AKP iktidarını çatlatan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunun önde gelen kahramanlarından Erdoğan Bayraktar memleketi Trabzon’da devasa bir cami yaptırıyor. Kariyerine baktım, inşaat kokuyor. Kooperatifçilikle başlamış, oradan TOKİ’ye zıplamış. Dağa taşa yeterince zarar verdiğinden olacak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına terfi ettirilmiş. Bugünkü çevresizliğimizde ve şehirsizliğimizde katkıları büyük.
Büyüklük hastalığı var zaten. İnşaatın büyüğünü makbul sayan bir siyasi geleneğin ahfadı. 20 bin kişilik olacakmış cami… Şöyle anlatayım oransızlığı: Şehrin ilçelerinden Araklı 47 bin, Arsin 27 bin, Beşikdüzü 21 bin, Çarşıbaşı 15 bin, Çaykara 12 bin, Düzköy 14 bin, Maçka 23 bin, Merkez ilçe 23 bin, Sürmene 25 bin nüfusa sahip. Yani irice Araklı’nın yarısı aynı anda namaz kılacak inşaat bitince. Çaykara ilçesi eksiksiz cem olsa yarısını anca dolduracak. Gören de sanır ki Trabzon’da namaz kılma krizi var, millet cami kuyruğunda. Allah zeval vermesin Erdoğan Bayraktar “açılın ben inşaatçıyım” nidalarıyla imdada yetişiyor.
Cami deyip geçmeyin. Yukarıda bir kubbe aşağıda üç beş halı değil mesele. AKP döneminde lüks inşaat gelenek oldu. Açık ve kapalı otopark olacak camide. Piknik ve spor alanları, kaykay pisti, trafik eğitim parkuru, go-kart pisti, çocuk oyun alanları, zemin satranç alanı, alışveriş alanı, süs havuzları, saat kulesi, çay bahçeleri, restoran ve kafeterya da lazım. Müzesiz olur mu? Dediklerine göre Erdoğan Bey'in camisinde “1461 Şehitleri Müzesi” de yer alacak. 1461’de şehit verildiği tartışmalı ama ne gam. Yani aslında bir AVM yapıyor büyüğümüz. Neden doğrudan AVM’de tapınmıyorlar muamma!
Bu büyüklükteki bir inşaatın maliyetinin 30 milyon lira olacağı söylenmişti daha önce. Erdoğan Bey çıktı, düzeltti; 65 milyon liraya mâl olacakmış. Sudan ucuz. Suyun kaynağı ne diye soramıyor tabii kimse. Ülkede para ve beton gani, bir tek mimaride ve sanatta eksiği var müminlerin. Sinan Genim örnek, birkaç mimar iltihak etti AKP’ye gerçi, onların da işleri başlarından aşkın. Kolayı var ama. Kopyala gitsin. Zaten Erdoğan Bayraktar Camisi de Tac Mahal’e benzeyecekmiş.
***
Babürlü hükümdarı Şah Cihan, Erdoğan Bayraktar’a ilham veren Tac Mahal’i genç yaşta ölen karısı Mümtaz Mahal için yaptırmış. O da mimar bulmakta sıkıntı çekmiş Erdoğan Bayraktar gibi. O zamanlar kopyalamak ayıp. Söylentilere göre Şah Cihan İstanbul’dan Mimar Sinan’ın talebelerini davet etmiş Hindistan’a. 20 yıl sürmüş inşaat, 20 bin işçi çalışmış. Sonunda bir camiden çok bir “aşk” anıtı ortaya çıkmış. E adam şah, aşk meşk de bir yere kadar. Gaddarlığı tutmuş inşaat sürerken. Söylenti o ki bu eserin bir benzeri yapılmasın diye yapı tamamlanınca inşaatta çalışan işçilerin kollarını kestirmiş.
Hindistan’dan döndük Trabzon’a. 17-25 Aralık fırtınasına oğluyla birlikte yakalanınca, “Ne yaptıysam Başbakan Tayyip Erdoğan’ın emriyle yaptım” deyip istifa eden, kısa bir süre sonra, “Bu ifademden dolayı liderimden ve dava arkadaşlarımdan özür diliyorum. Sayın başbakanımız 40 yıldır benim davamın lideridir” diyerek çark eden adam Tac Mahal’in çakmasını yaptırıyor şehrine. “Tamam da birader sen Şah Cihan mısın?” diyen yok. İşsizlikten, aşsızlıktan kıvranan bir şehirde oluyor bütün bu tuhaf işler. 20 bin kişiye iş bulmuyor mesela, 20 bin kişilik cami yaptırıyor. Düzenin temel formülüdür bu. Böyledir, günahlar arttıkça, düzen çürüdükçe mabetler büyür.
***
Öğrenciliği sırasında yakalandığı kanserle boğuşuyordu Dilek Özçelik. Birkaç yıl önce dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı Edirne gezisi sırasında görmüş, karaborsaya düşen kanser ilaçlarının temini için yardım istemişti. Bayraktar soruna çözüm bulmak yerine bir miktar parayı Dilek’in cebine koyup başından savmaya kalkışınca tepkisi çok sert olmuştu. "Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda" demişti yüzüne karşı. Geçen hafta çakma camisi konuşulurken Dilek’in ölüm haberi geldi.
Böylesine harlı bir yangına rağmen zifiri bir karanlık hüküm sürüyor, çok acı günlerden geçiyor ülke. Dilek hayata tutunmaya çalışırken Sıdkı Ayan adında bir başka yurttaş Meclis önünde geçim sıkıntısı nedeniyle kendisini ateşe verdi. Şans eseri ağır yanıklarla kurtuldu. Sordular, “Meclis önünde sesimi duyurmaya çalıştım. Benzini aldım, kendimi yakmak değildi amacım” dedi. Kim kendini yakmayı amaçlar ki zaten. Yoksulluğun gözü kör olsun…
Çakma Tac Mahal gibi albenili değil, basında kendine yer bulamıyor bu haberler. Şükür muhalefet partilerimiz var. Birinin lideri Meclis gündemine de getirdi konuyu. Şöyle dedi: “Dün TBMM'de bir kişi üzerine gaz yağı döktü ve ateşe verdi. Niye? Geçinemiyorum diye. Bir gencecik vatandaşımız üzerine akaryakıtı döküyor kibriti vuruyor. Gazetelerin birinci sayfasında bile yer almadı. O işçi kardeşime söyleyeyim Meclis'e niye geldin? Git Saray'ın önünde yak.”
Saraya nasıl ulaşsın da önünde kendini yaksın? Yenikapı Mutabakatına dâhil değil ki Sıdkı! Muhtar bile değil. Sıradan, yoksul, aç açık bir emekçi. “Müslüman mısın?” diye sormadılar bile yandıktan sonra, konuşmasın diye kapısına polis diktiler. Eyyy emekçiler, düzenin size sunduğu seçenek belli. Hiç çıkmayın evinizden, orada yakın kendinizi…
Sıdkı yandı. O kadar şaşkın ki, uygun yer bile seçemedi kendini ateşe vermek için. İktidar kızgın, muhalefet şaşkın. Dilek'in ağlamaklı sesi yankılanıyor her yanımızda. Efendiler, görüyorum çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda…
***
Ölen öldü yanan yandı ama Erdoğan Bey turp gibi, maşallahı var. Kader mi diyelim şimdi?
Bunları araştırırken soL’da Akif Akalın’ın “Kolesterolü düşürünce sorunlar bitiyor mu?” başlıklı yazısı geldi aklıma. Akalın’ın dediklerini özetleyeyim: Kapitalist ülkelerde tıp eğitimi almış hekimler, hastalarına kalp ve damar hastalıklarına karşı korunmaları için tansiyonlarına ve kolesterollerine dikkat etmelerini, sigarayı bırakmalarını söyler. Fakat bunlar o hastaları o hastalıklardan korumaz. Neden? Çünkü o hastalıkları belirleyen faktörler arasında eğitim düzeyi de vardır mesela. Yani kolesterol ilacı almanız yeterli değil, bir diplomanız da olmalı. Varsayalım eğitim sorunu da bir şekilde çözülmüş olsun. Üniversite diploması ile iş bulabilmelisiniz. Araştırmalara göre, eğer iş bulamazsanız, kalp hastalıklarından “ölme riskiniz” iş bulabilmiş olanlara nazaran “yüzde 63” daha yüksek. Özetle, hastaya ilaç verip göndermek çözüm değil, sosyal destek de lazım.
Kim verecek hastaya sosyal desteği, hekim mi? Hem evet, hem hayır. Akalın, bir zamanlar Sağlık Bakanlığı’nın adının “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı” olduğunu hatırlatıyor. Demek ki “sosyal yardım”ın sağlık sisteminin zorunlu bir parçası olması gerek. Peki, bakanlığın adından “sosyal yardım”ı kim çıkardı? Akalın’ın sorusu…
Bakın, araştırın, o bakanlığın adından sosyal yardımı kim çıkardıysa Dilek’in katili o. Kim asgari ücreti 1600 lira olarak belirledi ve bunu da bir lütuf olarak sunduysa Sıdkı’yı yakan o. Sabah akşam sigarayı bırakın, içki içmeyin kampanyası yapıp, işsizliğe değinmeyen toplum düşmanları, halk düşmanları Dilek’i öldürenler, Sıdkı’yı yakanlar. Bu alçaklığı saklamanın tek yolu daha büyük daha büyük camiler yapmak, utanmaz piyasa düzeninin insanlara ettiğini kader diye yutturmak.
***
Dilek öldü, Sıdkı yandı. İkisinin de cehennemi bu ülke. O sırada 20 bin kişilik cami yükseliyor Trabzon’da Karadeniz’e karşı, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir eşitsizliğin anıtı gibi. Ülkenin her yanında hep bu görüntü. Günahlar büyüdükçe ibadethaneler büyüyor evet. Ahlak azaldıkça din çoğalıyor. Eşitsizliğin, açlığın, yoksunluğun ve yoksulluğun hüküm sürdüğü sefil mahallelerde Ortaçağ kaçkını tarikatlar cirit atıyor, camiye davet ediyor cehennemde yananları.
İlçe büyüklüğünde ibadethane neye yarayacak peki? Aptal avuntusuna... O kadar suç işlediler ki, iç huzurları sadece tanrıyı kandırabilme ihtimallerine bağlı. Akılları sıra, huzura vardıklarında, “çaldık, yağmaladık, hak yedik, adam kayırdık, çoluk çocuğu sapıklara teslim ettik ama bak senin için büyük mabet yaptık diyecekler” ve cennete gidecekler.
Peki ya siz, cehennemdekiler, çaresizliği yeterince tatmadınız mı hâlâ?
Çakma Tac Mahal avlusundaki go-kart pistinde “la havle” çekerek daha ne kadar bu yüzsüzlüğü izleyeceksiniz?
Neyiniz var zenginin tanrısına sunacak?
Birbirinize tutunmaktan başka çıkar yol mu kaldı sanıyorsunuz?
Erdoğan Bayraktar 20 bin kişilik cami yaptırıyor memleketine. Bakmayın öyle, su sizindir, deniz sizsiniz!
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder