nedamet getirmiş, erkek eli tutmamaya yeminli, tamamı Hz. İsa’ya, yani cismi olmayan Tanrı oğluna önce nişanlı, sonra evli...
Yemek orucunu, sessizlik orucunu kazayla
bozanlar, aklından günah fikirler geçirenler, kendi kendilerini
cezalandırmakla yükümlüydüler. Bu cezalar, bazen sabahtan akşama dua,
aylar hatta yıllar boyunca kuru ekmek ve suya talim, bazen de kendini
dövmek biçiminde uygulanıyordu.
Ve kendilerini cezalandırmak üzerine kurulu kadın yaşamları, hastaları iyileştirmek, sakatlara yardım, yetimleri eğitmeye adalıydı.
2000 yılda, aklını Tanrı’ya ve dine takarak kaçınan (kaçıran olabilir mi?) binlerce rahibe gelip geçti dünyadan. Yüzlercesi, en büyük günahı işledi ve intihar etti.
Yine de engizisyon ateşlerinden kurtulamadılar.
Ortaçağda, manastıra girmeden ve Kilise tarafından görevlendirilmeden rahibe yaşamı süren, kendisini hayır işlerine adayan “laik” kadınlara ve onlara destek veren erkek rahiplere “Beguin” ekolü denildi. 1139 Latran Konsili’nde, rahiplerle birlikte çalışmaları yasaklandı. 1233 Mayence Konsili’nde, Engizisyon Başrahibi Conrad de Marbourg tarafından yüzlercesi yakılarak ölüme mahkûm edildi ve “sahte dindarlık” suçundan yakıldılar.
Peki, günümüze ne kaldı bu rahibelerden ve ekollerinden?
Şöyle söyleyeyim: Nesli tükenen rahibeler hakkında anlatılan fıkraların, erotik ve pornografik “fantazm” metinleri ile çevrilen filmlerin sayısı, dünyadaki rahibe nüfusundan fazla. Ve kafasını saç teli görünmemecesine örten yegâne kadın türü rahibeler olan Katolik Kilisesi, giderek büyüyen din kadını açığını Siyahi Afrika’dan ithal ettiği yeni müminlere rağmen kapatamıyor.
Ve Almanya’daki ünlü Faşing karnavalında, resimde gördüğünüz rahibe kılıkları internette satılıyor, üstelik pek revaçta.
Kadın olsun, erkek olsun, insan başı dünya gibi yuvarlaktır. Önce dönmez sanılır, döner diyen yakılır, eninde sonunda döndüğü anlaşılır.
Demem o ki, 622 yıl kadar sıkacaksınız dişinizi. Çünkü Türkiye’yi yönetenlerin gizli takvimi, henüz miladın 1395’inci yılını gösteriyor.
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Hıristiyanlık, aynı kuralı 2017 yıl önce benimsedi.
Mutlaka kan bağıyla edinilen Yahudilik yayılmacı bir din olmadığından; özellikle Batı toplumlarında kadının yerini en yaygın anlamda imana dayalı Hıristiyanlık belirledi.
Ancak...
Tanrı’nın oğlu kabul ettiği İsa’nın annesi Meryem’i kutsayarak, üç tektanrılı din arasında kadını en fazla yücelten inanç oldu... Denilse de, uygulamada pek de yararı görülmedi bu yüceltmenin. Örneğin İncil’de Aziz Paulus’un Efeslilere vaazında, hiç olmazsa kadına şiddet yoktu ve:
“Ey kadınlar, kocalarınıza Tanrı’ya itaat eder gibi itaat edin. Erkekler, karılarınızı İsa’nın Kiliseyi sevdiği gibi sevin” yazıyordu.
Peki, kadınlar pek mi sevildi, genelinde Hıristiyan, özelinde Katolik tarihte? Ne gezer...
***
Rahibe cemaatleri böyle kuruldu ve manastır hayatı bu emirlere dayandı.
Bazı rahibe cemaatlerinde, mumya gibi bantlanan başların üstüne çarşaf örtülüyor, buna rağmen altındaki kafanın saçları da kazınıyordu.
Yani tarihte kimi rahibeler din kadınlığını, Yahudiliğin “ya kazıt, ya örtün” kuralını Katolik öğretide hem kafalarını kazıtıp hem örterek, başka bir deyişle iki kat diyet ödeyerek üstlendiler.
Yıllarca “sessizlik oruçları” tutanlar oldu. Zaten hepsi bakireydi ya da nedamet getirmiş, erkek eli tutmamaya yeminli, tamamı Hz. İsa’ya, yani cismi olmayan Tanrı oğluna önce nişanlı, sonra evli...
***
Ve kendilerini cezalandırmak üzerine kurulu kadın yaşamları, hastaları iyileştirmek, sakatlara yardım, yetimleri eğitmeye adalıydı.
2000 yılda, aklını Tanrı’ya ve dine takarak kaçınan (kaçıran olabilir mi?) binlerce rahibe gelip geçti dünyadan. Yüzlercesi, en büyük günahı işledi ve intihar etti.
Yine de engizisyon ateşlerinden kurtulamadılar.
Ortaçağda, manastıra girmeden ve Kilise tarafından görevlendirilmeden rahibe yaşamı süren, kendisini hayır işlerine adayan “laik” kadınlara ve onlara destek veren erkek rahiplere “Beguin” ekolü denildi. 1139 Latran Konsili’nde, rahiplerle birlikte çalışmaları yasaklandı. 1233 Mayence Konsili’nde, Engizisyon Başrahibi Conrad de Marbourg tarafından yüzlercesi yakılarak ölüme mahkûm edildi ve “sahte dindarlık” suçundan yakıldılar.
***
Şöyle söyleyeyim: Nesli tükenen rahibeler hakkında anlatılan fıkraların, erotik ve pornografik “fantazm” metinleri ile çevrilen filmlerin sayısı, dünyadaki rahibe nüfusundan fazla. Ve kafasını saç teli görünmemecesine örten yegâne kadın türü rahibeler olan Katolik Kilisesi, giderek büyüyen din kadını açığını Siyahi Afrika’dan ithal ettiği yeni müminlere rağmen kapatamıyor.
Ve Almanya’daki ünlü Faşing karnavalında, resimde gördüğünüz rahibe kılıkları internette satılıyor, üstelik pek revaçta.
Kadın olsun, erkek olsun, insan başı dünya gibi yuvarlaktır. Önce dönmez sanılır, döner diyen yakılır, eninde sonunda döndüğü anlaşılır.
Demem o ki, 622 yıl kadar sıkacaksınız dişinizi. Çünkü Türkiye’yi yönetenlerin gizli takvimi, henüz miladın 1395’inci yılını gösteriyor.
***
Yukarıdaki yazım, ilk kez 2008 yılında
yayımlanmıştır. Sadece tarihleri güncellediğim bu satırların; ülkemizi
yöneten ve hicri takvimin 1439’unda takılı kalan zihniyetin,
kadınlarımıza Medeni Kanun’la verilen erkeğe eşit insanlık hakkını
müftülere nikâh yetkisiyle hacamata hazırlandığı günümüze, ışık
tuttuğunu düşünüyorum. Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder