Merkez Bankası’nın dün yaptığı açıklamada yıl sonu tüketici enflasyonu tahmini yüzde 8.4’ten yüzde 13.4’e yükseltildi. Ekonomide ‘yumuşak iniş’ koşullarının ortadan kalktığı, ‘sert inişten’ başka seçeneğin kalmadığı bir aşamaya gelindi.
Merkez Bankası (MB) dün açıkladığı Enflasyon Raporu’nda 2018 sonu tüketici enflasyonunu yüzde 13.4’e çekti. Bu üç ay önceki Nisan raporuna göre tam yüzde 5’lik bir artışa işaret ediyor. Yakın dönemde bu ölçüde bir revizyona rastlanmamıştı. MB’nin ayaklarının suya ermesi bir yandan enflasyonun üstü örtülemez biçimde hız kazanmasından, öte yandan kredibilitesini bir ölçüde muhafaza edebilmek kaygısından kaynaklanıyor olmalı…
Ekonominin temel göstergeleri iyice kontrolden çıkmış görünüyor. Örnek mi? MB’nin Temmuz ayı Beklenti Anketi’nde yıl sonu tüketici enflasyonu beklentisi yüzde 13.88’di. MB orta vadeli öngörüler bölümünde övünçle bu yakınlığa dikkat çekmiş. Ne var ki aynı ankette yıl sonu dolar kuru beklentisi 4.83 TL iken, Murat Çetinkaya sunumunu yaparken dolar 4.90’nın üzerinde seyrediyordu. MB’nin, TL’nin zaman içinde bir miktar değer kazanacağı öngörüsünün ne ölçüde gerçekçi olduğunu zaman gösterecek
Stagflasyon mu?
MB raporu, “toplam talep koşullarının enflasyon üzerindeki etkisi ikinci çeyrek itibarıyla kademeli olarak zayıflamaya başlamakla birlikte, maliyet yönlü baskılar ve bozulan fiyatlama davranışları enflasyon görünümünü olumsuz etkilemekte” ifadesine yer veriyor. Bunun meali, aynı eğilim sürerse yılın ikinci yarısında ekonominin “durgunlukla-enflasyonu” birlikte yaşaması, yani “stagflasyondur”.
Kur oynaklığı alarmı
Raporda Temmuz ayı Para Politikası Kurulu’nda neden faiz artışına gidilmediğine ilişkin inandırıcı bir açıklama bulunmazken, bir nokta dikkat çekiyor: “Türk Lirası’nın oynaklığının Nisan dönemine kıyasla belirgin şekilde yüksekliğinin” kabulü. Hatırlayalım, MB yıllardır “bizim için kur düzeyinden daha önemlisi oynaklığın artmasıdır” vurgusu yapıyordu. Demek ki korkulan olmuş, oynaklık sıçramış…
Gıda fiyatları düşer mi?
Bilindiği gibi düşük gelirli yurttaşlarımızın tüketim sepetinde gıda ürünlerinin payı daha fazladır. MB yıl sonu gıda fiyat enflasyonu tahminini daha da fazla, yüzde 6 revizyonla yüzde 7’den yüzde 13’e yükseltti. Üstelik işlenmemiş gıda fiyatları enflasyonunun 2018 yılı ikinci çeyreği sonunda yüzde 23.2’ye fırladığı koşullarda MB önümüzdeki dönemde fazla iyimser bir beklentiyle sebze ve meyve fiyatlarının düzeltme yapacağını öngörüyor. En azından şimdiye kadarki veriler, şaha kalkan enflasyonun yoksul kesimleri orantısız vurduğunu gösteriyor.
Rapor, akaryakıt fiyatlarının sabit tutulması uygulamasının yıl sonuna kadar süreceğini varsayıyor. Eğer bu öngörü tutmazsa, enflasyon daha da sıçrayabilir. MB’nin tüm umudunu maliye politikasının sıkı tutulmasıyla talebin aşağı çekilmesine, böylelikle enflasyonun hız kesmesine bağladığı dikkat çekiyor.
İstikrar programı kapıda mı?
Bu da IMF’li veya IMF’siz bir kemer sıkma programının devreye girmesi anlamına geliyor. Ücretlerin-sosyal harcamaların kısıldığı, kıdem tazminatına göz dikildiği, yatırımların durduğu, yani faturayı büyük ölçüde emekçilerin ödediği bir senaryodan söz ediyoruz. Peki bu çözüm olur mu? Bu durumda talep kısılınca şirketlerin nakit akışları yavaşlayacak, geri ödenmeyen krediler, iflaslar yaygınlaşacaktır. Diğer bir ifadeyle “ekonomik istikrar” sağlanamayacaktır.
Ne yazık ki “yumuşak iniş” koşullarının ortadan kalktığı, “sert inişten” başka seçeneğin kalmadığı bir aşamaya geldiğimiz kanısını taşıyoruz.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
Merkez Bankası (MB) dün açıkladığı Enflasyon Raporu’nda 2018 sonu tüketici enflasyonunu yüzde 13.4’e çekti. Bu üç ay önceki Nisan raporuna göre tam yüzde 5’lik bir artışa işaret ediyor. Yakın dönemde bu ölçüde bir revizyona rastlanmamıştı. MB’nin ayaklarının suya ermesi bir yandan enflasyonun üstü örtülemez biçimde hız kazanmasından, öte yandan kredibilitesini bir ölçüde muhafaza edebilmek kaygısından kaynaklanıyor olmalı…
Ekonominin temel göstergeleri iyice kontrolden çıkmış görünüyor. Örnek mi? MB’nin Temmuz ayı Beklenti Anketi’nde yıl sonu tüketici enflasyonu beklentisi yüzde 13.88’di. MB orta vadeli öngörüler bölümünde övünçle bu yakınlığa dikkat çekmiş. Ne var ki aynı ankette yıl sonu dolar kuru beklentisi 4.83 TL iken, Murat Çetinkaya sunumunu yaparken dolar 4.90’nın üzerinde seyrediyordu. MB’nin, TL’nin zaman içinde bir miktar değer kazanacağı öngörüsünün ne ölçüde gerçekçi olduğunu zaman gösterecek
Stagflasyon mu?
MB raporu, “toplam talep koşullarının enflasyon üzerindeki etkisi ikinci çeyrek itibarıyla kademeli olarak zayıflamaya başlamakla birlikte, maliyet yönlü baskılar ve bozulan fiyatlama davranışları enflasyon görünümünü olumsuz etkilemekte” ifadesine yer veriyor. Bunun meali, aynı eğilim sürerse yılın ikinci yarısında ekonominin “durgunlukla-enflasyonu” birlikte yaşaması, yani “stagflasyondur”.
Kur oynaklığı alarmı
Raporda Temmuz ayı Para Politikası Kurulu’nda neden faiz artışına gidilmediğine ilişkin inandırıcı bir açıklama bulunmazken, bir nokta dikkat çekiyor: “Türk Lirası’nın oynaklığının Nisan dönemine kıyasla belirgin şekilde yüksekliğinin” kabulü. Hatırlayalım, MB yıllardır “bizim için kur düzeyinden daha önemlisi oynaklığın artmasıdır” vurgusu yapıyordu. Demek ki korkulan olmuş, oynaklık sıçramış…
Gıda fiyatları düşer mi?
Bilindiği gibi düşük gelirli yurttaşlarımızın tüketim sepetinde gıda ürünlerinin payı daha fazladır. MB yıl sonu gıda fiyat enflasyonu tahminini daha da fazla, yüzde 6 revizyonla yüzde 7’den yüzde 13’e yükseltti. Üstelik işlenmemiş gıda fiyatları enflasyonunun 2018 yılı ikinci çeyreği sonunda yüzde 23.2’ye fırladığı koşullarda MB önümüzdeki dönemde fazla iyimser bir beklentiyle sebze ve meyve fiyatlarının düzeltme yapacağını öngörüyor. En azından şimdiye kadarki veriler, şaha kalkan enflasyonun yoksul kesimleri orantısız vurduğunu gösteriyor.
Rapor, akaryakıt fiyatlarının sabit tutulması uygulamasının yıl sonuna kadar süreceğini varsayıyor. Eğer bu öngörü tutmazsa, enflasyon daha da sıçrayabilir. MB’nin tüm umudunu maliye politikasının sıkı tutulmasıyla talebin aşağı çekilmesine, böylelikle enflasyonun hız kesmesine bağladığı dikkat çekiyor.
İstikrar programı kapıda mı?
Bu da IMF’li veya IMF’siz bir kemer sıkma programının devreye girmesi anlamına geliyor. Ücretlerin-sosyal harcamaların kısıldığı, kıdem tazminatına göz dikildiği, yatırımların durduğu, yani faturayı büyük ölçüde emekçilerin ödediği bir senaryodan söz ediyoruz. Peki bu çözüm olur mu? Bu durumda talep kısılınca şirketlerin nakit akışları yavaşlayacak, geri ödenmeyen krediler, iflaslar yaygınlaşacaktır. Diğer bir ifadeyle “ekonomik istikrar” sağlanamayacaktır.
Ne yazık ki “yumuşak iniş” koşullarının ortadan kalktığı, “sert inişten” başka seçeneğin kalmadığı bir aşamaya geldiğimiz kanısını taşıyoruz.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder