23 Haziran 2018 Cumartesi

Yarın güneş doğacak mı?.. - MEHMET FARAÇ

"Balık hafızalı" diye sakın ola aşağılamayalım kimseyi... Ama çuvaldızı kendimize batırırken de çekinmeden söyleyelim, unutkan bir milletiz vesselam...
Çoğumuz geleceğe bakarken ya da tehlike kapımıza dayanırken, ne yaşamadığımız geçmişin okuduğumuz tarihini anımsıyoruz ne de bizzat yaşadığımız günlerin geride kalan acılarını ve en önemlisi de ihanet odaklarının yaptıklarını!..
Memlekette "parlamenter demokrasi" var ya, ülkenin geleceği için ve bu "millet"i yönetenleri seçmek için sandığa gidiyoruz sıklıkla... İşte sandığa giderken de bazen "geçmiş"i olmayan ülkeler ya da uluslar gibi davranıyor çoğumuz...
Yani bize bu ülkeyi vatan yapan süreci, bizi yoksulluk ve cehalet ortamından "ulus"a çeviren mücadeleyi sanki bir çırpıda unutuveriyoruz...
Bakınız işte, yeni bir "sandık" dönemi... Yine seçim süreci ve yine milletin karar aşaması... Ancak bu sıradan bir seçim ya da tercih dönemi değil...
Bir futbol karşılaşması da değil bu süreç... Takım tutar gibi lider tutulacak ve de sağcılık-solculuk uğruna "parti" tutulacak bir dönem değil bu dönem!..
Çünkü millet 24 Haziran'da yalnızca kendisinin değil, en önemlisi de "rejim"in geleceğine, yani ülkenin, hepimizin "yarın"larına karar verecek...
Ve bu "yarın"larda, yalnızca bu ülkenin topraklarındaki yaşam süreci değil, asıl önemlisi de bu ulusun çocuklarının geleceğine karar verilecek; "Karanlık mı aydınlık mı?.."
İşte sağcı-solcu, ilerici-gerici ya da Doğulu-Batılı olarak değil, tam aksine 80 milyon için de asıl yaşamsal soru budur zaten;
"Orta Doğu bataklığında, huzura muhtaç ülkeler gibi inleyen bir 'tek adam' devleti mi, yoksa Kurtuluş Savaşı'nın ardından kurulan ve her birey için çağdaş demokrasiyi de özümseyen uygar cumhuriyet mi?.."
                                                                                      ***
Cumhuriyetin karar günü...
Aman dikkat!.. 24 Haziran sabahı milletvekili, muhtar ya da belediye başkanı seçmeyeceğiz...
Yani bizi sandığa gitmeye zorlayan siyasal tercihlerimiz olmayacak bu kez... Çünkü bu kez yapacağınız tercih tek kelimeyle "memleket" meselesi...
Yani bizi kimin yöneteceğinin meselesi değil bu kez sandıkta karşımıza çıkacak olan...
Tam aksine, "tek adam"lığa özenen birilerinin rejimi nasıl değiştireceklerinin ve özetle ülkeyi nasıl ele geçireceklerinin de meselesidir 24 Haziran...
O halde yazının başındaki asıl vurguya dönelim; bu kez "geçmiş"i unutarak ya da geleceği sorgulamayarak sandığa gideceğimiz bir dönemde değiliz!..
Velhasıl bugünden itibaren "cumhuriyet"e sevdalı her yurttaş sorgulamalı yaşadığı toprakların "dün"ünü ve de "yarın"ını...
24 Haziran'ın "seçim" değil, memleketin ve milletin geleceğiyle ilgili "kader günü" olduğunu iyice anlayabilmek için bu ülkenin soylu ve mücadele dolu "geçmiş"ine bakarak bir kez daha soralım;
Nasıldı bu ülke cumhuriyetten önce?.. Hangi koşullarda yönetiliyordu 100 yıl kadar önce bu coğrafya?..
Ve de "Viyana kapılarına" dayanmış bir imparatorluğun sınırları yavaş yavaş erirken, Osmanlı daha hangi tehditlerle yüz yüzeydi, çok değil daha 98 yıl önce?..
Yani 23 Nisan 1920'de, TBMM'nin açılışından önce, bu ülkenin yoksul şehirlerinde neler olmuştu acaba?.. Hangi yokluklar, ihanetler ve acılar yaşamıştı bu topraklar?..

                                                                                        ***
Kurtuluş'u unutmayın...
Konu "yarın"larımız ise üzerine basa basa soralım; Ülkenin "bilfiil işgal" edildiği, "bütün tersanelerine" girildiği ve memleketi idare edenlerin "gaflet, dalalet ve hatta hıyanet" içinde olduğu yıllarda nasıldı acaba bu ülke?..
Şu günlerde, ülkenin dörtte birinin yaşadığı İstanbul ne haldeydi 100 yıl önce?.. İstiklal Caddesi'nde, hangi düşman birlikleri dolaşıyordu, Beyazıt Meydanı'nda hangi ülkenin zırhlı aracı meydan okuyordu bu ülkenin insanlarına?..
Güzel İzmir ne haldeydi Yunan işgali sırasında?.. Ege şehirlerinde, dağlarında "efe"ler kime karşı çarpışıyordu?..

Padişahlar ve şehzadeleri düşmanla iş birliğindeyken, hainler İngiliz gemileriyle kaçma hazırlığı yaparken, Kuvvayı Milliye yokluklar içinde ne yapıyordu acaba?..
Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda 103 yıl önce, kaç bin kişi şehit düştü bu vatan için?.. Kaç kadın cepheye mermi taşırken can verdi?..
Anadolu'nun dört köşesinde, köylerde mezralarda ve yoksul viranelerde büyüyen kimler gazi oldu bu güzelim topraklar uğruna?..
Velhasıl geri kalmış, parçalanmış ve gafiller yüzünden işgale uğramış bu topraklardan Aydınlanma Devrimi'nin ışığında uygar bir ülke ve çağdaş bir ulus yaratan Büyük Devrimci Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları hangi mücadelelere girdi canları pahasına?..
Özetle; Cumhuriyet ve "laik rejim" kolay mı kuruldu?..
İşte tüm bu sorular nedeniyle de "yarın" yapılacak olan sıradan bir seçim değil,"cumhuriyet"in kader günüdür...
Yarın, tam 98 yıldır cumhuriyetten rövanş almak için sinsice pusularda bekleyenler, rejime son darbeyi vurmak isteyecekler...
O halde şehitlerin ve gazilerin kanları üzerinde kurulan Türkiye'nin geleceğine sahip çıkınız...
Aksine; Pazar günü -yarın- Truva kısraklarının ve hilafet özentilerinin beklediği sonuç çıkarsa, Aydınlanma Cumhuriyeti'nin bekası için pazartesiden itibaren tek soru kalacaktır geriye; "Yarın güneş doğacak mı?.."
                                                                              ***

Kaosun değişmeyen uyarısı!..
Bu ülkede son 16 yıldır yapılan her seçim öncesinde laik cumhuriyetin yaşadığı erozyonlara dikkat çektik, toplumu uyardık ancak karşı devrimciler ve bölücü terör unsurları hep mesafe katetti...
Yukarıdaki yazı da aslında "16 Nisan referandumu"ndan bir gün önce kaleme alınmıştı... Bugün anımsatılmasının nedeni belli; Memleket gericilik- bölücülük batağında çırpındığı sürece bu tür yazılar her zaman güncel ve her zaman geçerli olacak...
Evet; toplumun bir kesimi 16 Nisan 2017'de cumhuriyetle kavganın iyice büyütüldüğü referandum sürecinde, yukarıdaki yazıda yer alan uyarıları da ne yazık ki dinlemedi, kaygıları anlamadı...
Ve işte bu yüzden cumhuriyetle ilgili erozyon referandumdan bir yıl sonra daha da büyüdü ve 24 Haziran tehdidi karşımıza dikildi...
Yarın 24 Haziran... Memleketin geleceği açısından yine yaşamsal nitelikte bir seçim var... Ve biz yine uyarmış olalım;
Bu kez "Halk" ile rant güruhunun, "İYİ" ile kötünün, "Saadet" ile kaosun seçimidir bu...
İşte bu yüzden de "millet" olarak, hangi gerekçe ile olursa olsun; sakın ama sakın, "terör" yandaşı "bölücü"lere ve laiklik düşmanı "gerici"lere tek oy vermeyin, cumhuriyete sahip çıkın...


Mehmet Faraç / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder