11 Ekim 2018 Perşembe

Bir küresel ‘Weimar dönemi’ bitiyor - Ergin Yıldızoğlu

Son günlerde, birbiri ardına gelen sıra dışı olaylara bakarken, bunları tek bir kümeye koyabilecek bir metafor aradımaklıma Weimar sözcüğü geldi.

Weimar Cumhuriyeti
Weimar Cumhuriyeti (1918-1933) Almanya’nın I. Büyük Savaş’ta yenilgisiyle başlayan, Nazilerin iktidarı ele geçirmesine kadar uzanan yıllarını kapsar. “Weimar Cumhuriyeti”, çökmüş eski bir düzenle, doğamayan bir yeni düzen arasında kalanların düş kırıklıklarını, umutlarını, fantezilerini, toplumsal çalkantıları betimler; “türlü canavarların tarih sahnesine çıktığı” bir dönemi... 

Bu fantezilerden biri, emperyalizm aşamasına girmiş, yükselen işçi hareketleriyle yüz yüze bir kapitalizmin yapısal krizinin içinde liberal demokratik bir düzenin kurulabileceğine ilişkindir. İkinci fantezi de borçlarla finanse edilen bir ekonomik büyüme ve refahın sürdürülebileceğine... Liberalizmin, “1989 - tarihin sonu” saçmalığına benzer bir “bir daha savaş çıkmaz” inancı yaygındır. Halbuki o sırada, bir tarafta, Great Gatsby türü müstehcen servetler birikirken, halk yoksullaşmaya devam ediyor, taşra kentlerinden Berlin, Viyana gibi kentlere nüfus akımı sürüyor, lağım kanallarında bir ikinci Viyana oluşuyordu. Yasalar giderek işlevini yitiriyor, güvenlik güçleri hızla kutuplaşıyor, siyasi suikastlar sıradanlaşıyordu. Paranoyak bir popüler kültür, “biz ve dünyanın geri kalanı” hezeyanlarıyla, egemen oluyordu.

Faşist parti bu bunalmış insanları, tüm ezilmişlikleri içinde, Alman ve üstün ırk olma fantezisiyle, Yahudi düşmanlığıyla yüceltiyor; özellikle gençler arasında hızla güçleniyordu. Milyonlarca üyeye sahip Alman Sosyal Demokrat Partisi  uzlaşmacı, Alman Komünist Partisi sekter politikalarıyla Nazilerin iktidara yürüyüşünü kolaylaştırmakla kalmadılar, kendi sonlarını da hazırladılar. Bu dönemin tek olumlu özelliği, hızla politikleşmekte olan modern sanattır.

Çürüme, çözülme...
Biz de, 1989’dan 2008’e kadar adeta bir “Küresel Weimar” döneminde yaşıyorduk. Son bir haftadır izlediğimiz olaylar bile, demokratikleştirici, kaynaştırıcı, “tarihin sonu” bir “neo-liberal küreselleşme döneminin” çoktan bir çürüme ve çözülme sürecine girdiğini gösteriyor. “Weimar Cumhuriyeti’ni” çağrıştıran olaylar dünya çapında giderek sıklaşıyor. 

Örneğin, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ülkesinin İstanbul konsolosluğuna girdi ve bir daha çıkmadı. Uluslararası alanda suçluları bulma örgütü Interpol’ün Çinli Başkan’ı kayboldu - Çin’de tutuklanmış. Bulgaristan’da araştırmacı gazeteci Viktoria Marinova hunharca öldürüldü. ABD’de sağın adayı, yargıç Brett Kavanaugh, hakkındaki cinsel saldırı suçlamalarına, çok partizan bir görüntü sergilemesine karşın, Yüksek Mahkeme başkanlığına atandı. Bu atama birçok yorumcuya göre sağın gerçekleştirdiği bir siyasi darbeydi. 

Bu sırada, Latin Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya’da, açıkça askeri diktatörlük dönemini, işkenceyi savunan, siyasi rakiplerini vurmaktan söz eden, ırkçı, homofobik, kadın düşmanı bir adam başkanlık seçimlerinin birinci turunu önde bitiriyor. Almanya Yahudi Konseyi Başkanı Charlotte Knobloch (85), Spiegel’de yapılan bir söyleşide, Almanya’da yeniden yükselmeye başlayan Yahudi düşmanlığına, AfD’nin gelişmesine, Nazilerin Chemnitz’de sergiledikleri olaylara atıfla “Bir canavarla yüz yüzeyiz” diyordu. 

Birleşmiş Milletler İklim Paneli’nin son raporuna göre, dünyanın geri dönülemez bir felaketi önlemek için en fazla on yılı kaldı. Acele önlem almak gerekiyor. Ertesi gün, IMF, ticaret savaşları riskine, bir türlü eritilemeyen büyük borç yüküne bakarak 2018 ve 2019 ile ilgili küresel büyüme beklentilerini düşürdü. New Yok Times’da bir karikatür, bu iki raporu birleştirerek, kapitalist uygarlığın tükenmişliğini çok güzel özetliyordu: Bir petrolcü kulesinden, aşağıdakilere bakarak, “Bu insanlar - çevreciler - gezegeni  kurtarmanın kısa dönemli etkilerini anlayamıyor” diyor: Önemli olan kâr, gezegenin geleceğini kim takar! 

Gerçekten de, aşılamayan bir yapısal / finansal kriz, ticaret savaşları, hatta çoktan başlayan siber savaşlar, işlevsizleşen uluslararası hukuk, yükselen faşizm, gerçek savaşların habercisi. Bu ortamda, iklim krizi hızla geri dönülmez noktaya koşuyor. “Şeylerin andaki durumunu değiştirebilecek” bir siyasi hareketin yokluğu, kapitalist uygarlığın, Weimar Cumhuriyeti’nin sonunu anımsatır bir felakete doğru gidişini kolaylaştırıyor. 

Sanatta, Weimar dönemini andıran bir canlılık yok ama, belki, kimliğini medyadan gizleyen sokak ressamı Banksy’nin, son şakasıyla avunabiliriz: Banksy, geçen hafta açık artırmada 1.4 milyon sterline satılan bir yapıtını, satışın gerçekleştiği an, şaşkın bakışların önünde, (yıllar önce sanatın metalaşmasını protesto etmek amacıyla,   çerçevenin içine gizlediği) uzaktan kontrollü bir kâğıt öğütücüden geçirerek parçaladı.

Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder