Rıdvan Dilmen’in Tayyip Erdoğan’dan bir “parkasız Deniz Gezmiş”
çıkartma girişimi sağlı-sollu bir hayli tepki çekti. Ama sanırım çok az
anlama çabası sergilendi ve hiç çözümlemesine gidilmedi.
Rıdvan neden ve daha önemlisi nasıl böylesine hiç mi hiç buluşması mümkün olmayan birimleri buluşturabilmekteydi acaba?..
Önce bir hatırlayalım, o, ne demiş:
“Ben Tayyip Erdoğan Bey’e baktığım zaman parkasız bir Deniz Gezmiş görüyorum, demokrat sol görüşlü bir insan görüyorum. Deniz Gezmiş de kahrolsun emperyalizm diyordu, Erdoğan da emperyalistlerle mücadele ediyor.”
Rıdvan’ın sözleri ilk bakışta “fantastik”… Ama artık AKP’den
çok AKP’ci, Reis’ten çok Reis’çi hale gelmiş Devlet Bahçeli’nin bu
haliyle uyarlı bir itkiyle hemen topa girip Rıdvan’a karşı ettiği laflar
daha da fantastik.
Bahçeli, “Sahadaki şeytanlığı siyasete taşıma” diyor Rıdvan’a. Ayrıca (burası çok enteresan!) “Yalakalık yapma” demiyor Rıdvan’ın ifadesine binaen, fakat “Ne de Cumhurbaşkanlığına yapılan bir yalakalığa yakışır” diyor…
Yani bir anlamda hiç olmazsa yakışır yalakalık yap demiş oluyor!..
Bahçeli’nin fantastik sözleri burada da noktalanmıyor ve o, Rıdvan’ı, Türkiye Cumhurbaşkanı’nı “bir dönemin teröristi” ile özdeştirdiği için Türk milletinden özür dilemeye çağırıyor.
Şu “Şeytan”ın milletin başına açtığı işe bakar mısınız?!
Hiç kuşkusuz Deniz Gezmiş’i Türkiye toplumunun medarıiftiharı sayanlar, ona “Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun” diye seslenmeyi tercih edenler de yaptığı benzetmeden dolayı Rıdvan’ın Deniz’den özür dilemesini bekleyeceklerdir!..
Peki, ama Rıdvan nasıl böylesi “olağanüstülük” arz eden sözler sarf etti?
Cevabı, “yapısalcı” düşüncenin abide ismi, antropolog Claude Lévi-Strauss’un “yaban düşünce”nin işleyiş mekanizmasını anlama yolunda, özellikle “mit”, yani efsanelere ilişkin bir “açıklama anahtarı” olarak kullanıma soktuğu “brikolaj” (“bricolage”) kavramından hareketle bulmayı deneyebiliriz.
Mit ya da efsane, inanç sistemlerine de nüfuz etmiş olan; evrenin, hayatın, insanın nasıl yaratıldığına dair ağızdan ağıza aktarılarak gelmiş; hemen her insan topluluğunda karşımıza çıkan; içeriğinde olağanüstülüklerin yer aldığı anlatılardır.
Lévi-Strauss, mitlerin, insan yaşamında mevcut bir temel “ikili-karşıtlığın” arasını bulmak, doğa-kültür kopukluğunu gidermek işleviyle şekillendiğini ileri sürer.
O yüzden mesela karşımıza altı yılan üstü insan, üstü aslan altı insan, vb. bir dolu imge çıkar mitik anlatılarda…
Ve insanlar ya da kültürler, böyle bir itkiyle, yani doğa-kültür kopukluğunun üstesinden gelmek için mitler üretirken de bir “yaptakçılık” faaliyeti, yani “brikolaj” gerçekleştirirler.
Bir toplumsal-kültürel ortamda yahut bir insanın yaşam deneyiminde mevcut türlü-çeşit, parça-buçuk unsurlar, izler, anılar, olaylar, eylemler bir araya getirilerek ortaya yeni bir “ürün” çıkarmaya brikolaj denir. Bunu yapana da “brikolör” (“bricoleur”).
Lévi-Strauss’a göre mitik düşünce, yani efsaneler, insanların çevresinde olan biten veya geçmişte olup bitmiş şeylerin toparlanıp yeni, farklı bir kullanıma sokulmasıyla oluşur.
Ne için?.. Bir “ikili karşıtlık” durumunun üstesinden gelmek, arasını bulmak için…
İşte Rıdvan Dilmen’in, tabiri caizse Deniz Gezmiş’in bedenini
alıp parkasını çıkartarak onun üzerine bir Tayyip Erdoğan kafası
oturtmaya vardığı söylenebilecek sözlerini böylesi bir “brikolaj
denemesi” olarak değerlendirmek mümkün.
Rıdvan’ın babasının eski bir İşçi Partili olduğunu biliyoruz. Belli ki o, “sol” bir düşünsel, kültürel altyapıya sahip. Zaten bir çırpıda “Deniz Gezmiş” benzetmesine, 1970’lerin sol kültüründe merkezi bir motif olan “parka”yı da ekleyerek gitmesi bile bunu fark etmeye yeter.
Ama işte bugün onun hatırı sayılır bir AKP ve Tayyip Erdoğan (“yalakası” değilse de) yanlısı olma durumu, Referandumdaki “Evet” gayretkeşliği, bu “sol” mirasla “ikili karşıtlık” arz edince o, adeta gayri ihtiyari şekilde bir “efsanevi” çıkış yapmış gibi görünüyor!..
Rıdvan neden ve daha önemlisi nasıl böylesine hiç mi hiç buluşması mümkün olmayan birimleri buluşturabilmekteydi acaba?..
Önce bir hatırlayalım, o, ne demiş:
“Ben Tayyip Erdoğan Bey’e baktığım zaman parkasız bir Deniz Gezmiş görüyorum, demokrat sol görüşlü bir insan görüyorum. Deniz Gezmiş de kahrolsun emperyalizm diyordu, Erdoğan da emperyalistlerle mücadele ediyor.”
***
Bahçeli, “Sahadaki şeytanlığı siyasete taşıma” diyor Rıdvan’a. Ayrıca (burası çok enteresan!) “Yalakalık yapma” demiyor Rıdvan’ın ifadesine binaen, fakat “Ne de Cumhurbaşkanlığına yapılan bir yalakalığa yakışır” diyor…
Yani bir anlamda hiç olmazsa yakışır yalakalık yap demiş oluyor!..
Bahçeli’nin fantastik sözleri burada da noktalanmıyor ve o, Rıdvan’ı, Türkiye Cumhurbaşkanı’nı “bir dönemin teröristi” ile özdeştirdiği için Türk milletinden özür dilemeye çağırıyor.
Şu “Şeytan”ın milletin başına açtığı işe bakar mısınız?!
Hiç kuşkusuz Deniz Gezmiş’i Türkiye toplumunun medarıiftiharı sayanlar, ona “Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun” diye seslenmeyi tercih edenler de yaptığı benzetmeden dolayı Rıdvan’ın Deniz’den özür dilemesini bekleyeceklerdir!..
***
Cevabı, “yapısalcı” düşüncenin abide ismi, antropolog Claude Lévi-Strauss’un “yaban düşünce”nin işleyiş mekanizmasını anlama yolunda, özellikle “mit”, yani efsanelere ilişkin bir “açıklama anahtarı” olarak kullanıma soktuğu “brikolaj” (“bricolage”) kavramından hareketle bulmayı deneyebiliriz.
Mit ya da efsane, inanç sistemlerine de nüfuz etmiş olan; evrenin, hayatın, insanın nasıl yaratıldığına dair ağızdan ağıza aktarılarak gelmiş; hemen her insan topluluğunda karşımıza çıkan; içeriğinde olağanüstülüklerin yer aldığı anlatılardır.
Lévi-Strauss, mitlerin, insan yaşamında mevcut bir temel “ikili-karşıtlığın” arasını bulmak, doğa-kültür kopukluğunu gidermek işleviyle şekillendiğini ileri sürer.
O yüzden mesela karşımıza altı yılan üstü insan, üstü aslan altı insan, vb. bir dolu imge çıkar mitik anlatılarda…
Ve insanlar ya da kültürler, böyle bir itkiyle, yani doğa-kültür kopukluğunun üstesinden gelmek için mitler üretirken de bir “yaptakçılık” faaliyeti, yani “brikolaj” gerçekleştirirler.
Bir toplumsal-kültürel ortamda yahut bir insanın yaşam deneyiminde mevcut türlü-çeşit, parça-buçuk unsurlar, izler, anılar, olaylar, eylemler bir araya getirilerek ortaya yeni bir “ürün” çıkarmaya brikolaj denir. Bunu yapana da “brikolör” (“bricoleur”).
Lévi-Strauss’a göre mitik düşünce, yani efsaneler, insanların çevresinde olan biten veya geçmişte olup bitmiş şeylerin toparlanıp yeni, farklı bir kullanıma sokulmasıyla oluşur.
Ne için?.. Bir “ikili karşıtlık” durumunun üstesinden gelmek, arasını bulmak için…
***
Rıdvan’ın babasının eski bir İşçi Partili olduğunu biliyoruz. Belli ki o, “sol” bir düşünsel, kültürel altyapıya sahip. Zaten bir çırpıda “Deniz Gezmiş” benzetmesine, 1970’lerin sol kültüründe merkezi bir motif olan “parka”yı da ekleyerek gitmesi bile bunu fark etmeye yeter.
Ama işte bugün onun hatırı sayılır bir AKP ve Tayyip Erdoğan (“yalakası” değilse de) yanlısı olma durumu, Referandumdaki “Evet” gayretkeşliği, bu “sol” mirasla “ikili karşıtlık” arz edince o, adeta gayri ihtiyari şekilde bir “efsanevi” çıkış yapmış gibi görünüyor!..
Yaşamındaki “ikili-karşıtlığın” arasını bulma, geçmişiyle
bugünü arasındaki kopukluğun üstesinden gelme yolunda Rıdvan, bir
“brikolaj”a gitmiş.
Yapmış-takmış, takıştırmış!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Yapmış-takmış, takıştırmış!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder