“Borç yiğidin kamçısı” der eskiler. Eksik söylemişler, borç, artık Türk insanının olmazsa olmazı.
Toplumun her katmanı öyle ya da böyle bir yerlere borçlu.
Kimi 25-30 sene vadeyle ev alıyor, kimi 1 haftalık tatil ödemesini 9 taksit yaptırıp, bu yazın ortasından bir dahaki yılın yaz mevsimine kadar borçlanmayı kabul ediyor. Hatta Amerikan kahvecisinden aldığı sütlü kahve için borçlanan bile var...
Eh, futbol toplumun aynası olduğu için kulüpler de adeta borçlanma konusunda birbirleriyle yarışıyor..
Geçenlerde bir araştırma yayımlandı gazetelerde. Türk futbolunun borcu 2012 ile 2018 arasındaki 6 yılda yüzde 360 artmış.
3.5 milyar lirayla uzak ara önde giden Fenerbahçe’yi, 2.8 milyar ile Galatasaray, 2.1’le Beşiktaş, 1.1’le de Trabzonspor izliyor. Listeyi uzun uzadıya yazma gerek yok.
Peki bu kulüpler neye güvenerek bu kadar borcu yaptı diyecek olursanız, yanıt gayet basit.
Türkiye’deki mevcut spor yasası, seçilen yönetimleri ‘har vurup harman savurmaya’ itiyor.
Laz Bakkal usulü anlatalım: “İstediğin kadar harca, borç yap, görev süren bittiğinde elini kolunu sallaya sallaya görevi bırakabiliyorsun.”
Kimse, “Dur, sen yanlış yönettin, kulübü zarara uğrattın, tazminat öde” diyemiyor! O yüzden de, kulüplerin başına geçen her yönetim har vurup harman savurmuş. Bahane de hazır, “Ama ezeli rakibimizin kadrosu çok güçlü, onlardan aşağı kalamayız..” Futbol da ülkede din gibi kabul edildiği için kimse ses çıkaramıyor, bilakis gaza basıyor!
Kaynak tükenince de kulübün isim hakkından tutun, reklam gelirine, kombineden, yayın parasına kadar gelecek yılllardaki olası gelirler harcanıyor, hatta banka kredisi ile satın alınan taşınmazlar, bir başka bankaya teminat gösterilip, yeni borçlanmalar gerçekleştiriliyor. Yeter ki, vahşi transfer pazarında at koşturulsun, Tarık’lar, Tolga’lar, Serdar Kesimal’lar, Tabata’lar, Sosa’lar ve onların menajerleri zengin edilsin!
Peki deniz bitince?
Gayrısız hepsi süt dökmüş kedi gibi, Ankara’nın yolunu tutuyor. Kimi Spor Toto gelirlerinin artması, kimi naklen yayın ücretine zam yapılması, kimi vergi indirimi, kimi faizsiz futbol kredisi için dil döküyor.
Maşallah AKP iktidarı da futbolun algı tarafını çok iyi kullandığı için kulüplerin palyatif ricaları geri çevirilmiyor. Çünkü Yeni Türkiye’nin de işletim sistemi, öteki günü düşünmeden borçlanma üzerine kurulu!
Yıllardır aynı senaryo sahnelendi, ders çıkaran olmadı.
Geçtim, 4 büyüklerle, şampiyonluk yaşamış Bursa’yı, kupayı almış Kayseri’leri falan, 1. Lig’de mücadele eden Adana Demirspor bile kendini bu hesapsız harcama sarmalarına kaptırdı geçenlerde. Başarının salt transferle gerçekleşeceğini var saymış olacak. Önce Tanju Çolak’ı menajer olarak getirdiler, sonra da yıllık 600 bin Avro’ya eski Manchester United’lı Anderson Oliveira ile 3 yıllık sözleşme imzaladılar. Yaklaşık 3.4 milyon TL ödeyecek ‘emekçi’lerin takımı Demirspor yaşı geçmiş Brezilyalıya. Galiba 1. Lig’de bir oyuncuya verilen en büyük rakam. Kupayı saymaz 34 lig maçını baz alırsanız her hafta 20 bin Avro yazacak taksimetre. Farz edin anlaşmazlık çıktı, 3 yıl için 1.8 milyon Avro’yu takır takır vermek zorunda kalacaklar Brezilyalıya. Menajerlik parası, komisyonlar, uçak biletleri hariç! Demirspor’un tek gelirinin TFF isim hakkı ve naklen yayın ücreti olduğu düşünülürse, Adanalı kardeşlerimiz o parayı nasıl denkleştirecek merak konusu! Ya da bir başka söylemle Anderson 600 bin Avro’ya oynarken diğer oyunculara kaçar lira verecekler?
Görüldüğü üzere geçmişten ders çıkaran da, yarını düşünen de yok!
Biraz Fenerbahçe uyandı, biraz da Galatasaray. Beşiktaş, oyuncu satışı ile bohçayı denkleştiriyor, diğerleri freni patlamış kamyon hesabı, yokuş aşağı basıyor gaza!
Şaka maka bir yana, kulüpler önümüzdeki dönemde ya batacak, ya da Katarlı para babalarının malı olacak. Çünkü Türkiye borçlanırken köprüsünü, bağını, bahçesini, TEKEL’ini, Şeker Fabrikası’nı satabiliyor ama kulüplerin böyle bir şansı olmadığı için futbol dünyası mecburen Şam’ın şekeri ile Arab’ın böreğine kalacak!
Arif Kızılyalın / CUMHURİYET
Toplumun her katmanı öyle ya da böyle bir yerlere borçlu.
Kimi 25-30 sene vadeyle ev alıyor, kimi 1 haftalık tatil ödemesini 9 taksit yaptırıp, bu yazın ortasından bir dahaki yılın yaz mevsimine kadar borçlanmayı kabul ediyor. Hatta Amerikan kahvecisinden aldığı sütlü kahve için borçlanan bile var...
Eh, futbol toplumun aynası olduğu için kulüpler de adeta borçlanma konusunda birbirleriyle yarışıyor..
Geçenlerde bir araştırma yayımlandı gazetelerde. Türk futbolunun borcu 2012 ile 2018 arasındaki 6 yılda yüzde 360 artmış.
3.5 milyar lirayla uzak ara önde giden Fenerbahçe’yi, 2.8 milyar ile Galatasaray, 2.1’le Beşiktaş, 1.1’le de Trabzonspor izliyor. Listeyi uzun uzadıya yazma gerek yok.
Peki bu kulüpler neye güvenerek bu kadar borcu yaptı diyecek olursanız, yanıt gayet basit.
Türkiye’deki mevcut spor yasası, seçilen yönetimleri ‘har vurup harman savurmaya’ itiyor.
Laz Bakkal usulü anlatalım: “İstediğin kadar harca, borç yap, görev süren bittiğinde elini kolunu sallaya sallaya görevi bırakabiliyorsun.”
Kimse, “Dur, sen yanlış yönettin, kulübü zarara uğrattın, tazminat öde” diyemiyor! O yüzden de, kulüplerin başına geçen her yönetim har vurup harman savurmuş. Bahane de hazır, “Ama ezeli rakibimizin kadrosu çok güçlü, onlardan aşağı kalamayız..” Futbol da ülkede din gibi kabul edildiği için kimse ses çıkaramıyor, bilakis gaza basıyor!
Kaynak tükenince de kulübün isim hakkından tutun, reklam gelirine, kombineden, yayın parasına kadar gelecek yılllardaki olası gelirler harcanıyor, hatta banka kredisi ile satın alınan taşınmazlar, bir başka bankaya teminat gösterilip, yeni borçlanmalar gerçekleştiriliyor. Yeter ki, vahşi transfer pazarında at koşturulsun, Tarık’lar, Tolga’lar, Serdar Kesimal’lar, Tabata’lar, Sosa’lar ve onların menajerleri zengin edilsin!
Peki deniz bitince?
Gayrısız hepsi süt dökmüş kedi gibi, Ankara’nın yolunu tutuyor. Kimi Spor Toto gelirlerinin artması, kimi naklen yayın ücretine zam yapılması, kimi vergi indirimi, kimi faizsiz futbol kredisi için dil döküyor.
Maşallah AKP iktidarı da futbolun algı tarafını çok iyi kullandığı için kulüplerin palyatif ricaları geri çevirilmiyor. Çünkü Yeni Türkiye’nin de işletim sistemi, öteki günü düşünmeden borçlanma üzerine kurulu!
Yıllardır aynı senaryo sahnelendi, ders çıkaran olmadı.
Geçtim, 4 büyüklerle, şampiyonluk yaşamış Bursa’yı, kupayı almış Kayseri’leri falan, 1. Lig’de mücadele eden Adana Demirspor bile kendini bu hesapsız harcama sarmalarına kaptırdı geçenlerde. Başarının salt transferle gerçekleşeceğini var saymış olacak. Önce Tanju Çolak’ı menajer olarak getirdiler, sonra da yıllık 600 bin Avro’ya eski Manchester United’lı Anderson Oliveira ile 3 yıllık sözleşme imzaladılar. Yaklaşık 3.4 milyon TL ödeyecek ‘emekçi’lerin takımı Demirspor yaşı geçmiş Brezilyalıya. Galiba 1. Lig’de bir oyuncuya verilen en büyük rakam. Kupayı saymaz 34 lig maçını baz alırsanız her hafta 20 bin Avro yazacak taksimetre. Farz edin anlaşmazlık çıktı, 3 yıl için 1.8 milyon Avro’yu takır takır vermek zorunda kalacaklar Brezilyalıya. Menajerlik parası, komisyonlar, uçak biletleri hariç! Demirspor’un tek gelirinin TFF isim hakkı ve naklen yayın ücreti olduğu düşünülürse, Adanalı kardeşlerimiz o parayı nasıl denkleştirecek merak konusu! Ya da bir başka söylemle Anderson 600 bin Avro’ya oynarken diğer oyunculara kaçar lira verecekler?
Görüldüğü üzere geçmişten ders çıkaran da, yarını düşünen de yok!
Biraz Fenerbahçe uyandı, biraz da Galatasaray. Beşiktaş, oyuncu satışı ile bohçayı denkleştiriyor, diğerleri freni patlamış kamyon hesabı, yokuş aşağı basıyor gaza!
Şaka maka bir yana, kulüpler önümüzdeki dönemde ya batacak, ya da Katarlı para babalarının malı olacak. Çünkü Türkiye borçlanırken köprüsünü, bağını, bahçesini, TEKEL’ini, Şeker Fabrikası’nı satabiliyor ama kulüplerin böyle bir şansı olmadığı için futbol dünyası mecburen Şam’ın şekeri ile Arab’ın böreğine kalacak!
Arif Kızılyalın / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder