Antonio Gramsci, düşünsel boyutta Ekim Devrimi’nin önemini ve
‘biricikliğini’ kavrayan Marksistlerin başında gelir. Gramsci açısından
devrimin, aslında “Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrim” özelliği
taşımasına yol açar. Çünkü Rusya’daki olaylar, yalnızca tarihsel
materyalizmin eleştirel şemalarını altüst etmekle kalmamış, olağan
koşullar altındaki muhtemel bir tarihsel düzenliliğin de dışına
çıkmıştır.
“Sovyet iktidarı mucizeler yaratan bir sihir değildir”. Lenin, Devrim’den iki yıl sonra böyle seslenir: Sovyet iktidarının cehaleti, kültürsüzlüğü, barbarca bir savaşın sonuçlarını, yağma dolu kapitalist düzenin ürünü olan kötülükleri bir gecede yok edemeyeceğini söyler. Haklıdır; Çarlık otokrasisinde sömürülen ve ezilen sınıflar açısından Ekim Devrimi, sadece bir kapı aralamıştır. Kapıyı kimin araladığı, daha da önemlisi içeriye nasıl girdiği ve kapıyı açık tutup tutamadığı en az devrim öncesi ve sonrasındaki moment kadar önemlidir.
Bolşevik Devrimi’nin teorik ve pratik boyutları, aralık mesafesini de belirler. Pratik boyut, en basit ifadesiyle, Petrograd İşçi ve Köylü Vekilleri Sovyeti’nin bir toplantısında dile getirildiği üzere eski devlet aygıtının temelleri ile paramparça edilmesi ve Sovyet örgütleri biçiminde yeni bir idari mekanizmanın kurulmasıdır. “Ezilen yığınların kendisi yeni bir iktidar yaratacaktır” diyen Lenin, yeni tip devletin dümeninde ezilen sınıfların olduğunu söyler. Ekim Devrimi’nin materyalist karakteri, egemen sınıfların siyasal birliğini sağlayan organı parçalaması ve devlet iktidarını proletaryanın siyasal egemenliğini inşa etmek üzere ele geçirmesidir.
Sovyet deneyiminin teorik (düşünsel) içeriği, belki de, pratik (eylem) yönüne kıyasla uzam-zaman açısından özel bir tür aşkınlığa sahiptir. Teorik öncülleri Marx’a kadar uzanır. Marx’ın 1852’de Weydemeyer’e mektubunda1 sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını, bu diktatörlüğün kendisinin, tüm sınıfların ortadan kaldırılmasını ve sınıfsız topluma geçişi oluşturduğunu kanıtladığını yazar. Bu satırlar daha sonra Lenin’in düşüncesinde de yer edinecektir. Weydemeyer’e yazılan satırlar, Lenin’in kaleminde, “İnsanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için bunları [ezen sınıfları] baskı altına almak zorundayız” şeklinde cisimleşir.2 Ekim Devrimi, Marx’tan bugüne değin aynı zamanda düşünsel boyutta da bir devrimdir.
“Kapital’e karşı”
Antonio Gramsci, düşünsel boyutta Ekim Devrimi’nin önemini ve ‘biricikliğini’ kavrayan Marksistlerin başında gelir. 24 Aralık 1917’de Avanti Gazetesinde, Bolşevik Devrimin “olaylara ilişkin olmadığını”, “ideolojilere ilişkin bir devrim olduğunu” yazar.3 Bu da, Gramsci açısından devrimin, aslında “Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrim” özelliği taşımasına yol açar. Çünkü Rusya’daki olaylar, yalnızca tarihsel materyalizmin eleştirel şemalarını altüst etmekle kalmamış, olağan koşullar altındaki muhtemel bir tarihsel düzenliliğin de dışına çıkmıştır.
‘Kapital’e Karşı Devrim’ nitelemesine yol açan, Rusya’da proletaryanın tarihsel materyalizmin kanonlarına göre şekillenen güzergahın dışına çıkmasıdır. “Bolşevikler”, der Gramsci, “Kapital’deki önermelerin bazılarını bir tarafa atıyorlar, onun dinçleştirici/içkin düşüncesini değil”. İlk bakışta çelişkili gibi görülebilecek bu yorumun kaynağındaki çekirdek düşünce ise kendi içinde tutarlıdır: Gramsci, normal zamanlarda kolektif [devrimci] iradenin oluşması için “uzun, tedrici bir sürecin olması” gerektiğinden, “geniş kapsamlı bir sınıfsal deneyim” ile tikel iradeleri örgütlemenin gerekliliğinden bahseder.
Normal koşullar altında Marksist tarihsel eleştirel kanonların gerçekliği yakalamasındaki başarısının sırrı genel hatlarıyla şu ‘düzenliliktir’: Burjuvazi ve proletarya arasındaki, yani iki temel sınıf arasındaki sınıf savaşımı tarihi yaratır; proletarya kendi yoksulluğunun farkındadır ve yaşam standartlarını iyileştirmek için burjuvaziye baskı uygular — burjuvaziyi üretim tekniklerini geliştirmesi için zorlar. Proletaryanın yarattığı itki ve burjuvazinin baskısı arasında pek çok kişi saf dışı kalır, geride kalanların ihtiyaçları acil hale gelir ve toplumsal çalkantı içerisinde yeni bir düzen düşüncesinin nüveleri belirginleşir. En önemlisi, kitleler kendi potansiyellerinin ve “toplumsal sorumluluk yüklenme kapasitelerinin bilincine” varırlar. Gramsci’nin özetlediği bu düzenlilikte, nihai aşama “kendi kaderlerinin hâkimi olmalarıdır”.
Bolşevik Devrimi, söz konusu düzenlilik durumunun ötesine sosyalist propaganda ile geçmiştir. Üç yıl boyunca savaş ve sefalet arasında sıkışan ezilen sınıfların siyasal iradesi “neredeyse bir günde oluşmuştur”. Gramsci, savaş, kıtlık ve açlıktan ölüm ile otokrasinin baskısına karşı oluşan iradeyi tarif ederken söz konusu iradenin “birinci devrimden sonra mekanik”, “ardından etkin ve bilinçli oluştuğundan” bahseder. Gramsci’ye göre tarihsel materyalist kanondaki zaman öğesini hızlandıran ve “halkın iradesini oluşturan” şey, irade faktörü yani “sosyalist propagandadır”.
Bolşeviklerin siyasal alanın inşasında izlediği yol, abartılı olmayacaksa, kitabın sonundan başına doğru bir okumadır. Devrimin gelişmiş kapitalist toplumsal formasyonlarda gerçekleşeceğine yönelik hâkim görüş, Bolşeviklerin müdahaleleriyle yeniden yoruma açık hale gelmiştir. Bu, mekana (devlet ölçeğine) olduğu kadar, zamana yönelik de bir müdahaledir. Gramsci şöyle ifade eder: “Marx’ın kolektivizm için gerekli bir koşul olarak mütalaa ettiği ekonomik olgunluk düzeyine erişmeye yöneleceklerdir. Devrimciler de kendi hedeflerine tam ve eksiksiz olarak ulaşmak için gerekli olan koşulları yaratacaklardır. Ve bunları kapitalizmin yaratabileceğinden daha hızlı yaratacaklardır”.
Gramsci, irade faktörünü özellikle vurgulasa bile her şeyin üzerinde yükseldiği zemin yapısal ‘koşullar’dır. Gerek tarihsel düzenliliğin nasıl işlediğini, gerekse devrimci iradenin hızını anlatırken koşulların neye ne kadar izin verdiğini göz önünde bulundurur. Zaten ‘Kapital’e karşı’ demesinde de, olayların her zaman önceden belirlenmiş bir doğrultuda seyretmesinin mümkün olmayacağı düşüncesi hâkimdir. Bu düşüncenin izi Lenin’de takip edilebilir.
Devrimden bir yıl sonraki bir yazısında koşullara dikkat çeker: “Kapitalizmden sosyalist sisteme geçiş uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektir. Çarlığı devirdikten sonra Rus devriminin daha ileri gitmesi kaçınılmazdı; burjuva devriminin zaferinde duramazdı; çünkü savaş ve onun tükenmiş halka çektirdiği anlatılması güç ızdırap, toplumsal devrimin patlak vermesi için uygun bir zemin oluşturuyordu”.4
“Bizim Marx”
Ekim Devrimi’nin dünya devrimleri tarihinde ‘biricikliğine’ yol açan diğer bir etken, Marx’ın görüşlerini kavrama biçimidir. Gramsci’nin Marx’ı kavrayışı Devrime ilişkin bakış açısını da belirler. “Kapital’e Karşı Devrim” makalesinde bir paragraf önce “Bolşevikler Karl Marx’ı bir tarafa atıyorlar” derken, bir sonraki paragrafta Kapital’in içkin düşüncesinden ayrılmadıklarından söz eder.
Gramsci Marx’ın doğumunun yüzüncü yılında yazdığı “Bizim Marx” 5 makalesinde “Herkes, farkında olmasa da, bir parça Marksisttir” der. Gramsci için Marx, ne yoktan var eden ne “kendi imgeleminden özgün bir tarih görüşü çıkaran” ve ne de “mutlak ve sorgulanamaz normlarla yüklü bir dizi mesel bırakan bir Mesih” değildir. Marx, “Dünyanın bütün işçileri, birleşin!” diye seslenirken ve eserleriyle düşünceyi dönüştürürken dünyayı da dönüştürdüğü için “bir eylem adamıdır”.
Bolşevik Devrimi’ndeki irade öğesinin Gramsci’deki anlamı, Marx’ın eserlerinde geçen ‘volontarizm’ kavramına yaklaşımıyla belirlenir. Volontarizmin kendi başına anlam içermediğini ya da genellikle keyfi irade anlamında kullanıldığını ifade eden Gramsci, iradenin siyasal eylemde içerik kazanmasının üzerinde durur: “Marksist anlamda irade, hedeflere ilişkin farkındalık demektir, bu da kişinin kendi gücünün tam bir bilgisine sahip olması ve onu eylemle ifade edebilmesi demektir”. Her irade, belirgin sınıf karakteri ile anlamlı hale gelir.
Başta Lenin ve Bolşeviklerin iradesinden bahsedilirken bağlam, siyasal eylemlilik halidir. Halihazırda üretim araçlarının mülkiyetine sahip sınıf kendi nesnel pozisyonunun farkındadır ve egemen pozisyonunu kaybetmemek üzere irade ortaya koyar. Ezilen ve bağımlı sınıflar ise iradelerini siyasal örgütlülükle temellendiremedikleri ölçüde, başka bir irade tarafından mülk edinilirler. Marx’ın pre-kapitalist toplumlardaki sınıf ilişkilerinden bahsederken üzerinde durduğu bir nokta da, sınıf egemenliğinin bir başkasının iradesinin mülk edinilmesi olduğuydu. 1917, işte buna son verdi!
Siyasi doğrulanma
Ekim Devrimi’nde ortaya çıkan siyasal eylem ve Sovyet iktidarı ile inşa edilen siyasal alan, Gramsci’nin düşüncesindeki “Marksist anlamda” iradenin doğrulanmasıdır. Lenin açısındansa geçmişe ve geleceğe dair bir doğrulanma söz konusuydu. Lenin, 1913 yılında Pravda’da yayımlanan “Karl Marx’ın Doktrinin Tarihsel Yazgısı” makalesinde dünya tarihini (1) 1848 Devrimlerinden Paris Komünü’ne, (2) Paris Komünü’nden 1905 Devrimine, (3) 1905 Devrimi’nden bugüne olmak üzere üç döneme ayırır. Makalesinin sonuna “Marksizmin ortaya çıkışından bu yana dünya tarihinin üç büyük döneminin her biri Marksizme yeni bir doğrulanma ve zafer getirmiştir” diye de not düşer.6
Ekim Devrimi, en başta belirtildiği üzere bir sihir olmadığı gibi, bir Mesih kelamının mutlak yazgısı da değildir. Devrim, yoksulluk içerisinde yaşayan halklara eşitlik ve özgürlüğün kapısını aralayan, çoğunluğu oluşturan mülksüz sınıfların azınlıktaki burjuva sınıflardan Bolşeviklerin öncülüğünde siyasi iktidarı aldığı, “mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi” sürecidir. Ekim Devrimi, ‘devrimci ateşi yaktı’ ve Lenin’in cümleleri ile “bu ateş, kendini, işçi devriminin temel direği olan Sovyetlerin yaratılmasında dışa vurdu”. Gramsci’nin ‘Kapital’e Karşı Devrim’ diye nitelendirdiği devrimci moment, bıraktığı mirasla birlikte, Marksizmin zaman ve mekan ölçeğinde siyasal doğrulanmasıdır.
KANSU YILDIRIM
BİRGÜN-PAZAR
***
1 K. Marx to J. Weydemeyer in New York (5 March 1852), in Marx & Engels Collected Works: Letters 1852-55, Volume 39, Lawrence & Wishart, pp. 64-65
2 V.I. Lenin, Devlet ve Devrim, Çev. M. Salim Spatar, Celal Üster, Yordam Kitap, 2016, sf. 114
3 Antonio Gramsci, “Kapital’e Karşı Devrim”, içinde Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar 1916-1935, (Haz.) David Forgacs, Çev. İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları, 2010, sf. 39-44. Gramsci’den tüm alıntılar bu esere aittir.
4 V.I. Lenin, “Kurucu Meclisin Lağvedilmesi”, içinde Seçme Yazılar: Devrim, Demokrasi, Sosyalizm, Çev. Sungur Savran, Yordam Kitap, 2009, sf. 256
5 Antonio Gramsci, “Bizim Marx”, içinde Gramsci Kitabı, sf. 44-48
6 V.I. Lenin, “Karl Marx’ın Doktrinin Tarihsel Yazgısı”, içinde Seçme Yazılar, sf. 181, 185
“Sovyet iktidarı mucizeler yaratan bir sihir değildir”. Lenin, Devrim’den iki yıl sonra böyle seslenir: Sovyet iktidarının cehaleti, kültürsüzlüğü, barbarca bir savaşın sonuçlarını, yağma dolu kapitalist düzenin ürünü olan kötülükleri bir gecede yok edemeyeceğini söyler. Haklıdır; Çarlık otokrasisinde sömürülen ve ezilen sınıflar açısından Ekim Devrimi, sadece bir kapı aralamıştır. Kapıyı kimin araladığı, daha da önemlisi içeriye nasıl girdiği ve kapıyı açık tutup tutamadığı en az devrim öncesi ve sonrasındaki moment kadar önemlidir.
Bolşevik Devrimi’nin teorik ve pratik boyutları, aralık mesafesini de belirler. Pratik boyut, en basit ifadesiyle, Petrograd İşçi ve Köylü Vekilleri Sovyeti’nin bir toplantısında dile getirildiği üzere eski devlet aygıtının temelleri ile paramparça edilmesi ve Sovyet örgütleri biçiminde yeni bir idari mekanizmanın kurulmasıdır. “Ezilen yığınların kendisi yeni bir iktidar yaratacaktır” diyen Lenin, yeni tip devletin dümeninde ezilen sınıfların olduğunu söyler. Ekim Devrimi’nin materyalist karakteri, egemen sınıfların siyasal birliğini sağlayan organı parçalaması ve devlet iktidarını proletaryanın siyasal egemenliğini inşa etmek üzere ele geçirmesidir.
Sovyet deneyiminin teorik (düşünsel) içeriği, belki de, pratik (eylem) yönüne kıyasla uzam-zaman açısından özel bir tür aşkınlığa sahiptir. Teorik öncülleri Marx’a kadar uzanır. Marx’ın 1852’de Weydemeyer’e mektubunda1 sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını, bu diktatörlüğün kendisinin, tüm sınıfların ortadan kaldırılmasını ve sınıfsız topluma geçişi oluşturduğunu kanıtladığını yazar. Bu satırlar daha sonra Lenin’in düşüncesinde de yer edinecektir. Weydemeyer’e yazılan satırlar, Lenin’in kaleminde, “İnsanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için bunları [ezen sınıfları] baskı altına almak zorundayız” şeklinde cisimleşir.2 Ekim Devrimi, Marx’tan bugüne değin aynı zamanda düşünsel boyutta da bir devrimdir.
“Kapital’e karşı”
Antonio Gramsci, düşünsel boyutta Ekim Devrimi’nin önemini ve ‘biricikliğini’ kavrayan Marksistlerin başında gelir. 24 Aralık 1917’de Avanti Gazetesinde, Bolşevik Devrimin “olaylara ilişkin olmadığını”, “ideolojilere ilişkin bir devrim olduğunu” yazar.3 Bu da, Gramsci açısından devrimin, aslında “Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrim” özelliği taşımasına yol açar. Çünkü Rusya’daki olaylar, yalnızca tarihsel materyalizmin eleştirel şemalarını altüst etmekle kalmamış, olağan koşullar altındaki muhtemel bir tarihsel düzenliliğin de dışına çıkmıştır.
‘Kapital’e Karşı Devrim’ nitelemesine yol açan, Rusya’da proletaryanın tarihsel materyalizmin kanonlarına göre şekillenen güzergahın dışına çıkmasıdır. “Bolşevikler”, der Gramsci, “Kapital’deki önermelerin bazılarını bir tarafa atıyorlar, onun dinçleştirici/içkin düşüncesini değil”. İlk bakışta çelişkili gibi görülebilecek bu yorumun kaynağındaki çekirdek düşünce ise kendi içinde tutarlıdır: Gramsci, normal zamanlarda kolektif [devrimci] iradenin oluşması için “uzun, tedrici bir sürecin olması” gerektiğinden, “geniş kapsamlı bir sınıfsal deneyim” ile tikel iradeleri örgütlemenin gerekliliğinden bahseder.
Normal koşullar altında Marksist tarihsel eleştirel kanonların gerçekliği yakalamasındaki başarısının sırrı genel hatlarıyla şu ‘düzenliliktir’: Burjuvazi ve proletarya arasındaki, yani iki temel sınıf arasındaki sınıf savaşımı tarihi yaratır; proletarya kendi yoksulluğunun farkındadır ve yaşam standartlarını iyileştirmek için burjuvaziye baskı uygular — burjuvaziyi üretim tekniklerini geliştirmesi için zorlar. Proletaryanın yarattığı itki ve burjuvazinin baskısı arasında pek çok kişi saf dışı kalır, geride kalanların ihtiyaçları acil hale gelir ve toplumsal çalkantı içerisinde yeni bir düzen düşüncesinin nüveleri belirginleşir. En önemlisi, kitleler kendi potansiyellerinin ve “toplumsal sorumluluk yüklenme kapasitelerinin bilincine” varırlar. Gramsci’nin özetlediği bu düzenlilikte, nihai aşama “kendi kaderlerinin hâkimi olmalarıdır”.
Bolşevik Devrimi, söz konusu düzenlilik durumunun ötesine sosyalist propaganda ile geçmiştir. Üç yıl boyunca savaş ve sefalet arasında sıkışan ezilen sınıfların siyasal iradesi “neredeyse bir günde oluşmuştur”. Gramsci, savaş, kıtlık ve açlıktan ölüm ile otokrasinin baskısına karşı oluşan iradeyi tarif ederken söz konusu iradenin “birinci devrimden sonra mekanik”, “ardından etkin ve bilinçli oluştuğundan” bahseder. Gramsci’ye göre tarihsel materyalist kanondaki zaman öğesini hızlandıran ve “halkın iradesini oluşturan” şey, irade faktörü yani “sosyalist propagandadır”.
Bolşeviklerin siyasal alanın inşasında izlediği yol, abartılı olmayacaksa, kitabın sonundan başına doğru bir okumadır. Devrimin gelişmiş kapitalist toplumsal formasyonlarda gerçekleşeceğine yönelik hâkim görüş, Bolşeviklerin müdahaleleriyle yeniden yoruma açık hale gelmiştir. Bu, mekana (devlet ölçeğine) olduğu kadar, zamana yönelik de bir müdahaledir. Gramsci şöyle ifade eder: “Marx’ın kolektivizm için gerekli bir koşul olarak mütalaa ettiği ekonomik olgunluk düzeyine erişmeye yöneleceklerdir. Devrimciler de kendi hedeflerine tam ve eksiksiz olarak ulaşmak için gerekli olan koşulları yaratacaklardır. Ve bunları kapitalizmin yaratabileceğinden daha hızlı yaratacaklardır”.
Gramsci, irade faktörünü özellikle vurgulasa bile her şeyin üzerinde yükseldiği zemin yapısal ‘koşullar’dır. Gerek tarihsel düzenliliğin nasıl işlediğini, gerekse devrimci iradenin hızını anlatırken koşulların neye ne kadar izin verdiğini göz önünde bulundurur. Zaten ‘Kapital’e karşı’ demesinde de, olayların her zaman önceden belirlenmiş bir doğrultuda seyretmesinin mümkün olmayacağı düşüncesi hâkimdir. Bu düşüncenin izi Lenin’de takip edilebilir.
Devrimden bir yıl sonraki bir yazısında koşullara dikkat çeker: “Kapitalizmden sosyalist sisteme geçiş uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektir. Çarlığı devirdikten sonra Rus devriminin daha ileri gitmesi kaçınılmazdı; burjuva devriminin zaferinde duramazdı; çünkü savaş ve onun tükenmiş halka çektirdiği anlatılması güç ızdırap, toplumsal devrimin patlak vermesi için uygun bir zemin oluşturuyordu”.4
“Bizim Marx”
Ekim Devrimi’nin dünya devrimleri tarihinde ‘biricikliğine’ yol açan diğer bir etken, Marx’ın görüşlerini kavrama biçimidir. Gramsci’nin Marx’ı kavrayışı Devrime ilişkin bakış açısını da belirler. “Kapital’e Karşı Devrim” makalesinde bir paragraf önce “Bolşevikler Karl Marx’ı bir tarafa atıyorlar” derken, bir sonraki paragrafta Kapital’in içkin düşüncesinden ayrılmadıklarından söz eder.
Gramsci Marx’ın doğumunun yüzüncü yılında yazdığı “Bizim Marx” 5 makalesinde “Herkes, farkında olmasa da, bir parça Marksisttir” der. Gramsci için Marx, ne yoktan var eden ne “kendi imgeleminden özgün bir tarih görüşü çıkaran” ve ne de “mutlak ve sorgulanamaz normlarla yüklü bir dizi mesel bırakan bir Mesih” değildir. Marx, “Dünyanın bütün işçileri, birleşin!” diye seslenirken ve eserleriyle düşünceyi dönüştürürken dünyayı da dönüştürdüğü için “bir eylem adamıdır”.
Bolşevik Devrimi’ndeki irade öğesinin Gramsci’deki anlamı, Marx’ın eserlerinde geçen ‘volontarizm’ kavramına yaklaşımıyla belirlenir. Volontarizmin kendi başına anlam içermediğini ya da genellikle keyfi irade anlamında kullanıldığını ifade eden Gramsci, iradenin siyasal eylemde içerik kazanmasının üzerinde durur: “Marksist anlamda irade, hedeflere ilişkin farkındalık demektir, bu da kişinin kendi gücünün tam bir bilgisine sahip olması ve onu eylemle ifade edebilmesi demektir”. Her irade, belirgin sınıf karakteri ile anlamlı hale gelir.
Başta Lenin ve Bolşeviklerin iradesinden bahsedilirken bağlam, siyasal eylemlilik halidir. Halihazırda üretim araçlarının mülkiyetine sahip sınıf kendi nesnel pozisyonunun farkındadır ve egemen pozisyonunu kaybetmemek üzere irade ortaya koyar. Ezilen ve bağımlı sınıflar ise iradelerini siyasal örgütlülükle temellendiremedikleri ölçüde, başka bir irade tarafından mülk edinilirler. Marx’ın pre-kapitalist toplumlardaki sınıf ilişkilerinden bahsederken üzerinde durduğu bir nokta da, sınıf egemenliğinin bir başkasının iradesinin mülk edinilmesi olduğuydu. 1917, işte buna son verdi!
Siyasi doğrulanma
Ekim Devrimi’nde ortaya çıkan siyasal eylem ve Sovyet iktidarı ile inşa edilen siyasal alan, Gramsci’nin düşüncesindeki “Marksist anlamda” iradenin doğrulanmasıdır. Lenin açısındansa geçmişe ve geleceğe dair bir doğrulanma söz konusuydu. Lenin, 1913 yılında Pravda’da yayımlanan “Karl Marx’ın Doktrinin Tarihsel Yazgısı” makalesinde dünya tarihini (1) 1848 Devrimlerinden Paris Komünü’ne, (2) Paris Komünü’nden 1905 Devrimine, (3) 1905 Devrimi’nden bugüne olmak üzere üç döneme ayırır. Makalesinin sonuna “Marksizmin ortaya çıkışından bu yana dünya tarihinin üç büyük döneminin her biri Marksizme yeni bir doğrulanma ve zafer getirmiştir” diye de not düşer.6
Ekim Devrimi, en başta belirtildiği üzere bir sihir olmadığı gibi, bir Mesih kelamının mutlak yazgısı da değildir. Devrim, yoksulluk içerisinde yaşayan halklara eşitlik ve özgürlüğün kapısını aralayan, çoğunluğu oluşturan mülksüz sınıfların azınlıktaki burjuva sınıflardan Bolşeviklerin öncülüğünde siyasi iktidarı aldığı, “mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi” sürecidir. Ekim Devrimi, ‘devrimci ateşi yaktı’ ve Lenin’in cümleleri ile “bu ateş, kendini, işçi devriminin temel direği olan Sovyetlerin yaratılmasında dışa vurdu”. Gramsci’nin ‘Kapital’e Karşı Devrim’ diye nitelendirdiği devrimci moment, bıraktığı mirasla birlikte, Marksizmin zaman ve mekan ölçeğinde siyasal doğrulanmasıdır.
KANSU YILDIRIM
BİRGÜN-PAZAR
***
1 K. Marx to J. Weydemeyer in New York (5 March 1852), in Marx & Engels Collected Works: Letters 1852-55, Volume 39, Lawrence & Wishart, pp. 64-65
2 V.I. Lenin, Devlet ve Devrim, Çev. M. Salim Spatar, Celal Üster, Yordam Kitap, 2016, sf. 114
3 Antonio Gramsci, “Kapital’e Karşı Devrim”, içinde Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar 1916-1935, (Haz.) David Forgacs, Çev. İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları, 2010, sf. 39-44. Gramsci’den tüm alıntılar bu esere aittir.
4 V.I. Lenin, “Kurucu Meclisin Lağvedilmesi”, içinde Seçme Yazılar: Devrim, Demokrasi, Sosyalizm, Çev. Sungur Savran, Yordam Kitap, 2009, sf. 256
5 Antonio Gramsci, “Bizim Marx”, içinde Gramsci Kitabı, sf. 44-48
6 V.I. Lenin, “Karl Marx’ın Doktrinin Tarihsel Yazgısı”, içinde Seçme Yazılar, sf. 181, 185
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder